29 Ağustos 2006, 20:10 | #31 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Yanıt: Peygamberlerin Tarihi. HZ. SÂLIH (S.A.) Sâlih Peygamber Semud kavmine gönderilen peygamber olup Nuh aleyhisselamin ogullarindan Sam'in neslinden olup Hz.Âdem'in 19. kusaktan torunudur. Âd kavmi helâk olduktan sonra felaketten kurtulanlardan Semud, Sam ile Hicaz arasindaki Hicr denilen yere yerlesti. Semud'un torunlari Ad'in helâk oldugu yere gidip yerlestiler.Reisleri de Cenda bin Amr isminde birisi idi. Zamanla bolluga kavusup Ad kavmi gibi azdilar. Taslardan yaptiklari putlara taptilar. Iste bu diyarda Hz. Sâlih dogup büyüdü. Kücük yastan itibaren putlara tapmazdi, ve ileride kendisinin Semûd'e lâzim olabilecegi icin ona kimse birsey diyemezdi. Azginliklarindan dolayi Allahü Teâlâ onlara Sâlih aleyhisselami peygamber olarak gönderdi : « Biz Semûd kavmine kardesleri Salih'i (gönderdik) » . Hz.Sâlih onlari putlara tapmaktan men'edip azginliklarindan sakindirdi. Onlari imâna davet edip Hz. Nuh'un dinini teblig etti. Bircok kavim gibi Semud'un cogu Sâlih peygambere isyan, azi imân etti : «Dediler ki: Sen, olsa olsa iyice büyülenmis birisin! Sen de ancak bizim gibi bir insansin » . Bütün hakaretlere ragmen Hz.Sâlih onlari tatli dille imâna cagirdi ise de Semud peygamberini büyülenmis yalanci ve büyüklenen diye itham etmeyi birakmadi. Yüce Allah taskinliklarindan dolayi Semud'un kadinlarini kisir birakti. Agaclar kuruyup meyve vermedi, hayvanlar yavrulamaz oldu. Bu durum karsisinda Sâlih âleyhisselama hâkâret edip onu ölümle tehdit ettiler. Peygamberliginin kaniti icin ondan bir mucize isteyip, mucize gösterdigi takdirce ona inanacaklarina söz verdiler. Kayadan bir deve meydana gelmesini istediler. Deve olmasini istedikleri kaya büyüyüp gebe bir deve sekline döndü. Deve'nin yavrulamasi üzerine bazilari imân etti. Devenin memesinden akan sütten Semudlular kaplarini doldurdular. Sâlih aleyhisselam devenin kayadan cikmasi üzerine kavmine: « Ey kâvmim, Allah'a kulluk ediniz! O Allah ki, sizin icin O'ndan baska ibâdet edecek hic bir ilâh yoktur. Onu kendi hâline birakiniz! Sakin ona bir fenalik etmeyiniz! Sonra sizi cok elemli bir azap yakalar. Iste su deve peygamberligimin dogruluguna bir delildir. Bu kuyunun suyunu nöbetle muayyen bir gün devenin icme hakki vardir. Muayyen bir gün de sizin icme hakkiniz vardir. Sakin bu deveye fenâlik dokundurmayiniz! Sonra sizi büyük bir günün azâbi yakalar » . Ama Semudlular bunu dinlemeyip devenin ayaklarini kesip öldürdüler: «Buna ragmen onlar deveyi kestiler; ama pisman da oldular» . Bu - igrenc - isi baslarinin Kudar bin Sâlif isimli 9 kisilik bir grup yapti . Hz.Sâlih ile alay edip:'Eger hakikaten peygamber isen bize vâd ettigin azâbi getir' dediler : « Büyüklük taslayanlar dediler ki: 'Biz de sizin inandiginizi inkar edenlerdeniz. Derken o disi deveyi ayaklarini keserek öldürdüler ve Rablerinin emrinden disari ciktilar da: Ey Sâlih! Eger sen gercekten peygamberdensen bizi tehditettigin azabi bize getir, dediler» . Devenin bastigi yerden kan fiskirdigini, agaclarin yapraklarinin kizardigini, kuyulardaki suyun kan kirmizisi, yüzlerinin sapsari oldugunu gördüler ve birbirlerine haber verdiler. Allahü Teâlâ Sâlih âleyhisselama o beldeyi terk etmelerini ve bir siddetli azabin gelecegini vahyetmesi üzerine Hz.Sâlih ve kendisine imân eden 4000 kisi ile birlikte orayi terk ettiler. Semudlularin yüzleri ise kana boyanmis gibi kipkirmizi, daha sonra da simsiyah oldu. Cebrail aleyhisselam onlari bir sabah vakti sayha ile azablandirdi. Semud'un muhkem binalari bile kendilerini kurtarmadi ve onlar sayhanin siddetinden hepsinin ödleri patlayarak helâk oldu: «(Bu azginlara) azabim ve uyarilarim nasil oldu! Biz onlarin üzerlerine korkunc bir ses gönderdik. Hemen hayvan agilina konan kuru ot gibi oldular » . Ancak birisi sayha'dan kurtulmustu. Bunun ismi Ebû Rigâl isminde birisi idi. Ebû Rigâl Semûd'un helâk oldugu sirada Mekke-i Mükerremede Harem-Serif'de idi. Bu sebepten dolayi ona musibetten bir sey isâbet etmedi. Günlerden bir gün Harem'den ciktiginda gökten bir tas düsüp onu öldürdü. Resulallah Hicr'e ugradigi vakit buyurdu ki: « Mucize istemeyiniz. Muhakkak ki Sâlih'in kavmi mucize istedi de, Allahü Teâlâ onlara deve gönderdi. Deve bu yoldan suya gider, su taraftan giderdi. Sonra onlar, Rablerinin emrinden (hak sözden) dönüp haddi astilar. Allah'in hareminde olan bir kisi disinda (ve imân edenler müstesna) Semûd kavminden herkesi helâk eden bir sayha onlari yakalayiverdi» Bunun kim oldugu sorusuna:« Ebû Rigâl'dir. Harem'den ciktiginda isâbet eden azâb ona da isâbet etti» dedi. Sâlih peygamber bundan sonra imân edenlerle birlikte Mekke veya Sam taraflarina gitti (Elmaliya göre ise Filistine gitti) , Remle'de yerlesti. Mekke'de vefat edip Kâbe-i Muazzama yaninda defn edildi. Hz. Sâlih'in deve mucizesinden hâric baska mucizeleri sunlardi: -Sâlih peygamberin duasi üzerine- meyvesiz agaclarin meyve vermesi, tastan su cikmasi ve bir Semûd'lunun Hz.Sâlih'in cadirini yakmasi üzerine onun yanmamasi.
__________________ [ hic habere cunctus est, neque nec habere cunctus est. ] « Kullanıcı imzalarındaki bağlantı ve resimleri görebilmek için en az 20 mesaja sahip olmanız gerekir ya da üye girişi yapmanız gerekir. IRC Network » |
|
29 Ağustos 2006, 20:12 | #32 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Yanıt: Peygamberlerin Tarihi. HZ. SIT (S.A.) 1.Sit aleyhisselam hakkinda genel bilgiler Sit aleyhisselam Adem aleyhisselam'dan sonra gönderilen - ikinci - peygamberdir. Adem aleyhisselam'in oglu'dur. Babasi vefat edince kendisine peygamberlik ve ayrica 50 suhuf kitap verildi. Sit ismi Ibranice olup Arapca'da Allah'in hibesi (hediyesi) manasindadir. Sit yerine Sis de denilmistir. 2.Sit aleyhisselam'in hayati Adem aleyhisselamin ogullarindan Kabil'in Habil'i sehid etmesinden 5 veya 30 sene sonra dünyaya gelen Sit aleyhisselamin alnina son peygamber Muhammed (S.A.V.)'in nuru intikal etti ve onun alninda parladi. Hz. Adem bu oglunu diger cocuklarindan cok severdi. Bütün evladi üzerine onu reis yaptigi gibi, vefat edecegi zaman bütün yeryüzünün halifeligi icin onu tayin etti. Sit aleyhisselam babasi Hz. Adem ile veya kardesleriyle beraber Kabe'yi balcik camuru kullanarak tastan yapti. Adem alehisselamin vefatindan sonra, Sit aleyhisselama peygamber oldugu bildirilip vahiy geldi. Allahü Teala Sit aleyhisselama 50 suhuf (sayfa) kitap gönderdi. Hz. Sit'e nazil olan suhuf'da; hikmet ve riyaziye (matematik) ilimleri, kimya, simya ilmi ve cesitli sanatlar, ayrica daha bir cok seyler bildirildi. Sit aleyhisselam dininin esaslari, Adem aleyhisselam'in bildirdigi dinin esaslarina uygun idi. Sit aleyhisselam 1000 sehir kurup sinirlarini tesbit etti. Her sehrin kapisinda : « La ilahe illallah, Adem Safvetullah, Muhammed Habibullah » yazili idi. Sit aleyhisselamin cocuklari ve torunlari kurduklari sehirlerde huzurlu ve mesud yasadilar. Sam'dan Yemen'e de giden Sit aleyhisselam, Habil'i sehit ettikten sonra Yemen'e gidip azginlasan Kabil'in cocuklarina ve torunlarina Allah'in yasaklarini ve emirlerini anlatti. Bu kavim Hz. Sit'in davetini kabul etmeyip azginlik gösterdiler. Hz. Sit onlar ile cihad etti. Bu savasta kilic kullandi. Sit aleyhisselam vefat etmeden önce yerine oglu Enus'u halife tayin etti. Sit aleyhisselam vefat ettikten sonra kuvvetli rivayete göre Mina'daki mescidin minaresi dibinde medfün olan Adem aleyhisselam'in yanina defn edildi. Adem aleyhisselam vefat edecegi zaman oglu Sit aleyhisselama: "Yavrum ! Bu alninda parlayan nur, son peygamber olan MUHAMMED (S.A.V.)'in nurudur. Bu nuru mü'min, temiz ve iffetli hanimlara teslim et ve ogluna da böyle vasiyette bulun" buyurdu. Ebu Zer Gifari radiyallahu anh söyle rivayet etti: "Resulullah sallallahü aleyhi ve sellem'e: «Ya Resulallah ! Allahü Teala kac kitap gönderdi ? » diye sordum. « 104 kitap gönderdi. Sit'e 50 sahife indirdi...» buyurdu." Sit aleyhisselam hakkinda bilgimiz azdir, cünkü hakkinda herhangi bir ayet inmemistir.
