![]() |
![]() |
![]() | #1061 |
Çevrimdışı ![]() IF Ticaret Sayısı: (0) | ÖLÜM HAKİKATİ-(Ölenin Ruhunu Dîğer Ruhların Karşılamaları) Ölenin Ruhunu Dîğer Ruhların Karşılamaları Ebû Eyüb'ü Ensari'den rivayet edildiğine göre Resûlullah (Sal-lallâhû Aleyhi ve Sellem) : «Müminin ruhu kabz edilince, Allah kullarından ehl-i rahmet, onu karşılarlar. Dünyadakiler, müjdeciyi karşıladıkları gibi... Ve o ehl-i rahmet birbirine; arkadaşınıza balon, istirahat ediyor. Dünyada şiddetli bir bela içerisinde idi> derler. Sonra dünyadakilerle ilgili soru soruyorlar. Filan adam, filan ka*dın ne yapıyor, evlendi mi (evlenmedi mi?) Ölen birisinden sorduklarında «o benden önce öldü» cevâbını ve*rince, onlar: O sığınağı, anası olan cehenneme götürüldü derler. O ne kötü ana ve ne kötü mürebbiyedir,» derler. Sora Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem şöyle devam etti t «Sizin amelleriniz ölen akrabalarınıza bildirilir. îyî ise sevinir*ler ve yâ Râbb bu senin nimetin ve fazlındır. Nimetini ona tamamla. O nimet üzre onu Öldür,» derler. Kötülerin amelleri de onlara arz olunca, onlar Yâ Rabb ona sâlih amel ilham et ki, Onunla ondan razı olasın ve onu rahmetine yaklaştırasın. îbn-i Ebî Dünya, Ebu Lebibe (Radıyallahû anh) 'dan rivayet et*tiğine göre şöyle dedi: Bişr bin Berrâ bin Ma'rur ölünce annesi çok kederlendi ve Pey-gamber'e: — Yâ Resûlullah beni S el eme'd en boyuna adam ölür. Ölüler bir*birlerini tanırlar mı? ki ben Bişre selam göndereyim. Peygamber (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) : — Evet, vallahi kuşlar, ağaç dalları üzerinde nasıl birbirlerini tanıyorlarsa, ölüler de birbirlerini öyle tanırlar. Bunun üzerine Bişr'in annesi Beni S eleme'd en sekerata düşen her adamın yanına gelirdi. Oğlum Bişr'e selam söyle derdi. Onlar da «Aleyki Esselam» diyorlardı. Ibn-i Mace, Muhammed bin Münkedirden rivayet ettiğine göre şöyle demiştir: Câbir bin Abdullah sekeratta iken yanma vardım. «Peygamber (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem)'e benden selâm söy*le» dedim. Buhari «Tarihlinde Halide binti Abdullah bin Üneys'den riva*yet ettiğine göre şöyle demiştir: Ümmü'İ-Benin binti Ebi Katade babasının vefatından 15 gün sonra Abdullah bin Üneyse geldi. O da o zaman hasta idi. Ona: — Ey amca (ölürsen) babama selam söyle, dedi. Ibn-i Ebi Şeybe, Abdullah bin Âmir'den rivayet ettiğine göre şöyle demiştir: Cennet, güneş şualarına sarılı olarak asılmıştır. Senede bir defa açılır. Müminlerin ruhları bir kısım kuşların kanundadırlar. Birbir*lerini tanırlar. Cennet meyvelerinden nzıklanirlar. Ahmed, Hakim ve Tirmizi-Nevâdir'ül-Usuî'da, Abdullah bin Ömer | (Radıyallahû anhüma)'dan rivayet ettiklerine göre: Peygamber (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) : «Bir günlük mesafede müminlerin ruhları birbirini ziyaret eder*ler. Halbuki o zamana kadar biri diğerini görmüş değildir, buyurdu. Bezzar sahih bir senedle Ebû Hüreyre (Radıyallahû anh)'dan şöyle rivayet etmiştir: Mümine ölüm gelince, göreceğini görür ve Allah'a varmayı se*ver. Allah da onun gelmesini ister. Müminin ruhu semaya yükselir. Diğer ruhlar onu karşılarlar. Ak*rabaları hakkında malumat edinmek üzere soru sorarken cevaben «filan hâlâ dünyadadır (yaşıyor)» deyince taaccub ediyorlar. «Filan da benden önce Öldü» deyince de «o bize gelmedi» diyorlar. Adem bin Ebî Eyas kendi Tefsir'inde, Mübarek bin Fudale'nin Hz. Hasan'dan rivayetini nakl ettiğine göre; Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu «Kul ölünce ruhlar onun ruhunu karşılarlar. Filan ne yapıyor, filan ne yapıyor derler. O, «sorduğunuz benden önce öldü» deyin*ce «Demek o sığmağı ve anası olan cehenneme gitti. O ne kötü ana ve ne kötü mürebbiyedir,» derler. İbn-i Ebî Dünya, Saîd bin Cübeyr'den rivayet ettiğine görele demiştir. «Kişi öldüğü zaman evvelce ölen çocukları onu karşılarlar, ki sizin gurbetten döneni karşıladığınız gibi.» Sabit el-Bennâni'den rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: Bize denildi ki: Kişi öldüğü zaman, daha önce ölen akrabaları etrafını sararlar. Tıpkı gurbetten geleni karşıladığınız gibi. O onlarla sevinir, onlar da onunla sevinirler. îbn-i Ebî Şeybe «Musannef» de İbn-i Ebî Dünya Ubeyd bin Umeyr'-den şöyle rivayet edip demiş: Kabristan ehli ölüyü beklerler. Gurbetten gelen kervanın önü*ne gidip beklediğiniz gibi. Ondan önce ölenleri ondan sorduklarında i «o benden önce öldü, size gelmedi mi?» der. Onlar, «inna lillah ve inna ileyhi raciun». Demek o başka bir yola, sığmağı olan Cehenne*me götürüldü, derler. îbn-i Ebi Dünya, Salih'ül Merî'den şöyle dediğini rivayet etmiş*tir: Ruhların ölüm anında karşılaştıkları şeylere dâir bize haber verildi ki, daha önce ölmüşlerin ruhları yeni ölenin ruhundan şun*ları sorarlar: «Arkada neyi bıraktın? İyi cesedde mi idin, habis cesedde mi idin?» diye dünyadaki ahvalini öğrenirler. Übeyd bin Ümeyr'den rivayet ettiğine göre şöyle demiştir: Meyyit öldüğü zaman, ruhlar onu karşılarlar. Kervancı dönünce ondan sordukları gibi, o ruhtan kimin ne yaptığını ne bıraktığını öğrenirler. . Salebi, Ebû Hüreyre (Radıyallahû anh) m hadisinden, geçen hadisin bir benzerini rivayet edip sonunda şunu da ilâve etmiştir: «Hattâ onlar evlerindeki kediyi bile sorarlar.