14 Ağustos 2008, 20:23 | #1 | |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Tek Başlık Altında Hikayeler.. ELİNİ DEĞİL, AYAĞINI UZATMIŞ İbrahim Paşa, Şam'da bulunduğu bir gün, Emeviyye Câmii'ne girdi. O sırada içerde Şam'ın büyük âlimi Şeyh Saîd el-Halebî (rh.), cemaate ders anlatıyordu. İbrahim Paşa gelip Şeyh Saîd'in yanına oturdu. Ayaklarını uzatmış olan Şeyh, Paşa gelmesine rağmen hiç aldırış etmedi. Bu vaziyet İbrahim Paşa'yı çok kızdırdı ve hemen câmiden ayrıldı. Paşa köşküne geldiğinde, dalkavuklar etrafını çevirerek onu şeyhe karşı kışkırtırlar. Onların sözlerinin tesirinde kalan Paşa, Şeyh'in hemen yakalanıp kendisine getirilmesini emreder. Fakat askerleri gönderdikten biraz sonra da, yaptığı bu işten pişman olur. Çünkü bu hareketinin, başına birçok gâileler açacağını düşünür ve o kararından vaz geçer. Kendi kendine, onu yakalatmak yerine, ona hediyeler göndermeyi düşünür. Eğer Şeyh bu hediyeleri kabul ederse, bir taşla iki kuş birden vurmuş olacaktır. Kısacası hem Şeyhi kendine bağlamış olacak, hem de onun halk nazarındaki itibarını düşürecek; böylece, Müslümanlar arasındaki nüfûz ve tesirini yok edecektir. Paşa bu düşüncesini tahakkuk ettirmek için, Şeyh'e hemen 1000 altın gönderir. Vezirine, bu paraları Şeyh'e, talebelerinin ve müritlerinin görüp duyabileceği bir zaman ve zeminde vermesini tenbih eder. 1000 altını alan vezir, doğruca Emeviyye Câmii'nin yolunu tutar. Şeyhin talebelerine ders okuttuğunu görünce, kolladığı ânı yakalamanın sevinciyle onlara selâm verir ve yüksek sesle: '' Şu 1000 altını, Paşa hazretleri, ihtiyaçlarınızı görmeniz için size gönderdi' der. Şeyh, şefkatle vezirin yüzüne bakar ve sâkin bir edâ ile şöyle cevap verir: '' Evlâdım! der. Efendinin paralarını geri götür ve ona de ki: 'O sana ayakalarını uzatmış, ellerini değil!' | |
|
14 Ağustos 2008, 20:23 | #2 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Cevap: Tek Başlık Altında Hikayeler.. EN BÜYÜKLERİ YAPMIŞTIR Hazret-i İbrâhim aleyhisselâm kavmine bir peygamber olarak gönderildiğinde, onların puta tapıcı dinî telakkilerine karşı çıkmış ve önlerinde eğildikleri putların işe yaramaz birer taş, metal ve ağaç yığını olduklarını anlatmıştı. Onlar ise buna itiraz edip durmuşlardı. Bunun üzerine İbrâhim aleyhisselâm, kavminin zihnini ve vicdânını harekete geçirmek ve onları uyandırmak yoluna başvurmuştu. Ve günün birinde şehir halkı mesîreye çıkmışken, tapınaktaki bütün putları kırıp, baltayı da en büyüklerinin boynuna asmış; onlar dönüp, bu durumu görünce de şaşırıp kalmışlardı. Şimdi hâdisenin gerisini Kur'ân-ı Kerim'den tâkip edelim: Mesîreden dönen halk; '' Bunu ilahlarımıza kim yaptı? Muhakkak o zâlimlerden biridir, dediler. (Bir kısmı da) 'Bunları diline dolayan bir genç duyduk; kendisine İbrâhim denilirmiş' dediler. 