25 Ocak 2011, 17:21 | #1 | |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Düş'(üş)ler ~ Öteki kapımdan gel bunu açamazsın Eski gözlerinle gel öldürmek vakti gel Hem tetik bulun ardında biri olmasın Hanidir ben bu evde saklanıyorum Adımı değiştirdim başka adla yaşıyorum Gece gündüz siyah gözlük takıyorum Öteki kapımdan gel bunu açamazsın Sabaha karşı gel bütün gözlerinle gel Panjurların gerisinde kararıyorum İçimde belalar doğuyor sonbahar doğuyor Telefonda sesini tanıyamıyorum Yüzün parmaklarımdan akıp kayboluyor Böyle hep birşey kopuyor birşey kırılıyor Sabaha karşı gel eski gözlerinle gel Öteki kapımdan gel bunu açamazsın Hem tetik bulun ardında kimse olmasın Artık hiç kimse beni yaşamıyor Aşklarımı büyük kemanlarla çizdiler Korkularım oldum bittim kimsesizdiler Yanlız bir mısra mıyım ıslanıyorum Bir revolver romanımı tamamlıyor Oyun bitti bütün ışıklarımı söndürdüler Yokmuşsun gibi gel öldürmek vakti gel Öteki kapımdan gel bunu açamazsın Üzerime kilitleyip mühürlediler Hem tetik bulun ardında biri olmasın. ---------- bir şehre düşmüştüm, yollarım uzaktı yollarından.. yoktun.. yokluğunu doldurdum içime, sana geldim.. bir şehre düşmüştüm, yollarım yakındı yollarına.. yoktun.. yokluğunu bıraktım o şehre.. gülüşünü bıraktım.. gözlerini bıraktım.. ellerini bıraktım.. saçlarını bıraktım.. hayır, sıkılma.. teker teker yazacağım bıraktıklarımı.. sana olan inancımı bıraktım ben o şehre.. bana değer verdiğine olan inancımı bıraktım. suskunluğumu bıraktım. kelimelerimi bıraktım.. seni ne kadar çok sevdiysem, senden ne kadar çok nefret ettiysem hepsini bıraktım. hayal kırıklıklarımı bıraktım en ortasına.. en ortasına gidişlerini bıraktım. umarsızca, düşünmeden, önemsemeden canımın yanışını, öylece gidişlerin vardı ya senin; hepsini bıraktım o şehre.. kızmadım bu kez. kızgınlığım saman aleviydi benim. öfkem silinirdi şakaklarımdan eski bir fotoğramıza ne zaman baksam. kokun geçse burnumun ucundan içim sızlar ağlardım ben.. senin için ağlardım öyle içten.. bu kez ben kızmadım.. sahiden.. bin parça oldu içim. kırılmak değil bu. tuzla buz olmak. düşündüğün şeyin gerçek olduğunu anlamak. 'idrak' ateşiyle yanmak..
__________________ Ey iki adımlık yerküre; senin tüm arka bahçelerini gördüm ben. | |
|
19 Şubat 2011, 10:39 | #2 | ||||||||
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Meleğin Dansı ~ Sana bugün bir tabla aldım yüzümde izmarit izleri… sana bugün bir tabla aldım yarım içtiğimiz sigaralar için.. teypte meleğin dansı, belini kavramış bileğim ve boynumda soğuk öpüşlerin aynı melodinin yüz yetmiş üçüncü tekrarında aynı hayal aynı yüz küflü kolye(n) nem ve yaprak.. aynı ölümün tekrarında farklı bir intihar için sana bugün yeni bir hayat aldım.. mutlu olabilirsin kırmızı mum var ! ve önümde bir yaprak yerine sırtımda terlemiş atlet.. peşin sıra ıslak adımlarla banyodan odana uzanan o ince koridorda yumuşak dudakların için koşan bir adam… devam et şarap şişeleriyle sevişmeye yelkovanın akrebini kefenlemeye ve narkoz yemiş muhabbet kuşunu susturmaya.. teypte meleğin dansı nasıl olsa! derinliğinde kaybolmuş hayal, gül yüzlü hayal, su berrağı hayal, hatırla bir hayal vardı bizim olan. pencereye yansıyan siluet ve siluete tutunmuş göğüslerinde başucu şarkıları.. mutlu olabilirsin leke var mavi var kaçış var! ve