> Kurtubi de: Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) 'in; «Ruhlar, muntazam bir ordudurlar, anlaşanlar birbirine yana*şır. Anlaşamayanlar birbirinden ayrılırlar.» hadisindeki anlaşma bu karşılaşmadır. Bir kavle göre de bu anlaşma ve karşılaşma ölülerin ruhlariyle, uykudaki insanların ruhlarının münasebetleridir» denil*miştir. îmam Ahmed Zühd'de ve ibn-i Ebi Dünya Übeyd bin Ümeyr'deü şöyle dediğini rivayet etmişler. Eğer ailemden ölenlerin ruhlariyle kavuşacağımdan ümidim silseydi, kederden öleceğimi görecektiniz. îbn-i Asâkir, Ebû Cafer yoluyla, Ahmed bin Said ed-Dâremi'd fen rivayet ettiğine göre : Sindi'den o da, Abdurrahman bin Mehdi'den işittim. Şöyle öı-yordu: «Süfyan'ın hastalığı ağırlaşınca şiddetli bağırışlarla sabırsızlandı. Merhum bin Abdulaziz onun yanma vardı. Ona «Ey Eba Abdul*lah nedir bu sabırsızlığın. Altmış sene kendisine ibâdet ettiğin Rab-bine kavuşacaksın, onun için oruç tuttun, namaz kıldın. Hacca git*tin! Acaba birisinin yanında bir emanetin otsa ona varıp karşılığı*nı almak istemez misin?» Ravi Ahmed bin Said dedi ki: O zaman biraz neşesi yerine geldi. Ebû Cafer dedi ki: Biz Ebû Nuaym'le beraber iken Sindi bu na-disi bize söyledi. Bunun üzerine Ebu Nuaym de dedi ki: Hasan bin Ali bin Ebi Talib'in ağrısı şiddetlenince sabırsızlık gösterdi. Bir adam içeri girdi. Hz. Hasan'a «Ey Ebû Muhammedi Ne*dir bu sabırsızlığın ruhun cesedden ayrılıp, baban Hz. Ali, annen Hz. Fatime ve deden Hz. Muhammed (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) 'e kavuşacaksın. Ninen Hatice, amcaların Hz. Hamza, Cafer-i Tayyar, dayıların Tayib, Kasım, İbrahim ve teyzelerin Rukiye, Ümmügül-sum ve Zeyneb'e varacaksın» deyince sevindi. iniştir Ebû Nuayra, Leys bin Sa'd'dân rivayet ettiğine göre şöyle rivayet edilir. Şam ehlinden biri şehid oldu, her Cuma gecesi babasıni| rüyasına geliyordu. Onunla konuşur, Ünsiyet ederdi, Bir Cuma gecesi gelmedi. Başka bir Cuma gecesi rüyasına gelince babası; — Oğlum! Geçen Cuma gelmedin, beni üzdün, deyince o: — Baba, şehidlerin ruhlarına Ömer bin Abdülaziz'in ruhunu karşılama emri verildi. Biz hepimiz onu karşılamaya gittik. (Onun için geçen Cuma gelmedim) dedi. Ömer bin Abdülaziz o zaman vefat etmişti. Beyhaki Şuâb-ı İman» da Ali bin Ebû Talib (Kerremallâhü Vec-hehü) 'dan şunu rivayet etmiştir: Müminlerden biri vefat etti ve Cennetle müjdelenince dünyadaki dostunu hatırladı. Onun için Allah'a dua etti. «Yâ Rab! Filan dostum sana ve Resulüne itaat etmem için bana emir veriyordu. Hayırda bulunmam, serden sakınmamı söylüyordu. Huzur-i Kibriyanıza varacağımı hatırlatırdı. Benden sonra onu de*lalete götürme. Bana gösterdiğin keremini ona da göster. Benden razı olduğun gibi ondan da razı ol» dedi. Sonra öbür dostu da ölün*ce Allah ruhlarını bir araya getirip birbirinizi övün» dedi. Onlar da her biri arkadaşı için «ne iyi kardeş ne iyi arkadaş ve ne İyi dostsun» dediler. Kâfir dostlardan biri ölünce ateşle müjdelendi, dünyadaki kâfir dostunu hatırlayıp şöyle dedi: «Ya Rab: Filan dostum sana ve senin Resulüne isyan etmemi emrederdi. Kötülüğe teşvik, iyilikten beni menederdil Ve bu güne inanmamamı söylerdi. Yâ Rab, onu benden sonra hidâyete erdirme. Bana gösterdiğin ikabı ona da göster. Benden darıldığın gibi ondan da d ani.» Sonra öbürü de ölünce, Allah ikisinin ruhlarını bîr araya ge*tirdi. Onlara «Haydi şimdi birbirinizi övün» dedi. Onlar da birbir*lerine «Ne kötü kardeş! Ne kötü arkadaşsın» dediler. |
| ![]() |
![]() | #1062 |
Çevrimdışı ![]() IF Ticaret Sayısı: (0) | MAHŞER VE ALLAH IN HÜKMETMESİ(Mahlûkat Arasında Verilecek Hüküm) Mahlûkat Arasında Verilecek Hüküm Sahabilerden Ebû Hureyre'den (R.A.) rivayet edildigine göre, Peygamber'imiz (S.A.S.) söyle buyuruyor: «Müflis, kimdir, bilir misiniz?» Biz «Aramizda müflis, parasi, pulu ve mali kalmamis kimsedir yâ Rasûlallah diye cevap verdik. Bunun üzerine Peygamber (S.A.V)´imiz söyle buyurdu. "Ümmetimin asil müflisi. Kiyamet Günü Allah (CC)'in huzuruna namaz, oruç ve zekât ile geldigi halde falana küfrettigi, filâna iftira ettigi, berikinin malini yedigi, ötekinin kanini döktügü, bir baskasini dövdügü ortaya çiktigi için yaptigi iyiliklerin bir kismi falan, öbür kismi filâna verilen ve borçlari karsilanmadan iyiligi bittigi takdirde hak sahiplerinin günahlari kendisine devredilerek böylelikle cehenneme atilan kimsedir." Böyle bir hesaplasma gününde basina gelecekleri söyle bir düsün. Çünki riyadan ve seytanin öbür tuzaklarindan kurtulmus bir iyiligin pek yok. Buna ragmen uzun bir süre içinde seytan tuzaklarindan ve riyadan