08 Eylül 2011, 12:54 | #1 | |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Karl Marks, Mevlana Ve Aşk/Pelin Üstün Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir. Karl Marks, Mevlana Ve Aşk Biz Karl Marks’ı filozof bir devrimci, ölümsüz birçok kuramın sahibi ve komünizm felsefesinin babası olarak tanımış olsak da o; aynı zamanda bir şairdir. Kendisini şair eden bir sevdaya tutulmuş ve Eşi Jenny’e olan aşkını “Jenny’e Adanmış Şiir' i” adlı eseriyle de ölümsüzleştirmiştir. İlginç değil mi? Din tanımını “halkın afyonu” yani; halkı düşünmekten alı koyan bir uyuşturucu şeklinde açıklayan ve ateist olduğu bilinen, dolayısıyla da; doğu felsefesinde olduğu gibi, Allah’a duyulan sevginin, bir ölümlüde deneyimlenerek oluştuğuna inanmadan yaşanmış bir aşktan bahsediyoruz elbette. Ama yine de, kendinden sonra gelecek nice kuşaklara adını ezberletecek kadar dahi olan birinin, tanrı tanımaz olmasına rağmen aşık olduğuna inanmak, hatta bu aşk uğruna büyük acılar çektiğini öğrenmek insanda merak duygusu uyandırıyor. Bunu öğrenir öğrenmez de, acaba nasıl yaşamış ve yaşatmıştır aşkı diye merak ediyoruz şüphesiz. Onun dediği gibi; dünya eninde sonunda ekonomik ve sosyal boyutta komünist olur mu, olmaz mı bilinmez ancak, bir çok insanın, şu günün mevcut sisteminde aşkı, tıpkı onun gibi değerlendirdiği çok açıktır. Şu da bir gerçek ki, buradaki “aşk”ın tanımı tamamen realisttir ama; bir türlü gül edilemeden solan nice goncanın da sebebidir. Marks’ın; adına şiirler yazıp, neredeyse hayatının tümünü kapsayacak kadar uzun süre aşık olduğu kadın Jenny’e yazdığı mektubun bir bölümünü okuyunca, sevda sularında yüzen batı ile okyanusun dibindeki hazineye göz koymuş doğu arasındaki “derinlik” farkını anlamamak imkansızlaşıyor. “…zamanın aşkımı tıpkı güneş ve yağmurun bitkileri büyüttüğü gibi büyütmüş olduğunu anlamam için; senin bir an, sırf rüyada bile olsa, benden koparılman yetiyor.Senden ayrılır ayrılmaz sana olan aşkım bütün gerçekliğiyle kendini gösteriyor…” Yani; ”sakın gelme, gelirsen değerini yitirir, aşkımı küllendirirsin” diyen Marks’ın, kendisinden yüzyıllar önce yaşamış olan Mevlana’nın şu dizelerini okuyup okumadığını merak etmemek olanaksız elbette.. “…Bu ırmakta ne ölmek var bize, bu ırmakta ne gam var, ne keder var, ne dert. Bu ırmak alabildiğine yaşamaktan, bu ırmak iyilikten, cömertlikten ibaret. Durma, çabuk gel, gelmem deme. Ne evet demek yaraşır sana, ne hayır dostum. Senin şânına sadece gelmek yaraşır” Ve; “ne olursan ol yine gel…” Alain de Botton;”Aşk Üzerine” adlı kitabında “Marksist” düşüncenin aşka yaklaşımını çok açık bir şekilde anlatmıştır. Bu düşünceye göre; ”Sevdiğimiz, sevgimize karşılık verdiğinde, ona duyduğumuz ilgi çarçabuk söner.” Ve bir Marksist böyle bir durumda şöyle düşünür; “Benim gibi birini sevebilecek kadar zevkten yoksunsa, nasıl umduğum kadar harika olabilir ki?” Şimdi; “Beni üyeliğe kabul edecek bir kulübe girmeye tenezzül etmem” diyen Karl Marks’ın ne demek istediğini çok daha iyi anlayabiliyorum. “Aşk Üzerine” de klasik Marksist düşüncenin aşka bir diğer bakış açısı da şöyle anlatılmış; “Aşk arzulanır ama kabul edilemez çünkü, gerçek benlik ortaya konulduğunda hayal kırıklıkları yaşanacaktır.Marksistler gerçek benliklerini öylesine küçümserler ki her türlü yakınlaşmanın onları birer şarlatana dönüştüreceğini sanırlar.Sonradan yitirilecek bir aşk armağanını kabul etmenin ne anlamı var?Buna göre;beni seviyorsan, yeterince tanımıyorsun diye düşünür Marksist, yeterince tanımadığına göre de tanıyana kadar sevgine alışmak delilik olur.” Sanırım, Marksizm de aşk; biraz hastalıklı gibi görünse de gerçeğin ta kendisidir.Son derece akılcıldır.”Elde edince bitecekse, elde etmem ve bitirmem!” Onlara göre de gerçek aşk, ancak bu şekilde davranıldığında devamlı ve büyük olabiliyor. ”eğer biri beni, bütün zayıflıklarımla tanısa sevmez, eğer tanıyıp da severse de, bu kadar değersiz birini sevdiği için gözümden düşer…”düşüncesi Marksist aşık için geçerli olandır. Haksız mıdır peki? Kesinlikle hayır.Dünyevi zevk ve heveslerin kurbanı olmak için programlanmış olan insana ikinci bir seçenek yoktur.Sevgili, bir av, biz de avcıyızdır.Avımızı yakalayıncaya kadar peşinden koşar, koşar, koşar, sonra yakaladığımızda yer, bitirir, doyarız. Sürekli açlık, ona hissedilen duyguların devamlılığı açısından şarttır. Aslında şunu da kabul etmek gerekir ki; bunun farkına varabilmiş olmak da, bunu uygulayabilmek de ayrıcalıktır. Dünyevi ve insani hırslardan sıyrılabilmiş olan aşk ise; sevgiliye hissedilen derin ve saf duygularla büyür ve büyütür.Bir aradayken tükenen bir enerji değil, aksine biriktirilen ve her iki tarafı da çok daha kıymetli hale getiren ulvi bir kaynaktır. Karşılıklı beslenerek geliştiğinden, kavuşma olmasa da, asla karşılıksız olamaz. Batılı Marks ile Doğulu Mevlana felsefesi arasındaki fark bu kadar açıktır. Mevlana’ya göre aşkın kaynağı inanç iken, Marks’a göre inançsızlıktır. Biri İnançtan beslenir, diğeri ise inançsızlıktan… Jenny’e Adanmış Şiir’inde (1836-1837) “Evet; aşk Jenny’dir,Jenny de aşkın adı” demiş olmasına rağmen, Jenny’i elde ettiğini düşündüğü an, onu değersiz kılacağından o kadar emin ki, onunla evlenene kadar tam 7 yıl boyunca aşkını uzaktan yaşamıştır.Evlendikten sonra da ona olan duygularının devamlılığı, devamsızlık limiti aşılarak devam edebilmiştir. “Ey mana aleminin sarrafı, Beni ara, beni bul, beni anla… Ben, bende değil, belki sendedir, Sende hem sen, hem ben… Ben hem seninim, hem benim, Bir garip hale düştüm, bilmiyorum… Sen mi bensin? Ben mi senin?” “Sevgiliyi, yaratanla yaratılanın aynı kaynaktan geldiğine inanarak kendisinde birleştiren ve ona “ben” diyebilen bir fikrin karşısında, Marksist düşüncenin “sevgiliyi değerlendirmesi biraz sığ kalıyor elbette. Ruhani boyutta yaşanan aşkı anlayabilmek için; Şems’in bir sözüyle, bütün itibarını ayaklar altına almaktan korkmadan, Konya’da bir meyhaneye gidip, şarap isteyebilen ve koskoca Mevlana’yı “hiç”etmeyi göze alan inancı anlamak lazımdır. Sevgilinin fikrinin, cisminin, sahip olduklarının ya da olmadıklarının hesabını yapmadan sevmeyi, bir kelamına boyun eğmeyi, şeytani egoların kurbanı olmak yerine, gerçek hürriyeti, onurlu bir esarette bulabilen, zengin doğu kültürünün yüce gönüllüleri olarak kalabilmek imkânsız gibi görünse de, sonsuz bir boşlukta saf tutabilmeyi becerebilmekle yaşanabilir elbette gerçek aşk. Biz; siyasi ve sosyal bağlamda dayatılan sistem ne olursa olsun, gücünü inançla besleyen, asaletini Rumi’lerin, Ömer Hayyam’ların, Yunus Emre’lerin, Şeyh Galip’lerin kelimelerine borçlu bir coğrafyanın hakiki ve yürekli insanlarıyız. Yani; “Seviyorum seni” diyorsak hani; “…yaşıyoruz çok şükür der gibi!” diyebilenlerdeniz. Pelin Üstün | |
|
Etiketler |
aşk or pelin, marks, mevlana, üstün |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevaplar | Son Mesaj |
Karl Briullov Biyografisi - Karl Briullov Kimdir - Karl Briullov Hayatı | AftieL | Ressamlar | 1 | 10 Ocak 2024 08:52 |
Feuerbach Üzerine Tezler (Karl Marks) | Kalemzede | Felsefe | 0 | 07 Nisan 2012 07:56 |
Ölüm Cezası-Karl Marks | aLdiana | Felsefe | 0 | 28 Temmuz 2010 13:51 |
Acı Pelin - Acı Pelin Nedir - Acı Pelin Yetiştiriciliği | YapraK | Türkiye'nin Coğrafi Bölgeleri | 0 | 05 Ocak 2010 15:35 |