ölümün girdabında sancı, biriktirdiğimiz.. sana bugün oyuncu bir bakış aldım sahnede alkış, perdede kan.. sana bugün oyuncu bir bakış aldım yazdığımız senaryolar için.. “adem” yazıp “havva”da yarım kalan bir çok buruşuk kağıt gibi satır aralarına sığdırdığımız aşk kadar hüzünbaz ve bir işçinin yüzündeki alçı tozu gibi beyaz ve yorgun ve ağır ve aksak ve hiç onure edilmemiş diyalektiklerimiz kadar paramparça.. kalktığın şah aştığın engel bendim. mayıstım hazirandım temmuzun ortasıydım yarım bıraktığın senaryolarda yarım bastığın izmarittim ben tablanda can çekişen duman kadar hissiz.. sana bugün oyuncu bir bakış aldım. ağustosu terk edip eylüle koşarken alkışlanacağın kuru kalabalığın olmak için.. omzuma dayadığın başına yumuşak bir göğüs ve evcilik için doktor kalbine kaçırdığım bir çuval cesaret olmak için anlıyor musun? bu kahrolası avuçlarında dinlediğin melodi bendim ben! teypte meleğin dansı, kırmızı mum, oyuncu bir bakış, sahnede alkış, perdede kan, tablada izmarit.. birkaç boktan söz diziminde Tanrı ve göğsüne iliştirilmiş buruşuk son : “yumuşak dudaklarında felçli bir aşkın saçlarını ateşe verdiler. senin göğüs uçların bunu anlamaya yetmeyecek..” Kaan Özer / 2006. ---------- Çöpü boylayan mektuplarımı yapıştırıyorsun eklem yerlerinden Kemikleri kırık kâğıtlarda okunmaz halde kelimelerim Harflerim bir bir düşüyor ellerinden Sakın hafife alma çünkü yenilir yutulur değildir benim kalemim! Hüzünlerimin ağzı var dili yok Floresan buğusunu rakı sanıyor hala sarhoşluğum Kolonya ikram ediyorum yangınlarıma Perşembe günleri düzenli olarak kundaklanıyor çocukluğum Can atıyorum uçurumlara Uçurtmalarımı binlerce şiirdir anmıyorum Annemin en sevdiği şarkıymış düşük yaptığı çığlıklar Babamın göğsünde taşıdığı tek kurşunmuşum Titremiş belli ki tetiğin ayazında çıplak parmaklar O yüzden doğduğumdan beri kekeliyorum Zulalarken dumanı üstünde düşlerimi yastığımın altına Nevrolojik bulgular saptıyor rüyalarımda doktorlar Uyanıkken gördüğüm hayal(et)inin geceliğinde sabahlıyorum Bu deliler neden inanmıyorlar sence bana? Ruhumu beyazlatmıyor işte dağ esintili deterjanlar Mandallar yanaşmıyor ipuçlarıma Vücudumu cinayetimin avlusuna asıyorum Öyle çok ölü bulundum Ve öyle çok tebeşirle çizildi ki cesedimin etrafı Artık mezara bile koyulmuyorum Cenazelerimde hep önlerde saf tuttu Tanrı Beni mi soruyorsun? Ben yanaklarımdaki kör kuyuya Toprağın gözyaşlarını gömüyordum Sen mi? Ne mi yapıyordun? Mezarımın kenarına esirgediğin dualarını iliştiriyordun Evet meşguldün seni hiç suçlamıyorum Her öpüştüğün adam yalan aşılıyordu dudaklarına Midem kaldırmıyor ama anlıyorum!
Panjurun boşluklarından sızan güneş teninde kifayetsiz Gün ışığına çıkıyor bak klostrofobik sevişmelerimiz Suyuma gidiyorsun patlıyor termometreler Oda sıcaklığını koruyamıyor cıvası akan etlerimiz Sonraki kışa üşüyoruz yazın ortasında Yan yanayız birbirine deyiyor hatta gözlerimiz Ardımızda imkânsızlıklar bırakmışız hatta Hatta aramızda aşılamayacak yakınlıkta(!) mesafeler Sen ufukta ayrılık görüyorsun ve Aşk o an itibariyle alabora Gemini kurtarmak için muhtaçsın oysa küçümsediğin filikalara Toplarken kesik/keskin nefeslerini yatağımdan "Git desem de sen kalır mısın?" diyorum Vazodaki güllerin tüyleri diken diken oluyor Cevabını uzaklaşan adımlarında arıyorum!
