IRCForumları - IRC ve mIRC Kullanıcılarının Buluşma Noktası
  sohbet odaları

Etiketlenen Kullanıcılar

Yeni Konu aç Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Stil
Alt 06 Kasım 2011, 09:20   #141
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Cevap: Ankara il arşivi




ANKARA TARİHÇESİ
Türkiye Cumhuriyet’inin başkenti olan Ankara kenti topraklarına, çok eski tarihlerde yerleşilmiştir. Bunda en büyük etken, bu topografya koşullarının ve Anadolu yolları üstündeki konumunun, merkez rolü oynayabilecek bir kentin kurulmasına elverişli olmasıdır. Orta Anadolu’da aşağı yukarı bütün kentler bir ova çevresinde, daha doğrusu, bu ovaları çevreleyen dağların yakınında kurulmuştur. Ankara da, ortasından Ankara çayının geçtiği bir ova kenarında yer alır. Bent deresi, İncesu ve Çubuk suyu bu ovada, kente yakın bir noktada birleşirler. Söz konusu ova, öbür Anadolu kentlerinin kurulduğu ovalardan küçük olmakla birlikte, korunmaya elverişli bir yerde olduğu için, çok erken tarihlerde yerleşmeye açılmıştır. Ankara’nın yüzey şekillerinde, yükseltileri 1000 m-1200 m arasında değişen ve vadilerle derin bir biçimde yarılmış yaylalar ile üstlerindeki birkaç yüz metre yükseklikte sırtlar ve tepeler ağır basar. Bent deresinin dar vadisi, günümüzde Ankara kalesinin bulunduğu tepeyi, yaylanın ovaya egemen dik kenarından ayırarak, korunmaya elverişli bir yer hazırlamış, Hititler, Frigyalılar ve Galatlar döneminde hep aynı yerde olan kent, Selçuklular ve Osmanlılar döneminde de yerini değiştirmemiştir. Geçmiş dönemlerde hep bir kale kenti rolü oynayan Ankara’nın günümüzdeki görünümünde de, ova zemininde yükselen kale hemen dikkati çeker. Kentin adı, eski dönemlerden günümüze kadar çok az değişiklik geçirmiştir. Hititler döneminde kentin hangi adla kurulduğu bilinmemektedir (Hititlerin Ankuva adlı kentinin yerinde kurulduğu ileri sürülmüşse de, bu konudaki bulgular
Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.
yeterli değildir) Buna karşılık Frigyalılar döneminde adının Ankyra olduğu bilinmektedir. Bu adın “gemi çapası” anlamına gelen “anker” den türediği, Frigya kralı Midas’ın bir gemi çapası bulduğu yerde kenti kurarak bu adı verdiği ileri sürülmektedir. Ama bazı tarihçilerde kenti Galatların kurduğunu ve Mısırlılarla yaptıkları savaşta, ellerine geçirdikleri Mısır gemilerinin çapalarını zafer ganimeti olarak yanlarına aldıklarını, bundan esinlenerek kentlerine de Ankyra adını verdiklerini ileri sürmektedirler. Romalılar döneminde gemi çapası Ankara kentinin arması olarak kullanılmış ve sikkelerin, madalyaların üstüne çapa simgesi basılmıştır. Daha yakın dönemlere ilişkin bazı Türk-İslam kaynaklarındaysa kentin adının Engürü olduğu, bunun da farsça engür (üzüm) sözcüğünden geldiği belirtilmektedir. Ankara kalesinin halka “angarya”yla yaptırılmasından kente Angara adının verildiğini ileri sürenler de vardır. Günümüzdeki Ankara adı, çok eski dönemlerden bu yana kullanılan çeşitli adların, az çok değişikliğe uğramış biçimidir.

Ankara ve çevresinde yapılan arkeoloji kazıları sonucunda Yontmataş devrinden kalma araç-gereçlerin ortaya çıkarılmış olması, kentin geçmişinin yazılı tarihten çok öncelere uzandığını gösterir. Yöredeki ilk yerleşme merkezinin Anadolu’da ilk siyasal birliği sağlayan Hititler döneminde kurulduğu sanılmaktadır. İ.Ö. VIII. yy’da Ankara ve çevresi Frigyalıların eline geçmiş, İ.Ö. VIII. yy’da Frigyalılar Lidyalılara bağımlı hale gelmişler, İ.Ö.547’de Lidya kralının Perslere yenilmesinden sonra da Pers eğemenliği başlamıştır. Batı Anadolu’daki Sardeis (Sardes) ile İran’daki Susa kentleri arasında uzanan Kral yolu üstünde yer alan Ankara, Persler döneminde önemli bir konaklama ve ticaret merkezi haline gelmiş, Anadolu’da Perslerin egemenliğine son veren İskender, büyük Doğu Seferi’ne giderken, Ankara’da konaklamıştır. İ.Ö.III.yy’dan başlayarak Galatların merkezi olan Ankara, İ.Ö.II.yy’da Roma İmparatorluğu’na katılmış ve önemli bir askeri merkez haline gelmiş, Galatlar zamanında tepeden ovaya doğru yayılmaya başlayan gelişmesi Romalılar döneminde surların onarılan, tapınaklar, hamamlar ve hipodrom yapılan (günümüze bu yapıtlardan Augustus tapınağı ile Roma hamamının bir bölümü kalmıştır) kent, Bizans döneminde, (395-1073) etekten kaleye doğru çekilerek, kalın bir dış surla çevrildi ve tam bir Ortaçağ kenti görünümü aldı. 1071’de Selçukluların Malazgirt zaferini kazanarak Anadolu’ya girmelerinden sonraki yıllarda Ankara, Bizanslılar ve Selçuklular arasında birkaç kez el değiştirdi. Selçuklular döneminde Ankara kenti, kalın surlarla çevriliydi ve askeri önemini korumaktaydı; ama ana ulaşım yollarına göre sapa kaldığından ticari önemini yitirmişti. (Ankara’daki Selçuklu yapıtları, Konya, Sivas, Kayseri’dekiler kadar çok ve önemli değildir: o dönemden kalma başlıca yapıtlar arasında Alaaddin camii ve Çubuk çayı üstündeki Akköprü sayılabilir.)
1304 yılında İlhanlıların eline geçen Ankara, 40 yıl süreyle onların yönetiminde kaldı. (Selçuklu ve Osmanlı dönemleri arasında kentin, Anadolu’da geniş toprakları ve yetkileri olan Ahiler tarafından yönetildiği söylenir.) Osmanlılara ilk olarak Orhan Bey zamanında geçti. (1356) kısa bir süre için el değiştirdikten sonra Murat I tarafından yeniden (1360) alındı. 1402’de Çubuk ovasında Yıldırım Beyazıd ve Timur arasında yapılan savaş, Osmanlıların yenilmesiyle sonuçlanınca Osmanlı şehzadeleri arasındaki taht kavgaları arasında Ankara da bir süre şehzadeler arasında el değiştirdi; sonuçta Çelebi Mehmet’in Osmanlı tahtına çıkmasıyla (1413) Ankara, Anadolu eyaletlerinin bir sancağı haline geldi. XVIII.yy’daki Celali isyanları sırasında İstanbul üstüne yürüyen bütün isyancılar önce Ankara kalesini almak istedikleri için, sınırdan uzakta bulunmasına karşın, Ankara kalesi sürekli sağlam tutuldu. XVII ve XVIII.yy’larda Ankara, çevresindeki ovalarda iyi cins tahıl ve meyve yetiştirilen, otlaklarında iyi cins hayvan (koyun, keçi, at) beslenen, yerel sanayisi gelişmiş bir kentti. Ankara keçilerinin tüyünün Ankara’da ve çevre kasabalarda işlenerek tiftik haline getirilmesiyle yapılan dokumalar, İstanbul ve İzmir üstünde Mısır’a, Avrupa’ya satılırdı. Ama XIX.yy’ın başlarında Avrupa’da sanayinin gelişmesi yüzünden Ankara’da tiftik sanayisi gerilemeye başladı; el tezgahları azaldı; tiftik keçileri bakımsızlık yüzünden eski değerini yitirdi. İktisadında tiftik sanayisinin önemli rol oynadığı Ankara XIX.yy’da bir yandan bir gerilemelerden ötürü, bir yandan da sıtma hastalığının yaygınlaşması ve yangınlar yüzünden iyice gerileyip bir kasabaya dönüştü.Balkan savaşından sonra Rumeli ülkelerinin yitirilmesiyle ülkenin batı sınırlarının İstanbul’a iyice yaklaşması üstüne, devlet merkezinin Orta Anadolu’ya taşınması söz konusu edildiyse de, bu konuda Ankara kenti düşünülmedi. Buna karşılık Kurtuluş savaşını Ankara’dan yöneten Atatürk, savaşın en kötü günlerinde kendisine destek olan kenti, 13 Ekim 1923’te başkent haline getirdi.Cumhuriyet sonrası:

Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.
1923’te Türkiye Cumhuriyetinin başkenti olan Ankara, hızla gelişti. Eski semtlerdeki boş yerler yapılarla dolarken, yeni semtler de kuruldu. Bataklıklar kurutularak sıtma tehlikesi ortadan kaldırıldı. Kentin su gereksinimini karşılamak için Çubuk barajı yapıldı. Cadde kenarları, eski yangın yerleri, parklar ağaçlandırılarak kentin görünüşü değiştirildi. 1926’da yapılan sayım denemesinde 57.800 olarak saptanan nüfus, 1927 genel nüfus sayımında 74.553’e yükseldi. 1945’te 200.000’i aştı (227.000 nüfus) Nüfustaki bu artış kentin alanını da genişletti ve kuruluş yıllarında kalenin bulunduğu tepede yer alan, XIX.yy’da bir surla kuşatılan kent, ovaya yayılıp, ovayı sınırlayan karşı tepelere ulaştı. Devlet merkezi olması nedeniyle aşırı nüfus yığılmasının sonucu, kent çevresi de hızla gecekondularla doldu. Günümüzde Ankara kenti eski yerleşme alanını her yönden aşmış ve geniş bir alana yayılmıştır. Eski kesimi iki bölümden oluşur. Hisar tepesinde yer alan Kaleiçi; bu tepenin ortasından ovaya doğru yayılan ve günümüzde ortadan kalkmış bulunan ova surları içindeki mahalleler. Eski Ankara’da son yıllardaaçılan caddeler boyunca dizilmiş çok katlı yapılar ve alanlar bulunmasına karşılık, küçük ker--- yapılı evlerin yer aldığı dar ve dolambaçlı yollara da rastlanır. Tarihsel yapılar da kentin bu eski kesiminde yer alır. (Augustus tapınağı; Roma hamamı kalıntıları; Osmanlı döneminden kalma camiler) Ankara kalesi, tepenin yüksek bölümünü kaplayan bir iç kale ile çevresini kuşatan dış kaleden oluşur. Dış ve iç kale surları arasındaki alan ile iç kalenin kuşattığı alan, dar sokaklar boyunca dizilmiş eski evlerle kaplıdır. (Ankara’ya özel bir görünüm kazandıran bu evler, kurulan ahşap iskelet boşlukların ker---le doldurulmasıyla yapılmıştır; duvarları, kireçle badanalıdır.) Ama son yıllarda bunların çoğu yıkılmış, kale dışındaki mahalleler hızla gelişmiş, genişletilen ya da yeni açılan yollar ve alanlar boyunca çok katlı yapılar yükselmiştir.



Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.
Cumhuriyetten önce yalnızca Kaletepe çevresinde yayılan Ankara, cumhuriyetle birlikte gelişmeye başladı. O zamanlar kentin iş merkezini oluşturan günümüzün Ulus alanına açılan caddeler boyunca, yeni yapılar kuruldu. (eski Türkiye Büyük Millet Meclisi; Ankara Palas) 1930-1940 arasındaki dönem, Ankara’nın genişleme dönemi oldu. H.Jansen’in yaptığı plana göre kent Kaletepe çevresinde yeşil şeridin (bağlar, bahçeler) dışına taştı. Ankara’nın kale dışındaki mahalleleri, caddeler açılarak genişletilirken, güneyde de Yenişehir kuruldu. Kent kısa sürede Cebeci ve Maltepe yönünde genişledi. Çankaya’ya doğru uzanan kesimlerde bakanlıklar ve elçilikler kuruldu. 1940’ta yapılan sayımda nüfusu 157.000 olan kentin gelişmesi, İkinci Dünya savaşının bunalımlı yıllarında yavaşladıysa da kentin çevresinde ikinci bir şerit Gazi Eğitim Enstitüsü, Atatürk Orman Çiftliği, Harp Okulu üstünden Dikmen ve Çankaya’ya uzanan bu ikinci şerit üstünde sonradan Anıtkabir yapıldı) 1950’de nüfusu 288.000’e yükselen Ankara’da iş merkezi Ulus’tan Yenişehir’e kaydı; kent, Maltepe yönünde genişledi ve Bahçelievler’in ilk bölümleri kuruldu.


1950-1960 döneminde ikinci yeşil şerit de atlanarak, kentin alanı daha da genişletildi. Yeni semtler kuruldu (Yenimahalle, Aydınlıkevler, Gazi Mahallesi, Anıttepe); ayrıca eski bağların yerine sürekli yerleşmeler yapıldı. 1960-1970 yılları arasında yoğun bir yapı çalışmasına girişilerek Kavaklıdere, Çankaya ve Ayrancı kalabalıklaştı. Yenimahalle’ye, Karşıyaka, Demetevler gibi yeni semtler eklendi ve bu kesim ile Atatürk Orman Çiftliği arasındaki boşluklar hızla doldu.1965’te 902.000’e yükselen kent nüfusu, 1970’te ilk kez 1 milyonu aştı (1.236.000 nüfus) 1980’de 1.877.755, 1985’te 2.235.035 oldu.
ANKARA KRONOLOJİSİ

