21 Mart 2009, 01:24 | #1 | |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Siirt İli Hakkında Bilgiler Siirt tarihi [Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]Tarihçeİl Adının Kaynağı : Siirt adının Sami Dili’nden geldiği öne sürülmektedir. Bazı kaynaklarda bu adın, Keldani Dili’nden, kent anlamına gelen Keert (Kaa’rat) sözcüğünden kaynaklandığı yazılıdır. Siirt sözcüğü, isim kaynaklarında; Esart, Sairt, Siirt, Siird, gibi çeşitli biçimlerde kullanılmıştır. Süryani’ler kente Se’erd (yöresel söyleniş biçimiyle Sert) demişlerdir. XIX.Yy.’da Sert, Seerd, Sört, Sairt olarak kullanılmış, günümüzde de Siirt biçimiyle benimsenmiştir. Diğer bir kaynakta Siirt isminin, “Seert” anlamındaki “üç yer” manasına geldiği söylenir. Siirt adının nereden geldiği konusunda değişik görüşler vardır. Kadri PERK’in, Cenup Doğu Anadolu Tarihi’nde Siirt, Sert, Tigra, Mosert; Hüseyin CAHİT Tarihi’nde Serad; Şemsettin SAMİ’nin Kamus’unda Tiğrakert olarak geçmektedir. Şimdiki Siirt, eski Siirt’in üstündeki sırtlarda kurulmuş olduğu için yukarıdaki sözü edilen “Sırt” kelimesi mevki ve kelime ilgisi bakımından daha uygun olarak görülmektedir. Tarihsel Gelişimi: Siirt, Mezopotamya ve Anadolu uygarlıklarının kesiştikleri alanda kurulmuştur. Bu yüzden kuzeyinde ve güneyinde ortaya çıkan uygarlıklar, yörenin kültürel gelişmesinde etkili olmuştur. Bölgenin dağlık oluşu ve ulaşım imkanlarının yetersizliği, gelişmiş kentlerin kültür merkezlerinin ortaya çıkmasını engellemiştir. Yakın zamana kadar Siirt tarihinin İ.Ö. IV.Yy. öncesi dönemleri bilinmemekteydi. 1963 yılında Halet ÇAMLIBEL ve R.J.BRAIDWOOD başkanlığında kurulan Güneydoğu Anadolu Tarih Öncesi Araştırmaları Karma Projesi kapsamında, Siirt İli’nde yapılan yüzey araştırmalarında Neolitik, Kalkolitik, Tunç ve Helenistik, Roma, Bizans–İslam ve Yakınçağ’ı kapsayan dönemlere ait buluntular ortaya çıkarılmıştır. Günümüzdeki kültürel yapı Türk – İslam Kültürü’nün etkisiyle biçimlenmiştir. M.Ö. 3000 – İslam Uygarlıkları Dönemi : İ.Ö. 3000 ve 2000’lerde Güneydoğu Toroslar, iki kültür alanını birbirinden ayırmaktaydı. Güneyde Mezopotamya’da gelişmiş bir tarım kültürü, kuzeyde ise Doğu Anadolu’nun yüksek yaylasında ilkel tarımcılığa ve hayvancılığa dayalı, daha yavaş gelişen bir kültür vardı. İki kültürün kesiştiği yerde bulunan Siirt’te, yayla kültürü özellikleri görülmekteydi. M.Ö. 3000’lerde yöreye egemen olan Hurri’lerden sonra sırasıyla Hitit, Urartu, Asur, Med ve Pers’ler de hakimiyet kurmuşlardı. Siirt’in içinde bulunduğu bölge, göçler nedeniyle etnik ve dinsel inanışlar yönünden çeşitlilik göstermektedir. Urartular, İskitler, Medler ve Persler, egemenlik dönemlerinde dinsel inanışlarını da buralara yaymışlardı. Dağlık alanlarda yaşayan kapalı toplulukların çeşitli din ve tanrıları vardı. İ.Ö. 150’lerden başlayarak yöreye egemen olan Partlar, Arsaklılar, Sasaniler dönemlerinde İran Tanrıları’nın ve inanışlarının etkisi güçlenmiştir. Yöreyi etkileyen Roma – Part, Roma – Sasani Savaşları, aynı zamanda iki dinin ve kültürün karşılaşması niteliğindeydi. 300’lerde Hıristiyanlık yayılmaya başladığında Zerdüş Dini’ni benimseyen Sasaniler, yörede Hristiyan kıyımı yapmışlardır. İslam Uygarlıkları Dönemi : 639’da Elcezire’nin fethi için görevlendirilen İlyas Bin Ganem, Diyarbakır yöresini İslam mücahitlerine açtığı zaman Siirt’te aynı akibete uğramıştır. Diyarbakır’ın zaptında mühim hizmetleri bulunan Halid Bin Velid, Hasankeyf Savaşı’nda muzaffer olduktan sonra Siirt’e yürümüş, şehrin o zamanki hakimi Hersolu itaatini arz ederek, şehri teslim etmiştir. Bundan sonra Siirt Hakimliği’ne, sahabeden olan Hişşam oğlu Hakem tayin olunmuştur. 