__________________ [ hic habere cunctus est, neque nec habere cunctus est. ] « Kullanıcı imzalarındaki bağlantı ve resimleri görebilmek için en az 20 mesaja sahip olmanız gerekir ya da üye girişi yapmanız gerekir. IRC Network » |
|
29 Ağustos 2006, 20:14 | #33 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Yanıt: Peygamberlerin Tarihi. Hz. SUAYB (a.s) Kur'an'da adi geçen peygamberlerden. Medyen ve Eyke halkina peygamber olarak gönderildi. Bu iki ülkede ayri ayri mücadelede bulundu. Bu iki toplumla yaptigi mücadelesi, çesitli ayetlerde geçmektedir. Medyen ve Eyke, daglik ve ormanlik olan iki ülke idi. Medyen topraklari, Hicaz'in kuzey batisinda, oradan Kizildeniz'in dogu sahiline, güney Filistin'e, Akabe Körfezi'ne ve Sina Yarimadasi'nin bir bölümüne kadar uzanan bölgelerde yer alir. Kur'an'in Medyen halki hakkinda anlattiklarinin önemini kavramak için, bu insanlarin, Hz. ibrahim'in üçüncü hanimi Katurah'tan olma oglu Midyan'in soyundan geldikleri iddialarina dikkat edilmelidir. Dogrudan dogruya onun neslinden gelmemis olduklari halde, tümü onun soyundan olduklarini iddia etmislerdir. Çünkü eski bir gelenege göre, büyük bir zata bagli olan herkes, daha sonra yavas yavas onun torunlari arasinda sayilmaya baslanirdi. Nitekim Hz. ismail'in (a.s) soyundan gelmemesine ragmen bütün Araplara "ismailogullari" denmistir. Hz. Yakub (a.s)'in soyu (israilogullari) için de durum aynidir. Ayni sekilde, Hz. ibrahim (a.s)'in çocuklarindan biri olan Midyan'in etkisi altina giren tüm bölge halkina Bena Medyen (Medyenogullari) ve onlarin oturdugu yerlere de, Medyen bölgesi dendi (ez-Zirikl, Kâmûsû'l-A'Iâm, VI, 4244; Yakut el-Hamev, Mu'cemü'l-Büldan, Beyrut 1956, V, 77). Suayb (a.s), Hz. ibrahim'in torunlarindan Mikâil'in ogludur. Annesi ise Hz. Lut'un kizidir (et-Taber, Tarih, Misir 1326,I, 167; es-Sa'leb, el-Arâis, Misir 1951, s. 164; M. Asim Köksal, Peygamberler Tarihi, Ankara 1990, I, 327). Yüce Allah'tan Suayb (a.s)'a kitab veya sahife gönderilmedi. O, Âdem, sit, idris, Nuh ve ibrahim'e indirilen sahifeleri okudu ve onlarla tebligde bulundu (Ibn Asakir, Tarih, Beyrut 1979, VI, 322). Suayb (a.s) büyük bir hatipti. insanlari güzel söz ve nasihatlarla aydinlatmaya çalisti. Dolayisiyla ona peygamberler hatibi denilmistir (ez-Zemahserî, el-Kessâf, Kahire 1977, II, 118). Suayb (a.s) ayni zamanda Musa (a.s)'in kayinpederi idi. Kizi Safura'yi Musa (a.s) ile evlendirmisti (ibnü'lEsir, el-Kâmil, Beyrut 1965, 177). Suayb (a.s)'in Peygamber olarak Medyen'e gönderilmesi ve Medyenlilerle mücadelesi, Kur'an'da söyle bildirilir: "Medyen'e de kardesleri suayb'i (gönderdik). Dedi ki: "Ey kavmim, Allah'a kulluk edin, sizin ondan baska ilahiniz yoktur. Size Rabbinizden açik bir delil geldi. Ölçüyü ve tartiyi tam yapin, insanlarin esyalarini eksik vermeyin, düzeltildikten sonra yeryüzünde bozgunculuk yapmayin. Eger inanan (insan)lar iseniz böylesi sizin için daha iyidir!... Ve her yolun basina oturup da tehdit ederek insanlari Allah yolundan çevirmege ve O (Allah yolu)nu egriltmeye çalismayin. Düsünün siz az idiniz, O sizi çogaltti ve bakin bozguncularin sonu nasil oldu!... Eger içinizden bir kismi benimle gönderilene inanmis, bir kismi da inanmamis ise, Allah aramizda hükmedinceye kadar sabredin. O, hükmedenlerin en iyisidir" (el-A'raf, 7/85,86,87). Görülüyor ki Suayb (a.s) onlari Allah'a kulluk etmeye, insan haklarina saygili olmaya, her türlü bozgunculuktan uzak durmaya ve bu yolda sabirla hareket etmeye davet ediyordu. Fakat Medyen halki Suayb (a.s)'in nasihatlarini dinlemediler ve kötü hareketlerinde daha ileri gittiler. Onlarin bu isyan ve sapkinliklari, Kur'an'da söyle haber verilir. "Dediler ki: Ey Suayb, senin söylediklerinden çogunu anlamiyoruz, biz seni içimizde zayif görüyoruz. Kabilen olmasaydi, seni mutlaka taslarla(öldürür)dük! Senin bize karsi hiç bir üstünlügün yoktur!" (Hd 11/91). Suayb (a.s) onlarin bu taskinliklarina karsi nasihat ediyor ve onlari büyük bir azap ile kokutuyordu: (Suayb onlara de ki): Ey kavmim, size göre kabilem Allah'tan daha mi üstün ki, O'nu arkaniza atip unuttunuz? süphesiz Rabbim, yaptiklarinizi kusaticidir. (Ondan bir sey gizli kalmaz.) Ey kavmim, oldugunuz yerde (yaptiginizi) yapin, ben de yapiyorum. Yakinda kime azabin gelip kendisini rezil edecegini ve kimin yalanci oldugunu bileceksiniz. Gözetin, ben de sizinle beraber gözetmekteyim."(Hd, 11/92-93) Her türlü mücadelede, teblig ve nasihate ragmen, Allah'in emirlerini dinlemeyen, zulüm, taskinlik ve kötülükte israr eden Medyen halki, azabi hak etmisti: Derken o (müthis) sarsinti onlari yakalayiverdi, yurtlarinda diz üstü çöke kaldilar. suayb'i yalanlayanlar, sanki yurtlarinda hiç oturmamis gibi oldular. suayb'i yalanlayanlar... iste ziyana ugrayanlar, onlar oldular" (el-A'raf, 7/91-92). Medyen halki, kfirlerin kaçinilmaz sonu olan azaba maruz kaldiktan sonra Suayb (a.s) onlara acimisti. Bu durum, Ku'an'da söyle bildirilir: (Suayb), onlardan yüz çevirdi ve dedi ki: Ey kavmim, ben size Rabbimin gönderdigi gerçekleri duyurdum ve size ögüt verdim. Artik kâfir bir kavme nasil acirim!.." (el-A'raf, 7/93) Buna göre, Allah'in emirlerini dinlememede israr eden ve bunun neticesinde Allah'in azabi ile cezalandirilanlara acimamak gerekir. Çünkü bu cezayi hak etmis oluyorlar. Suayb (a.s) Medyenlilerle beraber, Eyke halkina da peygamber olarak gönderilmisti. Onlarla da önemli mücadelelerde bulundu. Onlarla olan mücadelesi ve onlarin isyankârligi, Kur'an'da söyle özetlenmektedir. Gerçekten Eyke halki da zalim kimselerdi" (el-Hasr, 15/78). Eyke halki da gönderilen elçileri yalanladi. Suayb, onlara demisti ki: (Allah'in azabindan) korunmaz misiniz? Ben size gönderilen güvenilir bir elçiyim. Artik Allah'tan korkun ve bana itaat edin. Ben sizden buna karsi bir ücret istemiyorum. Benim ücretim yalniz alemlerin rabbine aittir. Ölçüyü tam yapin, eksiltenlerden olmayin. Dogru terazi ile tartin. insanlarin haklarini kismayin. Yeryüzünde bozgunculuk yaparak karisiklik çikarmayin, Sizi ve önceki nesilleri yaratan(Allah)tan korkun" (es-suar, 26/176,177,178,179,180,181,182,183,184). Eykeliler, Suayb (a.s)'in telkinlerine karsi ters hareket ettiler. Söz dinlemeyip isyanda bulundular. Hatta, Suayb (a.s)'a hakaret ettiler. Onlarin bu isyani, Kur'an'da söyle dile getirilir: "Dediler: Sen iyice büyülenmislerdensin. Sen de bizim gibi bir insansin, biz seni mutlaka yalancilardan saniyoruz" (es-suarâ, 26/185, 186) . Eykeliler bununla bile yetinmediler. Azab isteyecek kadar, ileri gittiler: "Eger dogrulardansan, o halde üzerimize gökten parçalar düsür" (es-suarâ, 26/187) diyerek Suayb (a.s)'a meydan okudular. Suayb (a.s) onlara söyle cevap verdi: "Rabbim, yaptiginizi daha iyi bilir" (es-suara, 26/188). Yüce Allah da, onlara verilen azabi, söyle haber veriyor: "O'nu yalanladilar. Nihâyet o gölge gününün azabi, kendilerini yakaladi. Gerçekten o, büyük bir günün azabi idi. Muhakkak ki, bunda bir ibret vardir. Ama yine çoklari inanmazlar" (es-suarâ, 26/189, 190). Ayette söz konusu olan "gölge gününün azabi" hakkinda, müfessirler söyle bir açiklamada bulunuyorlar: Eykeliler azab isteyince, günes yedi gün müthis bir sicakligi yaydi. O sirada gökyüzünde bir bulut belirdi ve serin bir rüzgar esti. Eyke'liler bulutun gölgesinde toplandilar. Birden o buluttan bir ates indi ve Eyke halki yeryüzünden silindi (el-Beydav, Envaru't-Tenzl, Misir 1955, II, 84). Medyen ve Eyke halki Hz. suayb'i dinlemediler ve bunun neticesinde, yukarida sunulan âyetlerde ifâde edildigi gibi helâk oldular. Allah'i dinlememenin, peygambere uymamanin ve yanlis yollara sapmanin cezasini buldular. Suayb (a.s), kendisine uyanlarla birlikte Mekke'ye gidip yerlesti. Orta boylu, bugday benizli biri olan Suayb (a.s), hayatinin sonuna dogru gözlerini kaybetmisti, amâ olarak yasiyordu. Mekke'de vefât etti. Türbesinin, Kâbe'nin batisinda, Darünnedve ile Benu Semh kapisinin arasinda oldugu rivâyet edilir (et-Taberî, Tarih, Misir 1326, I, 167; Ibn Kuteybe, Kitabü'l-Maârif, Beyrut 1970, s. 19: Ibn Asakir, Tarih, Beyrut, 1979, VI, 322).