kurtanlabilmis bir iyiligin sahibi olursan onun basina da haksizlik ettigin kimseler üsüsür ve onu hemencecik elinden alirlar. Kendini dogru yoldan ayirmayarak devamli olarak gündüz oruç tutsan ve geceleri de namaz kilsan bile hemen hemen her gün bütün iyi amellerini silip götürecek kadar dedikodu yaptigini görürsün. Yedigin haramin, harami helâl mi oldugu kesinlesmemis davranislarin ve ibadetlerdeki kusurlarin ne olacak? Boynuzsuz hayvandan hak alinarak boynuzluya verilecek olan ince hesap günü haksizliktan kurtulmayi nasil umabilirsin? Sahabilerden Ebû Zerr (R.A.) der ki; «Bir gün Peygamber (S.A.V)'imiz boynuz boynuza dögüsen iki koç gözüne ilisti. Bana dönerek: «Yâ Ebû Zerr, su koçlarin ne üzerine boynuzlastiklarini biliyor musun?» diye sordu. Ben O'na «hayir, bilmiyorum» diye cevap verdim. O bana dedi ki. «Fakat Allah (CC) bu kavganin sebebini biliyor ve Kiyamet Günü aralarinda hüküm verecektir.» Ebû Hureyre (R.A.): «Yeryüzünde kimildayan bütün canlilar ve ucan bütün kuslar sizin gibi birer ümmettirler.» (En'am Sûre-i Celilesi. 38) mealindeki âyet hakkinda söyle der: "Hayvanlar ve kuslar da dahil olmak üzere bütün canlilar Kiyamet Günü yeniden diriltilerek biraraya toplanir ve boynuzsuz koyunun hakkini boynuzlu koyundan alacak derecedeki hassas ilâhî adalet bütün canlilara uygulanir. Bundan sonra Allah (CC) hayvanlara ve kuslara "simdi toprak olun" diye emir buyurur. Iste o sirada önlerindeki azabi apacik gören kâfirler: «keske ben de toprak olaydim.» diyeceklerdir. Behey zavalli, o gün al eline defterinin uzun yorgunluklar pahasina islemis oldugun iyilikler sayfasini bos görüp «nerede benin yapmis oldugum iyilikler» diye sorunca «onlar haksizlik ettiklerin kimselerin defterlerine nakledildi» , cevabini alinca ve bir ömür boyu nefsinin arzularina karsi direnerek kaçindigin günahlar ile amel defterinin kötülük sayfalarini dopdolu görüp: «Yâ Rabb'i, bunlar benim hiç islemedigim kötülüklerdir» deyince. «Bunlar dedi -(kodusunu yaptigin, küfrettigin, haklarinda kötülük kurdugun alis - veriste, komsulukta, karsilikli konusurken, tartisirken, ders çalisirken, ilmî arastirma yaparken veya baska her hangi bir ortak münasebet esnasinda aldattigin, hakkini yedigin kimselerin günahlaridir» diye cevap alinca halin ne olacak! Ibni Mes'ûd'un (R.A.) rivayet ettigine göre PeyGamber'imiz (S.A.S.) buyuruyor ki: "Seytan, Islâm âleminde puta taptirmaktan ümidini kesmistir. Fakat daha hafif düsüklüklere düsmenizi yeterli görecektir ki, onlar da zulümlerdir. Buna göre elinizden geldigi kadar zulümden sakininiz." Çünki kul. Kiyamet Günü dag kadar ibadet ile Allah (CC)'in huzuruna varir ve bu ibâdetlerin kendisini cehennemlik olmaktan kurtarmaya yeterli oldugunu, fakat orada biri cikagelerek «yâ Rabb'i, bu adam bana karsi faian haksizligi isledi» deyince Ailâh (CC) da : «O halde ondan su iyiligi sil» diye buyurur. Böyle böyle defteri silinerek sonunda hiç bir iyiligi kalmaz. Bu durum suna benzer. Bir yolcu kafilesi düsünün, kiraç bir yerde konaklamislar, yanlarin da yakacek bir seyleri yok. Fakat yolcular dört bir yana dagilarak odun toplamislar ve çok geçmeden biraraya gelince ortaya bir yigin odun çikarak ates yakmislar. Iste günahlarin birikmesi de böyle olur.» «Sen de onlar da öleceksiniz. Sonra hepiniz Kiyamet Günü aranizdaki davalar ile ilgili olarak durusmaya çikacaksiniz» (Zümer Sûre-i Celilesi. 30—31) , mealindeki âyetin indigi zaman sahâbilerden Zübeyr (R.A.): «Yâ Rasûlellah, biribirimizi ilgilendiren günahlar yeniden dâva konusu mu edilecek?» diye sordu Peygamberimiz (S.A.S.) ona: «tabii, her hakliya hakki geri verilmek üzere aranizdaki meseleler yeniden dâva konusu edilecek» diye cevap verdi. Bunun üzerine Zübeyr «vallahi, çok çetin is» dedi . Sen de yanlis atilan bir tek adima bile göz yumulmayan, haksiz yere atilan bir tek tokata veya söylenen bir kelimelik söze bile müsamaha gösterilmeyerek mazlumun hakki zalimden alinan günün önemini iyi kavra. Sahâbilerden Hz. Enes (R.A.) der ki, bir gün Peygamber (S.A.V)´imizin söyle dedigini duydum. «Allah (CC) bütün insanlari çirilçiplak ve topraga bulasmis halde yeniden dirilterek Mahser'de toplar. Sonra hem yakindan va hem de uzaktan duyulan bir ses ile söyle seslenir: «— Ben hem sultan hem de hâkimim! Cennetlik bir kimse, üzerinde cehennemlik birinin hakki varsa, bu hak cehennemlige verilmeden kendisi cennete giremez. Buna karsilik cehennemlik birinde cennetlik birinin hakki varsa, ben de bu hakki cehennemlikten alip cennetlige vermedikçe o cehenneme girmez. Bu haksizlik isterse bir tokat olsun.» Biz Peygamberimize «nasil olur? Hani bizler çirilçiplak ve toztop-rak içinde, yani baska hiç bir seyimiz olmaksizin Mahser'e gidecegiz» diye sorduk. Peygamber (S.A.V)´imiz bize «hak alis - verisi iyilikler ve kötüfükler ile olacak» diye cevap verdi. Ey Allah (CC)'in kullari, baskalarinin mallarina el koyarak, irzlanna