İ.Ö. VIII-VII.yyFriglerİ.Ö.VII-547Lidyalılarİ.Ö.547-331Perslerİ.Ö.331-278Helenistik dönemİ.Ö.278-189Galatlarİ.Ö.189-İ.S.395Romalılar395-1073Bizans Dönemi1073Selçuklular'ın Ankara'yı ele geçirmesi1101Haçlı orduları'nın Ankara'ya girişi?Selçukluların kenti ikinci kez ele geçirmesi1127Danişmendoğullarının kenti Selçukluların elinden alması1143Kentin üçüncü kez Selçukluların eline geçmesi1202Muhiddin Mesud'un egemenlik kurması1204Rükneddin Süleyman'ın kenti ele geçirmesi1304Kentin İlhanlıların eline geçmesi1344Ahi yönetiminin kurulması1354Süleyman Paşa'nın kenti Osmanlı topraklarına katması1362Ankara'nın sınırlı bağımsızlığının sona ermesi1402Ankara Savaşı1413Ankara'nın Anadolu Eyaleti'nin bir sancağı olması1595Ankara Celali İsyanlar'ndan etkilenmeye başlaması1832Mehmed Ali Paşa'nın Ankara'ya işgali1864Ankara'nın vilayet merkezi olması1873Kıtlık1892Demiryolunun Ankara'ya ulaşması1919Mondoros Mütarekesi sonrası Fransız ve İngiliz işgal kuvvetlerine bağlı bir müfrezenin Ankara'ya gelmesi27 Aralık 1919Mustafa Kemal ve arkadaşlarının Ankara'ya gelişi6 Nisan 1920Anadolu Ajansı'nın kurulması23 Nisan 1920Büyük Millet Meclisi'nin açılması7 Ekim 1920Resmi Gazete'nin (Ceride-i Resmiye) yayına başlaması20 Ocak 1921İlk Anayasa'nın (Teşkilat-ı Esasiye Kanunu) Meclis'te kabulü12 Mart 1921İstiklal Marşı'nın kabul edilmesi31 Temmuz 1922İstiklal Mahkemelerinin kurulması1 Kasım 1922Hilafet ve Saltanatın birbirinden ayrılarak saltanatın kaldırılması13 Ekim 1923Ankara'nın başkent olması29 Ekim 1923Cumhuriyetin ilan edilmesi, Mustafa Kemal'in ilk Cumhurbaşkanı seçilmesi16 Şubat 1924Hilafetin kaldırılması20 Nisan 19241924 Anayasa'nın kabülü26 Ağustos 1924İş Bankası'nın kurulması16 Şubat 1925Tayyare Cemiyeti'nin (THK) kurulması5 Mayıs 1925Atatürk Orman Çiftliği'nin kurulmaya başlanması1 Eylül 1925I.Tıp Kongresi'nin toplanması19 Ekim 1925Ankara Tıp Fakültesi'nin açılması5 Kasım 1925Ankara Hukuk Mektebi'nin (1931'de fakülte oluyor) açılması11 Eylül 1926Ankara otomatik telefon santralının açılması24 Kasım 1927Ulus Meydanı'ndaki Zafer Anıtı'nın açılması18 Temmuz 1930Etnografya Müzesi'nin açılması10 Nisan 1931Türk Ocakları'nın kapatılması12 Nisan 1931Türk Tarih Tetkik Cemiyeti'nin kurulması3 Ekim 1931Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası'nın açılması19 Şubat 1932Halkevi'nin açılması2 Temmuz 1932I.Türk Tarih Kongresi'nin toplanması12 Temmuz 1932Türk Dil Tetkik Cemiyeti'nin kurulması30 Ekim 1933Yüksek Ziraat Enstitüsü'nün açılması4 Mart 1934Ankara Radyosu'nun yayına başlaması1 Kasım 1934Güvenlik Anıtı'nın açılması25 Mayıs 1935I.Türk Basın Kongresi'nin toplanması23 Ekim 1935Etibank'ın açılması24 Ekim 1935I.Belediyeler Kongresi'nin toplanması9 Ocak 1936Dil, Tarih ve Coğrafya Fakültesi'nin açılması3 Kasım 1936Çubuk barajı'nın açılması15 Aralık 1936Ankara Stadyumu'nun hizmete girmesi29 Ekim 1937Ankara Garı'nın açılması20 Kasım 1938Atatürk'ün naaşının Ankara'ya getirilmesi21 Kasım 1938Atatürk'ün naaşının Etnografya Müzesi'ndeki geçici kabrine konması19 Mayıs 1943Gençlik Parkı'nın açılması9 Ekim 1944Anıtkabir'in temelinin atılması7 Ocak 1946Demokrat Parti'nin kurulması15 Ağustos 1948Milli Kütüphane'nin açılması30 Ekim 1951Arkeoloji Müzesi Hitit Eserleri Salonu'nun açılması10 Kasım 1953Atatürk'ün naaşının Anıtkabir'e konması27 Mayıs 1960Ordunun yönetime el koyması9 Temmuz 19611961 Anayasasının halk oylaması sonucunda kabulü12 Mart 1971Ordunun yönetime el koyması12 Eylül 1980Ordunun yönetime el koyması1983Ankara'nın Metropol Şehir olması1987Kocatepe Camii'nin açılması16 Eylül 1988Doğalgazın Ankara'da kullanılmaya başlaması16 Şubat 1989Buz Pateni Sarayı'nın açılışıKasım 1989Atakule açılışı27 Aralık 1992Altınpark açılışı10 Eylül 1994Aşti'nin açılışı30 Ağustos 1996Ankaray'ın faaliyete geçişi13 Eylül 1996Dikmen Vadisi açılışı27 Eylül 1997Tatlar Atıksu Arıtma Tesisleri'nin faaliyete geçişi28 Aralık 1997Ankara Metrosu'nun hizmete girmesi29 Ekim 1998Aski Kapalı Spor Salonu'nun açılışı5 Temmuz 2003Göksu Parkı'nın açılışı30 Ağustos 2003Harikalar Diyar'nın açılması

 
Alıntı ile Cevapla

IRCForumlari.NET Reklamlar
sohbet odaları eglen sohbet bizimmekan
Alt 06 Kasım 2011, 09:20   #142
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Cevap: Ankara il arşivi




ANKARA KALESİ TARİHÇESİ
Yapılış tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Kentte askeri bir garnizon bulunduran Hititler tarafından yapıldığı sanılmaktadır. Ama bu düşünce arkeolojik verilere dayanarak doğrulanmamıştır. Hititlerden bu yana hep aynı yerde bulunan, Romalılar, Bizanslılar ve Selçuklular dönemlerinde birçok kez onarılan Ankara kalesi, tepenin yüksek bölümünü kaplayan iç kale ve çevresini kuşatan dış kaleden oluşur (dış kalenin 20'ye yakın kulesi vardır). Dış kale eski Ankara şehrini çevirir. İç kale yaklaşık 43.000 km2'lik bir yer kaplar. 14-16 m yüksekliğindeki duvarların üstünde çoğu 5 köşeli 42 kule vardır. Dış surları kuzey-güney doğrultusunda yaklaşık 350 m, batı-doğu doğrultusunda ise 180 m. boyunca uzanır. İçkalenin güney ve batı duvarları bir dik açı oluşturur. Doğu duvarı tepenin girinti çıkıntılarını izler.Kuzey yamaç ise farklı tekniklerle yapılmış duvarlarla korunur.Koruma düzeninin en ilgi çekici yanı; doğu,batı ve güney duvarları boyunca 15-20 m.'de bir yer alan 42 tane beşgen burçtur. Dışkale ile içkale,doğuda Doğukalesi'nde batıda hatip çayına bakan yamaçta birleşir. İçkale'nin güneydoğu köşesinde ise kalenin en yüksek yeri olan Akkale (Halk arasında Alitaşı)yer alır. Dört katlı olan iç kale Ankara taşından ve toplama taşlarla yapılmıştır. İç kalenin iki büyük kapısı vardır. Biri dış kapı, diğeri ise hisar kapısı adını taşır. Kapı üzerinde bir de İlhanlılar'a ait kitabe bulunur. Kuzeybatı kısmında Selçukluların yaptırdığını gösteren bir yazı bulunmaktadır. Duvarların alt bölümü mermer ve bazalttan yapılmıştır, üst kesimlerine doğru bloklar arasında tuğla bölümlerin büyük ölçüde zarar görmesine karşın, iç kale bozulmadan günümüze kadar gelmiştir. VIII ve IX.yy'larda kent istilalara uğrayınca, kaleyi hızla onarmak için, o sıralarda yıkıntı halinde olan Roma anıtlarının mermer blokları, sütun başlıkları, su yollarının mermer olukları kullanılmıştır. (bunlara özellikle iç kalenin güney yönünde rastlanır)
Kale tarih içinde çeşitli dönemler yaşamıştır. İ.Ö. 2. yy. başında Romalıların Galatya'yı ( Ankara yöresi) işgalinden sonra kent büyüyerek kale dışına taştı. Roma İmparatoru Caracaila İ.S. 217' de kalenin surlarını onarttı. 222 - 260 arasında İmparator Severus Alexander ve Velerianus, Perslere yenilince kale kısmen tahrip edildi. 7. yy ' ın 2. yarısından sonra Romalılar kaleyi onarmaya başladı. İmparator Konstantinos 688'de dışkaleyi yaptı. IV. Leon ise 740' da kale duvarlarını onartırken içkale surlarını da yükselmiştir. İmparator Nikephoros ve İmparator Basileios da 9.yy' da kaleyi onarttılar.
Ankara Kalesi 1073' de Selçukluların eline geçti. 1101' de Haçlı komutanı Raimond tarafından alınan kale, 1227' de bir kez daha Selçukluların eline geçti. Selçuklu Sultanı 1. Alaeddin Keykubat' ın onarttığı kaleye Sultan II. Keykavus da 1249'da bazı ekler yaptırdı. Osmalılar döneminde onarım görmeyen kalenin surlarını Mısır Valisi M.Ali Paşa' nın oğlu İbrahim Paşa 1832' de onarttı. Surların bazı yerlerinde rastlanan sütun başlıkları, lahit ve heykel parçaları, onarımlarda toplama malzemeden yararlanıldığını gösterir.

Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.
Bugün kale içindeki değişik dönemlerden kalmış birçok eski Ankara Evi bulunmaktadır. Kaleiçi Mahallesi'nde bulunan eski Ankara evleri, sur duvarları ile çevrili dar ve dik bir alanda konumlandıkları için, planları dar alanlardan en çok faydalanmayı gözeterek yapılmış. İki ya da üç katlı olarak ahşap, ker--- ve tuğladan inşa edilmişler. Arazi yapısının düz olmaması, alt kat planlarının da düzgün olmamasına yol açmış, ama üst katlar cumba tipindeki çıkıntılarla düzgün bir plana kavuşturulmuş. Alt katlar kışlık olarak, kalın duvarlı ve küçük pencereli yapılmış, üst katlar ise yazlık olarak ince duvarlı ve havadar yapılmış. Geniş saçaklar ve "Cihannüma" denilen yazlık odalar Ankara evlerinin belirleyici özelliklerinden. Ahşap tavan süslemelerinde geometrik kompozisyonlar kullanılmıştır. Bazıları çeşitli hizmetlerde kullanılmaktadır. 17.yüzyılın ortasına doğru, 1640 yılında Ankara' ya gelen Evliya Çelebi, kenti ve kentteki yaşamı ayrıntılı biçimde anlatmaktadır. Evliya Çelebi önce ünlü Ankara Kalesinden söz eder. "Ankara'nın yüksek bir dağın tepesine dört kat beyaz taştan yapılmış sağlam bir kalesi vardır. Kale iç içe üç kat surlarla çevrilidir. İç kalenin çevresi kayalıktır. Bu yalçın kayalardan kaleye tırmanmak çok zordur. İç kalede topları çeşitli silahlar, cephane ve 600 ev bulunur. İç Kale aşağılarda ikinci sıra surlarla çevrilidir. Dağın eteklerinde ise üçüncü sıra dış surlar yer alır. Bu dış surlarla tüm kent güvenlik altına alınmıştır."

 
Alıntı ile Cevapla

Alt 06 Kasım 2011, 09:21   #143
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Cevap: Ankara il arşivi




AĞAÇ AYAK CAMİİ:

Akbaş mahallesi, Ulucanlar caddesi üzerinde yer alan camii 1117 H. (1705-1706) yılında yapılmıştır. Meyilli bir arazi üzerinde boyuna dikdörtgen planda ve ker--- duvarlı camii'nin duvarları üzerinde mukavemeti artırmak gayesi ile bol miktarda ağaç hatıl ve direklerin kullanılmış olmasından dolayı Ağaç Ayak Camii adını almıştır. Kırma çatılı ve ahşap tavanlı camii'nin tavanı güzel bir görünüş arzetmesine ve eski ahşap işçiliği yansıtmasına rağmen muhakkak ki orijinal değildir. Sadece kuzey cephe tuğladan yapılmış ve ağaç hatıllarla takviye edilmiştir. Giriş kapısı üzerinde ve yanlarındaki pencereler üzerinde tuğladan sivri kemerli alınlıklar bulunmakta, kuzey cephede mahfile açılan pencerelerin içleri kapatılmış ve küçük tezyini birer niş şeklini almıştır. Kuzeybatı köşede bulunan ağaçlar pahlıdır. Minare ahşap ve yüksekliği azdır. Bazı kısımlarda, bilhassa mahfilin alt tavanındaki işçilik ve malzeme tavanla ayrılık göstermektedir. Düz tahtalar üzeri ince çıtalarla kare bölümlere ayrılmış olan tavanda çıtaların kesiştiği yerlere baklava halinde ufak tahta plakalar konmuştur. Orta kısımda 6 kenarlı bir göbek tavan yüzeyinden çıkıntı teşkil edecek şekilde yapılmış ve etrafı aşı boyalı nakışlarla süslenmiş, kenar pervazları ile çevrilmiştir. Orta göbeğin içi ise birbirine geçmiş daireler ve bu daireler ortasında ışınlı yıldızlarla tezyin edilmiştir. Kuzey taraftaki mahfili iki ahşap direk taşımakta olup, mahfilin orta kısmı yanlara göre balkon şeklinde ileri doğru çıkıntı teşkil etmektedir. Kenarları aşı boyalı nakışlarla tezyin edilmiş mahfilin nakışları tavan nakışlarından daha eski olduğunu gösterir. Kıble duvarı ortasındaki alçı mihrabı mücesemdir. Tavan hizasına kadar yükselen mihrap en üstte bir sıra palmetle nihayetlenir. Mihrap nişi 5 kenarlı ve köşelerde 2 sütunçe ile süslenir. Niş üzeri mukarnaslarla ve nişin iç yüzeyi alçak kabartma ve geometrik geçme motiflerle köşe dolgularıda aynı şekilde motiflerle süslenmiştir. Mihrap nişinin etrafını 3 bordür çevreler. Dışta ve içte Kelime-i Tevhit yazılı, iki bordür arasında birbirine geçmiş ovallerle süslü ikinci bir bordür bulunmaktadır. Mihrabın üzerinde üst üste 3 kitabe bulunur ki,bunlardan ortadaki iki parçalıdır. Ahşap minberin merdiveni altındaki üçgen pano geçmeler halinde yapılmıştır. Bütün yüzey hatayi, rumi ve kıvrık dallarla bezenmiş nakışlarla kırmızı, siyah, sarı renkler kullanılmıştır.


