07 Eylül 2009, 04:48 | #1 | |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Dağ, taş ve bütün kâinat şahitti, ya diğerleri DAĞ, TAŞ VE BÜTÜN KÂİNAT ŞAHİTTİ, YA DİĞERLERİ ALPEREN GÜRBÜZER 03.09.2009, 20:20 Peygamberliğin bildirileceği alametler görünür hale gelmeye başlamıştı. Nitekim dağ, taş ve bütün kâinat Peygamberliğini müjdelemek için hal lisanı ile ilan etmeye başladı da. Şöyle ki; Allah Rasulü yol üzerinde yürüyordu, bir anda bir ses işitiverdi: — Es-Selamu aleyke Ya Rasulullah! Belli ki heyecanlanmıştı, sağa baktı sola baktı derken yine aynı duyuru: — Selam olsun sana Ey Allah’ın Resulü! Selam sana Nuri Dilara! Etrafa baktı kimsecikler yoktu, fakat sonunda sesin nereden geldiğini buldu, meğer ses taştan geliyormuş. Zira taşta peygamberliğini tasdik etmişti. Kelimenin tam anlamıyla dağ, taş onun peygamber olduğuna şahitlik yapmıştı. Sadece şahitlik mi? Serverı Kâinat Efendimiz karşısında adap tutularak selama durdu tüm cümle âlem. Tabiî ki olanları Hatice validemize anlattığında garipsemedi, hatta sevindi de. Rasulüllah bir süre kendinde yalnız kalma ihtiyacını hissetti. Hatice annemizce hazırlanan azıkla bu seferde Hıra dağının yolunu tutmaya karar verdi. Hıra’ya vardığında bir mağaranın önüne geldi ve orada konaklayıverdi. Azığı tükendiğinde her defasında, yani her gidiş gelişlerinde annemizce heybesine azık yerleştirilip uğurlanıyordu. Efendimiz kırk yaşındadır artık. Hakeza nur dağından başlayacak ve insanları hak yola davet edecek günlerin ilk adımı yaklaşıyordu. Günler günleri kovalarken bir seher vakti şimdiye kadar hiç görmediği bir varlık karşısına çıkıverdi ansızın. Gelen Cibril Emindi, dedi ki: — İkra! Oku! Rasulüllah: — Ümmiyim, ben okuma bilmem ki deyince, Cebrail tekrar: —Allah’ın adıyla oku! Dedi. Allah Rasulü Cebrail’in her defasında oku israrına aynı cevabı verdi. Cibril Emin üçüncü kez oku dediğinde vahyi ruhuna nakşetti ve nihayet okumaya başladı: — İkra Bismirabbike... Oku Yaratan Rabbin adıyla. O insanı bir damla kan pıhtısından yarattı. Oku, Rabbin sonsuz ikram sahibidir. Kalemle yazmayı öğreten ve insana bilmediğini talim eden O’dur. Evet! Cebrail Meleği de tıpkı dağ, taş gibi Peygamberliğini hem bildirdi hem de birebir bu olaya birinci elden şahit oldu. Şimdi o ilk vahiyle son peygamber ama, aslında ilk Peygamber.. Nasıl mı? Rabbül Âlemin; ‘Ya Habibim sen olmasaydın, sen olmasaydın, sen olmasaydın bütün felekleri yaratmazdım’ dediği için ilk nur, aynı zamanda ilk Peygamber sayılır artık. Nuri Dilara, Abdullah’ın yetimi olarak gittiği Hıra’ya, şimdi Allah Resulü olarak hane-i saadetine döndüğünde tekrardan: — Ya Hatice! Üzerimi ört, dedi. Annemiz örtüverdi üzerini. Anlaşılan o ki ilk gelen ayetin tesirini henüz daha üzerinden atamamıştı. Hakeza vahyin üzerindeki ağırlığından zıngır zıngır titriyordu adeta. Kendine geldiğinde yaşadıklarını bir bir Hatice annemizle paylaştı da. O olanları tane tane anlattıkça, Hatice validemizin yüzü aydınlanıyordu. O halde onun için bir şeyler yapmalıydı, yaptı da. İlk iş