20 Mart 2009, 01:48 | #1 | |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Tasavvuf Yeniliğe Karşı mıdır? Toplumumuz giderek çok soru soran bir dinamizm kazanmaya doğru gidiyor. Bu noktada bir sorun yok. Ancak nedense cevaplar hep farklı mercilerde aranıyor. Bunun adı "toplum mühendisliği" ile açıklanabilir mi? Elbette ki hayır. Örneğin tarih denildi mi bilen bilmeyen herkes konuşur. Ne de olsa her insan bir miktar tarihi geçmişi yaşamış, her insanın bir takım dedikodular kulağına çalınmıştır. Oysaki tarih ilmi bir disiplindir. Tıpkı diğer pozitif bilimler gibi. Sıra tasavvufa gelince, bir defa bu kurum artık resmi hüviyetinden yoksundur. Tasavvufla ilgili bir soru üniversitelerin ilahiyat fakültelerinde muhatap alınmakta mıdır? Cevap karmaşıktır. Çünkü bu kurum meşru değildir. İlahiyat fakültelinin bu kurumu meşrulaştırırım korkusu, tasavvufla ilgili sorulara kesin ve net cevaplar vermesini zorlaştırmaktadır. Mecburen hadise bugünden çıkacak; tasavvuf ilmiyle meşgul olanlar geçmişin yaşanmış bitmiş, mazi olmuş, çağ dışı tasavvufunu konuşup durmaya devam edeceklerdir. Hâlbuki Tasavvuf yaşayarak tecrübe edilen bir ilimdir. İnsanın ruh yönünü temsil eder. İnsanoğlu bedeniyle birlikte bir ruh'a sahip olduğu müddetçe, bu ilim gündeminde olacaktır. Gelgelim günümüzde tasavvuf ancak ve ancak sansasyonel haberlere konu olmaktadır. Günümüzde bir mutasavvıf, yapmış olduğu eylemelerin toplumda reaksiyon göreceği ânda sahnededir. O ân bakarsınız mutasavvıf ya televizyonlarda son dakika haberidir ya da gazete ve dergilerde kapak konusu, manşet olmuştur. Tasavvufun yeniliğe bakışı ise ayrı bir tartışma mevzuudur. Şu satırları birlikte okuyalım: "…tekkelere aid yazıları sırasıyla okursanız Türk milletinin ve Türk yurdunun şimdiye kadar ne için terakki (ilerleme) edemediğinin esbabını (sebebini) anlayacaksınız." Geçen yüzyılın çok sözü edilen edibi Yahya Kemal "Ben uzun yıllar tasavvufun bizim hayatımızı kuşatan öz birikimi verdiğini sanmıştım. Oysa şimdi düşünüyorum da tasavvuf ve tarikatlarla hiçbir yere varılamaz" demektedir [1]. Bu sözler söylendiği devrin havasını yansıtmaktadır. Bu satırları izah eden sayfalarca yazı kaleme alınabilir. Bu yazıların doğru yanları, haklı tarafları elbette olacaktır. Tasavvuf kurumu zamanla yozlaşmış, hedefinden sapmıştır. Ancak bu tümüyle böyle değildir. Tarihe bakıldığında Akşemsettin gibi aynı zamanda bir bilim adamı hüviyeti olan, topluma değişimi getiren mutasavvıf şahsiyetler de var olmuştur. Her zaman olumsuz örnekler vererek tasavvuf kurumunu toptan yargılamak hatalı olacaktır. Bir zamanlar şiir ve sanatta başı çekenler hep mutasavvıflardı. Beşikten mezara kadar ilim öğrenmeyi destur edinenler hep onlardı. Mesela Osmanlıda yeniliğe karşı duranlar anılırken nedense mutasavvıflar zikredilmezler. 19. yüzyıldaki değişime taraftar olan mutasavvıflara küçük bir örnek verelim. Şöyle ki, Osmanlı sultanının resmi ilk defa devlet dairelerine asılırken Hüdayi dergâhı şeyhi dua etmiş, Sünbüliye tarikatından Şeyh Yunus Efendi "Fatiha" demiş, Babıâli'deki tören Sadiye tekkesi şeyhi Süleyman Sıdkı Efendi'nin duasıyla tamamlanmıştır [2]. Resim gibi bir yeniliğe nedense mutasavvıflar direnmemişlerdir. Nitekim resim yüzyıllarca İslam dünyasında putperestliği çağrıştırmasından dolayı karşı çıkılan bir objeydi. Yaşayan bir mutasavvıf olarak Ahmet Ulukaya "Yeniliğe karşı çıkan, yenik düşer", [3] derken tasavvufun yeniliğe açık yönüne de vurgu yapmaktadır. Tarihte Anadolu ve Balkanlara; günümüzde dünyanın dört bir yanına İslam'ı taşıyan, modern dünyaya uyum sağlamada öncülük edenler mutasavvıflardır. Fıkhın sıkıcı kurallarını yumuşatarak topluma sunanlar da onlardır. Tüm mutasavvıfları inceleyin