AHİ ELVAN CAMİİ:
İç kaleye çıkarken, yol üzerindedir. Plan bakımından Aslanhanenin küçüğüdür. 14. yy'dan kalma Ahi devri eseridir. Ankara'da bulunan ahşap eserlerin en güzel örneğidir. Koyun pazarı semti Ahi Elvan Mahallesi pirinç sokakta bulunan eser Selçuklulardan sonra Ahiler veya Osmanlıların ilk devirlerinde yapılmıştır. Hacı Nizamettin oğlu Elvan Mehmet Bey tarafından yaptırılmış olduğu bilinen eserin, Elvan Mehmet Beyin yaşadığı 732-792 (1331-1389) tarihleri arasında yapıldığı anlaşılmaktadır. Daha sonra 1413 yılında Çelebi Mehmet'in emri ile tamir ettirlmiş olan eser, vakfiyesinde daha öncede ahi Yakup tarafından 794 H. (1392) ' de tamir ettirildiği de kaydedilmektedir. Selçuklu camilerinin bir çoğunda görülen, ahşap destek sistemli ve ahşap tavanlı camilerden olan Ahi Elvan Camii'nin planı muntazam bir dikdörtgendir. Aslanhane Camii'indeki gibi dikdörtgen planı içerde dört sıra sütün dizisi ile beş nef teşkil etmesi gerekirken doğu cephede duvarlar bir nef büyüklüğünde içeri alınmak suretiyle caminin eni bir nef daraltılmış ve dört nef haline getirilmiştir. Arslanhane camii'ine göre daha sade olan beden duvarları temel hizasından itibaren ker--- malzemeden yapılmıştır. Dış duvarlar üzerinde örtü sistemi Arslanhane camii'nin aynıdır. Yüksek ağaç direkler her üç sırada da dörder adet olup üzerlerinde uçları kavisli yastıklar ve bunların üzerinde boydan boya uzanan ağaç kirişler bulunmaktadır. Ahi Elvan Camii'nde de Aslanhane Camii'nde olduğu gibi orta nef yan neflere uçalrı kavisli traversler iki kademe halindedir. Kuzey kısımda ikinci direklere kadar uzanan ahşap kadınlar mahfili yer almaktadır. Kıble duvarı ortasında bulunan mihrabı tamamen alçıdan yapılmış olup, mihrap nişi altı kenarlı ve üst kısmı mukarnaslıdır. Geometrik geçmeler ve arabesklerle süslü olan niş köşe dolguları üzerinde dikdörtgen panoda gayet ince yazılmış Ayet-el Kürsi kitabe bulunmaktadır. Dıştan üç kenarı dolaşan bordürlerde Kelime-i Tevhit yazılmıştır. Mihrabın üst kısmı bir sıra palmet dizisi ile nihayetlenmektedir. Camii'nin en güzel kısımlarından bir diğeri de minberidir. Sultan Alaaddin Camii ve Arslanhane Camii minberi ile ahşap işçiliği ve şekil bakımından büyük benzerlik göstermektedir. Merdiven altının yan panolarında, geçmeler halinde işlenmiş altıgen, yıldız, üçgen şeklindeki küçük parçaların içleri oyma tekniğinde arabesklerle süslenmiştir. Minber kapısı üzerinde üst üste iki kitabe bulunmaktadır. Kitabede minberin 819 H.tarihinde Çelebi Sultan Mehmet zamanında Harputlu Beyazıt oğlu Mehmet tarafından yapılmış olduğu kaydedilmiştir. Böylece Camii'nin bu tarihten daha önceye ait olduğu 732-762 H.(1331-1366) tarihinde yapılmış olduğu fakat 1413 yılında Çelebi mehmet'in emri ile tamir ettirildiği kabul edilmiştir.
AHİ YAKUP CAMİİ:
Giriş kapısı üzerinde yer alan yazıta göre, 1391 yılında Ahi Yakup tarafından yaptırılmıştır. Bentderesi Mahallesi'ndedir. Son derece sade bir yapı olan mescidin son cemaat yerine bir merdivenle çıkılır. Mihrabı alçıdandır ve üzerinde Kelime-i Tevhid yazılıdır.
ALAADDİN CAMİİ:
Ankara Kalesi içinde, 1178 yılında Selçuklu Sultanı 2. Kılıç Arslan'ın oğlu Muhittin Mesut Şah tarafından yaptırılmış. Ankara'nın en eski camilerinden biri olan yapının kıble duvarı iç kaledeki Zindan Kapı'ya bitişik. Caminin kuzeye bakan ön cephesi, Roma yapısının üzerine kurulu olan ahşap bir çatıyla örtülü. Ceviz ağacından oyularak yapılan minberi ise Selçuklu ağaç işlemecili-ğinin en güzel örneklerinden biri sayılıyor. Caminin mihrabı ve Hazneli Çesmesi ise 19. yüzyıla tarihleniyor.
ASLANHANE CAMİİ & AHİ ŞERAFETTİN CAMİİ:
Evvelce etrafında arslan heykelciklerinin bulunmasından dolayı "Arslanhane" ismini almış olan Ahi Şerafettin Camii, Ahi Şerafettin Mahallesinde Atpazarı Yokuşu üzerinde bulunmaktadır. Selçukluların son devrinde Ankara'da kurulmuş olan Ahiler Devrine ait olan eser, Ahi Hüsameddin tarafından 889 H. (1290) tarihinde yaptırılmıştır. Büyük bir dikdörtgen teşkil eden camii'nin iç mekanını, kıble duvarına dikey dört ahşap sütun dizisi ile beş nef meydana getirmektedir. Orta nef üzerinde bulunan mihrap, cami'nin boyuna uzanan simetri aksının tam üzerinde yer almaktadır. Orta nef yan neflere göre daha geniş ve tavan yüksekliğide biraz daha fazladır. Moloz taşlar arasında bol miktarda kullanılmış olan spoli kesme taşlardan yapılmış olan beden duvarlarının teşkil ettiği mekanın üzeri kiremitli kaplı bir çatı örtmektedir.Camii'nin esas girişi kuzey cephede bulunmakta ise de,bu giriş sadece iç mekanın kuzey tarafına yapılmış olan ahşap kadınlar mahfiline, doğu batı cephelerde bulunan kapılar ise camii'nin ibadet mekanına açılmaktadır. Fakat yanındaki minareye bitişik olarak yapılmış olan kuzey kapı, tam bir taç kapı hüviyetini taşımaktadır. Orta aksa göre biraz doğu kenara doğru kaydırılmış olan kuzey kapı tamamen kesme taştan yapılmıştır. Beden duvarlarından çıkıntı teşkil eden portal camii'nin beden duvarları ile tezat teşkil eder. Üzeri zengin mukarnaslarla nihayetlenen portal nişinin iki kenarında yan duvarlara estetik bir hareket ve güzellik sağlayan nişler bulunmaktadır.Kuzeydeki portal bitişik olarak yapılmış bulunan kare kaideliminarenin alt kısmında gene Roma ve Bizans menşeli spoli taşlar kullanılmıştır. Camii duvarlarında olduğu gibi minare kaidesinde de taşlar arası derz yapılmıştır. Oldukça yüksek olan kaideden gövdeye geçişi sağlayan kürsüde kareden silindirik gövdeye yedi sekiz tabir edilen üçgen satıhlarla geçilmektedir. Selçuklu minarelerinin genel karekteristiğini yansıtan minarenin, kürsü üzerindeki üst kaidesinin 8 kenarından her biri önce dikdörtgen panolar içinde kemerli nişler, sonrada birbirini takiben sivri kemrli nişlerle teşkilatlanmıştır. Dikdörtgen nişlerin her birinin üzerleri yer yer konulmuş gök mavisi, lacivert çinilerle süslenmiştir. Daha yukarıda sade bir bordür bütün kenarları dolaşmakta ve bir sıra firuze renkli sırlı tuğla ile nihayetlenmektedir. Minare gövdesinin alt kısımlarında gene sırlı tuğladan bir kuşak gövdeyi sarar. Şerefe altı alışılagelmiş şekilden başka oluşu ilk bakışta dikkati çekmektedir. Kalın silindirik gövde dışarı doğru hafifçe genişleyerek, küçük köşeler meydana getirmekte ve sekizgen hale gelmektedir. Şerefe korkulukları altında bu genişleme biraz daha artmaktadır. Tuğla korkulukları takiben devam eden petek daha ince ve silindirik olup konik bir külahla nihayetlenmektedir.Camii'nin doğu kapısı sonradan yapılan ilave kısımla eski halini kaybetmiş ise de, eski izlerden bir revağın bulunduğu anlaşılmaktadır. batı kapısı ise, daha küçük olmakla beraber sivri kemerli ve taş sövelidir. Kemer alınlığında bulunan büyük üçgen panonun içi daha küçük üçgenlerle ayrılmakta ve içlerinde mavi çini, kemer alınlığını süslemektedir.Gene kalıntılarından kapının biraz daha yukarı doğru yükseldiği anlaşılmaktadır. Dış duvarların mütevazi görünüşü yanında iç mekan Selçuklu camilerinin en güzellerinden birini teşkil etmektedir. Mekan kıbleye dikey dört sıra ahşap direk dizisi ile beş nefe ayrılmaktadır ki, her nefte altışar tane olmak üzere 24 adet yekpare direk üst örtüyü taşır, bütün direklerin üzerindeki mermer başlıklar, eski binalardan getirilerek kullanılmıştır. Başlıklar üzerinde uçları kavisli ağaç yastıklar ve bunların kalın dört köşeli ağaç kirişler üzerinde yukarı doğru üç kademe halinde, genişleyen uçları kavisli traversler, orta nef tavanını yanlara göre daha da yükseltmektedir. Bütün tavan boyunca uzanan kirişlerin üzerinde 30cm. aralıklarla konmuş yuvarlak ağaçlar ve bunları üzerini tahtalar kaplamaktadır. Tahta yüzeylerin üzerleri ise aşı boyalı ince çıtalarla dekore edilmiştir.Camii'nin içinde bütün kuzey kısmı ikinci direğe kadar kaplayan kadınlar mahfili mekanı ikinci kat halinde ayırmaktadır. Kıble duvarı ortasında bulunan mozaik çinili muhteşem alçı mihrap Ankara Camilerinin olduğu kadar memleketimizde bulunan bu tür mihraplarında en güzellerinden birini teşkil etmektedir. Tavan hizasına kadar yükselen ve beden duvarlarından çıkıntı teşkil eden mihrap bütünüyle büyük bir pano meydana getirmektedir. Ankara'da bulunan bütün camii ve mescitlerin mihrabı genellikle kompozisyon olarak birbirine benzemekle beraber, gerek teknik ve gerekse işçilik bakımından en mükemmel olanı muhakkakki Arslanhane Camii'nin mihrabıdır.En dışta 5 cm. genişliğindeki ince bir bordürü takiben, kavisli olarak içeri doğru kıvrılan dekorsuz bir satıh ve 18 cm. genişliğindeki ikinci bordür, üç kenarda mihrabı sarar. Her iki bordürde tamamen alçıdan yapılmış ve dış bordürlerden ikincisi, birbirine geçmiş iki sıra rumi ve kıvrık dallarla süslenmiştir. Daha içerde ince çubuklar halinde kesilerek mozaik çini çini tekniğinde işlenmiş 25cm. genişlikteki mavi renkli çinilerden geometrik geçmeli üçüncü bordur bulunur. Mavi çubukların meydana getirdiği esas motiflerin ortalarında beşgen şekilde kesilmiş lacivert çiniler konmuştur. Üçüncü bordürü takiben içeri doğru daha da daralmış olan olan dördüncü bordür alçıdan yapılmış olup bitki motiflerinin süslediği zemin içinde, kitabeler yazılmıştır. Beşinci bordür gene mavi renkli çinilerden geçmeler halinde işlenmiştir.Dikdörtgen olan mihrap nişinin içi ve üzeri mozaik tekniğinde çinilerle kaplanmıştır. Mihrap nişinin üzeri mukarnaslıdır. Nişin iki köşesinde ajurlu olarak alçıdan yapılmış iki sütunçe bulunmaktadır ki, sütunçelerin üzerinde saksı şeklinde çan başlıklar bulunur. Çan başlıklarında üzerinde nişin üç kenarını lacivert ve mavi çinilerden bir kitabe şeridi dolaşmaktadır. Mihrap nişinin köşe dolguları beşinci bordüre kadar büyük bir pano meydana getirmekte ve nişin bittiği kısımda başka bir bordür tarafından kesilerek üstte dikdörtgen bir pano teşkil etmektedir. Kıvrık dal ve yaprakların doldurduğu niş köşe dolgularının üzerindeki dikdörtgen panonun zemini alçı içine gömülmüş lacivert çinilerden altıgenler ve yıldız şeklinde alçı motiflerle süslüdür. Orta zeminden önce tatlı önce tatlı bir meyille kabarık ve hafif bombe kabara şeklinde pano yer almaktadır. Kenarları gene mozaik tekniğinde çinilerden zikzaklı, bombeli kısmıda yaprak ve kıvrık dallarla ajurlu kabartma olarak işlenmiş olan kabara, mihrabın güzelliğini bir kat daha artırmaktadır. Bütün iç mimarisi ve muhteşem mihrabı, camii'nin ahşap minberi ağaç oymacılığı bakımından Ankara camileri içindeki en güzel üç minberden bir tanesidir. İç kaledeki Alaaddin Camii minberi ve Ahi Elvan Camii minberi ile çok yakın benzerliği bulunan Arslanhane Camii minberinin bir de kitabesi bulunması büyük önem taşımaktadır. Geometrik geçmeler halinde yapılmış minberde kıvrık dal ve yaprak motifleri oyularak bütün yüzey süslenmiştir. Yıldız, üçgen, beşgen ve sekizgen şekillerde yapılmış küçük geçmeler, merdiven altında büyük bir üçgen pano meydana getirmektedir. Gerek merdiven ve gerek hutbe mahallinin altı iki sıralı bordürlerle panolara ayrılmaktadır. Minberin en altındaki bir sıra kemerin iç yüzeyi arabesklerle süslenmiştir. Giriş kapısı çok küçük ve dilimli kemerlidir. Köşelerde içleri balık pulu motifleri ile süslü iki sütunçe bulunmaktadır. Rumi ve palmetlerle süslü kemer köşe dolguları üzerinde, üst üste iki kitabesi bulunmaktadır ki, burada minberin Ebu Bekir oğlu Mehmet tarafından 689 H.(1290) da yapılmış olduğu yazılmıştır. Hutbe altında sivri nal kemerli küçük bir kapı bulunmaktadır ki bu kısım minber altında dolap olarak kullanılmaktadır.
CENABİ AHMET CAMİİ:
Ulucanlar caddesi üzerinde yeni adıyla, Mimar Sinan meydanında yer alan eser klasik osmanlı Mimarisinin Ankara'da yegane temsilcisidir. Teskeret-ül-Ebniye de, Sinan tarafından yaptırılan eserler arasında ismi geçen camii, Ankara beylerbeyi Cenabi Ahmet Paşa tarafından 937 H.(1565) yılında yaptırılmıştır.Eserin üzerinde bulunan bir kitabede 1217 H.(1802-1887) yıllarında Ankara Valisi Abidin Paşa ve Abdülcelil Zade Hidayet efendi tarafından onarılmış olduğu yazılıdır. Klasik Osmanlı Mimarisinin tek kubbeli camilerinden olan Cenabi Ahmet Paşa Camii'nin tamamı kesem taştan yapılmıştır. Plan şemasında ve mekan Konstrüksiyonunda Sinan'ın camii mimarisine ve bilhassa tek kubbeli camilere getirdiği bir takım yenilikleri gösterir. Meyilli bir arazi üzerinde yapılmış olan eserin Kıble cephesi kuzey cephe irtifatına göre daha fazladır. Kuzey cephedeki 4 mermer sütunlu ve 3 kubbeli son cemaat yeri zeminden yüksekte olup, 3 büyük sivri kemerlidir. Mermer sütunlar üzerindeki sütun başlıkları klasik Osmanlı sütun başlıklara halinde olup büyük sivri kemerler renkli taştan yapılarak camii'nin cephe görünüşü zenginleştirilmiştir. Son cemaat yerinin orta kubbesi yanlardakilerden biraz daha geniş ve yüksektir. Sütunlar üzerindeki başlıklar, gergi demirleri ile birbirlerine bağlanmışlar. Orta kubbe esas genişliğinden biraz daha az olduğundan kubbe eteğinde kalan boşluklar baklavalarla süslenmiştir. Yanlardaki küçük kubbelerin intikalleri ise pandantiflidir. Son cemaat yerinin orta bölümüne açılan cümle kapısı birbirine geçmiş geometrik şekillerle süslü taş bordürle çevirmekte ve bir sıra palmetle nihayetlenmektedir. Portal nişinin iki yanını 5 kenarlı ve üzerleri mukarnaslı iki yan niş süsler. yay kemerli kapı üzerinde Camii'nin 973 H.tarihli kitabesi yer alır. Portal nişinin üzeri zengin stalaktifli olup üstte sarkıt şeklinde 2 püskülle süslenmiştir. Kapının iki yanında son cemaat yerine açılan silmeli iki dikdörtgen pencere yer almaktadırki, bu pencerelerin üzerleri sivri kemer alınlıklı olup, pencereler arasına son cemaat yerinin mihrabiyeleri yerleştirilmiştir. İki kademe halinde yükselen kesme taştan yapılmış beden duvarları üzerinde pencereler sivri kemer alınlıklıdır. Kuzeybatı köşedeki minare üst üste iki kademeli kaidesi ve kaideleri takiben renkli taştan üçgen satıhlara ayrılmış pabuç üzerinde yükselen minare gövdesi 16 kenarlı olarak yapılmıştır. Beden duvarlarının her iki kademesi de silmelerle nihayetlenmektedir. Duvarlar üzerinde biraz daha içerden devam kubbe kasnağı yukarı doğru hafif oval ve silindire yakındır. Kasnak üzerindeki yarım kürevi kubbe ile birlikte kasnak tamamen kurşunla kaplanmıştır. Beden duvarları üzerinde pencereler, doğu ve batı cephelerde birinci sırada 5, kuzey ve güneyde 2' şerden 4 adettir. ikinci ve üçüncü sırada ise sivri kemerli ve içeri alçı şebekeli pencereler yer almaktadır. Kare yılanın üzerinde yükselen kalın taş duvarlardan içte, köşelerdeki büyük tromplarla kasnağa geçilmekte olup, trompların içleri tepe noktasında birleşen yivlerle donatılmıştır. Beden duvarları, trompları altında pahlı bir silem bütün kenarları dolaşır. Kasnak altında 8 küçük pandantiflerin üzerini çenber şeklinde ikinci bir silme çevirmektedir. Kubbe eteğinde küçük bir galeri yer almakta, kubbenin uzantısı şeklinde görülen kubbe kasnağında içleri alçı şebekeli ve renkli camlı 16 penceresi bulunmaktadır. Kıble duvarı ortasında beden duvarlarından hafif çıkıntı teşkil eden mihrabı çok sade ve beyaz mermerden yapılmıştır. 5 kenarlı mihrap nişinin üzeri kademeli olarak daralmakta ve stalaktitlerle, niş köşe dolguları iki küçük rozetle süslenmektedir. Mihrap nişinin etrafı iki sıra sade bordürle çevrilmekte ve mihabın üst kenarında bir sıra palmet yer almaktadır. Mihrabın sağında gene beyaz mermerden yapılmış minber bulunmaktadırki mücessemliği yanında Sinan'ın bir çok eserinde görülen sadeliği ilk anda dikkati çekmektedir. Mutena bir sanat anlayışı içinde kenar profillerden başka hiç bir dekoratif unsur göstermeyen minberin merdiven altı üçgen panosunun alt kısmı, küçük dikdörtgenler içine alınmış, 4 tane kırık sivri kemerli açıklıklarla ayrı bir güzellik kazanmış ve yeknasak görünüş yok edilmiştir. Hutbe yeri altında iki açıklık bırakılmış olup bunlardan alttaki sivri kemerli ve geçit teşkil etmekte üstteki ise kırık sivri kemerli ve tezyini mahiyettedir. Camii'nin kuzeybatı köşesinde mermer sütunlu ve iki kat halinde teşkil olunmuş müezzin mahfilinin ikinci katının kenar korkulukları ajurlu ve geometrik geçmeli olarak yapılmıştır. Kuzey duvarında cümle cümle karısının iç kısmı beden duvarlarından çıkıntı teşkil etmekte olup kapının yay kemeri kırmızı beyaz taştan yapılmış ve üstte bir sıra palmet ile süslenmiştir. Camii'nin içi, alt sıra pencerelerin alınlıkları, ikinci sıra pencerelerin etrafı pandatifler ve kubbenin orta kısmı kalem işleri ile süslenmiştir. Kubbe ortasında, orta göbekten çıkan ışınsal kollu motifler kubbe eteğini çeviren bordüre kadar kubbeyi adeta dilimlere ayırmaktadır. Kubbe eteğinde ve kasnaktaki pencerelerin etrafında da bulunan kalem işlerinde, mercan kırmızısı, lacivert, turuncu, sarı ve pek az yeşil renkler kullanılmıştır. Bu kalem işlerinden sadece kubbe ortasındakiler orijinal olup, diğerleri sonraki tamirler esnasında yapılmıştır. Orta göbek üzerinde içiçe 5 bordür yer almakta olup, en ortada kırmızı bir zemin üzerine işlenmiş arabeskler bulunur. Bunu takiben, yanyana dizilmiş hatayilerden ikinci bir bordür ve en dışta örgülü dar bordür orta göbeği meydana getirmektedir. Orta göbeğin etrafında uçları palmetli ışınlar birer pencere atlayarak pencere üzerlerine kadar uzanır. Örgülü küçük madalyonlar ve aralarındaki kartuşların teşkil ettiği ışınlar arası ikişer rozetle süslenmiştir. Camii'nin kıble yöndeki ikinci sıra pencereleri renkli camlı alçı şebekelerle kapatılmış olup, mihrabın tam üzerinde yuvarlak bir alçı pencere bulunmaktadır.
GECİK MESCİDİ:
Nazım Bey Mahallesi Ulucanlar Caddesinde bulunan 81 kapı numaralı eserin kitabesinde 847 H.(1443) yılında yapıldığı kaydedilmekte ise de kim tarrafından yaptırıldığı bilinmemektedir. Ulucanlar Caddesinin seviyesi alçaltılmış olduğundan Mescit Cadde yanında teşkil olunan bir platform üzerinde kalmaktadır. 9,70 x 6,60 m.ebadında, dıştan taş temeller üzerinde ahşap hatıllı ve ker--- duvarlı çok basit ve ufak bir yapıdır. Dış görünüş itibariyle hiç bir sanat değeri bulunmayan mescidin kıble duvarındaki alçı mihrabı tetkike değerdir. İki sıralı dikdörtgen pencerelerle aydınlanan mekanı örten ahşap tavan da pek fazla değer taşımaz. Tavan hizasına kadar yükselen ve bir sıra palmet ile nihayetlenen alçı mihrabı beden duvarlarrından hafef çıkıntı teşkil etmekte olup, niş yarım silindirik ve üzeri mukarnaslıdır. Niş üzerindeki kısımlar ise kabartma olarak geometrik motiflerle süslenmiş ve bütün etrafı Kelime-i Tevhit yazılı bir kitabe bordüsü ile çevrilmiştir. Kuzey kısımda sonradan ilave edilmiş kadınlar mahfilinin ortası ileri doğru bir çıkma meydana getirir.
HACI ARAP CAMİİ:

Hacı Bayram Camii; Hacı Bayram-ı Veli adına 1427 yılında yaptırılmıştır. Mimarı Mehmet Bin Ebubekir Hamdani'dir. İlk tamiratı 16.yüzyılda Mimar Sinan tarafından yapılmıştır. Daha sonra 1714'de Sultan III.Ahmet devrinde Hacı Bayram-ı Veli'nin torunlarından Mehmet Baha Efendi tarafından tamir ettirildiği, kıble tarafından pencerelerin üstündeki iki kitabeden anlaşılmaktadır. Cami tamamen tuğla ile yapılmıştır. Süs mahiyetinde aralarına yeşil tuğlalar kullanılmıştır. Ayrıca Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından 1940 yılında geniş kapsamlı bir tamirat yaptırılmıştır. Tamirat projesini Mimar Alaaddin bey hazırlamıştır. Ankara'nın başkent oluşu ve hızlı nüfus artışı dolayısıyla 1970'li yıllarda caminin tevsii zarureti doğmuş olduğundan Eyüp Sabri Canbolat başkanlığındaki Hacı Bayram Camii'ne Yardım Derneği'nce üç katlı yeni bölüm ilave edilerek caminin cemaat kapasitesi artırılmıştır. Cami dört köşeli ve kiremit damlıdır. İki şerefeli minaresi vardır. Minare taş kaideli, silindiri tuğla gövdelidir. Caminin ibadet kısmı alt pencere sıralarına kadar mavi-beyaz Kütahya çinileriyle kaplıdır. 17.yüzyılın ünlü nakkaşlarından Nakkaş Mustafa, dikdörtgen şeklindeki ibadet mahallinin süslemesini yapmıştır. Caminin kuzeyden aşağıya olan giriş yerinde 3 küçük çile odası (Çilehane) bulunmaktadır. Bu odalar Hacı Bayram-ı Veli, Eşref oğlu Rumi ve Akşemseddin'e aittir. Son cemaat yerinin güneye bakan çıkıntı duvarında sülüsle yazılmıi Kelime-i Tevhid mevcuttur. İç mekan ahşap tavan ile örtülüdür. Tavanın ortasında altıgen biçimli büyük bir rozet bulunmakta ve etrafı altı sıra çiçekli bordürle çevrelenmektedir. Aynı rozet daha küçük olarak kadınlar mahfilinin batısındaki ek mekan tavanın ortasında dikdörtgen panoda da yer almaktadır. İç mekan tavanındaki pervazlarda çiçek desenleri bulunmaktadır. Kadınlar mahfilinde de aynı pervazlar kullanılmıştır. Alt pencereler dikdörtgen biçiminde ve demir parmaklıdır. Dışı sivri kemerli nişlerle kuşatılmıştır. Üst pencereler sivri kemerli, alçı şebekeli ve vitraylıdır. Çerçeveleri kalem işi bitki desenleriyle bezenmiştir. Duvarlarındaki Kütahya çinileri pencere üstlerine kadar yerleştirilmiştir. Nesih yazılı sureler ve ayetler mihrabın alınlığında yer almaktadır. Kelime-i Tevhid yazısını süsleme olarak mihrap bordürlerinde de görebiliriz. Boyalı mimber, kündekari tekniği ile yapılmıştır. Camdaki ahşabın üzerindeki boyama nakışlar Nakkaş Mustafa'ya aittir. Cami sol kıble köşesinden Ogüst Tapınağı'na bitişiktir. Eskiden caminin sağında zaviye ve kısmen de mezarlık bulunmaktaydı. Bu mezarlığın önemli bir kısmı kaldırılmıştır ve Tacüddün Camii mezarlığına nakledilmiştir.
HACI BAYRAM CAMİİ:
Hacı Bayram Camii; Hacı Bayram-ı Veli adına 1427 yılında yaptırılmıştır. Mimarı Mehmet Bin Ebubekir Hamdani'dir. İlk tamiratı 16.yüzyılda Mimar Sinan tarafından yapılmıştır. Daha sonra 1714'de Sultan III.Ahmet devrinde Hacı Bayram-ı Veli'nin torunlarından Mehmet Baha Efendi tarafından tamir ettirildiği, kıble tarafından pencerelerin üstündeki iki kitabeden anlaşılmaktadır. Cami tamamen tuğla ile yapılmıştır. Süs mahiyetinde aralarına yeşil tuğlalar kullanılmıştır. Ayrıca Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından 1940 yılında geniş kapsamlı bir tamirat yaptırılmıştır. Tamirat projesini Mimar Alaaddin bey hazırlamıştır. Ankara'nın başkent oluşu ve hızlı nüfus artışı dolayısıyla 1970'li yıllarda caminin tevsii zarureti doğmuş olduğundan Eyüp Sabri Canbolat başkanlığındaki Hacı Bayram Camii'ne Yardım Derneği'nce üç katlı yeni bölüm ilave edilerek caminin cemaat kapasitesi artırılmıştır. Cami dört köşeli ve kiremit damlıdır. İki şerefeli minaresi vardır. Minare taş kaideli, silindiri tuğla gövdelidir. Caminin ibadet kısmı alt pencere sıralarına kadar mavi-beyaz Kütahya çinileriyle kaplıdır. 17.yüzyılın ünlü nakkaşlarından Nakkaş Mustafa, dikdörtgen şeklindeki ibadet mahallinin süslemesini yapmıştır. Caminin kuzeyden aşağıya olan giriş yerinde 3 küçük çile odası (Çilehane) bulunmaktadır. Bu odalar Hacı Bayram-ı Veli, Eşref oğlu Rumi ve Akşemseddin'e aittir. Son cemaat yerinin güneye bakan çıkıntı duvarında sülüsle yazılmıi Kelime-i Tevhid mevcuttur. İç mekan ahşap tavan ile örtülüdür. Tavanın ortasında altıgen biçimli büyük bir rozet bulunmakta ve etrafı altı sıra çiçekli bordürle çevrelenmektedir. Aynı rozet daha küçük olarak kadınlar mahfilinin batısındaki ek mekan tavanın ortasında dikdörtgen panoda da yer almaktadır. İç mekan tavanındaki pervazlarda çiçek desenleri bulunmaktadır. Kadınlar mahfilinde de aynı pervazlar kullanılmıştır. Alt pencereler dikdörtgen biçiminde ve demir parmaklıdır. Dışı sivri kemerli nişlerle kuşatılmıştır. Üst pencereler sivri kemerli, alçı şebekeli ve vitraylıdır. Çerçeveleri kalem işi bitki desenleriyle bezenmiştir. Duvarlarındaki Kütahya çinileri pencere üstlerine kadar yerleştirilmiştir. Nesih yazılı sureler ve ayetler mihrabın alınlığında yer almaktadır. Kelime-i Tevhid yazısını süsleme olarak mihrap bordürlerinde de görebiliriz. Boyalı mimber, kündekari tekniği ile yapılmıştır. Camdaki ahşabın üzerindeki boyama nakışlar Nakkaş Mustafa'ya aittir. Cami sol kıble köşesinden Ogüst Tapınağı'na bitişiktir. Eskiden caminin sağında zaviye ve kısmen de mezarlık bulunmaktaydı. Bu mezarlığın önemli bir kısmı kaldırılmıştır ve Tacüddün Camii mezarlığına nakledilmiştir.
HALLACI MAHMUT MESCİDİ:
Ankara'nın merkezi işyeri Ulus'ta bulunmaktadır.Kitabesine göre H.(1545) tarihinde Abdullah Bin Ali tarafından yapılmış olan eserin üç yanına aykın yıllarda yapılmış olan ilavelerle bir cephe hariç, diğer cepheler esas karekterini kaybetmiştir. 1295 H.(1878) de kurşunları sökülmüş ve 1950-1955 de de tamir edilmiştir. Kare planda küçük bir mescit olarak yapılmış eserin beden duvarları tamamen moloz taştandır. taşlar arası kırmızı bir harç ile derz yapılmış olan mescidin her duvarında sivri kemerli 2 şer pencere bulunmaktadır. Beden duvarlarının üzerinde mekanı örten kubbe dıştan sekizgen kasnaklı olmasına mukabil içten mukarnaslarla süslü köşe tropmları üzerine oturmaktadır. Kasnak kısmında dışarı açılan tepe pencereleri alçı şebekeli ve renkli camdır. Kuzey cephede büyük niş içine alınmış olan giriş kapısı mermer söveli ve basık yay kemerlidir. Beden duvarları moloz taştan derzli olarak yapılmış olmasına mukabil giriş kapısının nişi tuğlalıdır. Kapı kemeri üzerindeki iki kitabeden üsttekinde mescidin mimarının adı ve inşa tarihi alttakinde ise mescide yapılan tamirat belirtilmiştir. Mescidin kıble duvarındaki mihrap dikdörtgen nişli ve mukarnaslıdır. Niş kenarları geçmelerle süslüdür. Niş köşe dolguları yanyana ve içleri rozetli küçük sekizgenlerle süslüdür. İç mekan yakın yıllarda yapılmış renkli kalem işleri ile kaplanmıştır.
İBADULLAH CAMİİ:


Hacı Doğan Mahallesi Sulu Han ve Çerkez sokaklarının kesiştiği köşede bulunan eser 17. yüzyıl başında yapılmış olup member ve tavanda bulunan aşı boyalı nakışlar Nakkaş Mustafa'ya mal edilmektedir. Boyuna uzanan dikdörtgen plandaki Camii'nin beden duvarları temel hizasına kadar blok kesme taştan, üst kısımlar ker---ten yapılmıştır. Sadece kuzey cephenin bir kısmı tuğladır. Arazinin meyilli oluşu dolayısıyla batı cephe diğer yanlara göre biraz daha yüksektir. Ker--- beden duvarları ağaç hatıllarla yatay hatlar halinde bölümlere ayrılmış ve ker--- duvarlar takviye edilmiştir. Kuzey cephe diğer cephelerden farklı olup ağaç ayak Camiindeki gibi burada da 3 büyük kemer cepheyi süsler. Bugün kapalı bir son cemaat yeri haline getirilmiş olan kuzey cephenin orta kemeri yan kemerlerden daha küçüktür. Orta kısmdaki bir kapı ile mescide girilmektedir. beden duvarlarında mekanı aydınlatan pencereler iki sıra halinde olup batı cephede her iki sırada 4'er pencere vardır. Birinci sıra pencereler söveli ve sivri kemer alınlıklarıdır. ikinci sıra pencereler gene sivri kemerli fakat içleri alçı şebekelidir. Kuzey cephede son cemaat yeri kemeri üzerinde mahfile açılan pencereler gene sivri tuğla kemerlidir. Kuzeybatı köşede caminin son cemaat yeri ile esas ibadet mekanının birleştiği kısımda, beden duvarları üzerinde silindirik tuğla gövdeli minare yükselir. taş kuşaklarla bölümlere ayrılmış olan minare ilk yapıya ait değildir.Düz tavanlı son cemaat yerini takiben ikinci bir kapı ile geçilen esas ibadet mekanı, uzunca bir dikdörtgen olup, doğu duvarının yarı yüksekliği açılarak yanına bir katı bir bölüm daha ilave edilmiş ve Camii'nin mekanı genişletilmiştir. Kalın bir kiriş ve beton direkle desteklenen doğu duvarının açılmış olması Camii'nin esas karekterini bozmaktadır. Mekanın üzerini örten ahşap tavan, mahfil kısmında daha eskidir. Mahfil tavanı ortasındaki altıgen göbeğin kenar pervazları nakışlıdır. Dikdörtgen olan birinci sıra pencerenin üzerindeki ikinci sıra pencereli sivri kemerli ve alçı şebekelidir.Mihrap kıble duvarında tavana kadar yükselmekte ve mihrap nişi üç bordürle çevrilmektedir. İç ve dış bordürlerde Kelime-i Tevhit yazıları birbiri ardı sıra devam etmekte, iki bordür arasında ise örgü motifleri ile süslü 3'lü bordür yer almaktadır. Niş 5 kenarlı ve köşeleri sütuncelerle, niş köşe dolguları geçmelerle süslenmiştir. Bütün kenarları dolaşan ve mihrabı ortasından ikiye ayrılan ahşap kuşakta motifler arasında, kırmızı, sarı ve siyah renkli nakışlarla süslenmiş ve ortalarındaki kartuşlar içinde ayetler yazılmıştır.Ahşap minberi zincirli camii minberinde olduğu gibi aşı boyalı nakışlarla süslü iken üzerine sürülen vernik tabakası altında nakışlar görülmez hale gelmiştir. İbadullah Camii nakışlarında da Zincirli camii'nde olduğu gibi karanfil, hatayi, rozet, gül, rumi ve yaprak motifleri işlenmiştir. Merdiven teşkil edecek şekilde ortadaki çok köşeli yıldız göbek etrafında teşkil olunmuştur.
KARACABEY CAMİİ:
1444 yılında yapılan Bursa tipi (t) planlı caminin taç kapısı çok güzeldir, yanında kubbeli türbesi ve hamamönünde, çifte hamamı bulunur. Karacabey Mahallesi Samsun Sokakta bulunan ve büyük bir avlu içinde bulunan camii, Ankara'nın en değerli bir kaç eseri arasında yer almaktadır. 1484 tarihli vakfiyesine göre, Osmanlı Beylerinden Karacabey tarafından inşa ettirilmiştir. 1310 H.(1894) yılında eski eserler ve 1965'de Vakıflar Genel Müdürlüğünce onarılmış olan eseri yan mekanlı camilerden olup planı, kuzeyde beş bölümlü bir son cemaat yeri arasında gizlenmiş yan mekanlarla birlikte esas ibadet mekanı ters T planını meydana getirmektedir. Eserin bugün son ceamat yeri ve yan mekanları orjinal durumunu muhafaza etmekte, fakat güney kısmındaki esas ibadet mekanının uzantısı 1895 zelzelesinde yıkılmış ve 2.Abdülhamit zamanında onarılarak evvelce kubbeli olan esas ibadet mekanının üzeri ahşap bir tavanla örtülmüş bulunmaktadır. Ancak bugünkü durumda, güney taraftaki esas ibadet mekanının beden duvarları iki yapıya ait temel duvarlarından daha içerde yapılmıştır.Boyuna dikdörtgen olan esas ibadet mekanı, evvelce iki bölüm halinde olup ortadan büyük bir kemerle ayrılmış ise de, bu gün ahşap düz tavanlıdır. Kuzey kısmında son cemaat yerine bitişik olan yan mekanlar, birer kapı ile orta mekana açılmakta ve intikali Türk üçgenleri ile sağlanan kubbe ile örtülü bulunmaktadır. Batı köşedeki mekanın büyük kısmı yıkılmış ve yeniden yapılmıştır. Kuzey cepheyi tamamen kapatan son cemaat yeri beş bölümlü olup orta bölümün iki yanında dikdörtgen iki yanında dikdörtgen iki paye bulunur. Son cemaat yerinin iki yanı yan mekanların duvarları uzantısı ile ortadaki giriş kısmının iki yanında bulunan payeler arasında birer sütun ve bunlara istinat eden beş sivri kemer tuğladan yapılmıştır. Sütunlar üzerinde Bizans yapılarından getirilmiş başlıklar kullanılmış ve bütün kemerler meşe ağacından dört köşe yontulmuş gergi ağaçları ile biribirina bağlanmıştır
KARYAĞDI TÜRBESİ:
Karyağdı Türbesi İtfaiye Meydanı'ndadır. Kurşunları dökülmüş, kubbesi yer yer çatlamış olan bu türbe birçok kez onarım görmüştür. Üzerinde Hicri 985 (Miladi 1577-78) tarihi yazılıdır. Bir dileği üzerine yazın kar yağdırdığı söylenen Karyağdı Hatun adına yaptırılmıştır. Karyağdı Hatun olarak anılan zat hakkında anlatılanlar ise şöyledir: Ankarada Şimdiki opera meydanı adıyla anılan meydandaki Karyağdı Hatun türbesinde yatmakta olan kişi onbeşinci yüzyılın ortalarında yaşamış olan Karyağdı Hatun Adıyla anılan kişidir. Türbede birde kitabe var; "Ah! vaveylâ ki cellâd felek Hâke saldı bu güli nazikteri Cennetinden kabrine revzenler aç Rahmin ile bula daim ruşeni Erdi hâtiften de anın tarihi Cilvegâhı ola cennet gülşeni." Hikâye şöyle; Ankara'nın en güzel kızlarından biri al duvak takınıp gelin olmuş.Vardığı genç yağız yakışıklı bir Ankara efesi, kadir-kıymet bilir bir kişiymiş. Birbirlerini pek sevmişler, pek anlaşmışlar. Gel zemen git zaman aradan vakitler geçmiş , gelin kızın al duvağı solmadan kaynata, kaynana başlamışlar tazenin yüzüne bakmaya... Bir torun istiyorlar, gelin gibi elâ gözlü, oğul gibi çatık kaşlı, koçyiğit, nurtopu bir torun! Günün birinde evin yaşlıları gelin kızın betine benzine bakmışlar da işi anlayıvermişler; Allah izni, pirler himmeti ile gelin hanım hamileymiş meğer! Eh! aş ermek kadın töresinde haktır, helaldir, ayıplayanın başına tez gelir. Bizim gelinde aş eriyor diye kimse ayıplamaz. ayıplamaz ama yavrucak öyle bir şeye aş erer ki bulup buluşturmak müşkülün müşkülü. Çünkü taze gelin, ağustos ayında kar ister. Herkes yayla güneşinde buram buram terlerken o, ortalığa yağan lapa lapa kar rüyaları görür.. Gecenin ortasında içini bir ateş basar dudakları suya hasret kalan bozkır toprağı gibi şahrem şahrem yarılır. Kızcağız kâh ağlar sızıldanır, kâh utanır, susar. Ama onunla birlikte kocasıda yanar, yakılır, döner dönenir. Elinden gelen olsa esirgemeyecek, dağları devirecek. Kar bu, yola bele dayanmaz ki... Gidip uzaklardan getire. O zaman Şimdiki gibi kolaylıklarda yok , ne buz dolapları, nede insanı bir iklimden diğerine götürecek uçaklar. Kadıncağız, gündüz hayalinde kar helvaları yiye yiye, gece düşünde kardan adamlarla güreşe boğuşa bebeğini büyüte dursun, artık bir an gelmiş dayanamaz olmuş. Herkesin mışıl mışıl uykuya daldığı bir sırada bahçeye çıkıp hem ağlamış hem istemiş: "Allahım demiş; Her şey senin elinde! Sen, ol deyince gökyüzünden karda yağar, nur da yağar! Ver Allahım! lâpa lâpa kar ver, avuç avuç kar yiyeyim, içimin şu bitmez yangını sönsün.Allahım! Allahım! Kar ver Allahım! " Bu an hacet kapılarının açık olduğu mutlu bir anmıydı? Yoksa gelinin yanık sesi hacet kapılarını ardına mı dayadı, kim bilir?!. Bazı işler Allah ile kul arasında sırdır, ne olmuşsa olmuş işte, lâpa lâpa kar yağmaya başlamış. Tam gelinin rüyasında gördüğü gibi! Yerler bembeyaz olmuş "Kar geliyor, nur geliyor" diye sevinçden iki gözü iki çeşme sel sel ağlayan hatun, avuçlarını açar ığıl ığıl inen karları şahrem şahrem dudaklarına götürürmüş. Kar yağmış, gelin yemiş, ta... gün ağarıncaya kadar. Ertesi sabah Ankara'yı bembeyaz karlar içinde görenler büyük bir şaşkınlığa uğramışlar ama , Allah'a sözünü geçiren gelinin hikâyesi de çabucak ortalığa yayılıvermiş. Hikâyesi diyoruz çünkü gelinimiz hastadır. Yediği kar ona dokunmuş, yatağa düşmüştür. Kaynanası, kenarı pullu duvağı torununun beşiğine örtmeyi arzuluyordu ama gelinin tabutuna örtmek nasipmiş. Türbedar nine; - "Türbenin üstüne her gece , cümlenin derin uykulara vardığı saatlerde bir şey yağar; karmı yağar , nurmu yağar bilmem artık, yere düşmeden kaybolur gider" diye ekler.
KURŞUNLU CAMİİ:

Anafartalar Caddesi ile Kurşunlu Sokağın başında yer alan Kurşunlu camii'nin kim tarafından yapıldığı bilinmektedir. Fakat 15.Yüzyıl Osmanlı Mimarisinde sık sık görülen tek kubbeli mescitler tipinde yapılmış olan eserin, kubbesi evvelce kurşunla kaplı olduğundan bu ismi almıştır. Kuzey kısmındaki son cemaat yeri ile birlikte planı dikdörtgen teşkil eden eser, Anafartalar caddesinin doğusunda meyilli bir arazi üzerinde kurulmuş olduğundan fevkanidir. Kesme blok taşlardan meydana gelmiş temel platformunun üzerinde camii duvarları moloz taşlardan yapılmış ve tuğla hatıllarla takviye edilmiştir.Kuzey cephede üzeri öne doğru meyilli bir çatı ile örtülü olan cemaat yerinin ön tarafı sonradan kapatılmıştır. Mescidin beden duvarlarındaki teknik ve işçiliğinden de farklı olan kuzey cephe eserin esas karakterini bozmaktadır.İbadet mekanını teşkil eden tek kubbeli kısmın beden duvarları üzerinde, her kenarda 2 şer adet sivri tuğla kemerli nişler içine alınmış taş söveli pencereleri bulunmaktadır. Son cemaat yeri, ibadet mekanının beden duvarları ile birleştiği yerde, saçak hizasına kadar yükselen minare kaidesi bedenduvarlarından 5 kenarlı çıkıntı teşkil etmekte, Pabuç kısmına geçerken dar bir silme ile nihayetlenmektedir. Baklavalarla pabuçlar silindirik tuğla gövdeye geçilmektedir. Mescidin esas yapısına göre çok yüksek ve nisbetsiz olan bugünkü minaresinin 1920 yılında fırtınadan yıkıldığı ve yeniden yapıldığı bilinmektedir. hakikat halde gövde ve şerefedeki farklı malzemeden de anlaşılacağı üzere minarenin bir tamir geçirmiş olduğu muhakkaktır. Bu tamir esnasında eserin sanat değeri düşünülmeden ve proporsiyonları nazara alınmadan minarenin çok yüksek yapılmış olduğu ortaya çıkmıştadır. Şerefe altı kirpisi yarım silindirik ve şerefe korkulukları gene tuğladır.Derzli işlenmiş moloz taştan beden duvarları kirpi saçaklarla yerini, beden duvarlarından biraza daha içerden başlayan sekizgen kasnağa terkeder. 60-70 cm. yüksekliğindeki kasnağın Doğu-Batı-Kuzey-Güney kenarlarının ortasında birer adet alçı şebekeli penceresi vardır. Gene bir sıra kirpiyi takiben sekizgen kasnağın üzerinde hafif yayvan kubbe üzerini örter.Dış yapısı ile mütenasip olan iç mekanda organları, tam bir vuzuh içinde bulunan mescidin bugün kapalı olan son cemaat yerine açılan sivri kemerli büyük bir niş içine alınmış taş söveli ve basık yay kemerli giriş kapısının kemer üzengilerine zarif mukarnaslar işlenmiştir. İçte kare mekandan sekizgen kubbe kasnağına tromplarla geçilmekte ve kubbe eteğinde bütün kasnağı birbirleri ile üst kenarlarında birleşen baklavalardan bir kuşak çevirmektedir. Dört kenarda pencere şeklinde nişler yapılarak, kubbe kasnağında tam bir armoni sağlanmıştır.Kıble duvarı ortasında yer alan mihrabı ayrı güzelliğe sahip olan mescidin minberi sonradan ilave edilmiştir. Üç kenarlı mihrap nişinin kenarları düşey durumda dikdörtgen panolar şeklinde tanzim edilmiş ve içleri geometrik geçmelerle süslenmiştir. Nişin iki köşesini iki sütunce süsler. Mihrap nişinin üzeri 6 kademe halinde mukarnaslarla daralır. Niş içindeki dikdörtgen panoların bittiği ve mukarnasların başladığı yerde Kelime-i tevhit yazılı bir kuşak dolaşır. Köşe dolguları çok alçak kabartma olup alçıdan yapılmış beşgen ve yıldız motifleri ile süslenmiştir.
LEBLEBİCİOĞLU CAMİİ:
Denizciler Caddesinde bulunan Camii, Ankara Müftüsü Kantarzade Mustafa Bey ve oğulları tarafından 125 H. (1713) tarihinde yaptırılmıştır.Büyük bir dikdörtgen teşkil eden planı, temelden itibaren kalın ker--- duvarlardan meydana gelmiştir. Sadece Kuzey cephesinde bugün kapalı olan Leblebicioğlu camii'nin geçirmiş olduğu tamirlerle eski durumuna ait hususiyetleri tamamen yok olmuştur. Ahşap tavanı ince çıtalarla kare bölümlere ayrılmıştır. Camii'nin kuzey cephesinde bugün kapalı olan cemzet yerinin evvelce iki sütunlu ve 3 kemerli olduğu anlaşılmaktadır. Mihrabı, mekanın çok yüksek olmasına rağmen tavana kadar devam etmekte olup niş etrafında en dışta Kelime-i tevhit yazısı ve onun içinde örgülü ve en içte Ayet-el Kürsi yazılı içiçe üç bordür ile çevrilmiş bulunmaktadır.
KİTABESİ:
Ol cenabı Mufti Akara Seyyit Mustafa, yani Kantar Zade efendinin al merd hüda Cümle evkatı salah üzre etmiş idi güzan,kariyü'l Kur'an idi al zatı ekrem daim.Çiin işitti ircil emrini hafiften o pir Cani dil birle edüp ol emri hakka iktida Edicek oğullarına tavsiye-i hayrile Yaptılar bu camii belayı onlar biyriye. Ya ilahi fahri alem hürmetine kıl kabul Ecri ezafiyle me'cur eyle fi yevmil ceza.İşbu hayri vaki eyle defteri lef ile Sayeban et fevkına mahserde evnanı huda.Hem kim okur ruhuna bir fatiha ihlası ile Anı'da Cennette yarap eyle can-ı enbiya. Hıziya kıldım dua bir le onun tarihin İş bu camile be ola firdevsi can Mustafa 1125 Hicri (1713)

