27 Ekim 2011, 15:57 | #11 | ||||
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Cevap: Türkiye bu adamı konuşuyor
Noyan kardeşimin yazdıkları muhteşem bir özet niteliğinde. Küçük bir anektod da ben vereyim. "ÖLümden öte köy mü var" sözünün hangi anlarda söylendiğni düşündüğünüz de, kaderciliğin hangi boyutlara ulaştığını dahi iyi anlarsınız.Aracıyla 200km hız yapan bir sürücüye 'yavaş git,ne olur" dediğinizde size vereceği cevaptır, bizim kaderi tanımladığımız ("Ölümden öteköy mü var") cümle!Ne yazıkki! | ||||
|
27 Ekim 2011, 16:08 | #14 | ||||
Çevrimiçi
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Cevap: Türkiye bu adamı konuşuyor
İslâm, kaderi sizin yazdığınız gibi de anlatmıyor. | ||||
|
27 Ekim 2011, 16:52 | #15 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Cevap: Türkiye bu adamı konuşuyor Anlatmak istediğimiz şey dünyevi işlerle ilahi boyutun karıştırılmaması gerektiği. Kadere inanmaya itirazımız olamaz ama deprem ve dünyadaki her olayın sadece kaderle alakalı olmadığını bilmeniz gerekir. İslam kaderi böyle anlatmıyor. Demişsiniz. Sevgili Noyan, ''Dünyevi işler ile ilahi boyut karıştırılmaz'' diye birşey asla olamaz. İslamiyyet hristiyanlık gibi ruhbaniyeti asla kabul etmez.İslam insanın bütün yaşantı şekline karışır. ! Yaşadığımız herşey depremler de dahil kader ile alakadır. Kader, yaratılmanın gereğidir zaten. ''İnna enzelnahu fi leylutül kadr'' derken Allah biz bu kitabı ''kader'' gecesinde indirdik der.. kadr ettik ! yarattık der. Kaza, kader ve Ruh hakkında çok fazla bir bilgiye sahip değiliz biz insanlar. Olmamızda gerekmiyor zaten . ''Sana ruhun ne olduğunu soruyorlar. De ki: Ruh, Rabbimin emrinden ibarettir. Bu hususta size pek az bilgi verilmiştir.' (İsra, 17/85)'' Kader ile alakalıda benzer ayetler olacaktı bulamadım. (Biz, her şeyi kader ile [bir ölçüye göre] yarattık.) [Kamer 49] (Allah her canlının durduğu yeri ve sonunda bırakılacağı mekânı bilir. Hepsi açık bir kitapta [levh-i mahfuzda] dır.) [Hud 6] Ya Resulallah, yaptığımız ve yapacağımız işler önceden takdir edilip yazıldığına göre, iş yapmanın ne önemi var diye soranlara, Herkes, kendi işine hazırlanır ve Herkes önceden takdir edilmiş olan işlere hazırlanır buyurdu. (Müslim, Tirmizi) |
|
27 Ekim 2011, 17:02 | #16 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Cevap: Türkiye bu adamı konuşuyor Etkisi altında olduğum sevgili Recep İhsah Eliaçık'ın bu konuyla ilgili makalesi faydalı bilgilerle dolu.En azından benim için öyle. Buyrun efendim. [Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] “-Söyle bakalım İslam’ın şartı kaç?” “- Peki imanın şartı kaç?” diye devam edip giden konuşmaların yüzlercesine şahit olmuşsunuzdur. Artık böyle sorular soruluyor mu bilmiyorum, ama bizim çocukluğumuzun en ünlü sorularıydı bunlar… Özellikle misafirliklere gidildiğinde çocuklara en çok bu ve benzeri sorular sorulurdu. Çünkü ‘muhafazakâr dindâr’ büyüklerimize göre bunlar ilk öğrenilmesi gerekenlerdendi, bilmemek çok ayıptı. Bu tür sorulara verilen cevaplar çocuğun dini öğrenmeye başlayıp başlamadığının da testi ve göstergesi sayılırdı… Gel gör ki bu tür “şartlı refleksler” tâ Emevî devrinden kalma ezberden başka bir şey değil. Bari doğru olsa, üstelik yanlış bir ezber. Bakın nasıl. *** İslam kelam tarihinde İmam Maturidi’den sonra ekol içinde ikinci adam durumda olan