IRCForumları - IRC ve mIRC Kullanıcılarının Buluşma Noktası
  sohbet odaları

Etiketlenen Kullanıcılar

 
 
LinkBack Seçenekler Stil
Alt 02 Nisan 2006, 14:16   #11
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Re: Osmanlı Arşivinde Ermeniler




Ermeni yasa tasarısı ve TBMM bildirisi

TBMM, 21. Dönem 3. Yasama yılının açıldığı 1 Ekim 2000 tarihinde, ABD Temsilciler Meclisi gündeminde bulunan "Sözde Ermeni Soykırımı" yasa tasarısı ile ilgili olarak bir bildiri yayınladı.

Bildiride, "Türkiye Büyük Millet Meclisi, küçük siyasi hesaplar için, tarihi çarpıtarak, tek yanlı ve yanlış iddialara dayalı gerekçelerden hareketle, işin gerçek yüzünün tarihçilere bırakılması yerine siyasi alana çekilerek bir milleti rencide edecek kararlardan medet uman ve bir yasama organını bu amaçlar için kullanmaya yeltenenlerin, uzun yıllara dayanan Türk-Amerikan dostluğunu tehlikeye düşürecek girişimlerini de kuvvetle kınamaktadır" denildi.

Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin yayınladığı, Meclis'de temsil edilen tüm siyasi partilerin grup başkanvekillerinin imzasını taşıyan bildiri şöyle:

Türkiye Büyük Millet Meclisi, Amerika Birleşik Devletleri Temsilciler Meclisinde görüşülmekte olan ve halkımızın infialine yol açan sözde Ermeni soykırımına ilişkin karar tasarısı ile ilgili gelişmeleri üzüntü ve dikkatle izlemektedir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi, Büyük Atatürk ün işaret ettiği "Yurtta sulh cihanda sulh" ilkesine gönülden bağlıdır. Bu ilkeye bağlılığın doğal bir sonucu olarak, dünya milletleri arasında anlayış, barış ve dostluğun hâkim olacağı bir ortamın yaratılarak gelecek nesillere miras bırakılmasına hizmet etmeye çalışmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti Devleti de, dünyada ve özellikle bulunduğu bölgede barış ve istikrarın tesisini ve sürdürülmesini istemektedir. Bu barış ve istikrarın ilk koşulu da ülkelerin egemenlik ve toprak bütünlüklerine saygı gösterilmesidir.

Ne yazık ki, Ermenistan ın, komşularının toprak bütünlüğüne ve egemenliğine saygı göstermediğini, bir komşusunun topraklarını işgal altında tutmasından ve bir diğer komşusunun topraklarında gözü olduğunu anayasasına derçettiği Bağımsızlık Bildirge sinden görmekteyiz. Ayrıca, yöneticilerinin çeşitli vesilelerle yaptıkları konuşmalarda ülkemizi hedef alan açıklamaları da dikkat çekmektedir. Ermenistan yöneticilerine, seçtikleri bu yanlış yoldan vazgeçerek, Türkiye aleyhine üçüncü ülke kurumlarında sürdürdükleri girişimleri durdurmalarının ve Türkiye ile iyi komşuluk içinde yaşama yollarını aramalarının gerektiğini hatırlatırız. Bu yolu seçtikleri takdirde, hiç kuşkusuz, en başta Ermenistan halkı fayda görecektir.

Tarih, ülkeler ve halklar arasında kin ve nefret duygusunu körüklemek için bir husumet unsuru olarak değil, milletler arasında hoşgörü ve anlayışın yerleştirilmesi ve geliştirilmesi için kullanıldığı takdirde insanlık için faydalıdır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi, küçük siyasî hesaplar için, tarihi çarpıtarak, tek yanlı ve yanlış iddialara dayalı gerekçelerden hareketle, işin gerçek yüzünün tarihçilere bırakılması yerine siyasî alana çekilerek bir milleti rencide edecek kararlardan medet uman ve bir yasama organını bu amaçlar için kullanmaya yeltenenlerin, uzun yıllara dayanan Türk-Amerikan dostluğunu tehlikeye düşürecek girişimlerini de kuvvetle kınamaktadır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi, dost ve müttefik Amerika Birleşik Devletleri Kongresini, iki ülke arasında her alanda mevcut dünya ve bölge barışı için önem taşıyan, işbirliğine zarar verecek davranışlardan kaçınmaya da davet etmektedir.

 

IRCForumlari.NET Reklamlar
sohbet odaları eglen sohbet reklamver
Alt 02 Nisan 2006, 14:18   #12
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Re: Osmanlı Arşivinde Ermeniler




Amaç soykırım olsa işe İstanbul’dan başlanırdı

O dönemin şartlarının son derece zor olduğuna dikkat çeken Nüzhet Kandemir, devletin elindeki kısıtlı imkanlarla vatandaşlarını korumaya çalıştığını belirtiyor. Kandemir, şöyle devam ediyor: ‘Devlet elindeki imkánları sonuna kadar kullanarak, hangi kökenden olursa olsun, vatandaşlarının mağdur edilmemesi için önlem almaya çalışmıştır. İmparatorluğun Ermenileri ortadan kaldırmak gibi amacının bulunmadığı tüm belgelerde açıkça ortaya çıkmaktadır.’

1915’te ne oldu?

- 1915-17 yıllarında Türkiye’nin Doğu bölgelerinde, orada yerleşik Ermenilerin, Rusya’nın da teşvik ve desteği ile başlattıkları bir ayaklanma hareketine şahit oluyoruz. Bu ayaklanmanın asıl amacı Türkiye’nin Doğu bölgelerini, Ermenistan adı altında, Rusya topraklarına katmak idi. Bu ayaklanmanın içinde olanlar sadece uzun yıllar birlikte yaşadıkları Türkleri katletmekle kalmıyorlar, aynı zamanda zayıflayan Osmanlı İmparatorluğu’nu bölüp parçalamak isteyen Batılı güçlere de yardımcı oluyorlardı.

Konunun tarihçilere bırakılması tezine ne diyorsunuz?

- Tarihi gerçekleri bilmeden siyasi kararlara varmak ve siyasi amaçlarla geçmişte olan hadiseleri, kendi siyasi amaçları doğrultusunda ters yüz etmek kabul edilebilir bir davranış değildir. Konunun tarihçilere bırakılmasını ve başta ABD Kongresi olmak üzere, çeşitli Avrupa ülkelerinin parlamentolarının ‘tarihi kanunlaştırma’ çabalarının kabul edilebilir tarafı olmadığı tezini Türkiye, sadece son yıllarda değil, öteden beri savunagelmiştir. Şayet çabalar samimi ise tarihçilerin ortaya koyacakları gerçekler ışığında sorunun çözüme kavuşturulması zor olmasa gerektir. Ancak ortada cereyan eden art niyetli çabalar ışığında iyi niyetin geçerli olmadığı görülmektedir.

SİYASİ AMAÇLARI VAR

Ancak, işin tarihi değil siyasi bir mesele olduğunu söyleyenlerin itirazları var bu teze.

- Bir ülkede, o ülkenin toprak bütünlüğüne ve bağımsızlığına karşı yapılan ayaklanmaları o ülkenin içine sindirerek hareketsiz kalacağını beklemek saflık olur. Kuşkusuz, Osmanlı İmparatorluğu da ülkenin doğusunda ortaya çıkan Ermeni ayaklanmasını bastırmak için gerekli her türlü önlemi alacaktı. Alınan bu önlemlerin içeriğini değişik bir sunuma tabi tutarak kendi siyasi amaçları doğrultusunda kullanmak isteyenlerin, bunun siyasi bir mesele olduğunu ve siyasiler tarafından çözülmesi gerektiğini iddia etmeleri doğaldır. Bu iddia sahipleri, gerçekleri öğrenmekten kaçarak, kendi siyasi amaçlarını gerçekleştirme dürtüsüyle hareket etmektedirler.

Tehcir Kanunu’nun amacının, imparatorluğu Ermenilerden temizlemek olduğu iddiasına ne diyorsunuz?

- O dönemin şartları fevkalade zor ve her anlamdaki imkánlar fevkalade kısıtlı idi. Devlet elindeki imkánları sonuna kadar kullanarak, hangi kökenden olursa olsun, vatandaşlarının mağdur edilmemesi için önlem almaya çalışmıştır. İmparatorluğun Ermenileri ortadan kaldırmak ve soykırım uygulamak gibi amacının bulunmadığı tüm yazışma ve belgelerden açıkça ortaya çıkmaktadır.

Amaç, Osmanlı topraklarında yaşayan bütün Ermenileri ortadan kaldırmak olsaydı, ne için sadece Doğu Anadolu’nun bir bölümünde yaşayan Ermenilerin hedef alındığını anlamak mümkün olmazdı. Soykırım, imparatorluğun hemen elinin altında bulunan İstanbul ve dolaylarında yaşayan Ermenilere uygulanmayıp neden sadece Doğu’da ayaklanan Ermenilere uygulanmıştır sorusuna cevap veremedikleri içindir ki, Ermeniler hiçbir zaman tarihi gerçeklerden, belgelerden bahsedilmesini istemez. Bir ülkenin güvenlik ve bağımsızlığını koruma hakkı tüm uluslararası anlaşmaların tanıdığı başlıca ilkedir.

