04 Ekim 2011, 01:37 | #1 | |
Çevrimiçi
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Gökyüzündeki Yıldızlardan Biri!" Abdullah Bin Mesud Abdullah bin Mesud peygambere ilk iman eden Müslümanlardandır. Gizli davet döneminde müslüman olmuştur. Bir çok kaynakta Müslümanların altıncısı olarak geçer. Fakat bu net değildir. Müslüman Oluşu Hz. Abdullah genç yaşta Kureyş müşriklerinin koyunlarına çobanlık yaparak geçimini sağlıyordu. İslamiyet'e girişini şu şekilde anlatıyor: "Ben, Ukbe b. Ebi Muayt'ın koyunlarını güdüyordum. Bir gün Resulullah ve Hz. Ebubekir yanımdan geçiyorlardı. Resulullah bana sütümün olup olmadığını sordu. Ben de ona, çoban olduğumu ve bu koyunların bana ait olmadıklarını söyledim. Bunun üzerine Resulullah: Yavrulamamış ve süt vermeyen bir koyunun var mı? Bana gösterir misin?" dedi. Ben de koç yüzü görmemiş bir koyunu yanaştırdım. Resulullah koyunu sağmaya başladı. Gerçekten yavrulamamış ve sütü olmayan bu koyundan süt sağıp Hz.Ebubekir'e içirdi, sonra da kendisi içti ve koyunu saldı. Daha sonra ben O'nun yanına geldim ve 'Bunu bana da öğret' dedim. Bunun üzerine Resulullah başımı okşadı ve 'Sen küçük bir öğrencisin. Allah sana rahmet etsin' dedi." Hz.Abdullah, bu mucizeyi gördükten sonra müslüman olur ve o günden sonra peygamberin yanından ayrılmaz. Genç yaşta müslüman olan Hz. Abdullah kendisini tamamen ilme adar. Peygamberin oturduğu her mecliste o da oturur ve onun söylediklerini aklında tutar. Birçok hadis ezberleyip rivayet eden Hz. Abdullah, rivayet ettiği hadislerle bugün biz Müslümanlara ışık olmuştur. Resulullah hiçbir zaman onu sohbet meclislerinden dışarı çıkarmamıştı. Gizli meclislerde bile onun yanında oturmuştur. Resulullah, onun ilme olan düşkünlüğünü bildiği için özellikle onun yanında kalmasını istiyordu. Çünkü Peygamberin vefatından sonra insanları doğru yol üzerinde tutacak olan onun sünnetiydi. Birilerinin O(s.a.v.)'nun yanında kalması; konuşmalarını, tavır ve davranışlarını gözlemlemesi, İslam'ı doğru öğrenmesi gerekiyordu. Bu yüzden Hz. Abdullah'ı yanında tutuyor ve sorularına cevap veriyordu. Hz. Abdullah öğrenmiş olduğu ilmi, Peygamberin vefatından sonra insanlara öğretmeye başladı. Mescitlerde öğrenci yetiştirip onlara hadisleri, fıkıh bilgilerini ve Kur'an'ın tefsirini öğretiyordu. Çünkü o, aynı zamanda Kur'an-ı iyi yorumlayan müfessirlerden biriydi. Peygamberin yanında kaldığı için derin bir fıkıh bilgisine de sahip olan Hz. Abdullah fıkıh ilminin kurucularındandır. Hanefi mezhebinin fıkıh alimi odur. İmam-ı Az*** o ve ondan sonra gelen alimlerin bilgilerini genişletip bunu yaymıştır. Hz. Abdullah'ın rivayet ettiği fıkıh bilgileri uzun yıllar sonra bir kitapta toplatılmış ve bugün biz Müslümanlara kazandırılmıştır (1984). İbn-i Mesud der ki: "Habeşistan'a hicret etmeden önce, Mekke'de bulunduğumuz sırada, Resulullah(s.a.v.)'a