06 Aralık 2012, 16:47 | #101 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Cevap: Saçlarımda uyuyakalmış bir GÖKYÜZÜ var. Merhabalar gökyüzüm. Gelmişken yazayım dedim, yazmışken biraz iç dökeyim herhalde. Sigarayı bıraktım. Gerçekten bıraktım, 1 haftadır paket almıyorum. İçmiyorum, tüketmiyorum. Öyle de istikrarlıyım. Sonra dershanede türkçe birincisiyim, edebiyat 2. Tarih 3.sü gerisini sorma olur mu? ^.^ İşte öyle, zaten hedeflerimi küçültüyorum. Realist bakıyorum diyelim daha doğrusu. 23 Kasımda baya dağıttım, doğum günüm diye herhalde. Uğur geldi, kedi canını sevdiğim. Daha ne olsun ki? (: En değer verdiğim insan herhalde, dost kardeş, can daha ne olabilir. Bir de alkol tükettik, pasta kestik, mutluyduk baya. Sonra migrenim, ülserim, gribim muhteşem üçlü şeklinde saldırdı. 1,5 haftadır yatıyorum herhalde, öyle de manyağım. İşte böyle geçiyor günler, içimde soğuk bir Ankara var benim. Ankaraya az kaldı zaten. Bu arada 21 Aralıkta napıyoruz? Ben öleceksem, testlerimle ölicim. ^.^ Ama her şeye rağmen, pozitif olmalı, olunmalı. İyi akşamlar, efenim. 16.46 Sihirli günler. 06.12.2012
__________________ ''Mükemmel olmamak, tek istediğim. Dünkü kendimden daha bir şey olayım yeter; Daha yorgun, daha verimli, daha anlayışlı, daha umutlu, daha kırgın, daha çok şarkı bilen, daha bile erken uyanan… Mükemmel olmanın endişesinde muhteşem şeyleri kaçırmak istemem.'' |
|
30 Aralık 2012, 17:12 | #102 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Cevap: Mürekkep lekesi, kağıt kesiği dolu ellerim. ''Adım Zarîn. Batmanlıyım. Benden küçük yedi kardeşim var. Ben on sekiz yaşındayım. Annem dört sene önce öldü. Babam hapiste. Bazen görmeye gidiyoruz. Aslında iki küçük kardeşim hariç hiçbirimiz gönüllü gitmiyoruz onu görmeye. Amcama bizi özlediğini söylüyormuş babam ama bizde annemizi özlüyoruz. Babama bir kere böyle demiştim. Ağlamaya başladı. Babalar ağlamazdı. Benim televizyonlarda gördüğüm babaların hiçbiri çocuklarının annesini öldürmüyordu. Babalar katil değil, kahraman olurlardı. Babamı kahraman olarak hayal edebilmek için bir daha böyle birşey söylemedim. Annem iyi bir kadındı. Anneler hep iyi kadınlardır. Babamın onu öldürme sebebini bilmiyorum. Konuyu açtığımda devamı gelmiyor çünkü. Belki ben biraz daha büyüyünce anlatır. İnşallah anlatır. Annem öldüğünde kendimi hiç hissetmemiştim. Ellerim yok gibiydi. Ayaklarımı kesilmiş hissediyordum Uyurken güvende değildim, başıma bir şey geldiğinde diğer çocuklar gibi anne diye bağıramayacaktım. Babama seslenirdim o da muhtemelen duymazdı. Benim babam aslında iyi bir adam. Kuşlara olan sevgimi ona borçluyum. Ama annesizliğimide ona borçluyum. Babam birine borçlu olmaktan nefret ederdi. Bende babama benziyorum. Ben Kuşları çok severim. Uçup gittikleri yerler neresidir görmek isterim. Bir keresinde sabah uyandığımda döşeğimin yanına bırakılmış kanatlar bulmuştum. Elde yapılmış kanatlar. Bahçe de kuşları izledim, önce zıplayıp sonra kanatlarımı çırptım. Defalarca denedim bunu ama olmadı. Babam geldi arkamdan. -Olmaz Zarin öyle, öyle uçamazsın dedi. Elimden tuttu. Kocaman bir yere gittik. Bomboş ve kocaman bir yere. Kanatlarımı taktım yeniden. Babam anlattı. -Kollarını iki yana aç ve gözlerini kapat. Sonra olabildiğince hızlı koş. Kendini Jiyin'in yerine koy. (Jiyin benim beyaz güvercinimin adıydı. Adı türkçede hayat, ömür anlamına gelir) Ve gözlerini kapadığındaki o karanlığı mavi hayal et. Gökyüzün orası