661 yılında kurulan Emevi Hilafeti bölge ile birlikte Siirt’i de hakimiyet altına almıştır. Emeviler’den sonra hilafet makamını ele geçiren Abbasiler, Diyarbakır, Silvan ve Siirt’i de ele geçirmişlerdir. Dinsel bakımdan bölge ilkin önemli bir “Harici” Merkezi’ydi. IX.Yy.’dan sonra Hanbeli ve Maliki mezhepleri aracılığıyla Sünnilik, Mervanoğulları Dönemi’nde Şafiîlik, Türklerle Hanefilik yayılmaya başlamış, daha sonra Mervanoğulları Dönemi’nde Şafiî’lik giderek ortadan kalkmıştır. Yörede Arap – İslam Kültürü’nün etkisi Türklerin Dönemi’nde de sürmüştür. Anadolu Selçukluları ve Osmanlı Dönemi : Malazgirt Savaşı’ndan sonra Türkler Anadolu’ya yerleşmeye başlamış ve Büyük Selçuklu Devleti’nin isteği dışında küçük Türk devletçikleri kurulmuştur. Siirt Yöresi, Hasankeyf Artuklular’ın yönetimindeydi. Artuklular’a bağlı göçebe Türkmenler yöreye yerleşmiş, Artuklu beyleri ve askerleri, kentlerde Türkleşmenin çekirdeğini oluşturmuşlardır. Beylerinin Alp, İnanç, Yağbu gibi Türk adlarını kullanmaları; Artuklular’da Türkmen Geleneği’nin güçlülüğünü göstermektedir. Bağlı oymaklara “ok gönderme” biçimindeki Orta Asya Geleneği de Artuklar’da sürmekteydi. Artuklular’dan sonra Siirt’e Akkoyunlular ve Safeviler egemen olmuştur. Akkoyunlular yöreye Türkmenleri yerleştirmiştir. Safeviler Dönemi’nde Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da Şiî’lik yaygınlaşmıştır. Anadolu’da Şiîliğin etkisini kırmak isteyen Yavuz Sultan Selim, Urmiye Gölü’nden Malatya ve Diyarbakır’a kadar uzanan bölgeyi Osmanlı Devleti’ne bağlamak istemiştir. Bunun için Kürt kökenli ünlü bilgin İdris-i Bitlisi’nin yardımıyla Siirt Osmanlı yönetimine geçmiştir. Bu dönemde Siirt yarı, özerk beylerin yönetiminde, aşiret kültürünün egemen olduğu bir yerdir. XVI.Yy.’da Osmanlı yönetimine geçen Siirt, Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılışına kadar bu devlete bağlı kalmıştır. XIX.Yy.’ın ikinci yarısına kadar devlete olan bağlılıkları sözde kalan Siirt Beyleri’nin devlet otoritesine alınması için bir hayli çaba harcanmıştır. Siirt, bu tarihe kadar çok sıkı bir şekilde yönetilmiştir. Ancak Tanzimat’tan sonra 1864 Vilayet Nizamnamesi ile kaza haline getirilerek İstanbul’dan gönderilen kaymakam vasıtası ile yönetilmiştir. 19. Yüzyılda Siirt : XIX.Yy. içerisinde Siirt’te meydana gelen tek siyasal olay 1894 tarihinde Sason’da meydana gelen Ermeni ayaklanmasıdır. Rusya ve İran’daki Ermeni Komiteleri’nin de kışkırtması ile büyük bir isyan olayı ile karşılaşıldı. Bu durum karşısında Osmanlı Devleti sert tedbirler almak zorunda kaldı. Sason ayaklanması İngiltere’yi harekete geçirdi. Çünkü, Ermeni meselesi, Rusya ve İngiltere’yi menfaat çatışmasında birleştiriyordu. İngiltere Ermeni’lerin bağımsızlığını isterken; Rusya, Ermeni’lerin Rusya’ya katılmasından yanaydı. Merkezi Tiflis’te olan Ermeni Hınçak Komitesi ile Taşnaksutyun Komiteleri’nin amacı, Osmanlı İmparatorluğu’ndaki Ermenilerin Rusya ve İran’daki bütün Ermenilerle birleştirip bağımsız bir Ermenistan Devleti’nin kurulmasını sağlamaktı. Böyle bir amaç İngiltere’yi memnun etmesine rağmen, Rusya, kesinlikle karşı çıkmıştı. 8 Ağustos 1884’te Sason’un Şenlik Köyü’nde, Kürtlerin birkaç koyunu gasbetmesi ile başlayan olaylar, Ermenilerin Türk Köyleri’nde katliama girişmesi ile genişlemiştir. Ermenilerin vergi vermemek ve hükümet memurlarına pasif direnişte bulunmak üzere daha önceden anlaşmaları da olayların genişlemesinde etkili olmuştur. Ermenilerin başlattığı bu ayaklanmayı II. Abdülhamid’in görevlendirdiği VI. Ordu bastırmıştır. Osmanlı Devleti’nin bu döneminde Siirt Yöresi’nde genellikle yarı özerk bir yönetim biçimi hakimdi. 