MUSAFİR FAKİH MESCİDİ:

14. yüzyılda yapılan Kale içindeki Altişi Sokağındadır. Dikdörtgen planda çok basit ve küçük bir yapıdır. Ker--- duvarlı ve ahşap tavanlı mescidin kıble duvarında mihrabın iki yanında iki alçı şebekeli penceresi bulunmaktadır. Alçıdan yapılmış mihrabın üç kenarını Kelime-i Tevhit yazılı bir bordür çevirmektedir. Mihrabın üzerinde Ayet-el Kürsi yazılmış bir kitabe yer alır. Mihrabın en üst kenarı Akantus yaprakları ile nihayetlenmektedir. Mescidin minaresi ahşaptır. Son cemaat yerinin önündeki mezarın mescide ismini veren Misafir Fakih'e ait olduğu sanılmaktadır. Mabedin duvarı minarenin son cemaat yerinin solundadır.
RESUL CAMİİ:
Akbaş Mahallesi Arslanhane ve İnegöl Sokaklarının kesiştiği yerde bulunan iki şerefeli Camii, yaptıranın ismine İzafeten Resul Efendi Camii olarakta tanınmaktadır. 1085 Hicri (1674) tarihli olan eser meyilli bir arazi üzerinde fevkani ve boyuna dikdörtgen planda ker--- duvarlı olarak yapılmıştır. Doğu kenarına bitişik minaresi 2 şerefeli olarak yapılmış olduğundan 2 şerefeli Camii ismini almıştır. Eserin planı aslında muntazam bir dikdörtgen değildir. Doğu kenarda beden duvarları kuzey köşeye doğru hafif dalarak Camii'nin planı 5 höşeli hale gelmiş ise de bu durum pek fark edilmez. Arazinin çok meyilli oluşu Camii'nin altınta birde bodrum katı konmasına ve Kuzey cephede duvarların daha yüksek yapılmasına sebep olmuştur. Beden duvarlarının üzerindeki kiremitli çatı çift kırmalı ve tavan ahşap olup duvarlar ağaç hatıllarla takviye edilmiştir. Doğu kenarda beden duvarlarından çıkıntı teşkil eden minarenin Kare Kaidesi kesme taştandır. Pabuç kısmından itibaren tuğladan silindirik gövde üzerinde iki şerefesi bulunmaktadır.Güney cepheye göre daha dar olan Kuzey cephede, beden duvarlarına dahil edilmiş kapalı bir son cemaat mahalli bulunmakta, ikinci bir kapı ile esas ibadet mekanını örten tavan içine çıtalarla kare bölümlere ayrılmış olup tavanın ortasında geçme motiflerle süslü sekizgen göbek yer alır.Cami'nin beden duvarlarında 2 sıra halinde pencereler açılmış olup bunlardan alt sıradakiler üsttekilere göre daha, dikdörtgen ve kenar pervazları aşıboyalı nakışkarla süslüdür. Kıble duvarının ortasındaki mihrabı Ankara Camilerinin hemen hepsinde alçı kaplamalı ve tavana kadar yükselmektedir. Kıble duvarının 1/3'ünü kaplayan mihrap, beden duvarlarından hafif çıkıntı teşkil eder. Beş kenarlı mihrap nişinin etrafı en dışta Kelime-i tevhit yazılı, bunun içinde birinci bordürden daha geniş ve birbirine geçmiş dairelerle süslü üçüncü bir bordürle çevrilmiştir. Niş içindeki her kenar dar ve uzun dikdörtgen panolar meydana getirmekte, üst kısım kademeli mukarnaslarla sivrilerek nihayetlenmektedir. Niş üzerindeki köşe dolguları ise gene birbirine geçmiş dairelerle süslenmiştir. Bordürlerin içinde ve mihrap nişinin üzerinde köşe dolguları ise gene birbirine geçmiş dairelerle süslenmiştir.Bordürlerin içinde ve mihrap nişinin üzerinde ayet yazılı iki kitabe yer alır. Batı cephede pencere ve dolapların pervazlarındaki aşı boyalı nakışlar 17.yüzyıl karekterini taşımaktadır.Kuzey cephede bulunan giriş kapısının üzerindeki kitabede 1085 Hicri tarihi okunur.camii'nin mahfil tavanı, pencere, dolap pervazlarındaki nakışlarda kırmızı, siyah, sarı ve yeşil renklerde kıvrık dal ve yapraklar arasında gül, karanfil motifleri işlenmiştir. Minberi de diğer kısımlar gibi eski olmasına rağmen yağlı boya ile boyanmış olduğundan esas güzelliğini kaybetmiştir. Merdiven altı üçgen panosu geçmeler halinde yapılmış ve diğer ahşap organlarda gibi aşı boyalı nakışlarla süslenmiş fakat boyanmış olduğunda motiflerle bozulmuştur. Müezzin kürsüsünün üzerinde gamalı bir haç oyulmuştur.

 
Alıntı ile Cevapla

Alt 06 Kasım 2011, 09:21   #144
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Cevap: Ankara il arşivi




Kale altında ve At Pazarı Meydanı Sefa Sokakta bulunmaktadır. Kitabesinde 929 Hicri (1552) yılında yapılmış olduğu anlaşılır. Klasik Osmanlı şehir içi hanlarından olan Çengel Han kareye yakın dikdörtgen planlı olup meyilli bir arazi üzerine kurulmuştur. İki kat halinde yapılmış olan beden duvarları dışında sivri kemerli ve tonozlu dükkanlar sıralanmaktadır. Giriş kapısı Büyük Bursa kemerli olup önünde sivri beşik tonozlu bir eyvanı bulunmaktadır. Eyvanın sağ ve sol yanlarında taş kemerli nişker yer almaktadır. Kapı kemerinin arkasında çapraz tonozlu bir geçit ile iki yanda iki kapı hücresi bulunmaktadır. Avlunun güney ve kuzey kenarlarında beşer sivri kemerli dükkan ile doğu ve batı kenarlarında üçer dükkanı bulunan hanın, bir kaç defa yapılan onarım ile esas karekterinin değişmiş olduğu görülür. Kemerler üç tuğla bir kesmetaş sıralarından meydana gelmekte, duvarlarda yontma taşlar arası tuğla hatıllarla takviye edilmiştir. Doğu ve güneydeki dış cephelerin moloz taştan yapılmış ve dört sıralı tuğla hatıllarla takviye edilmiştir. Hanın ikinci kat revakları arasında dört kenarı dolaşan odalar sıralanmaktadır. Mülkiyeti Ankara Büyükşehir Belediyesi' ne aittir. Sosyal ve kültürel amaçlı kullanılmak üzere restore çalışmaları aittir. Sosyal ve kültürel amaçlı kullanılmak üzere restore çalışmaları yapılmaktadır.
ÇUKUR HAN:
Çengel Han'la bitişik olup 18.yüzyılda yapıldığı anlaşılmaktadır. Bu hanlar kalenin Aslanlı Kapısı' nın karşısında yer alıyor. Hanlar cezaevi olarak kullanılmış. Burada Ankara Belediyesince restore çalışmaları yürütülmektedir.
KURŞUNLU HAN:
Ankara Kalesi' ne giden yol üzerinde bulunan ve Fatih' in sadrazamlarından Mahmut Paşa tarafından 1421 yılında yaptırılmış olan eser, tipik Osmanlı şehir içi hanlarındandır. Bugün müze olarak kullanılan eseri bulunduğu arazinin şekline uydurmak için planı biraz yamuk yapılmıştır. Güney yanında bitişik olan bedesten ve bedestenin dışındaki arasta üzerinde ikinci bir platform teşkil eden han, bedestenle aynı mimari özellikleri göstermekte ve aynı devirde yapılmış olduğu bilinmektedir. Arazinin meyilli oluşu ile, aslında iki kat halinde bulunan hanın altında, ahır ve depoların, arabalıkların konduğu üçüncü kat yapılmıştır. Batı cephedeki giriş eyvanın her iki yanında arazinin meyline uygun olarak kademeli yapılmış altı dükkan bulunmaktadır ki bunların hepsi beşik tonozludur. Beşik tonozla örtülü giriş eyvanın iki yanında da yuvarlak kemerli iki hücre yer almaktadır. Eyvanın bitimindeki büyük kapısı basık yay kemerlidir. Hanın iç avlusunun etrafını, dört kenardan payeli kemerlerin teşkil ettiği revaklar çevirmekte; güney batı kenarda meyilli bir üçüncü katı teşkil eden bodruma, yani ahır ve arabalıklara inmektedir. Giriş zemininden itibaren iki kat halindeki hanın her iki katında da iç avlu etrafı payeli revaklarla çevrilmiş olup batı ve güney yönlerde yedişer, diğer iki kenarda altışar paye ve üzerlerde yuvarlak tuğla kemerler bulunmaktadır. İkinci kat revakların üzerinde kirpi saçaklarla nihayetlenen duvarlar kesme taştandır. Kurşunlu Han, Mahmud Paşa Bedesteni ile birlikte günümüzde Anadolu Medeniyetleri Müzesi olarak hizmet veriyor.
PİLAVOĞLU HAN:
At Pazarı' nda Hanlar Sokakta yer alan yapı, ker--- duvarlı, ahşap hatıllı, kiremit çatılı basit bir yapıdır. 16. ve 17. asırdan olduğunu tahmin ettiğimiz han yenilenmekle tarihi özelliğini kaybetmiştir.
PİRİNÇ HAN:
Ankara Kalesi surlarının hemen altında, 18. yüzyılda, kentten gelip geçen yolcuların soygunculardan korunması ve geceleri konaklayabilmeleri için yaptırılmış. Kentin ilk ahşap hanı olarak inşa edilen Pirinç Han'ın ahşap karkas yapı sistemli ve içi ker--- dolgulu olarak yapıldığı yıllardaki görünümü hala aynı. 1980'lere kadar, birçok ailenin yaşadığı, üç katlı handa bugün bulunan yaklaşık 40 dükkanda, antikalar, halılar, kilimler, minyatürler, taş baskılar, antika porselenler, gazlı ispirtolu lambalar, bez işlemeler, ahşap mobilyalar, gümüş, bakır, pirinç, cam eşyalar satılıyor. Hemen hanın arkasındaki Koyunpazarı Sokağı, aynı zamanda Çıkrıkçılar Yokuşu Sokak. Burada da eski dükkanlarda, Beypazarı bürgüsü, kumaşlar, halılar, bakırlar, antikalar, baharatlar, nakış işleri ve kıyafetler satılıyor. 18. yüzyılda yapılan Pirinç Han; zamanın padişahı tarafından şehirden gelip geçen yolcuların soygunculardan korunması ve geceleri konaklayabilmeleri için yaptırılmış. Zamanın önemli yapıları arasında sayılan ve Ankara'nın ilk ahşap hanı olan Pirinç Han bir avlu çevresinde üç katlı olarak inşa edilmiş. Han; ahşap karkas yapı sistemli ve içi ker--- dolgulu olarak, yapıldığı yıllardaki görünümünü bugün de aynen korumaktadır. Ankara Kalesi surlarının hemen altında Koyunpazarı mevkiinde Han, aynı zamanda bulunduğu sokağa da kendi adını vermiştir. Osmanlı İmparatorluğunun son zamanlarına kadar Han olarak kullanılan yapı, Kurtuluş Savaşı'nın başlaması ile birlikte 1921-1942 yılları arasında Müfreze Komutanlığı Karakolu haline getirilmiştir. 1980'li yıllara kadar içinde pek çok ailenin barındığı Han 1990 yılında restore edilmiş ve o tarihten bu yana; Antika değerli eşyalardan, halı kilime, resimden minyatüre, gramofondan gazlı ispirtolu lambalara, bez işlemelerden eski ahşap mobilyalara, gümüş eşyalardan eski camlara, porselenden bakıra, pirince ve bunların onarımının yapıldığı bir yerdir.
SULUHAN:
Hacı Doğan Mahallesi Tekneciler Sokağı ile Sulu Han Sokağı arasında bulumaktadır. 1685 Tarihinde Şeyhülislam Cevvar Zade Emin Bey tarafından Zincirli Camii' ye Vakıf olarak yaptırılmış olduğu ileri sürülen Sulu Han' a Hasan Paşa Han' ı da denilmektedir. Fakat 1141 Tarihli Vakfiye' de hanın Abdülmerim Zade Mehmet Emin Bey tarafından vakfedildiği kayıtlardan anlaşılmakta olup, eserin yapılışına ait bir kayıt bulunmamaktadır. Sulu Han, büyük bir araziyi kaplamakta ve iki kısımdan meydana gelmektedir. Birinci kısım kareye yakın dikdörtgen plandaki ortası avlulu ve iki katlı kısımdır ki, bu bölümden sadece doğu ve güney cephedeki dükkanların pek azı günümüze gelebilmiş; batı ve kuzey cephelerdeki binalar tamamen yıkılarak sadece dış duvarları kalmıştır. Güney tarafı ise yarıdan itibaren tamamen toprak altında kalmış ve kapanmıştır. Kalıntılardan, hanın iç avlusunun dört kenarda payeler üzerine istinat eden sivri kemerli revaklarla çevrilmiş olduğu anlaşılmaktadır. Revaklar arkasında birer kapı ile revaklara açılan ocaklı odalar sıralanmakta, köşelerdeki hücrelerin kubbeli olduğu anlaşılmaktadır. Hanın esas girişi batı kenar ortasında bulunmaktadır. Güney uçta arazinin şekline ve yanında geçen sokaklara uyularak köşeleri peşli ve birinci kısma göre daha dar olan ikinci kısmın bir katlı olduğu görülür. Bunun ortasında muntazam olmayan bir avlu boşluğu kalmaktadır. Halen, tamamen toprak altında kalmış ve büyük bir bölümünün kapalı olduğu görülen ikinci kısmın ahırlar ve depolara ayrıldığı tahmin edilmektedir. Her iki kısımda da hanın duvarları moloz taştan yapılmış ve bazı yerlerinde taşalr arası derz edilmiştir. Eski fotoğrafında hanın birinci kısmının avlusu ortasında; bir de köşk mescit bulunduğu görülmektedir. Hanın batı kenarında üç bölümlük küçük bir de arasta bulunmakta olup, her bölüm kalın beşik tonozlarla örtülmekte ve koridorların yanlarında küçük dükkanlar yer almaktadır.
ROMA HAMAMI:
Ulus meydanından Yıldırım Beyazıt Meydanına uzanan Çankırı Caddesi üzerinde caddeden 2,5 metre kadar yükseklikteki bir platform üzerinde bulunmaktadır. Hamamın bulunduğu yüksek platformun höyük olduğu bilinmektedir. Burada 1937 yılında kazılar yapılmış olup höyüğün Frig ve Roma devri katları ortaya çıkarılmıştır. Bu kazılar sonucunda bulunan hamam binası 1940 - 1943 yıllarında yapılan kazılarla da bütünüyle ortaya çıkarılmıştır. Bugünkü Roma Hamamı olarak adlandırılan bu platformun bir höyük olduğu, en üstte Roma Çağı (kısmen Bizans ve Selçuklu kalıntıları) onun altında Frig Devri yerleşmesinin kalıntıları tesbit edilmiş bulunmaktadır. 1937 - 1944 yıllarında yapılan kazılarda ortaya çıkarılan bu muhteşem anıtı biri palaestra, öteki kapalı hamam kısmları olmak üzere iki bölümden ibarettir. Burada yapılan kazılarda bulunmuş sikkeler dayanılarak hamam kazı başkanı tarafından Caracalla (M. S. 212 - 217) devrine tarihlenmiştir. Kazı sırasında bulunan diğer sikkelerden anlaşıldığına göre, hamam aşağı yukarı beşyüz yıllık bir süre içinde devamlı kullanılmış ve zaman zaman onarılmıştır. Caracalla Hamamının Çankırı Caddesindeki girişi, sütunlu bir revak kalıntısını çevrelediği geniş bir alana, Palaestraya yani bir güreş sahasına açılır. Bu revaklı avlunun bir kenarında 32 sütun olmak üzere bütün yüzünde 128 mermer sütun bulunmaktadır. Bugün burada Roma devrinin Ankara'sından toplanan yazıtların oluşturduğu zengin bir kolleksiyon sergilenmektedir. Hamam binaları palaesto kısmının hemen arkasında yer alırlar. Bu yapılar ender rastlanan bir büyüklükte olup, her zaman olduğu gibi Apoditerium (soyunma kısmı) Frigidarium (soğukluk kısmı) Tepidarium (ılık kısım) ve Caldarium (sıcak kısım) bölümlerinden oluşurlar. Tepedarium ve Caldarium bölümlerinin daha geniş olmasının nedeni kuşkusuz Ankara' nın soğuk kış mevsimi gözönüne alındığında kolaylıkla anlaşılır. Bunlar etrafında ocaktan (külhan) gelen sıcak havanın rahatça dolaştığı tuğla sütunlardan oluşan bir yeraltı ısıtma tesisatı ile desteklenir ve yukarıdaki odalarda böylelikle ısıtılırdı. Bu yer altı ısıtma tesisi, ocakçıların ateşi körüklemek için geçtikleri bir takım tünel ve geçitleri ile birbirlerine bağlı idiler.
VAKIF HAN:
1928-1930 Yılları arasında Mimar Kemalettin Bey tarafından yapılmıştır. Vakıflar Genel Müdürlüğü 1930-1980 Değişik kurumlara kiraya vermiştir. 1930-1980 1.Ulusal Mimarlık dönemi örneklerindendir. Konut ve ticari merkezi olarak planlandı. Betonarme tekniğinin Ankara' da uygulandığı ilk yapılardandır.
ZAFRAN HAN:
At Pazarı'ndadır. Aslen Kayseri'li olup, Ankara'ya yerleşen Hacı İbrahim bin Hacı Mehmet tarafından yaptırılmıştır. Vakfiyesi 1512 tarihlerinden düzenlendiğine göre bu tarihlerde yapılmış olmalıdır. Hanın yarısı vakfın ruhuna Cüz-i Şerif okumak, Lütfi han kapısındaki musluğa bakmak için vakfedilmiştir. İçinde bir mescit yer almaktadır. Klasik Osmanlı hanları tipinde alt ve üst kattaki hücreleri iç avluya bakmaktadır. Etrafında duvarlarına bitişik yirmi dükkan yer almaktaydı. 28 Eylül 1806 tarihli bir fıkıh kitabından , hanın 5500 kuruş sarfedilerek tamir edildiğini, bundan sonra da vakıf ile mülkün birlikte masraf ederek tamir edecekleri öğrenilmiştir. Bu dönemde, gerek han gerekse etrafındaki dükkanlar işlek durumdaydı.

