IRCForumları - IRC ve mIRC Kullanıcılarının Buluşma Noktası
  reklamver

Etiketlenen Kullanıcılar

 
 
LinkBack Seçenekler Stil
Alt 15 Mart 2006, 08:27   #1
PaYanDA
Guest
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Çanakkale Savasından Siper Mektupları




YRD.DC.DR.MUHAMMED FIRAD


Çanakkale Cephesinden Asker Mektupları


Yüzbası Kazım Efendi
21. Alay, 1. Tabur, 1. Bölük Kumandanı
27 Nisan 1915 (1331)
Seddülbahir civarında Selimbey Çiftliginden
18-19 “M” 331 Kazım

"Sevgili Kardesim,
Ben vatan ve millet ugrunda bana düsen vazifeyi ifa ettim. Artık gerisini
size terk ediyorum. Ben cümlenize hakkımı helal ettim, tabiidir ki siz de
helal edersiniz. Hemsiremin, Ziyanın kemali hasretiyle gözlerinden öperim.
Muhterem amcamın ellerinden öperek dualarını her zaman beklerim. Çoluk
çocugumu evvel Cenabı Hakka sonra vatan ve millete ve sizlere emanet ederim.
Sevgili valideme, aileme, çocuklara güzel bakınız. Tahsillerine himmet
ediniz. Maaslarının tahsisi, icap eden muamelenin ifası için arkadaslardan
alayımızın tabur katibi ve aynı zamanda alay naibi bulunan Hasan Efendiye
yazdım. Bulundugum fırkanın kumandanı Miralay Remzi Beydir. Alay Kumandanı
Binbası Halil Beydir. Bu isimler size lazım olursa kendileri ile muhabere
edersiniz. Binbasımız Sevki Beyde benim gibi tehlikede bulundugu için sag
kalırsa ona da müracaat edersiniz. Kolordu kumandanımız malum oldugu üzere
Esat Pasa Hazretleridir.

Hayvanım hakkında lazım gelen muamele içinde katip efendiye yazdım. Oradaki
hakkımı da çocuklarım için yazdım. Sana çok rica ederim, efradı ailemi,
validemi hiçbir vakit üzme. Daima rıfk ile muamele et. Bana acımasınlar. Ben
mukaddes vatan ugruna terk-i can ettim, bahtiyarım. Cenabı Hâke sizleri de
bahtiyar bulunsun. Baki cümlenizi Cenabı Hakka emanet ederim sevgili
kardesim."

Vatanı için ölümü büyük bir kalp rahatlıgı içinde bekleyen bir adamın
vasiyeti olan bir adamın Çanakkale’yi Çanakkale yapan kahramanlık destanının
özel bir ifadesidir. Yüzbası Kazım Efendi bu mektubu yazdıktan tam 26 gün
sonra hissettigi veçhile sehit olmustur. Yukarıdaki mektup onun son
mektubudur.

55. Alay, 5. Bölükten
Eskisehir’in Ilıca Köyünden Ekderis Ogullarından Ömer Oglu Nasuh, 1306
Inegöl Kazası Muzal Köyünden Resul Ogullarından Mehmet Emin Oglu Mustafa,
1304 Ankara Kalecik Kazasından Dalyasan Köyünden Ibrahim Oglu Hüseyin, 1302
Eskisehir’in Ilıca Köyünden Mehmet Oglu Abdurrahman, 1299

Kerevizdere’de taburun önünde düsmanın yapmıs oldugu büyük bir ileri siper
hazır kıt’a olarak bulunan taburun sinirlerine dokunuyordu. Tümen komutanı
bile, “2. Taburun önünde düsman bu cesareti göstersin... Tuhaf sey!” diyordu
Bu siperi yıkmak, perisan etmek gerekirdi! Fakat bu da büyük fedakarlıga
baglıydı. Yüzbası durumdan etkilenmisti. Tabur komutanıyla görüserek “Biz bu
siperi yıkarız, fakat en sevgili askerlerimden birkaç tanesini feda etmek
lazım.” Diyordu. Yüzbasının bu sözlerini dinleyen biraz mütevazı bir asker
olan Ömer Oglu Nasuh ilerleyerek, “Ben bu siperi yıkarım, sen bana istedigim
arkadaslarımı ver, Yüzbasım!” dedi. Tabur komutanı muvafakat gösterdi.
Yüzbası da lazım gelen talimatı verdi.

Gece pek karanlıktı. Nöbetçilerimiz ve düsman tarafından atılan silahların
kesik sesleri, siperleri saran zifiri karanlıgı yırtmak için haykırıyorlar
gibiydi. Nasuh Onbası; Mehmet Oglu Mustafa, Ibrahim Oglu Hüseyin ve Mehmet
Oglu Abdurrahman’dan olusan küçük ordusunun basında düsman siperlerine dogru karanlıklar içinde süzülüp gitti.

15 dakika sonra, düsman siperinden 4-5 el bombasının sesleri duyuldu. Sonra
bogusma basladı. Bu habersiz hücumdan telas eden düsman, etrafa saskın
kursunlar, maksatsız top ve havan mermisi fırlatıyordu. Top ve havan
mermilerinin açtıgı çukurlardan keskin bayıltıcı ölü kokuları geliyordu.
Herkes Nasuh Onbası ile arkadaslarını bekliyordu. Nihayet 7. Bölük
mıntıkasından haber geldi. Nasuh Onbası vazifesini yerine getirerek sipere
dönmüstü fakat yalnızdı. Mustafa, Hüseyin ve Abdurrahman yoktu. Bunlar da
vazifelerini yerine getirmisler fakat bu ugurda kurban olmuslardı. Yüzbası;
“Arkadaslar hepimiz için bir sereftir.” Diyordu. Düsman siperinin perisan
edilmis oldugunu derhal fark eden tümen komutanı taburu tebrik ediyor ve
Nasuh Onbasının gögsüne kendi eliyle Osmanlı Yıldızı Nisanı takıyordu.

Nasuh Onbası mert ve asil bir eda ile yalnız vazifesini yaptıgını söylüyordu
Nasuh Onbası bu olaydan 4 gün sonra da (24 Temmuz 1915) askerligin en
serefli bir rütbesi olan “SEHITLIK” rütbesini kazandı.

Allah Rahmet Eylesin!




Bir Askerin Siperdeki Ilk Gecesi (1915)
"Sevgili kardesim Müfit Necdet’e
Basları göklere dogru uzanmıs, dagların üzerinde kartallar gibi uçusan
bulutlar, altın kurdelelerle islenirken muhitin sükun ve sukut ile titreyen
kalbinde, karanlıkları yaran zulmetlere meydan okuyan bir seda yükseldi.
“Silah basına!”

Bu emir birkaç sahısta birkaç agızda tekrar edilerek, yansıdı. Artık
gölgeler dolasıyor, fısıltılar çogalıyor. Bazen kısa , sert ve keskin
emirler duyuluyordu. “Düsman taarruz ediyormus” deniliyor ve bu cümleyi
hafif alaycı
bir tebessüm takip ediyordu. Hiçbir yerde hiçbir kimsede olaganüstülük
görülmüyordu. Ölüme karsı gitmeye hazırlanan bu cesur kahramanlar üzerinde
küçük bir tereddüt bile hissedilmiyordu. Yalnız sükun ve intizamla çalısan,
düsmana karsı koyacak, ölümle çarpısacak fakat vatanı kurtarmaya azmetmis,
milletin namusuyla eglenen, yurdun, Türk’ün mukaddesatıyla görülüyordu. Genç
subaylar kılıçlarını kusanıyor, azimkar gözlerle düsman istikametinde
yıldızlardan haber sezmeye ugrasıyorlardı.

Bunlarda benim gibi, hepsi de genç, yeni terfi etmis, gençlik devresinin
atesli ihtirasını yenmeden, gençligin zevk ve emellerine doymadan, vatanın
bagrında alçalmıs çizmelerle, düsmana haddini bildirmek için namuslarına
tecavüz edilmis millettaslarının, hakaret görmüs kardeslerinin intikamını
almak için, din için, namus için, vatan için istikballerini çigneyerek
yurdun istikbali ugruna hudutlara kosmuslardı.

Önde cüretkar adımlarla yürüyen dinç, vakarlı subaylar, arkasında gözleri
vatanın her tarafına sokulmak isteyen düsmana simsekler, atesler saçan bir
kıt’a. Bunlar ayaklarının hareketiyle meydan gelen küçük, hafif çıtırtıları
duymayarak, mehtabın ısıklarından sabahın oluguna hükmeden bülbüllerin
ötüsüne asla ehemmiyet vermeyerek etrafın yesil ormanları arasından
gösterilen istikamette, düsmanı kahretmek için ilerliyordu. Sert, kısa ve
emredici bir ses, gecenin mahsur karanlıgı içinde uçustu; “Istikamet 34
No’lu savunma noktası...!”

Baslar sola, ayaklar sola, mangalar sola döndü. Artık yüksek, çetin çakıllı,
manalı, bir dag tırmanılıyordu. Mesafenin verdigi yorgunlukla terleyen
yüzünü, beyaz “MIM” markalı mendile silerken, kalbimde saklayamayacagım bir
acı duydum. Ruhum ezildi. Gözlerimde hayaller, beynimde birer birer mazinin
tatlı
hayalleri dolastı. Batıya döndüm. Istanbul beyaz ufuklarına dogru 3 senedir
hasret çektigim bir mevcudiyetin hayaline yemin ettim. “Vatanın düsman
ayakları, camileri hac gölgeleri altında görmektense, genç hemsirelerin
namusları ayak altına alınmak, ihtiyar annelerin beyaz saçlarına hakaret
edilmektense, senin; Özellikle senin, “Ey güzel hayal! Düsman kucagında
çırpındıgını duymaktansa , su yüksek tepenin bulutlara karısmıs zirvelerinde
bayragım gibi kırmızı kanlara boyanarak ölümü isterim.” Dedim.

Mukaddesatımı çignemek isteyen, Kabeme haclar yerlestirmek isteyen, bu sefil
düsman leslerinden kan abidesi ve zafer teskil etmeden ölmeyecegim.

Gözlerimde beyaz ve güzel bir hayal, ellerimde ölüm püsküren küçük ve
yuvarlak bombalar oldugu halde yürüdüm. Ilk bombayı sevgilim namına
ateslerken batıya, onun diyarına bulutlarla selamlar hürriyetler yolladım.

 

IRCForumlari.NET Reklamlar
sohbet odaları eglen sohbet reklamver
Alt 15 Mart 2006, 08:28   #2
PaYanDA
Guest
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Yüzdesi:(%)



Oglun Hasan Etem
4 Nisan 1331
(17 Nisan 1915)
"Validecigim,
Dört asker dogurmakla müftehir sanlı Türk annesi!

Nasihat-amiz mektubunu, Divrin Ovası gibi güzel, yesillik bir ovacıgın
ortasından geçen derenin kenarındaki armut agacının sayesinde otururken
aldım. Tabiatın yesillikleri içinde mest olmus ruhumu bir kat daha takviye
etti. Okudum, okudukça büyük dersler aldım. Tekrar okudum. Söyle güzel ve
mukaddes bir vazifenin içinde bulundugumdan sevindim. Gözlerimi açtım,
uzaklara dogru baktım. Yesil yesil ekinlerin rüzgara mukavemet edemeyerek
egilmesi, bana, annemden gelen mektubu selamlıyor gibi geldi. Hepsi benden
tarafa dogru egilip kalkıyordu ve beni, annemden mektup geldi diyerek tebrik
ediyorlardı. Gözlerimi biraz saga çevirdim güzel bir yamacın eteklerindeki
muhtesem çam agaçları kendilerine mahsus bir seda ile beni tebsir
ediyorlardı. Nazarlarımı sola çevirdim cıgıl cıgıl akan dere, bana
validemden gelen mektuptan dolayı gülüyor, oynuyor, köpürüyordu... Basımı
kaldırdım, gölgesinde istirahat ettigim agacın yapraklarına baktım. Hepsi
benim sevincime istirak ettigini, yaptıkları rakslarla anlatmak istiyordu.
Diger bir dalına baktım, güzel bir bülbül, tatlı sedası ile beni teshir
ediyor ve hissiyatıma istirak ettigini ince gagalarını açarak göstermek
istiyordu. Iste bu geçen dakikalar anında, hizmet eri:
-Efendim, çayınız, buyurunuz, içiniz, dedi.
-Pekala, dedim. Aldım baktım, sütlü çay...
-Mustafa bu sütü nereden aldın? dedim.
-Efendim, su derenin kenarında yayıla yayıla giden sürü yok mu?
-Evet, dedim. Evet ne kadar güzel.
-Iste onun çobanından 10 paraya aldım.

