18 Kasım 2015, 18:40 | #1 | |
Çevrimiçi
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (-1) | Karpuz kabuğuna yazılar yazmak... Başım ağrıyor.. Ve yine uyuyamıyorum.. Uyuyamadığım için mi başım ağrıyor yoksa başım ağrıdığı için mi uyuyamıyorum emin değilim. Canım da sıkkın biraz ve onun da belli bir nedeni yok. Uzun zamandır bir şey için canım sıkılmıyor. Tuhaf bir kendiliğinden eklemli can sıkıntısı yerleşti bünyeme. Artık hiçbir şeye şaşırmıyor olmam hayatla aramdaki eşitsizliği dengeye getirdi diye düşünüyorum zaman zaman, ama o ilk fırsatta durumu lehine çevirmeyi başaracak gibi görünüyor. Hayata karşı orantısız zeka kullanıyorum, ama o şaşmaz içgüdüleriyle her defasında beni alt etmeyi başarıyor.. Hayatla ilgili büyük büyük laflar etmek değil niyetim. İsa değilim ben, elbette ne hayatın anlamını çözebildim ne de onun düzenini anlayabildim. Ama çok iyi bildiğim bir şey var; yaşayan, canlı bir şey hayat. Hücrelerden oluşmuş bir tür organizma. Kurallarını kendisinin belirlediği ve ne yazık ki hiç kimseye anlatmadığı geniş katılımlı bir oyunun merkezinde bulunuyor. Ve istediği kişiye torpil yapıp istediğini de oyunun dışında bırakabiliyor. Bazen de benim gibi saf katılımcılarla karşılaşınca eğlenerek hep ebe yapıyor.. Ebe olmaktan şikayetçi değilim aslında ama bazen mızıkçılık yapmak istemiyor da değilim haliyle.. Tuhaf bir oyun bu, yarıda bırakamıyorsun ama o istediği zaman seni oyundan alabiliyor. Sıkılıyorsun bazen, kafanı yukarı kaldırıp 'hocam, beni kenara al artık' işareti yapıyorsun. Ama o gülerek daha sıkı sarmaya başlıyor seni görünmez kollarıyla. Durumu kabulleniyorsun sonra, tamam diyorsun nasıl istiyorsan öyle oynayacağım senin oyununu.. Ama sürekli mutsuz bir oyuncu görmek istemediği için oyununda zaman zaman ödül mahiyetinde küçük rüşvetler sıkıştırıveriyor cebine.. Bazen küçücük bir çocuğun gözlerinde parlayan mavi gülümseme oluyor o ödül, bazen de tamamen umudunu kestiğin eski bir tanıdıktan gelen ani bir sesleniş. Ama şımarmana da tahammülü olmadığı için kendisinin, bunların hiçbiri uzun soluklu olamıyor.. Hayatın koordinatları adlı bir projeye girişmişti çok sevdiğim bir yazar. Galiba çözecekti bu enteresan oyunun şifresini. Ama ömrü yetmedi malesef.. Hayat, oyununun deşifre edilmesine izin vermedi.. İşi arsızlığa vurdurup her şeyle eğleniyor gibi görünmek belki de yapılabilecek en doğru şey. Manik çığlıklar atmak, kendinle hayatla ve her şeyle dalga geçebilmek ve o seni komik duruma düşürmeden kendi kendini küçültebileceğin kadar küçültmek mutlu olabilmenin tek reçetesi sanki. Ama bazen.. bazen çok başım ağrıyor işte, uyuyamıyorum.. Başım ağrıdığı için mi uyuyamıyorum yoksa uyuyamadığım için mi başım ağrıyor. Galiba bu gece de ebe benim.. Saklanın hadi sayıyorum; bir, iki, üç...
