12 Aralık 2010, 17:09 | #1 | |
Guest
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
| Perihan Mağden: Türkiye yarı-faşist bir ülke ERDAL ALIÇPINAR-ERDAL ER [B]Yazar Perihan Mağden, Türkiye’de son günlerde yaşanan gelişmelerden dolayı oldukça karamsar olduğunu söylüyor. Hatta ‘karamsarlığım zirve yapmış’ sözleriyle anlatmaya çalışıyor. AKP’nin ‘sadece kendine demokrat’ olduğunu, Kürtler, Aleviler ve demokratlar sözkonusu olunca geri adım attığını söyleyen Mağden, AKP lideri Erdoğan’ın Diyarbakır’daki ‘bekara karı boşamak kolay’ sözünü ise ‘çok terbiyesiz bir laf. Kadın düşmanı bir laf, siyaseten yanlış bir laf’ olarak değerlendiriyor. Türkiye’nin yarı-faşist bir ülke olduğunu belirten yazar Mağden, Türkiye’de bütün iplerin ‘kökten devletçilerin’ elinde olduğuna dikkat çekiyor. [/COLOR] Almanya’nın Bonn kentinde düzenlenen Biennale Bosporus Sanat Festivalinin davetlisi olarak gelen Perihan Mağden ile görüştük…. - Yazılarınızda Türkiye’nin gidişatı konusunda çok karamsar bir tablo çiziyorsunuz. Durum çok mu kötü? - Ben çok olumsuz görüyorum. Karamsarlığım nerdeyse zirve yapmış durumda. Çok çok kötü bir noktaya yine itildik diye düşünüyorum. Tam böyle görece demokratikleşme ortamı olur gibi oluyor, mesela böyle 2 -3 yıl önce daha iyi bir havaya girmişken böyle barış koşullarına yakınlaşmışken, Kürt meselesi ilgili daha iyi konuşabilirken, Avrupa Birliği yakınlaşma çervesinde olumlu bir hava eserken, sonra böyle yalancı bahar gibi... Bizim ülkemizde demokratik döneme geçebileceğimiz gibi gözüken dönemler, sonra mutlaka kutuplaşma... Statünün efendileri diyorum ben onlara, çeşme başına oturanlar Türkiye’deki bürokratik ve askeri elit şöyle ya da böyle bir plan devreye sokuyor.. Hakikaten akıllı adamlar. Türkiye`yi çok çok iyi tanıyorlar. Örneğin Taraf’ta çıkan belge, yazılanları okuduk. Hepsinden büyük başarı kazanmışlar, sonra plan devreye sokuluyor. Bir bakıyoruz ki, üç adım gitmiş isek dört adım geriye gitmiş olarak kendimizi buluyoruz. Bu böyle çok piskolojik olarak da yıparatıcı bir şey ve insanı çok ciddi bir umutsuzluğa itiyor. - AKP’nin ilk döneminde aydınlarda bir beklenti havası oluştu. Ne oldu da her şey tersyüz oldu. - Birden ipler gerildi zaten. 367 gibi bir şey çıkardılar, bu hukuki bir skandaldı. Çok yoruma açık. Öyle bir karar çıkardığın zaman, hani ‘zor oyunu bozar’ gibi bir şey yapıyorsun. Sen demokrasi oyununa dışardan müdahale ediyorsun. Demokrasi kendi kuralları için işlerken gidişata müdahale ediyorsun. 367 kararının çıkmasıyla birlikte ve o ‘e muhtıra’ gece yarısı birdenbire Genelkurmayın sitesine konuldu. Çok da tuhaf bir şey, internet ortamı kullanılıyor. Yeni bir araç kullanılıyor. İnternet’den muhtıra yiyor bir ulus. Şöyle demek istediler AKP’ye, senin cumhurbaşkanının orada oturmasına izin vermiyorum. Hep bir vesayet sorunu var Türkiye’de. Hep bizim gerçek vasilerimiz var. Çünkü politikacılarımız sonuç olarak aslında statülerinin efendileri ile geçinmeye çalışan çok çok ılımlı çok tedbirli çok itaatkar politikalarımız olduğu halde orda bile sorun yaratıyor. AKP’ye bu mesaj verilince zaten ortalık gerildi. Fakat seçimden büyük bir zafer ile çıkmış olmaları bence tamamen karşı tarafı biledi yani kinleri arttı. Ve ondan sonra sıkıştırmaya başladılar, işte hareket için izin istediler. AKP ‘emriniz olur paşam’ dedi. Benim bir lafım var ‘AKP’nin demokrat olma ihtimalini