'O halde, dediler, onu hemen insanların gözü önüne getirin. Belki şâhitlik ederler.' Sonra da sordular: ' Bunu ilahlarımıza sen mi yaptın ey İbrâhim? İbrahim aleyhisselâm cevap verdi: ' Belki de bu işi, şu büyükleri yapmıştır. Hadi onlara sorun; eğer konuşuyorlarsa!.. Bunun üzerine kendi nefislerine (vicdanlarına) döndüler (yani kendi kendilerine), ' Doğrusu siz, hakikaten zâlimlerin ta kendilerisiniz! dediler. Sonra tekrar (eski) kafalarına döndüler (ve Hz. İbrâhim'e), ' Sen bunların konuşmadığını pekâlâ biliyorsun, dediler. İbrâhim aleyhisselâm da, ' Öyleyse, dedi, Allâh'ı bırakıp da, hiçbir şekilde size ne fayda ne de zarar verebilen bir şeye hâlâ tapacak mısınız? Size de, Allâh'ı bırakıp da tapmakta olduğunuz şeylere de yuf olsun! Siz hâlâ akıllanmayacak mısınız? Aralarından bir kısmı, ' Eğer bir iş yapacaksanız, yakın onu da ilahlarınıza yardım edin! dediler. (Hz. İbrâhim'in kavmi bu teklifi kabul ederek, onu yakmak için büyük bir ateş hazırladı!.. Ve eli-kolu bağlı olarak ateşe attılar! İbrâhim aleyhisselâm ise, 'Bana Allâh'ın sahip çıkması yeter; o, ne güzel bir sahip' diyerek Allâh'a sığınıyordu.) 'Biz, 'Ey ateş! İbrâhim için serin ve selâmet ol!' dedik.' Yani Cenâb-ı Hak, ateşten sıcaklık ve yakıcılık tabiatını gideriverdi. Âyet-i kerimede geçen 'Bunun üzerine kendi nefslerine döndüler' ifadesindeki nefs, vicdan demektir. Zira bu doğrudan bildiğimiz hevâ ve hevesi ifade eden nefs değil; doğru ve yanlışı, hakkı ve bâtılı, adâlet ve zulmü biribirinden ayıran temel insânî ölçü olan vicdanı ifade eder. Nitekim bu hâdisede Hz. İbrahim'in kavmi, bir an için bir taş yığını olan bir putun eline baltayı alıp diğer putları kıramayacağını anlamış, hakikatin ta kendisiyle karşı karşıya gelmişti. Ne var ki, o bir anlık derûnî muhâsebe, akletme ve gerçeği kabul etmenin tesirinden kurtulup, tekrar eski kafalarına dönmüşler; üstelik de putların dile gelip konuşmayacaklarını itiraf etmek zorunda kaldıktan sonra. Bu durumda Hz. İbrahim gayet haklı olarak 'Yuh size ve Allah'tan başka taptıklarınıza!' demekte, hemen ardından da, 'Siz hâlâ akıllanmayacak mısınız?' diye sormaktadır... Evet soru bu: 'Siz hâlâ akıllanmayacak mısınız?' Cenâb-ı Hakk'tan dileğimiz; verdiği akıl nimetini, kendi yolunda, rızâsına muvâfık şekilde kullanmayı nasip eylesin. Âmîn... Kaynak: Fazilet Takvimi, 28-29 Eylül 2001 |
|
14 Ağustos 2008, 20:24 | #3 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Cevap: Tek Başlık Altında Hikayeler.. ENDÜLÜS'TE GARİP ŞEYLER Endülüs fatihi Tarık bin Ziyad, İspanya'ya çıkışında onikibin kişilik ordusuyla Kral Rodrik'in doksanbin kişilik ordusunu yenmişti (92/711 Mayıs). Daha sonra da Endülüs'te fetih hareketlerini sürdürmüştü. Tarık ve ordusu ülkenin başşehri olan Tuleytula üzerine yürüyünce, ahali korkudan kaçıp şehri boşaltmış, böylece orası hıristiyanlardan kolayca alınmıştı. Bu fetihten sonra Tarık, dağın arkasında 'Medinetü'l-Mâide' (Sofra Şehri) denilen yere geçti. Burada Hz. Süleyman a.s.'