30 Kasım 2011, 22:29 | #31 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Cevap: Menkıbeler Fidanlar şimdiden meyve verdiBir hükümdar maiyetiyle birlikte gezintiye çıkmıştı Yolu üzerindeki bir köyde çok yaşlı bir adamın tarlasına fidan dikmekle meşgul olduğunu gördü, gayreti hoşuna gitti, yanına gelip latife yapmak istedi: - Baba, sen ne diye fidan dikmeye uğraşıyorsun? Maşallah yaşını yaşamışsın, bu diktiğin fidanların meyvesinden belki de yiyemezsin. İhtiyar cevap verdi: - Bu diktiğim fidanların meyvesini bizim yememiz şart değil evlat. Biz nasıl bizden öncekilerin diktiği fidanların meyvesinden yiyorsak, bizim diktiğimiz fidanların meyvesini de bizden sonrakiler yer. Bu cevap hükümdarın hoşuna gitti ve mükafat olarak ihtiyara bir kese altın verilmesini emretti. İhtiyar bu ihsanı tebessümle karşıladı: - Gördün mü evlat, bizim diktiğimiz fidanlar şimdiden meyve verdi. Bu cevap da hükümdarın hoşuna gitti, bir kese daha altın verilmesini emretti. Yaşlı köylü güldü: - Evlat herkesin diktiği fidan yılda bir defa meyve verir, bizim diktiğimiz fidan yılda iki defa meyve verdi. Bu cevap da hükümdarın hoşuna gitti ve bir kese daha altın verilmesini emretti. Ama bu defa vezir araya girdi ve hükümdarı uyardı: - Aman sultanım bir an önce buradan uzaklaşalım. Bu ihtiyar bu gidişle hazineye de darı ektirecek. |
|
30 Kasım 2011, 22:29 | #32 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Cevap: Menkıbeler Hadim-ül harameyn deYavuz Sultan Selim Han, Mısır'ı fethetmiş ve hilafet 1516 yılında Abbasilerden Osmanlılara geçmişti. Cuma günü Ümeyye Camiinde Cuma namazı kılınırken, imam Hutbede halifenin ismini zikredip (Hakim-ül harameynişşerifeyn = Mekke ve Medine'nin hükümdarı) dedi. Yavuz hemen oturduğu yerden ayağa kalkarak, (İmam efendi, Hakim-ül harameyn deme, Hadim-ül harameyn = Mekke ve Medine’ye hizmet eden de) dedi |
|
30 Kasım 2011, 22:29 | #33 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Cevap: Menkıbeler Hafıza meselesiPadişah, okunan bir şeyi bir dinleyişte ezberlermiş. Birinci vezir 2 defa okunanı, ikinci vezir de 3 defa okunanı ezberlermiş. Şair Abdülbaki efendi, yeni yazdığı bir şiiri, Padişaha takdim edince, Padişah, oku bakalım der. Şiir hoşuna gidince Padişah bir latîfe yapmak ister: - Burada herkes bu şiiri bilir. Neresi yeni bunun? Yoksa sen, bilmez mi sanıyordun? Şair şaşırır: - Efendim nasıl olur, bu şiiri yeni yazdım ve ilk defa burada okudum. Bilmeniz nasıl mümkün olur? - Bak şimdi ben okuyorum sen dikkatle dinle! Padişah şiiri okur ve şairin çok fazla şaşırdığını görünce, iki defa dinlediği için ezberleyen birinci vezire dönüp der ki: - Abdülbaki efendi iyice tatmin olması için, bir de şiiri sen oku bakalım! Şairin şaşkınlığı iyice artar. Padişah ikinci vezire der ki: - Bir de sen oku da, Abdülbaki efendi iyice kanaat getirsin artık. O da yanlışsız okur. Şair ne diyeceğini şaşırmış vaziyette iken, Padişah durumu anlatır ve hediyelerle uğurlar. |
|
30 Kasım 2011, 22:29 | #34 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Cevap: Menkıbeler Hakem tayin etmek normaldirPeygamber efendimizin vefatlarından sonra, İslam düşmanları, Müslümanların arasındaki iman birliğini bozmak istedi. Abdullah ibni Sebe isimli Yemenli bir Yahudi, Müslümanlar arasında ilk fitneyi çıkardı. Hz. Osman'ın şehid edilmesine, Cemel ve Sıffin savaşlarının meydana gelmesine sebep oldu. Bilahare, Hz. Ali, Hz. Osman'dan sonra halife olunca, iki taraftan toplam 70 bin kişinin şehid olduğu Sıffin savaşı sonunda, olayın çözülmesi hakemlere bırakılmıştı. Bazı kimseler hakem olayına