DİASPORA, BU KONUYU GEÇİM KAYNAĞI YAPTI

1915’te yaşananlar, 1948 Soykırım Sözleşmesi’ndeki tanımlara uyuyor mu sizce?

- Türkiye’nin yapmadığı bir soykırımı tanıması beklenemez. Bunu isteyen Ermenilerin ve onlara destek olan Türkiye’deki bazı aymaz çevrelerin bunun arkasından bir tazminat ve toprak talebinin geleceğini bilmemeleri mümkün değildir. Bu talepleri karşılamanın ise Türkiye’de onu destekleyenlerin sadece kendilerinin değil, çocuklarının ve torunlarının bile omuzlarına yüklenecek haksız bir külfet teşkil edeceğinin bilincine varmalıdırlar.

Diaspora Ermenilerinin tutumu, sorunun çözümünü güçleştiriyor mu?

- Diaspora Ermenileri bu konuyu on yıllardır kötüye kullanmışlar, topladıkları para ile bunu bir geçim kaynağı haline getirmişler ve çözümden yana olmak bir tarafa, aksine çözümsüzlüğün kendi menfaatlerine daha uygun düşeceği kanaatiyle hareket etmişlerdir. İçlerinden çok büyük bir çoğunluk hayatlarında Ermenistan ve Türkiye’ye ayak basmamıştır. Sadece olayları okudukları tek taraflı, baştan sona fanatizm dolu kitap ve filmlerden öğrenip ona göre hareket etmektedirler. Şayet bir baskı bahis konusu olacak ise, diaspora Ermenilerine, bugüne kadar uyguladıkları Türkiye karşıtı siyasetin ait oldukları Ermenistan’a sadece kötülük getirmekte olduğunu anlatmak gerekir. Belki böylece bu baskının diaspora üzerinde yoğunlaşmasını beklemek çok daha akılcı bir davranış olacaktır.

Sizce sorunun çözümü için tarafların ne yapması gerekir?

- Ermeni tarafı bu davranış ve iddiaların bir an evvel ortadan kalkmasının kendi milli menfaatlerinin bir gereği olduğunu görmeli ve diaspora Ermenilerine de bunu hatırlatmalıdır.

KANDEMİR KİMDİR

1934 İstanbul doğumlu olan Nüzhet Kandemir, Galatasaray Lisesi’ni ve Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi’ni bitirdikten sonra Dışişleri Bakanlığı’na girdi. Sırasıyla Madrid, Oslo ve Cenevre’de çalıştı. Bağdat Büyükelçisi, Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı ve Washington Büyükelçiliği yaptı. Kandemir, halen DYP Genel Başkan Yardımcılığı görevini yürütüyor.

Bu, tarihi değil siyasi bir mesele

Tarih doktoru olan Arsen Avegyan, bir süredir Başbakanlık Arşivi’nde çalışıyor. Avegyan, Ermeni meselesinin tarihi değil, siyasi bir mesele olduğu görüşünde. İki ülke ilişkilerinin normalleşmesi için Avegyan’ın önerisi, sınırın açılması ve diplomatik ilişki kurulması.

Başbakan Erdoğan, Ermeni meselesini tarihçilere bırakmak gerektiğini söyledi yine. Bu tarihi bir mesele midir, yoksa siyasi bir mesele mi?

- Bizim Dışişleri Bakanı Vartan Oskanyan bunun cevabını vermişti zaten. Oskanyan, net bir biçimde, ‘Bu tarihçilerin değil, siyasetçilerin işidir’ demişti. Ben de öyle düşünüyorum. Çünkü tarihçiler söyleyeceklerini söylemişlerdir. Onlar kendi işlerini yaptı, şimdi işlerini yapması gereken siyasetçilerdir.

Sizce tarihçiler neye karar verdi?

- Tarihçiler 1915’te yaşananların soykırım olduğuna karar verdi.

Bütün tarihçiler aynı kanaatte değil ama...

- Ben bir tarihçi olarak 1915’te yaşananların bir soykırım olduğunu düşünüyorum. Çünkü, dünyada bunu soykırım olarak tanıyan ilk devlet Osmanlı İmparatorluğu’dur. 1918 yılındaki tutanaklarda bunu görmek mümkündür. Orada açıkça Ermeni tehcirinin basit bir tehcir olayı olmadığı, soykırım olduğunu yazıyor. 1919 yılındaki Divan-ı Örfi Mahkemesi kararlarında da aynı şeyi görmek mümkün zaten. Ermeni soykırımı kararı alan İttihat Terakki yöneticileri hakkında idam kararı vermiştir o mahkeme.

Soykırım olması için planlı olması gerekiyor. Planlı bir hareket mi bu sizce?

- Planlı bir hareket. Planlama, 1913 yılının sonlarından itibaren başlıyor. Planın mimarları da Talat Paşa, Doktor Názım ve Doktor Bahattin Şakir’dir.

Amaç, Osmanlı Devleti’nin bütün Ermeni vatandaşlarını yok etmek miydi?

- Öncelikli amaç, Rus sınırına yakın vilayetlerde yaşayan Ermenileri ortadan kaldırmaktı.

Atatürk, İttihatçıları suçlamıştı

Peki ama bu iş böyle kördövüşü halinde mi devam edecek, sizin öneriniz ne?

- 1926’da Los Angeles Times Gazetesi’ne konuşan Atatürk, ‘Savaş sırasında katledilen binlerce Hıristiyan vatandaşımızdan İttihat ve Terakki sorumludur’ diye demeç veriyor. Türk tarihçiler böyle bir konuşmanın olmadığını söylüyor. Atatürk, İttihat ve Terakki’yi suçlarken, Türkiye İttihat ve Terakki’yi temize çıkartmak için çabalıyor, ben bunu anlamıyorum.

Sizin çözüm öneriniz ne?

- Bence bu işin çözülmesinin yolu, Ermenistan ile Türkiye arasında normal ilişkiler kurmaktan geçiyor. Diplomatik ilişkiler kurup sınırı açmak, önemli bir aşama olacaktır. Bu normal bir ortamda yapılır. Normal bir ortamda bu konu tartışılabilir. Soykırım tek başına Ermeni toplumunun değil, aynı zamanda Türk toplumunun da problemidir.

ARSEN AVEGYAN KİMDİR

1972 Erivan doğumlu olan Arsen Avegyan, önce Erivan Devlet Üniversitesi Tarih Fakültesi’ni, arkasından da Moskava Diplomasi Akademisi’ni bitirdi ve 2002’de tarih doktoru oldu. Avegyan, 2001 yılından bu yana Karadeniz Ekonomik İşbirliği Örgütü’nde Ermenistan Cumhuriyeti Daimi Temsilcisi olarak Türkiye’de görev yapıyor.

kaynak:gızlıtarıh

 

Alt 02 Nisan 2006, 14:20   #13
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Re: Osmanlı Arşivinde Ermeniler




Cevabını aradığımız soru şu: 1915’te ne oldu?

Emekli Büyükelçi Gündüz Aktan, 1948’de imzalanan ‘Soykırımın Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi’ne göre, Ermeni trajedesinin soykırım kapsamına girmediğini söylüyor. Aktan’a göre, siyasi mücadeleler soykırım kapsamının dışında kalıyor.

- 1915’te tehcir oldu. Tehcir, bir halkın yaşadığı yerden alınıp başka bir yere götürülmesidir. Savaş içinde, tüm Türkiye’de olduğu gibi orada da gıda sorunu var. Salgın hastalıklar var. Ayrıca, Ermeni kafilelerini koruyacak çok fazla birlik de yok. Dolayısıyla, koca bir kafileyi korumak üzere çok az sayıda asker verebiliyorsunuz. Saldırılar oluyor. Bütün bunlar bir araya gelince, yola çıkanlarla Suriye’ye varabilenler arasında sayıca önemli bir farklılık bulunduğu görülüyor. Önemli olan, tehcir sırasında ne kadar insanın öldüğü.

SÖZLEŞME NE DİYOR

Sizce kaç kişi öldü tehcir sırasında?

- Kesin bir şey söyleyemeyeceğim. Ben mesela, 300 bin kişinin ölmüş olabileceğini düşünüyorum. 300 bin önemli bir rakam. Ama bunun çok daha aşağıda olması da muhtemel. Ne var ki, kesin rakam söylemek doğru değil. O dönemde bölgenin Müslüman nüfusunun oluşturan Türkler ve Kürtlerden de çok ciddi ölümler var.

İttihat ve Terakki’nin tehcirdeki amacı, Ermenileri sürüp etnik temizlik yapmak mıydı?