ın sofrasını ele geçirdi. Bu sofra yeşil zümrütten yapılmış, kenarları ve ayakları inci, mercan, yakut ve benzeri mücevherlerle süslüydü. Üçyüzaltmış ayağı vardı. Kuzey Afrika valisi olan ve baştan beri Tarık'ın fetihlerine destek ve yardımda bulunan Musa b. Nusayr da, Tarık'tan bir yıl sonra onsekizbin askerle, gördüğü lüzum üzerine Endülüs'e girmiş; iki ayrı koldan fetihler sürerken, iki ordunun buluşması ancak bir yıl sonra mümkün olmuştu. Böylece iki büyük komutanın gayretiyle Endülüs fethi iki yılda tamamlanmıştı. Endülüs'ün fethiyle ilgili, bazı garip olaylar da anlatılır. Şöyle ki, Tarık b. Ziyad Cebel-i Tarık Boğazı'nı geçip Endülüs'e girince, esirler arasında yaşlı bir kadın ona şöyle demiş: - Böyle olayları iyi bilen bir kocam vardı. Buralara gelip galip olacak bir komutandan bahsedip dururdu. Bu komutanın sol omuzunda kıllı bir ben olduğunu söylerdi. Tarık elbisesini kaldırınca, söylendiği gibi bir ben görüldü. Tarık ve yanındakiler bunu da bir fetih müjdesi saydılar. Musa b. Nusayr şehirleri zaptederek İspanya içlerinde ilerlerken, birçok kalıntının da yer aldığı geniş bir araziye ulaşır. Orada dikili bir taş üzerinde oyma yazılarla şu yazıyı görür: 'Ey İsmailoğulları (Araplar)! Sizin varacağınız son yer burasıdır. Artık geri dönünüz. Niçin döneceğinizi de bildireyim: Sizler aranızda kavga ve ihtilafa düşeceksiniz.' Musa buradan geri döner. Derler ki, Romalılar Endülüs'e girdikleri zaman bir evle karşılaştılar. Onlardan her kral buraya bir kilit ekliyordu. Gotlar da aynı şeyi yaptılar. Rodrik İspanya kralı olunca, bütün uyarılara rağmen bu kilitleri açtı. İçeride kırmızı sarıklı ve siyah atlı Arapların resmini gördü. Bir de şöyle bir yazı vardı: 'Bu ev açıldığında, bunlar da bu ülkeye girecekler.' İşte o sene Endülüs fethedildi. |
|
14 Ağustos 2008, 20:25 | #4 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Cevap: Tek Başlık Altında Hikayeler.. Etme Bulma Dünyası Bir adam, karısı ve yaşlı babası. Kadın kayınpederini istememekte, huysuzluk etmekte, evin huzurunu boznaktadır. Bir gün kocasına: - Bey... bey.. Bezdim bezdim. Bir gün göremedim. Gençliğim gidiyor. Ya ayrılalım, babanla kal., ya da al babanı al da nereye getirirsen getir beraber kalalım. Yoksa ben gidiyorum. Adamcağız şaşkınbiraz da sitemli bir vaziyette: -Ne diyorsun hanım, o babam babam; öldüreyim mi, atayım mı? Kimi var bizden başka bakacak, dese de karısı ısrarda ısdrar ediyordu. Adam baktı olacak gibi değil babasını dağa bırakmaya karar verdi. Yanına oğlunu da alarak yola koyulurlar. Babasına da: - Baba, torununla beraber dağa oduna gidiyoruz, istersen sen de gel" der. Baba gelinin dırdırını dinlemektense onlarla beraber ağın yolunu tutar.. yola koyulu dağlara, ormanların içlerine girip bir müddet gittikten sonra, babasına: - Baba sen burada biraz dinlen. Bizde odun toplayalım, der ve oradan ayrılırlar. Odun toplamadan, babasını orada bırakarak dönerler. Yolda oğlu: - Dedemi almadık baba. - Dedeni oraya bıraktık. Artık ihtiyarladı orada kalacak. Torun ısrar eder: - Dedemi isterim... . En sonunda babasına