IRCForumları - IRC ve mIRC Kullanıcılarının Buluşma Noktası
  digitalpanel

Etiketlenen Kullanıcılar

Yeni Konu aç Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Stil
Alt 17 Eylül 2010, 20:19   #1
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Gönül ne kahve ister, ne kahvehane




SEVGİ BİLGİ KATILMIŞ SOHBETE "muhabbet" derler.

Osmanlı ceddimizin, sevgi, bil*gi, şefkat, dostluk, paylaşım gibi, bugün çoğu*nu unuttuğumuz kavramlardan oluşan bir "muhabbet" geleneği vardı.

Eski kahvehaneler bile bu geleneğe hizmet ederdi. Şu deyiş meşhurdur:

Gönül ne kahve ister, ne kahvehane
Gönül sohbet ister, kahve bahane


Varlıklarıyla bugün bile övündüğümüz Osmanlar, Or*hanlar, Muradlar, Yıldırımlar, Fatihler, Süleymanlar, Sinanlar, Barbaroslar, hep o "muhabbet" ekseninde yetiş*miş değerlerdir.

Çünkü muhabbetin hem insan ruhunu pişirip olgun*laştırmak, hem de sevgi paylaşımıyla yürekleri bütünlemek gibi özellikleri var.

Çocuklar dokuz-on yaşlarındayken muhabbet sofrası*na alınır, on dördüne bastıklarında soru sorma hakkı ta*nınır, on dokuzundan sonra da görüş bildirmelerine mü*saade edilirdi.

Çocuklar aile ve toplum içinde kendilerini ifade etmeyi böylece öğrenirlerdi.

Aile bireyleri birbirlerini muhabbet sofrasında keşfe*der, büyükler küçüklere deneyimlerini aktarırken küçük*ler büyüklerine kendi dünyalarını yansıtırlar, zamanın kuşaklar arasına girmesinden oluşan dil farklarını gide*rirlerdi.


Büyükler küçüklerin kullandığı dili, küçükler büyükle*rin kullandığı terminolojiye âşinâ hâle gelirlerdi.

Dil, ayırıcı bir özellik olarak kuşakların arasına girmez (şimdi olduğu gibi), birleştirici ve bütünleştirici bir rol oynardı.

Yani, kuşaklar (nesiller) arası kopukluğu önlemesi sohbet meclisinin en Önemli işleviydi. Farklı kuşaklar ay*nı ortamı paylaşmanın huzuruyla birbirlerini anlamaya, kavramaya ve keşfetmeye çalışırlardı.

Tüm aile fertleri arasında saygılı bir samimiyet olur, ama bu asla lâubaliliğe kaçmazdı.
Babalar "bey baba", anneler "hanım anne", nineler "hanım nine" (haminne), dedeler "efendi dede" idi;

Ailedeki yaşlılardan "moruk" diye bahseden çocuk, o tarihlerde, herhalde kıyamet alâmeti sayılırdı.

Sonra ne olduysa oldu, kuşakları bir birine bağlayan "muhabbet" ipi koptu.

"Sohbet" geleneği yitti.

Sevgi, bilgi, şefkat, dostluk, paylaşım gibi ailenin ayak*ta durmasını sağladıktan başka topluma yansımaları son derece olumlu olan ve aslında insanın da mayasını oluş*turan kavramlar, "muhabbet'in arkasından bitti, gitti.

Yıllar var ki, aileler sümsükût; televizyon dışında kim*se konuşmuyor.


Apartman "daire"lerinden yansıyan ses ya kavga sesi*dir, (feryat-fîgân) ya da bilgisayar, televizyon-müzik seti sesi...

Bu ülkede uzun zamandır insanlarımızın yerine âletler konuşuyor. Turnikenin konuştuğunu ilk duyduğumda verdiğim tepkiyi hep hatırlarım: "İnsanlar susunca, ma*kineler konuşuyor."

Ve bu ülkede kuşaklar arasında müthiş kopukluklar yaşanıyor.

Dil kopmuş, yürek kopmuş; sonuçta dünyalar öyle farklılaşmış ki, aile fertleri aynı çatı altında farklı dünya*ları yaşıyorlar!

Artık eve yorgun geliyor, evden yorgun çıkıyoruz!

Çünkü ailenin insan ruhunu ve zihnini dinlendiren bir işlevi vardı; muhabbet aracılığıyla bu sağlanırdı.

Bireyler birbirlerine küs gibi durunca, bütün misyon televizyona kaldı; eh, onun da "dinlendirme" gibi bir görevi yok.

Sonuçta insan beyni dinlenemiyor.

Ruhu sükûnet bulmayan insanın beyni nasıl dinlen*sin?

Ve birbirimizden git gide kopuyoruz, aramızda sevgi iletişimi gerçekleşmiyor; saygı eksenli bir sami*miyet oluşmuyor. Artık nezaketi bile boş verdik.

Eşlerimizden bahsederken "hanımefendi", ya da en azından "hanım" diyeceğimize, son derece kaba bir üslup*la "bizim karı", "bizim evdeki", "bizim kaşık düşmanı" di*yebiliyoruz. İslâm'ın öngördüğü nezaket içinde birbirimize "rica" etmeyi unutmuş, eşimize ve çocuklarımıza neredeyse hizmetçi muamelesi yapmaya başlamışız.

Ailemize ayırmamız gereken zamanı (akşamı) başka şeylere hasretmek en azından "kul hakkı" oluşturur. Âli-şan Efendimiz, Veda Hutbesi'nde "kadınların erkekler üzerinde hakları" olduğunu üstüne basa basa söylüyor.

Böyleyken neden ailemizin vaktini çalıp televizyona ya da kahvehaneye harcayalım? Aile hassasiyetimizin yanın*da kul hakkı almama hassasiyetimizi de mi yitirdik?

Kaldı ki, insan ömrü boş şeylere harcanacak kadar da uzun değil.

"Doğru çocuk" yetiştirmenin yolu "doğru aile" olmak*tan geçer.


Doğru aile olmak için, öncelikle aile bireylerinin ko*nuşmayı yeniden öğrenmeleri, bir bakıma ecdadın "mu*habbet" geleneğini keşfetmeleri lâzım.

Başarabilirsek, bu tam anlamıyla bir "yürek inkılâbı" olacak...




Yazar:Yavuz Bahadıroğlu

__________________
Rüzgarda savruk, Başına buyruk ~
 
Alıntı ile Cevapla

IRCForumlari.NET Reklamlar
sohbet odaları eglen sohbet sohbet
Cevapla

Etiketler
ne


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Kapalı
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevaplar Son Mesaj
Duman – Gönül ister CORDON BLEU D, E, F, G 0 26 Ağustos 2020 04:04
Kahvehane .. Sır Fıkra 1 06 Şubat 2011 12:15
Gönül sohbet ister seks bahane Cemalizim Sinema Dünyası 0 14 Ağustos 2009 17:33