olarak bu konulara vakıf olduğundan emin olduğu amcasının oğlu Varaka’ya birlikte gittiler. Ona da olanlar anlatıldı. Varaka üç defa; “O gördüğün Kuddüs, Kuddüs, Kuddüs! Yani Ruhul Kudüs olan Cibril’dir, Namusu Ekberdir. Sen ise bu ümmetin peygamberisin. Ah! Ah! Eğer senin davet ettiğin gününe yetişirsem tüm gücümle sana yardım edeceğim..” dedi. Tabii ki Varaka davet gününe yetişemedi, ama yetişenler vardı, hatta davete icabet edenler vardı, ne mutlu o davetten nasiplenenlere. İlk İkra ayetinin üzerinden yirmigün geçmişti ki yine Rasulüllah Hıra dağından dönüşte ansızın: — Ya Muhammed! Ya Muhammed! Sesine muhatap kaldı. Bu kez de aynı meleği gördü, iç dünyasında fırtınalar yaşadı için için. Hatice validemize tekrardan: —Üzerimi ört, üzerimi ört, dedi. Bu arada örtü deyip geçmemeli. Zira Saadat-ı Nakşibendî yolunda kalbi zikir yapılırken üzerine örtü alınır, örtü altında Allah adı anılır hafi hafi. Örtünün altında bir müddet soluk aldıktan sonra Allahü Teala kalbine ikinci emri vahyetti: —Ey Örtüsüne bürünüp sarınan Nebi, kalk Allah’ın azabını haber ver. Sadece Rabbini tanıt. Elbiseni temiz tut ve pislikten ibaret olan putları terk etmekte daim ol. O’nun peygamberliğine bütün cansız âlem şahitti zaten, ardından Cibril Emin ve sonrada sevgili eşi Hatice annemiz şahit oldu. Nüzul olan ikinci ayeti Hatice validemiz ondan işitince tereddütsüz iman etti. Ticari ve hayat arkadaşlığı, hidayet arkadaşlığı ile yeni bir çehre kazandı böylece. Allah’a iman güzeldi, ama biranda Yaratana karşı nasıl tazimde bulunulacaktı düşüncesi zihinlerinde yankılandı. Derken Cebrail bir gün Allah Resulüne bu düşüncelerine cevaben yere sondaj vurunca şarıl şarıl su kaynamaya başladı, akan sudan abdest alınıp Rasulullah’a tarif edildi, ardından namaz öğretildi. Rasulullah’da Hatice annemize rehberlik edip öğrendiklerini tatbik eyledi. O günlerde Ebu Bekir kalbini ferahlatacak dost arıyordu. Ansızın aklına El Emin geldi, buluştular da, derken Ebubekir’e de rüyalar, Hıra’da gördüğü Melek ve bütün yaşadığı olaylar tane tane anlatıldı ve dine davet edildi. Hz Ebubekir tereddütsüz ve hiç düşünmeden: — Saddak, dedi. O gerçekten de Sıddik’ül Ekberdir. O bu cevabıyla Sıddıkıyet makamını çoktan hak etmişti bile. Bu yüzden o ölü teneşirinde ölü yıkayıcısının elinde teslim olur gibi teslimiyet doruğuna ulaştı bir anda. Teslimiyetle yetinmedi derhal tebliğ görevini üstlenerek ilk evvela bu yolu Osman’a da anlattı. Osman’ın ilk cevabı: —Beni onun yanına götürün dedi. Nitekim huzura gidilip, böylece Hz. Osman’da iman halkasına dâhil oldu. Zaten Hz. Ebubekir’le görüşmelerin ardından genelde duyulan tek cümle: ‘Eşhedu Enlailahe illallah ve Eşhedu Enne Muhammedürrasulullah’ kelime-i tevhidi idi. Dağ, taş ve hidayet güneşi üzerine düşmüş olan herkes bundan böyle onun Resul olduğuna şahitti artık. Allah Resulü tek başına başladığı iman halkası bu şekilde çoğalarak menziline yol aldı. Sıra akrabaya gelmişti. Allahü Teala: — En yakın akrabanı dinine davet et… Eğer sana isyan ederlerse ben sizin yaptıklarınızdan uzağım de.. Allah’a tevekkül et.. fermanıyla Yüce Peygamberimiz akrabasını dini tebliğ için yemeğe davet etti. Herkes doyasıya yemeklerini yedikten sonra Allah Rasulü maksadını anlatmak için söze başlayacağı sırada Ebu Leheb ayağa kalkıp: — Vallahi, bu adam sizi sihirleyecek hepinizi, tarzında yüksek sesle bağırarak yemek ziyafetini sabote etti. Böylece dağ, taş bütün cemadat onun Peygamberliğine şahit olmuştu, ama Ebu leheb tasdik etmemişti, üstelik onun yüzünden misafirler dağılmak zorunda kaldılar. Bir gün sonra Ebu Leheb’e duyurulmadan ziyafet daveti gerçekleşti ama, bir şekilde Ebu Leheb bu ziyafetten de haberdar olup davetsizde olsa akrabalar arasında yerini aldı ve yine aynı çirkin sahneleri sergilemeden geri durmadı. Üstelik Rasulüllah (s.a.v)’a hakaret boyutunu da aşan cümleler de sarf etti: — Senin kadar kötü bir iş teklif eden görülmemiştir, türünden hakaret varı sözleriyle noktala***** davete gölge düşürdü. Aradan geçen bir zaman sonra akrabaya tebliğ emri Cibril Emin vasıtasıyla tekrar yenilendi, emir gereği yine davet edildiler, davette Allah Rasulü dinimizi tebliğ ettikten sonra: —İçinizden bu uğurda bana yar ve yardımcı olacak olan var mı? Kimse cesaret edemedi, içlerinden sadece en genç, hatta çocuk yaşta sayılabilecek çağda Hz. Ali’den ses geldi: — Ya Rasulüllah! Ben varım, dedi. Genç Ali’den yürek dolu ses gelirken, amca Ebu Leheb ise hala ortalığı karıştırmaya devam ederekten: —Eğer Araplar ayaklanırsa halimiz nice olur sözlerini sarf etmeye başladıysa da Ebu Talip: — Biz ne güne duruyoruz, canımız sağ olduğu müddetçe onu koruyacağız, sözünü verdi. Sonra yeğeni Rasulüllah’a dönüp: — Halkı ne zaman Allah’a davet ettiğin zaman bize bildir ki gelip seninle silahlanıp sana yardım edebilelim, sözlerini ilave etti. Bu son yemek davetinde tebliğe icabet etmeseler de aslında iyi bir sonuç alındı denilebilirdi. En azından gelen baskılara karşı himaye edeceklerinin taahhüdünü vermişlerdi. Akraba’ya iman’a davetten sonra bu sefer halka yönelik vahiy nüzul oldu: — Emr olunduğun dini onlara… Tekrar tekrar anlat. Gelen bu vahiyden sonra gizli gizli tebliğ devri son bulduğu anlaşılıyordu. Nitekim Allah Resulünün Safa tepesinde: — Ya Sabahah, Ya Sabahah! İlanıyla bu adım atıldı da. Böylece Ya Sabahah çağrısıyla toplanan halka açıktan tebliğ dönemine girilmiş olduğu mesajı verildi. Şöyle ki yankı bulan bu sesle toplanan kalabalığa karşı: — Ey Kureyşliler! Size şu dağın arkasında bir süvari birliğinin üzerimize saldırmak üzere geldiğini söylersem beni tasdik eder misiniz sorusu tevdi edildi. Halk cevaben: —Ey El Emin! Seni şimdiye kadar yalan söylediğine şahit olmadık ki. Elbette inanırız dediler. Nebiyyi Ekrem: — O halde sizleri Allah’tan başka mabud olmadığına ve benimde O’nun elçisi olduğumu kabul etmenizi istiyorum. Ebu Leheb bu teklif karşısında kaşların çatıp akrabanın yanında yaptığı rezaletlerin bir benzerini halkın gözü önünde de devam ettirerek: —Kahrolası, elleri kuruyasıya, bizi bunu için mi topladın serzenişinde