23 Ağustos 2009, 03:23 | #1 | |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Bilal-i Habeşi BİLAL-İ HABEŞİ ALPEREN GÜRBÜZER Dün, 11:25 Bilali Habeşi Ümeyye b. Halef’in kölesiydi, ama diğer kölelerinden farklıydı. Farkı Müslüman olmasıydı. Ümeyye Müslüman olduğunu işittiğinde diğer kölelerine emr ederek Bilali Habeşi’yi kırbaçlatmaya başladı. Habeşi köle her inen kırbaçta: — Ahad, Ahad, Ahad… Yani Allah bir diyordu. İkinci gün işkenceye devam, bu seferde ona putlarımıza secde et dediler. Fakat Bilal puta doğru ilerledi tükürüverdi, ardından üzerine inen kırbaç darbeleri arasında yine Ahad, Ahad, Ahad sesleri tekrarlandı. Kendilerince iflah olmayacağını anlaşılınca mahallenin çocuklarına para karşılığında taşlattırıldı. Üstelik çocuklara oyuncak malzemesi olarak kullanmaya başladılar. O yine her pahasına olursa olsun; Ahad, Ahad, Ahad, demekten vazgeçmedi. İşkence içerisinde de olsa en güzel şey Ahad demektir elbet. Sokaklar arasında dolaştırılarak taşlattırılan Bilal-i Habeş’in sürüklendiğini yerinde görmek için gelen Ümeyye çocuklara: — Durun! Emrini verdikten sonra durdular. Daha sonra büyükçe iri yapılı kaya parçası getittirip göğsüne yerleştirildi. Bila-i Habeşi kızgınca güneş altında göğsünde ağır taş parçasına rağmen dilinde dökülen yine o kutlu kelime: — Ahad, Ahad, Ahad! Hz. Ebubekir günlerdir işkence altında Ahad karşılığı veren Bilal-i Habeş’in durumunu fark edip; — Ya Ümeyye! Hiç mi vicdanın yok, Allahtan korkmuyor musun? Sana bir teklifim var; Benim Kıstas adlı bir kölem var, arzu edersen Bilal’le takas edelim. Ümeyye: — Bir şartla. Kıstas’ın kızı ve karısı, üstüne de 200 dirhem verirsen ancak kabul ederim dedi. Ebubekir (r.anh): — Peki, dedi ve böylece yerde yatan Bilal’in gözlerini içine sevinç bürümüştü. Hz. Ebubekir Bilal’e seslenerek: Haydi, kalk, artık özgürsün. Şimdi Allah için seni serbest bırakıyorum deyip elinden tutarak yerden kaldırıverdi. Hz. Bilal: — Allah Razı olsun, diyerek şükranlarını bildirdi. Her çilenin ardından ferahlık var derler ya, Bilal-i Habeşi özgürlüğün verdiği güçle enerjisini ikiye katla***** ileride İslam’ın simgesi olan ezanı okuma şerefine nail olacaktır. Allah Resulü yüce sahabe arkadaşlarıyla namazı nasıl bildirilmesi konusunda görüşlerine başvurdu. Kimi çan çalalım, kimi boru sesi ile çağıralım, kimi de bayrak dikelim, kimi ateş yakalım vs. görüşler ortaya çıktı ama hiçbiri kabul görmedi. Bir gün Abdullah b. Zeyd rüyasında; Yeşil elbiseli bir adamın elindeki çanı görünce: — Elindeki çanı bana ver, dedi. Yeşil elbiseli ihtiyar adam: — Onunla ne yapacaksın? Abdullah b. Zeyd: —Namaz vakitlerini bildirmek için çalcam. Yeşil elbiseli adam: — Ben sana namaz vakitlerini ilan için bundan daha güzel bir şey öğretiyim. Abdullah b. Zeyd: Peki, öğret neymiş o deyince, Yeşil elbiseli adam Ezanı Muhammediye’yi kelime kelime öğretiverdi. Uyandığında rüyasını Allah Rasulüne anlattığında Habib-i Kibriya: —Kalk bu rüyayı Bilal’e de öğret ve beraberce evin damına çıkın, Namaz vakti olduğunda ezanı ilan edin. Namaz vakti girdiğinde Abdullah b. Zeyd söylüyor Bilal-i Habeş ise yükses sesle insanlara ilan ediyordu. Zaten Ezan ilan demekti. Bilal-i Habeş’in sesiyle yer, gök, insan ve bütün kâinat bu sesle yankılandı, her zerre ezandan nasibini aldı da. Zira beşeriyete nasıl davet yapılır tatbikatını ilk duyan Mekke halkı, insana çağrı eşya ile değil yine ona ait insan sesiyle davet edilir gerçeğini tüm mahlûkat öğrenmiş oldu böylece. Bir gün Alah Rasulü derin bir uykuya