ne dese desin fayda etmeyceğini anlayan çocuk: - Baba, sen ihtiyarladığında ben de senin gibi seni getirip dağa mı bırakacağım? der demez adamın aklı başına gelir. ir. Babasını almaya karar verir İhtiyar, kendisini almak için yoldan geri dönen oğluna: - Evlâdım, sen beni bırakıp gidemezsin. Çünkü ben babamı bırakmadım. Ölünceye kadar hizmet ettim. Adam babasını alıp eve getirir. «Bu dünya etme-bulma dünyası» diye... Sen ne yaparsan sana da onun aynısının yapılacak. |
|
14 Ağustos 2008, 20:26 | #5 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Cevap: Tek Başlık Altında Hikayeler.. Fakir ve Kör Kibirli ve zengin birisi kapısına gelen bir fakire bir şey vermediği gibi, onu hem paylar hem de kapıyı yüzüne kapatır.. Zavallı fakir içlenir; bir tarafa çekilir ve oturur, ağlamaya başlar.. Bir kör, onun ağlamalarını duyar. Kalkar yanına gelir, niçin böyle üzgün olduğunu, ağladığını sorar. Fakir olanı biteni anlatır. Kör, teselli vererek, üzülmemesini, kendi evine gelmesini, evinde kalmasını, ekmeğini çorbasını kendisiyle paylaşmasını ister ve ısrarda eder. Fakir onun içtenliği ve ısrarı karşısında kabul eder, onunla gider. Kör ona karşı çok güzel bir konukseverlik gösterir. Fakirin, hem karnı doyar hem de gönlü hoş olur. Gönlü öyle hoş olur ki, o hoşnutluk içinde: - Sen bana evini açtın, sen bana gönlünü açtın, Kadir Mevlamda senin gözünü açsın, diye dua eder. Gece olur, körde bir gariplenir bir gariplenirki, o gariplik içersinde gözünden birkaç damla yaş damlar, gözleri birden açılır. Görmeğe başlar. Körün görmesi ile ilgil i haber bir anda şehirde yayılır. Yer yerinden oynar. Bu haberi onu kapısından kovan, kovmakla kalmayan taş yüreklide duyar. İşin doğruluğunu anlamak için gözü açılan şahsa gelir: - Çok şanslıymışsın. Gözün nasıl açıldı, kim açtı. - Hey! seni gidi gafil seni, sen nasıl bir adammışsınki, öyle bir mübarek zatı azarladın, üzdün, yüzünü yıktın. devlet kuşunu bıraktın, baykuş ile meşgul oldun. Gözümün kapısını, senin yüzüne kapıyı kapattığın o kimse açtı. - Desene kendime yazık ettim, öyle bir doğanmışki öyle bir devletmiş ki, kıymetini bilemedim, bana değil sana nasip oldu, ben avlayamadım sen avladın, der ve kıskançlıkla parmağını ısırır. Dişini sıçan gibi hırsa batırmış kimse koca doğanı nasıl avlayabilir? İyilerin bastıkları toprak dermandıe, göz açar. ancakgönül gözü kör olanlar o dermandan gafildirler, kıymetini ne bilsinler. Bostan ve Gülistan'dan uyarlanmıştır. |
|
14 Ağustos 2008, 20:27 | #6 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Cevap: Tek Başlık Altında Hikayeler.. GAFLETTEN HİDAYETE Sahabeden Amr İbnü'l Cemuh r.a. Hazretleri, İslâm'dan önce Medine'nin önde gelen şahıslarındandı. Ağaçtan yaptığı 'Menaf' adlı bir puta büyük saygı duyardı. Üç oğlu ise müslüman olmuştu. Bir gece Amr b. Cemuh'un oğulları, bir arkadaşlarıyla birlikte Menaf'ı yerinden aldılar, götürüp bir lağım çukuruna attılar. Kimseye görünmeden de geri döndüler. Sabahleyin