sevmiştik’, Yılmaz Erdoğan’ın şiiri ile dalga geçerek yani hakikaten AKP’ye gönül bağlayacak insanlar değiliz. - Peki Dolmabahçe görüşmesi de var. Burada bir uzlaşmadan bahsediliyor... - Bir pazarlık yapıldı, ben bilmiyorum. Fikri Sağlar’ın Birgün’de çıkan büyük infial yaratan bir teorisi var. Ben orda askerin uyardığını, ‘ayağını denk al’ falan dediğini düşünüyorum.. Cumhurbaşkanını oraya getirsen bile ben ‘sana bu dünyayı zindan ederim’ gibi bir mesaj vermiş olabilir. Bence orda askerin AKP karşısında pasif bir duruma düştüğünü zannetmiyorum. - Kürt sorunu ve Kıbrıs meselesinde ‘benim gibi düşüneceksiniz’ mesajları çıkmadı mı? - Bence kesinlikle çıktı. Orda gizli bir anlaşma yapıldı. O anlaşma bile bence bir yerde kesmedi ve şimdi bu yargıdan darbeye muhatap kaldı. Diyelim ki DTP’nin kapatılma davasına AKP’nin hiç sesini çıkarmaması, bütün bu konular olmasada görüşülmüştür herhalde. Ama ordan bile gerçek bir anlaşma çıkmadı ki, yani AKP bugün kapatılmak isteniliyor. AKP’de hiç düşünmemiş, bugün sana yarın bana ne DTP kapatılırken bir hissiyata kapıldı, ne 301’den biz süründürülürken. Bizim davalarımızı, mahkememizi basan herkes şu an hapiste, sivil toplum örgütü kisvesi altında Sevgi Eren Erol, Oktay Yıldırım benim mahkememdeydi. Veli Küçük Hrant Dink’teydi. Bu kadro şu an içerde. Böylesine şaibeli bir kadro bize cehhennem azabı yaşatırken gıkı çıkmadı AKP’nin. Hiçbir şekilde demokrasiye sahıp çıkacak potansiyeli ya kendilerinde görmediler ya da böyle hasretleri zaten yok. Belki de yalnızca iktidar istiyorlar. - AKP, Kürtler, Aleviler ve başka sorunlar gündeme geldiğinde geri adım atıyor... - Mesela benim için AKP ile bağlarımın koptuğu bir takım noktalar var. Bunlardan biri de Diyarbakıra gidip, başbakanın ‘bekara karı boşamak kolaydır’ demesi. Bir kere çok terbiyesiz bir laf. Kadın düşmanı bir laf, siyaseten yanlış bir laf. Bir de Kürt halkının, Türkiye’de yaşamak zorunda kaldığı acıları, işkenceleri düşünürseniz çok da incitici hakarate varan bir laf. Çünkü karşındaki insanlar bu kadar mağdur edilmiş ise sen mağdura bir lafı söylemen ile güçlü söylemen ile ağırlık farkı vardır. Orada benim umut tellerimden biri AKP’ye dair kopmuştur. AKP bu sınavda gösterdi ki, Kürtlere, Alevilere işte demokratlara karşı hiçbir aidiyet duygusu hisetmiyor. Onlara sahip çıkma duygusu yok. Demokrasiye geçme arzusu güçlü sivil askeri elitin egemen olduğu bir ülke olan Türkiye’de AKP’nin yıllardır tabanına vaat ettiği üniversitede türbanın bile adamların başına geçirdiğini gördük. İktidara kim gelirse gelsin Türkiye’de eli kolu bağlıdır.. - Bu ülkenin sahibi benim ben size yedirmem, mesajı olmalı bu... - Evet. Ordu ve sivil elit bir de CHP, işte Cumhuriyet gazetesi bunlar kemik sayı olarak azınlıkta. Mesele hep Ertuğrul Özkök şey diyor. Cabbarlar, şirletler çok bağıran azınlık diyor. Tam tersi kendilerini tasvir ediyor. Mesela marjinal yazar diyor. Bilmiyorum belki benim için diyor. Ben onun için marjinal yazar lafını kullanmaya başladım. Ne diyorsa başkalarını suçlamak için ben aynen Ertuğrul Özkök için aynı lafları kullanıyorum. Sayıcı azınlık bir elit var Türkiye’de. Kamalist elit güzel Kemalistler diyelim bir de öyle tanım kullanmaya başladım ben. Ya da kökten devletçiler... Mesela sürekli kökten dincilerin korkusunu pompalıyorlar. Ya da Kürt korkusunu pompalıyorlar değil mi. Bu korkuları pompalayan kökten devletçilerin