1831’de yapılan Osmanlı nüfus sayımı kayıtlarında, XIX.Yy.’da Siirt Yöresi’nde Hazzo (Kozluk)’nun Diyarbakır Eyaleti’ne bağlı bir hükümet olduğu belirlenmiştir. Bugün Siirt İli’nin kazalarından biri olan Şirvan (Şirve) ise liva olarak Van Eyaleti içinde yer almaktaydı. 1867 Vilayet Nizamnamesi, Siirt Livası’nın Diyarbekir Vilayeti’ne bağlı olduğunu göstermektedir. Siirt Livası’nın, Merkez kaza, Pevvan (Bervade) ve Garzan (Kurtalan’ın eski yerleşme yeri, şimdiki Yanarsu Bucağı) olmak üzere toplam 3 kazası vardı. 1877’de Merkez Kaza, Eruh, Şirvan, Rızyan ve Sason’dan oluşan Siirt Sancağı, Diyarbekir Vilayeti’ne bağlıydı. Siirt, bu yönetsel durumunu 1880’de de korudu. 1892 Devlet Salnamesi, Siirt Sancağı’nın Diyarbekir Vilayeti’nden ayrılarak, Bitlis Vilayeti’ne bağlandığını ifade etmektedir. Eskiden Siirt İli’ne bağlı olan Beşiri Kazası, Diyarbekir Vilayeti Merkez Sancağı’na bağlı kaldı. Bu dönemde Bitlis Vilayeti; Merkez Sancağı, Muş, Genç ve Siirt Sancakları’ndan oluşmaktaydı. Siirt Sancağı’nın ise, Merkez Kaza, Şirvan, Eruh, Pervari ve Garzan (Kurtalan) olmak üzere toplam 5 kazası vardı. 1896 Devlet Salnamesi kayıtlarında daha önce Siirt’e bağlı iken bugün Batman’a bağlı olan Sason Kazası’nın Muş Sancağı içinde yer aldığı gösterilmektedir. Siirt Sancağı 1892 – 1896’daki yönetsel konumunu 1903’te ve 1916’da da korumuştur. 1918’de Siirt Sancağı’nın yönetsel konumunda yapılan tek değişiklik, Şırnak’ın ilave edilmesiyle kaza sayısının 6’ya çıkarılmasıydı. Milli Mücadele’de Siirt : Siirt, Milli Mücadele Dönemi’nde toprak ağalığı düzeninin ve aşiret ilişkilerinin egemen olduğu tipik bir kasabaydı. Siirt’in, Rus tehlikesini atlattıktan sonra, karşılaştığı diğer bir tehlike de İngiltere idi. İngilizlere ait bir birlik, halka gözdağı vermek amacıyla Siirt’e gelerek birkaç gün kaldıktan sonra geri çekilmişti. Siirt, bunun dışında yabancı güçlerin işgaline uğramamıştır. Müdafaa-i Hukuk Derneği’ni teşkil eden Siirt’in münevver zümresinin Milli Mücadele’nin gerçekleşmesinde gösterdiği medeni cesaret takdire değer bir vatanseverliktir. II. Meşrutiyet Dönemi’nden itibaren Siirt’ten de milletvekili seçilmeye başlanmış, ilk olarak Abdülrezzak Efendi; 1908 – 1912 tarihleri arasında bağımsız milletvekili olarak görev yapmıştır. Daha sonra sırasıyla; Nazım Bey (Nisan 1912–Ağustos 1912), Şeyh Nasreddin Efendi (1914–1918) tarihleri arasında görev yapmıştır. Ardından Siirt’ten Halil Hulki Bey; 12 Ocak 1920’de toplanan Dördüncü Dönem Osmanlı Meclis-i Mebusan’ında Siirt’i temsil etmiştir. Siirt, Milli Mücadele hizmetlerine devam ederek, Siirt Müdafaa-i Hukuk Derneği olarak önce Vahideddin’e, Sadaret’e, Hariciyye’ye, İtilaf Devletleri Müesseseleri’ne, İzmir’deki Reddi İlhak Cemiyeti’ne, Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri’ne telgraflar gönderilmiştir. Anadolu’nun her il ve ilçesinde olduğu gibi Siirt’te de “Müdafaa-i Hukuk Derneği” kurulmuş, başkanlığına da İl’in eski müftüsü Halil Hulki AYDIN getirilmiştir. Üyeleri, Ömer ATALAY, Siirt Belediye Başkanı Hamit Bey, İl’in ileri gelenlerinden Hamza Hilmi, Bekir Sıtkı ve Abdülkerim Bey’lerden ibaretti. Bu dernek Atatürkçü Düşünce ışığında İstanbul Hükümeti’ne ve İşgal Devletleri’ne karşı koymaktan hiç çekinmemiştir. Mustafa Kemal’in Erzurum Kongresi’nde belirttiği, “Her ilden bir delegenin gönderilmesi” fikrine sadakatle bağlı kalınmış, dernekçe seçilen Cemil AYDIN, Atatürk’ün başkanlığında oluşturulan kongreye katılarak, kongre kararlarını içeren kitabı getirmiş ve Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin Siirt Şubesi’ne vermiştir. Halil Hulki AYDIN milletvekili seçilerek Siirt’ten ayrıldıktan sonra bu derneğin başkanlığına Ömer ATALAY getirilmiş, derneğe üye olarak da Cemil AYDIN, Şebap ÖZEL, Muhammed Fehmi