22 Ocak 2017, 01:00 | #231 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Cevap: Düş'{üş}ler ~ bir mavi kuş var yüreğimde çıkmaya can atan ama viski döküyorum üstüne sigara dumanına boğuyorum, fahişeler, barmenler ve bakkal çırakları hiçbir zaman bilmiyorlar onun orada olduğunu. bir mavi kuş var yüreğimde çıkmaya can atan ama ben ondan güçlüyüm, yat lan aşağı, diyorum ona, ocağıma incir dikmek mi niyetin? Avrupa'daki kitap satışlarımı sabote etmek mi? bir mavi kuş var yüreğimde çıkmaya can atan ama zekiyim, sadece geceleri izin veriyorum çıkmasına, herkes yattıktan sonra. orada olduğunu biliyorum, derim ona, kederlenme artık. sonra yerine koyarım yine ama hafifçe öter tamamen ölmesine de izin vermiyorum ve birlikte uyuyoruz gizli antlaşmamızla ve insanı ağlatacak kadar güzel, ama ben ağlamam, ya siz? charles bukowski
__________________ Ey iki adımlık yerküre; senin tüm arka bahçelerini gördüm ben. |
|
22 Ocak 2017, 01:10 | #232 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Cevap: Düş'{üş}ler ~ Hiçbir zaman delirmeyeceksin , ben de hiçbir zaman akıllanmayacağım. İnsan kendini ne çok şey yapabilir gibi hissediyor , çok şey yapabilirdim . Tanrı beni korudu kendimden . Uyandırdı ve dedi ki ; O seni sevmiyor O kimseyi sevemez Ödülü de cezası da budur . umay umay
__________________ Ey iki adımlık yerküre; senin tüm arka bahçelerini gördüm ben. |
|
10 Şubat 2017, 18:34 | #233 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Cevap: Düş'{üş}ler ~ Herkes gitti, kimse dönmedi Yaprakla örtülü asfalt yolda, Uzun zaman kimseyi beklemeyeceksin Yine birbirimize varacağız, Vivaldi’nin Adagio’sunda. Bir rüyanın sihrinde, Yine mumlar sararıp sönerek karanlığa gömülecekler. Ama Arşe hiç sormayacak Gece yarısı evime nasıl girdiğini Bu anlar da geçecek, Belirsiz ve boğuk inlemeyle, Avuçlarımın içinden okuyacaksın Aynı mucizeleri, Ve kapımdan seni itecek Derin kaderin olan titremelerin Sahile vurmuş Donuk dalgaların dönüşü gibi. Anna Ahmatova
__________________ Ey iki adımlık yerküre; senin tüm arka bahçelerini gördüm ben. |
|
10 Şubat 2017, 20:10 | #234 |
Çevrimiçi
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Cevap: Düş'{üş}ler ~ Şarkı ve özellikle klip gerçekten mükemmeldi. Teşekkür ediyor ve buraya bir yazı iliştiriyorum, umarım beğenirsin sevgili @[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] yoktur başka hiçbir şeyimiz şimdi bu arada kalmışlıktan başka ve idrak yeteneğimizi yitirdiğimiz gün çok yol alacağız o çok inandığınız tanrı aramla dünyaya bir yanan köprü koydu ve vaziyet budur şimdi, karşıya geçmek için de gelişmedi adalet yeterince bazen elimizde kalan sadece budur ve anlamak gerekir bundan tükendiğini her şeyin, ısrarla istemek verilmeyeni bazen daha kötüsünü getirir çarpışması iki şeyin birbiriyle iç dengelerini kaybettirir ama ben çok inandım buna, bedenin kendi yol haritası var ve üstelik bir yere varamaz insan ayaklarıyla alınca yol sabır taşa emanet, çatlamayı da bilmeli insan. fırtına-geçti-saçılanlar-kendimden her şeyin sonunda