- Bana madem ki İttihat ve Terakki’nin amacını soruyorsunuz, yapılan işin bugünkü hukuka göre soykırım olup olmadığına bakmak lazım. Soykırım, bir suç kategorisi, üstelik en ağır suç kategorisi. Bu suçu, 1948 yılında kabul edilen Soykırımın Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi gayet açık bir biçimde tanımlıyor. Bu sözleşmenin ikinci maddesinde dört grup sayılıyor ve ‘Bu dört grubu yok etmek amacıyla aşağıda işlenen fiiller soykırımdır’ deniliyor. Şimdi bu dört gruba bakalım.

Nedir sözleşmedeki dört grup?

- Etnik gruplar, dini gruplar, ırki grup, milli grup. Hukuk tabiriyle bu dört grup, soykırıma karşı sözleşmenin himayesi altındadır. Bir başka açıdan bu, ‘Başka gruplar bu himayeye girmez’ anlamına gelir. Türkiye’ye isnat edilen suç, üçüncü maddede yer alıyor. Deniliyor ki, ‘Öyle bir ölüm yürüyüşü tertiplediniz ki, bu yürüyüşe katılanların sağ kalmayacağını zaten biliyordunuz.’

Sonuca bakınca siz ne diyorsunuz?

- Şimdi İttihat-Terakki’nin yaptığını üçüncü madde açısından değerlendirelim. Bütün arşivleri okuyup kendiniz de bir sonuç çıkartabilirsiniz, ama asıl konuya ilişkin iki temel telgraf var. Biri Enver Paşa’nın, diğeri Talat Paşa’nın telgrafı. Enver Paşa telgrafında diyor ki, ‘Rus orduları, Kafkaslar’dan önlerine kattıkları Müslüman kitleleri sürerek sınırlarımıza giriyorlar. Bu şartlar altında, cephenin selametini sağlayabilmek için biz de bölgedeki Ermeni nüfusu cepheye sürelim. Veya aynı Ermeni nüfusu, imparatorluğun başka bir yerine tehcir edebiliriz.’ Karar, Talat Paşa’nın kararıdır. Eğer Ermeniler Rus ordusuna doğru sürülseydi, hiçbirisi hayatta kalmazdı. Buna rağmen, Talat Paşa bu öneriyi kabul etmemiş, tehcir kararı vermiş ve uygulamıştır. Şimdi burada ‘yok etme’ kastı var mıdır? Hayır, yoktur. Burada, düzenli olsun, mümkün olduğu kadar az telefát verilsin diye elden gelen yapılmıştır.

İLK KEZ 1965’TE

Bu noktada yapılan itiraz nedir?

- Ermeniler, ‘Bunların amacı bütün dünyayı aldatmaktır’ diyor. Allah aşkına, o şartlarda dünya kimin umurunda ki? Siz savaşta yaşayıp yaşamayacağınızı bile bilmiyorsunuz. İleride İkinci Dünya Savaşı olacak, ondan sonra Nurnberg Mahkemeleri olacak, orada ortaya soykırım diye bir suç çıkacak, Ermeniler de Nurnberg Mahkemeleri’nden 17 yıl sonra kendilerine soykırım yapıldığını keşfedecekler, onun da üzerinden on yıl geçtikten sonra hayatlarında ilk defa söyleyecekler.

Nurnberg’den 17 yıl sonra keşfettiklerini söylediniz...

- Çünkü ilk defa 1965’te dile getirdiler kendilerine soykırım yapıldığı iddiasını. Daha önce başlarına gelene soykırım filan demiyorlardı. Onun için 90. yılını anmaları da ilginç bir şey.

Peki, uluslararası hukuka göre, Türkiye Cumhuriyeti’nin, ‘Bu Osmanlı döneminde yaşanmış bir hadisedir, bizi ilgilendirmez’ deme hakkı var mı?

- Burada bilinmeyen husus şu: Sevr Anlaşması’na göre, bir Ermeni ülkesi kuruluyor. Bunun batı sınırlarını saptamak da Amerika’ya bırakılıyor. Derken Lozan Antlaşması yapılıyor. Lozan’da Ermeni yurdu yok. Ermeni yurdu olmadığı gibi, metinde Ermeni kelimesi bile yok. Ama Lozan içinde Ermeni sorunu halledilmiştir.

Nasıl halledilmiştir? Mal ve mülklerine el konulan Ermenilerin tazminat hakları da dahil mi buna?

- 58. Madde’de ‘Ekonomik Konular’ başlığı altında ele alınmıştır. Burada, bütün tazminat hükümleri mevcuttur. Bütün bunlar alt alta yazılmış, itiraz için de altı aylık bir süre tanınmış. Bir sene içinde, yabancı hakimlerin de bulunduğu hukuk mahkemelerine müracaat hakkı tanınıyor. Lozan’la birlikte bu iş kapanmıştır. Dolayısıyla, redd-i mirasa filan gerek yok.

TRAJEDİYE ŞÜPHE YOK

Türkiye’nin bugüne kadar sergilediği siyasi tutum pek bir şey ifade etmiyor o zaman.

- Şimdi olayın niteliğini inkár etmenin bir anlamı yok. Her ne kadar Türk’ü de, Müslümanı da ölüyorsa da, önemli sayıda Ermeni de ölüyor. Büyük bir trajedinin cereyan ettiğinden de kimsenin şüphesi yok.

Bu niye net bir biçimde ifade edilmiyor o zaman?

- İfade edilmez olur mu? Biz her zaman bunu ciddi bir trajedi olarak kabul ediyoruz. Ama buna soykırım dediğiniz zaman iş değişir. Çünkü bu soykırım değil.

1915’te yaşananlar siyasi mücadele olarak görülebilir mi?

- Tabii, bu siyasi bir mücadeledir. Bu siyasi mücadelede insanlar ölür, siviller ölür, bu suçtur, ama adı soykırım değildir. Mesele Yahudi soykırımına dayanıyor. Yahudiler, Almanya’yı bölüp bir toprak parçasına sahip olmak istedikleri için öldürülmediler. Yahut Rus ordularına yardım ettikleri için öldürülmediler. Rus ordularıyla savaşmakta olan Alman ordularını arkadan vurdukları için de öldürülmediler. Niçin öldürüldüler? Sadece Yahudi oldukları için öldürüldüler. Başka hiçbir sebep yoktu. Osmanlı Devleti’ne bakın bir de; Osmanlı Devleti, Ermenileri Ermeni oldukları için mi öldürdü?

Ne yapmışlardır?

- Tıpkı Balkanlar’da Bulgarların, Sırpların, Yunanlıların yaptığı gibi, bağımsız olmak için çeşitli isyanlar çıkartmışlardır. Devlet de bu isyanları bastırmak için güç kullanmıştır. Elbette siviller de ölmüştür ama zaten Ermeni çeteleri de sivilleri öldürerek başlamışlardır isyanlara.

Bunlar, tehcir sırasında yaşananları meşrulaştırmaz yine de, öyle değil mi?

- Hiç şüphesiz ihmalleri, istismarları ve suiistimalleri meşrulaştırmaz. Bazı yerlerde, Ermenileri korumakla görevli birlikler, korumaları altındaki Ermenilere saldırmıştır. Bazı memurlar görevlerini yapmamışlardır, bazıları hırsızlık yapmıştır. Bazıları kabul edilemeyecek olaylara girmişlerdir. Bunun sonunda, 1200’den fazla görevli Divanı Harp’e verilmiştir. Bunların da 600’ü idam edilmiştir. Yani siz SS subaylarının Yahudileri öldürdükleri için idam edilebileceklerini düşünebilir misiniz? Bunları yapan bir devletin, Ermenileri yok etme kastı olabilir mi? Öyle olsa, bu adamları idam etmek yerine teşvik etmesi lazımdı.

ERMENİLER, TRAJEDİ KELİMESİNE RAZI DEĞİL

Ermeni sorunu uluslararası arenaya taşınmadan iki ülke arasında çözülemez mi? Bunun için ne gibi önerileriniz olabilir? Sonuçta bir trajedinin yaşandığı ortada...

- Ortada ama Ermeniler trajedi kelimesine razı değil. Çünkü trajedi dediğiniz zaman bunun iki tarafı var. Oysa Ermeniler, Türk tarafının acılarını kabul etmeye hazır değiller. Bunu yüzümüze karşı da söylediler ama o kadar önemli değil. Biz tek yanlı da yapabiliriz bunu.

İlişkilerin normalleşmesi için çok mu geç kaldık? Bundan sonra ne yapılabilir?