namaz kılarken selam verirdik, O da selamımızı alırdı. Habeşistan'dan döndüğümüzde yine aynı şekilde namaz kılarken selam verdik fakat selamımızı almadı. Namazını bitirdikten sonra sebebini sordum: "Cenab-ı Hak namazda konuşmayı yasakladı" buyurdular. Hz. Abdullah, Resulullah'ın yanında kaldığı için O'nun ahlakıyla ahlaklanmıştı. Dünya malını sevmez ve değer vermezdi. Zaten yaşamını da bu şekilde geçirdi. Bugün bizler de ta on dört asır önce insanlığın üzerine çökmüş olan o karanlık düzende yaşıyoruz. İnsanlar, İslam'a karşı soğutuluyor. Yeni nesil İslam ahlakı dışında ahlaklandırılıyor. Peygamberin sünneti unutturuluyor. Bunlar karşısında bizlerin yapması gereken kendi asrımızın Abdullahları olmamızdır. Kur'an'a ve sünnete sımsıkı bağlanmalıyız. Bizler asrımızın tanıklarıyız. Bu asırda varolan haksızlıklara, cahiliyye düzenlerine ve zulme karşı ne gözlerimizi kapatmalı ve ne de kulaklarımızı tıkamamalıyız. Hz.Abdullah Müslüman olduktan sonra Kur'an’ın inen tüm surelerini sırayla ezberlemiştir. Kur-an'ı Kerim'i hıfz etmiş olan Hz. Abdullah, Mekke müşriklerine karşı Kur'an-ı ilk olarak açıktan okuyan sahabedir. Yahya b. Urve b. Zubeyr babasından şunu rivayet etmiştir: "Resulullah(s.a.v.)'ın sahabeleri bir gün kendi aralarında toplanıp şöyle konuştular: Allah'a yemin olsun ki Kureyşliler şimdiye dek bu Kur'an-ı açık bir şekilde hiç işitmemişler. Bu Kur'an'ı onlara karşı kim duyuracak?" Abdullah bin Mesud: "Ben" dedi. Sahabeler: "Biz onların sana zarar vereceklerinden korkuyoruz. Bizim isteğimiz onu koruyacak ve kollayacak bir kabileye sahip olan birinin olmasıdır. Yani ona zarar vermek isterlerse kabilesi onu korusun" dediler. Abdullah: 'Beni bırakın, Allah beni korur' dedi." Hz. Abdullah sabah Kabe'ye geldi. Kureyşliler de orada toplanmışlardı. O da orada durup sesli bir şekilde Kur'an'ın Rahman Suresi'ni okumaya başladı. "Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla. Rahman olan Allah, Kur'an'ı öğretti, insanı yarattı, ona beyanı öğretti…." (Rahman, 1-5) Onun sesini duyan Kureyşliler hemen gelip ona saldırdılar ve vurmaya başladılar. Dayak yemesine rağmen susmuyordu Hz. Abdullah. Sahabeler onun yanına geldiklerinde yüzü gözü kan revan içinde kalmıştı. Sahabeler ona şöyle dediler: "İşte biz bundan korkuyorduk." O ise şöyle cevap verdi: "İsterseniz yarın yine yaparım" fakat sahabeler kabul etmediler. Hz. Abdullah'ın, kendisini koruyacak bir kabilesi yoktu. Bu yüzden Kureyş, onu dininden döndürmek için işkenceler yapıyordu. Fakat yaptıkları bu işkenceler onu dinine daha çok bağlıyordu. Kureyş'in Müslümanlara yapmış olduğu işkenceler çoğalınca Resulullah Müslümanlardan bazılarına Habeşistan'a gitmeleri için izin verdi. Hz. Abdullah da bunların arasındaydı. Allah yolunda yerini ve yurdunu terk ediyordu. O, Mekke'den, işkence gördüğü için hicret etmiyordu. Peygamber