IRCForumları - IRC ve mIRC Kullanıcılarının Buluşma Noktası
  reklamver

Etiketlenen Kullanıcılar

 
 
LinkBack Seçenekler Stil
Alt 03 Şubat 2014, 00:56   #1
Çevrimiçi
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Sefalet sınırda




Yanı başımızdaki kampta 40 bin Suriyeli yaşamaya çalışıyor. Bir yandan dondurucu soğukla boğuşuyorlar, bir yandan açlıkla...


Suriye'de artık son gecem… Milliyet gazetesi foto muhabiri Bünyamin Aygün'ü kurtaran muhalif komutanlardan Abdülmelik'in yanındayım. Sabaha doğru yola çıkıp Türkiye sınırındaki kamplarda olmam gerek. Abdülmelik gecenin zifiri karanlığında bana refakat edecek mücahidlere talimatlar yağdırıyor, “Farları açmayın, telsizlerle muhaberat yapmayın, telefonların ışığına dikkat edin.”
PAROLA SİGARA
Kısa bir süre önce girdiği çatışmadan vurulan Abdülmelik parçalanmış, sargılar içindeki elini omuzundaki askıdan kurtarıp benimle vedalaşıyor. Yanımda sigara olup olmadığını soruyor sonra da ekliyor; “Kontrol noktalarına gelince hemen sigara yak. Eğer bizimkiler ise sizin El Kaide'den olmadığınızı anlar. Çünkü onlar sigara içmezler. Yok Nusra ya da Devleciler (IŞİD) ise Allah yardım etsin, zaten şansınız yok. Sakın ola ki, ortalık yanıyor dahi olsa kesinlikle bir kare fotoğraf çekeyim deme. Arkadaşlar seni kampın kenarına kadar götürecekler oradan öteye başının çaresine bakarsın.”
Gece, mesaiye kalan savaş orkestrasının kurşun sesleri arasında bulunduğumuz alandan çıkıyoruz, ay ışığının aydınlattığı yollardan kâh yavaşlayarak kâh kontrol noktalarından sigara yakarak geçip sabahın ilk ışıklarıyla kamp bölgesine ulaşıyoruz.
DEVLE MİSİN, MUHABERAT MI?
Burası Türkiye sınırında her geçen gün büyüyen, belki de son yılların binlerce çadırdan oluşan en büyük kenti. Yani Suriye'nin sınır kenti İdlib'e bağlı Atme Kampı, bir başka deyişle Suriye'nin en büyük kampı. Zeytinlikler içindeki kamp önceki halinden oldukça farklı. Bazı çadırlar yerini briketlerden oluşan küçük küçük evlere bırakmış. Anlaşılan kamptakiler Suriye'den umudunu kesmiş.
Tel örgülerin hemen yanıbaşındaki kulübeden fark edilmem fazla uzun sürmüyor. Bıyıkları yeni terlemiş silahlı iki gencin “Gıf, gıııf !” nidaları ile olduğum yere çakılıyorum. Türk olduğumu, kampı görmek istediğimi söylüyorum ama nafile. “Bir Türk Suriye tarafından değil, Türkiye tarafından gelir. Sen kimsin Devle misin, muhaberat mısın?” diye diretiyorlar. Ebu Yahya ismini hatırlamam ve kısa bir telefon trafiğinden sonra içeriden gelen silahlı bir adamın mihmandarlığı eşliğinde kapılar açılıyor.
KAMPA SIZMA OLUYOR
Gece yağan yağmurun etkisiyle çamura dönen kampın çadırları arasında bata çıka ilerliyoruz. Mihmandarım Safi, El Kaidecilerin ve Esad'ın adamlarının zaman zaman kampa sızıp bilgi edindiği yönünde ihbarlar aldıklarını bu sebeple kampı daha sıkı korumaya başladıklarını anlatıyor. Safi, “Bizim 200 kişilik silahlı gücümüz var. Ama yine de yeterli gelmiyor. Nüfus 40 bine dayandı. İçeride çoluk çocuk var, geçmişte rejime çalışanlar var. Çok büyük risk altında olanlar var. O sebeple kampın etrafında eli silah tutan herkesi, hatta 14-15 yaşındaki çocukları bile görevlendiriyoruz” diyor.
Dünyanın birçok noktasında mülteci kampı haberi yapmış biri olarak bu kamp nedense her ziyaretimde beni bir başka etkiliyor. Suriye'de bomba ya da serseri bir kurşun yememek, burada ise bir adım ötesindeki Türkiye'den gelecek bir lokma ekmeği yiyebilmek için günlerce beklemek tarifi çok zor bir duygu.

Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.

Bünyamin Aygün'ü kurtaran Abdülmelik yaralanmış.

Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.

O TIRLAR DA OLMASA...
Kamp dediğin tam bir çamur deryası. Çocuklar aç, yaşlılar hasta. Dünya onları, onlar da dünyayı unutmuş. Ah bir de İHH'nın yardım TIR'ları olmasa halleri hepten perişan...
HER ÇADIR BİR HİKÂYE
Suriye'ye sırtlarını döndüler
Kış günü çok zor şartlar altında binlerce insanın barındığı her çadır; bir dramı, bir ölümü, bir maziyi de içinde barındırıyor. Biliyorum ki hangisine kafamı uzatsam sayfalar dolusu dram çıkar. Rastgele birinden başlıyorum. Sırtını Suriye'ye, yüzünü Türkiye'ye dönen çadırlardan birine giriyorum. Battaniye üzerindeki anne ve üç çocuğu biraz tedirgin oluyor. Safi'nin telkinleriyle rahatlıyorlar. Annenin adı Muna. Hama'daki çatışmalar sırasında eşi vurulmuş, geçen yıl da evi basılmış ve 16 yaşındaki oğlu şebbihalar tarafından götürülmüş. Birkaç ay geri dönmesini beklemiş ancak haber alamayınca diğer çocuklarını kurtarmak için evini terk etmiş.
Yanı başındaki çadırın sahibi yaşlı adam, Ebu Muaz ise “artık son günlerim” diye başlıyor sözlerine. “Hama'danım. Baba Esad binlerce babayı katletti. Oğul Esad da o babaların oğullarını katlediyor. Dünya da seyrediyor” diye özetliyor olan biteni.
HER YAĞMUR BİR SÜRÜ MAĞDUR
İki üç gündür aralıksız yağan yağmur mültecileri bir hayli mağdur etmiş. Soğuğu her halükârda içeri kabul eden çadırlar fırtına ve yağmura da direnememiş, kimi çökmüş kimi olduğu gibi su içinde kalmış. İstisnasız bütün çadırların önü kurumaya bırakılan battaniye ve elbiselerle dolu. Bir çadırın önünde ise kurumaya bırakılan parça ekmekler gözüme ilişiyor.
Dedim ya her çadır ayrı bir hikâye, konuşan çok dinleyen yok. Hele bir de yabancıysanız, umut dolu gözlerle, karamsarlık dolu sözleri birbiri ardına sıralıyorlar. Yemek dağıtıldığını söyleyen mihmandarın ikazı ile kampın ortalarına doğru ilerliyoruz. Poşettir, plastik kovadır kim ne bulduysa koşturuyor. Erken davrananlar nevaleyi çoktan almış, yanlarından geçenleri acele etmeleri için el kol hareketleriyle ikaz ediyor. Çamurlar içinde dağıtılan sadece pilavdan müteşekkil öğlen mönüsü benim için tam bir hayal kırıklığı olsa da mülteciler için umut ışığı oluyor.
Bu savaş bitmedikçe Suriyelilerin anlatacağı bizim de yazacağımız bitmez.

Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.

GÖZLER HAVADA: YA BOMBA YAĞARSA
Birkaç ay önce Esad'ın uçaklarının bombaladığı kampta, herkeste gökyüzünü ara ara kontrol etmek gibi bir alışkanlık oluşmuş. En küçük bir seste sınırı belirleyen tel örgülere koşturuyorlar. Çocuklar ise uyku hariç bütün zamanlarını tel örgülerin yanında oynayarak geçiriyor.
Osman SAĞIRLI - Sınırın öte yanını yazdı
TÜRKİYE GAZETESİ


İHA

__________________
Kahpeliğin bahanesi, İhanetin telafisi olmaz.
 

IRCForumlari.NET Reklamlar
sohbet odaları eglen sohbet reklamver
 

Etiketler
sefalet, sınırda


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Kapalı
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık