![]() |
![]() |
![]() | #351 |
Çevrimdışı ![]() IF Ticaret Sayısı: (0) | ŞİİR ( O AN -NECİP FAZIL KISAKÜREK) O ÂN Taş merdivenler gibi , aşınmış ayaklardan, Secde yerine çarpa çarpa alnım aşınsa! Göklerin kamçisiyla yediğim dayaklardan, Erisem de , tabutun boş muş gibi taşınsa ! Bir garip insan olsam , benzemez hiç kimseye ; Tek hece bilmez , tek renk görmez, tek ses işitmez. Karanlığı, yuğursam nura döndüresiye, Tımarsam o ana ki , yek paredir ve bitmez. Eserin yazarı: Necip Fazıl Kısakürek Eser: ÇİLE |
| ![]() |
![]() | #352 |
Çevrimdışı ![]() IF Ticaret Sayısı: (0) | ŞİİR NASİHAT PADİŞAHLAR İÇİN ZARARLI OLAN ŞEYLER Kardeşim; dört şey zarar verir dünyada padişahlara: Olursa padişah güleryüzlü, Halel gelir kuşkusuz heybetine. Sohbet etmek her fakirle, eder padişahı hakir. Düşüp kalkmak kadınlarla, bırakır onu itibardan uzak. Kim layıksa dünya padişahlığına, gayret eder incitmemeye. Âdil olması gerek padişahın mutlu olması için insanların. Niyet ederse zulme padişah, kâr etmez ona kendi ordusu. Olursa hem akıllı hem haşmetli, kalıcı olur kendi ülkesinde. Cömert davranırsa sultan askerine, verirler onun uğruna yüz can. Eserin yazarı: Feridüddin-i Attar Eser: Pendname |
| ![]() |
![]() | #353 |
Çevrimdışı ![]() IF Ticaret Sayısı: (0) | Cevap: ŞİİR ( O AN -NECİP FAZIL KISAKÜREK) Gençliğine güvenip vakit çok erken derken; Belki de elveda bile diyemezsin giderken!
__________________ [Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] [Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] |
| ![]() |
![]() | #354 |
Çevrimdışı ![]() IF Ticaret Sayısı: (0) | Cevap: Jkl Dini PayLaşımLarı İnançsız Bir Kavim Rivayet olundu: Musa Aleyhisselâm, İsrail oğullarına Tevrat’ı getirdiğinde; onlara Tevrat’ı okudu. İsrail oğulları, Tevrâtın içinde bulunan ağır ve meşakkatli mükellefiyetleri işittiklerinde, onu kabul etmekten kaçındılar ve onun içinde olanları din olarak kabul etmekten imtina ettiler.. Bunun üzerine Allâhü Teâlâ hazretleri, dağa emretti, dağ yerinden söküldü. Yükselip, Yahudilerin başlarının üzerinde (gökte) havada durdu. Öyle ki, dağ, Yahudilerin askerlerinin ve fertlerinin olduğu her yere yayıldı. Onlardan hiçbir kimse kalmadı; mutlaka dağ onun başının üzerindeydi. İsrail oğullarına; -“Eğer bunu kabul ederseniz; kabul edin! Yoksa bu dağ; sizin üzerinize yıkılacaktır!” denildi. Yahudiler, dağa baktılar. Onlardan her biri, sol tarafları üzerine hemen secdeye kapandılar. Dağın üzerlerine düşme korkusundan dolayı da sağ gözlerinin ucu ile de dağa bakıyorlardı. Bundan dolayı Yahudilerin hepsinin sol gözlerinin ucu ile secde etmekte olduklarını görürsün. Ve : -“Bu kendisiyle bizim üzerimizden azabın kalktığı secdedir!” derler. Bunun üzerine Yahudiler, bir şeyi zorla kabul eden ve ilk flrsatta gerisin geriye dönen kişinin bir şeyi kabul edişiyle cebren (istemeyerek zorunlu) olarak, Tevrat’ı kabul ettiler. İşte bundan dolayı Tevrat ehli, onu zorla kabul ettiklerinden dolayı ilk fırsatta da Tevrat’ı tamamen tahrif ettiler. --IRCForumlari.NET ; Flood Engellendi -->-> Yeni yazılan mesaj 14:06 -->-> Daha önceki mesaj 13:48 -- Hadîs Söz ve haber anlamlarına gelen hadîs; Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellemin sözleri, fiilleri, takrirleri ile ahlâkî ve beşerî vasıflarından oluşan sünnetinin söz veya yazı ile ifade edilmiş şeklidir. Bu mânâda hadîs, sünnet ile eş anlamlıdır. Hadîs kelimesinden türeyen bazı fiiller ise haber vermek, nakletmek gibi anlamlar ifade eder. Hadîs kelimesi zamanla, Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellemden rivâyet edilen haberlerin genel adı olarak kullanılmaya başlanmıştır. Kelime, bizzat Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem tarafından da, bu anlamda kullanılmıştır. -------------------------------------------------------------------------------- 1.Hadis kelimesi, Kur’ân’da bu anlamları ifade edecek biçimde kullanılmıştır: “Demek onlar bu söze (hadis) inanmazlarsa, onların peşinde kendini üzüntüyle helâk edeceksin” (Kehf S. 18/6) âyetinde “söz (Kur’ân)”; “ Musa’nın haberi (hadîsu Mûsa) sana gelmedi mi?” (Tâhâ S. 20/9) ayetinde “haber”; “Ve Rabbinin nimetini anlat (fehaddis)” (Duhâ S. 93/11) ayetinde “anlat, haber ver, tebliğ et” anlamında kullanılmıştır. 2.Buhârî’de yeralan bir hadîse göre Ebû Hüreyre, “Yâ Rasûlallah, kıyâmet günü şefâatine nâil olacak en mutlu insan kimdir?” diye sorar. Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle cevap verir: “Senin ‘hadîse’ karşı olan iştiyakını bildiğim için, bu hadis hakkında herkesten önce senin soru soracağını tahmin etmiştim. Kıyâmet günü şefâatime nâil olacak en mutlu insan, “Lâ ilâhe illâllah” diyen kimsedir” (Buhârî, İlim; 33). |
| ![]() |
![]() | #356 |
Çevrimdışı ![]() IF Ticaret Sayısı: (0) | Cevap: Tahinli cevizli nokul tarifi Tahinli Cevizli Nokul Tarifi Malzeme: 2 yumurta (birinin sarısı üzerine sürülecek) 3 su bardağı un 1 paket kuru maya 1 fiske tuz 1 yemek kaşığı şeker ½ bardak sıvı yağ ılık su İçi İçin: 4 yemek kaşığı tahin 4 yemek kaşığı toz şeker dövülmüş ceviz Tahinli Cevizli Nokul nasil yapilir Hamur malzemeleri karıştırılır ve ılık su ilavesiyle kulak memesi yumuşaklığında bir hamur yapılır.Hamur bir saat dinlendirilir. Sonra hamur ikiye ayrılır ve açılır.Açılmış hamura 2 yemek kaşığı tahin iyice sürülür, üzerine toz şeker ve ceviz serpilerek iki taraftan rulo yapılır, ortadan kesilir. Sonra ister düz, ister verev kesilir. Yağlı kağıt yayılmış tepsiye dizilir. Diğer hamura da aynı işlem yapılır. Üzerine yumurta sarısı sürülür ve 200 derece önceden ısıtılmış fırında pişirilir. --IRCForumlari.NET ; Flood Engellendi -->-> Yeni yazılan mesaj 18:43 -->-> Daha önceki mesaj 18:42 -- [Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] |
| ![]() |
![]() | #357 |
Çevrimdışı ![]() IF Ticaret Sayısı: (0) | BU GÜNÜN DUASI 31-01-2022 Îmân duâsı Allahümme innî e’ûzü bike min en-üşrike bike şey-en ve ene a’lemü ve estagfirü-ke li-mâ lâ-a’lemü inneke ente allâmülguyûb. (Sabah ve akşam okumalıdır.) “Ya hayyü ya kayyum ya zel celal-i vel ikram. Allahümme inni eselüke en tuhyiye kalbi bi nuri marifetike ebeden ya Allah, ya Allah, ya Allah ( Ya bediassemavati vel ard ) celle celalüh” (Bu duâyı sabah namazından sonra okuyanın imanla ruhunu teslim edeceği bildirildi.) İmanla ölmek için, “Yâ Allah yâ Allah yâ hayyü yâ kayyûmü yâ zelcelâli vel ikrâm, es’elüke en tuhyiye kalbî bi nûr-i ma’rifetike ebeden yâ Allah yâ Allah.”duâsı okunmalıdır. Bunu her zaman duâ ederken okumalıdır. |