__________________ [ hic habere cunctus est, neque nec habere cunctus est. ] « Kullanıcı imzalarındaki bağlantı ve resimleri görebilmek için en az 20 mesaja sahip olmanız gerekir ya da üye girişi yapmanız gerekir. IRC Network » |
|
29 Ağustos 2006, 20:17 | #34 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Yanıt: Peygamberlerin Tarihi. Hz. Süleyman'in sarayi ve Sebe melekesi Tarih, yaklasik olarak I.Ö. 970-931 yillari arasinda yasadigi düsünülen Hz. Davud'un oglu Hz. Süleyman'in kurdugu muhtesem kralliga sahitlik eder. Öyle ki Hz. Süleyman, babasindan sinirlari Misir'dan Firat'a kadar uzanan bir krallik devralmis ve kisa sürede hakimiyetini güçlendirmisti. Ve kendi yasadigi dönemde öylesine büyük bir hakimiyet kurmustu ki, Allah'a olan imaninin ve üstün aklinin kendisine kazandirdigi bu ihtisam, yüzyillar sonra bile insanlarin hayranligini ve dikkatini üzerine çekmeye devam etmektedir.Hz. Süleyman'in hayati, Allah'a gönülden iman eden bir müslümanin aklinin ne kadar fazla, ufkunun ne kadar genis oldugunu bütün insanliga gösteren çok çarpici bir delildir. Hz. Süleyman (a.s.) cinlerden ve insanlardan olusan ordusu ile kurdugu hakimiyeti, muhtesem bir saraydan yönetiyordu. Ve bu saray döneminin en ileri teknigi kullanilarak üstün bir estetik anlayisi ile insa edilmisti. Sarayinda göz alici sanat eserleri ve görenleri hayran birakip etkileyen degerli esyalar, benzersiz bir estetik anlayisi ile yerlestirilmisti. Elbette Hz. Süleyman'in bu mekâni, görenlerde büyük hayranlik uyandiriyordu. Insanlarin bu saraydan bu kadar etkilenmelerinin nedeni ise, insan fitratina en uygun olan estetik anlayisini ve ortami birden karsilarinda görmeleri olmustur. Zira Hz. Süleyman, yaptirdigi bu görkemli sarayi, imanin nuru ve onun getirdigi üstün bir akil ile yaptirmisti. Ve bir Müslümanin hangi çagda veya hangi sartlarda yasarsa yasasin Allah'in kendisine verdigi imkânlari en güzel sekilde kullanarak essiz bir mekân olusturabileceginin en güzel örnegini sergilemisti.Nitekim Kur'ân-i Kerim'in Neml Sûresi'nin bir çok ayeti, onunla ayni dönemde asayan bir kavmin yöneticisi olan Sebe Melikesi'nin Hz. Süleyman'in ihtisamli sarayini gördükten sonra ona biat ettiginden bahseder. Hz. Süleyman, Sebe Melikesi Belkis'in varligini kendisine haber getiren Hüdhüd sayesinde ögrenmisti:"Derken uzun zaman geçmeden (Hüdhüd) geldi ve dedi ki: "Senin kusatamadigin (ögrenemedigin) seyi, ben kusattim ve sana Saba'dan kesin bir haber getirdim. Gerçekten ben, onlara hükmetmekte olan bir kadin buldum ki, ona her seyden (bolca) verilmistir ve büyük bir tahti var. Onu ve kavmini, Allah'i birakip da günese secde etmektelerken buldum, seytan onlara yaptiklarini süslemistir, böylece onlari (dogru) yoldan alikoymustur; bundan dolayi onlar hidayet bulmuyorlar." (Neml Sûresi 22-24) Bu bilginin üzerine Hz. Süleyman, Allah'i ilâh olarak kabul etmeyip günese secde eden ve seytanin kendilerine süslü gösterdigi bir sistemi kabul eden Sebe halkini, imana davet etmek için onlara "Rahman ve Rahim olan Allah'in adiyla" baslayan bir mektup öndermisti. Ve tüm kavmi kendisine teslim olmaya çagirmisti. "Gerçek su ki, bu, Süleyman'dandir ve 'süphesiz Rahman ve Rahim Olan Allah'in Adiyla' (baslamakta)dir. (Içinde de "Bana karsi büyüklük göstermeyin ve bana müslüman olarak gelin" diye (yazilmaktadir). (Neml Sûresi 30-31) Sebe Melikesi o ana kadar hiç karsilasmadigi kadar kesin bir üslupla tüm hükümdarligini kendisine katmasini isteyen Hz. Süleyman'in, bu mektubu arsisinda çok sasirmisti. Ve kendisini kesin olarak bozguna ugratacagindan emin oldugu bu hükümdari, kararindan vazgeçirmek için ona yüklü hediyeler göndermek yolunu seçmisti. Ne var ki Allah'in rizasini ve rahmetini hiç bir zaman maddî bir menfaate tercih etmeyen tüm peygamberler gibi Hz. Süleyman da, Sebe Melikesi Belkis'in hediyelerini geri çevirmis ve elçileri vasitasiyla ona ne kadar kararli, onurlu ve Allah'a bagli oldugunu gösteren söyle bir haber göndermisti:"(Elçi hediyelerle) Süleyman'a geldigi zaman: "Sizler bana mal ile yardimda mi bulunmak istiyorsunuz? Allah'in bana verdigi, size verdiginden daha hayirlidir; hayir, siz, hediyenizle sevinip ögünebilirsiniz" dedi. Sen onlara dön, biz onlara öyle ordularla geliriz ki, onlarin karsi koymalari mümkün degil ve biz onlari ordan horlanmis asagilanmis ve küçük düsürülmüsler olarak sürüp çikaririz." (Neml Sûresi 36-37) Hz. Süleyman Sebe Melikesi Belkis'a Allah'in adi ile basladigi mektubunda kendi gücünün Yüce Rabbinden geldigini ve asla yenilmeyecek bir kuvvete sahip oldugunu hissettirmisti. Nitekim Hz. Süleyman cinlerden, insanlardan olusan, ona büyük bir teslimiyetle ve sevkle bagli bir orduya sahipti. Öyle ki bu ordunun her üyesi Süleyman Aleyhisselamin bütün sözlerini büyük bir hosnutlukla ve tam bir itaatle yerine getirmekteydi. Elbette Hz. Süleyman'in ordusunun tüm gücü Allah'tan gelmekteydi ve Allah'in ordusu adetullaha uygun olarak her zaman üstün gelecekti. Sebe Melikesi Belkis, onun (Hz. Süleyman'in) sarayina gittiginde o güne kadar hiç görmedigi büyük bir mülk ve zenginlikle karsilasmisti: "Ona: "Köske gir" denildi. Onu görünce derin bir su sandi ve (etegini çekerek) ayaklarini açti. (Süleyman Dedi ki: "Gerçekte bu, saydam camdan olma düzeltilmis bir kösk zemindir." Dedi ki: "Rabbim, gerçekten ben kendime zulmettim; (artik) ben Süleyman'la birlikte âlemlerin Rabbi olan Allah'a teslim oldum." (Neml Sûresi 44) Kendisi de bir zenginlik ve hâkimiyete sahip olan Sebe Melikesi Belkis, Hz. Süleyman'in sarayina girince o güne kadar gördügünden çok farkli bir estetik ve bir zenginlikle karsilasmis ve ruhuna hitap eden büyük bir akla sahit olmustur. Aslinda Sebe Melikesi Belkis'in duydugu hayranlik ve saskinlik içine girdigi saraya degil, Hz. Süleyman'in aklinadir. Çünkü Belkis'in karsilastigi manzara, o dönemin sartlarinda yapilabilecek en mükemmel eser olarak tarif edilebilecek en güzel yerdir. Âyette de ifade edildigi gibi camdan olan kösk zemini öylesine gerçekti ki, Sebe Melikesi Belkis, islanmamasi için eteklerini toplayarak ilerlemesi gerektigini düsünmüstü. Sarayin muhtesemligi ve görkemi, müslümanlarin ruhlarinda yasadigi zenginligi yansitiyordu. Belkis'in baska bir ülkenin hükümdari olmasina ve bu ülkenin en büyük servetine sahip olmasina ragmen Hz. Süleyman'in yasadigi mekândan ve onun zenginliginden etkilenme sebebi de budur. Teknik anlamda büyük servetler harcanan mekânlarda yasamasina ragmen, pek çok kisi insan fitratinin hoslanacagi estetigi saglayamayabilir. Oysa Hz. Süleyman'in sarayinin her kösesinde görülen zevk, akil ve mükemmellik sadece servetle elde edilebilecek bir görünüm degildir. Iste aradaki bu farki daha sarayin girisini görür görmez anlayan Belkis, böyle bir yeri meydana getiren akla ve o aklin üstünlügüne hemen teslim olmustur. Sebe melikesi Süleyman Âleyhisselamin aklinin sahibi olan Cenâb-i Allah'a iman ettigini söylemis ve müslümanlardan olmayi kabul etmistir. Hz. Süleyman ve onunla birlikte yasayan mü'minler, Allah'in kendilerine verdigi bu büyük mülkü tasimaya lâyik ve ehil kimselerdi. Rabbine