Validecigim, on paraya yüz dirhem süt, hem de su katılmamıs. Koyundan simdi
sagılmıs, aldım ve içtim. Fakat bu sırada düsünüyorum. Ben validemin
sayesinde onun gönderdigi para ile böyle süt içeyim de, annem içmesin, olur
mu? Sevket neden içmiyor? Fakat yukarıdaki bülbül bagırıyordu: "Validen
kaderine küssün, ne yapalım. O da erkek olsaydı, bu çiçeklerden koklayacak,
bu sütten içecek, bu ekinlerin secdelerini görecek ve derenin aheste akısını
tetkik edecek ve çıkardıgı sesleri duyacak idi."

Sevket merak etmesin, o görür, belki de daha güzellerini görür. Fakat
validecigim, sen yine müteessir olma. Ben seni, evet seni mutlaka buralara
getirecegim. Ve su tabii manzarayı gösterecegim. Sevket, Hilmi de senin
sayende görecektir. O güzel çayırın koyu yesil bir tarafında, çamasır
yıkayan askerlerim saf saf dizilmisler. Gayet güzel sesli biri ezan okuyordu


Ey Allah’ım, bu ovada onun sesi be kadar güzeldi. Bülbül bile sustu, ekinler
bile hareketten kesildi, dere bile sesini çıkarmıyordu. Herkes, her sey,
bütün mevcudat onu, o mukaddes sesi dinliyordu. Ezan bitti. O dereden ben de
bir abdest aldım. Cemaat ile namazı kıldık. O güzel yesil çayırların üzerine
diz çöktüm. Bütün dünyanın dagdaga ve debdebelerini unuttum. Ellerimi
kaldırdım, gözlerimi yukarı diktim, agzımı açtım ve dedim :
-Ey Türklerin Ulu Tanrısı! Ey su öten kusun, su gezen ve meleyen koyunun, su
secde eden yesil ekin ve otların, su heybetli dagların Halkı! Sen bütün
bunları Türklere verdin. Yine Türklerde bırak. Çünkü böyle güzel yerler,
seni takdis eden ve seni ulu tanıyan Türklere mahsustur.

"Ey benim Yarabbim! Su kahraman askerlerin bütün dilekleri; ism-i celalini
Ingilizlere ve Fransızlara tanıtmaktır. Sen bu serefli dilegi ihsan eyle, ve
huzurunda titreyerek, böyle güzel ve sakin bir yerde sana dua eden biz
askerlerin süngülerini keskin, düsmanlarını zaten kahrettin ya, bütün bütün
mahveyle!"

Diyerek bir dua ettim ve kalktım. Artık benim kadar mes’ut, benim kadar
mesrur bir kimse tasavvur edilemezdi.

Dünyanın en güzel yerleri burası imis. Yalnız bu memleketlerde dügün olmuyor
Insallah düsman asker çıkarır da, bizi de götürürler, bir dügün yaparız,
olmaz mı? Kadir’e mektup yazdım. Validecigim, evdeki senet vesaireyi
kimselere kat’iyyen vermeyin ve sorarlarsa biz bilmiyoruz deyin. Çantayı al,
sandıga koy. Ben sana vaktiyle anlatmıs idim., bu dünya böyledir. Fakat sen
merak etme. O parayı vermese, adliyedeki adam vermezdi. Hani nasıl aldık.
Yalnız zaman ister. Validecigim, çamasır falan istemem, paralarım duruyor,
Allah razı olsun."


Tekirdagında Osman oglu Ibrahim
Burdur-Bucak-Kusbaba Köyü
"Hakikatlı validem,

Mahsus selam iderim , iki ellerinden öperim ,hayır duanızı talep ederim.
Hamdolsun ,sıhhatteyim. Insallah sizlerde sıhhattesiniz.