sana bu boşluk kaldı ve doldurmaya niyetli kalbin bir olmayanla, tümünü anlamaya çalışarak üstelik ve asarak dişlediğin elmaları ağaca, tufanından medet umduğun gemiden salınan hayvanlar üstüne varırken çok, sığınacak yer aramışsın yine ama sen hiç alışamamışsın insan türüne, ve aitmiş gibi gezinirken kalbinle çokça inandığın bir dünya meselesine kaptırırken ömrünü zamanı bir tür dişli makine içinde ezdirdiğini ve başından aşağı döküldüğünü anlamamışsın, üstelik kaçmaya çalışırken arkandan gelen bu sarsıntıyı ayak tabanlarında hissetmişsin ve saati geride bırakamayan tahta kuşları alıp beslemeye kalkışmışsın avuçlarında, ki götürmeye yaramamış kanatları seni her şeyi bilirsin; ama bunu kaçırmışsın odalarda, metrolarda, kitaplarda, banklarda hep onu aramışsın. boynumu-sardın-sadece-ve-ben-yokum sonsuz bir kasırgadır ruhun ve dinmesini beklemek kendisinden varlığına son vermektir, üfleyerek bileklerinden havalandırdığın toz kaybolmaz ama yer değiştirir, sevdiklerin gibi uçuşurken gözünden ve ayrılırken biraz daha vahşet gerek, çünkü hiçbir şey iyi hatırlanmak istemez bu yollarda duralım, ayaklarımızın bizi götüreceği daha iyi bir yer yok içimde kristalleşen bu esrar bir şeyi aydınlatmıyor artık yalnızca Satürn’ün halkasında koşan atlarıma inanıyorum. sizin-hiç-görmediğiniz-saksı-durup-önümde-parçalanıyor leşleri kemiren bir hayvandan öteye geçemedik yeryüzünde yaşamamız için öldürmemiz gerektiği gerçeğine bizi inandıran kimse arkamı dönüp kendisine, olanca gücümle kaçarken, tanıma fırsatını vermedim kendime bir yaban hayvanını ve dişlerini sırtımda hissedene kadar bedeninin hükmüne inanmamıştım. o da doğru ya sahipsiz ölüleri toplu gömerler. uzaklardan çağrıldım, bir sorunum var dünyaya alışmak gibi ve bu siyah kapıyı olanca gücümle ittiğimde karşımda olacaksın. Sinem Sal - Seni Çağırdım
__________________ bitmedi daha sürüyor o kavga ve sürecek yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek! |
|
07 Mart 2017, 08:06 | #235 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Cevap: Düş'{üş}ler ~ Bir de aşk çıkabilir karşınıza, özellikle karanlıkta Erkekler penislerine güvenirler; komiktir Kadınların neye güvendiğini kim bilebilir? Kadınlar bu yüzden komik değildir. Bu denizden sağ çıkamazsınız, ağlara dokunmayın Balıkçıları kırmayın; balıkçılar balıktır insan değildir. İstisnası istavrittir, göz göze gelirsiniz, İstanbul kıpırdayabilir Bir de aşk kayabilir elinizden, teninizden Ama ne denizlere doğru Özellikle karanlıkta, bir kızın içinde bir kadın kımıldaşırken Sevgi biliyorsunuz anlamadığımız bir şeydir, yalnızca ümit edilebilir. Hüsnü Arkan.
__________________ Ey iki adımlık yerküre; senin tüm arka bahçelerini gördüm ben. |
|
29 Nisan 2017, 08:38 | #236 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Cevap: Düş'{üş}ler ~ Her şeye yeniden başlayabilseydim eğer aşkımı acıyla anmazdım artık. Ben ki delisiyim suların, oysa bu sular çöl rüzgarı kadar bulanık. Akar gibi geçiyorum dünyadan, ısınıp bakınmadan, sarhoş sıkılgan sırılsıklam... / Nihat Behram.