saygı için putuna giden Amr, onu yerinde bulamadı... - Yazıklar olsun size! Bu gece tanrımızı kim çaldı? diye söylenmeye başladı. Bağıra çağıra, çevresine tehditler savurarak putunu aramaya koyuldu. Sonunda onu bir çukurda başaşağı devrilmiş olarak buldu. Kaldırıp temizledi, güzel kokular sürdü ve eski yerine koyarak şöyle dedi: - Bu işi yapanı bir bilebilsem, onu perişan ederdim... Ertesi gece gençler yine putu çalıp, bir gün önceki gibi yaptılar. Sabah olunca adam yine onu aradı ve pislikler içinde buldu. Alıp temizledi, güzelce kokulayıp yerine koydu. Gençler ertesi gece yine aynısını yaptılar. Amr'ın sabrı taşmıştı. Yatmadan önce puta gitti, kılıcı boynuna taktı ve dedi ki: - Ey Menaf! Bu işi sana kimin yaptığını bilemiyorum. Şayet sende bir hayır varsa, al sana kılıç! Artık sen kendini koru! Gençler, yaşlı Amr'ın derin uykuya daldığını anlayınca, putun boynundan kılıcı attılar. Evin dışına götürdüler ve bir köpek leşine bağlayıp bir lağım kuyusuna atıverdiler. Adam uyanıp putunu bulamayınca, yine aramaya başladı. Bu kez de bir lağım kuyusunda, üstelik bir köpek leşine bağlı ve yüzüstü devrilmiş vaziyette buldu. Fakat bu defa onu çukurda olduğu gibi bıraktı ve şöyle dedi: - Vallahi sen tanrı olsaydın, köpek leşine bağlı olarak bu kuyuda böyle bulunmazdın! Amr müslüman oldu. Canını, malını ve çocuklarını Allah yolunda Rasulullah s.a.v.'in hizmetine verdi. |
|
14 Ağustos 2008, 20:27 | #7 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Cevap: Tek Başlık Altında Hikayeler.. GELİN KULAĞINA KÜPE İslâm öncesi dönemde yaşayan Ümame isimli akıllı bir kadın, kızı Ünas'ı Kinde krallarından Haris ile evlendirdiğinde, hâlâ değerini koruyan şu unutulmaz nasihatları yapmıştı: 'Kızım, eğer bir kızın ana-babasının servetinden dolayı kocasına ihtiyacı olmasaydı, senin herkesten ziyade müstağni (ihtiyaçsız) olman lazım gelirdi. Fakat öyle değil; erkekler bizim için yaratıldığı gibi, biz de onlar için yaratılmışızdır. Kızım, sen ana-babanın evinden, büyüyüp yürüdüğün yuvadan çıkıp, bilmediğin ve şimdiye kadar alışmadığın, ülfet etmediğin bir adamın evine gidiyorsun. Şimdi, onun rızasını gözetip kendisine itaat et ki, o da sana kul-köle gibi olsun; seni sevip hoşnut olman için gerekeni yapsın. Ben şimdi sana on şey söyleyeceğim. Onları kavra ve gereğince hareket eyle ki, eşinle güzel geçinebilesin: 1- Sana yiyecek ve giyecek her ne getirirse, onu yürekten kabul etmelisin; kanaat sahibi olmalısın. 2- Emrettiği uygun şeyleri yapmalı, yasaklayıp yapma dediği şeyleri yapmamalısın. 3- Evin içini ve üstünü başını temiz tutmaya dikkat etmelisin. 4- Güzel görünüp güzel kokmalısın ki, kocan senden iğrenmesin; gözünden düşmeyesin. 5- Uyuduğu ve yemek yediği vakitlere dikkat etmelisin. Bunları hangi vakitte yapmayı alışkanlık haline getirmişse, o vakitleri gözetip yemeğini ve yatağını hazırlamalısın. Çünkü açlık ve uykusuzluk insanı öfkelendirir. 6- Kocanın malını muhafaza etmeli, israf ve teleften korumalısın. 7- Onun itibarını gözetmeli, hısım ve yakınlarına da saygılı olmalısın. 8- Ona isyan etmemeli, işine muhalefette bulunmamalısın. 9- Sırrını elaleme ifşa etmemelisin. İşine isyan edersen sana kin duyar, sırrını ifşa edersen eziyet ve cefasından kurtulamazsın. 10- Kocan kederli iken ferah olmayasın, neşeliyken de keder göstermeyesin. Ö. Rıza Kehhâle, A'lâmü'n- Nisâ, 1/75; Mehmed Zihnî, Meşahiru'n-Nisâ |