saldirarak, kalblerini kirarak ve onlarla kurdugunuz münasebetler sirasinda kötü huyluluk göstererek kullara haksizlik etmekten sakininiz. Çünkü sirf Allah (CC) ile kul arasinda kalan günahlarin afvedilmesi çabuk olur. Üzerinde kul hakki bulunup yaptiklarina tevbe etmesine ragmen hak sahiplerinden helâllik almak imkâni bulamayanlar, haklarin sahiplerine verilecegi güne hazirlik olmak üzere iyi amel islemeyi artirmali, sirf Allah (CC)'in bilecegi. Allah (CC) ile kul arasinda kalan iyilikler islemeye eksiksiz bir ihlâs ile devam etmelidir. Böylelikle o kimsenin Allah (CC) 'in yakinligini kazanarak O'nun haksizliga ugrayanlarin isteklerini karsilamak üzere sevdigi kullar hesabina ayirdigi bagislardan pay almaya nail olmasi umulabilir. Nitekim sahâbilerden Hz. Enes (R.A.) der ki: «Bir gün Peygdmber (S.A.V)´ imiz ile birlikte otururken bir ara azi disleri görünecek sekilde O'nun güldügünü gördük. Hz. Ömer (R A): «Ya Rasülallah, anam - babam sana feda olsun, neye güldün?» diye sordu. Peygamberimiz su cevabi verdi: «— Ümmetimden iki kisi Allah (CC)'in huzurunda diz çöktü, biri «Yâ Rabb'i, bu kardesimden hakkimi al» dedi. Allah (CC)`da ötekine: «kardesinin hakkini kendisine ver» diye buyurdu. Verecekli adam «hiç bir iyi amelim kalmadi» dedi. Bunun üzerine Allah (CC) alacakliya: «ne yapacaksin, arkadasinin sana verecek hiç bir iyi ameli kalmadi» diye buyurdu. Alacakli «o halde hakkim kadar günahimi üzerine alsin» dedi. Böyîe derken Peygamber (S.A.V)'imiz yasli gözlerle «o gün öyle yaman bir gündür ki, her günahini sirtina yükleyecegi birini arar» diye buyurdu ve sözlerine söyle devam etti: "Bu arada Allah (CC) alacakli tarafa: «kaldir basini da cennet bahçelerine bak» diye buyurdu. Adam basini kaldirarak «Yâ Rabb'i, altindan bir takim yüksek evler ile incilerle bezenmis sehirler görüyorum. Bunlar acaba hangi peygambere, veya hangi siddika yahut hangi sehide ayrildi» dedi. Ulu Allah (CC): «Bu gördügün ev ve köskler bana bedelini ödeyenlere verilecek» diye buyurdu. Alacakli adam «Yâ Rabb'i, onlarin bedelini sana kim ödeyebilir» dedi. Allah (CC): «sen verebilirsin» diye buyurdu. Adam: «nedir o bedel» diye sordu. Allah (CC): «Arkadasina hakkina bagislaman» diye buyurdu. Bunun üzerine alacakli adam: «yâ Rabb'i ona hakkimi bagisladim» dedi. Allah (CC)´da alacakliya «o halde onun elinden tut ve onu cennete götür» diye buyurdu. Sonra Peygamber'imiz (S.A.S.) bize dönerek «Allah (CC)'dan korkun ve aranizda dogan anlasmazliklari barisçi yollardan halledin. Görüyorsunuz ki, Allah (CC) mü'minlerin arasini bulmaktadir» diye buyurdu. Yukardaki hadis, helâlligi alinmamis hak sahipleri ile Allah'in arabuluculugu sayesinde hesaplasmanin ancak insanlar arasinda uzlastirici olmak ve benzeri gibi" ilâhî huylari benimsemek ile mümkün olabilecegine dair bir uyari mahiyetindedir. Simdi kendi kendine düsün. Eger Kiyamet Günü, amel defterin haksizliklardan yana bos çikarsa veya Allah (CC)'in lütfuna mazhar olup afva ugrar da ebedi saadete erisin kesinlesirse muhakeme yerinde ne benzersiz bir sevinç ile ayrilirsin. Artik «Riza» elbisesini giymis, sonrasi bedbahttik olmayan bir saadete ve her en sona erme tehlikesi ile karsi karsiya olmayan bir rahata ulasmis olacaksin! Iste o zaman sevincinden kalbin yuvasindan uçacak gibi atar. yüzün ayin on dördü gibi ak ve parlak bir görünüme bürünüverir. O sirada her türlü yükü sirtindan indirmis olmanin rahatligi içinde diger canlilar arasinda basi dik olarak yürüyerek calim satmana, alninda parildayacak olan mutiuluk rüzgâri ile «hosnutluk» serinliginin tazeligini tasavvur et. Dünyanin basindan sonuna kadar gelmss ve gelecek olan butun canlilar sana ve haline bakar, güzellik ve saadetine imrenirler. Melekler etrafinda dolasarak sehidler huzurunda «bu falan oglu filândir. Allah (CC) ondan razi oldu ve onu hosnut etti. O artik sonrasi bedbahtlik olmayan bir saadete kavustu» derler. Bu mertebeyi dünyada iki yüzlülük, yaltakçilik, yapmaciklik ve süslenip püslenerek insanlarin kalbinde kazandigin itibardan daha üstün görmüyor musun? Eger bu mertebenin daha yararli oldugunun farkinda isen, daha dogrusu ikisini birbiri ile mukayese etmenin bile yersiz oldugunu kabul ediyorsan Allah (CC) ile aranda olan münâsebetlerini katiksiz samimiyet ve iyi niyete dayandirarak o mertebeye ulasmaya çalis. Iyi bilesin ki, bu mertebeye ulasmanin baska çaresi asla yoktur. Mâzâ Allah bir de öbür türlü olur da, amel defterinde sana önemsiz gelen, fakat Allah (CC) katinda agir kabul edilen bir günahinin varligi ortaya çikarsa ve bu günah yüzünden Allah (CC)'in gazabina ugrar da O sana' «ey kötü kul, lanet sana, senin ibadetini kebut etmiyorum» derse bu azari duyar duymaz hemen yüzün kararir, Allah (CC)'in gazabina ugradigin için melekler de sana gazab ederek «bizim ve bütün canlilarin laneti üzerine olsun» derler. O zaman zebaniler (azab melekleri) Allah (CC)'in gazabina ugradigindan