__________________ Ey iki adımlık yerküre; senin tüm arka bahçelerini gördüm ben. |
|
12 Mayıs 2017, 07:29 | #237 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Cevap: Düş'{üş}ler ~ Gözlerimi açıp etraftaki nesneleri seçmeye çalıştım,hala net göremiyordum cisimler birbirine girmiş gibiydi çok mu içmiştim yine. Ben bunu genellikle her gece yapıyordum kendime, alkol etkisiyle olmadığım insanlar olmak hoşuma gidiyordu, sarhoşken o sorumsuzluk duygusu cezp ediyordu. Ve sabah kalktığımda çok az şey hatırlıyor olmak güzeldi. Birkaç saati unutmak bile hoştu,aklıma her şeyin kazındığı şu dönemde. Sahi lafı gelmişken en hüzünlü ve en güzel kelime “unutmak” … Bu kelimenin bize sunduğu iki sıfat var “unutulan” ve “unutan”. Ne hüzünlüdür unutulan olmak ve ne büyük sevinçtir unutan olabilmek. En büyük hediyedir kişiye yaralandığını unutabilmesi,aklındakileri eleyebilmesi. Her neyse ne diyordum; cisimler gittikçe netleşmeye başlamıştı ki yataktan kalkmak için doğruldum, etraf darmadağınıktı, kırılabilecek tüm eşyalarım paramparçaydı ve her şey etrafa saçılmıştı. Ayaklarımı yataktan indirip yere bastığım an canımın acısıyla açıldı gözlerim, yerler cam parçalarıyla doluydu tuzla buz olmuştu ne varsa kırmıştım anlaşılan, dün gece olanları hatırlamaya çalıştım zihnimde hiç bir şey canlanmıyordu hala bilincim kapalıydı sanırım. Viski şişesi,kül tablası ve ağlamalarım belirdi gözlerimde ama neden ağladığımı net hatırlamıyordum. Berbat bir geceydi anlaşılan yine, resim albümü başucumdaydı telefonum kapalıydı makyajım akmış ve bembeyaz görünüyordum. Dikkatlice hareket ederek odamdan çıktım mutfağa gidip kahve suyu koydum, balkona çıktım uyanmak için, hava griydi ama kışa göre yinede sıcaktı şehir uykuda gibiydi oysa hafta içiydi ve saat 9’du. Ne garipti şuan olduğum yerden tüm şehri görebiliyordum küçücüktü şehir,şehrin sakladığı tüm hayatlar gözümün önündeydi, canlandırmaya çalıştım zihnimde insan hallerini ama kurgu yapacak halde değildim başım çok ağrıyordu suyun kaynama sesini duyup tekrar mutfağa geçtim, kendime çok sert bir kahve alıp salona yöneldim. Koltuğa bağdaş kurup kumandaya uzandım,televizyonu açtım. Birkaç kanalda halen haberler vardı ama genelinde şu saçma kadın programları vardı,kızı kaçan aileler,kocası aldatan kadınlar ve evlenmek için televizyona çıkan insanlar.Sahi ne ilginç değil mi insanlar evlenmek için televizyonlara çıkıyorlar, oysa ben “Aşk”ı kutsal sanıyordum, evlilik ise iki aşık ve sağlam karakterli kişinin ömür anlaşmasıydı, bilerek isteyerek gerçekleri görerek birbirlerine ömürlerini teslim etmeleriydi. Oysa bu insanlar aşk’ı ağırlığınca altın mantığına büründürüp televizyonlardan reklamlarını yapıyorlar. Ömürlerini satılığa çıkartıyorlar. Beklide sadece çaresizler,böyle yetiştirildiler. Eskiden ömürler anne-babalar tarafından satılığa çıkartılıyordu karşılığında maddi kazanç beklenmese bile bu ebeveynlerin tekelindeydi. Şimdiyse bilinçlenen insanlar(!) aracıları çıkarttılar hayatlarından bu konuda, herkes kendi ömrünü satıyor,herkes