IRCForumları - IRC ve mIRC Kullanıcılarının Buluşma Noktası
  sohbet odaları

Etiketlenen Kullanıcılar

 
 
LinkBack Seçenekler Stil
Alt 02 Ocak 2014, 20:40   #1
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Yeşil yaşıyor olsaydı mutlaka izi bulunurdu




Muhabirlikten başlayıp temsilciliğe kadar yükselen az sayıdaki gazetecilerden biri olan Faruk Mercan, diğer mesleklerde işin eve götürülmediğini ancak gazetecilikte bunun uyuşmadığını söyledi. Kanaltürk Ankara Temsilcisi Faruk Mercan, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni bitirdi. 1993'te gazeteciliğe başlayan ve Türkiye'nin yakın tarihi üzerine çalışmalarıyla tanınan Mercan, daha lisedeyken günde beş gazete okuduğunu ve mesleğe eğilimi bulunduğunu ifade ediyor. Gazetecilik mesleğinde hukuk mezunu olan çok sayıda gazeteci bulunduğunu dile getiren Mercan, aile ilişkilerinde çok sıkıntılar yaşamaya müsait bir meslek olduğuna dikkat çekiyor.
Gazeteciliğin, 24 saat esasına göre yapılan bir iş olduğunu belirten Mercan, diğer mesleklerde işin eve götürülmediğini ancak gazetecilikte bunun uyuşmadığını kaydediyor. Sürekli haber ve gelişmeleri izlemek zorunda olunduğunu vurgulayan Mercan, "Yine de dikkatli ve dengeli götürüldüğü takdirde bir gazetecinin ailesiyle olan ilişkisi çok bozulmayabilir. Ama dikkat etmek gerekiyor. Aksi takdirde maalesef sıkıntılar oluyor." diyor.
Muhabirlikten başlayıp temsilciliğe kadar yükselen az sayıdaki insanlardan biri olan Mercan, temsilcilerin aslında çoğunluğunun muhabirlikten gelme olduğunu kaydediyor. Gazeteciliğin özünün muhabirlik olduğunun altını çizen Mercan, bir kişiye gazetecilik vasfını verenin haberle olan irtibatı olduğunu, bunun da muhabirlik olduğunu belirtiyor. Ankara Temsilciliği, Genel Yayın Yönetmenliğinin ise haberin işleyişinin çıkardığı unvanlar olduğunu vurguluyor. Aksinin bizzatihi değer taşımadığına dikkat çekiyor.
Gazeteciliğin rekabete açık bir meslek olduğunun altını çizen Mercan, meslekte yabancı bir dil bilmenin ayrıcalık ve avantaj sağladığını söylüyor. İletişim fakültelerinden mezun olanların meslekte yükselememesiyle ilgili Mercan, burada iletişim fakültelerini sorgulamak gerektiğini ifade ediyor.
1990'lı yıllarda bu kadar haber kanalı ve imkanlar olmadığını dile getiren Mercan, kendilerinin gazeteciliğe başladığında bilgisayarın lüks olduğunu ve daktilo ile haber yazdıklarını ifade belirtiyor. 90'lı yılların Türkiye'si ile günümüz Türkiye'si mukayesi edildiğinde bu kadar acımasız bir rekabet olmadığını dile getiren Mercan, sosyal medyanın her şeyi değiştirdiğini vurguluyor. Sosyal medya ile rekabet etmenin çok zor olduğunu anlatıyor.
"MEDYA-SİYASET İLİŞKİSİNDE İKLİM BİRAZ BOZULDU"
Gazeteciliğin son dönemde çokça eleştirildiğini hatırlatan Mercan, siyaset-medya ilişkisinin belli bir noktada olması gerektiğini kaydediyor. AK Parti'nin 2002-2010 dönemi arasında bir normalleşmenin sağlandığını belirten Mercen, "Siyaset, medyanın boyunduruğundan çıktı; medya da olması gereken yere döndü. Bir normalleşme sağlandı. Eğer demokrasilerde medya 4. güç ise dördüncü güce çekildi ve siyaset yeniden birinci güç haline geldi. Çünkü bir zamanlar medya birinci güç haline geldi, kendini böyle gördü. Tabii son 2-3 yıldır medya-siyaset ilişkisinde iklim biraz bozuldu." diye konuşuyor.
Bozulmanın tek bir sebeple izah edilemeyeceğini ifade eden Mercan, Hasan Cemal'in Milliyet Gazetesi’nden ayrılmasını yönetimin süreci iyi götürümemesine bağlıyor. Hasan Cemal'in bir anlamda kurban edildiğine dikkat çeken Mercan, bu normalleşmenin artık tamamlanmasını beklediğini vurguluyor.
