03 Eylül 2011, 17:23 | #1 | |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Yahudilerin İslam Düşmanlığı . Ali KAYA Benî Kureyza Gazası: (H. Zilkâde 5 / M. Nisan 627) Medine Sözleşmesine göre Benî Kureyza Mü’minlerle beraber Medine’yi müdafaa etmeleri gerekirken düşmanla işbirliği yaparak Medine’ye bir başka cepheden Medine’ye taarruzda bulundular. Böylece açıkça ihanet etmiş oldular. Peygamberimizin tahkik için gönderdiği sahabelerine hakaret ettiler ve “Aramızda ne sözleşme ne de anlaşma vardır?” dediler. Düşmanın perişan bir şekilde çekilmesi ve Medine’yi terk etmesi üzerine Benî Kureyza şaşkınlık içinde kalarak kalelerine çekildiler. Yapayalnız kalmışlardı. İhanetlerinin de farkında oldukları için büyük bir korku içinde kalelerine çekilmişlerdi. Müslümanlar ordugâhı terk ederek Medine’ye dönmüşlerdi, peygamberimiz (sav) kılıcını çıkarmış henüz daha istirahata çekilmemişti ki Cebrail (as) Allah'ın emrini getirdi. “Yâ Muhammed! Yüce Allah sana Benî Kureyza üzerine yürümeni emrediyor” dedi. Bunun üzerine peygamberimiz (sav) Hz. Bilal-i Habeşîyi çağırdı ve mü’minleri yeniden savaşa çağırdı şöyle nida ettirdi: “Allah’a ve Resulüne inanan bütün erkekler ikindi namazını Beni Kureyza yurdunda kılsın!” Sonra sancağı Hz. Ali’ye vererek ordunun gelmesinden önce Kureyza’nın kalelerinin önüne otağı kurmasını ve bayrağı dikmesini emretti. İkindi olmadan Müslüman ordusu 36 Süvari ve 3000 piyade olmak üzere Kureyza kalesinin önünde toplandılar. Benî Kureyza şaşkınlıklarından ve telaşlarından ne yapacaklarını bilemeyerek kaleden küstahça hakaretler yağdırmaya başladılar. Hz. Ali (ra) bu hakaretâmiz sözlerden çok rahatsız oldu. Sancağı bir başka sahabeye teslim ederek peygamberimizi karşılamaya koştu. Yolda peygamberimize (sav) “Ya Resulallah! Şu şirretlerin yanına varmasanız da otağınızı ordunun gerisinde kursanız olmaz mı?” dedi. Peygamberimiz (sav) anlamıştı. “Herhalde onlardan beni üzecek bir takım sözler işittin!” buyurdu. Hz. Ali (ra) “Evet, ya Resulallah!” dedi. Peygamberimiz (asv) “Musa peygamber bunlardan daha ağırlarıyla karşılaşmıştı da daha çok üzülmüştü. Sen merak etme! Onlar beni görürlerse bu sözlerin hiçbirini söyleyemezler” buyurdu. Peygamberimiz (sav) kaleye yaklaştı ve Yahudi ileri gelenlerinin isimlerini tek tek zikrederek “Ey Allah'ın gadabını çekerek maymuna çevrilenlerin kardeşleri! Allah sizi hor ve hakir kıldı, cezasını ve belâsını üzerinize indirmedi mi? Siz bana ve sahabelerime hakaret edersiniz öyle mi?”diye seslendi. Yahudiler süt dökmüş kediler gibi sus-pus olup kaldılar. Daha önce uzayan dilleri boğazlarına kaçtı. Sonra içlerinden birisi şöyle seslendi: “Ya Ebe’l-Kâsım! Sen sözünü bilmezlerden değilsin! Musa’ya inzal edilen Tevrat’a yemin ederiz ki biz sana hiçbir kötü laf etmedik!” diye inkâr ettiler. Peygamberimiz (sav) otağına döndü. Sahabelerine de kaleyi muhasara etmelerini ve kaleden başını uzatana ok atmalarını söyledi. Kuryzaoğulları da kaleden ok yağdırıyorlardı. Bu arada münafıklar yine boş