Özgür Gümüşsoy.
__________________ Ey iki adımlık yerküre; senin tüm arka bahçelerini gördüm ben. | ||||||||
|
20 Şubat 2011, 16:25 | #3 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Cevap: Düş'{üş}ler ~ I içi su dolu bir bardağın masadan yere düşmesi gibi, herbir yerinden çatladı gece: ıpıslak. bir bağlaç, yeni bir lisan eki, gözlerini bana miras bırak. üşümüş ayaklarıyla bir martının, yeniden kızgın sulara dönmesi gibi, koru denizi şimdi benden, rakıdan, peynirden. ellerine dokundum, ayrılık döküldü yüzünden. II geldi... küçük ağzını kalbin mayhoş asmalarından sarkıtıp kana kana bir özlem içti. eridi ateş. erdi, çatlağına döndü su. uluorta, bu aşka bir ceylan ağzı değdi. bir ceylan, bir susamışlık: küfüv. kattı kendine bizi evren. ellerine dokundum, ayrılık döküldü yüzünden. III bir heyelan olur gece üzerime, içime gökten salıncak, suratıma çocuk kahkahaları. biz, şehirler geçeriz. öyle sessiz, öylesine evler. kadınımın sesi kulağımda, bir fa sesi değilse eğer. kaç! yıldızların göğe paftalanmış yüzü suyu hürmetinden. ay... ellerine dokundum, ayrılık döküldü yüzünden. IV yağmur alelacele. bulunduğun yerden büyük gürültüler geliyor. tehlikeli insanlar. yeni bir dua öğretmek istermişcesine ecele. nefesini kör bir hayalle kestim. incir çekirdeği, nar, kan... hepsi alelacele. bir tren gibi uzaklaştın sen. bir bekleme salonu gibi yalnızlaştım ben. başım gözüm üstüne, ellerine dokundum, ayrılık döküldü yüzünden. V bilmelisin; altından çılgın suların aktığı bir köprücük kemiğinin üzerinden, kendini aşağı atmakla tehdit eden hiç kimse sevdiği kadının ismini anmıyor artık. zifaf, bir sigara gibi gecenin üzerinde söndürülen, bir mum alevi gibi tasavvufi yolları dönen. tüm güller, daha yaşarken toprağa gömüldüler! ben... ellerine dokundum, ayrılık döküldü yüzünden. VI kalbim bir taş ustasının elinden çıkmış küçük bir köy evi olacaktı. bir çeşme akacaktı huzura geçip ağaçların gölgesinden. oysa bir yerde unutulmuş, herhangi bir gül, geçmişten çok daha önce akmıştı testiye. şimdi, zaman, terk edilmiş yataklarda ihtiyar bir sürüngen. velûr... ellerine dokundum, ayrılık döküldü yüzünden. Necmettin TOPÇU.