 
Alıntı ile Cevapla

Alt 06 Kasım 2011, 09:21   #145
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Cevap: Ankara il arşivi




AUGUSTUS TAPINAĞI:

Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.
Roma İmparatorlarından Augustus tarafındans Kybele ve Men kutsal alanının üzerine muhtemelen İ.Ö.25-20 yıllarında yapılmıştır. 36 x 54.82 m boyutlarındaki mermer tapınak, 2m yüksekliğindeki çok basamaklı bir podyum üzerinde durmaktadır. Kısa kenarlarında 8m, uzun kenarlarında 15 er ion sütunun yer aldığı pseudodipte ros planlı yapı batıya yöneliktir. İç yapı (Naos) üç bölümlü olup, arka bölüm de duvarlar (Antalar) arasında 2, giriş tarafında (Pronaos) ise antaların önünde 4 Korinth sütunu yer almaktadır. Tapınak Augustus'un yaptığı işleri aktaran kitabeleri ile önem taşır. Aynı konuyu içeren latince yazıtların pisi dia antiocheia'sında (Yalvaç), Yunanca yazıtların ise Frigya Apollonia'sın da (Uluborlu) ele geçmesine karşın Augustus Tapınağı yazıtlarını en iyi korunmuş olanıdır. Dünyada Ankara Anıtı (Monumentum Ankyranum) olarak bilinen ve "Index Rerum Gestarum" adlı bu kaynak tapınağın duvarlarına Yunanca ve Latince olarak iki dilde yazılmıştır. Latince yazıtlar Pronaos'taki anta iç ve uç duvarlarına, Yunanca yazıtlar ise Naos'un güneybatı dış duvarına Augustus'un ölümünden sonra yazılmıştır. Hristiyanların tapınağı kiliseye çevirerek cellanın güney duvarına üç pencere açmış Naos'un arkasına yer altında Tonozlu bir mekan (Cryptos) inşa etmişlerdir. Ankara İ.S. II.yüzyıl sonlarında Türkler tarafından alınmış, Hacı Bayram Camii, tapınağın kuzeybatı köşesine bağlantılı olarak 15.nci yüzyilda inşa edilmiştir. 1834 yılında Cellanın kuzeybatı duvarının tahrip olmasına karşın, büyük kapı, Cella ve Pronaos ile tapınak günümüze kadar korunabilmiştir. Tapınak, Fransız Ch.Texier ve G.Perrot ile alman M.Schede ve D.Krencker'in yaptığı incelemelerden sonra arkeolojik kazılar Dr. Hamit Z.Koşay tarafından yürütülmüştür.
AKKÖPRÜ:
Varlık Mahallesi önünde Ankara Çayı üzerinde olan Ankara' nın en eski köprüsüdür. 1222 yılında Selçuklu Hükümdarı I. Alaaddin Keykubat tarafından Ankara Valisi Kızılbey zamanında yaptırılmıştır. Bugün sağlam bir durumda bulunmakla beraber dar bir köprü oluşu ve bugünkü kullanılan geniş yol dışında kalışı nedeniyle işlerliğini yitirmiştir. O zamanlarda Batı Anadoluyu Ankara' ya bağlayan yolun üzerinde. Eskiden Ankara' dan askere ve hacca gidenler bu köprünün başında ayrılık ağıtları söylenerek uğurlanırdı. Kesme bozalt taşından yapılmıştır. Yedi adet sivri kemerden meydana gelmiştir. Madeni korkuluğu sonradan yapılmıştır. Batı yönünde biri silik iki yazıt yer almıştır.
ANADOLU MEDENİYETLERİ MÜZESİ:

Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.
Ankara Kalesi' nin güney-doğu kıyısında,
Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.
Atpazarı olarak bilinen semttebulunan iki Osmanlı yapısı olanMahmut Paşa Bedesteni ile Kurşunlu Han, Atatürk' ün bir "Eti Müzesi" kurulması isteği üzerine zamanın Hars (Kültür) Müdür'ü Hamit Zübeyir Koşay tarafından Milli Eğitim Bakanı Saffet Arıkan' a yapılan öneri sonunda, Milli Eğitim Bakanlığı tarafından satın alınarak 1938 yılından 1968 yılına kadar süren onarımlar sonunda Ankara Arkeoloji Müzesi olarak ziyarete açılmıştır. Fatih Sultan Mehmet' in başvezirlerinden Mahmut Paşa tarafından 1464 -1471 yılları arasında yaptırılan bedestenin ortasındaki 10 kubbeli dikdörtgen planlı bölüm etrafında simetrik olarak yerleştirilen ve üstü beşik tonozlarla örtülü 102 dükkandan oluşan bir arasta yer almaktadır. 15.yüzyılın ilk yarısında yapıldığı sanılan ve Osmanlı döneminin tipik han karakterine sahip olan Kurşunlu Han, ortada avlu ve revak sırası ile bunları çeviren zemin katta 28, birinci katta 30 odanın bulunduğu iki katlı yapıdır. Bugün yönetim binası olarak kullanılan Kurşunlu Han' da çalışma odaları, kütüphane, konferans salonu, laboratuvar ve iş atölyeleri, Bedesten' de ise teşhir salonları yer almaktadır. Bugün kendine özgü kolleksiyonları ile dünyanın saygın müzeleri arasında yer alan müzede, Anadolu Arkeoloji, Paleolitik çağdan başlayarak günümüze kadar Osmanlı dönemi mekanlarında kronolojik bir sıra ile sergilenmektedir. 1997 yılında Avrupa'da yılın müzesi seçilmiştir.

ATATÜRK EVİ MÜZESİ:

Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.
Atatürk 1881 yılında, arşiv kayıtlarına göre Selanik' in Koca Kasım Paşa Mahallesi, İslahhane Caddesi üzerinde, bugünkü Selanik' in Aya Dimitriya Mahallesi Apostolu Pavlu caddesi 75 numaralı, üç katlı evde, dünyaya gelmiştir. Cumhuriyetin Onuncu Yıl Dönümü nedeniyle Selanik Belediyesi Türk - Yunan dostluğunun bir hatırası olarak evin çift kanatlı kapısının üzerine "Atatürk' ün burada dünyaya geldiğini " bildiren bir mermer plaka yerleştirilmiştir. (1933) ev sahibinden 1937 yılında satın alınarak Selanik konsolosluğumuza teslim edilmiştir. 1950 ylında büyük bir onarım geçiren binanın Atatürk Müzesi olarak düzenlenmesi düşünülmüş, evin bütün odaları ayrı ayrı değerlendirilerek 10 Kasım 1953 günü törenle ziyarete açılmıştır. Türk Ulusunun Ata' sına sevgi ve saygı sının kanıtı olarak O' nun doğup, büyüdüğü evin aynısı, Atatürk' ün Ankara' da kurmuş olduğu Atatürk Orman Çiftliği arazisi üzerinde, doğumunun 100.Yılı nedeniyle 19 Mayıs 1980 günü Başbakan Bülent Ulusu tarafından temeli atılmış, 10 Kasım 1981 günü yapımı tamamlanarak Devlet Başkanı Kenan Evren tarafından Müze olarak ziyarete açılmıştır. Yapılan binanın ölçüleri , içerisinde yerleştirilen eşyaların ölçü, desen ve biçimleri Selanik' teki evin aynısı olup yerleştirme düzeni de aslına uygun olarak yapılmıştır. Ev zemin katla birlikte üç katlıdır. Zemin katta kapıdan bir hole girilir. Sağında birinci oda kiler, ikinci oda mutfaktır. Solda birinci oda hizmetçi odası, ikinci oda merdivenli sofadır. Buradan birinci kata çıkılır. Merdivenlerle ahşap tavanlı geniş bir sofa, sofanın çevresinde Zübeyde Hanım odası, misafir odası ve mutfak ile sofadan bahçeye açılan bir kapı bulunmaktadır. Zemin katın sandık odası bitişiğindeki merdivenli sofadan ikinci kata çıkılır. Burada birinci kattaki sofanın aynısı yalnız biraz küçüğü yer almaktadır.Burada Anıtkabir Müzesi' nden gelen eşyalarıyla düzenlenmiş Atatürk' ün çalışma odası, yatak odası, banyo ve bir balkon bulunmaktadır. MTA TABİAT TARİHİ MÜZESİ Tabiat Tarihi Müzesi ile ilgili çalışmalara, 1960yılında MTA'nın yapılmakta olan yeni tesisleri içinde kurulmasının amaçlanmasıyla başlanmıştır. Bu düşüncenin gerçekleştirilmesi ile oluşan müze, ilk olarak 7 Şubat 1968 tarihinde halka açılmıştır. Müzeye geçmiş fosil, mineral taş örnekler 1935 tarihinden bu güne kadar yapılan jeoloji çalışmaları sırasında toplanmıştır. 400 m2' lik bir alana yayılan müze üç kattan oluşur. Giriş kat tümü ile paleontolojiye ayrılmıştır. 3000'e erişen fosil örnekleri bu bölümde önce sistematik olarak, sonra tarihsel jeolojiye ait fausa ve floralar halinde tanıtılır. Bu kısımda ABD' den satın alınmış olan dinazorlardan, allasaunus mülajı, Fransa Doğu Tarihi Müzesinin armağanı olan Mastadon mülajı ve pekçok yabancı doğu tarihi müzesinin isteği ve ilgisini çeken Maraş filine ait fosil iskelet monte edilmiş halde bulunmaktadır. Yine bu katta 193 milyon yıl önce Ankara çevresinde yaşamış 1,5 metre çapa erişen dev Ammonitik, 25 bin yıl önce Anadoluda yaşamış insana ait ayak izleri, bu güne kadar dünyada bulunmuş ve en güzel, en iyi korunmuş ayak izleridir. Yine ülkemiz için tipik olan bugün yaşayan ve gittikçe nesli tükenen hayvanlar yaşam ortamlarında tanıtılmaktadır.