senin! Koştum, olabildiğince hızlı koştum. Jiyin'dim artık. Ve masmavi bir gökyüzüm vardı. Ben babamı çok sevdim orda. Bana bedava bir gökyüzü verdi. Şimdi küçükken babamla geldiğim o kocaman ve bomboş yerdeyim. Benim bir küçüğüm olan kardeşim Lorinin matematik defterine yazıyorum bunları. Eve dönmeden önce bu koca boşluğa sesim yettiği kadar bağıracağım. Ama eve döndüğümde Lorin bana çok kızacak çünkü kaleminin ucunu bitirmek üzereyim. Adım Zarîn. On sekiz yaşındayım. Benden küçük yedi kardeşim var. Annem ben on dört yaşındayken öldü. Babam hapiste. Biz amcamlarda kalıyoruz. Ama yengem bize bazen kötü davranıyor. Yine de ona kızmıyorum. Çünkü yüzünde anneme benzeyen bir şey var. Adım Zarîn. Zarîn türkçede Feryat anlamına gelir.'' -Pia Bir yazı beni ancak bu kadar etkilerdi herhâlde, Adım Zarin. Zarin türkçe de Feryat anlamına gelir.. Ne de güzel anlatmış durumunu, okurken yüreğime dokundu resmen. Faşist insanlardan nefret ediyorum. Önyargılı insanlardan nefret ediyorum. Seçmediği bir şey için böbürlenen insanlardan nefret ediyorum. Kulaktan dolma konuşup, ezber edebiyatı yapan insanlardan nefret ediyorum. İnandığım şey kutsaldır diyip, bilgiye açık olmayan insanlardan nefret ediyorum. Ben İzmirliyim, İzmirli olmayı seçmedim. O Batman'lı o da Batmanlı olmayı seçmedi. Irk ayrımcılığı yapan insanlar, insan mı(?) diyorum sadece, susuyorum. Sonra bana siyaset yapıyorsun yok efendim Atatürkçülükten bahsediyorsun diyorlar; acıyorum. ... Neyse, konu değişiyorum, onunla konuştuk. Şok oldum, tâbi ki bu konuşmadan bir şey olacağından değil. (Yanlış anlaşılmasın.) Sadece bu kadar kolay olacağını düşünmemiştim. Ki, uzakta. Konuşmamızın da bir önemi yok. Ama çok sempatik, çok kibar. (En azından şimdilik öyle, köprüyü geçme felsefesi yapıyor, bilemem.) Dün ben mat2 çalıştım, sabaha kadar kitap okudum. İçimdeki şarkıyı susturamazsın.. Cidden öyle, çok uğraşıyorlar. Ama içimdeki şarkıyı susturamıyorlar. Hâlâ inatla gülüyorum, hâlâ inatla toparlanıyorum. Köstek olanlara gülücük atıyorum. Misâl şu an O, Haramiler - Mavi duvar'ı çalıyor; ben dinliyorum. Duvarları maviye boyadım, maviyi çok seversin.. Cansın. Her şeye rağmen iyi ki benim. İyi ki. Seneye görüşürüz. (Espriyi yapmasam olmaz, değil mi?)
__________________ ''Mükemmel olmamak, tek istediğim. Dünkü kendimden daha bir şey olayım yeter; Daha yorgun, daha verimli, daha anlayışlı, daha umutlu, daha kırgın, daha çok şarkı bilen, daha bile erken uyanan… Mükemmel olmanın endişesinde muhteşem şeyleri kaçırmak istemem.'' |
|
01 Şubat 2013, 15:29 | #103 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Cevap: Mürekkep lekesi, kağıt kesiği dolu ellerim. Merhabalar, gökyüzüm. Uzun bir süre sonra, yine ben geldim. Anlatacak o kadar şey var ki, hangisinden başlasam karar veremedim. İlk başta, geleceğimden bahsedelim. Mâlum, üniversite sınavı. Açıkcası aldığım puan aralığı 320-360 yâni Psikoloji ve Siyasal Bilimleri unutuyorum. Sonra, Ankara'yı unutuyorum. İnsanlar hep bir şeyleri yarım bırakmak zorunda mı? Anlam veremiyorum. Önümüzdeki şehirler: Denizli, Muğla, Kocaeli, Adana, Eskişehir. Denizli de rahat ederim, Kocaeli de arkadaşlarım var. Hele bir puanım belli olsun, nasip kısmet. (Ne olacağını bilsem de, umut derler buna.) Dershane iyi gidiyor ama artık sı-kıl-dım. Şimdi ki aklım olsa, geçen yıl tercih yapardım. Kendimi tanımayı unutmuşum ben, bir şeyden çok çabuk sıkıldığımı. Sıkılınca da soğuduğumu