__________________ Ey iki adımlık yerküre; senin tüm arka bahçelerini gördüm ben. |
|
21 Şubat 2011, 16:41 | #4 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Cevap: Düş'{üş}ler ~ Dibi biliyorum, diyor, En kalın köklerimle onu yokluyorum, Siz ondan korkarsınız, Ben korkmuyorum, daha önce de dibe vurdum.. Sylvia Plath vazgeçişlerim vardı benim seninse erken tükenişlerin ve gece uygun değildi beklemeye yine de bekledim... avcumda unutulmuş binlerce gölge yeraltında öldürülmeyi bekledim günışığı vururken gözüme ölmeyecektim katilim yoktu, katilim çok... "Evinin balkonundan kendini atarken bağırmamıştı bile... " Nigün Marmara
__________________ Ey iki adımlık yerküre; senin tüm arka bahçelerini gördüm ben. |
|
22 Şubat 2011, 11:59 | #5 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Cevap: Düş'{üş}ler ~ "Bu defa gerçekten..." dedi, "...hoşçakal". Gerçekten "gerçekten" olup olmadığını aslında bilmiyordu. Bildiği artık böyle devam edemeyeceğiydi. Denedi, yapabileceği her şeyi denedi. Denediği hiçbir şeyi tam beceremedi. Ve zaten denediği hiçbir şey kaybettiği şeyleri ona geri vermeyecekti. "Bu defa gerçekten..." dedi, kendi kendine. Biraz umut kırıntısı kalmışsa diye duraksadı yine eşikte. Dönüp son kez öpmek istedi o dudaklardan. Kimbilir belki geri gelirdi kaybettiği her şey bir öpücükle... I-ıh, değiştirmezdi hiçbir şeyi son bir öpücük... Zaten sihirli öpücükler ancak masallarda var olabilirdi. Hangi kurbağa bir öpücükle prens olmuştu ki mesela? Yok yok, "son" bir öpücük, yalnızca "son" bir öpücüktü. Ama bu kız hep masalları gerçeklerden çok sevmişti. 'Portakal Kız' diye bir roman okumuştu bir keresinde. Düşsel bir anlatımı vardı, sanki bir masal kitabı gibi. Ama kitap, sonuna yakın "gerçek dünyada masallar yok" demişti ona, gerçekleri bir bir çakmıştı beynine. Öyle hayal kırıklığına uğramıştı ki kız, hıçkıra hıçkıra ağlamıştı saatlerce. Yaşadığı en güzel masal değil miydi yitirdiği ? Benzer bir hayal kırıklığı... Masallarda gerçeklik payı vardı hep, ama hiçbir masal gerçek değildi, hiçbir gerçek hep masal kalamazdı, anlamalıydı, yoksa gerçekler "gerçek", masallar "masal" diye adlandırılmazdı ki. Ama anlamadı. Durdu, eşiğe oturdu. ---- Artık gitme zamanının geldiğini düşündü kadın… Gitmeden önce bir mektup yazmak istedi geride bıraktığına… Ve başladı yazmaya… Artık gitmeliyim… Gitmeliyim… Çünkü… Zaten senin olmadığın bir masal diyar burası… İlginçtir ki sonsuza dek mutlu yaşayan prensler prensesler, süslü at arabalarına dönüşen balkabakları, periler, sihirli değnekler yok bu masalda… Sen de yoksun zaten… Gelmedin ki hiç, bilemezsin… Kan bastı buraları, kan… Kalırdım da, yok artık buralarda sığınacak bir yer…
__________________ Ey iki adımlık yerküre; senin tüm arka bahçelerini gördüm ben. |
|
11 Nisan 2011, 20:29 | #6 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Bir Dönüş İçin Kaç Gidiş Gerekli ? ~ Şehr-i İstanbul’dan payımıza düşendi aşk, Ellerimi bıraktığın yerden başlıyorum ; Bekleyişlerimin ardındaki zayıf kadın rolünden Uzaklaşmaya ; Kendimle uzlaşmaya … Gittin … Şiirlerindeki kadınlar gibiydi gidişin, Özenti düşlerle kaplı çoğul yalnızlığına Göç etti şair duruşun … Gitmek istediğin yer Vardığın yer miydi acaba bilmek isterdim. Sen hep benim en yanımdın oysa, Gidişlerine susturdun beni, Ağlamalarımı yasakladın ardından … Veda değildi, ayrılık hiç değil … Kavuşmaları ertelemek içindi gidişin … Gidişlerine iklimsiz üşüyen ellerimi Kavuşturduğunda ellerine, Yeni bir şiire başladığını sanırdım hep, İstanbul sağanağa boyanırdı, Bir kavuşma için yaşanmalı mıydı hep bu gidişler, Gittin ; kente vedaydı suskunluğun … ... Gittim … İçime sıcak üşüyen ellerini Bir kent kalabalığında unuttuğumu mu sandın yoksa, Şiirlerimdeki kadınlar gibi miydi Gidişim ?