| ![]() |
![]() | #358 |
Çevrimdışı ![]() IF Ticaret Sayısı: (0) | Ölüm ve Rûhun Bekası Mevzuu Ölüm ve Rûhun Bekası Mevzuu Bildiğimiz ölüm, bedenimizin ölümüdür. Bu ölümle rûhumuzda ölüm olmaz. Ruh hâdistir; ancak bedenden çıkmakla ölmez, bakidir-dâimidir. Onun için ölüm yoktur. Sadece cesetten-bedenden alakasını-bağını-ilgisini kesmek vardır. Bu alakayı kesmek de, bedenin hissî hayatı yani canlılık duyuları bakımındandır. Yoksa Berzah’ta üzüntü ve ıztırapları, nimetleri (sevinç ve mutlulukları) mânevi bir idrâk ile duyacak-hissedecek olan vücutla birlikte olacak alaka kesilmesi değildir. *** Berzah nedir? Berzah, Arapça bir isimdir. İfade ettiği manalara gelince; a. Engel, engel olan perde. b. İki coğrafyayı birbirine bağlayan ince-uzun kara parçası ve iki denizi birbirinden ayıran dar dil, veya kanal-geçit-boğaz. c. s. Can sıkıcı yer. d. s. Zor, güç. e. İslâm akaidine göre, ölülerin ruhlarının kıyamete kadar bulunacakları mânâ âlemiyle madde âlemi arasındaki yer ve o vakte kadar geçen zaman, köprü âlem. Bu yer ve zaman için “Berzah âlemi” tabiri kullanılır. Bu âlem, ahiret hayatının başlangıcını oluşturur. Ruh, cesetten ayrıldıktan sonra ya azap görmek yahut nimete kavuşmak üzere öyle kalır. Eski dilimizde bu kavramla birlikte kullanılan “berzah-ı belâ” tabiri de, içinden çıkılmaz bela anlamındadır. Velhasıl berzah; farklı iki vasat (ortam) arasında yer alan ve bu iki ortama tamamiyle benzemediği gibi tam olarak onlardan farklı da olmayan ara ortam… İki şeyi yekdiğerinden ayıran üçüncü şey… Ara bölge’dir. Bir diğer ifadeyle, ölümle başlayıp kıyamete kadar süren zaman, bu zaman içinde ruhların bulunduğu mekân ve âlem, dünya ile ahiret arasındaki âlem. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de “engel, engel olan perde ve ölümden kıyamete kadar kabirde geçen süre” manalarında geçmektedir: “Nihayet onlardan (müşriklerden) birine ölüm gelip çattığında, ‘Rabbim, der, beni geri gönder. Ta ki boşa geçirdiğim dünyada salih amel (iyi iş ve güzel hareketler) yapayım.’ Hayır! Onun bu sözü (boş) laftan ibarettir. Onların gerisinde ise yeniden dirilecekleri güne kadar (süren) bir berzah (ölümle başlayıp yeniden dirilmeye kadar süren bir engel) vardır. “İki denizi birbirine kavuşmak üzere salıvermiştir. Aralarında bir berzah (engel) vardır, birbirine geçip karışmazlar. O halde (ey insanlar ve cinler) Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?” Ölüm suretiyle dünyadan ayrılan ruhlar berzah âlemine gittikleri gibi, uyku halinde bedenden ayrılan ruhlar da o âleme giderler. İki hâl, iki sıfat, iki mertebe ve iki âlem arasında bulunan bu ara hâle, sıfata, mertebeye ve âleme de berzah denir. Mesela hayâl, varlıkla yokluk arasında yer alan bir berzah’tır; ne vardır ne de yok, ne malumdur ne de meçhul, ne müsbettir ne de menfi veya hem vardır hem yoktur. İnsanın hakikati ve mahiyeti de bir berzah’tır. Hak ile halk arasında bulunur. Bir yönüyle Hakk’a, diğer yönüyle halka dönüktür… Veya insan bir yönden ruhlar âlemine, diğer yönden beden ve madde âlemine bağlıdır. Mülk ile melekût, şehâdet ile gayb âlemleri arasında