06 Şubat 2008, 04:22 | #31 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Yanıt: Osmanlı Padişahları Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir. Babası Abdülhamid Han-I Annesi Nakş-i Dil Sultan Doğumu 20 Temmuz 1786 Vefatı 1 Temmuz 1839 Saltanatı 1808-1839 MAHMUD HAN-II Osmanlı sultanlarının otuzuncusu ve islam halifelerinin doksan beşincisi. 20 Temmuz 1786'da İstanbul'da doğdu. Küçük yaştan itibaren yüksek din ve fen ilimlerini, devrin kıymetli alimlerinden öğrendi. Amcası Üçüncü Selim Han onun yetişmesine çok itina göstererek, modern askeri ve teknik bilgilerle devlet idaresini iyi bir şekilde öğrnmesini sağladı. Tahttan indirildikten sonra da yeğeni Mahmud'la sık sık görüşerek , ona tavsiyelerde bulundu. 28 Temmuz 1808'de Alemdar Mustafa Paşa vak'ası Üzerine Osmanlı tahtına çıktı. Alemdar Mustafa Paşa'yı sadrazamlığa getiren Mahmud Han, öncelikle asileri ortadan kaldırdı. Sekban-ı cedid adıyla yeni ve modern bir ordu kurdu. Yeniçerileri itaat ve disiplin altına almak için kanunlar koydu. Ancak bu gelişmelere karşı çıkan yeniçeriler, 15 Kasım 1808'de büyük bir isyan çıkararak Alemdar'ı öldürdüler. Makmud Han, yenilikleri durdurmak zorunda kaldı. Sultan Mahmud iç işlerle uğraşırken, Eflak ve Boğdan'a sahip olmak isteyen Ruslar, Osmanlı Devleti' ne savaş açarak Eflak, Boğdan, Besarabya ve Dobruca'yı kısa sürede işgal ettiler. Balkanlarda Sırp ve Hicaz'da Vehhabi isyanları çıkarak süratle genişledi. Bu isyanlar üzerine Mahmud Han 1812'de Ruslarla Bükreş antlaşmasını imzalamak zorunda kaldı. Serasker Hurşid Paşa, kısa sürede Sırp isyanını bastırdı. Kavalalı Mehmet Ali Paşa da Vehhabi ayaklanmasını önlemek üzere görevlendirildi. Hicaz'ı istila eden Vehhabiler, Ehl-i sünnet müslümanlara akılnalmaz işkence ve zulümler yaptıkları gibi, dine hakaretleri de dayanılamayacak mertebeye gelmişti. Mehmet Ali paşa, yaptığı silahlı mücadelelerden sonra, mübarek beldeleri Vehnabilerden temizledi. Zafer haberine çok sevinen Mahmud Han, Mısır valisi Mehmet Ali Paşa'ya ihsanlarda bulundu. Mahmud Han 1821'de ortaya çıkan Mora isyanını kısa sürede bastırırken, ayaklanmanın ele başısı olarak gördüğü Patrik Gregorios'u patrikhanenin ortakapısında astırdı.Sultan Mahmud bu olaylar sırasında yeniçeri ve sipahilerin tecavüz ve zorbalıklarının önüne geçilemeyecek bir hal aldığını gördü. Aynı zamanda yeni talim ve eğitim kurallarını da reddeden bu fesat ocağının ortadan kaldırılması emrini verdi. Sancak-ı şerif çıkarılıp dinine ve padişaha bağlı olanların onun altında top- lanarak mücadeleye girişmesi istendi. Böylece Türk Tarihinde eşine ilk defa rastlanan bir olayla Padişah'a bağlı birlikler halkla bütünleşerek, fitne ve fesat yuvası yeniçeri ve sipahi ocaklarını ortadan kaldırdı- lar.Yeniçeri ocağının kaldırılması hayırlı bir olay kabul edilerek, tarihe "Vak'a-i Hayriye" adıyla geçti. Mahmud Han büyük bir gayret ve çalışmayla kısa sürede Asakir-i Mansure-i Muhammediyye adıyla yeni ve Avrupai tarzda sistemli bir orduya sahip oldu. Topçu, lagımcı ve hurmbaracı ocaklarını ıslah etti. Mekteb-i Bahriyeyi kurdu. Eğitim ve öğretim en üst seviyeye çıkarmak için Avrupa'dan hocalar getirtti. Ancak osmanlı Devleti'ndeki bu sür'atli ve olumlu gelişme, Avrupa devletlerini hoşnud etmedi. ingiliz ve Fransızlar Osmanlı Devleti içerisindeki Mustafa Reşid Paşa gibi adamların yardım vadiyyle aldatarak, Rusya ile harbe sebebiyet verdikleri gibi, Mısır valisi Mehmet Ali Paşa'yı da devletine karşı kışkırttılar. Sultan mahmud Han bu durumda; Bir yandan devlete yeni nizan verirken, bir yandan da