21 Mayıs 2013, 17:27 | #1 | |
Guest
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
| Hırçın delikanlı geride kaldı Altı yılı geride bıraktığı oyunculuk yolunda üç büyük ismin filminden ödüllü performanslarla çıktı. Başından beri dikbaşlı delikanlı olarak izlediğimiz Ahmet Rıfat Şungar, son filmi 'Soğuk' ve TV dizisi 'Merhamet'le 'büyüme' sinyalleri veriyor... Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir. Ahmet Rıfat Şungar ile ilk tanışmamız ‘Hatırla Sevgili’deki devrimci genç rolüyle. Yeteneğini asıl ve ilk gösterdiği iş ise Nuri Bilge Ceylan’ın ‘Üç Maymun’undaki İsmail. Altı yıl içinde televizyon mesaisinin yanı sıra sinemanın bağımsız kanadında sağlam ve kendisine ödül getiren performanslarla karşımızdaydı hep. Onur Ünlü’nün ‘Beş Şehir’inde de serseri ruhu daim, şair bir genç olarak gösterdi kendini. Son olarak Uğur Yücel’in prömiyerini Berlinale’de yapan,İstanbul Film Festivali’nde ise buradaki seyirciyle buluşan ‘Soğuk’ filminde o hırçın genç rollerinden sıyrılmış olduğunu fark ettirdi. Bir süredir ekranda görünmüyordu, Kanal D’nin bu sezon başlayan dizisi ‘Merhamet’te zengin, şık bir genç adam olarak belirdi. Anlaşıldı ki oyunculuk kariyerinin başından beri süren asi, dikbaşlı, arıza çocuğu alıp yerine büyümüş, olgunlaşmış bir genç adamı koymuş. ‘Merhamet’ vesilemiz oldu; oyunculuk yolculuğunu, ‘Soğuk’taki sert ve şiddet dolu karakterinden yola çıkarak kendi ‘erkeklik sınavını’ ve sıkı bir Beşiktaş taraftarı olarak siyah-beyaz gündemi konuştuk... Merhamet’ dizisinde yeniden ortaya çıkmış gibi oldun, TV’den uzak olduğun arada neredeydin? Televizyona Galip Tekin’in ‘Profesyonel’ diye bir işi olacaktı. Olmadı ama Galip ağabeyle tanışmış olduk. UğurYücel’le ‘Sopranos’un uyarlaması yapılacaktı, anlaştık, o da olmadı. Ama orada da güzel rol çalıştım kendi kendime... Arada Uğur Yücel’in filmi ‘Soğuk’ ve Melisa Önel’in filmi ‘Kumun Tadı’ oldu. Melisa ve Feride Çiçekoğlu yazdı senaryosunu. Manevi anlamda inanılmaz bir setti benim için. Yeni bir yönetmen, kendine has bakış açısı ile geliyor, ne mutlu o seti beraber yaşadığımız her ana. Türkiye’de oyuncuları televizyondan uzak görmeye alışkın değilizdir. Ara vermek bozar mı seni yoksa daha mı iyi geliyor? Bazen daha iyi geliyor. Mesleğinle ilgilenebilecek daha büyük bir alan buluyorsun. Televizyonda çalıştığın karakter bir yerde sıkışıyor. O 1,5 senelik dönemimde bir sürü rol çalıştım kendi kendime. Bir sürü kitap okuyorsun, film, oyun izliyorsun. Yer aldığım filmler bol emekle yapılan işler ama seyirciyle buluşmuyor. Seyirciyle buluşmayınca uzakta kalmış gibi duruyorsun ama çalışıyorsun aslında. ‘Merhamet’e dahil oluşun bir sürü haber sitelerinde “Genç oyuncudan cüretkâr rol” gibi başlıklarla verilmiş. “Neymiş” diye açıyorsun, “Asi genç rolleriyle izlediğimiz Ahmet Rıfat Şungar bu sefer zengin bir adam” vs diye devam ediyor. Zengin, ailesinin şirketleri var. Biraz şımarık büyümüş; tatlı, sevimli takılan bir adam. Aslında yaptığımız meslek cüretkâr; insanların önüne çıkıyorsun sonuçta. Rolün nesi cüretkâr? Onu ben de anlamadım. Bana kariyer olarak da dış görünüş olarak da bir