09 Aralık 2010, 21:40 | #1 | |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Yarasalar Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir. Yarasa denince, insanların çoğunun aklına kan ve ölümle dolu kabuslar geliyor. Bizler, ondan sözedilince tiksiniyor ve olumsuz düşünceler geliştiriyoruz... Oysa bilimadamları, yarasaları "dünya üzerindeki en kabiliyetli ve başarılı hayvanlar" olarak görüyorlar... Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir. Kana susamış kör canavarlar... Vampir yarasalar, insanları en çok korkutan hayvanların başında geliyor... İnanış biçiminde olmasa da, onların fiziksel olarak zararlı yaratıklar olduğunu düşünen en önemli kesim ise köylüler... Bu tip yarasaların çiftlik hayvanlarına dadanmasından çok şikayetçiler... Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir. Yarasaların doğasını araştırmak için ilk bilimsel girişim 18. yüzyılın en büyük bilimadamlarından Lazzaro Spallanzani tarafından yapıldı. Spallanzani, fiziğe, kimyaya, jeolojiye ve volkanolojiye önemli katkılarda bulunmuş bir bilimadamıydı. Biyoloji alanında ise uzuvlar, kan dolaşımı, sindirim, üreme ve solunumla ilgili bilgilere çok daha yenilerini ekledi... Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir. Gözlerini kullanmadan uçtukları farkedildi 64 yaşındaki Spallanzani, 1793'te döneminin en büyük bilimadamıyken yarasaların uçarken gözleri kapalı ya da gözleri çıkarılmış olsa bile önlerine çıkan nesnelere çarpmadıklarını buldu. Bir dizi deneyden sonra, gözün yerini bilinen diğer duyulardan hiçbirinin almadığı ortaya çıktı. Yarasalar gözün yerine bizim bilmediğimiz başka bir organı ya da bir duyuyu kullanıyordu. Bu buluşlar yayınlandı. Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir. Şunun kulaklarını çıkaralım bakalım ne olacak? Sonra, 1793-94 kışında, Louis Jurine adlı Cenevreli bir cerrah, yarasaların kulakları çıkarıldığında, kör olsa da olmasa da hayvanın tamamen savunmasız hale geldiğini söyledi... İlk başta, Spallanzani, Jurine'in çalışmasına şüpheyle yaklaştı. Ancak daha sonra onun sonuçlarını kendisi de doğruladı. Jurine haklıydı; yarasalar kulaklarıyla görüyordu. Buluşlarını hiçbir zaman yayınlamadı. Ama ölene kadar geçen 5 yıllık sürede ardı ardına deneyler yaptı. Tüm bu deneyler ana gerçeği daha da doğruladı ve geliştirdi. Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir. Kulaklarıyla mı görüyormuş? Buna kim inanır? Spallanzani'nin bulgularını neden yayınlamadığı bilinmiyor. Ancak, onun gibi politik bir bilimadamının ilk başta ortaya attığı "yeni bir organ ya da duyu" ile, sonradan ortaya çıkan "kulak" arasındaki farkı anladığına emin olabiliriz... İlki ancak bir "gizem", ikincisi ise bir "anormallik"ti. Gizemler en fazla daha fazla gizem yaratırken, anormallikler ise alay konusu olma riski yaratıyordu. Bilimadamı, profesyonel güvenilirliğini böylesine havada bir konuyu ilerletmek için tehlikeye atmak yerine, daha sağlam işler yapmayı tercih etmiş olabilirdi. Araştırmalar alay konusu oluyor�"Peki, o zaman yarasalar gözleriyle mi duyuyorlar?" Gerçekten de, ölümünden sonra Spallanzani'nin yaptığı deneylerin raporları bulundu ve alay konusu oldu. Hatta bir meslektaşı, "Peki, o zaman yarasalar gözleriyle mi duyuyorlar?" diye dalga bile geçti... Sonraki 140 yıl boyunca, profesyonel zooloji, karanlıkta uçan yarasaların çevrelerini gelişmiş dokunma duyusuyla algıladıklarına inandı... Arizona'nın Chiricahua Dağları'nda yaşayan "Plecotus townsendii", "gölgesinden daha hızlı su içen hayvan" olarak tanınıyor. Bu yarasa türü, kısa ama geniş kanatları sayesinde dakikalarca suyun üzerinde gezinip avını kovalayabiliyor... Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir. İki üniversite öğrencisi çalışmaları yeniden başlatıyor Spallanzani, bulgularını yayınlama konusunda farklı bir tavır da sergileyebilirdi. Ancak, buluşunu kariyerinin en üst noktasında yapmış olması onun için büyük bir şanssızlıktı. Genç biri olsaydı, kaybedecek çok az şeyi olabilirdi. İşte bu nedenle, modern yarasa araştırmalarının iki üniversite öğrencisi tarafından başlatılmasına şaşmamak gerekiyor. Yarasaların çıkardıkları yüksek frekanslı seslerin ekosundan faydalanarak yön bulduğu kanıtlanıyor 1938 yılında Donald Griffin adındaki yarasa meraklısı bir Harvard öğrencisi, bir fizik profesörününün, böceklerin yüksek frekanslı seslerini farkeden bir alıcı geliştirdiğini duydu. Bunun üzerine. 1920'li yıllarda "yarasaların yönlerini bulmak için yüksek frekanslı seslerin ekolarından yararlandıklarını" söyleyen bir İngiliz akustik uzmanının sözlerini hatırladı. Griffin bu alıcıyı ödünç aldı ve kafesteki yarasalar üzerinde deneyler yapmaya başladı. Sonraki iki yıl süresince, Robert Galambos adlı bir başka Harvard öğrencisiyle çalışmalarını sürdürdü. Bu ikili, yarasaların yüksek frekanslı sesler çıkardıklarını ve bu seslerin ekolarından gelen bilgilere dayanarak yönlerini bulduklarını kanıtladı. Karanlıktaki yollarını akustik bir projektör ışığıyla aydınlatan bu hayvanlar, doğal "sonar" cihazları sayesinde görmeseler bile hiçbir şeye çarpmıyorlardı... Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir. Tipik tepkiler, "Neden böyle bir şey için daha fazla zaman harcamak istiyorsunuz?" şeklindeydi... Deneyler son derece inandırıcıydı ve sonuçların kabul edilmesi uzun sürmedi... Griffin ve Galambos, artık farklı olduğu kadar rahatsız edici entellektüel ve duygusal bir atmosferin içine girmişlerdi. Buldukları temel gerçek kabul edilmişti ama çalışmalara devam etmeleri için hiçbir şey yapılmadı. Tipik tepkiler, "Neden böyle bir şey için daha fazla zaman harcamak istiyorsunuz?" şeklindeydi... Bu tip davranışlar o kadar fazlalaşmıştı ki, iki bilimadamı motivasyonlarını yitirmeye başladı... Öğretmenleri, iki başarılı öğrencinin kariyerlerini mahvetmelerini önlemeye çalışıyordu Griffin ve Galambos'un öğretmenleri sadece koruyucu görevi yapıyor ve bu iki başarılı öğrencinin kariyerlerini mahvetmelerini önlemeye çalışıyordu. Bilim sosyal bir işti... Bir bilimadamının başarılı olması. diğer bilimadamlarının onun işinden ne kadar yararlanabildiğiyle ölçülüyordu. Griffin ve Galambos'un yarasaların bu kabiliyetleriyle ilgili buluşu ise çok farklı çok garipti... Diğerlerinin çalışmalarıyla ile uzaktan yakından ilgisi yoktu... Onların çalışmalarına kim hakemlik yapacaktı? Onları kim yayınlayacaktı? Bir üniversite öğrencisinin, olağandışı bir gerçeği bulması gerçek bir başarıydı... Bir adı olmadığından, Griffin ona bir ad takmıştı; "ekolokasyon" (sesin yankılanmasından faydalanarak bir cismin bulunduğu yön ve uzaklığı saptama)... Bir üniversite öğrencisinin, olağandışı bir gerçeği bulması gerçek bir başarıydı... Ancak, kendisini tek kişilik bir profesyonel topluluk olarak görmesi ise bir intihardan başka birşey değildi... Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir. "Batoloji" (yarasa bilimi) doğuyor Bununla birlikte Griffin, azimle yolunda ilerlemeye devam etti. Batı Almanya'dan Martin Eisentraut ve Cornell'den William Wimsatt ile önce Cornell'de sonra da yine Harvard'da bir iş kolu başlattı. Bu ekip öğrencilere ders verdi, Yayınlar oluşturdu, terimler buldu ve tanımladı, teknik prosedürler geliştirdi, alan gözlemleri ve laboratuvar bilgilerinin yapısını oluşturdu... İşler yine de yavaş ilerliyordu: 1940 ve 1960 yılları arasında her yıl ekolokasyon üzerinde sadece iki tez yayınlandı. Ama, 1960'dan sonraki yıllarda, ise sadece ekolokasyon üzerinde her yıl 40 tez yazıldı. "Batoloji" (yarasa bilimi) doğdu ve Meksikalı hikayecilerin doğru oldukları oltaya çıktı. Yarasalar farklıydı... Ve onların farklı olmayı başarma yollan bize son derece tanıdık geliyordu... Yarasalar ve diğer memeliler arasındaki ayrılığın ne zaman ve nasıl ortaya çıktığı bilinmiyor Eski bir fosile bakıldığında, 50 milyon yıllık yaşına rağmen, yakın zamana ait olanlara çok benzediği görülüyor. Profesyonellerin ortak fikrine göre, bir süre önce uçan sincaba benzer böcek yiyen bir memeli, gecenin yiyecek açısından zengin, ancak rakip ve yırtıcı hayvanlardan yoksun olduğunu fark etmişti. Sonra da sonarlarını ve kanatlarını geliştirerek bu uygun ortama geçmiş; bu işlem sırasında da bugünkü yarasaya dönüşmüştü. Bugün bin kadar türü ve alttürü vardı. Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir. "Macrotus californicus" (solda) kan emici vampir sınıfından bir yarasa türü... Genellikle böcekleri yiyerek besleniyor... İri kulaklarını ve burnunu sonar gibi kullanıyor. Yaprak burunlu yarasa (sağda), avını karanlıkta büyük kulaklarıyla saptıyor... Yarasayı farklı kılan geceleri avlanması ve bunun için sesten yararlanması� Yarasalar, memelilere de çok benziyor... Örneğin, beslenme alışkanlıkları açısından bakıldığında, meyve, çiçek poleni, böcek, kurbağa, kemirgen hayvan, kuş, memeli kanı ya da diğer yarasaları yiyen yarasalara rastlanabiliyor. Yarasalara sivrisineklerin memelisi olarak bakılıyor. Vampir yarasalar sadece Amerika'da yaşıyor, benzerlerine Avrupa'da rastlanmıyor. Birkaç yarasa türü ise ortalarda sadece geceleri dolaşmıyor. Özellikle meyve yiyen türler yönlerini ekolokasyon yöntemiyle bulmuyor. Ama yine de yarasayı farklı kılan ve onları diğerlerinden ayıran özellik, geceleri havada avlanması ve bunun için de sesten yararlanması... Sesin ekosunu dinliyor, sonra da bunun hangi yönden, ne kadar uzaktan, hangi hızla geldiğine karar veriyor Spallanzini ve Griffin'in de doğrulayacağı gibi, yarasalarınki hiç de kolay elde edilecek bir başarı değil... Bu hayvanlar öncelikle bir dağ vadisindeki bağırışın ekosunu dinliyor, sonra da bunun hangi yönden, ne kadar uzaktan, hangi hızla geldiğine karar veriyor. "Kulakla görebilmek" amacıyla yapılan araştırmalarda, ekolokasyon yöntemini kullanarak büyük engel lerin olduğu yerlerde yollarını bulmayı çok az kör başarabildi... Hiç biri de bir basket topunu yakalamayı beceremedi. Yarasalar ise bundan çok daha karmaşık işleri ekolokasyon yardımıyla halledebiliyor. Çoğu zaman, meyve sinekleri kadar küçük böcekleri yakalayabiliyorlar. Ses dalgalan havada hızla zayıfladığından, avlarının varlığını 0.9 metre yakına gelene kadar fark edemiyorlar. Yarasalar saatte 15-30 km, hız la uçtuklarından, üç boyutlu hareket eden iki yaratığın algılama ve durma sorunlarının anında çözülmesi gerekiyor. Aksi olursa, yarasa avını kaçırmış oluyor... Son olarak, ekolokasyon hedeften dönen ekoları okumayı içeriyor. Ama bu sıra da, potansiyel bir kurban, ekolokasyon yapan bir avcının seslerini, onun kendisini fark ettiği sürenin yarısında algılıyor. Avına böyle bir savunma imkanı sağlayan bir avcının yaşayabilmesi ise gerçekten alkışlanacak bir olay... Yarasalar memelilerin en kalabalık türü Ne kadar karmaşık olsa da, yarasalar bu sorunlarla başetmeyi beceriyorlar... Gerçekte evrim teorisi, adapte olma becerisini üreme başarısıyla bağdaştırıyor. Yarasalar memelilerin en kalabalık türü olduğundan - her 10 memelinin bir tanesi yarasa -, bu yaratıkların çevreleriyle başa çıkma konusunda en başarılı hayvanlar oldukları söyleniyor. Örneğin, ılıman bölgelerde çok yaygın olan böcek yiyen "küçük kahverengi yarasa", saatte 500 böcek yakalayabiliyor. Bu hayvan genelde avını ekolokasyonu kullanarak, kanat ve kuyruk zarlarının yerini saptayarak yakalıyor. Algılama ve yakalama arasında geçen zaman, saniyenin üçte biri ile yarısı arasında değişiyor. Bu zaman içinde, yarasa avını algılamakla kalmıyor, kendine bir yol belirleyip harekete bile geçiyor. | |
|
Etiketler |
yarasalar |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevaplar | Son Mesaj |
Yarasalar 7 Çocuğu Öldürdü | Rhytia | Haber Arşivi | 0 | 25 Mayıs 2012 18:45 |
Yarasalar neden kan emer? | Ezgi | Hayvanlar Alemi | 0 | 07 Kasım 2011 17:35 |
Yarasalar niçin kan emer? | Süslü | Merak Ettikleriniz | 0 | 12 Ocak 2010 23:11 |
Yarasalar Neden Kan Emer? | Heidi | Merak Ettikleriniz | 0 | 23 Temmuz 2008 08:51 |