11 Kasım 2010, 17:29 | #1 | |
Guest
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
| ~*Osho, cesaret.. Her spermin mutlaka kendine özgü bir kişiliği olması gerekir. Bazıları tembeldir; diğerleri yumurtaya doğru koşmaya başladığı zaman, onlar sabah yürüyüşüne çıkmış gibi yürür. Bu şekilde yumurtaya asla ulaşamazlar, ama ne yapabilirler ki? Bu, onların doğuştan sahip olduğu bir kişilik: Koşamıyorlar, ölmeyi tercih ediyorlar ve ne olacağının farkında bile değiller. Ama birkaç tanesi olimpik atlet gibi, hemen hızla depara kalkıyor. Ve çok büyük bir rekabet var çünkü olay sadece annenin tek yumurtasına koşan birkaç yüz hücreden ibaret değil... Annenin yumurtalığında sınırlı sayıda yumurta bulunur ve her ay sadece bir yumurta serbest bırakılır. O yüzden adet günleri vardır; her ay tek bir yumurta serbest kalır. O yüzden milyonlarca canlı hücrenin oluşturduğu kalabalıktan yalnızca bir tanesi... gerçekten çok büyük bir felsefi sorun! [Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] Bu bir şey değil, sadece biyoloji; çünkü sorun bu milyonlarca farklı kişilikten sadece tek bir kişi doğabilmesidir. Peki acaba annenin yumurtasına ulaşamamış olan o milyonlarca kişi kimdi? Hindistan'da Hindu akademisyenlerin, punditlerin, şankaraçaryaların doğum kontrolüne karşı kullandığı tezlerden bir tanesidir bu. Hindistan tartışma konusunda çok zekidir. Papa sürekli doğum kontrolüne karşı olmaktan söz eder ama ortaya tek bir tez bile sunmamıştır. En azından Hintli karşıtı birkaç tane çok geçerli sav ortaya koymuştur. Savlarından biri şudur: Çocuk doğurmayı hangi noktada keseceğiz? İki çocuk mu, üç mü? Rabindranath, Tagore ailesinin on üçüncü çocuğuydu; eğer doğum kontrolü uygulanmış olsaydı Rabindranath dünyaya gelmezdi. Geçerli bir argüman olarak görülebilir çünkü doğum kontrolü iki, en fazla üç çocuk yapmak anlamına geliyor; biri ölebilir ya da başka bir şey olabilir. İki çocuk doğurursan, onlar senin ve eşinin yerini alır ve nüfus artmamış olur. Ama Rabindranath, ailesinin on üçüncü çocuğuymuş. On ikide durmuş olsalar bile Rabindranath treni kaçırmış olacaktı. Acaba kaç tane Rabindranath treni kaçırıyor? Şankaraçaryalardan biriyle konuşuyordum. Şöyle dedim: "Çok doğru; tartışma hatırına bunun doğru olduğunu kabul ediyorum: Bir Rabindranath Tagore'u arardık. Ama ben onu aramaya hazırım. Eğer bütün bir ülke barış içinde yaşayacaksa, yeterli gıdaya, giyim kuşama sahip olup bütün temel ihtiyaçları karşılanacaksa, bence buna değer. Bir Rabindranath Tagore'u kaybetmeye hazırım, bu o kadar önemli değil. Dengeyi görmek gerekir: Sadece tek bir Rabindranath Tagore'un ortaya çıkması için milyonlarca insanın açlıktan ölmesine neden mi olalım? Yani her aile on üç çocuk mu yapacak? Peki ama ya ön dördüncü? On beşinci?" Bu küçük rakamları unut; her sevişmede erkek milyonlarca sperm bırakıyor... ve her sevişme sonucunda yumurta döllenmiyor. Her sevişmede milyonlarca kişi yok oluyor. Onlar arasında kaç tane Nobel Ödülü kazanacak insan, kaç tane başkan, başbakan olduğunu bilemeyiz. Her türlü insan olmalı. Benim hesabım şöyle: On dört yaşından kırk iki yaşına kadar, eğer bir erkek normal bir cinsel yaşama sahip olursa, neredeyse dünyadaki insan nüfusu kadar sperm üretmiş olur. Tek bir erkek, bütün dünya nüfusunu ortaya çıkartabilir. Hem de, zaten gereğinden fazla kalabalıklaşmış olan bir dünyada. Bütün bu insanlar özgün bireyler olur, insan olmalarından başka ortak yönleri olmaz. Hayır, hayat orada da başlamıyor; daha önce başlıyor. Senin için sadece bir varsayım; benim için bir deneyim. Yaşamın, geçmiş hayatındaki ölüm anında başlıyor. Öldüğün zaman, hayat kitabının bir bölümü sona erer; insanlar bunun bütün bir hayat olduğunu sanır: Aslında sonsuz bölüme sahip bir kitabın tek bir bölümü. Bir bölüm kapanır ama kitap sona ermiş değildir. Sayfayı çevirdiğin zaman yeni bir bölüm başlar. Ölmekte olan bir insan bir sonraki hayatını tasavvur etmeye başlar. Bu, bilinen bir olgudur çünkü bölüm kapanmadan önce yaşanır. Bazen bir insan son noktadan geri döner. Örneğin boğulur ve bir şekilde son anda kurtarılır. Neredeyse komaya girmiştir; ciğerlerindeki su boşaltılır, suni solunum cihazına bağlanır ve bir şekilde kurtarılır; tam da, bu bölümü kapatmak üzereyken... Bu insanlar çok ilginç bulgular ortaya koymuştur. Artık kurtulmalarının mümkün olmadığını hissettikleri an, öleceklerini anladıkları an, bütün hayatlarının bir anda gözlerinin önünden geçtiklerini anlatıyorlar. Doğduktan yaşadıkları son ana kadar. Saniyenin onda ya da yüzde biri gibi bir sürede başlarına gelen her şeyi görüyorlar. Hatırladıkları ve hatırlamadıkları; dikkatlerini çekmemiş yada hafızalarında bulunduğunun farkında bile olmadıkları birçok olay. Bu hafıza filmi hızla, bir anda gözlerinin önünden geçiyor... Bunun anlık olması gerekir çünkü adam ölüyor, filmi izlemek için üç saati falan yok. Sen bütün filmi görsen bile, küçük ve önemsiz detaylarla adamın hayatı arasında bir bağ kuramazsın. Ama her şey bir film şeridi gibi gözünün önünden geçiyor; bu kesin ve çok önemli bir olgu. Bölümü kapatmadan önce bütün deneyimlerini, gerçekleştiremediği arzularını, beklentilerini, hayal kırıklıklarını, çaresizliklerini, sıkıntılarını, keyiflerini; her şeyini anımsar. Buda bunu bir kelimeyle tarif eder: Tanha. Kelime anlamı olarak arzu demektir ancak mecazi anlamda bütün arzu hayatı anlamına gelir. Bütün olanlar: hüsranlar, tatminler, hayal kırıklıkları, başarılar, başarısızlıklar; bütün bu şeyler adına arzu diyebileceğin belirli bir alanda gerçekleşmiştir. Ölmekte olan kişi, bir sonraki sayfayı çevirmeden önce bütün bunları görüp anımsamak zorundadır çünkü bedeni gidiyor. Artık bu zihin onunla olmayacak, bu beyin onunla olmayacak. Ama bu zihnin serbest bıraktığı arzu onun ruhuna yapışacak. Ve bu arzu gelecekteki hayatına karar verecek. Gerçekleştiremediği her şey onun için bir hedef olacak. Hayatın, doğumundan çok önce, annen hamile kalmadan önce başlıyor. Daha önce, geçmiş hayatının sonunda başlıyor. O son, bu hayatın bir başlangıcı oluyor. Bir bölüm kapanıyor ve bir başkası açılıyor. Şimdi, bu yeni hayatının nasıl olacağının yüzde doksan dokuzu, ölümünün son anına göre belirlendi. Topladıkların, bir tohum gibi yanında ne getirdiğine bağlı olacak. O tohum bir ağaca dönüşecek, meyve verecek, çiçek verecek ya da ne olacaksa olacak. Bunu tohumdan okuyamazsın ama bütün bu bilgiler tohumda bulunur. kaynak Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir. Cesaret, 151-168. sayfalar, OWO Yayınları) devam edecek.. | |
|
Etiketler |
cesaret, osho |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevaplar | Son Mesaj |
Sezgi (Osho) | Kalemzede | Felsefe | 0 | 08 Nisan 2012 10:27 |
Osho-Korku | N999 | Kültür ve Sanat | 0 | 25 Şubat 2012 21:03 |
Osho | Kalemzede | Felsefe | 0 | 07 Ekim 2011 15:59 |
Osho Meditasyon… | Kalemzede | Felsefe | 0 | 07 Ekim 2011 15:58 |