![]() |
![]() |
![]() | #1 | |
Çevrimdışı ![]() IF Ticaret Sayısı: (0) | İşte Resmimiz : Sayınlı Mayınlı, Şehitli, Ricalı, Şeyhli, Beyli, Eleleli Televizyonlarda haber dinlemeye, özellikle yandaş, karındaş, yalakadaş haber kanallarına, bunların sunucularının sahte, eğreti duruşlarına, yapay bakışlarına, gösterilen beyin uyuşturan resimlerine, yağlamalı, abartılı haber filmlerine, bunlardaki numaradan, iç bayan ses tonlamalarına, ihanetin maskelenmesine, tarafsız, muhalif yayınların bile insanı aptal yerine koyan iktidarın ortaya attığı yemi yemelerine, saçmalıkların, sanal gündemlerin dosdoğru habermiş gibi verilmesine dayanamadığım için haberleri izlemek yerine yalnızca okuyorum. Bu haberi atlamışım. Belki de bu konuşma, yazılı olarak bir yerde çıkmadı -Ulusal Kanal’ın gazetesinde bile yazılı haberini bulamadım- böyle sesli görüntülü yayınını, yazıya dökmektense bilgiağı gazetelerine koymayı yeterli buldular sanırım… Okutmaktan çok dinletmeyi seven bir toplum olduk. Dinleyen dinleyene. Haberleri sesli görüntülü kopyalayıp kasetini dağıtan dağıtana… Her neyse, konuya geleyim. Bir şehit mektubunu, aradan 18 yıl geçtikten sonra kendi siyaseti için kullanana, şehit babasının gösterdiği tepki üzerine bu haber. Şehidimizi 18 yıl boyunca anmayacaksın, her gün kalkan şehit cenazelerini görmeyeceksin, gazetelerin şehit haberlerine kısıtlama getireceksin, küçücük bir haber olarak verilmesini isteyeceksin, sonra sanki dün olmuş gibi bir şehit mektubunun bir küçük bölümünü, Gaziler Derneği’nce kitabı basılmış “Şehit Mektupları” kitabının arka kapağından alıp partililerine dolayısıyla aynı anda yapılan onlarca canlı televizyon yayını aracılığıyla tüm ülkeye okuyacaksın. Daha bir iki gün önce olan, o gün olan, o günlerde olan onca şehidin iç burkan, insanın yüreğini dağlayan öykülerini bırakıp, bu yeni duymuş gibi yaptıkları, belki de içlerinde bazılarının gerçekten yeni duydukları 18 yıl önceki mektuba gözyaşları dökecekler o salondaki anlı şanlı vekiller, üst yöneticiler… Bu haberi kullanan TRT şöyle bir başlık atacak: “Şehit Mektubu Ağlattı” Bu başlığın ardından şu sözleri yazacaklar TRT’nin bilgiağı gazetesinde: “Erdoğan’ın, grup toplantısında şehit mektubunu okuması herkesi duygulandırdı.” Bir de resim koyacaklar. Ağlayan insanlar… Bir ak saçlı, yaş yaşamış kadın kişi, elini yüzüne koymuş, burun kıpkırmızı, gözler şişik, bir genç görünüşlü bayanın gözyaşı göz çukurundan yuvarlanıyor. Sanırsınız şu an acı bir haber aldılar. Tıpkı o çok ünlü gazeteci Nazlı Ilıcak’ın doğmamış bebek mektupları icat edip, bu sanal mektupları okuyarak televizyonlarda gözleri kan çanağı ağlaması gibi… Haber şöyle tanıtılıyor bilgiağına girip aradığınızda: “Şehit Serhar Gencer’in yazdığı o mektup: … karşısında en çok duygulanan da Şehit Astsubay Serhat Gencer’in babası Mehmet Gencer’di.” Böyle diyerek olayı saptırıyorlar. Baba Mehmet Gencer’in dediklerini görmezden geliyorlar… Hem bakın, şehit Serhat’ın adını bile aynı satırda iki değişik şekilde yazıyorlar. İlk tümcede Serhar yazmışlar, ikincisinde Serhat. Babasının adını da kimi yayın, Gencer, kimi yayın Gençer diye yazıyor. Dilimizin seslerine bile saygı kalmamış ki, şehidimize, şehidimizin babasına karşı olsun… Her gün, PKK terör örgütünün kurşunlarıyla, mayınlarıyla can veren, yaralanan askerimize gereken saygıyı, ilgiyi ve özeni kimden, nereden bekliyorsunuz? Mektuptan okunan bölümde özenle seçilmiş şu sözler var: “Şunu unutmayın, Allah’ın verdiği canı Allah’tan başkası alamaz.” “Ben burada öldümse Allah yolunda, vatan namus millet yolunda öldüm. Gülün, asla ağlamayın. Eğer ağlarsanız ben yattığım yerde rahat edemem…” Geçen hafta basında yayında yer alan bu sözler ve ardından babadan gelen karşı sözler nedendir bilmiyorum bir hafta sonra yeni bir habermiş gibi Ulusal Kanal’da dün yeniden yayınlandı. Babanın konuşmasını baştan sona dinledim. Sonra sesli görüntülü kaydını bulup yeniden dinledim. Şehit babası konuşuyor: “Sayın başbakanın o mektubu orada okumasını hoş karşılamadık. Ailece hoş karşılamadık. Çünkü sayın başbakan bu güne kadar bir çok şeyi siyaseten kullandı. Geçmişte kullandı. Bugün de şehitliği kullanıyor. Özellikle oğlum rahmetlinin yazmış olduğu bu mektubu orada okuması bizleri derinden üzdü… Kendi siyasetine bir şehit mektubunu alet etmesi bizleri gerçekten üzdü… Bunun yanlış bir şey olduğunu düşünüyorum. Sayın başbakan bir yıldan beri şehitlik üzerine konuşuyor, sürekli şehitliği ön plâna çıkaran konuşmalar yapıyor. Ancak sayın başbakan on yıllık iktidarı döneminde bu güne kadar, ne şehitlere, ne şehit ailelerine, ne de şehit aileleri derneklerine yeteri kadar değer vermiştir… Türkiye’de 81 ilde kurulu bulunan derneklerimizi görüşmeye dahi kabul etmemiştir. Sürekli görüşme talep ettiğimizde, dertlerimizi sıkıntılarımızı anlatmak istediğimiz halde, maalesef bizi görüşmeye bile kabul etmemiştir. Sayın başbakanın zaten sicili bellidir. Geçmişte şehitlerimize kelle diyen sayın başbakandır… Bu şehit annesiyle ben ne konuşaca’m diyen sayın başbakanımızdır… Şehit annesi de yasin okuyor, PKK’lı annesi de yasin okuyor diyerek şehit annesiyle PKK’lı annesini bir tutan yine sayın başbakandır. Biz sayın başbakanı tanıyoruz. Gerçekten tanıyoruz. Sayın başbakan bizleri tanımıyor. Sayın başbakan önüne ne gelirse kendi siyaseti için maalesef malzeme olarak kullanıyor. Sayın başbakanı şehitliği siyasete alet ettiği için, oğlumun yazmış olduğu o mektubu kendi siyasetine alet ettiği için bir kere daha kınıyorum. Şeyh Edebali’nin sözünü, Osman Bey’e olan nasihatini buradan sayın başbakana hatırlatmak istiyorum. Bizleri kullanmasın. Benim oğlumun mektubunu orada okuyarak kendi siyasetine malzeme yapmasını kesinlikle kesinlikle kabul edemem. Bu benim için çok üzücü bir olay. Siyasetine malzeme yapacaksa başka şeyler bulsun. Bu güne kadar Habur’u yapan o, bizlere yaşatan o… Çocuklarımızın katillerine genel af talep eden yine o… Sayın başbakandır. Sayısız, PKK’ya ve yandaşlarına verdiği bir sürü tavizlerle PKK’yı bu noktaya taşıyan o… 2007 seçimlerinde BDP’nin 19 milletvekili varken, bugün 35 milletvekili var. Bunlar verilen sayısız tavizlerle olmuştur. Sayın başbakanı o beyanatından ötürü tekrar kınamak istiyorum.” Bundan sonrası iç acıtıyor. Komutanlarımızın düştüğü durumun hazinliği aklımızı, yüreğimizi zorluyor. Engin Alan gibi bir kahraman Türk subayı burda sözü edilen. Acınan, üstüne ağlanan… Ancak gururla izleyebileceğimiz, selâm duracağımız, Türk Ordusunun yüzaklarının düşürüldüğü duruma bakar mısınız? “Sayın başbakan, içeride olan o insanlara acıyorum ben. Benimle oturup ağlayan Dursun Çiçek albayıma acıyorum ben. Suçu nedir bilmiyorum… Suçlandığı konuyu da gerçekten bilmiyorum. Ama bir şehidin babası ağlıyor diyerek boynuma sarıldı. Görüştüğümüz üç seferde de boynuma sarılarak ağlayan Dursun Çiçek albayıma gerçekten çok üzülüyorum, ağlıyorum… Tanıdığım kadarıyla çok dürüst insan. Suçlandığı konuyu gerçekten bilmiyorum. Suçlandığı konuyla ilgili hiçbir araştırmam olmadı. Şuna inanıyorum ki, onun gibi insanların, bir şehit babasının boynuna sarılarak ağlayan insanların, onun gibi insanların gerçekten vatanını milletini seven dürüst insanlar olduklarına inanıyorum.” Bundan sonrasında “Şehit Aileleri “ derneklerinden söz etti Mehmet Gencer. “Türkiye genelinde 81 ilde Şehit Aileleri Derneği var. En son 2005 yılında sayın başbakanla görüştüler. 2005’ten beri bizim görüşme taleplerimizi sürekli salladı. Bizden kaçtı. Şehit ailelerinin dertlerini dinlemedi. Bu gün ne oldu da sayın başbakan şehitlik üzerinde devamlı konuşuyor? Referandum öncesi Mustafa Pehlivanoğlu’nu kullandı. Onun için ağlamıştı. Daha sonra rahmetli Menderes’i… Muhsin Yazıcıoğlu’nu kullandı. Önüne geleni kullanıyor. Kullanmasın benim çocuğumun mektubunu okumasın istemiyorum. Şehitlikle ilgili bir şeyler yapacaksa, gönlünü açsın, kucağını açsın… Mehmet Gencer daha sonra Barzani’den söz etti. Sivil şehitlikten söz etti. “İkinci İş” ten sözetti. “Bizi tatmin etmeyecek şekilde kendi kafalarına göre bir yapılandırma istiyorlar. Toplumu kandırıyorlar.“ dedi. “Barzani’yi kardeşim diye kucaklarken, PKK’nın koruyucusu olan Barzani’yi kardeşim diye kucaklarken bizi göğsümüzden geri geri itmesin! Kucaklamadı sayın başbakan bizi…“ dedi. Sonra mektup konusunu yeniden açarak başka konulara girdi: “Üzgünüm, keşke o mektubu okumasaydı sayın başbakan. Acımıza acı kattı. Oğlumun o mektubunun böyle bir yerde dile getirilmesini kabul edemiyorum. Sayın başbakanıma da saygılar sunuyorum burdan. Bizlerden özür dilemesini bekliyorum. Kendisini başbakan yapan milletine sorsun, Allah için sorsun, o çok güvendiği milletine sorsun bunu, referandum yapsın, genel af istiyor musun, idam istiyor musun desin… Bu konularda hayır çıkacaktır… AKP’nin izlediği bir yol var. Ortaya bir şey atılıyor. Halkımız tartışıyor. Tepkiler az gelirse hemen icraata koyuyorlar, yoksa geri çekiyorlar, ısıtarak getiriyorlar. Yoksa bildiklerini yapmaya çalışıyorlar.” Anayasa çalışmalarıyla ilgili olarak, “Şehit aileleri derneklerinin görüşleri alınmadı. Niye almıyorsunuz? Her kesimin görüşünü alıyorsunuz da bu vatan için can veren bu kesimin niye görüşünü almıyorsunuz?” dedikten sonra söylediği şu söyledikleri de çarpıcıydı: Anayasa’nın ilk dört maddesi hedefte değil bana göre ve bazı arkadaşlarıma göre. Anayasa’nın 40’ıncı , 66’ıncı maddeleri hedeftedir. Eğitim öğretimin anadilde yapılması ile vatandaşlık tanımı hedeftedir. Barzani ile ilgili dedikleri yurtsever gazatecilerin dediklerinin aynısıydı: “Kardeşim diye kucakladığı, Dışişleri Bakanı’nın ağabeyim dediği Barzani’nin bölgesinde PKK’nın on tane eğitim kampı vardır. Barzani’nin beslemesinde, korumasında PKK orda duruyor… ABD Irak’ta devlet kurdum müdahale edemezsin, diyor. Edemiyor! Gitsin etsin! Biz bugün 12 bin şehit verdiysek bir 12 bin kişi daha verelim ama kökünü kazısın onların… Dindar başbakanımız var çok şükür elhamdülillâh. Halkımız da ne mutlu bize , diyor. Her şey dinle yürümüyor.Biz de müslümanız elhamdülilâh. Beş defa hacca gittim, cebimdeki paramla. İnanan bir insanım, ama sayın başbakanın bugün izlediği bu politikayı ben sevmiyorum.” Ya Kürt Dili konferansı üzerine dedikleri? “2012 Mart’ında Diyarbakır’da Kürt Dili konferansı toplandı. Atatürk resmi yoktu. Yerinde Molla Barzani’nin resmi vardı. Türk bayrağı yoktu. Barzani’nin kullandığı Kürt bayrağı vardı. Orda İstiklâl Marşı okunmadı. Ey Rakip denilen Kürt marşı okundu. Neden ses çıkarılmadı bunlara? Diyarbakır Türk kenti değil mi acaba?” Bu sözlerine ise karşı çıkan olabilir mi, söyleyiniz: “Elimizden alıp çocuklarımızı gönderiyorlar. Kurşunun karşısına dikiyorlar.Hadi buyrun terörü durdurun… Terörle mücadele, teröristle müzakere edecekmiş. Kimle müzakere ediyorsunuz? Kimi kandırıyorsunuz?.. Sayın başbakanın kendi ifadesidir, PKK’nın yasal uzantısı olan BDP’ye de kapıyı açıyor. Açık olun…” Bu sözleri, “Şehit Ailelerinin”dertleri, sorunları üzerineydi: “Öncelikle şehit ailelerinin örgütlenme sorunu var. Şehit ailelerinin bu güne kadar örgütlenmesinin önü tıkandı. “İkinci İş Hakkı “ dedi sayın başbakan . 12 bin şehidin yüzde onu faydalanabiliyor. Gerçekte böyle bir olay yok! Biz bunu sayın bakanla ikibuçuk saat görüştük…Sayın bakanın kendisine bağlı vakıflara eleman alınırken bu değerlendirilecek. Bu yasa değildir! Kendine yakın olanı alıp değerlendirecek. Kendine yakın olmayanı değerlendirmeyecek…Bunlar yanlış şeyler… Şehitliğin , gaziliğin tanımı yasalarda yok. Sıkıntılarımız öncelikle iş. Şehit ailelerinin yüzde 98’i orta tahsili tamamlayamamış. Fakir fukara çocuğu… 30 bin liraları yok ki bedelini ödeyip çocuklarını askere göndermesin…” Bundan ötesi bir çığlık gibiydi: “PKK’yı bitireceklerse idamı geri getirsinler! İnsan hakları – demokrasi diyerek kaldırdılar… İnsan olmayan insanlara bu hakları verdiler…Toprağın altına girenler insan değil miydi? Evli olanlar daha da perişan… Gaziler, kolunu bacağını, gözünü vermiş… Acısıyla, sıkıntılarıyla, toplumdan dışlanarak yaşıyorlar. Yazık o insanlara… Sayın başbakanım, Şeyh Edebali’nin sözünü tekrar ediyorum. Siz bey oldunuz artık… “Öfke bizden, dinlemek sizden… Yanlışlık bize, düzeltmek size…” Bizi dinleyin! Derneklerimizi çağırın! Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı’na saygıdan başka hiçbir şey yapmayız. Bir zaman ayırın! PKK temsilcilerini çağırıyorsunuz da bizi niye çağırmıyorsunuz sayın başbakanım? Çağırın lütfen dinleyin.” Şehit babası Mehmet Gencer aşağı yukarı bunları söyledi. Her konuda düşüncesini söyledi… * Bu sözleri yazıya geçirirken dün şu haberi duydum. Iğdır milletvekili Sinan Oğan, Meclis’te kürsüsünde konuşurken başkana şöyle demiş: “ Muhterem Başkan, muhterem Milletvekilleri! Bu arada değerli Başkan, “Lütfen bana “ sayın” diye hitap etmeyin.” diye uyardım sizi. Teröristbaşına “sayın”ı yasal hâle getirdiniz, bana “sayın” demeyiniz.” Bunu duyunca bu konuşmada beni neyin şaşırttığını buldum. Mehmet Gencer’in konuşması süresince her söylediği sözün başında, başında dememişse sonunda aksatmadan söylediği “sayın” sözüne takıldı aklım… Sonra, Ankara’da dün yapılan cenaze töreninde çekilen resimden gözümü alamadım. Diyarbakır Lice’de mayından yaşamını yitiren üç askerimizden biri olan Lice İlçe Jandarma Komutanı Jandarma Kurmay Binbaşı’nın (Ercan Kurt) Ankara’da düzenlenen cenaze töreni. Annesi, eşi, küçücük çocukları… İki çocuğu orada. Şaşkın bakıyorlar. Asker ağabeyi selâmda… Sessiz sedasız bir güneş batmış, sonsuzluğa uğurlanıyor… Bunlar olurken her gün ortalıkta başbakanla görünürde kavga eder gibi görünen, laf üstüne laf yetiştiren CHP’nin Başkanı ile Başbakan görüşüyorlar. Kırmızı kravatlılarmış ve dosyaları kırmızıymış. İçinde ne mi varmış dosyaların? Bunu bilmek için CHP’nin başkanlarıyla giden adamlarına bakmalıyız. PKK’nın avukatı başkanvekili SezginTanrıkulu, bu konuda ne düşündüğü bilinen tanınmış yardımcısı Faruk Loğolu ve daha geçenlerde siyasi partiler, Türkçeden başka dillerle seçim çalışması, konuşması , toplantısı yapabilsin diye yasa teklifi veren Hamzaçebi … Yani Kürtçeci vekiller. Ayrılıkçılığı körükleyenler… Hem de bunu Muharrem İnce ile yapmıştı Akif Hamzaçebi… Yine gözümün önüne geçen yıl tutuklu CHP vekili Haberal için başbakana ricaya giden eski genel başkan Deniz Baykal geliyor. Karıkoca gitmişler, boy boy güleç yüzlü resimleri ortalıktaydı… Ricacı olmuşlar. O esen kükreyen bir zamanların sıkı muhalefet ederdi dedikleri kişi, işte oradaydı… Elele, yanyanalardı, gözlerinin içi gülüyordu… * Bir yanda, derdini çok güzel anlatan , söylediği her sözü sayınla bağlayan şehit babamız… Başbakanla elele kameralara gülümseyen, yanında belli düşüncenin belli adamlarıyla CHP Başkanı Kılıçdaroğlu… Diğer muhalefet partisinin başkanı Bahçeli, Erdal Sarızeybek’i partisine kabul etmeyen MHP Başkanı, bu son AKP- CHP görüntüsüne, “Bölücü teröre sakat ve mahsurlu bakıştaki yakınlık “ adını koyuyor. Bu sözleri eline verilen kağıtttan okumamışsa, kendisi söylemişse, tek doğru, yerinde söz olarak bir duyulup bir kayboluyor… “Boğaz’a göl demiş”, bir yabancı ünlü şarkıcı ,yaşı geçkin “sarı gacı”, ulusumuza bu, haber diye veriliyor… Zavallı gençler, uyuşturulan beyinler yarın akşamki bu konseri bekliyorlarmış… Bir Osmanlı padişahına şeyhi tarafından söylenen öğüt veren sözlerle seslenilen, tek adamlaştırılan Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı. Bir yanda şehit babalarının ardından şaşkın bakan yetim kalmış şehit çocukları… Eğitiminden Atatürk ilke ve devrimleri çıkarılmış, ilkokuluna Arapça, anaokuluna kadar İngilizce dersi konmuş dinsel eğitime, sömürge eğitimine dönüştürülecek bir eğitim sisteminin içine itilmiş bir ülke… Ülkenin üstünde cemaat – tarikat gölgesi… Tarikatın Amerikan okullarının sahneye koyduğu sahte, adı da kendi de gülünç olimpiyatlar daha gündemden çekilmemiş… Diyarbakır’da ise bunu üç dille yapmışlar. Başka kültürlerin Türk kültürü, Türk Dili üzerindeki zorlamalı, dayatmalı, dış güdümlü, işbirlikçi egemenlik isteği, ulusumuza benliğini, kimliğini yitirtilmesinin ön denemesi, yani bölücülüğün şenliği kutlanmış oralarda… Başbakan bile üç dille karşılanmış bölgede. Hem yazılı, hem sözlü … Yerel diller çorba edilmiş, öne çıkarılmış… Geçmiş yıllarda yalnızca Almanya’da, diğer Avrupa ülkelerinde diyebildiklerini, yapabildiklerini şimdi memleketimizde yapabiliyor bölücü maşalar… Türk ulusunun ulusal bayramlarının kaldırıldığı, 23 Nisan’ın, 19 Mayıs’ın alanlarda, stadlarda kutlanmasına izin verilmediği günlerde, Türkçeyi, yabancıların dilinden, eski dille, Atatürk’ten tek söz etmeyen şiirlerle, anlamsız şarkılarla, gülünç bir bayramı, soytarılığı kutlar gibi stadlarda, büyük salonlarda dinlemek… Yabancıların oyunlarıyla kendinden geçmek… İşte resmimiz! Bir ressam çizseydi ancak bu kadarını çizebilirdi… Feza Tiryaki İLK KURŞUN | |
|
Etiketler |
beyli, eleleli, resmimiz, ricalı, sayınlı, İşte, şehitli, şeyhli |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |
![]() | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevaplar | Son Mesaj |
Hiç Resmimiz Yok Bizim | N999 | Genel Paylaşım | 0 | 17 Şubat 2012 16:33 |