karsi son derece güzel ahlâkli, teslimiyetli ve mütevazi bir peygamber olan Hz. Süleyman, kendisine nimet olarak bahsedilen bu büyük zenginligi yine yalnizca Allah'i razi etmek ve onlarin kalbini Islâm'a isindirmak için kullaniyordu. Pek çok peygamber de ayni Hz. Süleyman gibi insanlara dini teblig ederken halkin karsisina büyük bir zenginlikle çikarak, onlari etkileme yoluna gitmisti. Hazinenin basina getirilen Hz. Yusuf, kendisine büyük bir mülk verilen Hz. Ibrahim, görenleri hayrete düsürecek kadar ihtisamli bir hâkimiyete sahip olan Hz. Süleyman ve fakirken zengin kilinan Peygamberimiz Hz. Muhammed, yasadiklari hayat boyunca bunun en güzel örneklerini sergilemislerdir. Peygamberlerin bu zenginligi ve yasadiklari üstün ahlâki gören insanlar, hiç bir sistemin ya da ideolojinin kendilerine sunmadigi böyle bir maneviyati ve maddî ihtisami elde edebilmenin yolunu merak ediyorlardi. Bu nedenle Islâmi henüz tanimayan insanlar, ilk basta bu zenginligin sebebine ve gördükleri ahlâkî yapisina karsi duyduklari merakla Islâma yaklasmislardir. Ahlâkî üstünlükleri ve tümüyle Allah yolunda kullandiklari zenginlikleriyle halkin kalbini Islâma isindiran peygamberler, böylece kisa sürede Allah'in izniyle büyük kitlelere dini yaymayi basarmislardir
__________________ [ hic habere cunctus est, neque nec habere cunctus est. ] « Kullanıcı imzalarındaki bağlantı ve resimleri görebilmek için en az 20 mesaja sahip olmanız gerekir ya da üye girişi yapmanız gerekir. IRC Network » |
|
29 Ağustos 2006, 20:19 | #35 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Yanıt: Peygamberlerin Tarihi. HZ. UZEYR (a.s) israilogullarina (Yahudilere) göre meshur bir peygamber olan Üzeyr (a.s)'in adi Kur'an-i Kerîm'de geçmektedir. Fakat Islâm'a göre onun peygamber olup olmadigi hususunda ihtilaf vardir. Üzeyr (a.s)'in adi hakkinda da alimlerin farkli yorumlari vardir. Bazi alimlere göre onun adi Arapça bir isimdir. Diger bazi alimlere göre ise, Üzeyr kelimesi Arapça degil, ibranicedir (el-Ukberî, imlau ma menne bihi'r Rahman, Misir, 1961, II, 7). ibranice'de Üzeyr kelimesinin karsiligi "Azra"dir. Tevrat'in bu dildeki nüshasinda böyle geçmektedir (Biblio Hobraica, nsr. Rud. Kittel, Stuttgart,1952; Esra, VII,1; Nehemio, VIII,13). Üzeyr (a.s), Harun Peygamber'in neslinden gelmektedir (es-Sa'lebî, el-Arais, Misir, 1951, 344). Üzeyr (a.s)'in adi, Kur'an-i Kerîm'de bir yerde geçmektedir: "Yahudiler. 'Üzeyr, Allah'in ogludur; dediler. Hristiyanlar da: Mesih Allah'in ogludur', dediler. Bu, onlarin agizlariyla geveledikleri sözlerdir. (Sözlerini), önceden inkâr etmis(olan müsrik)lerin sözlerine benzetiyorlar. Allah onlari kahretsin, nasil da (haktan batila) çevriliyorlar!.. Hahamlarini ve rahiplerini Allah'tan ayri rehber edindiler, Meryem oglu Mesîh'i de. Oysa kendilerine yalniz tek Tanri olan Allah'a ibâdet etmeleri emredilmisti. Ondan baska ilâh yoktur. O, onlarin ortak kostuklari seylerden münezzehtir" (et-Tevbe, 9/30, 31). Burada söz konusu olan Üzeyr (a.s) hakkinda çesitli rivâyetler vardir. En meshuru ibn Abbas'in rivâyetidir. Buna göre, Yüce Allah isrâil ogullarinin elinde bulunan Tevrat'i onlardan aldi. Tevratin içinde bulundugu sandigi kaybettiler. Ayni zamanda Tevrat zihinlerinden de silindi. israil ogullari buna çok üzüldüler. Bilhassa Üzeyr (a.s) Allah'a çok ibâdet etti; O'na yalvarip yakardi. Allah'tan inen bir nur, onun kalbine girdi. Unutmus oldugu Tevrat'i hatirladi. Ondan sonra Tevrat'i yeniden israil ogullarina ögretti. Daha sonra Tevrat'in içinde bulundugu sandik bulundu. Bunun üzerine Üzeyr (a.s)'in ögrettiginin aslina uygun oldugunu gördüler. Bunun üzerine Üzeyr (a.s)'i çok sevdiler. Fakat bu hususta asiri gittiler. "O, olsa olsa Allah'in ogludur" dediler (ibn Cerir et-Taberî, Camiu'l-Beyân, Misir,1951, X,111). Bu âyetler, onlarin bu hususta asiri gitmelerini ve Hristiyanlarin da, isâ (a.s) Allah'in ogludur diye söylemelerini reddetme mahiyetinde nazil olmustur. Onlarin bu sözlerinin batil oldugu anlatilmis ve Yüce Allah'in, onlarin bu iddialarindan münezzeh oldugu ifâde edilmistir (el-Beydâvî, Envaru't-Tenzîl ve Esraru't Te'vîl, Misir, 1955, I, 196). Yahudilerin bu hususta asiri gitmeleri, Kur'an'in baska yerlerinde de tenkid edilmistir. "Vay haline o kimselerin ki, Kitabi elleriyle yazip, az bir paraya satmak için, "Bu Allah'in katindandir. " derler. Ellerinin yazarligindan ötürü vay haline onlarin! Kazandiklarindan ötürü vay haline onlarin!" (el-Bakara, 2/79) mealindeki âyette Yahudiler kasdedilmektedir. Onlarin Tevrat'i tahrif ettikleri, ondan sonra kendileri tarafindan yazilan bir kitabi Allah'in kitabi diye tanitmalari söz konusudur. Onlar bu sekilde kitab yazmislar, Allah'in kelâmi olarak ileri sürmüsler ve bununla menfaat ile nüfûz saglamaya çalismislardir. Bu âyette, onlarin bu yaptiklari tenkid edilmektedir (Muhammed Ali es-Sâbûnî, Safvetu't-Tefâsir, istanbul, 1987, I, 71 vd). Asagidaki âyette de, Yahudilerin bu durumu tenkid edilmistir: "Onlardan bir grup, okuduklarini kitaptan sanasiniz diye kitabi okurken, dillerini egip bükerler. Halbuki okuduklari, kitaptan degildir. Söyledikleri Allah katindan olmadigi halde, "Bu, Allah katindandir. " derler. Onlar bile bile Allah'a iftira ediyorlar" (Âlu imran, 3/78). ibn Abbas (r.a)'dan nakledildigine göre, bu ayette de Yahudiler kasdedilmektedir. Buna göre, onlar Allah'in kelâmini kaybetmisler. Kendi uydurduklarini Allah'in kelami olarak tanitmaya çalismislar. Onlarin bu yaptiklari yalan ve uydurmadir (ez-Zemahserî, el-Kessâf, Kahire,1977, I, 182 vd.). Üzeyr (a.s) ile ilgili bulundugu söylenen diger bir ayet de söyledir; "Yahut görmedin mi o kimseyi ki, evlerinin çatilari duvarlari üzerine çökmüs (yikik dökük olmus) issiz bir kasabaya ugradi. "Ölümünden sonra Allah bunlari nasil diriltir acaba!" dedi. Hemen Allah onu öldürdü, yüz sene sonra tekrar diriltti. "Ne kadar kaldin burada?" dedi. "Bir gün yahut bir kaç saat" dedi. Allah ona: "Bilakis yüz sene kaldin. Yiyecegine ve içecegine bak, henüz bozulmamistir. Bir de esegine bak. Seni Insanlar için bir âyet (ibret isâreti) kilalim diye (yüz sene ölü tuttuk sonra tekrar dirilttik). simdi sen kemiklere bak, onlari nasil birbiri üstüne koyuyor, sonra ona nasil et giydiriyoruz. " dedi. Durum kendisince anlasilinca, "süphesiz Allah'in her seye kadir oldugunu bilmeliyim" dedi (el-Bakara, 2/259). Bu ayette söz konusu olan zatin kim oldugu hususunda çesitli rivâyetler vardir. Fakat alimlerin ekseriyetine göre bu zat, Üzeyr (a.s)'dir (el-Beydâvî, Envaru't-Tenzîl, I, 57). Hz. Muhammed (s.a.s), Üzeyr (a.s)'in peygamber olup olmadigi hususunda söyle buyurmustur: "Bilmiyorum, Üzeyr peygamber midir, degil midir?" (Ali Nasif et-Tâc, III, 302). Bundan dolayi Islâm inancinda Üzeyr (a.s)'in peygamberligi ihtilafli kabul edilmistir. Peygamber olsun veya olmasin, Üzeyr (a.s) Allah'a tam manasiyla inanmis, kamil imân sahibi olan bir zatti. Hayati boyunca, Allah'in rizasini kazanmak için serden kaçmis, hayra kosmustur. Çevresindeki Insanlari da bu sekilde inanmaya ve Allah'in emir ile yasaklarina riâyet etmeye davet etmistir.