|
14 Ağustos 2008, 20:28 | #8 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Cevap: Tek Başlık Altında Hikayeler.. GÜZEL NAMAZ KILABİLİYOR MUYUZ? Hâtem-i Zâhid (k.s.)hazretleri Âsım İbn-i Yûsuf hazretlerinin yanına geldiğinde Âsım (kuddise sırruh) ona sordu: -Ey Hâtem namaz kılmayı güzel becerebiliyor musun? O da 'Evet'deyince, Âsım (k.s.): -Peki, nasıl kılıyorsun? diye sordu. Hâtem-i Zâhid hazretleri başladı anlatmaya: -Namaz vakti yaklaştığında abdestimi sünnet üzere tazeliyorum ve namaz kılacağım yere dikiliyorum. Tâ ki her uzvum yerleşiyor. Sonra Kâbe'yi iki kaşımın arasında, Makâm-ı İbrahimi göğsümün hizasında, Allah Teâlâ'yı mekândan münezzeh (pâk ve uzak) olduğu halde başımda hâzır ve kalbimdeki her şeyi bilir halde görüyorum. Sanki ayağım sırat köprüsünün üzerinde; cennet sağımda, cehennem solumda, ölüm meleğini de arkamda hissediyorum ve kılacağım namazın son namazım olduğunu düşünüyorum. Sonra ihsan ile (Mevlâ'yı görür gibi) iftitah tekbirini tekbirini alıyorum, tefekkürle okuyorum, tevâzû ile rükûa eğiliyorum, tazarrû ile secdeye kapanıyorum. Sonra tamamıyla oturuyor, ümitle teşehhütte bulunuyor ve sünnet üzere selâm veriyorum. Sonra da o namazı ihlâsa teslim ediyor, korkuyla ümit arasında kalkıyorum ve bu hâl üzere sabra devam ediyorum. Bunu duyan Âsam hazretleri: -Ey Hâtem!Senin namazın böylemi? diye sordu. O da: - Evet otuz senedir böyle namaz kılıyorum! deyince Âsım hazretleri ağlayarak şunları söyledi: -Ben daha bu zamana kadar hiç böyle bir namaz kılamadım! |
|
14 Ağustos 2008, 20:29 | #9 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Cevap: Tek Başlık Altında Hikayeler.. Hacı Bayram-ı Veli Yıl: 1433, Yer: Edirne. İhtiyar subaşı nefes nefese huzura çıkar, Padişahı selâmlar. -Engürü'deki şeyhi getirdik efendim!, Ama ... -Aması ne? -Bu zat söylendiği gibi etrafına çapulcu toplayan bir fitneci değil. Aksine büyük bir âlim ve gönül ehli. -Nereden biliyorsun peki? İhtiyar subaşı bunları değirmende ağartmadık gibilerden sakalını sıvazlayarak. 'Şu kadarını söyliyeyim, kendisi Şeyh Hamideddin-i Veli Hazretleri'nin halifesi! -Sen ne diyorsun! -Geleceğimizi biliyordu. Bizi yolda karşıladı. Boynunu büküp bileklerini uzattı, -Haydi evladım, zincirleyin beni!' dedi -N'aptık biz. Bir Allah dostunu zincire vurduk desene. -Vurmadık efendim. Aksine yol boyu hizmet ettik. -Gönlünü hoşça tutaydınız. -Tutmaz mıyız. Beşikte Yatan Yiğit II. Murat: -Ah Efendim!, Şu İstanbul'u fethetmeyi çok isterdim lâkin... Bilmem nasip olur mu bize?' Hacı