unutmuşum. Neyse.. Dershaneye 2 hafta önce Ege geldi. (Ege benim ilk okul arkadaşım.) İşte şimdi dershane gözüme güzel gelmeye başladı diyebilirim. Derslerde güldüğüm, etüte kalabileceğim, takıldığım da alınmayan bir arkadaş sonuçta. Bir de, o vardı. O, diyelim geçelim. Yâni, bir insana tüm yaralarını açarsan; o seni kanatır. Israrla bunu idrak etmek istemeyen canlıya, Nava hatun denir. Şu konuşmayı çok çok iyi hhatırlıyorum. X: Bak, ben çok üzüldüm; çok kırıldım. Olmaz, gidersin. Y: Ben seni üzmem. Beklenen sonuç tâbi ki gene aynı, sadece burada çıkar ilişkisi varmış. Sadece burada değer vermeme varmış. Onları ben geç fark ettim. Ve bir insanın gözlerinin içine bakıp yalan söyleyecek kadar, kadar işte. Olduğunu öğrendim. Bu konuyu da geçelim mi? Geçtik. Ö'ye gelelim. Yâni ben hayatımda kimseye bu kadar kötü davrandığımı hatırlamıyorum. Gerçi ona da isteyerek kötü davranmadım. Velhâsıl, şu an iyi davransam da bir şey değişmiyor. Ama sürekli rüyalarıma giriyor, eski şeyleri anımsatacak bir şeyler oluyor. Misâl bugün, derse geç kaldım. Uyanamadım. Otobüse bindim, oturdum. Bir koku geldi burnuma, önümdeki adamdan geliyormuş meğerse. Onun parfüme, eee ama dedim yeter bu kadar. Evrenin bana verdiği mesajı anlamıyorum, affet Tanrım. Hepimizin bildiği bir şey bu. Bugün tatile girdim, girdiğim için de geldim. Yoksa, aradığım yoktu. (Ne yalan söyleyeyim.) Önümüzdeki hafta, Denizli - İstanbul'a gitmek bir düşüncem var, gerçekleşirse en mutlusu ben olurum herhâlde. He bir de şu konudan bahsetmedim. Mevlana demiş ki: ''Kusursuz dost ararsan, dostsuz kalırsın.'' Doğru demiş, ben de kusurları örtmekte gece gibi oluyorum artık. İnsanların yanlışlarından banane? Doğru sözlü olmam, insanları kırıyor. Ben de onları pembe gözlüklerle bakıyorum. Örneğin, Bade'ye. Kendisi hemşire, çok zengin bir çocukla tanışmış. Enişte fena kuul görsen. Neyse ama adam gözüyle, 10 kişiyle sevişiyor. Ona aşk denir mi? Bilemedim. Hiçbir şey demedim, güyâ mutluymuş. İnsanların hayatına o mini minnacık burnumu sokmuyorum, mutluyum. Son olarak; Diyeceklerim bu kadar. 1Şubat20onüç. Cuma.
__________________ ''Mükemmel olmamak, tek istediğim. Dünkü kendimden daha bir şey olayım yeter; Daha yorgun, daha verimli, daha anlayışlı, daha umutlu, daha kırgın, daha çok şarkı bilen, daha bile erken uyanan… Mükemmel olmanın endişesinde muhteşem şeyleri kaçırmak istemem.'' |
|
10 Şubat 2013, 22:51 | #104 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Cevap: Mürekkep lekesi, kağıt kesiği dolu ellerim. Bu sabah biraz fazla sabah gibi. Kahvaltılar iki kişilik olmalı gibi bu sabah. Hiç konuşmamalı gibi. Günaydın öyleyse. Merhaba Oli! Çok uzun yollardan geldim, uzun yazacağım, yazayım mı? Başlıyorum. Malum arkadaşım ameliyat olacağı için Denizli'ye gittim. Çok da başarılı geçti, çok şükür iyi. Neyse, hastahaneden sonra dedemlere geçtim. Teyzemlerde oradaymış, işte sınavı, ne olacağını vb. durumlar konuşuldu. Velhâsıl, çok sıkıcı bir yer. Gidecek hiçbir yer yok, beğenmiyorum Denizli'yi. Dön dolaş gene aynı yerdesin. Yola ilk başta trenle gitmiştim, trende şoka uğradım diyebilirim. Bir kadın 5 yaşındaki çocuğuna bilet almış, 70 yaşındaki kadın ayakta zor duruyor. Neymiş efendim o çocuğuna bilet almış, kalkamazmış bilmem ne. Geleceği elinde tutan bir anne, bilemedim. Hiç yakıştıramadım, hâlâ böyle insanlar olduğuna zaten inanamadım. Neyse, tren maceram böyle geçti tabi. Dün dönmeden önce Denizli, Forum