buhran çıkaran iç ve dış düşmanlarala uğraşarak isyanları bastırmaya ve imparatorluğu kurtarmaya çalışıyordu. Bunlar arasında en kötüsü Mısır valisi Memet Ali Paşa'nın çıkardığı isyan olup, hadise milletler arası ağır bir mes'ele halini aldı. Nitekim bütün buhranlar karşısında, irdesi, sabrı ve cesareti kırılmayan Hakan, bu hadisenin ıstırabı içinde 1 Temmuz 1839'da hayata gözlerini yumdu. Cenazesi Çemberlitaş'taki türbesine defn edildi. İkinci Mahmud Han, askeri, idari ve san'at sahalarında kendini çok iyi yetiştirmiş, dindar,akıllı,zeki,çalışkan ve azim sahib bir padişahtı. İlim ve san'at adamlarına ve eserlerine ziyadesiyle alaka gösterir, kıymet verip himaye ederdi. Osmanlı Devleti'nin ilerlemesini, teknik ve sanayide devrin seviyesine ulaşılmasında görüyordu. gayret ve sebat sahibi bişr padişahtı. Devrindeki bütün hadiseler karşısında asla ümitsizlik ve gevşeklik göstermedi. Düşmanlara ve asilere karşı aciz, fakat devlet nizamına ve yeniliklere engel olan yeniçeri ocağını ve başına buyruk kimseleri ortadan kaldırmakla en büyük inkilabı gerçekleştirdi. Lakin iş başında iktidar sahibi ve dinine bağlı devlet adamlarının bulunamayışıonunyalnız kalmasına sebep olduğu gibi yeniliklerle kesin bir neticeye varmasınıda önledi. Ayrıca şair olan ve şiirlerinde Adli mahlasını kullanan Mahmud Han, bu buhran devresinde, yaptırdığı ilim, san'at eserleri, hayır kurumları ve sosyal müesseseleri ile ülkeyi imar etti. |
|
06 Şubat 2008, 04:22 | #32 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Yanıt: Osmanlı Padişahları Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir. Babası İkinci Mahmud Han Annesi Bezm-i alem Sultan Doğumu 25 Nisan 1823 Vefatı 25 Haziran 1861 Saltanatı 1839-1861 ABDÜLMECİD HAN Osmanlı Sultanlarının otuzbirincisi ve İslam halifelerinin doksanaltıncısı. Küçük yaştan itibaren mükemmel bir tahsil gördü ve iyi derecede fransızca öğrendi. Avrupa neşriyatını yakından takib eder, onların ilmi çalışmalarını ve siyasi fikirlerini öğrenmeye çalışırdı. Babası İkinci Mahmud Han'ın 1 Temmuz 1839'da vefatı üzerine henüz 16 yaşında iken Osmanlı tahtına çıktı. Abdülmecid Han, tahta çıktığında Osmanlı Devleti iç ve dış buhranlarla karşı karşıya idi. Osmanlı ordusu Nizip'te Mehmed Ali Paşa kuvvetlerine mağlup olmuştu. İki gün sonra da Kaptan-ı Derya Hain Fevzi Ahmed Paşa Osmanlı Donanmasını Mısır'a götürüp teslim etti. İngilizler bu sırada Osmanlı tahtında devlet idaresinde tecrübesiz bir padişah bulunmasını fır- sat bilerek harekete geçtiler. Osmanlı Devletine tam destek olmak va'diyle Mustafa Reşid Paşa'yı sadrazamlığa getirttiler. Paris ve Londra'da sefirlik yapan Reşid Paşa, bu müddet içerisinde aldatılarak mason yapılmıştı. Nitekim iktidara gelir gelmez ilk işi Tanzimat Fermanı'nı ilan etmek oldu. (3 Kasım 1839). Osmanlı Devletinin yıkılmna ve yok olma devrine açılmış bir gedik olan Tanzimat Fermanı devlete ve millete çok pahalıya mal oldu. Sultan Mahmud Hanı'n açtığı ileri medeniyet yolu üzerine engel olarak oturan tanzimat adamları. Avrupa ilmini ve tekniğini almak yerine sathi taklitler üzerinde durdular.Böylece ilim ve teknikte ilerleme durdu. Avrupanın yaşayışına hayran olarak yetişen yeni nesiller taklit modasına kurban gittiler. Memleket şartlarını ve ihtiyaçlarını anlamadan rejim davasına kapılan tanzimat devri adamları, daha sonra ihtilalci olarak gayr-i müslimlerle birleşmişler ve buhranları arttırarak, devleti sarsmaktan başka bir işe yaramamışlardır. Mustafa Reşid Paşa ve yetiştirmelerinin Osmanlı Devleti içinde kendilerinin yıllardır yapamadığı tahribatı kısa zamanda gerçekleştirdiğini gören İngilizler, Mısır mes'elesinin hallinden sonra Osmanlı Devleti'nin başına yeni gaileler açtırmakta gecikmediler. Mustafa Reşid Paşa, İngiliz ve Fransız desteğini alarak 4 Ekim 1853'de Rusya'ya harb ilan etti. Ancak Osmanlı Devleti, Rusya ile savaş yaparken, İngilizler, dünyadaki ikinci büyük islam devleti olan Gürganiye Devleti'ni yıktılar. Hindista, İngilizlerin sömürgesi durumuna geldi. Abdülmecid Han, batılıların yaldızlı reklamlar ve sahte dostluk- larla örtbas etmeye çalıştıkları islamiyet'i imha hareketini çok geç anladı. Reşid Paşa'yı görevinden aldı. 1853-55 Rusya ile olan Kırım harbi başarı ile neticelenmesine rağmen, savaş harcamaları dış borçlanma yolunu açtı. Osmanlı Devletinin savaşı kazanmasında rol oynayan İngiltere ve Fransa, devlet içinde yeni ıslahatlar istediler. Reşid Paşa'nın yetiştirmesi Ali Paşa'nın İngiliz ve Fransız elçileri ile ortaklaşa hazırladıkları Islahat Fermanı 1856'da ilan edildi. Bu ferman da Osmanlıların hıristiyanlara verdiği büyük bir tavizdi. Nitekim fermanın uygulaması pek çok yerde büyük tepki gördü.1858'de Cidde'de ayaklanma başgösterdi. Eflak, Boğdan ve Karadağ' da bağımsızlık hareketleri başladı. Devletin içine düştüğü feci durum sebebiyle, üzüntüsünden tüberküloza yakalanan Sultan Abdülmecid Han, 25 Haziran 1861'de vefat etti. Yavuz Sultan Selim Han'ın türbesinin yanına defnedildi. "Atam Yavuz Sultan Selim Han'a hürmeten türbemi onunkinden daha aşağı yapın" şeklindeki vasiyeti üzerine türbesi Sultan Selim'inkinden daha alçak ve kısa olarak yapıldı. Abdülmcid Han devri, Sultan İkinci Mahmud Han'ın açtığı yenileşme yolunun, Mason Reşid Paşa ve yetiştirmeleri eliy- le bozulduğu ve Avrupa'nın her bakımdan taklide başlandığı bir devir olarak göze çarpmaktadır. Abdülmecid Han hatasını anla- dıktan sonra memleketi, milleti kemiren iç ve dış düşmanlara karşı tedbirler arar ve bu iş için gece gündüz Allahü Tealaya yalvarırdı. Ancak Osmanlı Devleti'nin içte isyanlar ve dışta Rusya ile harblerini fırsat bilen İngilizler, yetiştirdikleri ve iş başına getirmeye muvaffak oldukları devlet adamları sayesinde ona bu fırsatı tanımadılar. Abdülmecid Han, bu karışık devrede memleket içinde çok başarılı işler de yaptı. 1844'de bugünkü Galata Köprüsü olarak bilinen Mecidiye Köprüsünü, 1848' de Küçük ve Büyük Mecidiye (Ortaköy) camilerini yaptırdı. 1853'de İstanbul-Varna-Kırım arasında ilk telgraf hattı döşendi. Bu harekete hız verilerek, 1870'de 36.000 km'lik telgraf hattı ile Osmanlı Devleti dünya devletleri arasında en ön sıralarda yer aldı. 1860'da İzmir-Turgutlu arasında demiryolu yapıldı. Ayrıca İstanbul'un her yerinde pek çok cami, mescid, mekteb, hastane ve çeşmeler de yapılmıştır. |
|
06 Şubat 2008, 04:23 | #33 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Yanıt: Osmanlı Padişahları Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir. Babası İkinci Mahmud Han Annesi Pertevniyal Sultan Doğumu 8 Şubat 1830 Vefatı 4 Haziran 1876 Saltanatı 1861-1876 Abdülaziz Han Osmanlı padişahlarının otuzikincisi ve islam halifelerinin doksan yedincisi. Küçük yaşta din ve fen ilimlerini tahsile başladı. Kısa zamanda Arapça, Farsça ve dini bilgileri çok iyi bir şekilde öğrendi. Ayrıca boş zamanlarını değerlendirerek ata binmek, kılıç kullanmak, güreş tutmak, cirit atmak gibi zamanın bütün spor dallarında pek mahir oldu. Ağabeyi Abdülmecid zamanında veliahd ilan edilen Abdülaziz bundan sonra devlet idaresi ve Avrupa'nın siyasetini iyi bir şekilde takibe çalıştı. Abdülmecid Han'ın 25 Haziran 1861'de ölümü üzerine tahta çıktı. Bu sırada devlet'in durumu son derece karışıktı. Mali sıkıntı son haddinde idi. Karadağ, Hersek ve Girit'te büyük karışıklık hüküm sürüyordu. Avrupa devletlerinin müdahalede bulunacaklarını anlayan Abdülaziz Han yayınladığı bir fermanla onların Tanzimat konusundaki endişelerini, nisbeten ortadan kaldırdıi. Mali konulardaki sıkıntının önüne geçebilmek için israf ve gereksiz harcamaların önlenmesine çalıştı. Rüşvet ve irtikab işine karışanları şiddetle cezalandırdı. 