FIRAT, Yahya Hikmet YAVUZ ve Bilal EVİN’in lüzum üzerine seçilmeleri uygun görülmüştür. Siirt, Milli Mücadele yıllarında Bitlis Vilayeti’ne bağlı bir sancaktı. Sancağın, Merkez Kaza dışında 5 kazası vardı. Bunlar; Pervari, Garzan, Eruh, Şirvan ve Şırnak’tı. Sancağın en kalabalık kazası Siirt Merkez Kazası idi. Bununla birlikte Siirt’in nüfusunda 1890’lardan itibaren hızlı bir düşüş olmuş, 60.000 dolayında olan kaza nüfusu 1914’de 30.000 civarına inmiş, bu düşme I. Dünya Savaşı Dönemi’nde de devam etmiştir. Bu düşüşte Mondros Ateşkes Antlaşması’ndan yararlanarak, Doğu ve Güneydoğu’da işgal hareketlerini sürdüren Rusların da etkisi olmuştur. Siirt’in ileri gelenleri ve yaşlıları bu konu ile ilgili şunları söylemektedir: “Ruslar’ın işgallerinin, Bitlis’in Deliklitaş Mevkiisi’ne kadar geldiği Siirt halkı tarafından öğrenilince, halk arasında panik doğmuş, halkın bir kısmı kaçmak düşüncesiyle eşyalarını toplarken, çoğunluğu oluşturan Siirt halkı Müdafaa-i Hukuk Derneği’nin yardımıyla, Atatürkçü Düşünce’ye sahip kişilerden gönüllü askerler toplayarak, Ruslara karşı koymaya çalışmışlardır. Bu gönüllü askerler içinde sivil binbaşı rütbesiyle bazı kişiler görev almıştı. Bunlar arasında Şeyh Şerafettin AYDIN ve İbrahim-i Mekevi’nin de bulunduğu sivil ordu, büyük başarı sağlamış, Ruslar’ı geri püskürterek, Siirt’e girmelerini engellemişlerdir. Ruslar’ın Deliklitaş’tan geri çekilmeleri, bu ülkede Lenin’in gerçekleştirdiği 17 Ekim Devrimi’ne bağlanmaktadır. Erzurum Kongresi’nde Siirt : İstiklal Savaşı’nı zafere ulaştıran Milli Mücadele ruhunun temeli sayılan ve 23 Temmuz 1919 tarihinde Mustafa Kemal tarafından Erzurum’da düzenlenen ve 7 Ağustos 1919’da son bulan tarihi Erzurum Kongresi’nden sonra o zamanlar Bitlis Vilayeti’ne bağlı Siirt Sancağı’nı kimlerin temsil ettiği bugün dahi tarihin sisli sayfaları arasındadır. Erzurum Kongresi’ne Bitlis ve Siirt adına katıldıkları anlaşılan Hacı Recep Efendizade, Hacı Hafız ile Emekli Binbaşı Süleyman’ın, Bitlis ve Siirt’le ilgili olmadığı, bunların Erzurum’da oturdukları ve toplantıya vaktinde Siirt’ten kimsenin ulaşamadığı görülünce, Bitlis ve Siirt’i temsil ettikleri anlaşılmaktadır. Nitekim Siirt’ten gittiği kesin olan Hacı Cemil Efendi (AYDIN)’nin ancak kongrenin son günü Erzurum’a ulaşabildiği de bunu doğrulamaktadır. Başta Büyük Önder Atatürk olmak üzere, Siirt’te olduğu gibi bütün Anadolu halkı işgalci kuvvetlere karşı koymakta bütünleşmişlerdir. Atatürk, silahlı mücadeleye hukuki ve siyasi bakımdan yön veren ve yeni kurulan Türkiye Devleti’ni milletler arası toplulukla beraber imzalanan Lozan Barış Antlaşması ile Türk İnkılabının aksiyon devrini de tamamlamıştır. Alıntıdır | |
|
21 Mart 2009, 01:25 | #2 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Cevap: Siirt İli Hakkında Bilgiler SİİRT yöresel giyim [Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]Kadın Giysisi1- Üste Giyilenler : a- Hırka, yelek, cepken, b- Entari (fistan, çemçem, ince elbise), c- Kuşak veya gümüş kemer, d- Levendi (ter bezi) şerit şeklinde (10 Cm), 2- İçe Giyilenler : a- İç gömleği (kiras), b- İç donu, şalvar, 3- Başa Giyilenler : a- Tülbent, b- Mendil (temesi), c- Kuşak (ince, renkli bir veya iki yazma bağlanır.), 4- Ayağa Giyilenler : a- Yün çorap, b- Deri yemeni, c- Yarım çizme (mesh şeklinde pek kullanılmamaktadır.) Hırka, yelek ve cepken gibi giysiler süet ve parlak düz kadife kumaşlardan yapılmaktadır. Üzerleri de sim ile başka türdeki değişik yün ve renkli ipliklerle süslenmektedir. “Çemçem” diye adlandırılan iç elbiselerin üzerine giyilen bu tür giysiler, ince ve parlak bir kumaş türünden yapılmaktadır. Özellikle çok sıcak havalarda giyilmektedir. Diğer kalın