29 Ağustos 2011, 00:14 | #1 | |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Konya - Akşehir Yüzölçümü : 853 km2 Nüfusu : 123.209 İlçe Merkezi : 63.050 Köyler : 60.159 Rakım : 995 m. İlçenin yerleşim birimi olarak kuruluş tarihi kesin olarak belli değildir. Anadolu tarihine yakın bir tarihi vardır. Bölgede Hitit (M.Ö.1800-1200) Frigya, Lidya, Roma ve Bizanslılar yerleşmiş 1447 yılında ise Osmanlı'ların eline geçmiştir. Kesin belli olmamakla 1868 yılında ilçe 1854 yılında belediye olarak teşkilatlanmıştır. Akşehir'in Milli Kurtuluş Savasında önemli yeri vardır. 18 Kasım 1921 de Garp Cephesi Karargahı Akşehir'e nakledilmiş 9.5 aylık hazırlık çalışması ilçemizde yapılmıştır. Hazırlık çalışmalarının yapıldığı ve Atatürk'ün bizzat çalıştığı bina halen Atatürk Müzesi olarak kullanılmaktadır. 26 Ağustos 1922 tarihinde başlayan Büyük Taarruz, 30 Ağustos günü Zafer’le sonuçlanmıştır. Bugünkü müzemiz 1905-1906 yıllarında yapılan belediye binası 22 Kasım 1921- 24 Ağustos 1922 tarihleri arasında Batı Cephesi karargahı olarak kullanılmış, 1975 yılında yapılan onarımlı alt katı da sergilenmeye açılmıştır. Böylece etnoğratik eserler (Atatürk’ün kullandığı eşyalar), 1, katta; sergilenirken, üst kat ise Batı Cephesi karargahı (Atatürk, İsmet Paşa, Asım Gündüz ve yaverlerinin çalışma odaları olarak düzenlenmiştir.) Akşehir, Nasreddin Hoca ile adını Dünya’ya duyurmuştur.1208-1284 yıllarında Akşehir’de yaşan ünlü düşünür ve mizah ustası Nasreddin Hoca anısını yaşatmak için uluslararası ve ulusal düzeyde kutlamalar ve festivaller düzenlenmektedir. İlçe, batısında bulunan Sultan Dağları eteklerinde düz bir ova üzerinde kurulmuştur. Kuzeyinde Tuzlukçu, doğusunda Ilgın İlçeleri, güneyinde Isparta ile çevrilidir. İlçenin kuzeyinde Akşehir Gölü vardır. Genel olarak karasal iklim hüküm sürmekle beraber, Batı Anadolu ikliminin izleri de vardır. Kurtuluş Savaşı hazırlık çalışmalarının yapıldığı ve Atatürk'ün bizzat çalıştığı bina halen Akşehir'de Müze halindedir. İlçemizde Nasreddin Hoca Türbesi, Taş Medrese, Selçuklu dönemi eserleri mevcuttur. Verimli ovalarında yetişen ürünler ve dağ eteklerinde biten vişne ile ana uğraşısı tarım olan şehir güzelliğini, her tür sanayi emaresinden uzak kalmış olmaya borçlu. Akşehir’i sevimli kılan tek etken coğrafi yapısı ve temiz havası değil; tablonun güzelleşmesinde bu doğal manzumeye yıpranmış güzellikleriyle eşlik eden cami, mescid, kilise ve hamamların ve özellikle eski Akşehir evlerinin paha biçilmez bir katkısı var. Çoğu 90 yaşında olan Akşehir evleri arasında 150’lik eski tüfeklere rastlamak bile mümkün. Dar bir sokağın iki yanı boyunca, sohbet eden kafadarlar gibi dizilmiş evler insanda fısıltıları duyma arzusu uyandırıyor. Yoldan geçen bir at arabasıyla ya da annesinin çağrısına karşılık veren bir çocuğun sesiyle aydığımız şimdiki zaman, eski bir zamanı yaşama arzusunda olan muhayyileyi mağlup etmese, yarı baygın saatlerce gezilebilir bu evler âlemi. Neyse ki günlük yaşamın alışılmış seslerine cumbalı, iki katlı, toprak damlı Türk evlerinin arasına dışa dönük usluplarıyla serpilmiş Rum evlerinin uyandırdığı tecessüs var... Klasik Türk mimarisindeki en önemli faktör dış duvarların iki-üç