Ebu Muin en-Nesefi (öl.508/1114), Eş’arî’den sonra Bakıllanî gibi Maturidîliği daha sistematik bir tarzda ele almış, derinlemesine temellendirmiştir. Ebu Muin’in’in en önemli eseri Tabsıratu’l-Edille Maturidîliğin serancamına paralel olarak pek tesirli olamamış, bunun yerine Eş’arî eğilimli şerhleri rağbet görmüştür. Eserde iman ve İslam’ın şartları diye bilinen sıralamada dikkat çekici bir farklılık gözden kaçacak gibi değil. Ebu Muin en-Nesefi Tabsıra’sında aynen şöyle demektedir: “Deriz ki, inançlara gelince, din alimlerine göre bunlar beş esasa ayrılır; Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine ve ahiret gününe iman. İbadetler de onlara göre beşe ayrılmış olur: salât, savm, hacc, zekat ve cihad…” (bkz. İhyadan İnşaya adlı çalışmamızın İslam’ın şiarları böl.) Ebu Muin en-Nesefî bu sıralamayla dikkat çekici bir şekilde “kaza ve kaderi” iman esasları arasında saymamakta, İslam’ın üzerine bina olduğu şeyler arasında da “cihadı” zikretmektedir. Buna göre “imanın ve İslam’ın şartları” olarak bilinen esaslar beş teorik beş de pratik olmak üzere on esastan ibaret oluyor. Büyük ihtimalle Cibril hadisi olarak bilinen rivayetin en sahih varyantı Tabsıra’da geçtiği gibidir. Demek ki iman edilecek esasların özeti beştir: 1-Allah’a iman 2-Meleklere iman 3-Kitaplara iman 4-Peygamberlere iman 5-Ahiret gününe iman… Aynı şekilde İslam’ın üzerine bina olduğu esaslar da beştir:1-Salât 2-Savm 3-Hacc 4-Zekat 5-Cihad… Yani bu dinde teorik olarak 1- Tek Allah’a, 2- Gökte pasif sukûnete çekilmeyip alemde dinamik güçleri olduğuna (melâike), 3- Tarih boyunca insanlıkla sürekli iletişim halinde olduğuna (risalet), 4- İnsanlığın sorunlarına bigâne kalmayıp yol gösterici suhuflar/bildiriler/kitaplar gönderdiğine (kitab), 5- Bunlar aracılığı ile işin sonunu düşünerek davramamızı, her şeyin hesabının sorulduğu bir son gün olduğuna inanacaksın (ahiret)… Pratik olarak da 1- Dua, tazarru, yakarış, secde ve tevâzu halinde olacak, kibirlenmeyecek, haddini bilecek, Allah’a içtenlikle yönelerek sadece onun önünde eğileceksin, başka hiçbir gücün, kişinin, kurumun önünde eğilmeyeceksin (salât), 2- Çevrene zarar vermekten sakınacak, ahlakî tutarlığa sahip olacak, açı yoksulu unutmayacak, bir aylık talimle de olsa kendini tutmasını öğreneceksin (savm), 3- İmkanın varsa her yıl insanlık ve eşitlik gösterisine katılacak; buradan ögrendiklerinle insanlar arasında dil, renk, ırk, kavmiyet, mülkiyet, cinsiyet ayrımcılığı yapmayacaksın(hacc), 4- İhtiyaçtan fazla mal ve mülk biriktirmeyecek; fazla olanı herhangi bir orana bağlı olmaksızın sürekli vereceksin (zekat), 5- Yeryüzünde zulme karşı adaletin, yalana karşı gerçeğin, ezene karşı ezilenin yanında yer alarak sürekli devrim için mücadele edeceksin (cihad)… İşte bu dinin teorik ve pratik özeti bundan ibarettir. *** Bu özetleme gayet anlaşılabilir ve mantıkî bakımdan da gayet tutarlıdır. Çünkü beş teorik beş de pratik ilke vazediyor. “Bu dinde nelere inanmam ve neler yapmam lazım” sorusuna kısaca ve özet halinde cevap veriliyor. Buna benzer özetlemeler Kur’an’da da yapılır. (ör. Bakara; 2/177). Ancak bu özetlemelerin hiçbirinde “kadere iman” zikredilmez. Kur’an’da kader bir iman esası değildir ve fakat tevekkül, tevhid, şirk vb. bir Kur’an kavramıdır. Bu anlamda kader varlık ve oluş kanunları anlamına gelmektir. Her şeyin bir oluş ve