bulunur. Hem o, hem bu âlemin bazı özelliklerine sahip olduğu halde mutlak olarak ne o ne de bu âlemdendir. Bütün berzahların aslı olan ilk taayyüne ve hazret-i vâhidiyete berzah-ı câmi’, berzah-ı evvel, berzah-ı a’zam gibi isimler verilir. Vahidiyet, mutlak birlikle çokluk arasındaki bir berzahtır. *** Rûhun bekâsı/dâimiliği mutlak(kayıtsız-şartsız-sınırsız) değildir. Mutlak beka ancak Allah’ın zâtı ve sıfâtıdır. Vücûd-i mutlak, Zât-ı mutlak tabirleri sadece Cenab-ı Hak için kullanılabilir. Yani hiçbir an faniliğin-yokluğun ârız olmaması, sürekli var olma hali sadece Allah’ın zatına ve sıfatlarına mahsustur. Zira Kıyamet-i Kübra’da (büyük kıyamet) bütün âlem külliyat ve cüz’iyatıyla (âlemin tamamı, zerreden küreye büyük küçük ne varsa) helak olacaktır. *** Kıyamet ikidir: 1.İnsanların ölmesiyle meydana gelen kendi kıyametleri ki buna, “kıyamet-i suğra: küçük kıyamet” denir… 2. Dört büyük melekten İsrafil aleyhisselâmın ilk sûr’a üflemesiyle meydana gelecek olan topyekûn kâinatın yok olma hadisesine de “kıyamet-i kübra: büyük kıyamet” denmektedir. Kâinatın bu imha ve helaki, yok olma safhasına Kur’an-ı Kerim’de “malum zaman: bilinen vakit” denilmiştir. Bu safha şiddetli korku ve sarsılma, düşüp bayılma, helak olma safhasıdır. Bunun nasıl olacağını Rabbimiz bize şöyle haber vermektedir: “Her şeyi alt üst eden o büyük felaket geldiği vakit…” “Güneş katlanıp dürüldüğünde, Yıldızlar bulandığında, Dağlar yürütüldüğünde, Kıyılmaz mallar bırakıldığında, Vahşi hayvanlar bir araya toplandığında, Denizler ateşlendiğinde (suları çekilip, volkanlar halinde ateş püskürdüğünde), Nefisler eşleştirildiğinde (iyiler iyilerle, kötüler kötülerle bir araya toplandığında), Diri diri toprağa gömülen kıza sorulduğunda, ‘Hangi günahtan dolayı öldürüldü?’ diye. Amel defterleri açıldığında, Gök sıyrılıp açıldığında,…” Kıyamet aynı zamanda Kur’an-ı Kerim’in 75. suresinin ismidir. Ve bu ismi, ilk ayette geçen “kıyamet” kelimesinden almıştır. Bu sûre kuvvetli bir yeminle şöyle başlayıp devam etmektedir: “Hayır, yemin ederim o kıyamet gününe. Yine hayır, yemin ederim o sürekli kendini kınayan nefse. İnsan, kendisinin kemiklerini bir araya toplayamayacağımızı mı sanıyor? Evet, bizim onun parmak uçlarını bile aynen eski haline getirmeye gücümüz yeter. Fakat insan günahı devam ettirmek ister. O kıyamet günü ne zaman? diye sorar. Ne zaman ki o göz şimşek çakar, Ay tutulur, Güneş ve ay toplanır,…” Kısacası, büyük kıyamette Allah’tan başka her şey Onun emriyle helak olacaktır. Bu durumu Kur’an-ı Kerim bize, “… O’ndan başka ilah yoktur. O’nun zatından gayri her şey yok olacaktır…” diyerek haber vermektedir. *** Bu helake tabiatıyla ruhlar da dâhildir. Fakat ruhların yokluk acısını tatması, saflığı-dürüstlüğü, halinin düzgünlüğü ve marifetullah’a olan yakınlık derecesi ile mütenasip/uygun olarak devam edecektir. Bütün peygamberlerin imamı Efendimiz (s.a.v.), melekler, mukarrabîn, ülû’l-azm peygamberler, Arş, Kürsî, Levh, Kalem, Cennet, Cehennem gibi yüce varlıkların ölümü ve helakı, yokluğu tatmaları İlahi iradenin bir icabı, anlatılan dereceler münasebetiyle/dolayısıyla az bir zamana, belki de pek az bir âna mahsus, kısacık bir süreyle sınırlıdır. Kur’an-ı Kerim ve hadis-i şerifler buna işaret etmektedir. Bu meselede en doğru olan budur… Bununla birlikte şu cevabı hiçbir eserde bulamayacaksınız. En iyi bilen Allah Teala’dır. |