metre yükseklikte olması ve bir iç avlunun bulunması. İç avluda genelde mutfak, kiler ve eğer ev sahibinin bir atı varsa onu bağlayıp besleyebileceği bir bölüm bulunuyor. Merdivenle orta sofa, yan sofa gibi bölümlere geçilebiliyor. Konuklar için ayrılmış misafir odası, gelin odası, kaynana odası, yemek odası ve ayrıca toprak damlara çıkılmasını sağlayan bir geçiş bulunuyor. Damlar Türk evlerinde olabildiğince düz. Dam birtakım sebze ve meyvenin kurutulması, bazı kışlıkların hazırlanması için birebir. Alt katlardaki içe dönük yapı üst katlara çıkıldığında değişiyor, cumba faktörü yapıya elinizi uzatsanız karşı komşunuzla temasa geçebileceğiniz bir yakınlık kazandırıyor. Orta Hamam’dan Gavur Hamamı’na kadar olan Çınar Caddesi’nde Rum evleri göze çarpıyor. Rum evlerinde ise genelikle demir ve taş yapı malzemesi kullanılıyor, özellikle pencereler taş şöveli. Kaldırımdan eve açılan ensiz kapılar Rum evlerinde yok. Rum yapılarında bir buçuk iki metrelik bir merdiven aracılığıyla giriliyor eve. Türk evlerinde kiler vs. olarak kullanılan bölümler Rum evlerinde dükkan olarak iş görmüş. Bu bölümler kadınların el işlerini, oyalarını satabileceği şekilde tasarlanmış hatta kepenklerle zenginleştirilmiş, ticari faaliyet alanına dönüştürülmüş. Türk evlerinde ise böyle bir şey yok, Türklerde ticari faaliyet bir merkezde toplandığı ve evlere sirayet etmediği için olsa gerek... Akşehir evlerinin en önemli özelliği işlevsel olmaları. “En mühimi kullanışlı olması” demiş tok, işbilir bir ses. Akşehir evlerinin özel bir mimari üslup olarak öne çıkmasında Ermeni ustaların katkısı büyük. Yaşlılar demir ve ahşap üzerine çalışan ustaların genellikle gayrimüslim olduğunu söylüyor. Türk ustaların bir kısmı da onlar tarafından yetiştirilmiş. Nitekim iki anlayış, iki üslup arasında yaklaşımlar/etkileşimler olmuş. Mesela banyo için odanın yüklük duvarında bulunan gusülhane Müslüman olmayan Rumların evlerinde de bulunuyor. Bu sadece Akşehir’de karşılaşılan bir durum. Öte yandan taş ve demir aslında Rum evlerine özgü bir malzeme iken bu malzemelerin kimi Türk evlerinde de kullanıldığı göze çarpıyor. Akşehir’de Türklerle yıllarca iç içe ve dost olarak yaşamış Rumlar 70- 80 yıl önceki süreçte Güneydoğu’daki Ermeni olayları meydana geldiğinde bir korkuya kapılarak Akşehir’i terketmişler. Kaldıkları süre içinde pek çok evin yanısıra kilise, papazevi, hamam inşa etmiş olan Rumların gitmesi Akşehir yerlisini de üzmüş; Akşehir yaşlıları ağlaşarak ayrıldıklarını dün gibi hatırlıyorlar. Zemin açısından sağlam olmayan Akşehir’in eski ustaları bugünün mimarlarından daha ferasetli bir kararla evleri inşa ederken çeşitli önlemler almışlar. Bağdadi yapı denilen ahşap kirişleri ve ahşap kolanları birbirine bağlayan çapraz taşıyıcı sistemler kullanmışlar. Akşehir yerlisi eski evleri terketmiş ve çok katlı binalara taşınmış durumda. Evlerde bugün ikamet edenler ise çevre köylerden Akşehir’e göç edenler.