dolayi sana karsi duyacaklari öfke ile üzerine yürürler, bütün kabalik, korkunçluk ve ürkütücü görüntüleri ile üstüne çullanirlar, alnindan yakalayarak herkesin gözü önünde seni yüzüstü sürüklemeye baslarlar, bütün kalabalik yüzünün kararmasina ve perisanligina seyirci olur. Bu arada sen feryad: basarak: «Ah, ölsem, yok olsam da kurtulsam» dersin. Zebaniler senin bu feryadina «bugün bir defa ölüp yokolmayi degil, bir çok ölümü imdada cagir» diye cevap verirler. Bu arada melekler senin için «bu odam falan oglu filândir. Allah (CC) bunun rezilliklerini ve çirkin islerini ortaya dökerek kirli isleri yüzünden ona lanet etti. Artik o sonrasi saadet olmayan bir bedbahtliga ebediyyen mahkûm olmustun deyip herkesin duyacagi bir sekilde seslenirler. Bu aci âkibet, dünyada insanlardan gizli olarak yahut baskalarinin gözüne girmek için veya onlar, kullar nazarinda itibarini yitirmekten çekindiginden dolayi isledigin bir günah yüzünden basina gelmis olabilir. Dünyanin geçici ve Âhirettekine çok daha az olan kalabaligi karsisinda utanç verici bir duruma düsmekten çekinip Âhiretin korkunç kalabaligi huzurunda rezil olmaktan korkmaman ne büyük cehalet! Üstelik isin sonunda Allah (CC)'in gazabina maruz kalmak, aci bir azaba çarpilarak zebanilerin elinde cehennemi boylamak da var. Iste Ahirette karsilasacagin durumlar bunlar, fakat sen tehlikenin farkinda bile degilsin! |
| ![]() |
![]() | #1063 |
Çevrimdışı ![]() IF Ticaret Sayısı: (0) | DÜNYANIN HAKİKATİ VE VAR OLUŞ SEBEPLERİ DÜNYANIN HAKİKATİ, ÂFETİ VE MAKSADI Demek ki, insana dünyada iki şey lâzımdır: Biri, kalbi öldürücü sebeplerden koruması ve gıdasını tedarik etmesi, diğeri de, bedenini helak edici, öldürücü şeylerden koruması ve gıdasını elde etmesidir. Kalbin gıdası, Allahü Teâlâ'yı tanımak ve sevmektir. Çünkü, her şeyin gıdası tabiî hususiyetine uygun olur. Daha önce, insanın kalbinin hususiyetinin bu olduğunu anlatmıştık. Helakinin sebebi, Allahü Teâlâ'dan gayrı şeylerin sevgisine dalmaktır. Bedeni, kalb için korumak lâzımdır. Yoksa, beden fânidir, kalb bakidir. Hacıyı hacca götüren deve gibi, beden de kalbin binek hayvanıdır. Deve hacıya lâzımdır, hacı deveye değil. Eğer hacca giden bir kimsenin deveyi yanında bulundurması icabediyorsa, yemini, suyunu, örtüsünü Kabe'ye varıncaya kadar tedarik etmesi lâzımdır. Bundan sonra onun sıkıntısından kurtulur. Fakat deveye bakmayı ihtiyaç miktarınca yapmak lâzımdır. Yoksa, bütün zamanını ona yem vermek, onu süslemek ve onu muhafaza etmekle geçirirse, kafileden geri kalır ve helak olur. Bunun gibi, eğer insan bütün zamanını, bedenin kuvvetlenmesine ve helak olma sebeplerini ondan uzaklaştırmaya verirse, kendi saadetinden mahrum kalır. Dünyada bedenin ihtiyacı üçtür: Beslenmek için yemek, giyinmek, sıcak ve soğuktan korunmak için bir evi olmak. Böylece helak olma sebeplerinden kurtulur. O hâlde, insanın dünyadan zaruri olarak alacağı bunlardan fazla değildir. Hattâ dünyanın esası da bunlardır. Kalbin gıdası, beslenmesi ise marifettir. Ne kadar çok olursa, o kadar iyidir. Bedenin gıdası, yemektir. Haddinden fazla olursa helake sebep olur. Allahü Teâla'nın, şehveti insana vermesi, yemekte, meskende ve giyinmekte bedenin iktizasının meydana gelmesi içindir. Kendisinin binek hayvanı ancak bu şekilde helak olmaz. Bu şehvet öyle yaratılmıştır ki, kendine verilene razı olmaz, daha fazla ister. Aklın yaratılması, onun hududunu aşmamasını temin içindir. Peygamberlerin diliyle (aleyhimüsselâm) gönderilen şeriatlar, onun [şehvetin - arzunun ] hududunu tâyin içindir. Fakat bu şehvet, yaratıldığı zaman kendisine verildi; çocukta da, onun [İstek ve arzunun] bulunması lâzımdır. Akıl ise sonradan yaratılmıştır. Demek ki, şehvet [arzu ve istek] önceden yerini tutmuş, hâkim olmuş, emre itaat etmek istemez olmuştur. Akıl ve şeriat ondan sonra geldiler. Bütün varlığını kuvvet, elbise ve mesken kurmaya vermemesi ve bu sebeple kendini unutmaması, bu kuvvet ve elbisenin neye yaradığını, ne için olduğunu bilmesi ve hattâ kendinin bu dünyada ne için bulunduğunu anlaması, Âhiret için azık olan kalbin gıdasını unutmaması için geldiler. Bu ifadeden dünyanın hakikatini, âfetini ve maksadını öğrendin. Şimdi, dünyanın dallarını ve kısımlarım bildirelim. |
| ![]() |
![]() | #1064 |