__________________ Vatan ne Türkiyedir Türklere, ne Türkistan Vatan, büyük ve müebbet bir ülkedir: Turan." | |
|
19 Kasım 2015, 13:36 | #2 |
Çevrimiçi
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (-1) | Cevap: Karpuz kabuğuna yazılar yazmak... - Üzerlerine saçma sapan yazılar yazdıktan sonra buruşturup attığım peçetelerin dünya psikiyatri birliğince ele geçirilmesi sonucunda keşfedilen psikolojik bozukluğa adımın verilmesinden.. - Ansızın çöp tenekelerinden fırlayan kedilerden, göstere göstere çöp tenekelerinden fırlayan kedilerden, hatta çöp tenekesinin içinde salak salak duran ve fırlamaya hiç niyeti olmayan kedilerden.. - Nepal'li uzmanlar tarafından zorla tabi tutulduğum zeka testleri sonucunda kamuoyuna, aslında normal zekalı sıradan bir vatandaş olduğumun açıklanmasından.. - Unicef yetkililerinin günün birinde zorla evime girip sahip olduğum eşsiz " Kinder Sürpriz Yumurta Oyuncakları Koleksiyonuma" Afrika'lı çocuklara dağıtmak üzere el koymalarından.. - Cezmi Ersöz'ün girmiş olduğu yoğun melankoli krizi sonrasında Müge Anlı'nın progr***** telefonla bağlanıp, aslında Oğuz Atay'ın gayri meşru çocuğu olduğunu açıklamasından.. - Tartakladığım çocukların örgütlenerek, Birleşmiş Milletler İşkenceyle Mücadele Komisyonuna başvurmalarından ve komisyon kararı uyarınca haftanın üç günü toplum gönüllüsü sıfatıyla yetiştirme yurdundaki çocukların ayakkabılarını boyamak ve saçlarını taramakla görevlendirilmekten.. - İki buçuk yaşındaki kankam Efe'nin aramızda başgösteren derin fikir ayrılıkları neticesinde öfkelenerek uzaktan kumandalı treniyle daha fazla oynamama izin vermemesinden.. - Hayali arkadaşımla odamda gerçekleştirdiğimiz müstesna sohbet görüntülerinin kardeşim tarafından gizli kamerayla kaydedilip Milli Eğitim Bakanlığına iletilmesinden.. - Bütün dini bayramlarda,artık zamanı geldi diye düşünen kafayı yemiş yüzbinlerce beş buçuk yaşında çocuk tarafından "öpeyim amca" nidaları ve bayram şekeri talepleri ile abluka altına alınmaktan.. - Evlilik meraklısı orta yaşlı kadınlar tarafından paylaşılamayan ve hanımların deterjanlarından beklediği her şeye sahip olan uyumlu ve sarsak bir adam imajı yaratmaktan.. Korkuyorum
__________________ Vatan ne Türkiyedir Türklere, ne Türkistan Vatan, büyük ve müebbet bir ülkedir: Turan." |
|
20 Kasım 2015, 11:04 | #3 |
Çevrimiçi
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (-1) | Cevap: Karpuz kabuğuna yazılar yazmak... Sen En Çok Kar Yagarken Güzeldin.. Garip bir tedirginlikle uyandım ve cama yöneldim. Gelmişti sonunda. Çoktan bahçemizin zeminini kaplamıştı. Kışın ilk karı yağmıştı ve sen çoktan gitmiştin. Benden başka kimse bilmez, sen en çok kar yağarken güzeldin.. Bir an önce çıkmam lazımdı evden, ama oyalanmak için de her şeyi yapıyordum. Hatırlıyor musun sözleşmiştik seninle nerede olursak olalım kimin olduğu yere ilk kar düşerse diğeri işini gücünü bırakıp oraya gelecekti.. Televizyonu açtım çıkmadan. Oraya da kar yağmış. Şimdi oradasın ya, nasıl da güzelsinizdir allahın belası şehir ve sen.. Atlayıp trene gelebilsem.. İmkansız biliyorum. Çoktan sokağa atmışsındır kendini. Nefret ettiğin çamur grisine dönüşmesin diye karın rengi basıp ezmeye de kıyamazsın. Oysa benden başka herkese ve her şeye merhametli olan sen istesen bile taze kar öbeklerini incitemezsin. Eprimiş açık mavi berenle, güve yeniği taklidi kaşkolunla ve melek hafifliğinde yürüyüşünle nasıl da güzel süzülürsün uçsuz beyazlığın üzerinde.. Benimse işim zor. Sensiz yağan ilk karla hesaplaşmam lazım. Sıkı sıkı giydirilmiş ve sadece burunlarının ucu görünen bebeklerin berelerini aralayıp baktığımda, seninle beraber gördüğümüz boncuk boncuk gözleri görebilecek miyim yine? Peki bütün dünyadan saklandığımız odunpazarındaki parka nasıl içim titremeden gidebileceğim? Ellerimi yakan boza nasıl boğazımdan geçecek? Konaktan bozma lokantaya kahve içmeye gidersem yine ve ilkokul öğretmenine benzettiğin tonton teyze bana seni sorarsa ne cevap vereceğim? Hem ben eldiven takmam bilirsin ve ellerim hep üşür.. Hiç çıkarmayacak mıyım ceplerimden? Burnumun direği şimdiden sızlamaya başladı. Kaç şişe kanyak içsem sıfırdan başlarım?