olgunlaşma dönemine girdiğin hissi geçiyor senden. Saçlarını falan da kestirmişsin. Bir ‘30 yaş’ durumu mu var? O 1,5 senelik zamanda çok düşündüm. ‘Es-Es’ öncesi yaptığım işleri, o zaman iş görüşmesine gittiğim zamanki tavırlarımı, önyargılarımı... Eskiden çok şahsileşmişim. Şu anlamda olgunlaştığımı düşünüyorum: Kendimi sadece mesleğim konusunda var edersem şahsileşme azalıyor ve sonraki işte kalkıp “Ben ona sinirliydim” demiyorsun. Saçım genellikle uzundu, biri kesene kadar uzayıp gidiyordu.Yine uzunken bir iş yaptık kesildi ve kısa kaldı. Yüzün oturuyor, hayata karşı düşüncelerin oturmaya başlıyor. Daha kararlı olmaya başlıyorsun. Eksik taraflarımı daha net görüyorum. Seni Nuri Bilge Ceylan, Onur Ünlü, Uğur Yücel gibi üç önemli ismin filmlerinde gördük hep ama popüler bir işte de oynamak istemez misin? Şöyle üç, dört milyon seyircisi olan... Şu filmler keşke üç, dört milyon yapsaydı. Geçen seneler bu rakamlara ulaştıracaktır, bu da ayrı bir konu. Ama çalıştığım filmlerin hepsinde asıl mevzunun yapacağımız iş olduğu hep konuşuldu. Adam sinema yapmak istiyor, buna değer veriyor. Şöyle şeyler de oldu, daha masaya otururken, “Bir film başlayacak, hikâyesini biraz anlatayım... Ne kadar bütçen?” Ya bütçeye nereden geldik? Ben oyuncuyum, bana bütçeyi sorma. Orada anlıyorsun, adamın derdi başka. Bir oyuncu olarak bana senaryo verilmeden, karakter konuşulmadan önce bütçe konuşulması tuhaf. Ben oyuncuyum, bir rol görüyorum, “Ya” diyorum “Buna bir takılayım.” Bütünün içinde oynadığım karakter ile kaybolmayı seviyorum. Bağımsız sinemaya ‘emek sineması’ diyorum. Ağır bir emekle sinema yapmaya çalışılıyor. Kafayı iktidar ve erkeklikle bozmuş bir adam, Uğur Yücel’in filmi ‘Soğuk’taki karakterin. Senin Kartal’da mahalle ortamında yetiştiğini bilerek sorayım: Erkekliği bir iktidar aracı olarak kullandığın bir dönemin olmuş mudur? Ailen seni bir erkek olarak nasıl yetiştirdi? Babamdan çok duydum; “Oğlum bana bir şey olursa bu ailenin erkek adamı sensin” laflarını. Böyle başlıyor... Annenin pozisyonu? Erkekliğe dair somut anlamda öğrendiğim her şeyi annemden öğrendim. Kör göze parmak değil, ufak anekdotlarla. Ortaokulda çalışkan öğrencilerdendims< ama kendini kompleks içinde bulan bir zaman geçirdim. Lisede o erkeklik dediğin mevzu başladı. Aslında kavga etmeyi seven bir çocuk olmadım ama o rolü kendime biçtim ve oynadım. Evde bakış çalışıyordum ya! Burnumu sargılıyordum, topallaya topallaya gidiyordum; “Kavga ettik” diye... Bu “Erkeklik böyle olmalı” bilgisini nereden öğreniyordun? Çevre... Fazla eğlenirim mesela, biraz heyecanlı bir tipimdir. Çevremde çok duydum: “Biraz erkek gibi davran.” Erkek gibi davranmak ne demek? Ortaokulda çok ezik hissediyordum. Kavga çıkıyor, giremiyorum, kitapları bana veriyorlar, köşede duruyorum, bir kıza âşık oluyorum söyleyemiyorum, yolumu kesiyorlar, “O kızla bir daha görüşmeyeceksin” diyorlar, kaçarak gidiyorum... Bunu kırayım dedim. Kâküllerim geri gitmiyordu mesela. Yaz boyu annemin külotlu çorabını kafama takarak geçirdim, saçlar geri gitmeye başladı, duruşa bir poz gelmeye başladı... Elime sigara almaya başladım. İlk