Mevlana, Yunus Emre nihayet Muhammed İkbal her biri farklı tonlarda, değişimin gerekliliğinden ve kaçınılmazlığından söz açmışlardır. İşte Mevlana'dan bir esinti tasavvufun yenilik pencerelerini ardına kadar açmakta ve yüreğimizi ferahlatmaktadır: Her gün bir yerden bir yere göçmek ne iyi Her gün bir yere konmak ne güzel Bulanmadan, donmadan akmak ne hoş Ne kadar söz varsa düne ait Dünle beraber gitti cancağızım Şimdi yeni şeyler söylemek lazım Evet yeni şeyler söylemek ve yapmak lazım. Sadece bugünü değil geleceği de kuşatacak adımlar atmak lazım. Horasan'dan Balkanlar'a ulaşan süreçte Mevlana, 800 yıl önce tasavvufun toplumu nasıl yenileştirdiğine misal olarak durmaktadır. Tek bir iyi örnekte olsa onu irdelemek ve sunmak gereklidir. Mutasavvıfların içinde yer alan bazı kötü temsillerin ön plana çıkarılması, peşinden toptan yargılama getirmektedir. Asırlar öncesinden Herakleitos'un seslenişiyle "değişmeyen tek şey, değişimin kendisidir. O halde değişim kaçınılmaz bir zorunluluktur. Tasavvufun bu ilmî gerçekliğe yüz çevirmesi düşünülemez. İçinde yaşadığımız dünyada her şey istisnasız değişim içindeyken ve tasavvuf da insanı kâinatın merkezine oturturken bunu düşünmek şüphesiz eksik değerlendirmelerimizden ya da tarih bilmezliğimizden kaynaklanmaktadır. Tasavvuf bağlılarını "ibnü'l-vakt" olarak görmektedir. Zamanın çocuğu olan mutasavvıf içinde bulunduğu zamanda yapılması en uygun işle meşguldür. Elbette ki zamanı boş geçirmemek ibnü'l-vaktin asli vazifesidir. Bu açıdan da bakıldığında tasavvufun insanı gaflete ve tembelliğe sevk etmesi mümkün değildir. Tasavvufun özgür düşünceye ve bilgiye verdiği değer zaten bir çalışmanın konusu olmuştur [4]. Medreseye göre de daha hoşgörülü ve daha toplumsal olan bu kurumları alkışlamak zorundayız. Doğruyu söylemek gerekirse tasavvufu bu ilmin otoriteleri açısından ele aldığımızda karşımıza işte böyle müspet bir sonuç çıkmaktadır. İtiraz edilen nokta ise galiba bu konuda ehil olmayanlar mevzu bahis olduğunda ortaya çıkmaktadır. Tasavvufun yenilileşmeye karşı olmadığı ortadadır. Peki, tasavvufun kendini yenileştirmeye bakışı nedir? Üzerinde durulması gereken en önemli husus aslında budur. Kendini değiştirmeyen, yenilemeyen sistemler durağanlaşacak, haliyle kendine tabi olanları da pasifleştirecektir. Tasavvuf üstlendiği misyonu miadı dolmuş yöntem ve teorilerle yerine getiremez. Bugün bütün İslamî ilimler gibi tasavvufun da muhteva ve metod yönünden değişime ihtiyacı vardır. Geçmiş çağların toplumsal yaşamı ve psikolojisi ile günümüz insanını manevi eğitime ve tatmine ulaştırmak mümkün değildir. Bu noktada tasavvufun yeni yöntem ve teoriler geliştiren düşünürlere ihtiyacı vardır. Eğer tasavvufu tartışacaksak bu yönüyle tartışalım ve sözünü ettiğimiz düşünürleri ön plana çıkarmaya gayret edelim. Tasavvuf tarihinde her dönem yenilik getiren şahsiyetler var olmuştur. Bu günde bulunmaktadır. Yapmamız gereken, tasavvufun kemikleşmiş zühd, takva, masivayı terk gibi temel vasıflarını tartışmaya açmak yerine bu faydalı yöntemleri getireceği sonuçlar açısından ele alarak çağdaş tekniklerle insanımıza pratik faydalar üretmektir. Alıntı | |
|
Etiketler |
karsi, midir, mıdır, tasavvuf, yenilige |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevaplar | Son Mesaj |
Karşı cinsi tavlamak için tipin önemi var mıdır? | Sır | IF Soruyor | 34 | 20 Nisan 2023 17:30 |
Manuş Baba - Yeniliğe Doğru | Sara | M, N, O, Ö, P | 0 | 31 Mart 2021 23:31 |
Yeniliğe Doğru | Numune | Aşk ve Sevgi Köşesi | 0 | 13 Kasım 2013 15:33 |
Facebook yeniliğe doymuyor! | CeSaRCripS | Facebook Haberleri | 0 | 13 Nisan 2013 08:14 |
YouTube yeniliğe doymuyor! | Slipknot | Ağ, Network ve Networking | 0 | 12 Ağustos 2010 18:55 |