AZİZ CLEMENS KİLİSESİ:
İmparator Diocletianus (284 -305) tarafından Hristiyanlara karşı yürütülen 303 yılındaki büyük takibat sırasında, Ankara' da işkence ile öldürüldüğüne inanılır. Bu yere sonraları Clemens adına bir kilise inşa edildiği söylenmektedir. Clemens Kilisesi eski Ankara' da Samanpazarı' na uzanan cadde ile Kale'ye tırmanan yokuşun arasında kalan yapı adasında, adliye binasının arkasındadır. Yapım :M. S. 9 - 10. yüzyıl Hristiyanlığı ilk kabul edenlerden Ankara' lı Aziz Clemens' e atfedilen bir kilisedir.Ankara'da bulunan tek Bizans dönemi yapı kalıntısıdır.
BİZANS MEZARLIĞI:
Frig ve Roma devrine ait Roma Hamamı yakınında Çankırı Caddesi üzerinde yer alır.
CUMHURİYET MÜZESİ:
1.Büyük Millet Meclisi Binasının yetersiz olması ve gelişen Cumhuriyet Türkiyesi Meclisi' nin ihtiyaçlarını karşılayamaması nedeniyle, mimar Vedat Tek tarafından Cumhuriyet Halk Fırkası olarak tasarlanmış ve 1924 yılında yapılmış olan bu binada bir takım değişiklik ve eklemeler yapılarak, 18 Ekim 1924 tarihinde 2. Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak kullanılmaya başlanmıştır. 1924 -1960 yılları arasında Atatürk İlke ve Devrimlerinin gerçekleştirildiği, Cumhuriyetimizin gelişmesi için çok önemli kararların alındığı, çağdaş yasaların çıkarıldığı, uluslararası alanda Türkiye' nin etkinliğini ve saygınlığını artıran antlaşmaların yapıldığı, çok partili sisteme geçişin sağlandığı bu binada 2.T.B.M.M. işlevini 27 Mayıs 1960 tarihine kadar 36 yıllık bir dönem boyunca sürdürmüştür. 1961 yılında meclisin yeni yapılan modern binasına taşınması üzerine bina merkezi Antlaşma Teşkilatı'na (CENTO) tahsis edilmiştir. 1961 -1979 yılları arasında CENTO Genel Merkezi olarak kullanılan bina, CENTO'nun kaldırılması ile aynı yıl, Kültür Bakanlığına devredilmiştir. Binanın ön kısmının Cumhuriyet Müzesi olarak düzenlenmesi, arka kısmının ise Eski Eserler ve Müzeler Genel Müdürlüğü' nün hizmet binası olarak kullanılması kararlaştırılmıştır. Müze kısmı onarım ve restorasyonlardan sonra düzenlenerek 30 Ekim 1981 tarihinde Cumhuriyet Müzesi olarak hizmete açılmıştır. 1981 yılından bu yana Türkiye' nin ekonomik, siyasi, askeri, sosyal ve kültürel olayları kronolojik olarak belge, fotoğraf, eşya, maket ve grafiklerle sergilenmektedir.

DEVLET RESİM VE HEYKEL MÜZESİ:
Etnoğrafya Müzesi yanı Opera maydanındadır. Atatürk' ün direktifleri üzerine Mimar Arif Hikmet Koyunoğlu tarafından projelendirilerek, 1927 yılında inşa edilmiştir. 1980 yılında restore edilerek hizmete giren Ankara Devlet Resim ve Heykel Müzesi, kısa süre içinde çağdaş müzeciliğin gerektirdiği tüm fonksiyonlara ve hizmetlere sahip bir kurum durumuna gelmiştir. Bugü için müze, XIX. yüzyıl başından günümüze kadar geleneksel sanatlarımıza kıyasla çok yakın bir geçmişi olan resim ve heykel sanatlarımızı oluşumu ve gelişiminde önemli role sahip tüm sanatçılarımızın en seçkin eserlerinin teşhir edildiği bir sanat merkezi niteliğindedir. Geçirdiği restorasyonlar tümüyle orjinal haline döndürülen (Eski Türk Ocağı) müzenin tarihi salonunda konser, tiyatro, sinema v.b.sanatın değişik dallarını içeren faaliyetler yer almaktadır.
ETNOĞRAFYA MÜZESİ:
Eskiden bayram namazlarının kılındığı, Milli Mücadele yıllarında önmeli törenlere sahne olan Namazgah Tepesi, 15 Kasım 1925 Tarihli Bakanlar Kurulu kararı ile Vakıflar Genel Müdürlüğü'nden Milli Eğitim Bakanlığı' na müze yapılmak üzere bağışlanmış, Mimar Arif Hikmet Koyunoğlu tarafından 1925 yılında yapımına başlanarak 1927 yılında tamamlanmış, 18 Temmuz 1930 tarihinde Atatürk' ün isteği üzerine halkın ziyaretine açılmıştır. 21 Kasım 1938 tarihinden itibaren 15 yıl süreyle müzenin içavlusu Atatürk' ün geçici kabrine ayrılarak, Anıtkabir olarak kullanılmış, bu arada müzecilik çalışmaları da sürdürülmüştür. Atatürk' ün mezarının bulunduğu yer bir sembol olarak korunmakta ve üzerindeki mermer yazıtta "Burası 10.11.1938' de sonsuzluğa ulaşan Atatürk' ün 21.11.1953' e kadar yattığı yerdir." yazısı bulunmaktadır. Müze önünde 1927 yılında İtalyan heykeltraş Canonnica'nın yapmış olduğu bronz atlı Atatürk heykeli yer almaktadır.

HAVRA:
Numune Hastanesi' nin karşısındaki yahudi mahallesi diye bilinen mevkide yeralmaktadır.
JULIANUS SÜTUNU:
Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.

Defterdarlık ve Valilik Binası arasındaki havuzun kenarında bulunmaktadır. Hiçbir yazıtı yoktur. Başlığı Bizans tarzındadır. Gövdesinde bir çok halka olup, yüksekliği onbeş metre kadardır. Julianus' un (M.S.361 -363) Anakara'dan geçtiğinde şerefine dikildiği söylenir. Bizans devrinde 4. yüzyılda yapıldığı sanılan esere halk arasında Belkıs Minaresi de denilmektedir.
KURTULUŞ SAVAŞI MÜZESİ (1.TBMM BİNASI):

Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.
Ulus meydanında bulunan tarihi 1. Büyük Millet Meclisi binasının yapımına 1915' te İttihat ve Terakki Cemiyeti Kulübü olarak başlanmış, planı evkaf mimarı Salim Bey tarafından yapılmış, yapımına Kolordunun mimarı Hasip Bey nezaret etmiştir. Birinci Ulusal Mimerlık Dönemi yapılarından olan iki katlı binanın duvarlarında Ankara taşı kullanılmıştır. 23 NİSAN 1920 ile 15 EKİM 1924 tarihleri arasında 1.TBMM olarak kullanılan yapı daha sonra Cumhuriyet Halk Fırkası Genel Merkezi ve Hukuk Mektebi olarak işlevini sürdürmüştür.1952 yılında Maarif Vekaletine devredilmiş, 1957 yılında Müze olarak açılmasına karar verilerek çalışmalara başlanmıştır. Bina 23 Nisan 1961 tarihinde "Büyük Millet Meclisi Müzesi " adıyla halkın ziyaretine açılmıştır. Atatürk' ün doğumunun 100. yılını kutlama programı çerçevesinde, 1981 yılında Kültür Bakanlığı Eski Eserler ve Müze' ler Genel Müdürlüğünce yapılan restorasyon ve teşhir tamir çalışmaları sonucu 23 NİSAN 1981 Tarihinde "Kurtuluş Savaşı Müzesi " adıyla yeniden ziyarete açılmıştır. Müze Kolleksiyonu içinde; Kurtuluş Savaşı ve Atatürk ile yakın silah arkadaşlarını ve Cumhuriyet döneminin ilk yıllarına aiy fotoğraf, etnoğrafik malzeme, sikke, pul, savaş silah araç ve gereçleri, madalya, hatıra para, arşiv bölgeleri, harita ve yağlıboya tabloları bulunmaktadır.


MAHMUT PAŞA BEDESTENİ:
Kale yolu üzerinde ve Kurşunlu Han'ın bitişiğindedir. 1421-1459 yılları arasında han ile birlikte Sadrazam Mahmut Paşa tarafından yaptırılmıştır. Doğu-Batı istikametinde boyuna uzanan büyük ve muntazam dikdörtgen planda olup, on adet büyük kubbe ile örtülü bedesten ve bedesten dışında meydana gelmiş olan arasta ile birlikte iki kısımdan ibarettir. Türk Bedesten Mimarisinde, bedesten olarak yapılmış orta kısmın gayet kalın ve yüksek beden duvarları moloz ve yontma taşlardandır. Taşlar arası kırmızı bir harç ile (Horasan) derzlidir. Doğu-Batı istikametindeki orta aks üzerinde eşit aralıklarla sıralanmış dört adet kalın kare paye ve bu payeleri beden duvarlarına birleştiren kalın kuvvetli kemerlerle on bölüme ayrılmıştır. Bedesten mimarisinde oldukça büyük sayılan Mahmut Paşa Bedestenin' in dış duvarları etrafında, çepeçevre yarı hizaya kadar dükkan sıralanmaktadır. Fakat Bedestenin dış çevresinde sıralanan bu dükkanların sayıları her kenarda aynı değildir. Esasen doğu ve batı kenarları kuzey ve güney kemerlere göre daha dar olduğundan dükkan adedinin doğu ve batı kenarlarda daha az olması normaldir.
MEHMET AKİF ERSOY MÜZE EVİ:
Mehmet Akif Ersoy Evi, zamanında Tacettin Dergahı olarak kullanılmaktaydı. Binanın selamlık bölümü, Tacettin Şeyhi tarafından İstiklal Savaşı yıllarında 1.T.B.M.M. Burdur mebusu Mehmet Akif Ersoy' a tahsis edilmiş, şair İstiklal Marşının Şiir' i başta olmak üzere bir çok şiirini burada yazmıştır. Yapı 30 Ekim 1949' da Şehir Meclisinin kararı ile "Mehmet Akif Evi " adını almış ve müzeye dönüştürülmüş ise de uzun yıllar bakımsız ve harap kalmıştır. Üniversite Merkez Kampüsünün kuruluşu sırasında yapının eski durumuna sadık kalınarak onarımı sağlanmış ve yapı ziyarete açılmıştır. Üniversitenin 1982 yılında yapının yeniden onarılması için teşebbüse geçmesiyle, Kültür Bakanlığı, Vakıflar Genel Müdürlüğü, Türkiye Diyanet Vakfı ve bazı özel şahısların katkılarıyla onarım ve döşemesi tamamlanmış 27 Aralık 1984 günü yapılan bir törenle ziyarete açılmıştır. Yüksek avlu duvarları ile çevrili olan yapının bahçesine büyük avlu kapısından girilmektedir. Bahçenin ortasında iki katlı ahşap bir Ankara Evi görülmektedir. Üst kata çıkan tahta trabzanlı merdiven boyunca Ersoy' a ait fotoğraflar bulunmaktadır. Üst katta dinlenme ve toplantı odası bulunmaktadır. Evin en gösterişli olan toplantı odasının bahçeye bakan üç penceresinin önünde boydan boya sedirler, duvarlarında sedef kakmalı oymalar, şamdanlar ve gaz lambaları bulunmaktadır. Odanın tavanı, ortada kalem işleri ile süslü altıgen bir göbek bulunan yöresel Ankara tavanıdır.
SAAT KULESİ:
Ankara Kalesinin Atpazarından girilen Arslanlı Kapının girişte sol kısmında yer alır.

 
Alıntı ile Cevapla

Alt 06 Kasım 2011, 09:22   #146
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Cevap: Ankara il arşivi




ANKARA YEMEKLERİ
Eski Ankara mutfağı evin büyük bir kısmını meydana getirirdi. Bir tarafta ocak ve tandır, bir tarafta kışlık erzakın muhafaza edildiği kiler bulunurdu. Kilerler genellikle iki katlı olur ve yukarı kısmına müsandere denirdi. Mutfağın bir kenarına kağnılarla gelen odun kırılıarak istif edilirdi. Mutfağın bir köşesinde de raflar dizilmişti. Yemekler yere serilen sofralarda yenirdi. Önce büyükler sonra ev halkı otururdu. Meşhur Ankara Yemeklerini şunlardı:



Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.

Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.



Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.
Aş ÇorbaAyaş-AnkaraMiyane ÇorbasıAnkaraDutmaçAnkaraTarhana ÇorbasıAnkaraKeşkek ÇorbasıAnkaraToyga ÇorbasıAnkara


Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.

Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.



Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.
Ankara tavasıAnkaraAlabörtmeSorgun-GüdülCallaOrtabereket-AyaşÇoban KavurmasıAnkaraİlişkikDemirtaş-AnkaraİrişkikSirkeli-Çubuk-Ayaşİrişilik AyaşKapamaAnkaraOrman KebabıAnkaraPatlıcanlı EtAnkaraSızgıçAnkaraSiyelAnkaraSiyerAnkara


Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.

Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.



Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.
BiciGüdülBulgur pilavıAnkaraOğmaç aşıBeypazarıPıt pıt pilavıAnkara


Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.

Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.



Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.
Kadınbudu köfteAnkaraMücirim köftesiAnkaraYumurtalı köfte AnkaraTohmaAnkaraTiritli köfteAnkara Ankara


Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.

Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.



Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.
Efelek DolmasıAnkaraŞirden dolmasıAnkaraYalancı dolmaAnkaraYaprak dolmasıBeypazarı


Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.

Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.



Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.
Altüst böreğiAnkaraAy böreğiAnkaraBohça böreğiAnkaraEntekke böreğiAnkaraGömmeBeypzarıPoğaçaNallıhanHommanAkdoğan-KızılcahamamKahaKalecikKolböreğiAnkaraPapaçKeskinPazar böreğiAnkaraYalkıKozalan-Beypazarı


Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.

Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.



Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.
CancıranBüyükafşar-AnkaraBici aşıBeypazarıCılbırGürdülGöçelBeypazarıGöterAnkaraKalleGürcü köyü-KızılcahamamKapuskaKalecikDomates salçasıKalecikKeşkek yemeğiNallıhanKöremezKarahoca, K.Haymana/Üçem K.BalaMıhlamaKızılcahamamMaçKılıçlar K.AnkaraPaparaAnkaraSazBaşköy-AnkaraTamtak İridiAnkaraTopaçBala


Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.

Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.



Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.
BazlamaAnkaraCızlamaAnkaraGözlemeAnkaraNevzimeAnkaraÖllüğün KörüAnkaraSu böreğiAnkara


Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.

Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.



Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.
Ayva BoranasıAnkaraBırtlakGüdülDatlaşAyaşEkirŞereflikoçhisarFıslak AnkaraHöşmerimAnkaraKabak TatlısıArkatça K. NallıhanKarga beyniAnkaraKar helvasıAnkaraKayganaAnkaraKöylerŞabanözü-PolatlıOmaç HelvaBahşılı KeskinPerçemBeypazarıSaraylıAnkaraTiltil HelvasıAnkaraTuhafiyeAnkaraZerdali boranasıAnkaraZerdali HoşafıAnkara


Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.

Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.



Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.
BalamacınBeypazarıBezetlemeKızılcahamamBezdirmeAnkaraGizlemeKızılcahamamÇepitBalaEbem EkmeğiAnkaraGöbüKalecik-Çiflik KöyüKabalıBalaKartalaçHaymana-BeypazarıKömbeAnkaraKeteAnkaraSaçkıranKarahoca K.-HaymanaŞeritBeypazarıŞaplakHaymanaŞebitGüdülŞiplemePolatlıYarımcaBeypazarı

 
Alıntı ile Cevapla

Alt 06 Kasım 2011, 09:22   #147
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Cevap: Ankara il arşivi




[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...][Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...][Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...][Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...][Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...][Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]

 
Alıntı ile Cevapla

Alt 06 Kasım 2011, 09:22   #148
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Cevap: Ankara il arşivi




[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...][Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...][Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...][Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]

 
Alıntı ile Cevapla

Alt 06 Kasım 2011, 09:22   #149
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Cevap: Ankara il arşivi




[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...][Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...][Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]

 
Alıntı ile Cevapla

Alt 06 Kasım 2011, 09:23   #150
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Cevap: Ankara il arşivi




[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...][Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...][Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...][Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...][Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]

 
Alıntı ile Cevapla

Cevapla

Etiketler
ankara, arşivi, il


Konuyu Toplam 3 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 3 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Kapalı
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevaplar Son Mesaj
Ankaradunyamnakliyat.com Ankara Eşya Taşıma, Ankara Şehirlerarası Nakliyat, Ankara Asansörlü Nakliyat ZeuS Web Site Tanıtımı 0 17 Ocak 2023 17:12