18 Eylül 1915 tarihinde harbe istirak ettik .Simdiye kadar ingiliz
düsmanımızla muharebe itmekteyim. Iste simdi Osmanlı ordusunun kahraman
askerleri,ingiliz düsmanlarımızı kahr iderek tamam denize kadar döktük.Hamd
olsun ,daha çok düsmanlarımızı tepeleyecegiz. Biz Osmanlı askerleriyiz, bize
bu Osmanlılık
birinci padisahımız Osman Gazi’den kalmıstır. Asla geri dönmeyiz. Muharebe
ettigimiz gibi mektup yazmaya elimiz degmiyordu. Biz asker oldugumuz gibi
her daim mektup yazamayız; benim bir mektubuma siz bes mektup yazacaksınız.
Herhalde cevabını gönderiniz, insallah yakın zamanda . Selamet serefini
ihsan eylesin. Elbaki Hüda’ya emanet olasınız. Validecigim meram etmeyesiniz
hamd olsun çok rahatım. Ocak 1916. Oglunuz Ibrahim Çavus.
Adresim: Altıncı Hatem Nizamiye dir.Birinci Taburun Ikinci Bölükgün de,
Birnci Takımın birinci Mangasında diyerek yazınız.

Himmetli Biraderim, Muhammet Efendi, Dayım Yusuf Efendi,
Evvela selam ettikten sonra, saniyen iki ellerinizden buse idem ve yengem
Kadınlara ayrıca ederim. Biraderim hanesi tarafına, Kerim Kadınlara,
Mahdumum Emin Aga’ya ayrıca ederim. Büyük Pederim Ahmet Aga’ya hanesi
tarafına, kızlarına selam ederim. Amcam Mustafa Aga’ya, Muhammet Efendiye,
Dayım Osman Çavus Aga’ya, Hacı Emin Aga’ya cümlenize selam ederim. Bize
selam yok mu diyen ahbaların cümlesine ayrıayrıı selam ederim. Bizim kadına
da selam ederim. Simdiye kadar mektup yollamadıgımın sebebi; Agustos 31
tarihinde Istanbul’dan hareket ettik, Eylül’ün 18’inde Arı Burnu’nun
sagından harbe girdik. 21 Aralık 1915’te düsmanı kahrettik Allah izniyle.

21 Aralık 1915 günü sabah namazının evvel vaktinde düsmanları denize düktük.
4 Ocak 1916’ da hareket ettik Tekirdag’ına geldik. Simdiye kadar benim elim
olmadı,sizde benim nerede oldugumu bilmediniz. Simdiden geri ben haftada bir
mektup gönderirsem sizde haftada bes mektup göndermelisiniz. Ates altında
bir mektup yazdım, 16 Aralık 1915 tarihini atmadım. Simdi bu mektup ile
ikisini birden yolladım. Kusura bakmayınız, insallah yakın vakitte görüsürüz
Ol tarafta her isinizi nasıl ettigseniz beyan ediniz. Sizden aldıgım iki
mektup; biri dayım Osman Çavus, biri biraderim Muhammed Efendiden. Harp
yerinde geldi, vusul buldu,çok memnun oldum. Allah sizleri de memnun eylesin
Emin oldugumuz yeri soruyordunuz. Simdi Tekirdagına geldik,simdilik
burdayız. Biraderim Hakkı Efendiye ,Mustafa Aga’ya ayrı ayrı selam ederim.
Sükürler olsunn paraca sıkılmadım, tütün içmedigim sebeple; çocuklara tütün
içirmeyin. Bir iki ay daha param yeter meram etmeyiniz."

Ömer Onbası
Harp cephesinde Ömer Onbasıdan köyden küçük kardasına,
"Benim nur-i ‘ aynım ve ciger kösem birader-i can beraberim, efendim,
mahsusen selam ve dualar olunub hatır-ı nazikaneleri istifsar kılınmakta ve
gülden nazik demirden pek vüdud-ı nazeninleri daima sıhhat ve afiyet üzere
olup Cenab-ı Hak Teala hazretleri cenabının bilcümle cismi latif ve ruh-i
serifinize sıhhat ve afiyet ihsan edip hak yüzü suyu hürmetine savn-ı
samedaniyyesinde ileriye geriye gitmeyerek masumlar buyara amin. Duaları
Hüdaya amma ba’d ile ithaf olunub eger çi bu taraftan sual-i serif ve
erzani-i latif buyurulursa hafazanallah tarih-i sukkaya degin vücud-i
behbudumuz afeyet üzere olup...