Çevrimdışı ![]() IF Ticaret Sayısı: (0) | İLGİNÇ BİLGİLER(GARİP BİR EFSANE) GARİP BİR EFSANE Nuh peygamber tufandan sonra hayvanları ile Ağrı dağı eteklerinde yaşamaya başlar. Karınlarını doyurmak için civarda dolaşan hayvanlardan keçinin bir gün olağanüstü neşeli döndüğünü görür. Bu günlerce devam edince Nuh peygamber keçinin peşinden giderek bu durumun keçinin yediği bir meyveden kaynaklandığını keşfeder. Kendisi de bu meyveyi tadar ve hayatı pespembe gösteren üzüm suyunun müptelası olur. Nuh peygamberi mutlu gören şeytan onun neşesini kıskanarak alevli nefesi ile asmaları kurutur. Nuh peygamber üzüntüsünden yataklara düşünce, şeytan insafa gelip bu meyveyi yeniden canlandırmak için ne yapılması gerektiğini söyler. Eğer meyvenin kökü açılır ve 7 hayvanın kanı ile sulanırsa asma canlanacaktır. Aslan, kaplan, köpek, ayı, horoz, saksağan ve tilkiden oluşan kurbanlar seçilip, asmanın kökü kanları ile sulanır ve 1 yıl sonra bitki tekrar canlanır; yaprak ve meyve vermeye başlar. Şarapla sarhoş olan insanların davranışları incelendiğinde bu 7 hayvan karakterini taşıyan tavırlar görülür. Aslan gibi cesur, kaplan gibi yırtıcı, ayı gibi kuvvetli, köpek kadar kavgacı, horoz gibi gürültücü, tilki gibi kurnaz, saksağan gibi geveze olurlar.... |
| ![]() |
![]() | #1065 |
Çevrimdışı ![]() IF Ticaret Sayısı: (0) | VECİZ SÖZLER - NÜKTELER Aramakla Bulunsaydı Oğul babasına: Babacığım hiç gençliğini arıyor musun? Adam şu cevabı verir: Gençlik aramakla bulunsaydı hiç durur muydum sanıyorsun? Horoz Çocuk: - Babacığım, demiş. Bana bir horoz alsan da, sabahları ötüp beni namaza kaldırsa. Adam: - Canım oğul, diye cevap vermiş. Senin içindeki horoz ötmedikten sonra, dışarıdaki horozun fayda vereceğini mi sanıyorsun? Kaza Yolculardan biri, otobüs şoförünün yanına gider ve namaz vakti geçmeden bir mola vermesini rica eder. Şoför sinirlenerek: - Kaza edin efendim, der. Ne olur yani? Adam, sakin sakin cevap verir: - Ben kaza etmeden, ya sen kaza edersen? İnsan - "İnsan, kâinata hakim bir varlıktır" diyen felsefe öğretmenine, öğrencilerden biri, şu cevabı vermiş: - Tansiyonuna bile hakim olamayan insan, kâinata nasıl hakim olur? Olmadığı Yeri Gösterin Materyalist öğretmen, öğrencisine: - Söyle bakalım, demiş. Allah nerede? Eğer bilirsen portakal vereceğim. Öğrencinin cevabı şu olmuş: - Siz bana O'nun olmadığı yeri gösterin, ben size bahçe dolusu portakal vereyim. Kanaat Bir talebe, hikmet sahibi bir zât ile sohbet ederken: - Cennet'te küçük bir yerim olsa bana yeter deyince, o zât şu cevabı verdi: - Âhiret için ettiğin kanaati, keşke dünya için de etseydin. |
| ![]() |
![]() | #1066 |
Çevrimdışı ![]() IF Ticaret Sayısı: (0) | RÜYA TABİRLERİ ( RESİM GÖRMEK) Resim Çevrenizde birtakım sahte arkadaşların bulunduğuna işaret eder. Resim yaptığınızı gördüyseniz,hayatınızdan ve şu anki işinizden memnun olduğunuzun belirtisidir. Rüyada insan yada hayvan resmi görmek, yapmak yada almak; hayal peşinde koşmaya, cansız birşey resmi; sonuçsuz ve boş bir işle uğraşmaya işarettir. Resım Rüyada resim görmek, gurbette olan bir yakininizdan haber alacaginiza veya yakinda ona kavusacaginiza delalet eder. Bilmediginiz, tanimadiginiz bir kimsenin resmini görmek, bu günlerde bir is teklifi alacaginiza isarettir. Bir manzara veya çiçek tablosu ve basilmis bir resmini görmek, yakinda bilmediginiz bir memlekete yapacaginiz bir yolculuga delildir. Resim Altın ve Gümüşten yapılmış resim dünyalığa erişmeye, Sanat eseri hüviyetini almış değerli tablolardan birini görmek kıymetli bir hediye almaya, Manzara resimleri özillikle duvarda olursa ince ve bedii duygulara, iç huzuru ve mutluluğa; Natürmort (sebbze meyve resmi) görmek misafire yahut hayırlı nimetlere, Portre görmek, yüz görmek gibidir, ""Yüz"" Maddesine bakınız. Hayvan ve insan figürleri bulunan resim dünyanın kendine has zorluk ve mutlulaklarına; Siyah beyaz fotoğraf eski dostlara ve onlarla bir araya gelmeye yahut haberleşmeye; Aile resimleri iyi kötü hatıralara, Vesikalık resim resmi bir görev yahut yolculuğa, Resim görmek bazen geçersiz bir yöntemle elinden mal alınmasına, meslekğini kötüye kullanan süfli insana yahut hak olan hususlarda yalan söylemeye delalet eder. Rüyada zengin insanlar için resim görmek, iyi ve hayırlıdır. Bu rüyayı fakir birisi veya bir kadın görmüşse, hastalığa işarettir. Resim yaptığınızı gördüyseniz, yaşamınızdan ve şu anki işinizden memnun olduğunuzun belirtisidir Bu rüyayı fakir birisi görmüşse, hastalığa yorumlanır. Rüyayı gören zengin insan ise, resim görmek, iyi anlamdadır. Çevrenizde gerçek olmayan arkadaşlarınızın olduğuna işaret eder. |
| ![]() |
![]() | #1067 |
Çevrimdışı ![]() IF Ticaret Sayısı: (0) | BU GÜNÜN DUASI 24-03-2022 HAYAL GÖRMEYE VE UYKUDA KORKMAYA KARŞI Hayal görme rahatsızlığına karşı aşağıdaki ayet (1000) defa hasta üzerine okunursa Allah’ın izni ile hasta şifa bulur. “Fe se yekfike hümüllâhü ve hüves semiûl alîm.” İlim ehli bir zat diyor ki:”Ben bir gün havas ilminde mahir bir Allah dostunu ziyaret etmiştim.O zatın yanına uyurken cinlerin korkuttuğunu söyledikleri bir takım kişiler geldiler.O zat,gelen kişilerin üzerine bu ayeti(41) defa okudu.Ve ayeti her bitirişinde yüzlerine üfledi.Allah’ın izni ile hepsi şifa buldular [Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] |
| ![]() |
![]() | #1068 |
Çevrimdışı ![]() IF Ticaret Sayısı: (0) | Jkl den sözler [Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] |
| ![]() |
![]() | #1069 |