"Kraldan fazla kralcılık; maalesef hem siyasette hem medyada, bazen böyle bu hevese kapılanlar oluyor. Medyayı da dizayn edelim, siyaseti de dizayn edelim." diyen Mercan, "Siz sanıyor musunuz ki Türkiye'de bütün askerî darbeler, sadece askerin istekleriyle ortaya çıktı. Hayır; bana göre Türkiye'deki askerî darbelerin birçoğunda sivillerin günahı askerlerden daha fazla. Askeri kışkırtan ‘daha ne duruyorsunuz' diyen siviller. Kenan Evren'in anılarına bakın, 28 Şubat'a bakın. Aynı şey, siyaset-medya ilişkisinde de geçerli. ‘Siyasetle kol kola gazetecilik' anlayışı, daha kolay, daha ucuz gören insanlar da oldu Türkiye'de. Halbuki medyanın siyasetle bu kadar bütünleşmesi, sadece medyaya zarar vermez, siyasete de zarar verir." şeklinde konuşuyor. Medyanın ister istemez siyasetle belli bir mesafeyi korumak zorunda olduğunun altını çiziyor.
Sosyal paylaşım sitesi Twitter ile ilgili ise Mercan, sosyal medyanın, iyi kullanıldığında basına inanılmaz bir hareket getirdiğini söylüyor. Bir mahzurunu da görmediğini, gerçekten önemli bilgi paylaşımı, bilgi dolaşımı, yer yer önemli tartışmaların yaşandığı bir yer olduğunu anlatan Mercan, son zamanlarda sosyal medyanın manipülasyan ve karalama mercası olarak kullanılmaya başlandığına dikkat çekiyor. Bunların dezavantaj yönleri olduğunu kaydediyor.
Türkiye'nin darbelerle hesaplaşmada samimi olup olmadığına yönelik bir soruya Mercan, eğer Türkiye son 10-15 yılda attığı adımları atmasaydı bugün Türkiye'nin Mısır'dan bir farkı olmayacağını söylüyor. Mısır'da bir generalin çıkıp seçilmiş bir cumhurbaşkanına 48 saat süre verip darbe yaptığını hatırlatan Mercan, Türkiye'nin, son 15 yılda sivilleşme yolunda, asker-siyaset ilişkisinin olması gereken bir yere oturması konusunda çok önemli mesafeler katetdiğini vurguluyor. Son Yüksek Askerî Şûra kararlarının da bunu tescillediğini belirtiyor.
Bu davalarda hem askerlerin hem de sivillerin yargılandığını hatırlatan Mercan, Türkiye'de aslında asker-siyaset meselesinin aynı zamanda bir başka toplumsal mesele olduğunu ifade ediyor. Türkiye'nin zamanla değişip dönüştükçe, komutan tayinlerinin ancak vali ve emniyet müdürleri tayinleri kadar gündeme gireceğini kaydediyor. İşte o zaman Türkiye'nin normalleşeceğini vurguluyor.
Bu tür davalarda her şeyin yüzde 100, mükemmel işlediğini söylemenin mümkün olmadığını belirten Mercan, "İşin özüne baktığım zaman, bu davalarla, bu soruşturmalarla Türkiye'nin demokratikleşme yolunda önemli bir mesafe katettiğini düşünüyorum. 2007-2008 yıllarında biz hâlâ AK Parti’nin kapatılmasını konuşuyorduk. Bir muhtıra verildi, suikastlar işlendi, Türkiye'nin gündemini manipüle etmek için milis faaliyetleri yapıldı. Dolayısıyla baktığınız zaman Türkiye'nin bu alanda oldukça büyük bir mesafe katettiğini düşünüyorum." diyor.
Asker-siyaset ilişkisinin geldiği noktayı da değerlendiren Mercan, ideal noktaya epeyce yaklaşıldığını ifade ediyor. Bunun Cumhuriyet’le yaşıt bir mesele olduğunu dile getiren Mercan, "Bu ideal noktayı daha ileri götürmenin yolu da yakın vadede yapmasını beklediğim, final sahnesiyle gerçekleşeceğini düşünüyorum. Bununla neyi kastediyorum; artık herkes bulunduğu konumu kabul edecek ve herkes bulunduğu konumun dışına çıktığı takdirde bunun bir bedeli olduğunu görmüş olacak. Bu asker, siyasetçi, medya mensubu olabilir." ifadelerini kullanıyor.