bozuluş (kevn ve fesad) kanunu veya gidiş yasası vardır; evren buna göre işler. Demek ki takdir insanın, tarihin, hayatın ve doğanın işleyiş yasaları olmaktadır. Bunlara uyulmalı ki tarih, hayat ve tabiat felaketimiz olmasın. Eğer başımıza bir felaket geliyorsa bu kendi ellerimizle yaptıklarımızdan dolayıdır. Varlık ve oluş kanunlarını tayin etmek (kâdir) ve sürdürmek (emr) ise Allah’a aittir. İkbal der ki “Kader, insanın tarihte Allah ile yaptığı bir yürüyüştür.” Hal böyleyken “kadere imanın” özellikle Emevî döneminde dinî doktrin haline getirilerek bu ezbere dahil edildiği ve “rivayet piyasasının” da ona göre şekil aldığını görüyoruz. Hicri 40 yılında Muaviye tarafından, “cemaat yılında”, Medine mescidinde elinde kılıcıyla “Bu iş kaza ve kader iledir” diyerek ilan edildi. 91 küsur yıllık Emevî dönemi boyunca resmi doktrin haline getirildi ve siyasal mana yüklenerek “Bizim ümmetin başında olmamız Allah’ın kaza ve kaderi iledir” argümanı geliştirildi. Buna itiraz eden ilk yüzyıl aydınlanmacılarından Amr el -Maksus, Mabed el-Cuhenî ve Ca’d bin Dirhem gibi bir çok sima “kaderi inkar ettiği” gerekçesiyle ağır işkenceler altında şehit edildi. Üstelik saray ulemasınca “Rafızî, Kaderiyye” diye yaftalanarak… İlginçtir Roma döneminde de örneğin Aziz Justin kaderi inkar ettiği gerekçesiyle idam edilmişti. Emevî kabileci ganimet düzeni, nasıl “kendi elleriyle” kurduğu statükoyu Allah’ın kaderi olarak görüyorsa , Roma’nın köleci düzeni de Stoacı kader anlayışı ile savunulurdu. Her ikisinde de düzene itiraz edenler kaderi inkar etmekle suçlanırdı. *** İslam kelam tarihinde Emevî sultanı Abdülmelik’e Hasan-ı Basri tarafından gönderilen risale meşhurdur. Risale, dönemin iklimini ve argümanlarını bütün açıklığı ile yansıtıyor. Özellikle Emevî Sultanının Hasan-ı Basri’ye hitabı esnasında kullandığı argümanlar çok ilginç ve çok da tanıdık: (!) “Emiru’l Mu’minin Abdülmelik bin Mervan’dan Hasan Basri’ye… Sana selam olsun. Zatından başka ilah olmayan Allah’a hamdü sena ederim. İmdi, daha önce geçen alimlerin hiç birinden duyulmadık bir şekilde kader meselesini izah etmeye çalıştığın bana ulaştı. Halbuki ben bu meselenin daha önceden beri senin anlattığın gibi izah edildiğini hiç duymamıştım. Senin salih, alim, faziletli, istekli, titiz birisi olduğunu biliyorum. Doğrusu senden duyduğum bu tür sözler hiç de hoşuma gitmedi. Bu meseleyle ilgili görüşlerini bana yaz. Bu iddialarını nereye dayandırıyorsun? Sahabeden birisinin görüşüne mi, Kur’an’ın bir hükmüne mi yoksa kendi görüşlerine mi? Biz daha önce kader meselesini senin gibi anlatan birisine hiç rastlamamıştık. Bu husustaki görüşlerine bana bildir…” Hasan-ı Basri de mektubunda görüşlerini yazıyor ve insanın irade ve sorumluluğunu ortadan kaldıran kader anlayışını açık bir dille reddediyor ve özgür iradeyi savunuyor. Bu bakımdan risale baştan sonra bir “özgür irade” savunması mahiyetindedir. Kur’an’dan onlarca ayetin tefsirini yapan Hasan-ı Basri, ısrarla insanın özgür irade sahibi olduğunu, kulların fiillerinden bizzat kendilerinin sorumlu olduğunu, başımıza gelenlerin önceden tayin edilmediğini, zulümlerin ve kötülüklerin O’na nispet edilmesinin Allah’ın adaletine sığmayacağını anlatıyor. (Risalenin tam metni için bkz. “İslam’ın Yenilikçileri” adlı kitap çalışmamız, c.1, ‘Hasan-ı Basri’ böl.). Böylece Emevîlere demek istiyordu