O'na emir verdiği için hicret ediyordu. Mekke'deki müslümanlar için destek toplaması gerekiyordu. Yıllarca peygamberden aldığı ilmi artık kullanma zamanı gelmişti. Bu yüzden o da diğer Müslümanlarla beraber Habeşistan'a hicret etmişti. Hz. Abdullah bir süre Habeşistan'da kaldıktan sonra tekrar Mekke'ye geri döndü. Resulullah Mekke'de müslümanlar arasında kardeşlik bağı oluşturduğunda, Hz.Abdullah'ı da Zübeyr bin Avam'a kardeş kıldı. Müslümanlar Medine'ye hicret ettiği zaman Muaz bin Cebel'in evinde kalıyordu. Daha sonra Resulullah Medine'de bu ikisini birbirlerine kardeş yaptı. Hz. Abdullah Resulullah'la beraber savaşlara da katılmıştır. Bedir savaşı'na katılmış olan Hz. Abdullah yaralı halde olan Ebu Cehil'i öldürmüştür. Bu konuyu kendisi şöyle anlatır: "Bedir günü Resulullah (s.a.v.): 'Ebu Cehil'e ne olduğuna kim bakacak' demesi üzerine onu aramaya başladım. Ebu Cehil'in yanına geldim, ölmek üzereydi. Afra'nın çocukları onu vurup ölüme terk etmiştiler. Sen Ebu Cehilsin dedim ve onun sakalından tuttum. O, ayağından vurulmuş ve yere yığılmıştı. Ona: 'Ey Allah'ın düşmanı, Allah seni rezil etti mi?' dedim. Ebu Cehil dedi ki: 'Beni kavmim öldürdü. Keşke çiftçi olan biri beni öldürseydi.' Kılıcımla ona bir darbe vurdum. Hiçbir şey olmadı. Onun kılıcı da elindeydi. Yüzüme tükürdü: 'Senin kılıcın kılıç değildir, benim kılıcımla beni öldür' dedi. Daha sonra Resulullah (s.a.v.) onun kılıcını bana bağışladı." Uhud Savaşı'na da katılmış olan Hz. Abdullah peygamberin yanında saf tutmuş ve onu korumuştu. Aynı zamanda Hendek, Hudeybiye, Hayber, Mekke'nin Fethi'ne de katılmıştır. Huneyn Gazvesi'ne de katılan Hz. Abdullah Müslümanların dağıldığı esnada peygamberin yanından ayrılmamıştı. Hz. Abdullah yaşamını sadece ilme vermemiştir. Çünkü o biliyordu ki gerçek bir İslami yaşam sadece ilim ile olmaz. Zulmün ve küfrün olduğu bir yerde ilmin tek başına bir anlamı olmazdı. O, Resulullah'tan bunları öğrenmişti. İlme olan düşkünlüğü onu cihattan alıkoymuyordu. Halifeler Zamanında Hz. Abdullah: Hz. Abdullah peygamberin vefatından sonra da boş durmamış, Hz. Ebubekir'e biat verip onunla beraber mücadelesine devam etmiştir. Hz. Ebubekir döneminde zekat vermeyenlere karşı yapılan savaşta Hz. Abdullah, sahabelerden Hz. Ali, Hz. Talha ve Hz. Zübeyr'le birlikte Medine'de kalmış ve Medine'yi zekat vermeyen fasıkların saldırısından korumuştur. Hz. Ömer döneminde de cihadına devam etmiş ve Suriye'ye gitmiştir. Hz. Ömer hicretin 20. yılında (H.642) İbn Mesud'u Kufe kadılığına tayin etti. Kadılık dışında Beytülmal'dan sorumlu olacak ve halkın eğitimi ile de ilgilenecekti. Hz. Ömer Kufe halkına gönderdiği bir mektupta şöyle der: "Size Amr bin Yasir'i Emir, İbn-i Mesud'u da öğretici olarak gönderiyorum. Beytülmalınıza da İbn-i Mesud'u tayin ettim. Bunların her ikisi de Bedir ehlindendir. Onları