Bayram Hazretleri bir müddet sessiz kalır, tefekküre dalar. -Hayır sultanım!. Bunu ne sen görürsün, ne de ben! Sonra ayağa kalkar, bir köşede mışıl mışıl uyuyan şehzadeyi (Fatih'i) işaret eder. -Ama!, Şu beşikte yatan yiğit ile bizim köse (Akşemseddin'e öyle derler) görse gerek! Birbuçuk Mürid Hacı Bayram Veli padişahın ısrarına rağmen dergâhına döner. Sultan ilk günün ezikliği ile bir ferman çıkarır. Onu ve onun talebelerini askerlik ve vergiden muaf tutar. Ancak bir zaman sonra Ankara'nın mali dengesi bozulur. Zira tahsildar hangi kapıyı çalsa, muhatapları -Biz Hacı Bayram Hazretlerine intisaplıyız, derler. Hacı Bayram Hazretleri de bizârdır, Kanlıgöl mevkiine büyücek bir çadır kurar ve ahaliyi toplar. Mübârek o gün celalli ve heybetli görünür. Elinde koca bir bıçak vardır. -Ey benim sadık dervişlerim!, Şimdi sizleri kurban etsem gerek. Haydi sıraya dizilin, girin çadıra! Ortalık bir anda boşalır. Sadece biri kadın, iki âşık gelir, takdire şâyan bir teslimiyetle boyunlarını uzatırlar. Hacı Bayram hazretleri memurlara döner -Bu ikisini yazın, başka talebem yok!, der Gerisi vergilerini de öderler, askere de giderler. PIRLANTA PARÇALARI Mübarek "Hiddet gözü kör eder" buyurur, "öfke aklı örter." Efendimizin bir emrini yerine getirmek mi istiyorsunuz? Çocukların başını okşayın! Çalışın! Zengin bile olsanız çalışın. Boş gezenlerin arkadaşı şeytandır! Ölümü çok hatırlayınız. Hesabınızı, hesaba çekilmeden yapınız. Dünya gamından kurtulmak isteyen kabristanlara gitsin. Alim ve velileri çokça ziyaret ediniz ki şefaatlerine kavuşasınız. Arkadaşlarınızın kusurları emanet gibidir. Onları sır gibi saklayınız. Yazıcızâde Muhammed, Ahmed-i Bicân, Akbıyık Sultan, Üftâde Efendi ve Eşrefoğlu Rûmi gibi zirveler hep Hacı Bayram hazretlerinin dizi dibinde yetişirler. Ama vekil olarak tek isim düşünürler:Akşemseddin! Hacı Bayram-ı Velî'nin talebelerine nassîhatlerinden bâzıları şunlardır: "İnsanların fitnesinden kurtulmak istiyorsanız, çarşı ve pazarlarda sık sık bulunmayınız." "Hiddet ve kin, hakîkatleri gören gözleri kör eder. Öfke, iyi düşünmeyi daraltır, yanıltır." "Allahü teâlâya isyân yolunda, hiçbir kimseye yardım etmeyiniz." "Küçük çocukları seviniz, başlarını okşayınız. Onları sevindiriniz ki, Peygamber efendimizin emrini yerine getirmiş olasınız." "Çarşıda ve câmi avlusunda bir şey yemeyiniz. Yol ortasında durmayınız. Ticâret erbâbının dükkânlarında uzun müddet oturmayınız." "Hiçbir günâhı küçümsemeyin, çok çalışın. Boş gezenler, zengin bile olsa, arkadaşları şeytan, kalbleri şeytanın konağı olur." "Helâlinden kazanıp, ondan fakırlere cömertçe veriniz." "Ölümü çok hatırlayınız. Ölüm gelmeden hesâbınızı yapınız. Tövbe ediniz ki, affa kavuşasınız." "Dünyâ gamından, nefsin sıkıştırmasından hafifleyip kurtulmak istiyorsanız, kabristanları sık sık ziyâret ediniz." "Ayıp ve kusurlarını gördüğünüz arkadaşlarınızın, komşularınızın, sırlarını ifşâ etmeyiniz. Çünkü gördüğünüz bu sırlar, size emânettir. Emânete hiyânet ise, çirkin bir harekettir." "Âlim ve velîlerin kabirlerini ziyâret ediniz. Zîrâ o büyükler, kendilerini ziyâret edenlere şefâat ederler." |