mutlak egemenliği var Türkiye’de. Bunu sarsamaya yönelik yaptığımız herhangi bir ileri hamlede, bakınız Cumhurbaşkanın eşinin türbanlı olması, üniversitede türban hakkının tanınması hemen hemen ortalığı bir yerde yangın yerine çeviriyorlar. Ben bugün yaşamak zorunda kaldığımızı bir nevi piskolojik yangin olarak görüyorum.. - Darbe senaryoları konuşuluyor... Bu kriz nasıl aşılır? - Daha ne darbe senaryoları konuşalım. Buna yargıdan darbe diyorum ben direk. E muhtıradan sonra Dolmabahçe toplantısından sonra bence asker bir müddet paravanın arkasına geçmeye karar verdi. Biz 367 kararı ile gördük ki, askerin şimdi vesayetini bizim yüksek yargımız almış. Yüksek yargıdan darbelendi Türk demokrasisi. Türkiye’de gerçek demokrasi olduğunu düşünmüyorum. 5 yıl öncede yoktu. Şimdi büsbütün darbelendi, bıçaklandı. İsmini koyalım diyelim ki biz askeri demokrasiyiz, Pakistan gibi bir modeliz kardeşim. Biz böyle yarı-faşist bir ülkeyiz. Bunun adını koymadan, gizlice kapaklıca, dünyayı kandırarak, toplumu kandırarak, ne et ne balık, kör topal bir demokrasi modeli ile idare edilirken bile demokrasinin içindeki ufacık açılımlara cumhurbaşkanın eşinin bağlı olmasına dahi dahı büyük harflerle tahammül yok. - Türkiye’de kafalar karışık o zaman.... - Türkiye’de böl-yönet diye bir laf var ya... Türkiye zaten kafa karışıklığından bölünmüş bir ülke. O kadar herkesin kafası karışmış ki... Bir kere bir taksiye bindim Alevi ve kendini çok çok solcu zaneden, Tuncay Özkan hayranı işte anti emperyalist zannediyor kendini. O kadar kafası karışık taksi şöförünün konuşmasına muhatap oldum. Yani Türkler’de o kadar büyük kafa karışıklığı ve duygu çeşitliliği konsensüse varamama hastalığı var. Ağzı olan konuşuyor. Ama mesela fikir yok birlik böyle küçük çocuklar... Hani sırf münazara olsun diye birbirleri ile atışır tutuşur. Böyle bir küçük çocuklar toplumu gibi yani konsensüs olmayan bir toplumda güçde çıkmıyor. Mesela yeni bir sol hareket, herkes bunu söylüyor. Yeni bir sol hareket çıkacak, ama bunun söyleyenler aslında kötü bir şey kastediyorlar. Hayallerindeki CHP’yi istiyorlar. CHP’den artık hiçbir şey olmaz. CHP tek partili bir rejimin devletçiliğin ‘Allahın Partisidir’ diyelim size. CHP’nin helvası yenilmiş bitmiş ölmüş. CHP’yi reforme etmeye çaba göstererek büyük bir enerji kanallardan aşağı atlıyor. Dolayısıyla yeni bir sol için bir konsensüs lazım. Ama solda herkes bir birine düşman. Herkes birbirine küskün, bir başrol oyuncusu, bir artist... Böyle bir konsensüs olmayan toplumda işte böyle bir kargaşa, bölünmüş sonuçta sivil ve askeri elitin yönettiği zavallı bir ülke çıkıyor. - Kürt sorunu, olduğu gibi duruyor. Operasyonlar sürerek devam ediyor. Kürt meselesinde görüşler nasıl? - Ben açıkcası giderek üzülmeye başladım. Duygu aşınması olur, alışırsın ve aldırış etmezsin. Giderek daha çok isyan etmeye başladım. Çünkü, inanın televizyonlarımızda gösterilen şehit cenazesini görmeye de tahammülüm yok. Cenazelerde alıştığımız manzara ve cevaplar beni rahatsız ediyor. İnsanın çocuğundan daha değerli bir şey bu dünyada olamaz. Kuzey Irak harekatı başladığından beri genelkurmayın servis ettiği görüntüler çıkıyor karşımıza. BBG evleri gibi, falan filan. Bu militarizm propagandası insan insanı öldüreceği propagandasıdır. Kürt ve Türk artık bu kadar can kaybından, 30 yıldır bu kadar savaşın sürüyor olmasından... İnsanlık onurum