dinleyin ve onlara itaat edin. İbn-i Mesud'u yanımda alıkoymak istiyordum ama sizi kendime tercih ettim." Hz. Abdullah kendisine verilen bu görevi hakkıyla yerine getirmiştir. Kufe ekonomik gelir açısından müslümanlar için önemli bir yerdi. Binlerce müslümanın ve birçok savaş cephesinin para tahsisatı buradan karşılanıyordu. Bugünkü adıyla hazine bakanı olarak bilinen bu zor görevi sırtında taşıyıp hakkını veriyordu. Kadılık görevini de yapan Hz. Abdullah adil biriydi. Herkese hakkını verir, kimseye haksızlık etmezdi. Hz.Abdullah aynı zamanda Kufe'de çok iyi bir eğitici olmuş, halkı bir çok konuda bilgilendirip, öğrenciler yetiştirmiştir. Hz. Abdullah on iki sene Kufe'de kaldı. Hz. Abdullah, Hz.Ömer'in vefatından sonra da Kufe'deki görevini devam etti. Hz. Osman bin Affan'ın hilafeti zamanında, Hz. Osman onu Medine'ye çağırınca hicretin 32.yılında Medine'ye gitti. Medine'ye gittiğinde o ve Hz.Osman Mekke'ye Hacca gittiler. Hac'dan dönüşte Hz. Abdullah hastalanır. "Bir gece rüyasında Resulullah'ı görür. Rüyasında Resulullah onu yanına çağırıyordu." Hastalığı günden güne ilerliyordu. Hz. Abdullah'ın hastalığı ilerleyince, 63 yaşında Medine'de vefat eder. Cenaze namazını Hz. Osman bin Affan kıldırır ve Cennetül Baki mezarlığına defnedilir. Hz. Abdullah Resulullah'ın sevgisini kazanmış olan sahabelerdendir. Resulullah onu sever ve ona değer verirdi. Öyle ki meclisine izinsiz girip çıkmasına izin verir ve onun sorularını cevaplandırırdı. Hz. Abdullah yaşamı boyunca peygambere hizmet etmiş ve hiçbir zaman O'na saygıda kusur etmemiştir. Bir çok zaman peygambere hizmet eder ve bu hizmetten dolayı övünürdü. Bazen peygamberin misvakını taşır ve O'na verirdi. Bazen de asasını getirirdi. Onun abdest suyunu taşırdı. Medineli olmayan müslümanlar, Medine'ye ilk olarak geldiklerinde onu peygamberin ev halkından biri olarak düşünürlerdi. Peygamberimiz yılda bir defa Kur'an'ın tamamını Hz.Cebrail'e okurdu. Bu okuyuş esnasında İbn-i Mesud'da peygamberin yanında olmuştu. Resulullah, İbn-i Mesud'un Kur'an'ı okuyuşundan bahseder ve onu överdi. Kur'an-ı çok güzel okuduğu için, Resulullah ondan dinlemeyi severdi. Bir gün İbn-i Mesud Resulullah'a şöyle dedi: "Ey Allah'ın Resulü! Biz Kur'an'ı Sizden okuduk, Sizden öğrenmedik mi?" Bunun üzerine Resulullah şu cevabı verdi: "Evet ama ben Kur'an-ı başkalarından dinlemek isterim." Allah ondan razı olsun. | |
|
Etiketler |
abdullah, bin, gökyüzündeki yıldızlardan biri, mesud |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevaplar | Son Mesaj |
Abdullah Avcı tarih yazıyor! Avrupa'nın 4 takımından biri... | Dedecan61 | Trabzonspor | 1 | 07 Kasım 2021 19:22 |
"MİT Başkanı Hakan Fidan, terörist başı Abdullah Öcalan'la görüştü" | Chen | Haber Arşivi | 0 | 15 Mayıs 2019 06:26 |
Abdullah b. Mesud | Ecrin | Genel İslami Konular | 0 | 07 Mayıs 2011 00:19 |