__________________ Vatan ne Türkiyedir Türklere, ne Türkistan Vatan, büyük ve müebbet bir ülkedir: Turan." |
|
20 Kasım 2015, 23:05 | #4 |
Çevrimiçi
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (-1) | Cevap: Karpuz kabuğuna yazılar yazmak... Sen Öyle Bir Baktın Ki Ama sen orada öylece kayıtsız durarak başka türlü bir yaşam ihtimalinden bahsediyordun bana ve benim buna kayıtsız kalmam çok zordu. Ben ki bir sürü Thomas Bernhard okumuştum Georges Perec Robert Musil falan ama sen başka şekil bakıyordun bana. Ömrümün bütün rakılarını içmiştim sanki bütün İlhan Berk'lerini okumuş bütün mezarlıklarını dolaşmış bütün Leonard Cohen'lerini dinlemiş ve bütün sevişmelerini tüketmiş sonra bütün bilmem ne bokları varsa hepsini yediğimi sanmıştım ki sen çıkıp saçma sapan bir yerlerden bana öylece baktın. Yavrusunu kaybetmiş egzotik bir hayvan gibi baktın bana.. Cepleri sigara dolu kibritsiz bir meczup gibi baktın.. Çaresizlikten ne halt işleyeceğini bilemeyen hastanın doktoruna baktığı gibi baktın. Durduk yere ikinci sarı kartı görüp oyundan atılan topçunun zavallıca hakeme baktığı gibi baktın.. Cadı olduğu iddiasıyla yakılan Elizabet Crowley'in dumanların arasından cellatlarına baktığı gibi baktın.. Çarmıhtaki İsa'nın Yehuda'ya baktığı gibi baktın bana. O an dünyada ne kadar siktir git varsa hepsini birden çekip yol vermeliydim sana, ama sen dilimi bağlayacak kadar kuvvetli baktın. Unutmak üzere olduğum bir Orhan Gencebay şarkısı gibi baktın bana( Bir teselli ver ya da Musalla Taşı), adını bile unuttuğum ilk aşkım gibi baktın. Annemin babama en kızarak attığı bakışla baktın bana -ki içinde otuz beş yıllık senden nefret bile etsem senden başka gidecek nerem var ki- yi en trajik dramatizasyonlarla barındırır o bakış. Öyle bir bakıştır ki o bakış sen bilemezsin kimse bilemez bir ben bilirim Brecht görse tövbe ederdi oyun yazmaya. Komşumuzun oğlu Efe'nin kinder sürpriz yumurtaya baktığı gibi baktın.. Öyle bir baktın ki bana, ben dünyanın en işe yaramaz adamı olan ben kendimi bir halt zannettim.. Senin bakışınla coşup kocaman kocaman misyonlar yükledim kendime. Sen bana biraz daha öyle baksan ben tütünü küfürü tespihi bırakır iyi bir adam bile olurdum. Anahtarın kilite baktığı gibi baktın bana, nalın at topuğuna baktığı gibi.. Uyumamıştım iki gecedir, sıcak bir yatak gibi baktın bana. Sen bana bakarken, ben ömrümün en güzel dersini anlattım en sevimli şarkısını söyledim en görkemli kitaplarını okudum. Kısacık bir an baktın sen bana ama ben o an içimde Einstein'i dirilttim. Aldım o bakışı ışık hızında giden bir uzay mekiğine koydum. Sen bana bakarken zamanı aştık biz. Moleküllerimiz ayrıldı. Saçma sapan bişey olduk bakışların ve ben. Sen bana bakarken Nuri Alço bile Rahibe Teresa kadar masumdu. Cebimde ne varsa şehrin bütün dilencileriyle paylaşabilirdim. Rapunzel bile anlardı beni. Bütün faili meçhuller aydınlığa kavuşurdu biraz daha baksan, belirsizliğin gölgesine saklanmış ne kadar suç varsa hepsi gün ışığına çıkardı. Sen bana öyle bakmaya devam etseydin evren kötülüğe gizliliğe karanlığa daha fazla izin veremezdi.. Ama sen bana bir saniye baktın, tek bir saniye.. Şimdi arkandan ne söylesem boş.. İçimden geçenlerle dilime gelenler saçma bir savaş içindeler.. o değil de sen bana nasıl baktın öyle..
__________________ Vatan ne Türkiyedir Türklere, ne Türkistan Vatan, büyük ve müebbet bir ülkedir: Turan." |
|
21 Kasım 2015, 14:50 | #5 |
Çevrimiçi
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (-1) | Cevap: Karpuz kabuğuna yazılar yazmak... Hayallerimin içine itirazlar karışıyordu. Anlat oğlum, içine dert olması derdi hep annem (Oldu anne, dert oldu içime...) Kafamın içinde itirazlar yükseliyor. Düşüncelerimi peşpeşe sıralayamıyorum. Gerçek, zaman, eşya ve annem engel oluyor bana. Oysa istediğim tek şey, hiçbir şey. Kelimenin tam anlamıyla hiçlik.. "Üşüdün mü oğlum?" -Bilmiyorum anne- Kafamı toplayamıyorum. Ama düşünmeden de olmaz. Düşünüyorum işte, düşündüğüm her şeye de itiraz ediyorum sonra. Yaşadığım güzel şeyleri düşünmeye çalışıyorum, yalanmış hepsi diye bir ses yükseliyor. İki sesin de kaynağı aynı. Birbirlerini ikna edemiyorlar. Kesik kesik fotoğraflar var sadece, anlamlı bir bütün yaratamıyorum. Süreksiz yaşadığım için böyle oluyor galiba. Sürekliliği olan hiçbir şeye izin vermedim ki hayatımda. Doğdubüyüdüöldü sürekliliği demek olan hayat bile öyle demek değil gibi geliyor bana. Doğduktan çok uzun süre sonra yaşamaya başladım sanki ve yaşamaktan vazgeçtikten çok uzun bir zaman sonra öleceğim. Düşünmeden olmuyor ama düşüncelerime itiraz etmekten de alıkoyamıyorum kendimi. Sonra aklım, ruhumu çürütüyor işte... Kıpırdamak istemiyorum. Hatta yok olmak istiyorum. Hayır hayır yaşamak istiyorum, ama bu işi var olmadan yapabilsem. Hayalet gibi yaşayabilsem insanların arasında, kimselere görünmeden. "Çay koyayım mı oğlum?" -Koyma anne- Düşüncelerim bölünüyor, bedenim dağılıyor, olduğum yerde yavaş yavaş çürüyorum.. "Biraz uzansan oğlum." -İyiyim böyle anne- İyi değilim ben anne, hiç iyi değilim ben. Anlatmadan anlayabilsen keşke. Kafam çok karışık anne, nasıl susturacağım bu sesleri? Anne, hayaletleri kimse aldatamaz değil mi? Hem delirmezler de onlar.. Soyut bir şey olmak istiyorum anne ben. Şeffaf bir varlık. Bana bakınca duvarı görebilsin herkes mesela. Varken yokmuşum gibi.. Öldüğümü zannedebilirler. Olsun. Ben başka türlü varolmak istiyorum. O başka türlü varoluş durumuna geçtiğim an bunu anlayamayacaklardır. Önemli değil. Merak ediyorum neler konuşacaklar. Öldü diyecekler. Hep birlikte üzülecekler. Aralarındayken benim için üzülmeyen herkes çok üzülecek. Beraberce tören düzenleyecekler. Hayatıma değen bütün insanları bir araya getirebilecek bir tören düzenleyebilseniz keşke. İmamın önderliğinde yaşlı gözlerle önlerine bakan kocaman bir 'iyi bilirdik' kitlesi. Yaşarken beni kötü bilip giden herkes, hep bir ağızdan iyi bilirdik diye bağırır değil mi orada? Ölünün arkasından konuşulmazdı hani? Yok yok o lafın aslı ölünün arkasından kötü konuşulmaz olmalı. Yaşarken yapmadık kötülük bırakmadıkları için mi öldükten sonra güzel sözler söyleme