Çamlık'a geçtik. Burger King'e götürdüm kuzenlerimi, dolaştık alışveriş yaptık. Yolda bir adamla konuştum, sosyoloji okuyormuş; memnunmuş. Ben ne olacağım? demekten içimi kurtlar kemirdi benim, belli yani. İşte sonra saat, 16.30'da Denizli-İzmir arabasına bindim. Bindiğimde yanımda yaşlı bir teyzecağız oturuyordu, cam tarafına geçtim. Kulaklığımı çıkardım, müzik dinlemeye başladım. Kadın beni inceliyordu, nedenini sormadım; kocaman gülümsedim. Sonra saat, 19.30 sularında İzmir otogara geldim; taşı toprağı Atatürk olan İzmirim. Çok başka, çok. Buralardan gitme kararımı bir kere düşüneceğim. Eve geldim, biraz ıslanmıştım; duş aldım. Sonra işte o mesaj atmış; 7 gün sonra evleniyormuş. Rabbim yüzünü güldürsün, ne diyebilirim? Hı bu arada, dün benim aşık olduğum solist; canlı müziğe gelmiş yine o mekana. Ben gidemedim. Gitseydim, gitmeliydim. Eheh, şaka bir yana; gitmek istiyorum müzik dinlemeye! Yetkililere duyrulur efenim. Hayat kısa, kuşlar uçuyor. 10şubat2013. Veda busesi.
__________________ ''Mükemmel olmamak, tek istediğim. Dünkü kendimden daha bir şey olayım yeter; Daha yorgun, daha verimli, daha anlayışlı, daha umutlu, daha kırgın, daha çok şarkı bilen, daha bile erken uyanan… Mükemmel olmanın endişesinde muhteşem şeyleri kaçırmak istemem.'' |
|
19 Şubat 2013, 21:28 | #105 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Cevap: Mürekkep lekesi, kağıt kesiği dolu ellerim. Her şey güzel olacak. Evet olacak ben inanıyorum. Kocaeli - Siyasal Bilimler, olacak. Bayadır, pes etmiş bir şekilde hayatıma devam ediyordum. Üstümdeki ölü toprağı kalksın diye, rehberlik öğretmeni ile görüşmeye gittim. İyi oldu, güzel oldu. Sınava çok az kalmış olabilir ama önümde 2 aşama daha var. İşte, anlattım. İstediklerimi söyledim, psikoloji olmasını ne kadar istediğimi de. Bana dediği şuydu: sen siyasal bilimler dediğin an, aklımda müfettiş olarak canlandırdım seni. Sana, karakterine o kadar uyar ki. İçimde kelebekler uçuştu tabi, yalan değil. Gönül ister, Ankara Üniversitesi olsun. Aşık olduğum şehirde, en kocamanından 4 yıl olsun. Ama bakalım, nasip. (Ki en sevmediğim şeydir, işi Tanrı'ya bırakmak) Velhâsıl, şu son zamanlarda elimden gelenin fazlasını yapacağım. Sonra İzmir'e veda edeceğim. Bu sıralar, mutsuzluğuma mutluluk katıyor kendileri. İlişkimize biraz ara verirsek, eminim eski saadetimize kavuşuruz. ''E bir de, ben oranı çok seviyorum.'' Çünkü Orhan benim canımın ta kendisidir, iyi ki doğmuş. İyi ki hayatıma renk olmuş. Ehem, işte babamın 14 şubat hediyesi. Notu da şudur: Aslan gibi bir sevgili/eş bulana kadar, benimle idare edebilirsin. Ee bu adama aşık olmayıp, ne yapmalı? #Benimcanımailem. Dövmeyi söylemeyi unuttum, dövme yaptırıyorum. El mio es solo mio. yazacak sol omzumda yani benim olan yalnız benimdir. İşte bir tane de, sol bileğime yaptırıyorum. Yazacak olan şey: Derin, kızım; kızgınlığım... Allahım sen konuyu biliyorsun, amin. Dipnot: @[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...], gör gör babamı gör! Sen çelenk yaptır, adamcağız çiçek yaptırsın -.-
__________________ ''Mükemmel olmamak, tek istediğim. Dünkü kendimden daha bir şey olayım yeter; Daha yorgun, daha verimli, daha anlayışlı, daha umutlu, daha kırgın, daha çok şarkı bilen, daha bile erken uyanan… Mükemmel olmanın endişesinde muhteşem şeyleri kaçırmak istemem.'' |
|
20 Şubat 2013, 00:35 | #106 |
Guest
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