durmuyorlar, şeytanın kendilerine yaptığı telkinlere kulak kabartarak boş kuruntu ve hülyalarla Müslümanlar aleyhine Yahudilerle işbirliği yapmaya başladılar. Benî kuryza’ya haber göndererek “Sakın teslim olmayın! Medine’yi terk edin deseler de sakın terk etmeyin! Siz savaşa devam ederseniz biz de size hem silah, hem mühimmat yardımında bulunuruz, gerekirse canlarımızı da ortaya koyarız” diye haber gönderdiler. Bu haber Benî Kureyza’ya ümit versdi ve teslim olmalarını engelledi. Muhasara devam ediyordu. Peygamberimiz Yahudiler teslim olana kadar muhasarayı kaldırmayacağını söyleyerek sahabelerini teşvik etti. Benî Kureyza muhasaranın uzadığını görünce sıkılmaya başladılar. Aralarında büyük bir huzursuzluk başladı. Münafıklardan bekledikleri yardım da bir türlü gelmiyordu. Münafıklar Benî Nadrı aldattıkları gibi Benî Kureyzayı da aldatmışlardı. Zaten muhasara altında bulunan kaleye yardım göndermeleri mümkün olmadığı gibi, peygamberimize muhasarayı kaldırma teklifi götürmeye cesaretleri de yoktu. Verdikleri sözleri boş laftan ve eski ittifaklarından dolayı söyledikleri teselli sözlerinden başka bir şey değildi. Kısa süre içinde bütün maneviyatları sarsılan ve moralleri sıfırlanan Yahudiler büyük bir korkuya kapıldılar. Görüşme isteğinde bulundular. Peygamberimiz (sav) bu isteklerini kabul etti. İçlerinden Nebbaş b. Kays’ı elçi olarak gönderdiler. Nebbaş peygamberimize “Ya Muhammed! Beni Nadr gibi bizim ayrılıp gitmemize müsaade et. Silahlarımız ve mallarımız sizin olsun. Her aile develerine yükleyebildikleri kadar eşya yükleyerek ailelerimiz ve çocuklarımızla çıkıp gidelim” dedi. Peygamberimiz (sav) “Bu teklifi kabul edemem” buyurdu. O zaman “Kanımızı bağışla ve ailelerimizle çıkıp gidelim” dedi. Peygamberimiz (sav) “Hiçbir teklifinizi kabul edemem. Kayıtsız şartsız benim vereceğim hükme teslim olmalısınız. Hiçbir teklifiniz geçerli olmayacaktır” buyurdu. Nebbaş perişan bir vaziyette geri döndü. Olup bitenleri anlattı. Bunun üzerine Yahudi liderlerinden Ka’b b. Esed Yahudi ileri gelenlerine “Ey Yahudi topluluğu! Görüyorsunuz ki büyük bir felaketle karşı karşıyayız. Size üç teklifim var. Bunlardan birini kabul edelim. Birincisi, şu adama tabi olalım, peygamberliğini kabul edelim ve dinine girelim. Vallahi o gelmesi beklenen ve bize müjdelenen peygamberdir ve Allah onun yardımcısıdır. Biz ona asla baş gelemeyiz. Böylece kanımızı, malımızı ve her şeyimizi kurtarmış oluruz. O peygamberin Araptan gelmesi Allah'ın bir tercihidir. Bizim beklentimiz gibi değildir” dedi. Yahudiler “Biz kitap sahibi bir milletiz, dinimize ihanet etmeyiz ve bu teklifi asla kabul etmeyiz” dediler. Ka’b b. Esed ikinci teklifini yaptı. “O zaman gelin çocuklarımızı ve kadınlarımızı öldürelim ve gözümüz arkada kalmasın. Sonra kılıçlarımızı sıyıralım ölene kadar savaşalım ve asla teslim olmayalım. Ölürsek geride bir şeyimiz kalmaz, galip olursak yeniden evlenir çoluk çocuk sahibi oluruz” dedi. Yahudiler bu teklife de yanaşmadılar. Ka’b bu defa da “Bu gece Sebt gecesidir. Muhammed