Uludere olayında ise birinci derecede "Genelkurmay'ın o bombalamayı yapmasını sağlayan istihbarat manipülasyonu nasıl oldu?" sorusuna bakılmasını istiyor. Önemli bir gücün Türkiye'yi manipüle ettiğini vurguluyor. O gün Fehman Hüseyin'in orada olmadığını anlatan Mercan ama Genelkurmay'ın istihbaratına göre Hüseyin'in ve birkaç PKK'lının orada olduğunu kaydediyor. Olayın sağlıklı soruşturulması halinde bu istihbaratın nereden geldiğinin bulunabileceğinin altını çiziyor. Soruşturmada yılların refleksiyle hareket edildiğine dikkat çekerek daha şeffaf hareket edilebileceğini kaydediyor. Çözüm süreciyle ilgili Mercan, Türkiye'nin Kürt meselesinden mutlaka kurtulması gerektiğini, bunun için de makul her türlü çözüm yolunun denenmesi gerektiğini belirtiyor. Sürecin aslında Özal döneminde başladığını hatırlatıyor.
PKK'nın eskiden de uluslararası boyutu bulunduğuna ancak şimdi çok daha fazla uluslararası bir örgüt olduğuna dikkat çeken Mercan, Ortadoğu'daki gelişmeleri hatırlatıyor. Çözüm iradesinin başarılı olmamasını temenni edenlerin, başarılı olmaması için gayret edenlerin olduğunun bilinmesini de isteyen Mercan, çözüm süreciyle ilgili kaygılarını dile getiren, PKK ve BDP tarafının samimiyetini sorgulayan yaklaşımların da anlayışla karşılanması ve kulak verilmesi gerektiğini ifade ediyor.
CHP'nin çözüm sürecinin içinde olması gerektiğini anlatan Mercan, olması halinde AK Parti ve CHP'nin yüzde 75 toplumsal desteği almış olacağını kaydediyor. BDP'nin de o zaman AK Parti'nin karşısına daha makul taleplerle çıkacağını belirtiyor.
YEŞİL YAŞIYOR OLSAYDI MUTLAKA İZİ BULUNURDU
Yeşil kod adlı Mahmut Yıldırım'ın yaşayıp yaşamadığına yönelik bir soruya Mercan, "Türkiye'nin bir döneminde terörle mücadelede görev verilmiş; neredeyse ismi efsane haline getirilmiş bir şahıs. Dünyada bu şekilde görev verilmiş, örtülü verilmiş, istihbarat elemanları arasında kimlik ve yüz değiştirip, bilinmeyen bir yerde hayatını sürdüren böyle örnekler var. Fakat Türkiye ölçeğinde buna ben pek ihtimal vermiyorum. Mesela Abdullah Çatlı başka bir kimlikle Türkiye'deydi fakat Susurluk'taki kazadan önce zaten kimliği deşifre olmuştu. O yüzden bu kadar hadiseden sonra eğer bir yerlerde yaşıyor olsaydı bugüne kadar mutlaka ama mutlaka izi bulunurdu. Dolayısıyla yaşadığına ihtimal vermiyorum." karşılığını verdi.
Teknolojinin yazılı basını bitirip bitirmeyeceğine dönük bir soruya ise Mercan, yazılı basının ve kitabın biteceğini hiçbir zaman düşünmediğini söylüyor. Sosyal medya ve internet medyasının çok daha korkunç boyuta gidebileceğini belirten Mercan, kâğıdın, gazetenin, kitabın biteceğini düşünmediğini ifade ediyor. Gazetelerin ayakta kalmada sıkıntı yaşayabileceğine dikkat çeken Mercan, bundan dolayı gazete sayısının azalabileceğini kaydediyor.
Basının darbelerle mücadelede iyi sınav verip vermediğine yönelik bir soruya da Mercan, Türkiye'de genel olarak İslamî siyaset anlayışına karşı bir korku olduğunu belirtiyor. Medyanın 28 Şubat'ta bu kadar askerle bütünleşmesinin temelinde de İslamî rejim korkusu bulunduğunu vurguluyor. AK Parti ile bunun biraz değiştiğine işaret eden Mercan, Ergenekon ve Balyoz gibi davalarda medyanın sağlıklı bir tavır alamamasının temelinde geçmişteki tortuların olduğunu ifade ediyor.
CİHAN

__________________
Kahpeliğin bahanesi, İhanetin telafisi olmaz.
 

IRCForumlari.NET Reklamlar
sohbet odaları eglen sohbet reklamver
 

Etiketler
bulunurdu, izi, mutlaka, olsaydı, yaşıyor, yeşil


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Kapalı
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevaplar Son Mesaj
Dünya 100 kisilik bir köy olsaydı eğer . . ?‏ (mutlaka okuyunuz) BaRoN Genel Paylaşım 0 13 Mayıs 2009 23:34