05 Haziran 2011, 17:17 | #1 | |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | İçimizde Bir Yer... Bu söylediğimin doğru olup olmadığından hiç emin değilim ama bana öyle geliyor ki sanki hepimiz, içimizde bir başkası için ayrılmış bir yerle doğuyoruz. Bir parçası kayıp bir bulmaca gibi... Hayatımızın önemli bölümünü garip bir eksiklik duygusu ile geçirmemiz, bazı sabahlar anlaşılmaz sıkıntılarla uyanmamız, bazen isimsiz umutlarla neşelenmemiz, sanırım o boşluğun içimizde yarattığı girdaptan kaynaklanıyor. Karşılaştığımız her kadına ve erkeğe, belki de hiç farkında olmadan, girinti çıkıntıları o boşluğun kesiklerine uyacak diye mi bakıyoruz? Elinde Sinderalla'nın ayakkabısıyla dolaşan biri var sanki içimizde, herkese, "Acaba ayakkabının sahibi bu mu?" diyerek bakıyor. Tam olarak neyi ya da kimi aradığımızı bilmiyoruz. Bize öğretilen bilgilerden yola çıkarak aradığımız insanla ilgili birçok olumlu özellik sıralıyoruz ama genellikle söylediklerimiz gerçeğe çok uymuyor. Sonra birden birisi hayatımıza giriveriyor. Onun sahip olduğu bir şey, belki kokusu, belki dokunuşu, belki gülüşü, belki zekâsı, belki hayata bakış tarzı, belki zevki, belki aldırmazlığı, belki ihtirası, belki de kötülüğü, içimizdeki boşluğun bütün girinti çıkıntılarını dolduruyor. İlk düşündüğümüz, onunla mutlu ve huzurlu olacağımız. İçimizdeki boşluğun ancak "iyi şeylere" sahip biri tarafından doldurulabileceğini sanıyoruz. Ama gerçek, her zaman böyle değil. Çoğunlukla içimizdeki boşluğa uyan "parça", kötülük oluyor. Bir keresinde güzel bir kadınla tanışmıştım. Rahat, özgür, zengin bir kadındı. Paralarını yiyen, olanaklarından insafsızca yararlanan, yalan söyleyen, başka kadınlarla kırıştıran, onu bırakıp bırakıp giden bir adama tutulmuştu. Adam çok yakışıklı değildi. Başarılı değildi. Sık sık ayrılıyorlardı. Kadın, başka erkeklerle de oluyordu, hattâ bir iki defa da evlenmişti. Ama adam ne zaman çağırsa koşarak ona gidiyordu. Böyle tuhaf bir bağ, insanın aklına kaçınılmaz olarak "cinselliği" getiriyordu, aralarında garip bir uyum olduğunu düşünüyordu insan. Benim aklımdan bunun geçtiğini anlayan kadın, ben bir şey söylemeden, sorulmayan soruya cevap vermişti. — Diğer erkeklerle sevişmemden daha da değişik değil onunla sevişmelerimiz... Gerçi onla birlikteyken sabah akşam sevişiyoruz ama ona baktığımda ilk aklıma gelen şey sevişmek değil... Ama onu uzaktan bile gördüğümde titremeye başlıyorum... Onu görebilmek için para harcamaya razı oluyorum, aşağılandığımı bile bile onun arsızca istediği hediyeleri alıyorum... Bunun ne olduğunu da bir türlü çözemiyorum. Bana, içimizde başka bir insana ait bir boşlukla doğduğumuzu düşündüren ilk, bu kadının anlattıkları olmuştu. Zamanla, bu tür bağımlılıkların, korkunç denilebilecek tutkuların genellikle esrarengiz zaaflarla birlikte ortaya çıktığını fark etmiştim. Bunun, kötülüklerle doldurulması için ruhumuza yerleştirilmiş "şeytanın boşluğu" olduğunu düşünmüştüm. Çünkü bu tür ilişkiler genellikle büyük sorunlarla boy atıyordu. Bulmak için yıllarımızı harcadığımız insandan kaçabilmeye, ondan kurtulmaya çalışıyorduk. Aşk, mutluluk, güven, dostluk, yakınlık yerine güvensizlik, tedirginlik, mutsuzluk, hattâ bazen düşmanlık ve kızgınlık vardı. Bir başka insan, neredeyse hayat boyu bitmeyecek bir sorun haline gelebiliyordu bizim için. Ama onunla yaşadığımız huzursuzluklar, başkalarıyla yaşadığımız sükûnetten daha çekiciydi. O insanla birlikte, o insanın yarattığı soruna da tutuluyorduk. Eğer biri aniden o sorunu çözümlese, hayatımızdan bize acı veren sorun çıkarılsa hissedeceğimiz duygu, bir rahatlamadan çok, bir boşalma ve eksilme olacaktı. Belki yanılıyorum ama bazen bir insandan ziyade bir soruna tutulduğumuzu bile düşünüyorum; o