1862'de Karadağ bölgesinde çıkan isyanı serdar-ı ekrem Ömer Paşa kumandasında gönderdiği bir ordu ile anında bastırdı. Mısır'da son yıllarda Osmanlı Devleti'ne karşı bağlılığın azaldığının farkında olan Abdülaziz Han, bu bölgeye bir seyahat düzenledi. Mısır valisi İsmail Paşa'ya Hidiv ünvanını verdi. Gittiği her yerde muhteşem merasimler ve halkın sevgi gösterileri ile karşılanan Sultan, Mısır'ın payitahta olan bağlılığını güçlendirdi. Osmanlı Devleti'ndeki müsbet gelişmelerin önüne geçmek isteyen batılı devletler Girid'de büyük bir isyan çıkardılar ve adanın beynelmilel bir komisyon tarafından idaresini istediler. Bunu şiddetle reddeden Abdülaziz Han, bazı imtiyazlarla meseleyi bir müddet için halletti. Abdülaziz Han, 21 Haziran 1867'de Fransa, İngiltere, Belçika, Prusya ve Avusturya'yı içine alan bir geziye çıktı. Sultan'ın bu gezisi genel barışın sağlanmasında önemli rol oynadı. Avrupa devletleri ile olan münasebetler iyileşti. Abdülaziz Han, devlet ve milletin bekası ve huzuru için gece gündüz çalışırken içte batı hayranı ve mason devlet adamları her türlü siyasi desiselerle nizam ve intizamın bozulmasına gayret sarfediyorlardı. Ziya Paşa, Namık Kemal, Ali Süavi gibi yazarlar halkı Padişah'a karşı düşmanlığa teşvik ederken, mütercim Rüşdü, Hüseyin avni ve Mithat Paşalar da padişah'ı devirmenin hesapları içerisindeydiler. Nitekim gözlerini iktidar hırsı bürümüş bu devlet adamları, 1875'de patlak veren Bosna-Hersek isyanı ile, ardından çıkan Rus harbini fırsat bildiler. Abdülaziz Han, ssıkıntılar içinde olmasına rağmen Sırbistan'ı kısa sürede mağlup etti. Bulgaristan'daki karışıklıkları mahalli kuvvetlerle bastırdı. Ancak Hüseyin Avni, Mithat, Redif ve Süleyman Paşalar 30 Mayıs 1876 günü Dolmabahçe Sarayı'nı kuşatarak Sultan'ı tahttan indirdiler. Abdülaziz Han efradıyla birlikte çeşitli hakaret ve işkencelere maruz bırakıldıktan sonra 1 Haziran 1876'da Fer'iye Sarayı'na nakledildi. Avni Paşa üç gün sonra, güvenlik gerekçesiyle saray bahçesine yerleştirdiği adamlarına verdiği emirle, Kur'an-ı Kerim okumakta olan Sultan'ın bileklerini kestirerek şehid ettirdi. Hadiseye intihar süsü verilmeye çalışıldı. Ancak pehlivan yapılı Abdülaziz Han'ın zorbalarla boğuşması sırasında vücudunda meydana gelen çürükler ile iki dişinin kırık olduğunu görgü şahitleri ifa'de etmişlerdir. Zaten tıp ilmi, intihar edecek bir şahsın iki bileğinin damarlarını kesemeyeceğini belirtmektedir. Şehid Sultan'ın cenazesi 5 Haziran 1876 günü pederi Sultan İkinci Mahmud Han'ın Çemnerlitaş'taki türbesine defn edildi. Abdülaziz Han iyi niyetli, dindar, her sabah Kur'an-ı Kerim okuyan, son derece vakar sahibi bir kimse idi. Devrin alimlerini sayarak toplar münazaralar yaptırır, kendisi de bazen bu münazaralara iştirak ederdi. Devlet işlerini bilfiil kendisi idare etmeğe çalışırdı. Onun en büyük gayesi Devlet-i Aliyyenin istiklalinin devam etmesi ve halkının refah içinde yaşaması idi. Bu sebeple ilim ve teknikte ilerlemeeye ve imar faaliyetlerine büyük önem verdi. 1863'de sahillere deniz fener leri yapıldı ve devlet şurası kuruldu. 1867'de Sultan'i mektebleri(Liseler), 1868'de sanayi mektebleri, 1869'da Süveyş kanalı açıldı. 1870'de şark rüşdiyye mektebleri açıldı. Donanmaya büyük önem verdi. Hind Okyanusu'na kadar donanmamızı göndererek, Osmanlı deniz gücünü İngilizlere kabul ettirdi. Osmanlı donanmasının birinci Dünya ve Kurtuluş harpleri sırasındaki muvaffakiyeti, Sultan Abdülaziz'in donanmaya kazandırdığı bu kudretle mümkün olmuştur. |