türden olan fistan ise soğuk mevsimlerde giyilmektedir. Basma, pazen ve kadifeden de yapılanları vardır. Kuşaklar ise genelde yünlü veya pamuklu dokumadan yapılmakta ve çoğunlukla püsküllü olarak üretilmektedir. Yün çoraplar elde yapılmaktadır. Renkli yün veya orlon türünden iplikle süslenmektedir. Aksesuar olarak da başa dizili altın, boyuna gerdanlık, bele gümüş kemer ile hayıl, hızma, halhal gibi takılar da takılabilir. (maddi duruma göre.) Erkek Giysisi 1- Üste Giyilenler : a- Yelek, b- Şalvar, c- Kuşak (püsküllü), 2- İçe Giyilenler : a- Hakim yaka gömlek, 3- Başa Giyilenler : a- Külah, takke, b- Püsküllü camedan, 4- Ayağa Giyilenler : a- Yün Çorap, b- Deri yemeni, kundura (ayakkabı), Şalvar ve yelek, kabardin kumaştan yapıldığı gibi diğer kumaşlardan da yapılabilmektedir. Gömlek ise Osmanlı Yaka ve genelde beyaz renkteki keten ve benzeri kumaştan yapılmaktadır. Başa takılan külah veya takkenin etrafına püsküllü bir mendil, kuşak şeklinde sarılarak bir parçası kuyruk şeklinde bırakılır. Aksesuar olarak da pazubant, kama, hamayıl ve maddi duruma göre kordonlu saat veya köstek takılabilir. Ayakkabının ise deriden ve az topuklu olanı tercih edilmektedir. Alıntıdır |
|
21 Mart 2009, 01:26 | #3 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Cevap: Siirt İli Hakkında Bilgiler SİİRT Yöre Mutfağı [Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]Mahalli Yemekler : Siirt’in yemekleri ayrı bir özellik ve lezzete sahiptir. Çeşit olarak zengin olan mutfağın en önemli yemekleri Büryan ve Perde Pilavı’dır. Büryan (Perive) : Kızgın kuyularda pişirilen “Büryan” genelde yazın yenilen bir et yemeğidir. Kemiklerinden ayrılan et parçaları daha evvel kızdırılmış yeraltı kuyularına çengellerle sarkıtılır ve kuyu ağzı kapatılır. Kuyu tabanına büyükçe bir kazan yerleştirilir. Etin fazla yağı bu kazanda birikir. İki saat bekletilir. Kuyudan alınan pişmiş etler, askılarda satışa sunulur. Servis esnasında kızgın vaziyette hazır bekletilen etler, tekrar konularak sıcak servis yapılır. Perde Pilavı : Fes şeklinde bakır tencerelerde pişirilen “Perde Pilavı” Siirt’in en meşhur misafir yemeğidir. Yumurta, süt ve yağ ile yoğurularak hazırlanan hamur, özel tencereye yufka şeklinde sıvanır. Bu hamur üzerine badem içi ile şekiller verilir. Önceden kızartılan keklik veya tavuk eti et suyu ile hafifçe pişen pirinçle beraber çeşitli baharat, badem içi, çam fıstığı ile birlikte hamurla sıvalı tencereye yerleştirilir. Tencerenin ağız tarafı da hamurla sıvanarak kapağı örtülür. Önceleri kor ateş üzerinde döndürülerek pişirilen Perde Pilavı, şimdi fırınlarda pişirilmektedir. Pişen pilav, genişçe bir tepsi içine, tencerenin ters yüz edilmesiyle külay şeklinde boşaltılır. Sıvanmış hamur, börek gibi kızarmıştır. Bu kabuk yarılarak servis yapılır. Siirt Köftesi : Mahalli tabirle “Kitel” diye adlandırılan Siirt Köftesi ince bulgurdan yapılır. Su ile yoğrularak hamur haline getirilen bulgurun içine yağlı et ile pirinç, maydanoz, soğan ve bir miktar baharat konduktan sonra kapatılır. Bundan sonra yapılan iri köfteler kaynar suda haşlanarak pişirilir. Bu ağır köftenin yanında genellikle garnitür olarak ekşi sebzeli çorbalar veya bamya bulunur. “Pırtike” denilen ıspanak çorbası bunların başında gelir. “Nube” denilen çok acılı ottan yapılan çorba da bulunabilir. Sarımsaklı Köfte : Serin mevsimlerde Pazar sabahları yenen sade bir köftedir. İnce bulgurla yapılır. Bulgur hamur haline getirilerek elle geniş ve ince bir daire şekli verilir. Kaynar suda haşlanarak pişirildikten sonra yağlı kavurmanın sıcak suda eritilmesi ve bir miktar ince sarımsam ilavesiyle elde edilen bir nevi sosa batırılarak yenilir. Ayranlı Yarma : Kış mevsiminde