__________________ [ hic habere cunctus est, neque nec habere cunctus est. ] « Kullanıcı imzalarındaki bağlantı ve resimleri görebilmek için en az 20 mesaja sahip olmanız gerekir ya da üye girişi yapmanız gerekir. IRC Network » |
|
29 Ağustos 2006, 20:21 | #36 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Yanıt: Peygamberlerin Tarihi. Hz. YA'KUB (a.s) Kur'ân'da adi geçen peygamberlerden biri. Ya'kûb (a.s)'in soyu, ishâk (a.s) vasitasiyle ibrahim (a.s)'a dayanmaktadir. O, ishak (a.s)'in ve ishak (a.s) da ibrahim (a.s)'in ogludur. Annesinin adi Refaka'dir. Kardesi Ays ile beraber, ikiz olarak dogmustur. Kardesinin ardindan dogdugu için ona Ya'kûb denmistir. Ya'kûb (a.s)'in diger bir adi da israil'dir. Kardesi Ays'tan kaçarak dayisinin yanina giderken gündüzleri saklanmis ve geceleri yürümüstür. Bundan dolayi kendisine isrâil denmistir. Kelime olarak isrâil geceleyin (Allah'a) yürüyen demektir (et-Taberî, Tarih, Misir 1326, I,162 vd.). Ya'kûb (a.s)'in dogumu ve peygamberligi daha önceden müjdelenmisti. Onun bu durumu Kur'ân'da söyle haber verilmistir: Biz ona (ibrahim (a.s)'in hanimina) ishâk'i müjdeledik. ishâk'in ardindan da (torunu) Yaküb'u"(Hûd, 11/71). Bu âyette ayni zamanda, Yakûb (a.s)'in yukarida sunulan soyu da dile getirilmistir. Ya'kûb (a.s), önce dayisi Lebân'in büyük kizi Leyya ile ve ondan sonra ad küçük kizi Râhil ile evlenmistir. Leyya'dan Rabil, Yehuza, sem'ûn ve Lavi adindaki ogullari dogmustur. Râhil'den de Yûsuf ve Bünyamin dünyaya gelmistir. Ya'kflb (a.s)'in diger iki hanimindan alti oglu daha vardi. Toplam on iki erkek evlada sahipti (ibn Kuteybe, Kilabu'l-Meârif, Beyrut 1970,19; ibn Haldun, Tarih, Beyrut, 1971, I, 39). Kur'ân'in birçok yerinde Ya'kûb (a.s)'in peygamberliginden ve çesitli faziletlerinden bahsedilmektedir. Onun peygamberligini dile getiren bazi âyetlerin meâli söyledir: Nihayet (ibrahim) onlardan ve Allah'in disinda taptiklari seylerden uzaklasip bir tarafa çekildigi zaman, biz ona ishâk'i ve Ya'kub'u bagisladik ve her birini peygamber yaptik. Onlara rahmetimizden bagista bulunduk ve kendilerine güzel ve üstün bir san, söhret nasip ettik" (Meryem, 19/49, 50). "Nûh'a ve ondan sonra gelen peygamberlere vahyettigimiz gibi, sona da vahyettik. Nitekim ibrahim'e, ismail'e, ishak'a, Yakub'a, torunlarina, isâ'ya, Eyyüb'e, Yûnus'a, Harun'a, Süleyman'a da vahyetmis ve Davud'a da Zebur'u vermistik" (en-Nisâ, 4/163). Ya'kub (a.s)'in kuvvetli, basiretli ve halis (samimi) bir kisilige sahip oldugunu anlatan bazi âyetlerin meâli de söyledir: Kuvvetli ve basiretli kullarimiz ibrahim'i, ishâk'i ve Ya'kûb'u da an. Biz onlari ahiret yurdunu düsünme özeligiyle temizleyip, kendimize hâlis kul yaptik" (Sâd, 38/45, 46). O, diger peygamberler gibi Allah'in hidâyetine erdirilen ve güzel davranan yüce bir kisi idi. Kur'ân'da bu hususta söyle buyurulmaktadir: "Biz ona (ibrahîm'e) ishâk'i ve ishâk'in oglu Ya'kûb'u da hediye ettik. Hepsine de dogru yolu gösterdik. Nitekim daha önce Nûh'a ve onun soyundan Dâvud'a, Süleyman'a, Eyyûb'e Yûsuf â Musa'ya ve Harûnâda yol göstermistik. Biz güzel davrananlara böyle karsilik veririz" (el-En'âm, 6/84) Bir de Ya'kub (a.s) rüya tabir etmeyi de bilirdi. Yüce Allah Kur'ân-i Kerîm'de bu hususu söyle haber vermistir: "Hani bir zaman Yûsuf babasina: Babacigim, ben (rüy'a) on bir yildiz, günesi ve ayi gördüm. Bunlari hepsinin bana secde ettiklerini gördüm, demisti. (Babasi Ya'kub ona söyle demsti): Yavrum, rü'yani kardeslerine anlatma, sonra sana bir tuzak kurarlar. Çünkü seytan, insana apaçik bir düsmandir! Böylece Rabb'in seni seçecek ve sana rü'yada görülen olaylarin yorumunu (veya Allah'in kitabinin ve peygamberlerin sünnetlerinin inceliklerini) ögretecek. Sana ve Ya'kûb soyuna nimetini tamlayacaktir. Nasil ki atalarin ibrahim'e, ve ishâk'a da nimetini tamamlamisti. süphesiz Rabb'in bilendir, hikmet sahibidir" (Yûsuf, 12/4, 5, 6). Ya'kûb (a.s) bitmeyen tükenmeyen güzel bir sabra sahipti. O, sabriyla ve ümidiyle örnek bir peygamberdi. Kendisi, evlad acisi ve evlad ihanetiyle imtihan edildi. Kur'ân'da, onun hayati, Yûsuf (a.s)'in hayati ile iç içe anlatilmistir. Ya'kûb (a.s)'in gözlerinin kaybolmasina, saçlarinin agarmasina ve belinin bükülmesine sebep olan bu evlad imtihani ve onun örnek sabri, Kur'ân'da söyle haber verilmistir: "(Ya'kûb kendisine hiyanet eden çocuklarina söyle dedi): Herhalde, nefisleriniz size bu isi süsleyerek sizi ona sürükledi. Artik bana güzelce sabretmek kaliyor. Belki de Allah, onlarin hepsini bana getirir. Çünkü O, bilendir, herseyi hikmetle (yerli yerince) yapandir. Ve yüzünü onlardan çevirdi de: "Ey Yûsuf üzerindeki tasam (gel, gel tam senin gelme zamanindir)! " dedi ve tasadan gözlerine ak düstü. (Acisini) yutkunuyor (açiga vurmamaya çalisiyordu). Dediler ki: "Vallahi sen, Yûsuf'u ana ana hasta olacaksin, yahut öleceksin!" (Ya'kûb aleyhisselâm onlara): "Ben üzüntü ve tasami yalniz Allah'a sikayet ederim ve Allah tan sizin bilmediginiz seyleri bilirim" dedi. (Ondan sonra söyle devam etti): "Ey ogullarim, gidin, Yûsuf'u ve kardesini arastirin. Allah'in rahmetinden ümit kesmeyin. Zira, kafir kavimden baskasi Allah'in rahmetinden ümit kesmez!" (Ya'kûb'un ogullari tekrar Misir'a Yûsuf'un yanina döndüklerinde dediler ki: "Ey vezir, bize ve çocuklarimiza darlik dokundu, degersiz bir bir sermaye ile geldik. Ama sen bizim için tam ölçü ver, bize tasadduk eyle. Çünkü Allah, tasadduk edenleri mükafatlandirir." (Yûsuf) dedi: "Sizler cahil iken, Yûsuf'a ve kardesine yaptiginiz(in kötülügünü Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir. bildiniz mi (bundan tevbe ettiniz mi)?" "A, yoksa sen, sen Yûsuf' musun?" dediler. "Ben Yusuf'um, bu da kardesindir" dedi (ve söyle devam etti): "Allah bize lütfetti. (Bizi korudu, yüceltti). Kim (Allah'tan) korkar ve sabrederse, süphesiz Allah, iyilik edenlerin ecrini zayi etmez" "Vallahi, Allah seni bizden üstün kildi. Dogrusu biz suç islemistik! dediler (Yûsuf onlara): "Bu gün sizi kinama yok. Allah sizi bagislar. O, merhametlilerin merhametlisidir. simdi su gömlegimi götürün, babamin yüzüne koyun da gözü açilsin. Ve bütün ailenizle birlikte bana gelin" dedi. Kervan (Misir'dan) ayrilip yola koyulunca, babalari, (yaninda bulunanlara): "Eger bana bunak demezseniz, (inanin ki) ben Yûsuf'un kokusunu duyuyorum"dedi. "Vallahi sen hâlâ eski saskinligin içindesin" dediler. Müjdeci gelip de (Yûsuf'un gömlegini) (Ya'kûb)'un yüzüne koyunca, derhal (gözü açildi), görür oldu. "Size demedim mi ben, Allah'tan sizin bilmediginiz seyleri bilirim?" dedi. (Ogullari): "Ey babamiz, bizim için günahlarimizin bagislanmasini dile. Gerçekten biz günah isledik"dediler. (Ya'kub onlara): "Sizin için Rabb'ime istigfar edecegim. süphesiz O, bagislayan, esirgeyendir"dedi. (Hep beraber Misir'a hareket ettiler.) Nihâyet Yûsuf'un yanina vardiklarinda, (Yûsuf) ana-babasini kendisine çekip kucakladi ve: Âllah'in dilegiyle, güven içinde Misir'a girin!"dedi. Anasini babasini tahti üstüne çikardi ve hepsi onun için secdeye kapandilar (ona kavustuklari için Allah â sükür secdesi yaptilar veya onun önünde saygi ile egildiler. Yûsuf: "Babacigim, iste bu, önceden (gördügüm) rüyanin yorumudur. Rabb'im onu gerçek yapti. Bana iyilik etti. Zîra seytan, benimle kardeslerim arasina fitne soktuktan sonra, O, beni zindandan çikardi. Sizi de çölden getirdi. Gerçekten Rabb'im, diledigi seyi çok ince düzenler. O (her tedbiri) bilen, her seyi yerli yerince yapandir" dedi. "(Yûsuf, 12/83-100). Bu âyetlerde de ifade edildigi gibi, Ya'kûb (a.s)'in çocuklari, neticede yaptiklarina pisman oldular. Babalarindan ve kardesleri Yûsuf (a.s)'dan özür dilediler. Babalari Ya'kûb (a.s) ve kardesleri Yusuf (a.s) onlari bagisladilar ve onlar için Allah'a yalvarip dua ettiler. Cebrâil (a.s), Ya'kûb (a.s)'a gelerek, çocuklari için yaptigi duasinin kabul edildigini ve çocuklarinin Allah tarafindan bagislandiklarini müjdeledi (es-Salebî, el-Arais, Misir 1951,140 vd.). Yak'ub (a.s) da diger peygamberler gibi insanlari Allah'a inanmaya ve O'na ibadet etmeye çagirdi. Kendisi bu yolda fevkalade örnek bir hayat yasadi. Kur'ân-i Kerîm'de bildirildigi gibi, Yakub (a.s), ibrâhim (a.s)'in yaptigi gibi, ruhunu teslim etmeden önce, çocuklarina vasiyette bulundu: "O zaman (Yâ'kûb), ogullarina; "Benden sonra neye kulluk edeceksiniz?" demisti. (Onlar da): "Senin Rabb'in ve atalarin ibrâhim, ismâil ve ishâk'in Rabb'i olan tek Allah'a kulluk edecegiz. Biz O'na teslim olanlariz" dediler"