telaşına düşüyorlar? Kimse iyi bilirdik diye bağırmasın anne arkamdan. Beni nasıl hatırlıyorlarsa öyle düşünmeye devam etsinler. Kötü bilirdik desinler, işe yaramazın tekiydi. Hepimiz anladık o yüzden de birer ikişer dağıldık etrafından.. Sonra üzerime toprak atma yarışını başlatsınlar. Gömdükten sonra da birbirlerine yakın olanlar ikişerli üçerli kümeler oluşturup fısıltıyla konuşmaya başlasın. "Çok üzüldük" desinler, "çok iyi adamdı." İtiraz ediyorum, iyi değildim ben, hiç iyi değildim hepiniz biliyordunuz. Ve adam da olamadım aslında. Duymasınlar... "İyiydi" desinler, "ama tuhaflıkları vardı. Başka türlü bir adamdı." Canım insanlar... Hala adam diyorlar. Hepsi yanılmış olamaz galiba. Ölünce adam mı olunuyor yoksa? Üstümü örten toprak onların bana ve benim onlara yaptığım bütün fenalıkların da üstünü örtüyor mu? "Aç mısın oğlum?" -Değilim anne!- Anne görmüyor musun, düşünüyorum. Görmüyor annem. Düşünceler görülmezler. Toparlayamıyorum.. "Çıkıp bir hava alsan oğlum?" -Sus anne, sus sus sus...- Susma anne... Sakın susma... Sen susunca üşürüm ben, acıkırım susarsan. Varoluşum bir tek sana bağlı artık. Susma anne, ne olur susma.. -Sus artık anne- Anne ağlama. Anne iyi değilim ben, sen ne yapsan daha kötü oluyorum. Ama susma... Ama konuşma da... Bilmiyorum anne... İyi değilim ben. Anne ağlama artık. Sen ağladıkça ben kafamı duvarlara vurup parçalamak istiyorum. Anne, sen niye diğerleri gibi değilsin? Kessen ya benden artık ümidini. Baksana bir şey olmuyor bana. Hayalimde bile ölemiyorum... İtirazlar yükseliyor...
__________________ Vatan ne Türkiyedir Türklere, ne Türkistan Vatan, büyük ve müebbet bir ülkedir: Turan." |
|
21 Kasım 2015, 23:21 | #6 |
Çevrimiçi
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (-1) | Cevap: Karpuz kabuğuna yazılar yazmak... Sene doksanlı bir şey.. Bir arkadaşın doğum günündeyiz. Sadece ortamın değil muhtemelen dünyanın en ezik adamıyım o ara. En azından o sıra.. Hiç değilse o gece.. Karaoke mevzularının yeni yeni popüler olduğu zamanlar. Sen bir şarkı istiyorsun, elemanlar cd'den bulup müzikli kısımlarında sesi açıp şarkı söylemeli kısımlarda kısıp sana söyletiyorlar. Türk işi karaoke işte ne olacak .mına koyim. neyse işte herkes istiyor Aşkın Nur Yengi, Bendeniz, Tarkan falan.. Sıra bana geldi. Dedim Ferdi Tayfur "Sanma Sana Dönerim.." Abi garsonundan doğum günü hatununa kadar herkes öyle bir baktı ki bana, yerin dibine girmek deyimi gerçek olsa dakka durmam girerdim.. Çalmadılar tabi, yokmuş ellerinde. Saçma sapan bir utanç ve gelişmemiş bir aşağılık kompleksini elime verip popidik şarkılar dinlemeye ve söylemeye devam ettiler... Yirmi sene geçmiş aradan neredeyse. Şimdi o garsona da, o işletmeciye de, o o gece orada kim varsa alayına da gecikmiş bir sitem yollayıp bağıra bağıra söylüyorum lan işte. Hadi bakalım!!