pazarlamacı. Kara kaşına kara gözüne bir daire bir arabaya veriliyor bir ömür, bir kalp. Düşün bir yürek kaç parçaya bölünüyor ?. Aşk içgüdüsel sanıyordum ben ama öyle değilmiş. Yürek bir şekilde duyurur sesini aşk geldiğinde derdim, öyle de değilmiş. Aşk’ının karşılık bulma olasılığı cebindeki paranla eş orantılı artık. Üstelik bu insanlar gerçekten aşık olduklarına da inanıyorlar, aşkı seçebildiklerine şekillendirebildiklerine inanıyorlar, ne kadar ilginç değil mi ? Sence gerçekten kim haklı ? Bu insanlar bu şekilde mutlu da oluyorlar aşkı yaşadıklarını da savunuyorlar. Bizse acı çekip duruyoruz, Aşk acaba bazen yetinmek mi ? İsteklerle şekillenen bir olgu mu ? İçimden buna inanmak gelmiyor. Bir müzik kanalı açıp kahveme devam ettim aklım şarkının sözlerine takıldı birden; “Alışmadan yalnızlığa affetmeyi öğren vakit varken, geç olmadan kaybetmeli… Çünkü zaferlere ödül yalnızlıktır, ne yazık ki yalnızlık.” Bu kadının sesi hep içimden vuruyordu beni, Ne de haklı şarkı, her zaferde birde yalnızlık kazanılıyor. Kim zirvede kalabalık kalabilmiş ki ? Her zafer o kulvardaki yalnızlıktır. Böyle bir sabaha bu kadar düşünce fazlaydı, kahvemi bitirip mutfakta çöp poşeti aramaya gittim en büyüklerinden almıştık iyi ki 2-3 tane alıp odama yöneldim etraftaki parçaları toplamaya başladım eşyaları topladıktan sonra süpürdüm güzelce odam bomboş görünüyordu ıvır zıvır ne varsa atmışım ve kırılmış çoğu. Çok sevdiğim 3 maymun heykelciklerimi kırmışım hem anısı vardı hem çok severdim,üzüldüm. Oturdum yatağa ve ne kadar savruk olduğumu düşündüm 80 gün sonra sınava girecektim hayatımın dönüm senesiydi bu yıl ama ben hala depresyonda gibiydim alkolü bırakmalıydım artık çöküyordum resmen,yaşıtlarım hayata dört elle bağlıydılar, her şeyin bir anlamı vardı onlara göre. Bir hedefleri vardı,çabalıyorlardı. Güya bense sadece insan olmaya çalışıyordum bazı değerleri yitirmemeye çalışıyordum ama bunları yaparken bakılınca görülen tek şey; alkolik, uyuşuk, boş veren bir insan müsveddesi. Hayatımda kim olursa olsun bana yardım etmeye çalışıyorlardı,yararları dokunsun istiyorlardı. Zeki olduğumu,değerli olduğumu düşünüyorlardı. Bense aptalın teki olduğumu düşünüyordum. Her seferinde kırılan,yenilen,aciz ve gereksiz biri. Her şey kendini sevmekle başlar derler, koca bir yalan ben böyleyken kendimi nasıl sevebilirim ? Kendimi sevilebilecek biri haline getirebilirim belki ama o zamanda değişmiş olacağım,olduğum varolduğum öz bu. Değiştirdikten sonra neye yarar ki hem değişim toplum normlarına göreyse ne ifade eder ? Çoğulculuk ilkesiyle oluşmuş, doğrulu yanlışlığı kişilere göre değil çıkarlara göre ölçülen normlara kendimi uydursam ben ne ifade ederim ki ? Okumam gerekiyor para kazanmak için, para kazanmalıyım statü elde etmek için, statüm olmalı ki çoğunluğa kendimi dinlettirebileyim. Sisteme bak düz mantıktan ibaret,acınası değil mi sence de ? Ah pardon, sende severdin bu hayatı değil mi.. Ait olduğum dünya bu değil benim, ‘başaranlar var ama’ masalına inanmıyorum artık, yani