yenilen bu yemeğin diğer adı “Şişe Şirten”’dir. Mahalle dibeklerinde dövülerek kasuğu çıkarılan buğday, değirmende övütülerek yarma haline getirilir. Bol suda hamurlaşıncaya kadar pişirilir. Pişirilen bu yarma derin tabaklar içine ortası boş bırakılarak yayılır. Yazın torbalarda süzülerek topak halinde kurutulan ayran “İncene” denen dibi pürüzlü toprak tencerede ılık suda, elle sürtülerek eritilir. Sıvı hale gelen ayranın içine bol miktarda kızarmış yağ, nane ve kırmızı biber konularak yarma tabağının boş bırakılan kısmına dökülür. Hazırlanan ayranlı yarma kıyıdan başlanmak suretiyle yenilir. Bumbar : Bu yemek mahalli bayram günü olen Cıgor’un (çık gör) özel emeğidir. Mahalli adı “Cokat”’tır. Önceden temizlenmiş, tuzlanarak kurutulmuş veya taze olarak itina ile temizlenmiş kalın bağırsakların bir ucu dikilir. Yıkanmış ıslak pirinç, karabiber, maydanoz ve kıyma (elle ince doğranmış et) karıştırılarak bağırsak içine doldurulur. 30-40 Cm olacak şekilde öbür ucu da dikilir. Bağırsağın hava almasını sağlamak için, çeşitli yerlerinden şişle delik açılır ve kazanda ılık su içine bırakılır. Bir buçuk saat kadar kaynatılarak pişirilir. Bağırsaklar, dolgun vaziyete geldiği zaman ateşten indirilir. Kaynar sudan alınan Bumbar’lar geniş bir kabın içine konur ve üstü bir bezle örtülerek 20 dakika dinlendirildikten sonra servis yapılır. Tatlılar : Varak Kek : Normal sertlikte hazırlanan hamur, yufka yapılarak dilimlenir ve kurutulur. Hamurun iki katı kadar pekmez, yarısı oranında su ile karıştırılarak kaynatılır. Kaynamış bu karışıma hamurlar atılarak yarım saat kaynatılır. Pişen hamurlar karışımla birlikte tepsiye dökülür. Üzerine ceviz içi serpilir. Sogutulduktan sonra servis yapılır. Aside : Un ve yağla birlikte kısık ateşte kahve rengini alıncaya kadar kavrulur. Kavrulan un, soğumaya bırakılır. Bir tencerede unla orantılı olarak ağda hazırlanır. Ağda da soğutulur. Kavrulmuş unla ağda iyice yoğrularak elle şekil verilir. Böylece tatlı, servise hazır olur. Rayoşu Meketip : 2 kg una 2 yumurta kırılır. Bir çay bardağı zeytinyağı ve bir çay bardağı yoğurtla hamur iyice yoğrulur. Yufka yapılır. Yufka içine dövülmüş ceviz serilir. Yufka katlanır. Mektup zarfı şeklinde kesilir. Adı da buradan gelir. Kızdırılmış zeytinyağı içine atılır. Kızartılır. Pekmez veya şekerli suya batırılır. Tatlı servise hazır hale getirilir. İmçerket : 1 kg un, 1 yumurta ve 1 çay bardağı yoğurtla, kulak memesi yumuşaklığında yoğurulur. Çok az miktarda tuz atılır. Bu hamur yaş bezin altında, küçük parçalar halinde kesilmiş vaziyette bekletilir. 15 dakika dinlendirilen kesilmiş hamurlar açılır ve yağda kızartılır. Soğutulduktan sonra toz şekerle birlikte servise hazır hale getirilir. Alıntıdır |
|
26 Mart 2009, 02:27 | #4 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Cevap: Siirt İli Hakkında Bilgiler Siirt te doğum,ölüm,sünnet adetleri [Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]Doğum Evlilik telaşının sona ermesiyle, doğum hazırlıklarına başlanır. Özellikle ilk doğum büyük ilgi uyandırır. Doğum haberi kızın ailesi ve yakın akrabalarına hemen ulaştırılır. Doğumun ilk günü kızın annesi süt gönderir. Aradan bir hafta geçtikten sonra kızın annesi tarafından hazırlanan çocuk çeyizi götürülür. Bu eşyalar arasında; kundak ve elbise, pijama, havlu, pudra, kolonya, bir kaç sabun, bir kaç kat elbise, atletler, kilotlar, lastik kilotlar, muşambalar, salya önlükleri, zıbın, yorgan, yastık, kırlent ile anneye bir takım elbise ve bir teneke çekirdek bulunur. Çekirdek arasında misafir şekeri, fıstık ve leblebi vardır. Ailenin maddi durumuna göre çocuğun beresine çeyrek, yarımlık veya bir altın lira iliştirilir. Doğum yapan