__________________ [ hic habere cunctus est, neque nec habere cunctus est. ] « Kullanıcı imzalarındaki bağlantı ve resimleri görebilmek için en az 20 mesaja sahip olmanız gerekir ya da üye girişi yapmanız gerekir. IRC Network » |
|
29 Ağustos 2006, 20:23 | #37 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Yanıt: Peygamberlerin Tarihi. Hz.YÛNUS (a.s) Adi Kur'ân'da geçen peygamberlerden biri. Soyu, Bünyamin vasitasiyla Ya'kûb (a.s)'a ve onun vasitasiyla de ibrâhim (a.s)'a dayanmaktadir. Bazi alimlerin naklettigine göre, isa (a.s) annesinin adiyla isa b. Meryem diye anildigi gibi, Yûnus (a.s) da annesinin adiyla Yûnus b. Matta diye anilmaktadir. (ibn Sa'd, Tabakatü'l-Kübra, Beyrut 1957, I, 55). Buhârî'nin verdigi bilgiye göre ise, bu görüs yanlistir. Aslinda Matta, Yûnus (a.s)'in annesinin degil, babasinin adidir. Yani Yûnus (a.s), Yûnûs b. Matta diye anilinca, babasinin adiyla anilmis olur (ez-Zebîdî, Sahihi Buhârî Muhtasari Tecridi Sarih Tercemesi ve serhî, trc: Kamil Miras, Ankara, 1971, IX, 152). Yûnus (a.s)'in Ya'kub (a.s)'in torunlarindan oldugu, Kur'ân'da söyle haber verilistir: "Nûh'a ve ondan sonra gelen peygamberlere vahyettigimiz gibi, sana da vahyettik. Nitekim ibrâhim'e, ismail'e, ishâk'a, Yakub'a, torunlarina, isa'ya, Eyyûb'a, Yûnus'a, Harûn'a, Süleyman'a da vahyetmis ve Davud'a da Zebûr'u vermistik" (en-Nisâ, 4/163). Bu âyette ifâde edildigi gibi isâ (a.s), Eyyûb (a.s), Harun (a.s) ve Süleyman (a.s)'da Yunus (a.s) ile ayni soydan, Yakub (a.s)'in torunlarindandirlar. Yûnus (a.s)'in nüfusu yüz bini askin bir sehrin halkina uyarici ve tevhide çagrici bir peygamber olarak gönderildigi, Kur'ân'da söyle geçmektedir: "Ve onu yüz bin Insana, ya da daha fazla olanlara peygamber gönderdik" (es-Saffat, 37/147). O'nun peygamber olarak gönderildigi bu yerin Ninova sehri oldugu nakledilmistir. Ninova sehri, Dicle nehrinin kiyisinda, simdiki Musul'un yerinde bulunmaktaydi. Bu beldenin Insanlari küfrün içinde bulunuyorlardi ve putlara tapmakta idiler. Yûnus (a.s) onlari küfürden ve putperestlikten nehyetmek bir de onlara, küfürlerinden dolayi tevbe etmelerini, Yüce Allah'in varligina ve birbirine inanmalarini emretmek üzere gönderilmisti (ez-Zemahserî, el-Kessâf, Kahire, t.y., V, 126; et-Taberî, Tarih, Misir 1326, II, 42). Yûnus (a.s)'in adi, Kur'ân'in çesitli yerlerinde geçmekle berâber, Kur'ân'daki sûrelerden birine isim olarak verilmistir. Kur'an'in onuncu sûresinin adi, Yûnus sûresidir. Yûnus (a.s) milletini otuz üç yil Allah'a imân etmeye, küfürden kurtulmaya davet etti, tebligde bulundu ve peygamberlik vazifesini yerine getirdi. Ancak sadece iki kisi ona imân etti (ibn Esir, el-Kâmil, Beyrut 1965, I, 360; Sahihi Buhâri ve Tecridi Sarih Tercümesi, IX, 152). Milletinin bu sekilde küfürde direnmesi ve imâna gelmemesi, Yûnus (a.s)'in zoruna gitti. Yüce Allah onun bu kizginligini ve bunun neticesinde milletini terketmeye kalkismasini söyle haber vermistir: "Zünnûn (Yûnus)'a gelince, o, öf keli bir halde geçip gitmisti. Bizim kendisini asla sikistirmayacagimizi zannetmisti. Nihâyet karanliklar içinde; "Senden baska hiç bir ilâh yoktur. Seni tenzih ederim. Gerçekten ben zalimlerden oldum!" diye niyaz etti." (el-Enbiyâ, 21/87). Bu âyette Yûnus (a.s)'dan Zünnûn diye bahsedilmistir. Zünnûn, balik sahibi demektir. Kur'ân'in baska bir yerinde de, Yûnus (a.s) bu lakabla anilmistir: "Sen Rabbinin hükmünü sabirla bekle. Balik sahibi (Yunus) gibi olma. Hani, o dertli dertli Rabbine niyaz etmisti" (el-Kalem, 68/48). Hem bu âyette hem de yukaridaki âyette Yûnus (a.s)'in sabretmemesine, Allah'in emri olmadan milletini terketmeye kalkismasina isâret edilmistir. Onun bu hali üzerine, Yüce Allah söyle buyurmustu: "O halde, peygamberlerden azim sahibi olanlarin sabrettigi gibi sen de sabret" (el-Ahkâf, 46/35). Allah'in müsaadesi olmadan Yûnus (a.s)'in ayrilmaya kalkismasi, iyi netice vermemisti. Ninova'dan ayrilmak için bir gemiye binmisti. Geminin batmaya yüz tutmasi üzerine, hafiflemesi için yolculardan birinin suya atilmasi gerekti. Kimin suya atilacagini tesbit için kur'a çekildi ve kur'a Yûnus (a.s)'a isâbet etti. Bu durum kur'ân'da söyle haber verilmistir: "Gemide onlarla karsilikli Kur'a çektiler de yenilenlerden oldu" (es-Saffat, 37/141). isin daha acisi, Yûnus (a.s) denize atildiktan sonra bir balik onu yutmustu. Yüce Allah Kur'ân'da onun bu durumunu söyle haber vermistir: "Yûnus, (Rabbinden izinsiz olarak kavminden ayrildigi için) kendisi kötülüklerken, onu bir balik yuttu" (es-Saffat, 37/142). Burada Yûnus (a.s) hatasini anlamis ve nefsini kinamaya baslamisti. Baligin karnindaki karanliklarda: "Senden baska ilâh yoktur. Sen eksikliklerden uzaksin, yücesin. Ben zalimlerden oldum!" (el-Enbiyâ, 21/87) diye dua etmeye ve Allah'a yalvarmaya basladi. Bu sekilde imân ve inançla Allah'a siginmasi neticesinde, Yüce Allah onu affetmisti (el-Maverdî, en-Nuketu ve'l-Uyûnu, Beyrut 1992, III, 465 vd). Yûnus (a.s)'in duasinin kabul edildigi ve Allah tarafindan bagislandigi, Kur'ân'da söyle dile getirilmistir: "Biz de onun duasini kabul ettik ve onu tasadan kurtardik. iste biz, Insanlari böyle kurtaririz" (el-Enbiyâ, 21/88). "Eger tesbih edenlerden olmasaydi, (Insanlarin) yeniden diriltilecekleri güne kadar onun karninda kalirdi" (es-Saffat, 37/143, 144). Gücü her seye yeten Yüce Allah, baligin karnindaki Yûnus (a.s)'i öldürmedi. Bir süre sonra balik onu agzi ile sahile birakmisti. Onun kurtulus ve daha sonraki hafi, Kur'ân'da söyle haber verilmistir: "(Ama baligin karninda bizi andi, tesbih etti), biz de onu hasta bir halde agaçsiz, bos bir yere attik ve üzerine (gölge yapmasi için) kabak türünden bir agaç bitirdik" (es-Saffat, 37/145, 146). Yûnus (a.s)'in Allah tarafindan affedilmesi ve büyük bir tehlikeden kurtarilmasi, Kur'ân'in baska bir yerinde dile getirilmistir: "Sen Rabb'inin hükmüne sabret, balik sahibi (Yûnus) gibi olma. Hani o, sikintidan yutkunarak (Allah'a) seslenmisti. Eger Rabb'inden ona bir nimet yetismeseydi, yerilerek çiplak bir yere atilirdi. Fakat (böyle olmadi), Rabb'i onun duasini kabul etti de onu salihlerden kildi" (el-Kalem, 68/8, 49, 50). Yûnus (a.s)'i bu sikintilardan kurtaran Yüce Allah, onun milletine de neticede hidâyeti nasib etti. Onlar da sonunda Allah'a imân edip tevhid'e sarildilar. Onlarin tevbe edip hakka dönüslerini ifâde eden âyetin meâli söyledir: "inandilar, biz de onlari bir süreye kadar geçindirdik" (es-Saffat, 37/148). Yûnus (a.s)'in milletinin bu sekilde tevbe etmeleri, küfürden dönüp Allah'a inanmalari, Allah tarafindan övülmüs, methedilmistir: "Keske (azabi gördükten sonra) inanip da, inanmasi kendisine fayda veren bir memleket olsaydi! (Azabi gördükten sonra inanmak, hiç bir memlekete yarar saglamamistir). Yalniz Yûnus'un kavmi, (azab henüz inmeden önce) inaninca, dünya hayatinda onlardan rezillik azabini kaldirmis ve onlari bir süre daha yasatmistik" (Yûnus, 10/98). Yûnus (a.s)'in faziletli bir Insan oldugu, Yüce Allah tarafindan söyle haber verilmistir: "ismâil, el-Yesa', Yunus ve Lut'a da (yol gösterdik). Hepsi iyilerden idiler" (el-En'âm, 6/86). Hz. Muhammed (s.a.v) de onu söyle övmüstür: "Her kim ben Yûnus b. Mattâ'dan hayirliyim derse, yalan söylemistir" (Buhârî, Tefsiru süre 6, 4). Yûnus (a.s) da, diger peygamberler gibi, Insanlari küfrün serrinden nehyetmis ve Allah'a imân etmeye davet etmistir. inanan Insanlar için, onun hayatindan alinacak çesitli ibretler vardir.