ki: “İşlediğiniz zulümler kendi ellerinizle yaptıklarınızdandır. Bunların kaderimiz olduğu görüşü batıldır. Allah zulmedenleri sevmez. Bilakis böyle durumlarda zulme uğrayanlara cihadı emreder…” Emevîler de demek istemekteydi ki: “Kime karşı cihad? Biz de Müslümanız. Hiç kelimeyi şahadet getirene karşı cihad olur mu?” Buradan İslam’ın esaslarına cihadın kaldırılıp kelime-i şahadetin eklenmesinin ne manaya geldiği de anlaşılıyor olmalı. Oysa iman esaslarında “Allah’a iman…Peygambere iman…” derken zaten kelime-i şehadeti ifade etmiş oluyorsun. Görülüyor ki tarih boyunca siyasi iktidarlar bir taraftan kader inancını yardımlarına çağırırken, diğer yandan da cihadı (emr-i bi’l maruf neyh-i ani’l münker) çok sevimsiz ve tehlikeli görmektedirler. Bu nedenle halk kitlelerine kodlanıp ezberletilen “şartların” bilinçli bir tercihi yansıttığını söylemek mümkündür. Bu, Emevî yönetiminin kendilerine zulüm gerekçesiyle karşı çıkanları bertaraf etmek, ellerini kollarını bağlamak için geliştirdiği bir argümandı. Bugün için artık bir anlamı bulunmuyor. Anlamı olsa bile aktardığımız şekilde yeniden aslına uygun sıralanması gerekiyor. O bile yapılmayıp kör bir taklit sürüp gidiyor. Tabi bu İslam’ın hükümlerinin sadece bunlardan ibaret olduğu anlamına da gelmiyor. Bu olsa olsa anlama kolaylığı bakımından bir özetleme olabilir. Bu özetlemenin örnekleri de yukarıda değindiğimiz gibi Kur’an’da verilmekte… Demek ki “Söyle bakalım İslam’ın şartı kaç?” diye bilgiç bir edayla sorduğumuz sorunun cevabını bile yanlış biliyoruz. |
|
27 Ekim 2011, 17:22 | #17 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Cevap: Türkiye bu adamı konuşuyor Sevgili Oğuz, “Bu dinde nelere inanmam ve neler yapmam lazım” sorusuna kısaca ve özet halinde cevap veriliyor. Buna benzer özetlemeler Kur’an’da da yapılır. (ör. Bakara; 2/177). Ancak bu özetlemelerin hiçbirinde “kadere iman” zikredilmez. diye alıntı yapmışsın ! El-Eşari ve Maturudi itikadi konularına girmeden açık ve net Ayetler yazıyorum.. (Ölümü Allah’ın iznine bağlı olmayan hiç kimse yoktur.) [Al-i İmran145] (Ölüm zamanını takdir eden ancak Allah’tır.) [Enam 2] (Yaptıkları küçük büyük her şey, satır satır kitaplarda yazılmıştır.) [Kamer 52, 53] (Her ümmetin bir eceli vardır, gelince ne bir an geri kalır, ne de bir an ileri gider.) Hocana hürmetlerimi ilet lütfen Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir. İhsan hocanın sadece ''sosyalist islam'' modeli sentezine ilgi duyduğumu belirtiyorum. Zekariya Beyaz gibi hissettim kendimi ya- hu .. |
|
27 Ekim 2011, 18:17 | #18 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Cevap: Türkiye bu adamı konuşuyor fay hattının tam gectigi yer olması oranın en cok darbe gormesi gerektigi anlamına gelmez arkadaslar yine rant kavgası yine turkiye yine sacma sapan soyleşi ve duşunceler adamın evladı olmuş karısı kızı olmuş tutup da bu konuşmayı mı yapmış yapmayın yaa deprem de bina da hasar gorur evde adamın parası var parasına gore yapmış bugun assanız ne olur ben soylim bir ahmet kaya ornegi baska bakanımız cıkar sayın ahmet kayanın bugun olumunun 10 yılı der baş salıgı dilerim bi 10 yıl sonra da buna der suclu sucsuz haklı haksız olabilir bu benim duşuncem
__________________ Kullanıcı imzalarındaki bağlantı ve resimleri görebilmek için en az 20 mesaja sahip olmanız gerekir ya da üye girişi yapmanız gerekir. |
|