kadın kırk gün dışarı çıkmaz. Evde yalnız da bırakılmaz. Bu müddet zarfında ev işlerine karışmaz. Kız annesi ilk gün süt, ikinci gün kebap, üçüncü gün büryan gönderir. Bundan sonra yakın akrabalar doğum tebriğine gelirler. Hediyelerini getirirler. Çocuk erkek ise hediyeler daha kıymetli olur. Kırkıncı günün sonunda gelin baba evine giderek orada bir hafta kalır. Kendisine ve çocuğa verilen hediyelerle eşinin evine dönerek, artık normal anne hüviyetine kavuşur. Sünnet 7-8 yaşına varan bir çocuğun babası, maddi imkanlarına göre kendi çocuğuna ve komşu öksüz çocuklardan birkaçına yeni elbiseler yaptırır. Sünnet günü cümadır. Cumadan iki gün önce davullu, sazlı ve sözlü eğlence yapılır. Cuma günü en güzel şekilde giydirilen çocukların başlarına dizili altınlar konulduktan sonra, mahalle çocukları ile birlikte araçlara bindirilerek şehir içinde gezdirilir. Cuma namazından sonra davetliler eğlence yerinde toplanır. Burada sünnet evi tarafından hazırlanan yemekler yenilir. Sünnetçi davetlilerin huzurunda çocukları sünnet ettikten sonra boş bir tepsi gezdirerek para toplar. Sünnetten üç gün sonra dost, akraba ve komşu kadınları sünnet evine tebriğe, hediyeleri ile birlikte giderler. Yemeklerini yiyerek dağılırlar ve sünnet merasimi tamamlanmış olur. Ölüm Siirt’te ölen kişiye çok büyük değer verilir. Uzun süre yas tutulur. Erkekler bir süre tıraş olmazlar. Ölüm haberi ölü evinden yükselen feryatlarla duyulur. Ölüm hangi saatte olursa olsun, komşular ve haberi işiten akrabalar cenaze evine koşarlar. Ölğm gece olmuşsa cenaze yıkanır. Bulunan hocalarla sabaha kadar hatim indirilir. Sabahleyin camilerde sela verildikten sonra toplanan kalabalıkla tabut, cenaze namazı içi en yakın camiye götürülür. Ölen kadın ise tabut üzerine entarisi ve tülbenti, erkek ise şapkası ve çeketi, talebe ise önlüğü konulur. Genç yaşında ölenlerin tabutları çeşitli enklere boyanır. Yaşlı ise sadece yeşile boyanır. Ölen çocuk ise tabut yapılmaz. Sadece aile efradı tarafından üzerine eşarp artülür ve kucakta taşınır. Cenaze namazı kılındıktan sonra camide ıskat töreni başlar. Bir mendilin içine ıskat için çıkarılacak paranın on mislinde yerleştirilen altınlar, ölenin yaşına eşit sayıda sıralanan cemaate tek tek dolaştırılır. Bu dolaştırma sırasnda mendili bir kişi taşır ve herkese hibe ederek tekrar hibe alır. Bu alış-verişe (kubul tü minke vehaptu ileyke) denir. Iskat için çıkarılan paralar, imama, müezzine, fakirlere ve cemaate dağıtılır. Bu bir nevi keffaredir. Cenaze namazından sonra tabut camiden mezarlığa kadar eller üzerinde taşınır. Tabut önünde giden bir-iki çocuk Kur’an-ı Kerim cüzlerini ve “İmraba” sandıklarını taşır. Camide dağıtılan ıskat paralarından ayrı olarak cenazeyi kaldırmak “Şeyle” için çıkarılan diğer paralarla, mezarlıkta tilavet edilen Kur’an-ı Kerim için; imamlara, hafızlara, cüzleri taşıyan çocuklara ve talkını yapan hocaya ücreti verilir. Ayrıca, ölü yıkayıcısına, tabutu yapan marangoza, mezar kazıcısına ve teneşir taşı tahtasını taşıyana paralar dağıtılır. Mezarlıkta dini merasim bitince, ölenin işyeri veya evine gidilir. 5-10 dakikalık istirahatten sonra baş sağlığı dilekleri iletilir ve cemaat dağılır. Gömüldüğü günün gecesinden başlayarak ölü için üç gün süren “Helete” ve ziyaretler yapılır. Camide uygulanan bu adetler gereğince dört ikindi, üç sabah olmak üzere yedi ziyaret yapılır. Ziyaretlerde hafızlar Kur’an-ı Kerim okur. Gelenlerde huşu içinde bağdaş kurarak dinlerler. Ancak günümüzde ziyaret adetleri terk edilmiş, sadece akşam namazından sonra ki “Helete” sadeti devam etmektedir.Gelenler, her hafız değiştiğinde kalkıp gidebilirler. Ziyaretler devam ederken bu günlerin akşamları yatsı ezanına