kırılıyor. Antimilitarist olarak duruşum şudur: Hani her Türk asker doğar deniliyor. Bu kadar tuhaf bir laf olabilir mi. Her Türk arzuhalci doğar olamazsa, askeriyede bir meslektir. Niçin benim vatanıma borcum olsun. Vatanımın bana borcu olsun diye düşünüyorum ben. Demokrat toplumlarda, sağlıkta, eğitme gibi bir borcu var. Ben vicdanı ret taraftarıyorum. Bunun bir hak olmasını istiyorum. Ya da bir insanı öldürme imkanın olduğu bir ülkede vicdanı red nasıl çığ gibi büyümez, bunu mesela hiçbir şekilde anlamış değilim. Bunu Kürtler açısındanda anlamış değilim. Bir sürü Kürt de kuzu kuzu çocuğunu Türk ordusuna yolluyor. Bunu da çözmüş değilim. - Şimdi çatı partisi tartışmaları var. Bir çıkış noktası olabilir mi? - İnşallah bir şeyler olur. Çok kötü bir dönem görüyorum. Belki batarız. Hepimiz mantar gibi, sünger gibi suyun üstünde yüzüyoruz. Çok ciddi sorunlarımız oluyor. Belki gerçekten dibe vurursak yukarı çıkarız artık. Türkiye’nin ezilen unsurları, dilerim kendi hareketlerine, davalarına demokratik çerçeve içinde sahip çıkmaya başlarlar. Çok karanlık dönemdeyiz. Ama elbet çıkacağız bu tünelde. - Ne yapabiliriz? - Örgütlenmek daha büyük siyasi partiler oluşturmak. Mesela ben yıllardır oylarımı Kürt partilerine veriyorum. Yıllardır köşemde de yazıyorum. Oylarımı Kürt partilerine vereceğim, ‘sizde verin diye’ yazıyorum. Kürtlerin öyle bir partisi olabilir ki, çok geniş bir tabana hitap edebilir. Türkiye’de milyonlarca Kürt yaşıyor. Büyük şehirlerde oy alacak çok daha geniş tabanlı Kürt partisi mesela. Alevilerin partisi yok. Niçin sürekli oy deposu muhamelesi görüyorlar. Sorunlarını CHP çözecek mi? Bu devlet sunni devlet, diyaneti ile öyle bir devlet... Cemevlerin varlığını bile yeni yeni kabul eder gibi oldu. Niçin cemevlerinde bir payı olmuyor. Ya da Alevi çocukları din dersine girmek zorunda kalıyor. Böyle oluşumlar ortaya çıkarsa, Türkiye aydınlık bir yöne gidecektir. İnsanların oyları boşluk yüzünden diğer partilere gidiyor.. - Yazdıklarınızdan dolayı çok tepki alıyor musunuz? - Ben yazarken hiç şu tepkiyi alırım, beni sınıftan atarlar diye düşünmüyorum. İçimden ne geliyorsa, aklıma ne geliyorsa... Yazı ile ilişkim çok dürüst bir ilişki, öyle yazıyorum. Şu olurdu bu olurdu diye düşünmüyorum. Tepkiler gelince de şaşırıyorum. Hani yazmışım şise koyup okyanusa atmışım bir ruhhaliye sonra aaa niye alındılar çok çok şaşırıyorum. Bu da yazı ile olan saf ve tuhaf ilişkim ile olan durum. - Tehditler peki var mı? - Bir ara bu, bana çok soruluyordu. Ben dedim ki herhalde korkmam gerekiyor diye düşündüm ama, Hrant Dink öldürüldüğünde korktum. Ne zaman korktum biliyormusunuz, iki tane koruma yolladı devlet bana, öldürüldüğü gün, işte o zaman o korkunç bir an yani iki tane koruma ile dolaşacaksın... Demek ki sen tehdit altındasın ülkede diyor sana devletin, polis işte.... - Kürtler’den ‘bize akıl vermeyin’ yönünde eleştiriler geliyor mu size? - Öyle değil, ama şöyle dediler. Biz milliyetçiliği Türkler’den öğrendik. Bir tane mektup geldi, niçin siz bizi anlamıyorsunuz. Benim Kürt hareketinden ümidim olmasa niçin o konu üzerinde yazayım. İlgim olmasa niçin o konuyu eleştireyim ki... Bu akıl verme değildir, eleştiridir. Ben Türklerde milliyetçiliği görmek istemiyorum Kürtlerde niye görmek isteyimki.. Kürtleri kendime çok yakın hissederken Kürtler de milliyetçiliği görmemek benim çok daha mutlu edecek iftahar edecek bir şey