| Cevap: Mürekkep lekesi, kağıt kesiği dolu ellerim. @[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] çicekçi satın alıp üzerine tapulayım hatun istedinde olmazmı dedik? |
|
20 Şubat 2013, 00:37 | #107 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Cevap: Mürekkep lekesi, kağıt kesiği dolu ellerim. @[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]: Bana bunlarla gel, ayrıca ben bir çiçeğe bile mutlu olabilecek insanım. Bilmen lazım, günlüğümü meşgul etme daha fazla; bye. :p
__________________ ''Mükemmel olmamak, tek istediğim. Dünkü kendimden daha bir şey olayım yeter; Daha yorgun, daha verimli, daha anlayışlı, daha umutlu, daha kırgın, daha çok şarkı bilen, daha bile erken uyanan… Mükemmel olmanın endişesinde muhteşem şeyleri kaçırmak istemem.'' |
|
04 Mart 2013, 13:06 | #108 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Cevap: Mürekkep lekesi, kağıt kesiği dolu ellerim. Ehem, ehem. Gözlerin yanıyor, burnum sızlıyor. Boğazım kan ağlıyor. Anlayacağın üzre, gribim.Dün Konak'tan Alsancak'a yürüdüm. Alsancak'tan vapura bindim, Karşıyaka'da indim. Karşıyaka'dan Bostanlı'ya yürüdüm.Bostanlı'dan vapura bindim, Konak'ta indim.Konak'tan tekrar, Göztepe'ye yürüdüm.Oradan otobüse binip eve geldim.İşte tüm bunları neden yaptım bilmiyorum.Sonra, vapurda portakal suyu ile simit aldım. Martılara simit atmak kadar güzel bir şey yok, özlemişim.Sonra diyorum ki, ben Ankara'da yaşarım.Ben deniz görmeden, 4 yıl geçiririm. Benim için uzaklar güzel.Kendimle çelişiyorum, elden gelen bir şey yok galiba. İşte, dün yaprak sarması yaptım, sigara böreği yaptık. Bildiğin mutfaktan çıkarıyorum sıkıntımı. Babam bile diyor, var sende bir şeyler. Eee var, sıkıldım, sıkıldım, sıkıldım. Artık bitse de gitsek. Geçen gün fal baktırdık arkadaşlarla, sürekli bir şeyleri isteyip, hayal kuruyormuşum. 1 tanesini seçmezsem, nasıl olacakmış. Falan filan, doğru dedi yalan değil. Ama hangisi bana en yakın, muâmma. Bade Hanım sevgili yaptı, piyasalarda yok yine. İşte ben bu duruma, 13 yıldır alışığım. Yani bir insan, bir adamı nasıl dünyanın merkezi hâline getirebilir? Hadi onu geçtim, hayatına giren her adamı nasıl baştacı yapabilir? Ne bileyim, ben anlamıyorum böyle şeyleri. Bazen çok ruhsuz oluyorum kabul ediyorum. Tuğçe'nin dedikleri aklıma geliyor: ''Hayat senin sorunlarından ibaret değil. Senin için önemli olmayan şeyler, başkası için çok önemli olabilir. Niye senin doğrunun kabul edilmesini bu kadar çok istiyorsun.'' İşte öyle, biraz bencil, bir parça egoistsem ben. Sonra bir konuşma geçti aklımdan dün, daha doğrusu aklımdan çıkmayan diyebilirim. ... X: Hani sen diyordun ya, kimseye güvenmiyorum, sevemiyorum. Yahu diyordum, bir insan nasıl bu kadar bencil olabilir? Nasıl soyutlayabilir? Nasıl bir olaydan sonra böyle düşünebilir? Y: Ama oluyormuş değil mi? X: Oluyormuş, hak verdim artık. X: Peki beni hiç mi görmek istemiyorsun, hiç mi aklına gelmiyorum? Y: Ben artık çok istediğim şeyleri yapmıyorum, sadece istediğim şeyleri yapıyorum, daha az canımı yakıyor. ... İşte öyle. Bir yandan sıcak çikolata içiyorum. Bir yandan sigara. Bu sigarayı bırakacaktım ben değil mi? Zaten tiryaki değilim yalanlarına girmeyeceğim. Ama iyi geliyor, stresim azalıyor. (ya da ben öyle hissediyorum.) Çok büyümüşüm ben, neler geçmiş, neler geçmiş. Daha önce canım dediğim insanların, şu an suratına bakmıyorum. O kadar anı nasıl acıya dönüşür? sorusunun mantığı tamamen burada demek ki. Güzel şeyler, hiçleşiyorsa acılaşan anı oluyor. Ben bu kitabı istiyorum, okumak istiyorum. Ama Haziran sonuna kadar kitap almayacakmışım. İşte bunlar hep sistemin kölesi hareketler. Zaten o kadar tuhaf ki, şaşırmıyor değilim. Hiç çalışmayan bir adam, 380 yapıyor. Çalışan, ne bileyim kendini paralayan adam 300 bile yapamıyor. Kafa bu, kafa mı desem? bilemedim ki.. Şimdi babacığım aradı, gribim ya ben. Kıyamıyor bana. ''Portakal ye, bak kivi aldım. Bitki çayı da aldım biliyorsun. Yat dinlen, kötü olursan ara. Doktora git.'' Ya ben bu adamı kazanacak kadar ne yaptım ki? Çok seviyorum, çok ayrı seviyorum. Cuma günü, 3 arkadaşım bendeydi. Tabi ben gene hastayım, bu sefer mide bulantısı var. Neyse onlara nescafe yaptım ben, oturuyoruz. İlk önce halam aradı, nasılsın? diye. sonra babannem, annem ve babam. En son amcam aradı.İşte arkadaşlarım diyor, neyin var senin? bizden mi saklıyorsun yoksa? diye. Yok dedim bizim aile, merak eder böyle. O an nasıl içim sıcacık oldu anlatamam. Arkadaşım bahsetti, ailesindeki soğukluğu, mesafeyi şaşırdım. Benim hiç görmediğim şeyler bunlar, bizim doğum günü kutlamalarımız maaile olur, eğleniriz, içeriz, güleriz. Dün akşam halama şey dedim hatta, benim böyle güzel bir ailem var. Bağları kuvvetli, birbirini tutan. İşte Allah bu kadar yeter sana demiş, ne aşk veriyor, ne adamakıllı dost(sözüm meclis dışı). Halam da diyor olabilir, biz sana yeteriz. İşte ben, çok konuşuyorum bazen. Felsefem bu. Kimseden hiçbir şey beklemiyorum. Böylece hayal kırıklığına da uğramamış oluyorum. #zeze. 13.06 04.03.2013 Gevezesusuşlarım.
__________________ ''Mükemmel olmamak, tek istediğim. Dünkü kendimden daha bir şey olayım yeter; Daha yorgun, daha verimli, daha anlayışlı, daha umutlu, daha kırgın, daha çok şarkı bilen, daha bile erken uyanan… Mükemmel olmanın endişesinde muhteşem şeyleri kaçırmak istemem.'' |
|
12 Ağustos 2013, 01:01 | #109 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Cevap: Mürekkep lekesi, kağıt kesiği dolu ellerim. Kafayı birden yesem yine iyi. Yavaş yavaş tırlatıyorum. Güzel bir tatilin ardından, merhabalarım. Geniş ailecek gittiğimiz bu tatilde (amcamlar, halamlar, dedemler ve biz.) Güldük, eğlendik, içtik dağıttık, [Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]lar söyledik. Türkülere doyduk vesselâm. Laptop - akıllı telefon - tablet - fotoğraf makinesi ile gezince teknoloji patlaması oldum resmen. Herkes bana verirse eşyalarını böyle olur tabi. Ama güzeldi, Işın Karaca'nın sesine saygım attı. O nasıl bir gırtlaktır arkadaş, ses ses değil huzur yuvası resmen. Geleneksel ayak pozunu sahilde yapamasam da, bende terasta yapayım dedim. Beyaz tenlilerin ortak derdi olan, domates olmayı tattım bende. Ufaktan bronzlaşıyorum artık, haftaya Denizli yolculuğu var mâlum. Ondan sonra İstanbul, gezmelere doyamadım ben. Soframızın büyüğü işte, ince kıyım salataya! diye şerefe yaptık tabi, özlemişim, özlemişiz işte. Fasıl kısmında vur kadehi ustam! derken, yine bir gittik geldik tabi. Duygu olacak, duygusallık olacak, rakı sofrasında o gözler dolacak işte. Mangal keyfimiz diyebilirim, alttakiler babamın yaptıkları. Yanık olanlar benim eserim. Mangal da bir faciaysam demek ki. İşte öyle, biz güldük eğlendik. Ama Ali'nin Sekiz Günü filmini her şeye değişmem. Bir Türkü Barda tanıdım Mehmet’i ben. Onu tanıdığım Türkü Barın da sahibiymiş. Bir hafta sonu öğretmen arkadaşların ısrarıyla eğlenmeye gitmiştik. İçimizden birinin de