ve ashabı bizim herhangi bir harekette bulunmayacağımızdan emindir. Gece ansızın kalemizden çıkarak gaflet içinde onları yakalıyalım ve ansızın baskın düzenleyelim. Baskın basanındır” dedi. Benî Kureyza bu teklife de “Biz Sebt gününün hürmetini bozamayız. Bizden önce Sebt gününe hürmetsizlik etmiş olanların cezalandırılarak domuz ve maymunlara çevrildiklerini biliyoruz” dediler. Bunun üzerine Ka’b “İçinizden hiç kimse doğduğu andan bu güne kadar doğru bir görüşe sahip olmadığınızı anladım. Sizden hiçbiriniz adam olmazsınız” dedi. Aralarında münakaşa ve kargaşa başladı. İleri geri söz söylediler. Kadınlar ve çocuklar ise ağlaşıp feryat edip durmaktaydılar. İçlerinden Sa’lebe b. Saye ve Esid b. Saye isimlerinde iki kardeş Kureyzaoğullarına şöyle dediler: “Ey Benî Kureyza! Allah’a yemin ederiz ki Muhammed Allah'ın Resulüdür. Bizim bilginlerimiz de Beni Nadrın âlimleri de bunu söylemişlerdir. Hepimnizin çok sevdiği İbn-i Heyyeban öleceği zaman Mekke’den çıkıp Yesribe gelecek olan peygamberden haber vermişti. Onun anlatııklarının tamamı Muhammed’de vardır. Allah’tan korkun da gelin iman edin” dediler. Benî Kureyza Yahudileri bu konuşmaya öfkelendiler ve “İbn-i Heyyeban’ın haber verdiği peygamber bu değildir” dediler. Bile bile gerçeği inkâr ettiler. Sa’yeoğulları ise söylediklerinde ısrar ettiler. Laf dinlemeyeceklerini anlayınca iki kardeş kuzenleri Esed b. Ubeyd ile beraber gece gizlice kaleden çıkarak peygamberimizle görüşerek Müslüman oldular. Peygamberimizin yirmi beş günlük muhasarasından sonra başka çare kalmadığını anlayarak teslim olmayı kabul ettiler. Haklarında hüküm vermeleri için sahabelerinden birisini seçmelerini istediler. Peygamberimiz (sav) “Dilediğinizi seçebilirsiniz” dedi. Onlar da “Biz Sa’d b. Muaz’ın vereceği hükme razıyız” diye onu tercih ettiler. Çünkü Yahudiler eskiden beri Evslilerin müttefiki idiler. Sa’d b. Muaz (ra) Hendekte aldığı ok yarasından tedavi ve müşahede altında bulunuyordu. Evsli Müslümanlar onu sedye içinde alıp getirdiler. Efendimiz (sav) “Ya Muaz! Yahudiler senin haklarında vereceğin hükme razı olacaklarını söylediler. Onlar hakkındaki hükmünü bana açıkla” buyurdu. Sa’d ise “Ya Resulallah! Ben biliyorum ki onlar hakkında yapacağın muamele konusunda bir emir vermiştir. Sen Allah'ın hükmünü onlara uygula ve emredileni yap!” dedi. Peygamberimiz (sav) “Yüce Allah onlar hakkında herhangi bir hüküm indirmiş değildir. Onlar da senin vereceğin hükme razı olacaklarını söylediler. Bu durumda senin hüküm vermen gerekiyor” buyurdu. Bunun üzerine Sa’d Yahudilerin ileri gelenlerini çağırdı ve “Kureyzaoğulları hakkında vereceğim hükmü kabul edeceğinize dair bana yemin eder misiniz?” dedi. Onlar yemin ettiler ve “Evet, söz veriyoruz!” dediler. Sonra usul gereği peygamberimize sorması gerekiyordu. Peygamberimize dönmekten ve ismini söylemekten hayâ ederek başını önüne eğerek “Şurada buluna zat-ı mübarek de vereceğim hükme razı olacağına dair söze veriyor mu?” diye sordu. Efendimiz (sav) de “Evet!” buyurdular. Bunun