| ![]() |
![]() | #359 |
Çevrimdışı ![]() IF Ticaret Sayısı: (0) | KUDRETTEN TAŞ ÜZERİNE YAZILAN SALEVAT KUDRETTEN TAŞ ÜZERİNE YAZILAN SALEVAT ” Allâhümme salli alâ seyyidinâ Muhammedin bahri envârike ve ma’dini esraarike ve lisâni huccetike ve aruusi memleketike ve imâmi hazretike ve tıraazi mülkike ve hazâini rahmetike ve tarıykı şeriy’atikel mütelezzizi bi tevhıydike insani aynil vücûüdi vessebebi fîi külli mevcûüdin ayni a’yâni halkıkel mütekaddimi min nûri zıyâike. Salâten tedûümü bi devâmike ve tebkâ bi bekâike lâ müntehe lehâ düne ılmike salâten turzıyke ve turzıyhi ve terzâ bihâ annâ Yâ rabbel âlemiyn. Mânâsı: ” Allahım! Efendimiz Muhammed üzerine salat eyle; nurlarının denizi, sırlarının madeni, delillerinin dili, memleketinin el sürülemez gelini, hazretinin imamı, mülkünün süsü, rahmetinin haznedarı, şeriatının yolu ki, senin tevhidinle lezzetleniyor vücud hakikati. Ve bütün mevcutların sebebi, gözlerin gözü, hakikatlerin hakikati, senin evvelleri yaratmandan, senin nurunun ziyasından… Öyle salât eyle ki, sen devam ettiğin müddetçe devam etsin, sen baki kaldığın müddetçe baki kalsın ki; son olmaz ona, senin ilminin dışında… Öyle salat eyle ki sen onunla razı olasın, onu da razı etsin… Ve 0nunla razı ol bizden ya rabbel alemin. ” Bu salevat-ı şerifeyi Abdülkadir Geylani hazretleri bir mağarada bir taşın üstünde yazılı olarak bulmuşlardır. Altında da şu ilave varmış: ” Bu salevat-ı şerifeyi 1 defa okuyan 60.000 salevat okumuş sevabı alır. |
| ![]() |
![]() | #360 |
Çevrimdışı ![]() IF Ticaret Sayısı: (0) | İMAN VE AMEL iMAN iLE AMEL iman; peygamber Efendimiz ( s.a.v ) `in Allahu Teala`dan getirip teblig buyurdugu butun hususlari kalp ile tasdik,dil ile ikrar etmekten ibarettir. Amel ise imanin meyvesi olup,imanin tarifine dahil degildir. iman kalpte parlayan bir cevherdir.Amel ise onun nurunu artirir. Amel olmadan iman olabilir.Ancak iman olmadan amel makbul olmaz. Butun peygamberlerin ummetlerine teblig ettigi iman esaslari hep aynidir.Fakat øgrettikleri amelii hukumler farklidir. Amel olmadan yalniz iman ile cennete girilirken,iman olmadan yalniz amel ile cennete girilmez. Amelin sevabi baskasina hediye edilebilir,ancak iman hediye edilemez. Amel vasiyet olunabilir.Yani, ben øldukten sonra benim yerime hacca gidiverirsiniz,seklinde vasiyet caiz olur.Ancak iman vasiyet olunamaz. Su halde iman ile amel ayni seydir demek yanlis olur.iman ile amel ayri seylerdir.Amel tabi,iman ise metbu`dur. Yani her seyden evvel butun insanliga vacip olan imandir.imana tabi olarak sonradan ameller de vacip olur |
| ![]() |
![]() |
Konuyu Toplam 3 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 3 Misafir) | |
| |
![]() | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevaplar | Son Mesaj |
Fotoğraf paylaşımları hk. | M | Duyuru Arşivi | 1 | 21 Ağustos 2019 13:03 |
Günün Müzik Paylaşımları | AsiRuh | Albüm Tanıtımları | 0 | 02 Mart 2018 12:12 |
Günün Müzik Paylaşımları | AsiRuh | Albüm Tanıtımları | 0 | 23 Şubat 2018 10:56 |