… Bir adım kaldı sandım bir adım gerimde, Oysa, Bir hayattı gözlerinde beklettiğim ; Yarını taşıyan bugünsüzlüğünde … Bir adın kaldı sandım bir adım ötemde, Oysa, Attığım her adımda sinemi parçalayan hasretindi adın … Sıfat bilip de adıma adını, Düştüm yollara … Ardımda şehr-i İstanbul, İçinde sen … Şimdi söyle, gittim mi ! … Sen hep aşk söylersin, Her şeyi aşka vardırırsın … Kurduğun cümleleri ilk bende ıslatırsın, Şairliğine kılıf uydurmaya çalışırken herkes, Sen kendine Gözlerimden bir dünya kurarsın dizelerinde… Dizlerinde soluklanan çocukluğuma sarılırsın sendeki idamlık hüznü asınca kendini … Ben hiç İstanbul olamadığımı düşünürüm sevgine, Sen Marmara’da yüzdürürken küllerini ömrümüzün … Hiç düşündün mü, Bir çocuk nasıl atardı ilk adımını Sevdaya doğru ; Üstelik bilmezken bilinmezken sevda, eksik dağarcığında … Yürüdüğünde, aşka kaç gömlek fazla gelirdi yüreği, Ya da kaç yaş küçülürdü … Ben sende attım ilk adımımı, Sevdaydı, sevdandı, bildim … Çocuk yüreğimi kanatandı kalemin Sonra sarıp sarmalayan … Ben en çok, Omzuna yasladığımda yorgun başımı, Gözlerime yerleşip içinde tereddütler arayan bakışlarına verdim cevabımı, Şehirde bir çocuk daha sevdadan geliyor evine, Şimdi git, yoksa gitme diyeceğimden korkuyorum … ... Gittim … Tereddüt aramadım hiç gözlerinde, Cevapta … Kendimdi aradığım ; Ve bulduğum … Bulduğum kendime ant içtim ; Gözlerindeki tereddütsüzlüğümü … Ben hep gözlerinden giriş yapardım ya kentine, sen daha bir İstanbul olurdun o zaman … Şimdi düşünüyorum da , İstanbul biraz da sen varsın diye güzel … Hani demiştim ya, Bazen çekip gidebilmeli Terk edebilmeli gerektiğinde bu şehri, Kız kulesi, galata … Boğazından geçip yutkunabilmeli gidişleri … Aşkın adressizliğiyse yüreğe yol gösteren, Bazen gidiş sunabilmeli hayata dönüşler için … Bazen yeni fetihlere fatih olabilmeli … Gittim … şiirlerimdeki kadınlar gibi mi ?… Herkes sana hayrandı, Gülüşüne hüznü, hüznüne gülüşü karışan adam … Bir ben miydim, Ömründe beklettiğin, Bunca yıl sustuğun ben miydim !… Hayat ne tuhaf , Aramızda mayın döşeli yollar olduğunu bile bile, Gülüşlerimize kahkahalar ekliyoruz… Gün telaşı yaşanırken sevgisiz yüreklerde, Biz bir ömrü beklemeye koyuluyoruz… Senle aşk, Bildiğim tüm ezberleri unutmaktır biraz da… Bekliyorum… beklettiğinim … Sen hiç gitmedin ki … Orhan KARIN
__________________ Ey iki adımlık yerküre; senin tüm arka bahçelerini gördüm ben. |
|