|
06 Şubat 2008, 04:23 | #34 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Yanıt: Osmanlı Padişahları Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir. Babası Sultan Abdülmecid Han Annesi Şevkefza Kadın Efendi Doğumu 21 Eylül 1840 Vefatı 28 Ağustos 1905 Saltanatı 30 Mayıs-31 Ağustos 1876 MURAD HAN-V Osmanlı sultanlarının otuz üçüncüsü ve İslam halifelerinin doksan sekizinci. Küçük yaştan itibaren özel bir eğitim ve öğretimle yetiştirildi. İnce ruhşlu olup, güzrel san'atlara karşı büyük ilgisi vardı. Türkçe yazı ve inşanın yanında Arapça, Farsça ve Fransızcayı çok iyi öğrendi. Babasının 25 Haziran 1861'de vefatından sonra Abdülaziz Han Padişah olunca, veliahd oldu. nezaketi, kibarlığı, çağına göre bilgisi ve yumuşak huyluluğu ile sevildi. Amcası Abdülaziz Hanın 1863 Mısır ve 1867 Avrupa seyahatlerine katıldı. Bu gezilerde davranışları ile osmanlı hanedanın asaletini temsil ederek takdir topladı. Yurda döndükten sonra ikamet ettiği Kurbagalıdere köşkünde dış dünya ile temaslarını devam ettirdi. 30 Mayıs 1876 tarihinde Sultan Abdülaziz Han'ın tahttan indirilmesiyle Osmanlı sultanı ilan edildi. Ancak Devlet işlerindeki bütün yetkiler Hüseyin Avni, Kayserili ahmed, Midhat ve Reşid paşaların elindeydi. Abdülaziz Han'a aşırı derecede kin besleyen bu paşaların, amcasına karşı yaptıkları edepsizlikler Murad Han'ı çok üzdü. Saltanatının beşinci gününde, yine bu paşaların tertibiyle, Abdülazizhan'ın feci şekilde şehid edildiğini ve annesi Pertevniyal Sultan'a haraketler yapıldığını öğrenince iyice sarsıldı ve bu felaket yolunun sonunu düşünmekden akli dengesi bozuldu. Bilhassa hadiseler karşısında çaresizliği devletin sultanı olduğu halde amcası ve annesine yardım elini uzatamaması Murad Han'ı perişan ediyordu. Zaman zaman derin bir süküta dalar kimse ile konuşmazdı. ayrıca Doktorların Yanlış teşhis ve tedavisi de hastalığının artmasına sebep oldu. Diğer taraftan ihtilali gerçekleştiren paşalar, 15 haziran 1876'daMithat Paşa'nın evinde toplantı halinde iken, odaya giren erkan-ı harp kolağası Çerkes Hasan beğ Hüseyin Avni Paşa ile Hariciye nazırı reşid Paşa'yı öldürdü. Yaralı olarak yak- alanan Hasan Beğ ertesi gün Beyazıd meydanında asılarak şehid edildi. Padişahın devlet işleriyle meşğul olacak şuura malik olamamsı iktidarı ele geçiren devlet adamlarının işine geliyordu. sadrazam mütrcim Rüşdi Paşa kimseye hesap vermeden devleti yönetiyordu. Kanun-i esasi'nin ilanını iateyen Midhat Paşa ise anayasa taslağı ile uğraşıyordu. bu surada başlayan Sırp-karadağ muhaberesi ve mali zorluklar, başsız kalan devletin büsbütün perişan olmasına ; Anarşi veisyanların artmasına sebep oldu. ulema arasında ise şuuru yerinde olmayan bir padişahın ülkenin başında duramayacağı ile ilgili sözler dolaşmaya başladı. Şehzade Abdülhamid ise Sultan Murad'ın hastalığının tedavi edilemez olduğunun tıbben belirtmesi durumunda hükümdarlığı kabul edebileceğini bildirdi. Nihayet 31 Ağustos'ta toplanan kabine, Sultan Murad'ın tahttan indirilmesine karar verdi. Şey'hülislam, Padişahı'ın şuurunun yerinde olmadığından hal için buna cevaz (izin) veren bir fetva