__________________ [ hic habere cunctus est, neque nec habere cunctus est. ] « Kullanıcı imzalarındaki bağlantı ve resimleri görebilmek için en az 20 mesaja sahip olmanız gerekir ya da üye girişi yapmanız gerekir. IRC Network » |
|
29 Ağustos 2006, 20:27 | #38 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Yanıt: Peygamberlerin Tarihi. Hz. YÛ Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir. UF (a.s) Kur'an'da ismi geçen Beni israil peygamberlerinden biri. Hz. Yûsuf Kurân'da adi geçen peygamberlerden birisi olup, Yakub Peygamber'in ogludur. Nesebi Hz. ibrahim'e kadar varir (Kamil Miras, Tecrid Tercemesi, IX, 139). Kur'ân-i Kerîm'de kendi adini tasiyan bir sûre vardir. Tamami 111 âyet olan bu sûrenin 98 âyeti (4-101) Hz. Yûsuf'tan bahseder. Bu âyetlerde anlatildigina göre Hz. Yûsuf'un hayat hikâyesi özetle söyledir: Hz. Yûsuf'un on bir tane erkek kardesi vardi. Yûsuf fevkalâde güzel ve son derece zekî idi. Babalari Hz. Yakub en çok Yûsuf'u seviyordu. Bu sevgiyi agabeyleri kiskaniyorlardi. Yûsuf (a.s) bir gece rüyasinda on bir yildizin, günes ve ayin kendisine secde ettiklerini gördü. Bu rüyayi babasina anlatti. Babasi rüyanin, Hz. Yûsuf'un büyük bir adam olacagina isaret oldugunu anladi ve Yûsuf'a rüyasini agabeylerine anlatmamasini tembihledi. Ancak, agabeyleri bundan haberdar oldular ve Yûsuf'u öldürüp bir yere atmayi planladilar. Babalarindan izin alarak, gezip eglenmek bahanesiyle Yûsuf'u alip kirlara,götürdüler. Onu bir kuyuya attilar, gömlegini da kana bulayarak, "Yûsuf'u kurt kapti" diye babalarina yalan söylediler. Kuyunun yanindan geçmekten olan bir kafile Yûsuf'u buldu ve köle olarak satmak üzere alip, Misir'a götürdüler. Orada az bir fiyatla onu Azîz (maliye bakani)'e sattilar. Azz'in hanimi Yûsuf'a göz koydu. Onu kendisiyle beraber olmaya çagirdi. Yûsuf (a.s) bunu kabul etmeyince, ona iftira edip kocasina sikayet etti ve hapse attirdi. Hz. Yûsuf senelerce hapiste kaldi. Orada hükümdarin serbetçisi ve asçisi ile tanisti. Onlarin gördükleri dünyalarin yorumunu yapti. Birisinin, kurtulup efendisinin hizmetine devam edecegini, digerinin ise öldürecegini söyledi. Sonunda dedigi çikti. Hz. Yûsuf, kurtulana, kendisini efendisinin yaninda anmasini istedi. Hükümdar bir gece rüyasinda yedi zayif inegin yedi semiz inegi yedigini ve yedi yesil basakla yedi kuru basak gördü. Bu rüyanin yorumunu yaptirmak istedi. Hz. Yûsuf'un rüya yorumu yaptigini ögrendi ve onu hapisten çikarip, rüyasini anlatti. Hz. Yûsuf, yedi sene bolluk olacagini, pesinden gelen yedi senenin ise kitlikla geçecegini söyledi. Bunun üzerine hükümdar, Hz. Yûsuf'u maliye bakanligina getirdi. Yûsuf (a.s) bolluk yillarinda bütün ambarlari zahire ile doldurttu; kitlik yillari gelince bu zahireyi halka dagitmaya basladi. Ayni kitlik, Hz. Yûsuf un babasinin memleketi olan Ken'an diyarinda da yasandi. Yûsuf (a.s)'un kardesleri de zahire almak için iki kez Ken'an ilinden Misir'a geldi. Sonunda Yûsuf (a.s) kardeslerine kendini tanitti ve onlari affettigini belirterek, "Bugün azarlanacak degilsiniz, Allah sizi bagislar, o merhametlilerin merhametlisidir" (Yûsuf, 92) dedi. Yûsuf (a.s), babasi, annesi ve kardeslerinin tamamini Misir'a davet etti. Ailesi Misir'a vardiginda Yûsuf (a.s) anne ve babasini tahta oturttu; diger onbir kardesi ise Hz. Yûsuf'un önünde egildiler. O zaman Yûsuf (a.s); "Babacigim, iste bu vaktiyle gördügüm rüyanin çikisidir; Rabbim onu gerçeklestirdi. seytan benimle kardeslerimin arasini bozduktan sonra, beni hapisten çikaran, sizi çölden getiren Rabbim, bana pek çok iyiliklerde bulundu. Dogrusu Rabbim, dilegine lütufkardir. O süphesiz, bilendir, hâkimdir" (Yûsuf,100) dedi. Bu sekilde israil ogullari, Filistin'den Misir'a gelip yerlesmis oldu. Bir süre sonra Yakub (a.s) vefat etti. Yûsuf (a.s), Allah Teâlâ'ya söyle münacatta bulundu: "Rabbim, bana hükümdarlik verdin, rüyalarin yorumunu ögrettin. Ey göklerin ve yerin yaratani! Dünya ve âhirette koruyanim sensin! Benim canimi, Müslüman olarak al! Ve beni iyilere kat!" (Yûsuf, 101). Yûsuf (a.s)'un hayat hikayesi Kur'ân-i Kerîm'de "Ahsenü'l-Kasas, Kissalarin en güzeli" ünvanini aldi. Pek çok olaylari içeren bu hayat hikâyesi için Allah Teâlâ söyle buyurdu: Ândolsun ki, Yûsuf ve kardeslerinin olayinda, soranlara nice ibretler vardir" (Yûsuf, 7). Yûsuf (a.s)'un defnedildigi yer, rivâyetlere göre, Ibrahim (a.s)'in medfun bulundugu Kudüs yakinlarinda Halilü'r-Rahman kasabasindadir
__________________ [ hic habere cunctus est, neque nec habere cunctus est. ] « Kullanıcı imzalarındaki bağlantı ve resimleri görebilmek için en az 20 mesaja sahip olmanız gerekir ya da üye girişi yapmanız gerekir. IRC Network » |
|
29 Ağustos 2006, 22:06 | #39 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Yanıt: Peygamberlerin Tarihi. Hz. ZEKERIYYA (a.s) Kur'ân'da adi gelen peygamberlerden biri. Soyu Dâvud (a.s)'a dayanmaktadir. Kur'ân'da anilan duâlarindan (Meryem, 16/6) anlasildigina göre, soyu daha sonra Yâkub (a.s)'a varmaktadir (el-Kurtubî, Ahkâmu'l-Kur'ân, Kahire 1967, XI, 82; er-Razî, Mefâtihu'l-Gayb, Misir 1937, V, 769). Zekeriyya (a.s) isrâilogullarinin peygamberi oldugu gibi, ayni zamanda onlarin bilgini, reisi ve müsaviri yani danismani idi (es-Sa'l-ebî, el-Arais, 1951, 372). Onun hakkinda çesitli âyet ve hadisler vardir. Ebû Hureyre'nin naklettigine göre, Hz. Muhammed (s.a.s);" "Zekeriyya (a.s) marangoz idi"(Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, Misir, 1954, II, 405) diyerek O'nun elinin emegi ile geçinen bir sanat ehli oldugunu haber vermistir. Zekeriyya (a.s)'in hanimi isa (a.s)'in annesi Meryem'in teyzesi isâ idi. Zekeriyya (a.s) da, Meryem'e bakmakla mesgul oluyordu. O'na Beyt-i Makdis'te bir yer yapmisti. O'nun odasina her girdiginde, yaninda kis mevsiminde yaz meyvesini ve yaz mevsiminde de kis meyvesini buluyordu. Zekeriyya (a.s), "Ey Meryem, bu sana nereden geliyor?" diye sorunca, Meryem, "Allah tarafindandir." diye cevap veriyordu (el-Kurtubî, Ahkâmu'/-Kur'ân, IV, 69 vd). Zekeriyya (a.s) Hz. Meryem'in yaninda böyle yaz mevsiminde kis meyvesini ve kis mevsiminde de yaz meyvesini görünce, Meryem'e bu nimetleri veren, buna gücü yeten yüce Allah, esimin yasi geldigi halde, bize