üzerine Hz. Sa’d b. Muaz (ra) Yahudilerin kalelerinden çıkmalarını ve silahlarını teslim etmelerini istedi. Onlar da kalelerinden indiler ve silahlarını bırakıp teslim oldular. Sa’d bin Muaz peygamberimizin (sav) ve sahabelerinin (ra) ve Yahudilerin tamamının huzurunda hükmünü şöyle açıkladı: “Ben onların büluğ çağına eren erkeklerinin boyunlarının vurulmasına; mallarının Müslümanlar arasında taksim edilmesine, çocuklarının ve kadınlarının esir edilmesine hükmettim” dedi. Peygamberimiz (sav) Hz. Sa’dı bu hükmünden dolayı takdir ederek “Sen onlar hakkında yüce Allah'ın yedi kat göklerde verdiği hükme uygun hüküm verdin” buyurdular. Sa’d b. Muazın verdiği hüküm Tevratın bu konudaki hükmü ile birebir örtüşüyordu. Bu nedenle Yahudiler hiç itiraz edemediler. Nitekim Tevrat bu konuda şöyle demektedir: “Bir şehre harp için yaklaştığında onları sulha davet edesin. Eğer sulha yanaşır da sana sulh cevabı verip, sana kapılarını açarlarsa, içinde bulunan kavmin hepsi sana haraç verip hizmet etsinler. Lâkin, eğer musalaha etmeyip harp ederse onu muhasara edesin. Ve Allah onları sensin eline teslim ettikte erkeklerinin hepsini kılıçtan geçiresin. Amma, kadınlar ile çocukları ve hayvanları ve o şehirde bulunan her şeyi ganimet olarak taksim edip yiyesin.” Yahudiler kendilerine Tevratın bu hükmüne uygun bir ceza takdir edildiği için mecburan rıza gösterdiler. Zaten yapacakları bir şey de yoktu. Peygamberimiz (sav) erkeklerin ellerini bağlattı. Bütün eşyaları bir araya toplandı. Ganimetin beşte biri peygamberimize yani, beytü’l-mâle ayrıldıktan sonra geri kalanı sahabelere taksim edildi. Süvarilere üç hisse, piyadelere birer hisse verdi. Erkeklerin boynu vuruldu. Bu arada bazıları sahabelere yaptıkları iyiliklerinden dolayı affı talep edilenler oldu. Peygamberimiz (sav) onları affetti. Ayrıca surdan taş bırakarak bir sahabeyi şehit eden Nübâte isminde bir kadının da kısas uygulandı. Medine çevresi Yahudilerden temizlenince uzun müddet sulh ve sükûn hâkim oldu. Fitne fesat ortadan kalkınca kavga ve gürültü de ortadan kalkmış oldu. Münafıklar da kendilerine yardım edecek ortak bulamadıkları için seslerini kesip oturdular ve huzur ortamına katkı sağladılar. Peygamberimiz (sav) de mü’minleri irşad ederek imana ve Kur’âna hizmet etmeye, mü’minlerin kalplerine iman ve kafalarına ilim ve irfan vermek için huzurlu bir ortama kavuşmuş, Medine adına yakışır bir şekilde geleceğin “Medeniyet” temellerini “İman, ilim, ahlak ve fazilet” üzerinde kurmaya başladı.
__________________ [Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] | |
|
Etiketler |
düşmanlığı, yahudilerin, İslam |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevaplar | Son Mesaj |
İslam Düşmanlığı ile Mücadele | Zen | Haber Arşivi | 0 | 04 Aralık 2012 21:46 |
Tarihte Tesettür Düşmanlığı | Zen | İslamiyet | 0 | 11 Kasım 2012 19:46 |
Azgınlaşan Türkçülük Düşmanlığı | Kalemzede | Tarih | 0 | 09 Kasım 2011 11:31 |
Arap Düşmanlığı | Kalemzede | İslamiyet | 0 | 25 Temmuz 2011 15:07 |