27 Ekim 2011, 18:28 | #19 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Cevap: Türkiye bu adamı konuşuyor Konuyu nerelere getirdiniz. Müslümansak iman şartı gereği kadere inanırız.. Kaderimizde ne varsa onu yaşarız. Lakin şöyle de bir olay var; "Biz binaları sağlam yapsak ne olur, yapmasak ne olur? Netice de kaderlerinde varsa ölecekler" gibi düşünemeyiz öyle değil mi? Evet o insanların ölmesi kaderlerinde var.. Ama bu müteahhitin tedbirsiz davranarak insan hayatını tehlikeye attığı gerçeğini asla değiştirmez. Allah bildiği gibi yapsın(.) |
|
27 Ekim 2011, 19:35 | #20 |
Guest
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
| Cevap: Türkiye bu adamı konuşuyor Ben bu düz mantık olayını anlamıyorum ki Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir. Madem kaderi o kadar iyi biliyorsunuz, çıkın bana Allah'ın insanlara tanımış olduğu özgür iradeyi tanımlayın hadi? Daha 3-5 gün önce şehitlerimizin katillerine kan kusan sizler, kaderden kısmetten bahsediyor muydunuz? Allah böyle istedi diyor muydunuz? Depreme uğramış evlerin katillerini görmediğiniz için mi mevzuyu kadere kısmete, Allah'a atıyorsunuz? İnanca gelince kimin daha inançlı olduğunu hiçbiriniz bilemezsiniz. Yahu zaten insanlığın bu dünyaya gönderilmesinin bir sebebi var. Bu dünyadan gidişimiz de belli. İşte bu iki arada insanın kendisine bırakılmış özgür haklar niye aklınıza gelmez? Nasıl bu kadar korkak olabilirsiniz? Evi çürük inşa edersen yıkılırsa benim kaderimmiş öyle mi? Yatıp beklersem, kaderimmiş öyle mi? Ama bu yatıp beklememi Allah mı sağlıyor? Benim bedenimi ve aklımı kullanabilme hakkını Allah bana sadece vermiş. Gerisinde ne yapacağım sadece bana kalmış. Bu benim kendi özgür iradem. Zaten Allah'ın bana gereken donanımler verdikten sonra melekleriyle ve çeşitli yollarla benim günahımı ve sevabımı takip etmesinin sebebi bu. Evet Allah gelecekte neler olup biteceğini iyi bilir. Siz çok iyi biliyorsunuz ya hani, Allah'ın benim günahkar mı sevapkar mı olduğumu da iyi bildiğini bilmeniz gerekir. Hatta Allah her insanın ahiretteki durumunu biliyor değil mi? E madem sonumuz belli, bu dünyada neden varız? Bu noktada asıl sizin anlamadığınız özgür irade devreye girer. Önce özgür iradenin ne olduğunu öğrenin, ondan sonra dinden imandan Müslümanlıktan inançtan bahsedin. Bir daha kimse bana neyi bilip bilmediğimden bahsetmesin. Sizin hayal edemeyeceğiniz şeyleri düşünüp yapıyorum. Kimin neyi anlayıp anlamadığını ben burada çok iyi görüyorum. İş bilmem ne yarıştırmaya gelince en alasını bilirim. O kadar bilgisine güvenen varsa, yazmakla olmaz bu işler. Gelin hepinizi Skype konferans görüşmesine davet ediyorum. Benzer tartışmalar daha önce de başka bir platformda yaşanmıştı. Yazmak çok kolaydı onlar için ama aynı şekilde sesli konuşmada kendilerini savunamadılar. Sizler aklı başında kişiler olduğunuz için sesli konuşmada diliniz tutulmayıp da kendinizi savunabilecek insanlarsınız. Hadi buyrun... |
|
Etiketler |
adamı, bu, konuşuyor, türkiye |
Konuyu Toplam 7 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 7 Misafir) | |
| |
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevaplar | Son Mesaj |
Dünya Türkiye'yi Konuşuyor | Rhytia | Haber Arşivi | 0 | 11 Haziran 2012 15:27 |
Moda Dünyası Bu Adamı Konuşuyor | Afrodit | Ah Erkekler | 0 | 03 Aralık 2010 21:38 |