|
14 Ağustos 2008, 20:30 | #10 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Cevap: Tek Başlık Altında Hikayeler.. HAPİSHANEDE KILINAN NAMAZ Horasan vâlisi Abdullah bin Tâhir, çok âdil biriydi. Jandarmaları birkaç hırsız yakalamış, vâliye bildirmişlerdi. Getirilirken hırsızlardan birisi kaçtı. O sırada Hiratlı bir demirci, Nişapur'a gitmişti. Demirciyi, gece eve giderken, jandarmalar yakaladılar ve diğer zanlılarla beraber vâliye çıkardılar. Vâli dedi ki: - Hepsini hapsedin! Bir suçu olmayan demirci, hapishanede hemen abdest alıp, namaz kıldı. Ellerini uzatıp: ''Yâ Rabbi! Bir suçum olmadığını ancak sen biliyorsun. Beni bu zindandan ancak sen kurtarırsın!'' diye duâ etti. Vâli uyurken rüyâsında dört kuvvetli kimse gelip, tahtını ters çevirecekleri zaman uykudan uyandı. Hemen kalkıp, abdest aldı, iki rek'at namaz kıldı. Tekrar uyudu. Tekrar o dört kimsenin tahtını yıkmak üzere olduğunu gördü ve uyandı. Kendisinde bir mazlumun âhı olduğunu anladı. Vâli hemen hapishane müdürünü çağırtıp sordu: - Acaba bu gece hapishanede mazlum birisi kalmış mı? Müdür dedi ki: - Bunu bilemem efendim. Yanlız biri namaz kılıyor, çok duâ ediyor göz yaşları döküyor. - Hemen adamı buraya getiriniz. Demirciyi vâlinin yanına getirdiler. Vâli hâlini sorup, durumu anladı, ve dedi ki: - Sizden özür.diliyorum.Hakkını helâl et ve şu bin gümüş hediyemi kabul et. Herhangi bir arzun olunca bana gel! Demirci de cevabında dedi ki: -Ben hakkımı helâl ettim. Verdiğiniz hediyeyi kabul ettim. Fakat işimi, dileğimi senden istemeye gelemem. - Neden gelemezsiniz? - Çünkü benim gibi bir fakir için, senin gibi bir sultanın tahtını birkaç defa tersine çevirten sâhibimi bırakıp da, dileklerimi başkasına söylemek kulluğa yakışır mı? Namazlardan sonra ettiğim duâlarla beni nice sıkıntılardan kurtardı. Pek çok murâdıma kavuşturdu. Nasıl olur da başkasına sığınırım? Rabbim, nihayeti olmayan rahmet hazinesinin kapısını, ihsân sofrasını herkese açmış iken, başkasına nasıl giderim? Kim istedi de vermedi? Kim geldi de, boş döndü? İstemesini bilmezsen, alamazsın. Huzûruna edeple çıkmazsan rahmetine kavuşamazsın! Akıl isen nemâzı, çün saâdet tâcıdır. Sen namazı şöyle bil ki, mü'minin mi'râcıdır. Huzura Doğru |
|
Etiketler |
altında, başlık, hikayeler, tek |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevaplar | Son Mesaj |
vBulletin Tüm Sürümleri TEK Başlık Altında... | hayLaz | vBulletin | 1 | 21 Haziran 2013 19:08 |
NoMercy Cause Botları Hepsi Bu Başlık Altında... | MekanSevgi | Eggdrop, NeoStats, BNC | 15 | 07 Aralık 2010 01:54 |
Bu Başlık Altında Ben Bir Numarayım Diyebilirmisiniz? | Right | Serbest Kürsü | 2 | 19 Temmuz 2010 17:13 |
CR2.1/Eggdrop/Radyo Kurulumları tek başlık altında... | CanCeL | Servisler | 2 | 23 Temmuz 2008 20:00 |