__________________ Vatan ne Türkiyedir Türklere, ne Türkistan Vatan, büyük ve müebbet bir ülkedir: Turan." |
|
22 Kasım 2015, 11:07 | #7 |
Çevrimiçi
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (-1) | Cevap: Karpuz kabuğuna yazılar yazmak... - Ama ben insan sevmiyorum ! - Beni sevdiğini söylüyordun eskiden. - İnsan olarak sevmiyordum ki ben seni. Öyle olsa yaptığın iyilikler arttıkça sana olan sevgimin de artması gerekirdi. Ama öyle olmadı. Ki öyle olağanüstü bir iyiliğine de şahit olmadım. Ne yaptın ki? Okul mu yaptırdın, fakirler için kermes mi düzenledin, şahit olduğum maksimum iyiliğin mendilci çocuklardan mendil almak olmuştur. Eminim onu da daha fazla sırnaşmasınlar diye yapmışsındır. - Yani? - Yanisi şu. Bir insan başka bir insanı bütün boyutlarıyla asla tanıyamaz. Karşımızdaki insana verdiğimiz değer mukabilinde istediğimiz taraflarımızı gösterir istemediklerimizi de saklarız. Evrensel bir sahtekarlık bu ama yapacak bir şey yok. - Yine abartıyorsun. Ve ben de hala sana şaşırmaya devam ediyorum - Abarttığım falan yok. Şöyle düşün dediğim gibi olmasaydı eğer bütün insanlar ilk sevgilileriyle evlenirlerdi. Bizi düşün mesela. Başlarda nasıl heyecanlıydın bir araya geldiğimiz zamanlarda hatırlasana. Ne oldu sonra peki? Bir sürü saçma sapan tarafımı keşfettin gün geçtikçe ve sonunda bu noktaya geldik. Peki o saçma sapan taraflarım zamanla mı ortaya çıktı? Hayır tabi ki. Onlar hep vardı. Ben o saçma sapanlıklar demektim hatta.Bilerek sakladım onları senden. Herkesin herkese yaptığı gibi. - Beni bıraktın bütün insanlığı suçlamaya başladın şimdi de. - Kimseyi suçladığım falan yok. Durum tespiti yapıyorum sadece. - Her şeyi sorgulayacağına kendini de beni de insanları da rahat bıraksaydın bu noktaya gelmezdik. - Benim bir şikayetim yok. Daha doğrusu kalmadı. - Ee neden bunları konuşuyoruz o zaman? - Ben insan sevmiyorum dedim sen neden diye sordun ben de anlatmaya başladım. - Ama anlattıkların cevap sayılmaz. Bir an için söylediklerini doğru kabul edelim. Eğer sen de dahil olmak üzere bütün insanlar bu sahtekarlık oyununu oynuyorlarsa bu işin normali bu demek değil midir? - Ben normal değil demedim ki zaten. - Ne dedin peki? - Bininci kez mi söyleyeyim? - Tamam tamam anladık sen insan sevmezsin. - Bininci tekrarda anlıyorsun, fena sayılmaz - Off.. - Güle güle..