ben kötünün iyisi olmak istemiyorum. Baktığımda en iyi başaranlar bile çizilen sınırların içinde koşturan insanlar, sınırları evrenin sonu sayıyorlar, öyle değil oysa. Eğer gerçekten hayat buysa hepsi bu kadarsa ve kurallar bunlarsa ben savruk biri olacağım ömrümün sonuna kadar Bukowski gibi mesela sarhoş,huysuz,boşvermiş bir insan. Hep aklımda sözleri yankılanır; "Beni tanıyan herkesin size söyleyeceği gibi, makbul biri değilim. Kötü adamı sevdim hep, kanunsuzu, hergeleyi. İyi işleri olan sinek kaydı tıraşlı, kravatlı tiplerden hoşlanmam. Ümitsiz adamları severim, dişleri kırık, usları kırık, yolları kırık adamları. İlgimi çekerler. Küçük sürpriz ve patlamalarla doludurlar. Adi adamlardan ve kadınlardan da hoşlanırım; çorapları sarkmış, makyajları akmış, sarhoş ve küfürbaz. Azizlerden çok sapkınlar ilgilendiriyor beni. Serserilerin yanında rahatımdır, çünkü ben de serseriyim. Kanun sevmem, ahlak sevmem, din sevmem, kural sevmem. Toplumun beni şekillendirmesinden hoşlanmam." Asıl sorun şuradan çıkıyor ki ‘’Toplumun beni şekillendirmesinden hoşlanmam.’’ Evet işin doğrusu bu. Kişinin toplumu şekillendirmesi gerekirken insanlar özgürlüklerini teslim ederek bir çoğulluk oluşturup adına toplum diyorlar ve kendilerine benzeyen bireyler üretiyorlar fabrika gibi, aynı tip aynı şekilde insanlar. Sınırlar belli, alternatifler belli, sonrada özgürsün diyerek sınırların içinde koşmana izin veriyorlar, şekerle kandırılmış çocuklar misali yani... Mara. 2010*
__________________ Ey iki adımlık yerküre; senin tüm arka bahçelerini gördüm ben. |
|
10 Haziran 2017, 11:26 | #238 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Cevap: Düş'{üş}ler ~ karaya çekilmiş, çürümeye terk edilmiş yaşlı bir gemi iskeleti gibi direniyorum zamana şimdi kimsenin hatırlamadığı alelade bir törenle sudan çıkarıldım üstelik hemen kıyısına oturtuldu gövdem suyun kederli şarkılar düz onları söyleyeceğim acıdır insanın yanıbaşındakine özlemi ölüme alışmak kolay seni öldü bilmeli dalga sesleri yalan, deniz fenerleri yalan çıkıp gidesim yok, gökte ağaç izleri yüzmeye bir uzuv bırakmamış kimseler buna sanki bir adım daha atsam ağlamayı bırakacağım uzun denizler aşasım var boğazlardan geçesim var elimin uzanmadığı dallara konan kuşlara selam ederim ölüme kavuşmak kolay, seni öldü bilmeli seni öldü bilmeli, şükredecek haldeyim Alper Gencer
__________________ Ey iki adımlık yerküre; senin tüm arka bahçelerini gördüm ben. |
|
27 Kasım 2017, 08:16 | #239 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Cevap: Düş'{üş}ler ~ oranj değilim ben, yasın belirtisiyim, morum, safranım belki ama oranj değilim. mutluluk çıkmaz benden. benim turunçgillerim yapraklarını ağlar. yine de senin için tuhaf şövalyem, incelikli zulmün için, kalbimin morluklarını unutup oranj olmayı deneyebilirim Lale Müldür.
__________________ Ey iki adımlık yerküre; senin tüm arka bahçelerini gördüm ben. |
|
Etiketler |
düşüşler |
Konuyu Toplam 2 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 2 Misafir) | |
| |