Çevrimdışı ![]() IF Ticaret Sayısı: (0) | HZ. RABİA (Beni Kendinle Meşgul Eyle- bir hihaye) Beni Kendinle Meşgul Eyle Hazret-i Râbia, çok oruç tutardı. Bir defâsında bir hafta hiç yiyecek bulamadı. Sekizinci gece açlığı iyice şiddetlendi. Nefsine eziyet ettiğini düşünürken birisi kapıyı çaldı. Bir tabak yemek getirdi, o da yemeği alıp, yere koydu. Mum getirmeğe gitti, gelince bir kedinin yemeğini dökmüş olduğunu gördü. Su bardağını almaya gitti. Mum söndü. Su içmek isterken bardak düşüp kırıldı. O da; "Yâ Rabbî! Bu zavallı kulunu imtihan ediyorsun, fakat âcizliğimden sabredemiyorum." diyerek bir âh çekti. Bu âhtan neredeyse ev yanacaktı. Bir ses duyuldu: "Ey Râbia, istersen dünyâ nîmetlerini üstüne saçayım. İstersen, üzerindeki dert ve belâları kaldırayım. Fakat bu dertler, belâlar ile dünyâ bir arada bulunmaz." Bu sözü işitince; "Yâ Rabbî! Beni kendinle meşgûl eyle ve senden alıkoyacak işlere bulaştırma." diye duâ etti. Bundan sonra dünyâ zevklerinden öyle kesildi ki; kıldığı namazı; "Bu benim son namazımdır." diye huşû ile kılar, hep Allahü teâlâ ile meşgûl olurdu. Hattâ birisi gelip kendisini Allahü teâlâ ile meşgûliyetten alıkoyar korkusuyla; "Yâ Rabbî! Beni kendinle meşgûl eyle de, kimse senden alıkoymasın." diye duâ ederdi. |
| ![]() |
![]() | #1070 |
Çevrimdışı ![]() IF Ticaret Sayısı: (0) | "HAYIR VE ŞER, İKİ MEYVEDİR" HADİS-İ ŞERİFİ ÜZERİNE "HAYIR VE ŞER, İKİ MEYVEDİR" HADİS-İ ŞERİFİ ÜZERİNE Hayrı ve şerri iki cins meyve gör. Bunların kökü, bittiği yer aynı... Aynı ağacın iki ayrı dalında yetişirler. Fakat biri tatlı, biri acı... Bir dalda beldeler, iklimler, küreler bulunur. İşte bu dal da meyve yüklüdür. Ve bu meyve acıdır. Bundan uzaklaş, her şeyi ile ondan uzak ol... Tatlı ağaca yanaş. Onun yetiştiricisi ve hâdimi(*) ol... Bu dalları ve meyvelerini iyi tanı. Her ikisini iyi bil. Fakat, sabret ve onun yetişmesini bekle... Ve kuvvetli ol. Sakın ve çok çekin!.. Acı ve tatsız meyveli dala yanaşma. Ondan yediğin an helak olursun, onun acısı seni helak eder. Daima dikkatli, ölçülü olmalısın. Elinde ölçü olarak Allah’ın Peygamber’inin (S:A) emri olmalı. Bu ölçüler elinde olmadan meyveleri ayırt etmek senin için kolay olmaz. Yoluna böyle devam ettikçe, rahat, huzur ve emniyet içinde olursun. Şunu iyi bil ki bütün bu kötülükler, o acı meyveden doğar. Onu terkettiğin an felaket ve beladan uzak kalırsın. Her iki meyveyi de önüne koy ve bak. Şekilleri aynı, tatları ayrıdır. Çok kere bilmeden veya ölçüsüzlük yüzünden bir uçuruma düşersin. Ona el atar, hata edersin. Ve onu bu hatanın mükafatı (!) yersin. Belki bir an için sana lezzet verir. Şehevi arzularını tahrik eder, hoşlanırsın. Fakat yapacağı felaketi takdir edemezsin, dimağını boza. Manevi teneffüs cihazını berbat eder. Bütün acılığı damarlarına yayılır. Vücudun bütün parçalarını kaplar. Sonra yapacağı felaketler saymakla bitmez ki... Bu durumda belki bir an kendine gelir, ağzındaki acıyı gidermek için su alırsın, ama çaresiz... Hiçbir fayda vermez. Çünkü o zehir vücuduna yayılmıştır... Eğer ölçüleri iyi kullanıp tatlı meyvayı yeseydin, durum böyle olmazdı. Her halinde iyilik görünür ve bütün varlığın hoşlukta toplanırdı... Hal malum... İkinci bir iş yapman lazım.Bu muhakkak bilinmelidir ki, ilinci sefer el atacağın acı meyva olmamalı. Eğer bir daha düşersen kalkman zor olur. Az önce anlattıklarım, birer birer felaket halinde başına çöker, kurtulamazsın. İyilik timsali olan ağaçtan ve meyveden uzaklaşma. Onu bilmemezlikten gelme. Her yerde onu ara ve onunla olmaya bak. Ve daima onunla olmağa alış,hak ölçüleri elden bırakmamağa çabala... (*) Hâdim: Hizmet edeni Bir daha hatırlatmak lazım gelirse Bunların faili , ilâhi kudret ve yürüten o kuvvettir. Asıl ki Allah-ü Taâla: - “Allah, sizi ve yaptığınız işleri halk etti.” Buyurur, Peygamber (S.A.) efendimiz de bu manaya işaret ederek şöyle buyurur: - Kulların yaptıkları iş, bizzat ilâhî kudretin eseridir. Yapılan işin ne olacağını Allah haber veriyor: İşte bu durum, hâlikle mahlûK arasındaki farkı gösterir. Allah yaratır, kul iradesini kullanarak kesbeder.(*) Cennet, Allah’ın sevdiği kullarına bir ihsanıdır, fazlıdır. Oraya bu ihsan ve fazılla girilir. Ayrıca dereceleri, dünyade yapılan iyi amellerle verilir. Peygamber Efendimiz, bir Hadis-i Şerifinde şöyle buyuruyor: - < Hiç kimse ameli ile cenneti kazanamaz.