içtiğimde, oho erkek gibi, bende yani! Şimdi bırakamıyorum, büyük saçmalık... O erkeklik halinden nasıl sıyrıldın? Konservatuvarda bir baktım ki “Kıro bu çocuk... Tespihi var...” deniyor. Tespih korunma mekanizmamdı. Konservatuvara elinde tespihle mi gidiyordun? Savunma mekanizması. Girerken şunları duydum: “Dikkat et abi, çok rahatlar...” Korkmaya başladım, bana nasıl bir rahatlıkla davranacaklar ki? Tespihimle gittim, bakışlarla kendimce çok sert takılmaya çalışıyorum ama bu sefer de “Bu adam okumamış, bu ne, herkese atar yapıyor...” cümleler gelmeye başladı kulağıma, haklılardı da. Okumaya, araştırmaya başlayınca biraz daha önyargılarımdan kurtuldum. Altı, yedi sene önce konuşsaydık bu konuların hepsini büyük sinirle anlatacaktım. Şimdi daha iyi hissediyorum. Futbolda ‘baba, ağabey’ olmamalı… Senin sıkı Beşiktaşlı olduğun bilinir. Gittin mi maçlara bu sezon? Üç, dört senedir gitmiyorum. Ondan önce her sene kombinem vardı. Neden soğudun? Türkiye’de sporun ve spor yöneticilerinin taraftarları galeyana getirmesinden ve şiddetin spordan daha çok konuşulur olmasından, ülkenin gidişatının ötesinde bir şeymiş gibi davranılmasından utanır, sıkılır oldum. Hatay’ın bile yasını tutamadık, unutturdular. Futbolu seviyorum ve Beşiktaş’a olan aşkım daimdir. Fakat Beşiktaşlı olduğum için diğer takımlarla alıp veremediğim bir durum yok artık. Mevcut yönetime kızgın mısın? Kızgın olduğum konular var fakat şahsen kimseye kin gütmüyorum. Ama bir teknik direktör, yönetici vs çıkıp “Ben onların babası gibiyim” falan dememeli. Bu kadar duygusal bir iş değil. O takımın motivasyonunu sağlayacak, takımı bir yere getireceksin. Artık şunları geçsinler; ağabey yok, baba yok. Teknik direktör var, futbolcular var, mukavele var, milyon dolarlar var... Varsa bir duygusal motivasyon; harçlığından arttırıp, borç bulup bilet alan taraftara bırakın bunu… Dilimizi kullanmak konusunda zorluk çeken bir milletiz, kim kimi ağabeyi, babası gibi hissedeceğini kendi bilir. Sonra futbolcu teknik direktörüne “Nasıl babasın, ona iyi, bana kötü” dediğinde vaziyetin gelebileceği nokta absürd oluyor. Ben iki dedemi de görmedim, yıllarca Süleyman Seba’yı dedem zannettim fakat bir kere olsun Seba Başkan’ın “Ben onların babasıyım” dediğine şahit olmadım. Gençlerbirliği maçından önce ortalık birbirine girdi, polis biber gazına davrandı, taraftar da yolu kesmekle, ortalığı dağıtmakla suçlandı. Takip ettin mi olan biteni? En son Emek Sineması’nın önünde şahsen sonra Hatay’da sıkılan biber gazlarını ve Beşiktaş’ta maçtan önce olanları medyadan öğrendim. Geçen gün Taksim’de bir oyuna gitmeye çalışırken gördüğüm panzerler sayesinde gene yabancılaştım. Şu an yaşadığım yerde olanları aklım almıyor. Abartı gelecek belki ama şu ara izlediğim ‘No’ ve ‘Machuca’ filmlerinde yaşıyor gibiyim… Herkesin bu ülkede yaşadığının ve birbirinin yüzüne baktığının unutulmamasını temenni ediyorum. | |
|
Etiketler |
delikanlı, geride, hırçın, kaldı |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevaplar | Son Mesaj |
Barak: Yapılan hataydı geride kaldı | Coder | Haber Arşivi | 0 | 17 Ocak 2010 19:27 |