hazırladı. Doktorlar Sultan'ın iyileşmesinin imkansız olduğuna dair rapor verdiler. ertesi gün devlet ileri gelenleri Topkapı Sarayı Divan-ı humayun salonunda toplanarak Sultan Murad'ı tahttan indidiler (31 Agustos 1876). Aynı gün Osmanlı tahtına geçen Sultan İkinci Abdülhamid Han'a herkes biat etti. Murad Han, saltanattan hal'inden sonra ailesiyleberaber kendisine ayrılan Çırağan Sarayı'na yerleşti.Abdülhamid Han'ın bizzat ilgilenip, zamanın meşhur doktorlarını göndererek tedavi ettirmesiüzerine bir müddet sonra tamamen iyileşti. Vefat edinceye kadar yirmi sekiz yıl ikamet ettiği Çırağan Sarayı'nda vaktini okumak ve torunlarını okutmakla geçiren Murad Han, Abdülhamid Han'ın nazikane hatır sormasını, daima teşekkürle cevaplandırdı. 1905'de şiddetini arttıran şeker hastalığı bildirilince, Abdülhamid Han doktor Ali Rıza Paşa ile Etfal hastahanesi başhekimi İbrahim Paşa'yı tedavisi için görevlendirdi. Fakat bütün uğraşmalara rağmen kurtarılamadı ve 28 Ağustos 1905 Pazartesi gecesi vefat etti. Cenazesi Hanedana mahsus merasimle kaldırılıp Hidayet Camii'nde namazı kılınarak Yeni Camii türbesinde, annesi Şevkefza Kadın Efendinin yanına defnedildi. |
|
06 Şubat 2008, 04:24 | #35 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Yanıt: Osmanlı Padişahları Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir. Babası Sultan Abdülmecid Han Annesi Gülcemal Kadın Efendi Doğumu 1/2 Kasım 1844 Vefatı 3 Temmuz 1918 Saltanatı 1909-1918 MEHMED REŞAT HAN Osmanlı Padişahlarının otuz beşincisi ve islam halifelerinin yüzüncüsü. Çocukluğundan itibaren hususi olarak iyi bir tahsil ve terbiye ile büyüdü. Yüksek di ve fen bilgilerini okudu. Arapça ve Fransızca'yı mükemmel bir şekilde öğrendi. Uzun şehzadelik devrinin çoğunu okumakla geçirdi. 1890 senesinde İngilizlerin yardımıyla kurulan ve padişah aleyhdarı türk, rum, ermeni, arnavud ve yahudiler ile bulgar, sırp ve yunan çeteleri tarafından desteklenen İttihat ve Terakki Cemiyeti, 1909 yılında Sultan Abdülhamid Han'ı tahttan indirdi ve yerine kukla bir vaziyette Mehmed Reşad Han'ı geçirdi. Devlet idaresine tamamen hakim olan İttihatçılar istedikleri kabineyi iş başına getiriyorlar, istemediklerini ise baskı ve tehditle görevden uzaklaştırıyorlardı. Sultan Abdülhamid tarafdarı diyerek pek çok kişiyi idam ettirdiler. Herkes ölüm ve hapis korkusu içine düştü. Memlekette can, mal ve namus emniyeti kalmadı. Devlet düşmanlığı, küfr ve dinden dönme moda olmağa yüz tuttu. Her vilayette zalimler, asiler ve zorbalar türedi. Bunun neticesi olarak Arnavutluk'ta isyan hareketleri başladı. Arnavutluk bölgesi mebusları hükümete müracaat ederek şiddet hareketlerine başvurulmadan bölgeye bir nasihat hey'eti gönderilmesini istediler. Ancak şiddet tarafdarı olan İttihat ve Terakki mensupları, Mahmud Şevket Paşa komutasında büyük bir orduyu Arnavutluk'a göndermelerine ve pek çok kan dökülmesine sebep oldukları halde isyanı önleyemediler. Sultan Reşad 16 Haziran 1911'de Kosova'ya gitti. Beşyüzyirmiiki sene önce dedesi Murad-ı Hüdavendigar'ın zafer kazandığı yerde, Yüzbin Arnavud ile cuma namazı kıldı. Huzur'u temin etti. Mahmud Şevket Paşa'nın yirmi iki taburla yapamadığını, Sultan Mehmed Reşad bir gövde gösterisi ile te'min eyledi. Ancak ittihatçıların ihanet derecesine varan gafletleri devam ediyordu. Sultan Abdülhamid Han'ın bizzat körüklediği kiliseler ihtilafını, 3 Temmuz 1910'da neşrettikleri bir kanunla hallettiler. Böylece Balkan milletleri arasında ihtilaf kalmadığından, Osmanlı Devleti aleyhine kolayca birleştiler. Bu birleşme bir süre sonra (8 Ekim 1912) Balkan harbinin başlamasına sebep oldu. Siyaset yapmaktan memleket müdafaasına vakit bulamayan komutanların elinde kalan Osmanlı Orduları, Karadağ, Bulgaristan, Yunanistan ve Sırbistan karşısında bozguna uğradılar. 