olmaz mı? - Bir süre önce Murat Belge Radikal Gazetesi'nden ayrıldı. Siz Radikal'de devam etmeyi düşünüyor musunuz? - Ben 3 yıl önce ayrılmıştım Radikal’den, tamamen bu rahatsızlıklar yüzünden. Radıkal’in manşetlerinden rahatsızlık duyarak ayrılmıştım. Bazı şahsi meselerim yüzünden. Fakat sonra gördüm ki, tilkinin dönüp dolaşıp geleceği yer kürkçü dükkanı. Ben köşe yazarlığına Radikal’de başladım ve orada hakikaten çok müdanasız iş yürütüyorum. Bugüne kadar bir tek satırım sansürlenmedi. Bu çok büyük bir lüks bu köşecilere tanınmayan bir şey. Bir de şöyle bir şey var, köşe yazarları çok çok ciddi otosansür uyguluyorlar kendilerine. Aman onu ürkütmeyim aman reklam bilmem ne yapayım. Patronum ile iyi geçineyim. Promosyon gezisine çağrılayım işte bana site ucuz ev versinler. Her türlü ilişki tezgahı içinde kafalarında kırk tilki dönüyor... Mesela kimse ile konuşup görüşmeden gazeteye ben ömrümde gitmem, fakslarım yazılarımı... Bu bana alıştığım yer benim için önemli. Ama zaman zaman ciddi rahatsızlıklar duyuyorum. Ve çok ciddi olarak ayrılmayı düşündüğüm ve kendi içimde bunu hallettiğim dönemler oluyor. - Hürriyet gazetesiyle sanırım sorunlarınız var... - Türk basını çok rahatsız ediyor beni yani. Özellikle Hürriyet gazetesi ile çok ciddi bir sorunum var. Her gün okuyup sinir kirizi geçirebilirsiniz. Bazen köşeciliği bırakmayı düşünüyorum ki, Hürriyet okumak zorunda kalmayım diye. - Cannes'te Nuri Bilge Ceylan yaptığı konuşmada 'yalnız ve güzel ülkem' ifadesini kullandı. Bu ifade şimdi Türkiye'de artık bir slogana dönüşmek üzere. Nasıl değerlendiriyorsunuz? - Çok ince bir sınır. Çünkü hemen sınırı geçince Türk’ün Türkten başka dostu yoka geliyor. O da bizim işte paronoyit milliyetçi şizofirenimizin yansıması olan beni aşırı derecede rahatsız eden çok faşizan bir laf. Onun için adamın lafını istismar edildiğini düşünüyorum. Çünkü çok iyi filmler yapıyor. Filmlerini çok begendiğim, çok değerli ince düşünceli bir sanatçı olduğunu bildiğim için o anlamda istismar edildiğini düşünüyorum. Üzücü bir şey, adamın lafını alıp bu kadar istismar etmek... Kaynak: SolPlatform | |
|
12 Aralık 2010, 17:10 | #2 |
Guest
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
| Cevap: Perihan Mağden: Türkiye yarı-faşist bir ülke Yazı çok uzun beaaa.. Ama şunu diyebilirim. Bu ülkede kim kendine demokrat değil ki AKP olmasın hacı. Ayrıca yazar yanlış bir tespit yapmış. |
|
12 Aralık 2010, 17:13 | #3 |
Guest
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
| Cevap: Perihan Mağden: Türkiye yarı-faşist bir ülke e yanlış tespitide yazaydın bari |
|
12 Aralık 2010, 17:21 | #4 |
Guest
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
| Cevap: Perihan Mağden: Türkiye yarı-faşist bir ülke Yarı-faşist değil tam-faşist. |
|
Etiketler |
madden |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevaplar | Son Mesaj |
Dünya Kupası Play-Off Yarı Finali: Portekiz: 2 - Türkiye: 0 (İlk yarı) | CORDON BLEU | Dünya Kupası | 0 | 25 Mart 2022 00:08 |
Ahmet Hoşsöyler: Perihan Savaş gibi bir oyuncu zor gelir Türkiye’ye | Dedecan61 | Sinema Dünyası | 0 | 31 Aralık 2021 15:47 |
Yıldız Yaralanması - Perihan Mağden | Afrodit | Kitap Tanıtımları | 0 | 09 Ocak 2013 18:29 |
Perihan Mağden Taraf'tan ayrıldı | PassioN | Haber Arşivi | 0 | 02 Şubat 2012 20:36 |
Türkiye'ye karşı faşist Daynışma | DoStNaMe | Haber Arşivi | 1 | 06 Temmuz 2005 00:09 |