bulunarak hedef şaşırttığı gibi Efendimize doğru taş fırlatmaktan da geri durmadı. Dağ, taş şahit, hatta bütün cemadat onu andı, fakat el Emin bildikleri o yüce peygamberi her ne hikmetse peygamberlik söz konusu olduğunda tasdik etmediler. Demek ki hidayet gelmeyince hükümde değişmiyor. Ebu Leheb yaptığı kötülüklerle yetinmeyip üstüne üstelik karısıyla birlikte Nebiyyi Ekremin hane-i saadetinden her çıkışında eşiğine pislikler yığarak alay ediyorlardı. Bardağı taşıracak cinsten çirkin eylemleri neticesinde hakkında değişmez nihai hüküm nazil oldu: —Tebbetyeda Ebu leheb... Elleri kurusun Ebu Leheb’in. Gerçektende kurumuştur. Onun malıda, kazanıp biriktirdiği de fayda vermemiştir. O kıyamet günü alevli bir ateşe girecektir. Karısı da bükülmüş bir iple odun taşır olduğu halde o ateşe girecektir. Bu ayet indiğinde bomba etkisi yaptı, döne dolaşa nazil olan bu ayeti kerime Ebu Leheb’in kulağına da geldi. Hala o ilahi ikazdan ders almamakta israr ederek yine biriktirdiği pisliği Efendimizin üzerine boşaltacağı sırada o anda Hızır misali Hamza yetişti ve pisliği ağabeyisi Ebu Leheb’in başına boşaltarak: — Bu yaptığın ayıp değil mi? dedi. Ebu Leheb kendisi hakkında inen ayetleri okuduktan sonra: — Peki, buna ne dersin hiç bir insan amcasını cehenneme layık görür mü? Hamza: — Demek ki bu muameleyi hak ediyorsun, niye bizim için böyle bir şey demiyor, korkarım bu durumun şakası yok, her an söz konusu alevli ateş başına gelebilir de. Ebu Lehep, kardeşinin kafasına pislikleri dökmesine fiziki tepki göstermemesinin nedeni, olur ya birgün Hamza’da iman eder endişesinden dolayıdır. Fakat bu uğraşı boşa. Çünkü bu olayın üzerinden fazla bir zaman geçmeden Hamza’nın kararı gecikmedi bile. O’da Yeğenin tasdik ederek iman halkasına dâhil oldu. Ebu Leheb iman ettiğini duyunca adeta sinirinden kafasını duvarlara çarpacak gibiydi. Küplere binmişti adeta, intikam duyguları iyice depreşince oğullarına Peygamberimizin kızlarını boşamasını istedi. Aslında bu intikam sayılmazdı, bilakis farkına varmasa da Mevla’nın bir ödülünü kendi elleriyle gerçekleştirilmiş tezahürüdür. Çünkü Hikmetinden sual olunmaz, ama Nebiyyi Ekremin böyle şirret aile ile nikâh bağı olmasın diye olsa gerektir. Belli ki Yüce Yaratan arzu etmemiş böyle bir birlikteliği... | |
|
Etiketler |
butun, bütün, dağ, dag, diğerleri, digerleri, kainat, sahitti, tas, taş, ve, ya, şahitti |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevaplar | Son Mesaj |
Birdenbire bütün insanlar hapşırma yetilerini kaybetseler bütün insanların bunu anlaması ne kadar sürer? | Sarya | EylulFM Paylaşım | 0 | 01 Ağustos 2023 20:02 |
Biliyorum artık dünyadaki bütün yıkımlar bütün katliamlar dilimdeki bu kesik yüzünden | Dilara | Şiir, Hikaye ve Güzel Sözler | 0 | 23 Kasım 2010 04:50 |
RapidShare ve diğerleri... | Dilara | Ağ, Network ve Networking | 0 | 20 Ekim 2010 07:01 |
Windows XP ve diğerleri... | Slipknot | Windows | 0 | 20 Temmuz 2010 19:04 |
Ebu cehil ve diğerleri | BaRoN | İslamiyet | 0 | 07 Eylül 2009 04:49 |