Benim bidancik kardesim Muhammed.
Pek iyi bilinya Muhammed, onbası olduk da hala okuyup yazmak ögrenemedik!
Basçavusumuz Hüseyin Efendiden irica ettim, sana su gözel mektubu yazmaga
basladı. Hele bir kerecik dinleyim dedim; okudu, bisey anlamadım. Ama mektub
böyle yazılırmıs katibcesi bu imis; hoca efendilerden böyle ögrenilirmis;
benim neyime gerek? Koca Basçavusun eline ayagına sarıldım. Yarım saat
ircalar ettim. Hele hele Allah’a bin sükür agzımdan ne çıkarsa
yazıverecegine söz aldım. Ama pek de cahilce seyler söylersem düzeltiverecek
Buna da ben ırazı oldum.

Ne yaparsın, cahil kalmanın sonu iste budur!
Agabeyin Ömer Onbası

Makam-ı Küçük Biraderim Mehmet Efendi
Hatır-ı seriflerinin istifsar idüb mahsus dide-i enverlerini bus edip ol
tarafta bizi sual edenleri ferden ferden selam ve dualar eyleyüb hamd olsun
tarih-i sukkaya degin vücudumuz sıhhat ve afiyet üzere oldugunu arz ile
duanız berekati ile rahatta bulundugumuzu ve selamet ile asude bal-ı
bi-ibtihal kaldıgımızı ba’de’I-beyan ciger kösem makam-ı evladım
ferzendimden ircam sudur ki agan tarafından , laf aramızda , onun kendi
agzından çıktıgı gibi siz efendime yazacagım su sukka-ı hulusi çok irca
ederim. Köyde kimseye okumayasın. Bizim Hüseyin Çavus yeni cahil olmus
derler ve benimle zevklenirler. Sakın ha Mehmed oglum sen sen olasın mektubu
kimseye göstermeyesin. Sen efendim artık kıraat da imla da ögrendim su
mektubumu zahmet çekmeden kendin pek güzel kendine okursun. Ihtiyar amcana
sakın köyün aklı basında agalarından fena sözler getirmege zinhar sebebiyet
verme ki tasaddi etmeyesin. Mehmed Efendi sonra seni ferzend-i
celilü’s-sanıma istemeyerek beddualar okurum.

Söyle bilüp ona göre davranmaya gayret eyle. Baki cümleye ve bütün köy
ahalisine selamlarımla dualarımı edegör. Allah da seni feyzlendire.
Evlatcagızım vesselam ve selavat efendim.

Bölük Emini ve Basçavus Hüseyin
Benim tek kardesçigim Mehmed

Sen bensiz oralarda ne yapıyon? Ne is tutuyon?Haber ver bakalım:Koca nine
zahirelerimizi ögütdü mü? Köyün degirmeni isliyor mu? Simdicik ben kalksam
da köye geliversem bir dilim ekmek bulub verebilin mi? Küçük bınar dastı mı?
Dasmadıysa susuzluk çekersiniz,vah vah.Bana bak oglum:Simdicik çocuklar
delikanlı yerine geçtiler.Sen de davran Koca ninene,köyün ihtiyarlarına
yardım et.Sana ne verirlerse yapıvir,anladın mı? Sen bes vakit namazını
kılıyon mu? Yoksa tenbel tenbel sokaklarda mı dolasıyon? Aman Mehmedim bes
vakit namazını sakın sakın terk idmeyesin.Namazını kılmazsan,orucunu
tutmazsan Hak Te’ala Hazretleri seni sevmez;bes sene sonra asker olunca
yüzünde nur-i pir görülmez.Sonra senin adını bölükte “yüzü savksız
Mehmed”koyarlar.

Bizim köyün mekteb hocası köy hocası olacak adam degildir,büyük ulemadır.Sen
beni dinle,neyine lazım? Hoca efendinin etegine yapısasın.Sen ondan daha
yigirmi bin ilim kaparsın.Bizleri sorarsan,ah oglum bilsen cenk de neler,ne
babayigitlikler gösteriyoruz.
Agabeyin Ömer Onbası

 

 

Etiketler
canakkale, mektuplari, savasindan, siper


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Kapalı
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevaplar Son Mesaj
BM gözlemcilerine siper oldular PassioN Haber Arşivi 0 22 Nisan 2012 09:16
Ateizm bir kez daha siper aldı! Kalemzede Felsefe 0 04 Nisan 2012 07:58
CaNıNa SipeR oLuRuM!!! vaLerya Şiir, Hikaye ve Güzel Sözler 0 28 Eylül 2011 21:15
Siper fotoğraflarındaki 8 fark Feronia Haber Arşivi 3 05 Temmuz 2010 06:05