30 Mayıs 1913'e kadar devam eden savaş sonunda, Osmanlı Devleti, Yenipazar, Libya, Girit, Rodos, Onikiada, Arnavutluk, Epir ve Trakyayı kaybetti. Edirne de Balkan devletleri eline düştü ise de daha sonra müttefikler arasında çıkan anlaşmazlıktan faydalanılarak tekrar kazanıldı. Son facialarla Afrika kıt'ası ile ilişiğimiz kesilirken, Avrupa'da çok küçük bir toprağımız kaldı. Afrika'da bir milyon iki yüz bin, Rumeli'de ise ikiyüz ellibin km2 yerimiz elden gitti. İttihad ve Terakki'nin gafil, cahil, fırkacı, bölücü idaresi neticesinde Osmanlı Devleti, Padişah'ın haberi bile olmadan bu defa da dünyanın süper güçlerine karşı Almanya safında Birinci Cihan Harbine katıldı (11 Kasım 1914). Dört sene süren savaş sonunda koca Osmanlı İmparatorluğu yağma olundu. Birmilyon km2. den fazla toprak kaybedildi. Asker zayiatının yekünü ise beşyüzelli bini şehid diğerleri yaralı, kayıp ve esir olmak üzere birmilyonun üzerinde idi. Sultan Mehmed Reşad, memleketin içinde bulunduğu durumun ızdırabı içerisinde 3 Temmuz 1918'de vefat etti. Cenazesi kendisi tarafından hazırlanmış olan Eyyüp'teki türbesine defn edildi. Mehmed Reşad Han, halim, selim ve merhametli bir şahsiyet olup, terbiye ve nezaketi her türlü ölçünün üstünde bulunuyordu. Meşrutiyet anayasası çerçevesinde devleti idare etmek istedi. Ancak İttihadçıların Osmanlı Devleti aleyhindeki faaliyet ve icraatlarının önüne geçecek kudrette değildi. Hükümeti ele geçiren ittihadçıların çoğu, hatta din işleri başkanı olan Şeyhülislam Musa Kazım dahi masondu. Bu sebeple Sultan Reşad Han'ın saltanat devri, İttihatçıların keyfi ve mes'uliyetsiz icraatları neticesinde büyük hadiseler ile geçti. Neticede üç kıte yedi denize hakim olan Osmanlı Devleti, dünya çapında faaliyet gösteren yıkıcı ve bölücü teşkilatların, planlı, sinsi çalışmaları sonucu yok olma noktasına getirildi. |
|
06 Şubat 2008, 04:24 | #36 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Yanıt: Osmanlı Padişahları Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir. Babası Sultan Abdülmecid Annesi Gülistü Kadın Efendi Doğumu 2 Şubat 1861 Vefatı 16 Mayıs 1926 Saltanatı 1918-1922 VAHİDEDDİN HAN Otuz altıncı ve son Osmanlı Padişahı, yüz birinci İslam halifesi. Sultan Abdülmecid Han'ın en küçük oğludur. Küçük yaşta anne ve babasını kaybettiğinden, ağabeyi Sultan Reşad'ın vefat ettiği gün padişah ve halife oldu. Saltanata geçtiğinde Birinci Dünya Savaşının korkunç neticeleri alınmak üzere idi. Nitekim 30 Ekim 1918'de Mondros mütarekesi imza edilerek, Birinci Dünya Harbi Mağlubiyetimizle bitti. Vahideddin Han bu mütarekeye imza koyan delegeleri kabul etmedi. Mütarekeden hemen sonra Osmanlı Devleti'ni sebepsiz yere savaşa'a sokan, milyonlarca vatan evladını cephelere eriten Talat, Enver ve Cemal Paşalar yurt dışına kaçtılar. İttihatçı liderlerin baskısından kurtulan Sultan Vahideddin'in elinde ancak düşmanlara teslim edilmiş bir milleti idare etmek kaldı. İstanbul, 16 Mart 1920'de itilaf devletleri tarafından işgal edildi. Yunanlılar İzmir'e, İtalyanlar Güneybatı'ya, Fransızlar da Güney Anadolu'ya girdiler. 