Çok katlı binalar yapılırken surların büyük bir kısmı yıkılıp hafriyat olarak atılmış. Eski Akşehir’i sınırlandıran sur hakkında bugün çok fazla şey bilinmiyor. Bilinmeyenlere bugün artık Akşehir’de olmayan tarihi değerleri kaybetmiş olmanın acısı ekleniyor. Akşehir’in ulu kişilerinden Seyyid Mahmud Hayrani’nin türbesi yerinde; ama sandukası kayıp. Akşehir’e bağlı eski adı Maruf olan köyde bulunan İbrahim Sultan Veli türbesindeki sandukanın yerinde de yeller esiyor; onun nerede olduğu belli, sanduka şu an Bern’de bulunuyor. Yıldırım Bayezid’in öldüğü yer... Akşehir halen yaşanan ve yaşayan evleriyle tarihi bir şenlik gibi sunuyor; ama bunun geçici ve aldatıcı bir hal olduğunu hatırlamanız uzun sürmüyor. Ferruh Şah Mescidi kulağınızı çekiveriyor hemen. “Tarihi çevir nal sesi kısrak sesi”... Değil, ölüm de var kısrak seslerinin arasında, hem de cevvalliği, atılımcı ruhu ve gözüpekliği ile kendisini bize daha ortaokul sıralarındayken sevdirmiş bir padişahın ölümü bu. Kendi dininden bir hükümdara, Timur’a esir düştükten sonra, bunu gururuna yediremeyip yüzüğündeki zehiri içerek intihar eden Yıldırım Bayezid’in trajik ölümü... Burada olmuş olay, o zamanlar zindan olarak kullanılan ve Yıldırım Bayezid’in esaretine tanık olan Ferruh Şah Mescidi’nde... Bugün çatısında otlar bitmiş, yalnız bırakılmış bir yapı Ferruh Şah Mescidi, gövdesi acısına ayna gibi, susmaktan taşa dönmüş, misafirini göz göre göre ölüme teslim etmiş bir ev sahibinin kederli hali geziniyor otlarının arasında... Evliya Çelebi'nin el yazısı Akşehir, Nasreddin Hoca’yla özdeşleşmiş bir kent. Ama şehrin en görkemli camilerinden İmaret Camii’nde bulunan iki iz Türk tarihinde en az Nasreddin Hoca kadar önemli olan bir ismin, Evliya Çelebi’nin buraya uğradığını belgelemekle kalmıyor, Evliya Çelebi’nin bugün halen okunaklı olan el yazısını görme imkanı da veriyor. İmaret Camii’nin girişinde soldan birinci sütunun tunç bileziğinde bulunan bu el yazısının sebeb-i hikmeti ise 1638’de Bağdad Seferine çıkan IV. Murad’ın Akşehir’e de uğradığını ve burada 20 gün kaldığını belgelemek... Şöyle tercüme ediliyor yazı: “Fakir, Mehmed Sultan Murad Han -Tanrı kendisini teyid etsin- askerleriyle beraber buraya geldi. Bunu 1048 yılı Muharreminin 26. günü yazdı.” İkinci yazı daha detay bir bilgiyi içeriyor; “Yirmi gün oturak olmuştur”. İbrahim Hakkı Konyalı’ya göre İmaret Camii’nin bileziğindeki iki kitabe Akşehir’in sivil kervanlar ve ordular için uğrak ve konak yeri olduğunu gösteriyor. Akşehir kendisini gezip görmek isteyenlere gerek coğrafi güzelliği gerekse Nasreddin Hoca’nın türbesinden başlayan, karakteristik evleriyle devam eden, Taş Medrese'si, Ferruh Şah Mescid'i, 100 yıllık Yukarı Hamam’ı, 15.yy.’dan kalma Seyyid Mahmut Hayrani Türbesi, Taceddin Tekkesi ve Türbesi, kilisesi ile tatmin edici bir manzume olarak duruyor, bekliyor; orada, Anadolu’nun batısında... | |
|
Etiketler |
akşehir, konya |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevaplar | Son Mesaj |
Konya Akşehir Tarihi Geçmişi | SpinoZi | İl ve İlçelerimizin Tarihçesi | 3 | 17 Ocak 2024 13:43 |
Konya Ziraat Bankası Akşehir Şubesi Adresi Nedir? Telefonu Nedir? | PySSyCaT | İç Anadolu Bölgesi | 0 | 09 Kasım 2014 17:13 |
Sülbiye (akşehir- konya) | Sır | Yöresel Yemekler | 0 | 22 Ocak 2011 22:44 |
şekerleme (akşehir konya) | Sır | Yöresel Yemekler | 0 | 22 Ocak 2011 15:02 |
Yoğurtlu akşehir çorbası (konya) | Sır | Yöresel Yemekler | 0 | 22 Ocak 2011 14:59 |