insanı diğerlerinden farklı kılan, onun yarattığı sorunların diğerlerinin yarattığı sorunlardan daha fazla ilgimizi çekmesi, başkalarıyla yaşadığımız sorunlarla bir zaman uğraştıktan sonra onlardan rahatça vazgeçerken o insanın yarattığı sorunlarla uğraşmaktan asla vazgeçemeyişimiz, hattâ bu sorunlarla uğraşmaktan hastalıklı bir zevk bile al-mamızdı. Elbette, o insanla yaşadığımız sorun, sevişmelerle, ortak zevklerle, neşeli konuşmalarla, eğlenceli tartışmalarla da süsleniyordu ama ilişkinin asıl çekirdeği hep o sorun oluyordu. Belki de, içimizdeki o boşluğu dolduracak olan, bizim en çok ilgimizi çekecek sorunu yaratacak olan insandı. Bir adım daha öteye giderek belki şunu bile söylemek mümkün, sorun çözülemez hale geldikçe, hattâ yavaş yavaş bir imkânsızlığa dönüştükçe bağımlılığımız ve ilgimiz de artıyordu. Bazen, o insanla yaşadığımız sorunlardan yorulup kaçtığımızda, sadece o insanı değil, o insanla yaşadığımız dertleri çözümlemek için harcadığımız zamanları da öz-lüyorduk. Zihnimizin bir parçasının hep aynı sorunu düşünmeye, çareler bulmak için kıvranmaya alıştığını, bu olmadığında büyük can sıkıntıları ve yalnızlıklar yaşadığını görüyorduk. Niye onca insan arasında yalnızca birinin yarattığı sorunlar o kadar ilgimizi çekiyor, bunun cevabını bilmiyorum. Tek aklıma gelen, o insanın birçok özelliğinin bir a-raya toplanarak "şeytanın boşluğunu" dolduracak özel biçimi oluşturması. Eğer bu söylediklerim doğruysa, o zaman, birçoğumuz kendini mutlu edecek insanı değil, kendi eksikliğine denk gelecek sorunu yaratacak insanı arıyor öncelikle. Mutluluk, sorunun yarattığı karmaşanın arasında, fırtınaya yakalanan bir insanın sığınacak bir kulübe bulduğunda hissettiği sevince benzer bir şekilde zaman zaman ortaya çıkıyor. Bu kısa mutluluk zamanları, ortasında var olduğu dertlerin ve acıların boyutlarına uygun bir parlaklıkta oluyor ve asla unutulamayacak bir haz veriyor. Sorunların karmaşıklığına ve büyüklüğüne uygun mutluluk patlamaları yaşanıyor. Birbirine hiç benzemeyen iki duyguyu, iki zıt ucu aynı anda tutabilen biri de neredeyse hayatın bütün enerjisini, bazen olumlu bazen de olumsuz bir biçimde, bütün bedeninde ve ruhunda hissediyor. Bağımlılığı yaratan da bu olmalı. Hepimizin içinde bu bağımlılığı yaratacak insanın gelmesini bekleyen bir boşluk var, eksik bir parça. Bizi en çok uğraştıracak olanı arıyoruz belki de. O insandan daha güzelini, daha yakışıklısını, daha zekisini, daha güçlüsünü, daha güvenilirini bulsak da sonunda gene bizim aradığımız sorunu ve mutluluğu bize yaşatacak olana dönüyoruz. O güzel kadının dediği gibi, "Onu görünce titriyoruz." Şeytanın bizim için hazırladığı o zehirli karışımı içmek istiyoruz. Bizi sarhoş edip bu dünyanın gerçeklerinden kopararak cehennemde ve cennette dolaştıran, o yakıcı karışım çünkü .Ahmet Altan
__________________ Eğer "dokuz" CanLı oLsaydın biLe En fazLa "sekiz" kez kaçabiLirdin öLümden.. BiLki "yedi" düveLe suLtan oLsan dahi Yerin "aLtı" mekan oLacak sana En fazLa "beş" metre kumaş götürebileceksin Kapatacaksın "dört" açsanda gözünü.. Bu dünya "üç" günLük dünya , AzraiLin yanında "iki" kat oLup yaLvarsanda nafiLe ELbet "bir" gün öLeceksin İşte o gün herşey "sıfır"dan başLayacak..! | |
|
Etiketler |
bir, İçimizde, yer |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevaplar | Son Mesaj |
Tarkan - Özgürlük İçimizde | Ecrin | R, S, Ş, T | 0 | 09 Mart 2014 13:37 |
İçimizde hangisini besliyoruz? | Amelia | Kişisel Gelişim | 0 | 14 Şubat 2014 00:31 |
Mutluluk İçimizde | Numune | Aşk ve Sevgi Köşesi | 0 | 22 Şubat 2013 10:06 |
İçimizde ki Deniz... | Sue | Kişisel Gelişim | 0 | 15 Ağustos 2012 13:29 |
İçimizde Yaşayan Kadıncıklar! | SimHa | Ah Kadınlar | 0 | 15 Kasım 2009 09:30 |