__________________ Vatan ne Türkiyedir Türklere, ne Türkistan Vatan, büyük ve müebbet bir ülkedir: Turan." |
|
22 Kasım 2015, 20:59 | #8 |
Çevrimiçi
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (-1) | Cevap: Karpuz kabuğuna yazılar yazmak... Boncuk Gitmek istiyorum derken dudakları titriyordu. Dudakları, intihar tereddütü yaşayan onuncu kez yakalanmış asker kaçağıydı. Son kez uzattığı eli ter içindeydi. Avuçları, saunaya kilitlenmiş mülteci penguen yavrusu kadar ürkekti. Hoşça kal derken benim olmadığım her yere değdi gözleri. Gözleri, fetiş eşyalar satan mağazada aranıp da bulunamayan her şeydi. Dükkanı mühürlenmiş genelev patroniçesi tedirginliğiydi yüzünün tamamında gördüğüm. Gözbebekleri bile titriyordu. Belli ki zorluk çıkaracağımdan korkuyordu. Onca çok uzun bence çok kısa bir sessizlikten sonra 'tamam' dedim. 'Tamam git, ama Boncuk bende kalacak.' Boncuk birlikte aldığımız ilk 'içinden oyuncak çıkan yumurta'nın içinden çıkan oyuncaktı. Herhangi bir boncuğa falan benzediği yoktu, herhangi bir boka benzediği de yoktu aslında. Ama sevimliydi işte. Koca kafalı bir dinozor tarafından tecavüze uğradıktan sonra istemeden hamile kalmış bir koalanın yavrusunu andırsa da, sevimliydi. Ve ilkti.. Görür görmez kutsamıştım kendisini. Oracıkta karar verdik. Sırayla yanımızda taşıyacaktık onu ve ne olursa olsun yanımızdan ayırmayacaktık. İlk gün bende kalacaktı, sonraki görüşmemizde ona verecektim ertesi görüşmemizde o bana verecekti ve bu döngü biz görüşmeye devam ettikçe devam edip gidecekti. Etti de. O güne kadar.. 'Boncuk bende kalacak' dedim.Başka hiçbir şartım yoktu. Hafifçe gülümsedi, problem çıkarmamış olmam onu rahatlatmış gibiydi. Ben tamam dediğimde benden başka hiç kimsenin farketmeyeceği bir müstehzilikle gülümsedi. 'Olur' dedi. 'Senin olsun.' Çantasından çıkardı, alelacele avuçlarıma bıraktı ve bir kaç aptal veda cümlesi mırıldanarak çekip gitti.. O an anladım ki Boncuk onun umurunda bile değildi. Galiba ben de değildim. Avucumda gayrı meşru dinozor yavrusu tek başıma oturdum bir süre. Bayılana kadar ağlamak, peşinden koşup ağzını burnunu kırmak, önüme ilk çıkan meyhaneye kendimi kapatıp anason götümden fışkırana kadar rakı içmek ve hiçbir şey yapmamak arasında gidip geldi bir süre zavallı aklım. Hiçbirini yapmadım. Hesabı ödeyip usulca kalktım. Önüme ilk çıkan bakkala girip bir tane 'içinden oyuncak çıkan yumurta' aldım. Ertesi gün bir tane daha, sonra bir tane daha, sonra bir... 750 tane oyuncağım var benim. Ama hala en çok sevdiğim ve hiç yanımdan ayırmadığım o ilk oyuncak. Ne zaman kendimi ve zekamı birazcık önemsediğimi farketsem, elim hemen cebime gider. Sakin sakin Boncuğu okşarım dışarı çıkarmadan. O an yüzümde salakça bir gülümseme belirir. 'Salaksın lan' derim kendi kendime 'malın önde gidenisin, sakın kendini bir bok zannetmeye kalkma.