> Buna karşılık sahabe: - Diye sorunca, cevaben: - Buyurdu ve elini başı üzerine koydu. Bu Hadis-i Şerifi Hz. Aişe R.A rivayet etmiştir. Sen, ilâhi emre uyduğun, kötü yollardan korktuğun müddet korkma, en doğrulukla Hakka teslim ol, şerden korunursun. Hayır ve fazilet seni bulur. Din ve dünya yönünden ilâhi bir muhafaza içinde olursun. Dünyadaki kâlin şu ilâhi sözle anlatılır: - “Böylece ondan kötülükleri geri çevirdik; çünkü o, bizim ihlas sahibi kullarımızdandı. Dini bakımdan mahfuz olmak, yina şu ilâhi kelamla anlatılıyor: - “Siz, Allah’a iman eder, ona şükredersiniz, neden size azap etsin? Allah şükredenleri, iman edenleri bilir.” Şükreden bir müminin yanında bela ne arar. Çünkü afiyet ona beladan daha yakındır. O insan, her an iyilik görür ve iyiliği artar. Allah-ü Taâla şöyle buyuruyor: - “Eğer şükrederseniz rahatınız artar.” (*) Kesb: Çalışıp kazanmak. İman nuru büyüktür; bu nur kıyamet günü cehennem ateşini söndürür. Dünya belası cehennem ateşi yanında hiçtir. O azim azap ateşini söndüren iman nuru dünya belasını nasıl yenmez. Kuvvetli bir iman sahibine bela yanaşmaz. Şu var ki; o belalı insan ilâhi cezbeye kapılan büyük bir veli ola... Elbette o aziz kulun başından bela eksik olmaz. Çünkü bu hal, onu dünyada kötülüklerden saklar. Birçok bela çeşitleri vardır. İnsanın dünyevi sefahattan korunması için paradan yana nasipsiz olur. Şehevi arzuların ölmesi için, bazı zahirde nimet gibi görünen şeylerden mahrum olur. Halkın, sahte teveccühünden azad olması için, sevgilerini kazanamaz; çeşitli isimler takar, ondan hoşlanmazlar. Bu hal dışında bir felaket gibi görülür; fakat değildir. O bilir ki; her önüne gelen insanla sohbet, onların sahte sevgisini kazanmak, onlarla geceli gündüzlü oturup bir manevi zarardır. Manen yükselmeğe namzed olan büyük insanlar, sayılan belalara duçardır; fakat onlar için bu bela değil bir rahmettir. Bu, zahirde bir bela gibi görünen ilahi rahmet sayesinde kalb temiz olur. Hak’kın tevhidinden başka bir şey kalmaz. Kalb, yalnız marifet-i İlâhiyenin yeri, ilâhi ilim ve feyzin kaynağıdır. Nura kavuşmak, Hakka ermek ve O’na kurbiyetin yolu oradan geçer. Bu kalb tek şey için yaratılmıştır; ikincisi sığmaz. Âyet; - “Allah, iki kalbe sahip bir kişi yaratmamıştır.” Bir kalbde iki sevgi yaşayamaz. - “Padişahlar bir beldeye girince orayı darmadağın ederler. Eşrafını zelil ederler.” İşte bu sebeptendir ki; İlâhi sevginin girdiği yerde başkalarının işi kalmaz. Başkasının sözü geçtiği yerde ise ilâhi feyz olmaz. Kalbinden kötülükleri at; göreceksin ki, ilâhi feyz her yanını sarmış... Kalbindeki sevgi, şeytan, nefis ve şahsi arzular olunca olunca senden iyi hareket çıkmaz. Her hareketin isyan, boş ve lüzumsuz şeyler olur. Çünkü senin efendin şeytan olmuştur. Ama kalbinde İlâhi sevgi yer tutunca o zaman göreceksin ki, her kötülük kendiliğinden yok oluyor. Zaten kalb yalnız ilâhi tevhid ve ilâhi marifet için yaratılmıştır, daha sonra bir şey eklemek icap ederse; Kalb, içinde Allah sevgisi yaşadıkça kalb’dir... İlâhi feyzin süre insan için faydalıdır. İşte anlatılanlar ve hadiseler gösteriyor ki, ilâhi rahmete erişmek için her maddi varlıktan ve sevgiden kalbi temiz tutmak gerek. Bu temizlik kolay olmaz; bir çok belalar ve felaketler insanı sarar. Her hangi bir felaket karşısında insan, azmini kaybetmeyecek. Çünkü o bir nevi nimettir. İyi düşünülürse, belanın en büyüğü Peygamberlere ve onların yakınlarına, daha sonra sırasıyla olmuştur. Bu durumu Peygamber S.A Efendimiz şöyle haber verir: - “Biz Peygamberler zümresi, diğer insanlara nazaran belanınen büyüğünü yüklenmişiz. Daha sonra sırası ile....” - “Allah’ı en çok ben bilirim ve O’ndan ençok korkarım.” İkinci Hadis-i Şerif’de, büyük bir manaya işaret vardır. Sultana yakınlık hasıl olunca, o nisbette korku ve çekinme çoğalır. Sebebi: Padişahın gözü önündedir, hiçbir hareketi onun gözünden kaçmaz. En küçük hatası dahi görülür ve ona göre ceza çeker. Burada şöyle bir soru akla gelir: - “İnsanlar Allah’a göre tek şahıs hükmündedir. Hiçbir hareket ondan gizli değildir. O halde: “ Padişaha yakın olana ayrı ceza verilir şeklindeki cümlenin manası nedir?” Biz buna cevap olarak deriz ki: - “Derece yükseldikçe, rütbe büyüdükçe hatalar gözle görülür; çünkü insan hata işlemeğe daima meyyaldir. Bu halde, verilmiş olan nimetlerin en ufağını dahi azımsayan, büyük hatalı sayılır. Daima şükretmek her kula vazifedir ama, o seçilmiş kul için en büyük vazifedir. Bu arada şunu da söylemek caizdir: Bir veli ve bir Allah dostu için, azıcık ibadetten yaya kalma büyük bir hatadır; kullukta noksandır. Allah-ü Taâla bu durumu şöyle anlatır: - “Ey peygamberlerin hanımları sizden her hanginiz bir hata yaparsa, diğer hanımlara nazaran cezası iki misli olur.” İşte görülüyor ki, derece farkı mevcuttur. Bu sebepten Allah-ü Taâla peygamberin zevceleri ile diğerlerini ayırıyor. Hal böyle olunca, Allah’ın rahmet ve feyzine vasıl olanların ayrı durumunu takdir kolay olur: Allah-ü Taâla bütün benzerliklerden beridir. Halktan O’na bir şey benzemez. İşiten ve gören O’dur. Doğru yola Allah hidayet eder. |
| ![]() |
![]() |
Konuyu Toplam 15 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 15 Misafir) | |
| |
![]() | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevaplar | Son Mesaj |
Fotoğraf paylaşımları hk. | M | Duyuru Arşivi | 1 | 21 Ağustos 2019 13:03 |
Günün Müzik Paylaşımları | AsiRuh | Albüm Tanıtımları | 0 | 02 Mart 2018 12:12 |
Günün Müzik Paylaşımları | AsiRuh | Albüm Tanıtımları | 0 | 23 Şubat 2018 10:56 |