Bizim kabahatimiz şu: Ter Petrosyan döneminde, Ermenistan’ı tanımakla yetinmeyip diplomatik ilişki kuracaktık. Tanıyanların başında Türkiye vardır, ama diplomatik ilişki kurmamakla hata etmiştir. Diplomatik ilişki halkın halkla, devletin devletle iletişim içinde olmasını sağlar. İkinci talihsizlik, Petrosyan’ın gitmesi ve Koçaryan’ın gelmesidir. Koçaryan’ın yönetimindeki rejim, uluslararası alanda yüz karası bir rejimdir. Bunun demokrasiyle filan alakası yoktur. Ermenistan sadece ekonomik bakımdan perişan, ruhsal bakımdan kendini yaralamış bir ülke değil ki, aynı zamanda demokrasiyle uzaktan yakından ilgisi olmayan bir ülke. Ve adam Taşnak, Karabağ’ı işgal etmiş grubun adamı.

Soykırım sözleşmesi

9 Aralık 1948 tarihinde Paris’te toplanan Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun 260 A (III) sayılı ararıyla kabul edilip, imza, onay ve katılıma açılmıştır. Sözleşme 13. maddeye uygun olarak 12 Ocak 1951 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Türkiye sözleşme’yi 23 Mart 1950’de onaylamıştır. 5630 Sayılı Onay Kanunu 29 Mart 1950 gün ve 7469 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanmıştır. Sözleşme’nin Türkiye’yi ilgilendiren iki maddesi şöyle:

Madde 1- Sözleşmeci devletler, ister barış zamanında isterse savaş zamanında işlensin, önlemeyi ve cezalandırmayı taahhüt ettikleri soykırımın uluslararası hukuka göre bir suç olduğunu teyit eder. Madde 2- Bu sözleşme bakımından, ulusal, etnik, ırksal veya dinsel bir grubu, kısmen veya tamamen ortadan kaldırmak amacıyla işlenen aşağıdaki fiillerden herhangi biri, soykırım suçunu oluşturur.

a) Gruba mensup olanların öldürülmesi;

b) Grubun mensuplarına ciddi surette bedensel veya zihinsel zarar

verilmesi;

c) Grubun bütünüyle veya kısmen, fiziksel varlığını ortadan kaldıracağı hesaplanarak yaşam şartlarını kasten değiştirmek;

d) Grup içinde doğumları engellemek amacıyla tedbirler almak;

e) Gruba mensup çocukları zorla bir başka gruba nakletmek.

Bağımsızlık istiyorlardı

1878’den bu yana bağımsızlık için mücadele eden bir grup Ermeni çeteci var. Yoksa, ‘Biz bağımsızlık mücadelesi filan vermiyorduk, Türkler ani bir nefretle bizi kesmeye başladılar’ mı deniliyor? Biz Ermenileri Ermeni oldukları için ne küçük gördük, ne toplumun dışına ittik.

GÜNDÜZ AKTAN KİMDİR

1941 Safranbolu doğumlu olan Gündüz Aktan, Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden sonra İçişleri Bakanlığı’nda çalışmaya başladı. 1967 yılında Dışişleri Bakanlığı’na girdi. Nairobi’de Büyükelçilik, Birleşmiş Milletler’de Türkiye temsilciliği yaptı. Bern Büyükelçiliği’nden sonra Başbakan Özal’ın danışmanı oldu. Siyasi İşlerden Sorumlu Müsteşar Yardımcılığı ve Japonya Büyükelçiliği’nin ardından ASAM’ın başına geçen Aktan, aynı zamanda Radikal Gazetesi’nde yazıyor.

 

Alt 02 Nisan 2006, 14:22   #14
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Re: Osmanlı Arşivinde Ermeniler




TTK Başkanı Prof. Halaçoğlu, ‘Biz bu kadar rahatız’ dedikten sonra önerisini getiriyor gündeme: ‘Ben diyorum ki, Türkiye, Birleşmiş Milletler nezdinde bir uluslararası araştırma komisyonu kurulmasını teklif etsin. Herkes gelsin ve orada bu mesele konuşulsun.’

1915’te ne oldu?

- Ermenilerle Osmanlı Devleti arasında meydana gelen anlaşmazlık ve çatışmalar, 1915 yılında başlamadı. Ta 1881’lerde başlayan ve İngiltere, Fransa, Rusya gibi ülkelerin müdahaleleriyle gelişen bir süreçtir bu. Döneme ilişkin belgelere baktığınızda, Doğu Anadolu’daki altı viláyette yaşayan Ermeniler’in örgütlendiğini ve Rusların da desteğini alarak Müslüman köylerine saldırdığını görürsünüz.

Rusya ve Batılı devletler mi kışkırtıyor Ermenileri?

- Evet ama Ermeniler tarafından kurulan 21 ayrı örgüt de destekliyor bunu. Bu örgütlerin şubeleri Van’dan İstanbul’a kadar her yere yayılmıştır. 18 Mart’ta Çanakkale Savaşları başladığı sırada, Anadolu’da örgütlenen Ermeniler topyekûn bir isyan hareketine girişmişlerdir. 16 Nisan’da Van’da, 17 Nisan’da Çatak’ta, Bitlis’te, Elazığ’da, Zeytun’da, Adana’da başlayan isyan hareketleri sebebiyle Osmanlı Devleti, Almanlar’ın ve zamanın Genelkurmay Başkan Yardımcısı Enver Paşa’nın da isteği üzerine, bu bölgede yaşayan Ermenileri savaş dışındaki bir bölgeye nakletme kararı almıştır.

GÖNDERİLMEYEN VAR MI

Tehcir kapsamı dışında bırakılan Ermeniler var mı?

- İlk nakillerde Protestan ve Katolik Ermeniler yoktur. Daha sonra, bunlardan isyanlara bulaşanlar da nakledilmiştir. Ancak, mesela hastalar gönderilmemiş, hastaneye yatırılmış ve iyileştikten sonra gönderilmiştir. Dul kadınlar ve çocuklar da gönderilmemiştir. Amerikan belgelerinden aldığımız bir örnek vereyim. Adana şehir merkezinde 25 bin Ermeni yaşıyor. Bunlardan 17 bini sürgün edilmiştir, sekiz bini yerinde bırakılmıştır. Sadece bu bile, tehcirin Ermeniler’in iddia ettikleri gibi soykırım düşüncesiyle yapılmadığını apaçık bir biçimde gösteriyor.

Soykırım değilse bile ‘etnik temizlik’ amacı yok mu?

- Kesinlikle etnik temizlik ifadesi yanlıştır. Zira bu tabir, soykırımla eşdeğerdir. Ermenilerin zorunlu olarak başka bir bölgeye gönderilmelerinden murat, verdikleri zararların önüne geçmek olduğu için, bölgenin Ermeniler’den arındırılması amaçlanmıştır.

YARIM MİLYON İNSAN

Tehcir Kanunu ile birlikte ne kadar Ermeni göç ettiriliyor?

- Bizim Osmanlı arşiv belgelerine göre, ki burada yüzde 10 eksiğimiz olabilir, 438 bin Ermeni gönderildi. Hepsinin şehir şehir kayıtları var. Bununla beraber, bu kayıtların dışında bir miktar daha Ermeni gönderilmiş olabilir.

Peki tehcir döneminde Osmanlı coğrafyasındaki toplam Ermeni nüfusu ne kadardı?

- Osmanlı istatistiklerine göre, 1 milyon 296 bin Ermeni var. Justin McCarthy, 1 milyon 698 bine çıkartıyor Ermeni nüfusunu. Stanford Show ise Osmanlı sayımlarını esas alıyor. Patrikhane, 2 milyon 250 bin civarında bir nüfustan söz ediyor. Fakat Patrikhane’nin rakamları İngilizler tarafından bile itibara alınmıyor. Patrikhane’nin 1914 kayıtlarında 1 milyon 915 rakamı yer alıyor. Biz şöyle düşünüyoruz: Osmanlı kaynakları üçte bir oranında hata yapmaz. Yani 1 milyon 300 bin diyorsa, 450 binlik bir hata yapıyor olamaz. Biz bunun için 1.5 milyon civarında bir Ermeni nüfusu olabileceğine kanaat getiriyoruz.

Ermeni konvoylarına kimler saldırıyor?

- Bu gerçekten de çok önemli bir konu. Ne oluyor Ermenilere? Diyelim ki 1.5 milyon Ermeni var, bu 1.5 milyon Ermeni’ye ne oluyor? 1915’te Erzurum’dan Erzincan’a giden 500 kişilik bir Ermeni kafilesi, Kürt eşkıyasının baskınına uğruyor ve tamamı öldürülüyor. Bunların belgeleri var. Sadece Ermeni değil, İngiliz, Amerikan ve Rus belgelerinde de yazıyor. Ancak ‘Bu baskın ve katliamlar Kürtler tarafından yapılmıştır’ diye ortaya çıkmanın da gereği yok. O zaman Kürt-Türk ayrımı yapmış gibi bir pozisyona düşeriz ki, o da doğru olmaz.

Size göre ne kadar Ermeni öldü?