09 Mayıs 2011, 03:36 | #7 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Öteki Kadının. Kuruttuğum kelebekleri çıkarıyorum kitap aralarından Ve Korkma diyor Martılar Biz cinayeti görmedik. Gidişini izliyorum, Ne kadar çabuk varıyorsun bir aşktan bir diğer aşka. Unutmuşum, bana gelirken de başkasından gitmiştin değil mi? Nasıl gözüküyorum yanında olduğunun kadının gözünden?; -hiç sevilmemiş olan öteki kadın. Yakıyorum çocukluk fotoğraflarımı , öldürüyorum lunaparklarımı, oyuncaklarımı, çamurdan arabalarımı , tek kale maçlarımı ,avucuma diktiğim mumları.ve Korkma diyor martılar biz cinayeti görmedik. Dağılıyorum hücrelerime, çukurlarımı bırakıyorum yastık uçkurlarına , Oğlanlarının ergenliklerini çalıyor kırmızı dudakları ------lar. Ah kahırlı kadınlar, kaygılı adamlar. Ne kadar benziyorlar, sana , bana. Bize. gönderilmemiş mektupları okuyorum sesli ve kalın harflerimle. Korkuyorum sesim duyulacak diye. Ah dağılıyor zihnim, kızlarına kirli elleriyle dokunan babalar sayesinde. Irzına geçtiler duaların, loş bir şeytan boşluğunda. Ne zor şimdi inanmak ayetlere, dinlere, tanrılara.. Bugün cumartesi, portakallar çiçek açıyor, Hayat artık balkona kurulmalı ve düşler ipe asılmalı. Zencefilli çay kaynatmalı, Çocuklara masal anlatmalı ve kazak örmeli sana. Bugün cumartesi. Cuma annelerinin kimsesizliği. Bugün cumartesi Düş bahçesinin sessizliği. Goran’ın sesi geliyor plakçının içinden, yüzyıllar kadar yaşlı adam, bilmediğim dilde bir ağıt yakıyor.. Kelimelerimiz birbirine akıyor,kelimelerimiz ağlıyor ve sarılıp boynuna söz veriyorum, göreceksin çocuklarını gömdüğün bu topraktan barış fidanları yetişecek. Çingeneler geçiyor önümden, güzel ve kalabalık, çirkin ve taze. Renk renk. İnsanlar akıyor boylu boyunca. Uzanıyor gölgen yatağıma. Ellerim üşüyor alışığım kan kaybından ölmeye Beni azad et sevgili ve göm etine küllerimi. Ve Yağmuru dile Ve Martıları dinle. Gidişine –avunmak için- masallar yazıyorum. Önce züleyha oluyorum sonra Leyla Ve şahmeranda karar kılıyorum çünkü şahmeran da sırrını verecek kadar çok sevmişti camsap ı ve camsap onu bırakmıştı yaşamak uğruna.. Gidişini izliyorum Kaç adımda varacaksın öteki aşka ?. Sayıyorum.. Artık bir martının gözünden izliyorum denizi Ve öldürüyorum kelebekleri Ve deniz Korkma diyor Biz cinayeti görmedik. -gidişinle beraber yırtılan hayatıma Hayallerimi yamalarken, düşünüyorum belki de artık araf değil taraf olma zamanı…’ imza; hiç sevilmemiş olan diğer kadının. Özgen Aydos.
__________________ Ey iki adımlık yerküre; senin tüm arka bahçelerini gördüm ben. |
|
09 Mayıs 2011, 15:44 | #8 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Cevap: Düş'{üş}ler ~ Dibi biliyorum, diyor, En kalın köklerimle onu yokluyorum, Siz ondan korkarsınız, Ben korkmuyorum, daha önce de dibe vurdum.. Sylvia Plath sylvia plath 'in hayat hikayesi cok etkilemisti beni..mumlar şiiri en sevdigim şiirlerinden bir tanesi.. Sahte, Edward’sı duygular çağrıştırır, Ve ben anımsarım Viyanalı anneannemi.... |
|
20 Haziran 2011, 11:03 | #9 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Cevap: Düş'{üş}ler ~ Kemikleri cam gibi olan insanlar var, evlerinden çıkamıyorlar tüm eşyaları pamuklara sarılı, tokalaşamıyorlar, sarılamıyorlar, hep yalnız uyuyorlar Hepte yalnız uyuyacaklar… Birde ruhları camdan olan insanlar var, insanların arasında kalamıyorlar. dokunabiliyorlar, tokalaşabiliyorlar, sarılabiliyorlar ama istemiyorlar bunları yaptıklarında ruhları paramparça olan insanlar var. Tam huzurlu uykuya dalmışken onun kollarında aniden gözünü açıp ‘gidecek, sonu böyle böyle olacak, n’apıyorum ben?! ’ diye hayıflanıp ruhu o yatakta aniden çatlayıp dağılan insanlar var. Hangisine daha çok üzülürdünüz ? Bu arada başımız sağolsun, bu aralar bir ben’i daha itinayla öldürdük. Mara/giz.