samimi arkadaşıymış Mehmet. Eskilerdenmiş, eski hızlı solculardan. Gecenin ilerleyen saatlerinde öyle yanımıza geldi. Tanışma faslından sonra masamıza oturdu. İlk başta kaba saba ayının biri gibi geldi bana pek ilgilenmedim onunla ama bütün gece gözlerini bana dikmiş bakışlarıyla yiyordu beni sanki. Ve sonra göz göze gelince de bakışlarını kaçırıyordu benden. Uzun bir saat sürdü böyle. Bazen inadına gözlerimi ona dikiyordum. Bakışlarını benden kaçırmak için gösterdiği o tuhaf çabayı görmek için. Neyse o tuhaf oyun sürerken içkiler su gibi akıyordu. Hepimiz dut gibi sarhoş olmuştuk. Böyle en çok da ben. Önüme ne konsa içiyordum böyle ayakta duracak hâlim kalmamıştı. İçtikçe sürekli çişim geliyordu. Böyle tuvalete gitmek için masadan kalktığım anlarda bir iki kere bunun üzerine düşer gibi oldum. Kıpkırmızı olup beni tutmaya çalışarak düşmemi engelliyordu. İçimden ayı bilerek üstüne düştüğümü sanıyor diyordum. Ve doğruydum herhalde çünkü artık bakışları pervazsız bir hâle geldi. Beni soymuyor bakışlarıyla yiyordu, düzüyordu sanki. Neyse, ne kadar oturduk bilmiyorum. Artık iyice sarhoş olmuştum. Böyle ayakta duracak halim kalmamıştı ama ancak oturmayı becerebiliyordum. Böyle saat iyice ilerledi. Bir türkü geldi aklıma. Sözlerini de melodisini de tam çıkaramıyorum, mırıldanıp duruyorum türküyü. Neyse, bu saat iyice ilerledi müşteriler gitti. Bizim grup iyice sarhoş oldu. Böyle küçük kavgalar, kıskançlıklar çıktı ama bu hepsini ayırıp barıştırdı. Kimse bize gidin de diyemiyor. Patron masada ya. Neyse, ben hâla o türküyü mırıldanıp duruyorum. Sonra bir an böyle sen ne mırıldanıyorsun dedi. Türkü dedim. Sözlerini de melodisini de çıkaramıyorum. Biraz mırıldan dedi, mırıldandım. İçeriden garsonlardan birine seslendi. Garson bunun yanına koşarak geldi. Çocuğun kulağına eğildi bir şeyler söyledi. Koşarak gidip sahneden bağlamayı getirdi buna. İçimden, ayı hâla hava atıyor diye geçirirken benim o mırıldandığım türküyü çalmaya başladı. Bak sen ayı bağlama da çalabiliyormuş dedim. Neyse, ardından türküyü de söylemeye başladı. O türküyü söylemeye başlar başlamaz onun sesini duyar duymaz bir an da başka bir zamana geçtim. Böyle büyülendim. Bütün gece hatırlamaya çalıştığım türküyü o kadar güzel söylüyordu ki. Masadaki herkes ağlamaya başladı, ben dahil. O kadar güzel türkü söyleyip o kadar güzel bağlama çalan bir adam çok iyi biri diye düşündüm ve o an içimden bu adam benim olmalı dedim. Ben de onun. Öyle de oldu. Biz o gece birlikte olduk. Ertesi gün çekti gitti. Bir gecede aşık olmuştum ona. Kendimi kaptırmıştım. Böyle yiyemiyor, içemiyor böyle kendimi derslere veremiyordum. İstanbul sokaklarında ruh gibi dolaşıyordum. Ama ortalarda yoktu, aramıyordu da. Neyse bir gece böyle delirip onla tanıştığım Türkü Bara gittim. Yoktu. Çalışanlara sordum ama bana nerede olduğunu söylemiyorlardı. Böyle delirecek gibiydim. Bütün aklım onunla doluydu. Kendimi unutmuştum. Böyle ailemi, işimi… Nedensiz ağlama krizlerine giriyordum. Böyle işte otobüste, okulda. Bir gün okuldan çıkmış eve gidiyorum böyle vazgeçtim. Sokaklarda amaçsız dolaşmaya başladım. Çünkü eve girdiğim zaman yalnızlıktan onu daha çok düşünüp daha kötü oluyordum. Ne kadar dolaştım bilmiyorum. Mağaza vitrinlerine, sinema afişlerine baka baka uzun bir zaman geçirdim. En son uyuma vakti geldi diye eve döndüğümde onu kapıda beni bekler buldum. Delirdim, vurdum ona. Öptüm, yeniden vurdum ona, yeniden