- Bana göre, hastalık, çatışmalar ve katledilme hadiseleri, Kafkasya’daki hastalıktan ölümler dahil, 300 bin civarında Ermeni öldü. Bunun 200 bini kesinlikle Kafkasya’daki hastalıklardan öldü. Blue Book’ta (Mavi Kitap zikredilen rakam da 600-800 bin arasındadır.

Bu rakamlar bile ortada büyük bir trajedinin olduğunu göstermiyor mu?

- Hiç kuşkusuz ortada büyük bir trajedi var. Bu trajedi, Ermenilerin öldürdüğü 519 bin Müslümanı da kapsıyor. Ancak şurası açıklığa kavuşmalıdır ki, ölen Ermenilerin büyük çoğunluğu hastalıktan ölüyor. Müslümanları öldürenler ise bizzat Ermeni çeteleri. Katledilenler, net rakamlarla elde edebildiğimiz kadarıyla sekiz-on bin civarında. Bunun dışında kalanların hemen hepsi hastalıktan veya açlıktan ölüyor.

Soykırıma veya etnik temizliğe kanıt olarak, Talat Paşa’nın Diyarbakır Valisi’ne gönderdiği telgraf gösteriliyor. Siz ne diyorsunuz bu telgrafa?

- Telgrafta, hiçbir zaman ‘katledin’ diye imá bile yok. Bu telgrafı anlamak için hem Osmanlıca’yı, hem de Osmanlı belgelerinin dilini iyi bilmek gerekir.

Telgrafta, ‘katledin’ diye bir imá yok belki ama ‘katletmeyin’ diye bir netlik de yok.

- Ama o anlama getiriyor. Eğer devlet, Ermenilerin katledilmesini istiyor olsaydı, o telgrafı çekmezdi zaten. Bütün şifre telgraflar tam takım halinde Osmanlı arşivlerinde mevcut. Bırakın emri, bir tanesinde bile böyle bir imáda bulunulmuyor. Aksine pek çok belgede, kafilelere zarar vereceklerin şiddetle cezalandırılacağı bildiriliyor. Katliam yapmayı planlayan bir devlet bu kadar ketum olabilir mi?

KOMİSYON KURULSUN

‘Bu tarihi bir konudur, bırakalım tarihçiler tartışsın’ aşamasına nasıl gelindi?

- Eskiden bu konu ile ilgili pek çok şey bilinmiyordu ve bu nedenle kimse kendisine güvenemiyordu. Çünkü Osmanlı arşivleri tasnif edilmemişti. Bu konuya ilişkin bölümler 1990’dan sonra tasnif edildi. Diğer taraftan, biz yaklaşık üç-dört yıldır, dış arşivleri ciddi olarak tarıyoruz. Amacımız da, böyle bir şeyin gerçekten olup olmadığını ortaya çıkartmak. Biz şu an, ‘Fransızlar soykırımı mı kabul etmek istiyorlar, buyrun gelin masaya, oturup konuşalım. Neye göre soykırım iddiasında bulunuyorsunuz’ diyebilecek duruma geldik. Çünkü artık elimizde belgeler var.

‘Tarihi tarihçilere bırakalım’ tezi üzerine Prof. Şükrü Hanioğlu bir makale yazarak, hem meseleyi tarihçilere bırakmanın doğru olmayacağını, hem de belge değiş-tokuşunun sorunu çözmeyeceğini söyledi. Sizin fikriniz nedir?

- Ben Şükrü Hanioğlu’na katılıyorum. Ben de aynı şeyi söylüyorum. Şimdi bakın, biz ‘Tarihçilere bırakalım’ derken şunu kastediyoruz: Öncelikle bu konu araştırılmalı, bir alt zemin ortaya çıkmalı diyoruz. Bir iddiada bulunuyorsunuz ve ‘Ermeniler soykırıma uğradı’ diyorsunuz. Peki, bununla ilgili bir belge sunmanız gerekmez mi? Burada da birisi çıksın, ‘Osmanlı şu kararı aldı, şu emri verdi ve şöyle bir uygulama yaptı’ desin. Bir toplumu yok etmek isteyen bir devlet, bütün yabancı yardım kuruluşlarına o kampları açar mı? Sadece Suriye’de 486 bin Ermeni’ye yardım ediliyor. Ben diyorum ki, Türkiye, Birleşmiş Milletler nezdinde bir uluslararası araştırma komisyonu kurulmasını teklif etsin. Herkes gelsin ve orada bu mesele konuşulsun. Biz bu kadar rahatız.

Sorunun çözümü için önerileriniz nedir?

- Belgelere dayalı olarak konuşmayı öneriyorum. Belgeler dışında hiçbir şey konuşmayalım ve her şeyi belgeleyelim. Ermeni soykırımını kabul eden Sayın Halil Berktay veya Sayın Taner Akçam hangi belgelere göre konuşuyorlar? Osmanlı arşivlerine girmediklerini biliyorum. Halbuki yapılması gereken, belgelerle söylediklerini ispat etmektir. Bir iddia ortaya atıyorsanız, bunu kanıtlamak zorundasınız. Biz soykırım olmadığını belgeleyebilecek durumdayız. Onların elinde de soykırım yapıldığına dair bir belge varsa, bunu bugüne kadar ortaya koymaları gerekmez miydi?

Teşkilat-ı Mahsusa

Ne yabancı arşiv belgelerinde, ne de Türk arşiv belgelerinde Teşkilát-ı Mahsusa ile ilgili tek bir kelime bile yok. Teşkilát-ı Mahsusa çok küçük bir grup ve farklı bir sebeple teşkil edilmiş. Bunların görevi çok farklı. Katliamla filan uğraşacak ne vakitleri, ne de sayıları var.

Belgeleriniz nerede

Ermeni soykırımını kabul eden Sayın Halil Berktay veya Sayın Taner Akçam hangi belgelere göre konuşuyorlar? Yapılması gereken, söylediklerini belgelerle ispat etmektir. Bir iddiada bulunuyorsanız, kanıtlamak zorundasınız.

kaynak : gızlıtarıh

 

Alt 02 Nisan 2006, 14:22   #15
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Re: Osmanlı Arşivinde Ermeniler




Tehcir edilen Ermeniler 924 bin 158 kişiydi

ERMENİ tehciriyle ilgili sayılar, Talát Paşa’nın kara kaplı defterinin üçüncü kısmını oluşturuyor. Paşa, defterin tehcire ayrılan sayfalarında önce ne kadar Ermeni’nin zorunlu göçe tabi tutulduğunu yazıyor, arkasından tehcir kanununun imparatorluğun hangi viláyetinde ve hangi sancağında kaç Ermeni’ye uygulandığını liste halinde veriyor. 27 Mayıs 1915’te çıkan ‘Geçici Tehcir Kanunu’ uyarınca mecburi göçe tabi tutulan Ermeniler’in sayısı, Talát Paşa’nın kayıtlarına göre, 924 bin 158.

Sürgünün en yoğun şekilde uygulandığı şehir 141 bin 592 kişiyle Sivas, en az sayıda Ermeni’nin nakledildiği viláyet ise 4 bin 381 kişiyle Konya.

Defterde daha sonra, sürgüne gönderilmeyen Ermeni yetimlerin viláyetlere göre dağılımları gösteriliyor ve bunu Ermeniler’den kalan boş binaların, istimlák edilen gayrımenkullerin, çiftliklerin ve madenlerle imtiyazların kısa dökümleri takip ediyor.

Talát Paşa’nın kayıtlarına göre, 27 Mayıs 1915’te çıkan ‘Geçici Tehcir Kanunu’ uyarınca mecburi göçe tabi tutulan Ermeniler’in sayısı 924 bin 158. Sürgünün en yoğun şekilde uygulandığı şehir 141 bin 592 kişiyle Sivas, en az sayıda Ermeni’nin nakledildiği viláyet ise 4 bin 381 kişiyle Konya.

Ancak, Paşa’nın, viláyetlerden birinde 270 sürgünü eksik gösterdiği görülüyor.

TEHCİRİN EN ÖNEMLİ BELGESİ

Ermeni tehciri konusunda ilk elden belge olma özelliği taşıyan yukarıdaki liste, Sadrazam Talát Paşa’nın kara kaplı defterinde bu şekilde yeralıyor. Listenin yeni harflere çevrilmiş hálini ise yanda görüyorsunuz. Defterde bu listenin bulunduğu sayfadan sonra Ermeni yetimlerin ve yine Ermeniler’den kalan boş binalarla gayrimenkullerin, çiftliklerin ve maden imtiyazlarının dökümü geliyor.

Talát Paşa, tartışmaya 90 yıl sonra katılıyor

Sadrazam, Dahiliye Nazırı ve Ermeni tehcirinin mimarı olan Talát Paşa, 1915 olaylarının üzerinden tam 90 sene geçtikten sonra, ilk defa bugün konuşuyor ve tehcir tartışmalarına özel arşivinde bulunan, şimdiye kadar hiç yayınlanmamış belgelerle katılıyor!

Dün, sayfamda dizinin tanıtımını yaparken de yazmıştım: Bu dizide yeralan tehcir sayılarıyla diğer bilgilerin temeli, Sadrazam Talát Paşa’ya ait olan ve Paşa’nın hanımı Hayriye Talát Hanım’ın torunu Ayşegül Bafralı’dan yayınlamak üzere aldığım 10x15 santim eb’adında bir defterle yine Talát Paşa’ya ait bulunan ve senelerden beri bende bulunan diğer belgelere dayanıyor. Paşa’nın Anadolu’da 1915 sonrasındaki nüfus hareketlerini ve istatistikleri kaydettirdiği kara kaplı defter, üç fasıldan meydana geliyor: Müslüman muhacirler, tehcir edilen Ermeniler, devlet aleyhine çalıştıkları için aynı şekilde mecburi göçe tabi tutulan Rumlarla Araplar ve gayrımüslimlerden kalan mallar...

Dizinin hemen başlangıcında, bir hususa dikkat çekmem lázım:

Talát Paşa’nın kara kaplı defterinde ve Paşa’ya ait diğer belgelerdeki sayılar bizde bu konularda şimdiye kadar gereken gerçekçi çalışmalar pek yapılmadığı için çoğumuza bir hayli yabancı, hattá yüksek gelebilir, fakat hepsi birinci derece kaynak olan bu sayılar, abartılmış rakamlarla dolu ‘soykırım’ suçlamalarına karşı birer savunma kanıtı gibidir.

‘Sadece Ermeniler’i değil, Kürtler’i de kesmiştik. Yaptığımız soykırım dolayısıyla özür dileyelim, mesele hallolsun’ diyen gönüllü cahillerimiz gölge etmesinler; akademik çevrelerimiz de ‘Biz onları değil, onlar bizi öldürmüştü’ ucuzluğunu bir tarafa bırakıp ilmi yola girsinler, yeter...

Leylekyan müsterih olsun, Talát Paşa’nın mezarını çöplük yaptık

Gazetelerde görmüşsünüzdür: Merkezi Brüksel’de bulunan ‘Avrupa Ermeni Federasyonu’ isimli örgütün başkanı Laurent Leylekyan, geçen hafta Türk hükümetinden bazı garip taleplerde bulundu.

Adıyla kafa yapısının tam bir uyum içerisinde bulunduğu taleplerinden belli olan Bay Leylekyan, Talát Paşa’nın İstanbul’daki mozolesinin yıkılmasını, ‘Talát’ ve ‘Enver’ isimlerini taşıyan caddelere başka isimler verilmesini, Ermeniler’in Türkler’e yönelik cinayetlerinin sergilendiği müzelerin kapatılmasını ve ‘soykırım’ kavramından bahsedilmesini yasaklayan kanunların kaldırılmasını istiyordu.

Leylekyan’ın saçmalıklarını okuduktan sonra, Farsça eski bir deyimi, ‘Diváne rá kalem nist’ yani ‘Deliye günah yazılmaz’ sözünü hatırlayıp güldüm ama dün sabah Şişli taraflarında gördüklerim, gülüşümü acı bir tebessüme çevirdi ve ‘Leylekyan’ın bazı taleplerini biz kendi kendimize çoktaaaan yerine getirmişiz’ diye düşündüm.

Dün sabah, bu dizide kullanmak maksadıyla Talát Paşa’nın Şişli’de, Hürriyet-i Ebediye Tepesi’nde bulunan kabrinin fotoğraflarını çekmeye gittim ve kabir yerine bir mezbeleyle karşılaştım! Talát, Enver, Mahmud Şevket ve Midhat Paşalar ile beraber 31 Mart ayaklanmasında şehid edilen diğer askerlerin türbelerinin bulunduğu mekánda sanki yeni bir isyan yaşanmıştı. Ábidenin altındaki türbenin kilidi kırılmış ve merdivenle inilen mezarlık artık akşamcıların mekánı olmuştu. Bahçedeki láhidler boş şişelerle dolu bira sandığı niyetine kullanılıyordu ve sözün kısası, etraftaki herşey içler acısı haldeydi.

Aynı mekán, 1996’da, Enver Paşa’nın cenazesinin Tacikistan’dan naklinden önceki günlerde de bu şekildeydi ve vaziyetini gündeme getirmemden sonra alelácele temizlenmiş fakat Paşa’nın cenaze merasiminden sonra her şey yine eski tas, eski hamam olmuştu.

Avrupa Ermeni Federasyonu’nun başkanı Laurent Leylekyan, müsterih olsun ve Türk Hükümeti’nden böyle taleplerde bulunarak kendisini yormasın. Hürriyet-i Ebediye Tepesi’nin bakımından sorumlu olan Büyükşehir Belediyesi umursamazlığına devam ettiği ve mekán askeriyeye devredilmediği takdirde, sadece Talát Paşa’nın değil, ebedi uykularını bu şehitlikte uyuyanların mezarlarından çok yakında tek bir iz bile kalmayacak!

Posta memuruydu sadrazam oldu

Adını bulvarlara, caddelere, mahallelere ve okullara verdiğimiz Talát Paşa’nın kim olduğunu mutlaka biliyorsunuzdur ama, gene de kısaca hatırlatayım:

Tam adı ‘Mehmed Talát’ olan Talát Paşa, Edirne’de 20 Ağustos 1874’te doğdu. Genç yaşlarındayken babasını kaybetti ve ailesini geçindirebilmek için Posta ve Telgraf İdaresi’ne girdi. İttihad ve Terakki’nin kurucularından oldu, Abdülhamid rejimi aleyhindeki çalışmalara katıldığı için tutuklandı, 25 ay hapis yattı ve Selánik’e sürgün edildi.

Burada seyyar postacılık yapan Mehmed Talát, 1908’de İkinci Meşrutiyet’in ilánından sonra Edirne’den milletvekili seçildi, Hüseyin Hilmi Paşa Kabinesi’nde Dahiliye, Küçük Said Paşa Hükümeti’nde de Posta ve Telgraf Nazırlığı’na getirildi. Talát Bey, 23 Ocak 1913’teki Babıali baskınının düzenleyicilerinden ve Enver ve Cemal Paşalar ile birlikte İttihad ve Terakki Partisi’nin üç liderinden biriydi. 1913’ün 13 Haziran’ında kurulan Said Halim Paşa Hükümeti’nde yeniden Dahiliye Nazırı oldu ve 1915’teki Ermeni tehcirini bizzat yürüttü. 4 Şubat 1917’de sadrazamlığa, yani başbakanlığa getirildi ve ‘Paşa’ unvanı aldı.

Birinci Dünya Savaşı’nı kaybetmemiz üzerine 8 Ekim 1918’de istifa eden Talát Paşa, İttihad ve Terakki’nin diğer liderleriyle beraber 2 Kasım gecesi bir Alman denizaltısıyla Türkiye’yi terketti. Önce Rusya’ya, oradan da Almanya’ya gitti.

Talát Paşa, savaş yıllarında Anadolu’da yaşanan Ermeni olayları sırasında aldığı tedbirler sebebiyle diaspora Ermenileri tarafından ‘en büyük düşman’ ilán edilmişti ve Berlin’de, 1921’in 15 Mart sabahı Sogomon Tehliryan adında bir Ermeni komitacı tarafından ensesinden vurularak katledildi.

kaynak : gızlıtarıh

 

Alt 02 Nisan 2006, 14:27   #16
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Re: Osmanlı Arşivinde Ermeniler




1915’teki trajedi ıle tehcir kanunu

önderilen insanların ne kadarı yerine ulaşabildi, ne kadarı yollarda öldü veya öldürüldü? Tehcir ve sonrası hakkındaki temel görüş ayrılıkları nelerdir? Tarihçiler, diplomatlar ve Türkiye Ermenileri 1915’i tartışıyor.

23 Ocak 1913’te o ünlü Babıáli Baskını ile iktidarı yeniden ele geçiren İttihat-Terakki yönetimi, Balkan bozgununun acısını hiç değilse bir miktar hafifletmek için askeri tedbirler almaya başladı. Yönetimdeki Talat, Enver ve Camal Paşaların Almanlar’a yönelik sempatisi, yeni hükümetin politikasının da esası olacaktı.

Enver Paşa, Almanlar safında girilecek savaşın en azından Turan hayallerini gerçekleştirmeye yardım edeceğini düşünüyordu. Osmanlı Devleti, 20 Temmuz 1914’te tarafsızlığını ilan ettiği halde, İngiliz gemilerinin kovaladığı ‘Goeben’ ve ‘Breslau’ adlı iki Alman zırhlısı, Enver Paşa’nın izniyle Türk kara sularına girecekti.

İtilaf Devletleri’nin protestoları karşısında ise bu iki zırhlının Osmanlı Devleti tarafından satın alındığı duyurulacak, ‘Yavuz’ ve ‘Midilli’ adları ile donanmaya dahil edilecekti.

ÜÇ CEPHEDE SAVAŞ

Donanma Komutanlığı’na getirilen Amiral Souchon, Enver Paşa’dan aldığı yazılı izne dayanarak Türk bayrağı çekilen Yavuz ve Midilli’yi de alıp Karadeniz’e açılacak ve başta Sivastapol olmak üzere Rus limanlarını bombalayacaktı. Bunun üzerine Ruslar 2 Kasım 1914’te Osmanlı’ya savaş ilan edecek, İngilizler de 3 Kasım’da Çanakkale’yi topa tutacaklardı.

Balkan bozgununun yorgunluğunu ve moral bozukluğunu üzerinden atamayan Osmanlı ordusu, üç cephede birden yeniden savaşa girmişti. Çanakkale’de 1. ve 2. Ordu, Kafkaslar’da 3. Ordu, Suriye ve Filistin cephesinde ise 4. ordu görev yapıyordu.

Ermeni meselesi, 3. Ordu’nun temel problemiydi. Balkanlar’daki milliyetçilik hareketlerine paralel bir biçimde, Osmanlı tarafından ‘millet-i sadıka’ (sadık millet) olarak tanımlanan Ermeniler’den bazıları, bağımsız bir Ermenistan kurma hayali ile öteden beri örgütleniyorlardı. Özellikle, ‘93 Harbi’ olarak bilinen 1877-78 Osmanlı-Rus savaşı sırasında milliyetçi Ermeni çeteleri, Ruslarla işbirliği yaparak büyük hayal kırıklığına sebep olmuşlardı.

İşte 1914 yılında Ruslarla yeniden savaşa giren 3. Ordu’nun en büyük sorunu, cephe gerisinin güvenliği ve lojistik desteğin sürdürülebilmesiydi. Daha önce, II. Abdülhamid tarafından Kürt aşiret reislerine kurdurtulan ‘Hamidiye Alayları’nın bölgede yarattığı terör, Müslüman halkla Ermeniler arasında gerginliği iyice artırmış, milliyetçi Ermeni çetelerinin isyanları ise işin iyice tuzu biberi olmuştu.

AYDINLARA TUTUKLAMA

Bölgede çetelerin kışkırttığı sivil halkın birbirine girmesi için gereken kıvılcım Rus savaşıyla çakılmıştı. Üstelik o sırada Osmanlı ordusunda pek çok Ermeni asker mevcuttu. Enver Paşa, ilkin bu Ermeni askerlerin silahsızlandırılması emrini verdi. 18 Mart’taki Çanakkale Savaşı’ndan kısa bir süre sonra, milliyetçi Ermeni örgütlerinin Van’da başlattıkları isyan üzerine İttihatçı yönetim yeni tedbirler aldı. Bunların ilki, 24 Nisan’da İstanbul’da yayımlanan Ermeni gazetesi ‘Azamart’ın bürosunu basmak ve aralarında doktor, yazar, gazeteci ve milletvekillerin de bulunduğu Ermeni aydınlarından iki binden fazla kişiyi tevfik etmekti. Bunların önemli bir bölümünden bir daha haber alınamayacaktı.

Arkasından, Enver Paşa, İçişleri Bakanı Talat Paşa’ya, 2 Mayıs 1915 tarihinde bir telgraf çekerek, bölgede yaşayan Ermenilerin ya Rus ordularının üzerine ya da Anadolu’nun muhtelif bölgelerine doğru sürülmesini talep ederek şöyle dedi:

‘Bir mahzur yoksa, isyancıların ailelerini ve isyan bölgesi halkını sınırlarımız dışına göndermeyi ve onların yerine sınırlarımız içine dışarıdan gelen Müslüman halkın yerleştirilmesini tercih ederim.’

Yani daha Tehcir Kanunu çıkmadan, Ermeniler göç ettirilmeye başlanmıştı. Padişah Mehmet Reşat imzalı ve 27 Mayıs 1915 tarihli Tehcir Kanunu, sadece bunu resmi hale getiriyordu. Kendilerine tanınan süre iki haftaydı. Kıymetli eşyalarını yanlarına alabilecekler, geride kalan mülkleri ise mahalli yönetimler tarafından satıldıktan sonra parası kendilerine ulaştırılacaktı. Devlet, sürgün güzergáhındaki güvenliği sağlamakla kalmayıp beslenme ve sağlık gibi temel ihtiyaçları da karşılayacaktı. Ne var ki, kimi yerlerde Teşkilát-ı Mahsusa bünyesinde bulunan Topal Osman gibi çete reislerinin kafilelerin güvenliğini sağlamakla görevlendirilmeleri, ölümleri de beraberinde getirdi. Ermeni kafilelerinin yanlarında, altın gibi değerli eşyalar taşıdıkları dedikodusu ise yağmacıların iştahlarını kabartan ana unsurdu.

TALAT PAŞA’NIN ANILARI

Talat Paşa, hatıralarında duyduğu pişmanlığı şu sözlerle dile getirecektir:

‘Esas itibariyle askeri bir ihtiyat tedbirinden başka bir şey olmayan tehcir, vicdansız ve seciyesiz (karaktersiz) insanların elinde bir facia şeklini almıştır. Maksadım bu hareketlerin çirkinliğini gizlemek değildir.’

Talat Paşa’nın bu sözleri geç gelen bir saptamaydı. Pişmanlık dolu bu sözler kayda geçirildiğinde, onbinlerce masum Ermeni yurttaş yollarda ölmüştü. Milliyetçi Ermeni çetecilerin saldırılarında da binlerce masum Müslüman katledildi.

Öyle ki, İttihat-Terakki’nin dışında kalmaya büyük özen gösteren Mustafa Kemal, Misak-ı Milli’ye tehcirin sorumluları için bir ‘tecziye’ (cezalandırma) maddesi koyacaktır. İzmir Suikasti esnasında ünlü İttihatçılar’ın yargılanmaları ve bazılarının idam edilmesi biraz da bunun sonucuydu.

Biz bu yazı dizisinde, 1915 yılında ne olduğunu, konunun uzmanlarına sorduk ve bütün görüşlerin yansıtılması için çaba harcadık.

YARIN: TTK Başkanı Yusuf Halaçoğlu

Üç maddelik TEHCİR KANUNU

1. Vakt-i seferde (sefer vakti) ordu, kolordu ve fırka (tümen) kumandanları ve bunların vekilleri ve müstakil mevki (bağımsız garnizon) kumandanları ahali tarafından herhangi bir suretle evámir-i hükümete (hükümet emirlerine) ve müdafaa-i memlekete ve muhafaza-i asayişe müteallik (ilişkin) icraat ve tertibata karşı muhalefet ve silahla tecavüz ve mukavemet (direniş) görürlerse hemen kuvva-yı askeriye (askeri kuvvetler) ile en şiddetli surette tedibát yapmaya (cezalandırma) ve tecavüz ve mukavemeti esasından imha etmeye mezun (izinli) ve mecburdurlar.

2. Ordu, kolordu ve fırka kumandanları icábat-ı askeriyeye mebni (askeri icaplardan ötürü) veya casusluk ve hıyanetlerini hissettikleri kurra (köyler) ve kasabát (kasabalar) ahalisini münferiden veya müctemian (tek tek veya toplu halde) diğer mahallere sevk ve iskán ettirebilirler.

3. Neşri tarihinden muteberdir.

TÜRKİYE VE ERMENİSTAN’DA EŞZAMANLI YAPILAN ANKETİN SONUÇLARI

Çoğunluk sınır açılsın diyor

TESEV ile HASA’nın Türkiye ve Ermenistan’da eşzamanlı olarak yaptığı anket, her iki ülke insanlarının da sınır kapılarının açılmasından yana olduğunu ortaya çıkardı. Yine ankete göre iki ülkede de büyük çoğunluk, diplomatik ilişki kurulmasını istiyor.

ERMENİSTAN ile Türkiye arasındaki sınır kapılarının açılmasını onaylama oranı Emenistan’da yüzde 62.7, Türkiye’de ise yüzde 50.9 gibi yüksek bir rakamı buluyor. ‘Sınır kapıları açılmasın’ diyenler Ermenistan’da yüzde 31.1, Türkiye’de ise 32.2’de kalıyor. İki ülke arasında diplomatik ilişki kurulmasını isteyenlerin oranını da yüksek. Diplomatik ilişki kurulmasını isteyen Ermenistanlı katılımcıların oranı yüzde 87.7. Türkiyeli katılımcıların yüzde 64.6’sı da konuya olumlu yaklaşıyor.

Türklerin yüzde 51.2’sinin Ermeni arkadaşı olduğunu ortaya koyuyor. Türk arkadaşı olan Ermenilerin oranı ise yüzde 28. Anket, Türklerle şu veya böyle temas kuran Ermenilerin daha olumlu bir tutum içine girdiğini somut bir biçimde gösteriyor.

Karşılıklı arkadaşlık kadar etkili olan bir başka unsur, karşılıklı seyahat. Şu veya bu nedenle Türkiye’yi ziyaret etmiş, bir süre kalmış bir Ermenistan yurttaşı, ‘olumsuz’ düşüncelerini değiştirmemekle birlikte, ‘çok olumsuz’ kategorisinden hızla uzaklaşıyor. Türkiye’ye hiç bulunmayanların Türkler hakkındaki ‘çok olumsuz’ düşünceleri yüzde 28.5’te seyrederken, Türkiye’de bulunmuş insanlarda bu oran yüzde 10.5’e düşüyor.

Bir başka çarpıcı sonuç da, Türkiye ve Ermenistan halklarının ilişki düzeyini tespit etmeye yönelik sorunun cevabında gösteriyor kendisini. Her iki ülkenin insanları, Türklerle Ermenilerin birbirleriyle iyi geçinmek istemediğini düşünüyor. ‘Genellikle sevmezler’ diyenlerin Ermenistan’da yüzde 51.3’ü, Türkiye’de yüzde 33.6’yı bulması, bunun göstergesi.

 

Alt 02 Nisan 2006, 14:35   #17
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Re: Osmanlı Arşivinde Ermeniler




Korkunç belgeler... Ermeniler Türklerin yüzüne asit fışkırtıyordu

Ermenilerin Gaziantep'te Türkleri katlettiği 16 Kasım 1895'te İngiltere'nin Halep Başkonsolosu Henry D. Barnham'ın Gaziantep'te olduğu ve katliamı 28 Kasım 1895 tarihli raporuyla hükümetine bildirdiği kaydedildi.
Henry D. Barnham'ın raporunda, ''Şunu açıkça belirtmeliyim ki sülfürik asit ve bomba atarak yeteri kadar barbarlık yapanlar aynı zamanda bu katliamın sorumlularıdır. Görünen o ki anarşi tarihinde ilk kez böylesine cehennemi bir yöntem kullanarak mezalim gerçekleştiren Ermenilerdir'' ifadeleri yer aldı.
Gaziantep Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Başkanı Yrd. Doç. Dr. Celal Pekdoğan'ın yaptığı araştırmada, Ermenilerin Gaziantep'te 9 Ekim 1895'te isyan başlattığı, 16 Kasım 1895'te katliam yaptığı kaydedildi. Pekdoğan'ın araştırmasında her türlü silahı kullanan Ermenilerin Türklerin üzerine sülfürik asit fışkırtarak da katliam yaptığı vurgulandı.
Pekdoğan, yaptığı araştırmada, Osmanlı İmparatorluğu döneminde hiçbir sorun yaşamayan ve geniş haklara sahip olan Ermenilerin, 1882 yılında başlattıkları şiddet hareketlerini 1895 yılından itibaren katliamlara dönüştürdüklerini belirtti.

PEK ÇOK KENTTE TÜRKLER KATLEDİLDİ

Ermeni Hınçak Komitesi'nin girişimleri sonucu Türklerin pek çok kentte olduğu gibi Gaziantep'te de Ermeniler tarafından vahşice katledildiğini ifade eden Pekdoğan, Ermenilerin Gaziantep'te 9 Ekim 1895 yılında isyan hareketi başlattığını, 16 Kasım 1895'te katliam yaptığını kaydetti.
Pekdoğan, Ermenilerin Gaziantep'te yaptığı katliam sırasında silah, bıçak, çakı, bomba ve dinamitin yanı sıra sülfürik asit kullandıklarını bildirdi.

İNGİLİZ BAŞKONSOLOSUN RAPORU

Pekdoğan, Ermenilerin Gaziantep'te katliam yaptığı 16 Kasım 1895'te İngiltere'nin Halep Başkonsolosu Henry D. Barnham'ın Gaziantep'te olduğunu ve katliamı 28 Kasım 1895 tarihli raporuyla hükümetine bildirdiğini ifade ettiği araştırmasında, bu rapordan yaptığı şu alıntıya yer verdi:
''Ermenilerin Gaziantep'te gerçekleştirdiği katliam sabah saat 08.00'da başladı ve öğleden sonra saat 16.00'a kadar devam etti. Silahların, tabancaların, bıçakların ve hatta çakıların acımasızca kullanıldığı fevkalade vahşi kavgada can kaybı, tahmin edilenden çok daha fazlaydı. Can kaybının büyük kısmı Ermeni evlerinden fırlatılan bombaların patlamasıyla oldu.
Özellikle evini dinamit ve bomba deposu haline getiren Babikoğlu'nun evinden atılan bombalar ve dinamitler, kendi evinde oturan çok sayıda masum insanın hayatını kaybetmesine neden oldu. Ermenilerin evlerinden sokaktan geçen Türklerin yüzlerine sülfürik asit fışkırtılıyordu.''

''MEZALİM GERÇEKLEŞTİREN ERMENİLERDİR''

Pekdoğan, İngiltere'nin Halep Başkonsolosu Barnham'ın hükümetine gönderdiği raporunda, ''Sonuçta şunu açıkça belirtmeliyim ki sülfürik asit ve bomba atarak yeteri kadar barbarlık yapanlar aynı zamanda bu katliamın sorumlularıdır. Görünen o ki anarşi tarihinde ilk kez böylesine cehennemi bir yöntem kullanarak mezalim gerçekleştiren Ermenilerdir'' ifadesine yer verdiğini kaydetti.

İSTANBUL HÜKÜMETİNE ÇEKİLEN TELGRAF

Pekdoğan, Ermenilerin kentteki Türkleri katlettiği gün, kent eşrafı tarafından yaşanan olaylara ilişkin İstanbul Hükümeti'ne bir telgraf çekildiğini belirtti.
Bu telgrafta Ermenilerin, evleri, çarşı ve pazarları yakıp yıktıklarının, evlerinin pencerelerinden silahlarla ateş ederek ve dinamit atarak ortalığı ateşe verdiklerinin, çoluk-çocuk ve kadın demeden masum insanları öldürdüklerinin ifade edildiğini kaydeden Pekdoğan, aynı telgrafta da Ermeni evlerinden yoldan geçen Müslüman ahaliye tulumlarla zenç ve kezzap fışkırtıldığının bildirildiğini kaydetti.

HALEP, HAMA, HUMUS VE ŞAM'DAKİ EVLERE YERLEŞTİLER

Pekdoğan, Osmanlı Devleti hükümetinin 27 Mayıs 1915 yılında ''Sevk ve İskan Kanunu''nu çıkarmasının ardından Ermeni entelektüel ve kışkırtıcılarının Osmanlı Devleti sınırları içindeki Halep, Hama, Humus ve Şam'daki evlere yerleştiklerini belirtti.
Gaziantep'te kalan Ermenilerin, kenti 17 Aralık 1918'de işgal eden İngilizlerin yanında yer aldıklarını ifade eden Pekdoğan, evlerinden atılan Türklerin tüm silahlarının toplanmasına karşılık, silahlarına dokunulmayan Ermenilerin her fırsatta Türklere çeşitli hakaretlerde bulunduğunu, onlara eziyet ettiğini bildirdi.

FRANSIZLAR ERMENİ DİYE TÜRK ÇOCUKLARINI GÖTÜRDÜLER

Pekdoğan, İngilizlerin işgal edip Fransızlara terk ettiği Gaziantep'in, Fransızlarla 20 Ekim 1921'de imzalanan Ankara Anlaşması sonrasında 25 Aralık 1921'de özgürlüğüne kavuştuğunu anımsatarak, Fransızların Gaziantep'i terk ederken Ermenileri, kiliselerdeki taşınabilir eşyaları ve sözde yetim Ermeni çocuğu adı altında bir kısım Türk çocuğunu da beraberinde götürdüğünü vurguladı.


25.04.2005
Kaynak: Milliyet

 

Alt 03 Nisan 2006, 00:32   #18
velehmet
Guest
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Re: Osmanlı Arşivinde Ermeniler




ne yazıktırki ermenilere tarihleri boyunca ilk devleti osmanlı vermiştir. Devletlerine göçe giderken soykırım ermenilere değil ermenilerden Türklere ve o bölgede yaşayan kavimlere(özellikle zaza) yapılmıştır. Bu gün bir çok delil elimizde mevcuttur. Ama dış siyasetde sonuç = 0 yani göz göre göre dünya bir yalana inanıyorsa varın dost kim düşman kim hesabını siz yapın

 

 

Etiketler
arsivinde, arşivinde, ermeniler, osmanli, osmanlı


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Kapalı
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevaplar Son Mesaj
14 yabancı dizi puhutv arşivinde CyBeR Yabancı Diziler 0 06 Ekim 2021 14:01
Arşivinde SirvNET olan? xyL Servisler 11 14 Kasım 2016 20:35
Osmanlı Devleti’ndeki Ermeniler Zen Tarih 0 17 Mayıs 2014 16:08
Vatikan Arşivinde Osmanlı İzleri Afrodit Tarih 0 16 Şubat 2012 17:18