dalmıştı, Bilali Habeşi mescide giderken Rasulüllahın evden çıkmadığını görünce kapıya vuraraktan: Essalatü hayrün minen nevm, yani namaz uykudan güzeldir sözüyle uyandırınca Allah Rasulü: —Bu ne güzel kelam Ya Bilal! Bu sözü sabah vakti girdiğinde ezana ilave et dedi. İşte o gün bugün her sabah seher vaktinde bu güzel sözle ruhumuz kanatlanır ötelere. Ümeyye’nin kölesiydi bir zamanlar, o şimdi Habib-i Kibriya’nın izniyle İslam’ın birinci sesidir. O’nun sesiyle Müslümanlara güç gelmişti, çilelerini unutturmuştular bile. Yani gönüller o sesle tazelendi hep. Öyle ki Bilal’in her namaz vaktinde ilanıyla saflar her geçen gün artıyordu, derken Bedir’in eşiğine gelinmişti. Ümeyye’yi telaş almıştı. Çünkü Ebu Cehil tarafından Bedir seferine katılma haberini almıştı, istemeye istemeye de olsa Bedir’e gitmek zorunda kalmıştı. Bedir zaten Ebu Cehil’e de zindan edilmişti. Nitekim o savaşta yere uzanmış kanlar içinde başsız vücuduyla kanlar içinde yatıyordu. Kendisini zorla Bedir’e kadar getiren Ebu Cehil’in bu durumunu görünce korkusu bir kat daha artı, acaba bu hengâmede kendimi dışarı atabilirmiyim ümidi taşısa da cesetler arasında ilerlemeye başlarken bir zamanlar göğsüne taş ko***** işkence yaptığı Bilal karşısına çıkıverdi. Zaten Bilal-i Habeş-i de içinden Allah’a yalvarıyordu: —Allah’ım göster bana Ümeyye’yi, göster bana Dinin düşmanını…’ diye dua ediyordu. Dinimizin sembolü Ezan-ı Muhammediye’yi cümle âleme ilan eden Bila-i Habeş dua eder de karşılık bulmaz mı? İşte Rabbül Âlemin işte al dercesine ansızın karşına Ümeyye çıkıverdi ve göz göze geldiler. Bu manzara karşısında Bilal yüksek sesle: —Allahu Ekber! Demekten kendini alamadı. Bu sefer ki ‘Allahü Ekber’ nidası ezan ilanı değildi, Ümeyye’nin sonunun yaklaştığı ilanıydı. Zira Allahü Ekber nidasıyla sağdan soldan gelenler oldu, adeta etrafı çembere alınmıştı ve indirilen kılıç darbeleriyle hak ettiği yere ulaştırıldı da. Hani nerde şimdi o Mekke’de borusu öten Ebu Cehiller, hani çocuklara sokak sokak sürüklettirip de ardından koca taş parçasını göğsüne kocaman taşı yerleştiren Ümeyyeler şimdi nerede? Onlar istemeseler de akıbetlerinin hüsranla noktalanacağı kaçınılmazdı elbet. Allah nurunu tamamlayacak buyuyor çünkü. Nebiyyi Ekrem ahirete intikali Bilal-i Habeşi derinden etkilemişti; O yoksa bende yokum diyerekten Hz. Ebubekirden Şam taraflarına gitmek için izin istedi. Halife olarak Hz. Ebubbekir Sıddık (R.anh.) Bilal-i Habeş’e: Eğer şimdiye kadar kusur ettimse söyle, yok eğer bir kusurum yoksa Allah için burada kalmanı istiyorum, deyince Bilal-i Habeşi kalmakta ikna etmeyi başarıyor. O şimdi Hz. Ebubekir döneminin de altın sesi. Hz. Ömer döneminde de vefat ediyor, ardından bıraktığı o eşsiz güzel sesiyle müezzinlerimizin üstadı olarak göç ediyor ötelere. [Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] | |
|
Etiketler |
bilali, habesi, habeşi |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevaplar | Son Mesaj |
Bilal-i Habeşi (1973) Türker Tekin, Nalan Çöl, Hayati Hamzaoğlu | CORDON BLEU | Antikacı | 0 | 15 Aralık 2021 16:27 |
Köle iken Müslüman olan Bilal-i Habeşi nasıl Müslüman olmuştur ve ne gibi işkencelere mazur kalmıştır? | CyBeR | İslamiyet | 1 | 11 Aralık 2021 09:26 |
Zımbala Bilal & Heryol Sana Helal (1975) Bilal İnci, Hayati Hamzaoğlu | CORDON BLEU | Antikacı | 0 | 09 Aralık 2021 17:25 |
Bilal-i Habeşi Hazretleri | Lcia | Kıssadan Hisse | 0 | 07 Mart 2015 17:16 |
Bilal-i Habeşi Birgün | Violent | İslamiyet | 0 | 07 Kasım 2013 15:23 |