__________________ Vatan ne Türkiyedir Türklere, ne Türkistan Vatan, büyük ve müebbet bir ülkedir: Turan." |
|
23 Kasım 2015, 11:45 | #9 |
Çevrimiçi
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (-1) | Cevap: Karpuz kabuğuna yazılar yazmak... Küçükken sayıları son derece az ve aşırı derecede mütevazı olmalarına rağmen çok sevdiğim oyuncaklarım vardı. Ve onları birileriyle paylaşma fikrinden bile nefret ediyordum. Ancak müşterek bir oyunun parçası olunca bir işe yarayacağını bildiğim için hiç futbol topum olmadı mesela. En sevdiğim oyuncaklarımı birileri elimden alır ya da benden izinsiz oynamaya kalkarlar korkusuyla evden hiç çıkarmadım, hatta iki odalı evimizde bir şekilde yaratmayı başarabildiğim gizli saklı köşelerde kardeşlerimden bile sakladım elimden geldiğince. Ama neredeyse hiç yalnız kalamadığım düşünülünce de şu garip çelişki kendiliğinden ortaya çıktı; en sevdiğim oyuncaklarım neredeyse hiç gün ışığına çıkaramadığım ve oynayamadığım oyuncaklar haline geldi. Eskir diye giymeye kıyamadığım sevdiğim kıyafetlerim küçük gelince otomatik olarak kardeşime devredildi. Ve birdenbire bitmesin diye ibadet hassasiyetiyle küçük küçük parçalarla ısırdığım dondurmaların yarısı ben yiyemeden eridi. Kremalı bisküvilerin bisküvilerini önce kremalarını sonra yedim hep ama sıra kremaya geldiğinde yediğim bisküviler beni tıkadığından hayal ettiğim tada hiç ulaşamadım.. Çok sonraları bunun bir tür kader olduğunu anladım. Kimi ya da neyi sevdiysem en az onunla vakit geçirebildim. Hiçbir şeyi ya da hiç kimseyi doya doya, tadını çıkara çıkara sevemedim. Elimden alınır ya da kaybederim korkusu içimden gelenlerin bir adım önündeydi hep. Çok sonra anladım ki ben aslında sahip olduğumu zannettiğim tüm sevdiklerimi en baştan kaybettim..
__________________ Vatan ne Türkiyedir Türklere, ne Türkistan Vatan, büyük ve müebbet bir ülkedir: Turan." |
|
23 Kasım 2015, 12:34 | #10 |
Çevrimiçi
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (-1) | Cevap: Karpuz kabuğuna yazılar yazmak... Yaşadıklarımdan hayal ettiklerimi çıkarttığımda Geriye kocaman bir hayal kırıklığı kaldı. Gerçi matematik oldum olası zayıf bende ama konu bu değil şimdi.. Hayattan tamamen ümidimi kestiğim anlarda bile şaşırmaktan alıkoyamadım kendimi yavrusuna yiyecek götürmek için çırpınan serçeye. Ya da her bozulduğunda yuvası dehşetli bir tutkuyla aynı yere çer çöp taşıyan güvercine. Ne var dedim kendi kendime, ne var Ne var da tutunmaya çalışıyorsunuz bu kadar Bu rezil hayata? Çıkamadım tabi işin içinden ve serçelerle güvercinlere havale ettim bütün ontolojik kaygılarımı.. Rakı ya da Kafka ya da Xanax ya da Perec hepsinde aradığım şey aynı aslında. Usanmadan her defasında bozulan yuvasına çer çöp taşıyan güvercinin hevesidir yakalamaya çalıştığım her neyse.. Benden geçen şeylerin farkındayım elbette İçimden geçenlerle ters orantılı hemen hepsi Gölgesine sığındığım rakı şişesinin görkemi Azalsa da o son lanet duble içildiğinde gecenin son saatlerinde İçinde serçeler ve güvercinler gezinen laflar etme arzusu doluyor bir yerlerimde. Ağzımı açacak oluyorum ama dinleyen kimse yok Neyse diyorum sonra, neyse Neyse..
__________________ Vatan ne Türkiyedir Türklere, ne Türkistan Vatan, büyük ve müebbet bir ülkedir: Turan." |
|
Etiketler |
kabuğuna, karpuz, yazmak, yazılar |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevaplar | Son Mesaj |
Kaplumbağa kabuğuna nasıl kavuştu? | Zen | Bilim Dünyasından Son Haberler | 0 | 04 Ağustos 2013 17:03 |
Kabuğuna Sinmiş Adam - Anton Çehov | Liaaa | Ne Okumalıyım? | 0 | 20 Mart 2012 12:49 |
Karpuz - Karpuz Nedir - Karpuz Yetiştiriciliği | YapraK | Türkiye'nin Coğrafi Bölgeleri | 0 | 14 Mart 2010 21:33 |