Dallas'dan önce başlamıştı Aşk Gemisi. Her dizide ayrı bir aşk hikayesi işlenirdi. Ama müretebat değişmezdi. Yolcular gelir, Aşk Gemisi Acapulco'ya doğru demir alır ve aşklar da başlardı. Yakamozda ve salondan gelen dans müziğinin eşliğinde en kralı yaşanırdı aşkın. Ülkecek otururduk Aşk Gemisi'ni izlemeye. TRT'de yayınlanırdı ve siyah beyazdı. Henüz TRT1 yoktu. 70'li yılların naif duygularına daha veda etmemiştik. Ama sonra Dallas ile tanıştık ve aşkın aslında nasıl da entrikalar ve sahtekarlıklarla örgülenebileceğine tanık olup hayretlere gark olduk. Yine geçtik ülkecek ekranların karşısına, Pazar geceleri. Fabrikalarda vardiyalara ara verildi Dallas yayınlanırken, iş kazası olmasın diye. Çok sevdik Dallas'ı, bağlandık, hastası olduk. Yıllar sonra bu eski bağımlılığın küllerini eşeledi Asmalı Konak ve onu da çok sevdik. Ama İkinci Bahar dizisi Aşk Gemisi günlerinin anısına saygı idi, hem de hiç ona öykünmeden. Birlikte söyledik Sezen'in şarkısını Samatyalılarla. Aşk Gemisi, Samatya'ya yanaşamasa da Karaköy rıhtımına bir kez demirledi. Artık 90'lardaydık. Türkiye "tüketim toplumu" gemisine çoktan binmiş, "benim memurum işini bilir" ülkesine doğru akıntıya kapılmıştı. Gazetelerde küçük bir haber olarak kaldı, Aşk Gemisi'nin gelişi. Görmeye giden pek olmadı. Çoktan unutulmuştu. Aşk unutulduğunda en çabuk ölen duygu değil miydi?