öptüm. Ağladım, güldüm… Onunla hayatımın en güzel bir haftasını geçirdim. Ama bir hafta sonra yeniden gitti. Artık delirecek gibiydim. Öküzler gibi bağıra bağıra ağladım. İçim çürüyordu. Böyle organlarım büzüşüyordu. Yok dedim bu böyle olmayacak, unutmam lazım bunu dedim. Terapistlere gittim unutamadım. Başka erkeklerle flört ettim unutamadım. Böyle her gece sarhoş oldum unutamadım. Unutamadım. En son izimi kaybettirmek için işte geri döndüğünde beni bir daha bulamasın diye bu mahalleye taşındım. Unuturum dedim, unutur gibi oldum ama yeniden çıktı karşıma. Ben onu ne kadar çok sevdiğimi yeniden anladım. Ve o yeniden gitti. Neden gidiyor bilmiyorum. Onu tanıdığımı sanıyorum sonra hiç tanımadığıma karar veriyorum. Bu sefer onu çözdüm diyorum sonra bir bakıyorum ona ben hiç yaklaşamamışım bile. Bunu fark ediyorum. Ve her gittiğinde deliriyorum. Ve bulamıyorum onu. Ve merak ediyorum. Ve özlüyorum… Ama bu kez unutacağım onu. Geldiğinde kapıyı açmayacağım ona. Ona kucağımı açmayacağım. Onu yatağıma almayacağım. Dokunmayacağım ona. Koklamayacağım, onu öpmeyeceğim. Ve unutacağım onu. Unutacağım…
__________________ ''Mükemmel olmamak, tek istediğim. Dünkü kendimden daha bir şey olayım yeter; Daha yorgun, daha verimli, daha anlayışlı, daha umutlu, daha kırgın, daha çok şarkı bilen, daha bile erken uyanan… Mükemmel olmanın endişesinde muhteşem şeyleri kaçırmak istemem.'' |
|
06 Eylül 2013, 15:20 | #110 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Cevap: Mürekkep lekesi, kağıt kesiği dolu ellerim. Hoş geldin Eylül. Bu ay diğerlerini sollar geçer bence, öyle güzel bir ay çünkü. Vedaları, direnişi, ölümleri içinde barındırır. Diğer aylardan biraz daha fazla. Neyse, bu hayat çok karmaşık yahu. Bu ülke, bu toplum, kaos halinde. Nereye gidiyoruz? sorusuna cevap bulunamayacak gibi. Niye? dersen, bedelini ödüyorsun. Sorgulamayacaksın, bakacaksın, geçeceksin. Yapamıyoruz işte, velhâsıl ses çıkarıyoruz. Zulüm meşruysa, isyan haktır! diyoruz, diyeceğiz. Üniversite işlerini hallettim, şehir şehir gezdim bu yaz. Merdiven boyadım, boyattım. Küçücük şeylerle mutlu olabiliyorum ben. İzmir'e vedaları sevmiyormuşum ama onu anladım. Gitmek istemiyor gibiyim, ayaklarım geri geri gidiyor. Çünkü biliyorum, İzmir gibisi yok. Önyargısız şehre, İzmir'e hoş geldiniz! yazmalı girişte. Daha ötesi yok. Buraların en büyük sorunlarından biri, kişilerin birbirine saygı duymayı bilmemesi.
Bunu becerebildiğimiz gün, bir yerlere geleceğiz. İnanıyorum.
__________________ ''Mükemmel olmamak, tek istediğim. Dünkü kendimden daha bir şey olayım yeter; Daha yorgun, daha verimli, daha anlayışlı, daha umutlu, daha kırgın, daha çok şarkı bilen, daha bile erken uyanan… Mükemmel olmanın endişesinde muhteşem şeyleri kaçırmak istemem.'' |
|
Etiketler |
dolu, ellerim, kağıt, kesiği, lekesi, mürekkep, sevgisiz |
Konuyu Toplam 3 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 3 Misafir) | |
| |
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevaplar | Son Mesaj |
Pınar Çubukçu - Kağıt Kesiği Şarkı Sözü | Sarya | EylulFM Paylaşım | 0 | 13 Ocak 2023 20:09 |
Pınar Çubukçu - Kağıt Kesiği [2018] Single | Sır | Albüm Tanıtımları | 0 | 24 Mart 2018 12:48 |
Mürekkep lekesi | PySSyCaT | Okul Öncesi Oyunlar | 0 | 26 Şubat 2016 12:28 |
Sadık Karan - Kağıt Kesiği | Luthien | R, S, Ş, T | 0 | 22 Eylül 2014 00:55 |
Mürekkep Lekesi Testi kişiliğinizi Ele Veriyor | N999 | Genel Paylaşım | 1 | 13 Ocak 2012 12:41 |