__________________ Ey iki adımlık yerküre; senin tüm arka bahçelerini gördüm ben. |
|
24 Haziran 2011, 10:38 | #10 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Sabah Sabah. Artık sana dair bir şey yazarken kelimeleri içimden cımbızla çekip alıyorum, o kadar çok yıprattığımız, anlamını kaybettiğimiz kelime kaldı ki ardımızda hangi kelimeye gitse elim daha önce kullanmış olduğumuz cümlelerde evi oluyordu, çekip alamıyorum onları oralardan. Bu yüzden ben sana artık ne yazsam okuyana anlamsız gelir. Demiştim ki sana bir zaman; ’ Ne zaman ansam ismini gözlerimde belirecek siluetin hüzünle..’ , Hiçbir şeyin değişmemiş olması, can acıtıcı. Adını ansam, peşinden hüzün gelir, özlemek gelir, şarap gelir, dumanlar gelir, gözyaşları gelir.. Halbuki insanları isimleriyle çağırırsın, gelirler o zaman. Senin adın peşinden bir çok şeyi sürüklüyor, sen hariç. Aslında yazdıkça düştüğümü hissediyorum, kelimelerin ne kadar donuk, anlamsız kaldığını görüyorum başta kendime ama en çokta sana yakıştıramıyorum bu durumu. İlkokul temalı aşk triplerinde değilim halbuki, sadece aradan bin küsür gün geçmiş olmasına rağmen halen canımın acıyor olmasına çare bulma derdindeyim. Ben sana afilli cümleler kurmasını da bilirim, bildim.. Kimseye yazmadığım kadar cümle yazdım sana, kelimele topladım yıllarca hepsini senin için harcadım, çok şey harcadım sade kelimeler mi ki ? … Ah üç nokta koymuş oldum, ancak dikkat eden arkadaşlarımında bildiği üzere ben senden sonra üç nokta kullanmayı bıraktım, hep iki nokta kullanıyorum. Çünkü bildim devamı gelmeyecek, umut biriktirmek bazen insanın canını yokluklardan da çok acıtıyor. Bu yüzden iki noktalar biriktirdim, arafta misali. Ne diyorum ben yahu ? Sabah sabah uyanıp sana bunları yazıyorum, oysa güzel bir gün bugün güneş var, içimde heyecanlar var. Tam yeni vadilere kelebek olma niyetindeydim bu ara.. Neden ? Neden beynim seni kuytu bir köşeye bırakıp orada solacak bir anı olmana izin vermiyor ? Seni hâlâ seviyor muyum ? Bunun cevabını veremiyorum. Çok özlüyorum, adın bile içimi delip geçmeye yetiyor halen. Ama gelsen dokunmam sana, sokulmam. Belki gelmene bile izin vermem, dışıma yanaşmanı istemiyorum, bu defa öldürmeden bırakmayız birbirimizi biliyorum. Hem değiştik, ben çok huysuz ve sorunlu oldum, kim bilir sen ne hâldesin. Tahammülüm yok kimselere, belki sana bile. Öyle alıştım ki senden sonra ‘tek başıma’ olduğuma. Kabullendim galiba. O gece telefonda bas bas bağırmasaydın keşke kulağıma ’ Gizem herkes tek başına hayatta, anne baba bile değil yanında kalan, hep tek başınasın, tek başınasın!’ diye.. 6 yıllık hukukumuzda hiç bir cümlen, içimi bu kadar sarsmamıştı. Bir gün ben ağlarken bir hikaye anlatıp beni onların kuyularından su içmem gerektiğine ikna etmiştin, sonra alıp beni onların arasında yalnızlaşmam gerektiğine, hiç kimseye benzemeyeceğime ve hiç kimsenin yanımda kalmayacağına inandırmıştın. Ve tüm bunların üstüne bir gün bana ’ Gizem beni korkutuyor bu hâlin ?’ demiştin.. O cümlen de içimi çok acıtmıştı. Sana bile yabancılaştığımı anlamıştım. Hep derdik ya biz birbirimizi büyüttük diye, sen çok hızlı davrandın.. Beni öldürüyorsun artık. Artık kahve içmeliyim ve aklımdan ismini geçirmemeliyim, günüm güzel geçsin istiyorum. Umarım bir yerlerde güzel bir tebessümle uyanırsın bu sabah. Mara/Giz.
__________________ Ey iki adımlık yerküre; senin tüm arka bahçelerini gördüm ben. |
|
Etiketler |
düşüşler |
Konuyu Toplam 3 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 3 Misafir) | |
| |