kadar camilerde “Helete” diye tabir edilen tören uygulanır. Bu törende “Helete” ayeti ile başlayan (insan) Sure-i Celilesi ve bazı küçük ayetlet okunarak hayır dualar okunur. En fazla ilgi toplayan ve 20-30 dakika kadar süren bu töreni, sonuna kadar takip etme mecburiyeti vardır. Yatsı namazını kılan ölünün yakınları topluca ölü evine giderler ve kısa bir süre kalarak dağılırlar. Ölü evine, yakın akraba ve dostları tarafından ilk gece yemek gönderilir. Çünkü, ölenin aile efradı üzüntüsünden yemek yapmamıştır. Üç gün süren Helete ve ziyaretler müddetince gelenler ölünün yakınları tarafından kapıda ayakta karşılanırlar. Ailenin küçükleri gelenlerin ayakkabılarını düzeltirler. Taziyeye gelenlere herhangi birşey ikram edilmez. Yalnız Helete sonunda camiden ayrılanlara kapıda sigara ikram edilir. Bu törenlerden başka kadınlar da üç gün süreyle taziyeye giderler. Ölümden sonraki cumadan başlamak üzere, üç cuma kadın ve erkekler ayrı ayrı mezarlığa gidilerek, ekmek, helva, pasta, kurabiye ve meyve dağıtılır. Bunlar dost ve akrabalar tarafından hazırlanarak Perşembe günü ölü evine götürülmüş olur. Ölümün altıncı gününde kadınların katıldığı “İsboh” adı verilen bir tören yapılır, kadın hafızlar Kur’an-ı Kerim ve kasideler okur. Sosyal bir dayanışma ve kaynaşmayı gerçekleştiren ziyaretler ve Helete sayesinde, ölü yakınlarıyla dargın olarlar barışırlar. Ölü ailesi takip eden ilk bayramda dışarı çıkmaz ve evinde oturarak taziyeye gelenleri kabul eder. Bu ziyaret sırasında sigara ve son zamanlarda da şeker ikram edilmeye başlanmıştır. Ölenin ismi genellikle aile içinde anılmaz. Ancak ölünün (varsa) yeni doğan bir torununa ad olarak verilir. Dul kalan kadınların çoğu evlenmezler. Çocukları varsa bütün hayatlarını onlara vakfederler. Dul kalan erkekler ise aradan kısa bir müddet geçince genellikle sessiz bir şekilde evlenirler. Dulların evlendikleri gece, evlenen dul erkek ise, ilk karısının ailesi tarafından mezarlığa gidilir, akşama yakın bir zamanda merhum kadının mezarı başında mum yakılır. Ölümden bir sene sonra, hali vakti yerinde olanlar mezara lahit yaparlar. Ayrıca, her bayram arefesi mezarlıklar ziyaret edilerek, fakirlere para ve yiyecek dağıtılır, Kur’an-ı Kerim okutulur. Alıntı. |
|
03 Nisan 2009, 02:09 | #5 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Cevap: Siirt İli Hakkında Bilgiler SİİRTE BAKIRCILIK En yaygın el sanatlarından biri olan bakırcılık, alüminyum ve plastik kap kullanımı yaygınlaştıkça önemini yitirmiştir. Siirt’te, bakırcılıkla uğraşanların merkezi, Bakırcılar çarşısı idi. Bakırdan güğüm, tencere, kazan, tas gibi gereçler burada yapılırdı. Güğümlerin başlıca özellikleri, boyunlarının şeritli, alt bölümlerinin zil biçiminde ve çoğunlukla kapaksız olmalarıdır. Kazanların tabanı yarım küre, dikey boyutları ise konik biçimdedir. Bakırcılığın önemli örneklerinden biri olan hamam taslarının özgün motifleri vardır. Ağız çevresi “testere dişli” motiflidir. Yan yüzleri ise birbirine dikey ve yatay çizgilerle süslüdür. Bu desenler yörenin tepsi, tabak ve kaplarında da görülür Alıntı. |
|
Etiketler |
bilgiler, hakkinda, hakkında, ili, siirt, İli |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevaplar | Son Mesaj |
Siirt Belediyesi eski Başkanı Sadak hakkında 27.5 yıl hapis istemi | AttackMan | Haber Arşivi | 0 | 10 Ocak 2018 14:53 |
Çin hakkında ilginç bilgiler | Desmont | Merak Ettikleriniz | 0 | 06 Şubat 2015 20:23 |
Siirt Genel Bilgiler | Ecrin | Güneydoğu Anadolu Bölgesi | 0 | 06 Eylül 2011 00:54 |
Muş İli Hakkında Bilgiler | YapraK | Doğu Anadolu Bölgesi | 3 | 03 Nisan 2009 01:38 |
Van İli Hakkında Bilgiler | YapraK | Doğu Anadolu Bölgesi | 4 | 03 Nisan 2009 01:35 |