hayirli bir evlat verebilir seklinde düsündü ve hayirli bir evladin olmasi için Allah'a gizlice söyle dua etti: "Rabbim! Gerçekten kemiklerim zayifladi, saçlarim agardi, Rabbim!.Sana yalvarmaktan dolayi herhangi bir seyden mahrum kalmadim. Dogrusu, benden sonra yerime geçecek yakinlarimin iyi hareket etmeyeceklerinden korkuyorum. Karim da kisirdir. Katindan bana bir ogul bagisla ki, bana ve Yâkub ogullarina mirasçi olsun! Rabbim! O'nun, senin rizani kazanmasini da sagla!" (Meryem,19/4,5,6) "Ya Rabbi! Bana kendi katindan temiz bir soy bahset!" (Âlu imrân, 3/38) "Rabbim! Beni tek basima birakma! Sen varislerin en hayirlisisin" (el-Enbiyâ, 21/89). Gücü her seye yeten Yüce Allah, Zekeriyya (a.s)'in duâsini kabul etti ve O'na bir erkek evlad verecegini müjdeledi: "Ey Zekeriyya! Sana Yahya isminde bir oglani müjdeliyoruz. Bu adi daha önce kimseye vermemistik" (Meryem, 19/7). "Mihrabda namaz kilmaya durdugu sirada, hemen melekler ona söyle seslendi: "Haberin olsun! Allah sana Yahya adli çocugu müjdeliyor. O, Allah'tan gelen bir kelimeyi (isâ'yi) tasdik edecek, milletinin efendisi olacak, nefsine hakim bulunacak ve salihlerden bir peygamber olacaktir" (Âlu imrân, 3/39). Zekeriyya (a.s), Allah'in verdigi bu müjdeye sasti, hayret etti. Çünkü kendisi de hanimi da hayli yasli idiler. "Rabbim! Karim kisir, ben de son derece kocamisken nasil oglum olabilir?" (Meryem, 19/8) diyerek, bu ilginç müjde karsisinda hayretini dile getirdi. Yüce Allah ona söyle cevap verdi: "Rabbin böyle buyurdu. Çünkü bu bana kolaydir. Nitekim sen yokken, daha önce seni yaratmistim" (Meryem, 19/9). Kur'ân'in baska bir yerinde bu durum söyle haber verilmistir: "Zekeriyya'nin duasini kabul edip kendisine Yahya yi bahsetmis, esini de dogum yapacak hale getirmistik. Dogrusu onlar iyi islerde yarisiyorlar, korkarak ve umarak bize yalvariyorlardi. Bize karsi gönülden saygi duyuyorlardi" (el-Enbiya, 21/90). Yüce Allah'in bu güzel müjdesine son derece sevinen Zekeriyya (a.s) "Rabbim! Öyle ise bana bir alamet var, dedi" (Meryem, 19/10). Allah ona su cevabi verdi: "Alâmetin; üç gün, isaretten baska sekilde Insanlarla konusmamandir. Rabbini çok an, aksam sabah hamdet!" (Âlu imrân, 3/41). Gün oldu, Zekeriyya (a.s)'in nutku tutuldu. Mihrabdan çikti ve milletine: "Sabah-aksam Allah'i tesbih edin! diye isârette bulundu" (Meryem, 19/11). Zamani gelince, Zekeriyya (a.s)'in oglu Yahya (a.s) dünyaya geldi. Yukarida görüldügü gibi, Zekeriyya (a.s) ile ilgili olarak zikredilen âyetlerin çogu, dua mahiyetindedir. O, çok dua eden, Allah'in emir ve yasaklarina riayet ederek tam bir teslimiyet içinde yasayan Yüce bir peygamberdi. Allah: "Zekeriyyâ, Yahyâ, isa ve ilyas'a da (yol göstermistik). Hepsi iyilerden (idi)ler" (el-En'âm, 6/85) diyerek onu sahit peygamberlerle birlikte anmistir. Zekeriyya (a.s) bu sekilde ömrünü ibâdetle geçirdi. Daima Insanlari Yüce Allah'a inanmaya ve O'nun yolunda yürümeye cagirdi. fakat azmis olan, küfre dalan ve önünü görmeyecek kadar gözü dönenler, onu sehid ettiler (Taberî, et-Tarih, Misir 1326, II, 16; Ahmet Cevdet
__________________ [ hic habere cunctus est, neque nec habere cunctus est. ] « Kullanıcı imzalarındaki bağlantı ve resimleri görebilmek için en az 20 mesaja sahip olmanız gerekir ya da üye girişi yapmanız gerekir. IRC Network » |
|
29 Ağustos 2006, 22:07 | #40 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Yanıt: Peygamberlerin Tarihi. Hz. ZULKIFL (a.s) Kur'ân'da adi geçen peygamberlerden biri. Kur'ân'da iki yerde kendisinden bahsedilmektedir: "ismâil, idris ve Zülkifl, hepsi sabredenlerdendi. Onlari rahmetimize soktuk. süphesiz onlar salih olanlardandi" (el-Enbiyâ, 21/85, 86). Âyette geçen "Zülkifl" adi degil lakabidir ve "nasib ve kismet sahibi" anlamina gelir. Fakat burada dünyevî zenginligi degil, onun üstün kisiligini ve âhiretteki derecesini kastetmek için kullanilmistir. Onun gerçek adi hakkinda çok farkli rivayetler vardir. Yahudiler O'nun, israilogullarinin esâreti sirasinda peygamber tayin edilen ve vazifesini Habur irmagi yakinlarinda bir bölgede yapan Hereksel oldugunu iddia etmislerdir. Âlimlerin bir kismi da onun Eyyub (a.s)'in kendisinden sonra peygamber olan Bisr adindaki oglu oldugunu söylemislerdir. Fakat bu görüslerin hiç biri kesinlik derecesine sahip degildir. Zülkifl (a.s)'in peygamber olmadigi söyleyenler olmussa da, âlimlerin ekseriyetine göre peygamberdir ve makbul olan görüs de budur (el-Kurtubî, el-Cami'li Ahkâmi'l-Kur'ân, Kahire 1967, XI, 327 vd.; el-Alusî, Ruhu'l-Meânî, Beyrut t.y., XVII, 82; el-Mevdudî, Tefhimu'l-Kur'ân, istanbul 1991, III, 327). Yüce Allah Eyyûb (a.s)'in kissasini arzettikten sonra, peygamberlerinden bazilarini anmis ve onlari övmüstür. insanlari tevhide çagiran, Allah'in sevgi ve övgülerini kazanan bu peygamberden biri de, Zülkifl (a.s)'dir. Bu konudaki âyetlerin meâli söyledir: "Kuvvetli ve basiretli kullariniz ibrahim'i, ishâk'i ve Yâkub'u da an. Biz onlari ahiret yurdunu düsünme özelligiyle temizleyip, kendimize halis (kul) yaptik. Onlar bizim yanimizda seçkinlerden, hayirlilardandir. ismâil'i, Elyesâ'i, Zülkifl'i de an. Hepsi de iyilerdendir" (Sad, 38/45, 46, 47, 48). Taberî'de yer alan bir rivayete göre Zülkifl (a.s) sam'da otururdu. Oradaki halki Allah'a inanmaya, O'na ibadet etmeye ve dürüst bir sekilde yasamaya çagirdi ve orada vefât etti (et-Taberî, Tarih, Misir 1326, I, 167).
__________________ [ hic habere cunctus est, neque nec habere cunctus est. ] « Kullanıcı imzalarındaki bağlantı ve resimleri görebilmek için en az 20 mesaja sahip olmanız gerekir ya da üye girişi yapmanız gerekir. IRC Network » |
|
Etiketler |
tarihi, peygamberlerin |
Konuyu Toplam 5 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 5 Misafir) | |
| |
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevaplar | Son Mesaj |
Peygamberlerin Meslekleri | Winston | İslamiyet | 2 | 01 Ekim 2021 18:51 |
Peygamberlerin en üstünü | Ecrin | İslamiyet | 1 | 07 Eylül 2020 21:17 |
Peygamberlerin Soyu | Lcia | İslamiyet | 0 | 16 Mart 2015 17:20 |
Peygamberlerin Meslekleri | oneofgirl | İslamiyet | 0 | 04 Ağustos 2013 14:16 |
Peygamberlerin Sıfatları | PopSy | Genel İslami Konular | 24 | 15 Ağustos 2008 13:34 |