11 Mayıs 1920'de düşmanların hazırladığı ve Anadolu'nun işgalini ihtiva eden Sevr andlaşmasını bütün baskılara rağmen imzalamadı. Osmanlı ordusu tamamen lağvedildi. Medine muhafızı Fahri Paşa, Onikinci ordu kumandanı Ali İhsan Paşa ve harbiye nazırı Mersinli Cemal Paşa gibi değerli kumandanlar Malta'ya sürüldüler. Padişah'ın şahsını korumak için, yalnız yediyüz kişilik maiyyet-i seniyye kıtası bırakıdı. Sultan bu taburu, Ayasofya etrafındaki sipere sokup camiye çan takmak veya müze yapmak isteyenlere ateş ediniz emrini verdi. İşgal altındaki İstanbul'dan vatanın kurtarılamayacağını anlayan Vahideddin Han, güvendiği kumandanları Anadolu'ya göndermek istedi. Ancak bunlar,"Dünyaya karşı harb edilmez. Bu iş olmaz" diyerek gitmeyi reddettiler. Sultan'ın kurtuluşun Anadolu'dan gerçekleşeceğine ümidi tamdı. Bir ara kendisi gitmeyi düşündü ise de, İngilizler "Eğer Anadolu'ya geçersen İstanbul'u Rum'lara işgal ettirir, taş üstünde taş bırakmayız" diyerek engellediler. Bunun üzerine birgün saraya çağırdığı Mustafa Kemal'i;"Paşa paşa şimdiye kadar devlete çok hizmet ettin. Bunları unutun. Asıl şimdi yapacağın hizmet hepsinden mühim olabilir. Devleti kurtarabilirsin!" sözlerinden sonra, büyük yetkilerle Anadolu'ya gönderdi. Böylece İstiklal mücadelesi başlamış oldu. İstiklal Harbi zafer ile neticelendikten sonra Türkiye Büyük Millet Meclisi hükümeti 1 Kasım 1922'de hilafet ile saltanatın ayrıldığını ve saltanatın kaldırıldığını bir kanun ile kabul etti. Vahideddin Han'ın adı hutbelerden kaldırıldı. İstanbul ve Anadolu basınında aleyhinde yazılar çıkmaya başladı. 17 Kasım 1922 Cuma günü Dolmabahçe sarayı'ndan Malaya harb gemisi tarafından alınıp Malta adasına götürüldü. Oradan Melik Hüseyin'in daveti üzerine Mekke'ye gitti. Oradan da İtalya'daki Sen Remo şehrine giderek orada ikamet etti. Vahideddin Han, acı ve sıkıntı içinde geçen bir sürgün hayatından sonra, 16 Mayıs 1926'da İtalya'da vefat etti. Cenazesi Şam'a getirilarek Sultan Selim Camii kabristanına defnedildi. Vahideddin Han, çok akıllı ve çabuk kavrayışlı idi. Arada Sultan Reşad olmayıp da, İkinci Abdülhamid Han'dan sonra tahta çıksaydı, belki devletin başına böyle bir bela gelmezdi. Çünkü o, ittihad ve Teraki hükümetinin hatalarını önleyip, felaketlerin önüne geçebilecek kudret ve idare sahibi bir kimse idi. Çok sevdiği vatanından koparken yanında şahsi ve pek cüz'i mal varlığından başka bir şey götürmediği, ülkesinden ayrılmasının üzerinden henüz dört yıl geçmeden vefatında kasaba, bakkala ve fırına olan borçlarından dolayı 15 gün tabutunun kaldırılmamış olmasından da anlaşılmaktadır. Vahideddin Han'ın vatanının ve milletinin uğradığı felaketler karşısında neler düşündüğü ve neler hissettiği kayıtlara geçmiş şu hadiseden çıkarılabilir. 1919 senesi Ramazanında bir sabah Yıldız Sarayı'nda yangın çıkar. Kısa zamanda büyüyen alevler, Sultan' ın geceleri kaldığı daireyi de sarar. O geceyi tesadüfen Cihannüma köşkünde geçirmiş olan Vahideddin, yangını haber alınca, üzerine pardesüsünü giyerek dışarı çıkar. Köşkün önünde hiç telaş göstermeden yangını seyrederken çevrede ağlayanları görünce gözleri yaşarak " Benim vatanım ateş içinde, onun yanında bunun ne kıymeti var" demekten kendini alamaz. |
|
Etiketler |
osmanli, osmanlı, padisahlari, padişahları |
Konuyu Toplam 2 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 2 Misafir) | |
| |
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevaplar | Son Mesaj |
osmanlı padişahları tek karede | PySSyCaT | Tarih | 0 | 17 Şubat 2016 16:27 |
Osmanlı Padişahları’nın Hobileri | Rhytia | Tarih | 0 | 15 Haziran 2012 21:59 |
Osmanlı Padişahları 3 | IIReisII | Tarih | 0 | 28 Nisan 2010 10:43 |
Osmanlı Padişahları 2 | IIReisII | Tarih | 0 | 28 Nisan 2010 10:42 |
Osmanlı Padişahları | IIReisII | Tarih | 0 | 28 Nisan 2010 10:40 |