karşı çıkıp, Hz. Ali'den ayrıldı. Bunlara "Harici" dendi. Bunlar her iki tarafa da kötü söz söylediler. Büyük günah işleyen kâfir olur dediler. Devlete isyan eden Dahhak bin Kays el-Harici, silahlı adamları ile bir gün İmam-ı a’zamın yanına gelip der ki: - Hakem olayının uygun olduğunu söylediğin için tevbe ediyor musun? - Siz beni öldürmek için mi geldiniz, yoksa hakkın ortaya çıkması için mi? - Maksadımız öldürmek değil, âyet ve hadislerle hakkın ortaya çıkması için geldik. - Siz de âyet ve hadisten nakil yapacaksınız ben de. Fakat kimin haklı olduğunu nasıl anlayacağız? Bir jürinin bizi dinlemesi gerekmez mi? - Evet gerekir. Mesela adamlarımızdan şu zat, çok bilgilidir, bunu hakem tayin edebiliriz. - Tamam bildirdiğiniz zatı hakem tayin ediyoruz, sizin de buna bir itirazınız var mı? - Hayır itirazımız yok, biz de bu zatın hakemliğini kabul ediyoruz. İmam-ı a’zam hazretleri son noktayı koyar: -Tartışmamız bitmiştir. Siz de hakem tayin etmeyi kabul ettiğinize göre mesele kalmamıştır. Dahhak ve adamları bu durum karşısında donup kalmışlardır. |
|
30 Kasım 2011, 22:29 | #35 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Cevap: Menkıbeler Hakimin üç kusuruHz. Ömer, hilafeti zamanında Hımıs ileri gelenlerine bir mektup yazıp, çevredeki fakirlerin kendisine bildirilmesini isteyerek yardım edeceğini bildirdi. Hımıs'lılar Şam ve civarında bulunan fakirlerin bir listesini Halife Hz. Ömer'e arzettiler. Hz. Ömer gelen listeyi açıp baktığında listenin başında kadı olarak tayin ettiği Sa'd bin Amir'in ismini görüp listeyi getirenlere hakiminin mali durumunu sordu. Onlar, (Hakimimiz hakikaten gayet fakirdir. Elinde avucunda olanı fakir fukaraya dağıtıyor, rüşvet olacağı korkusundan, bizim de en küçük bir hediyemizi bile kabul etmiyor) dediler. Hz. Ömer sordu: - Allah'tan bu kadar korkan hakiminizin hoşunuza gitmeyen tarafları da var mı? Evet diyerek kusurlarını şöyle sıraladılar: 1- Vazifesine sabah namazından sonra başlaması gerekirken kuşluk vakti başlıyor. 2- Evine çekilir aramıza girmez. 3- Haftada bir gün, evinden dışarı bile çıkmaz. Kapısı arkasından kilitlidir. Hz. Ömer, onlara bir kısım erzak ve giyecek vererek gönderdi. Hakim Sa'd bin Amir'i de bunların sebebini öğrenmek üzere huzuruna davet etti. Hakim, Hz. Ömer'in huzuruna gelince durumu anlattı: Birinci kusurum; ailem hasta olduğundan evin bütün işlerini bizzat kendim görüyorum ve bu sebepten vazifemin başına ancak kuşluk vakti gelebiliyorum. İkincisi ise; akşam olunca gün boyu yaptığım işlerin muhasebesini yapıyor acaba yaptığım işlerde bir kusurum var mı diye onu tetkik ediyorum. Üçüncüsü; sırtımdakinden başka giyecek elbisem yoktur. Haftada bir gün giydiğim çamaşırlarımı yıkıyor temizlik işleri ile meşgul oluyorum. Hatta evimde bile üzerime alacak bir elbisem olmadığından yıkadığım çamaşırlarım kuruyuncaya kadar hiçbir kimseyi görüşmeye bile kabul edemiyorum. Sa'd bin Amir'in bu izahatı karşısında Hz.Ömer çok memnun oldu ve ondan sonra Sad'ı hatırladıkça, (Ah Sa'd ah, Allah korkusu seni ne kadar yüceltmiş) der onunla iftihar ederdi |
|
30 Kasım 2011, 22:29 | #36 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Cevap: Menkıbeler Hakkımızda belki bu hayırlıdırÇölde, yaşayan bir bedevinin bir horozu, bir köpeği ve bir de merkebi vardı. Horoz, sabahları öter, onları namaza uyandırırdı. Bir gün tilki horozu alıp götürdü. Çoluk çocuğu üzüldü. Bedevi, hakkımızda belki bu hayırlıdır diyerek onları teselli etti. Bir kurt, yüklerini taşıyan merkebini parçaladı. Bedevi, üzülen çoluk çocuğunu yine, belki hakkımızda hayırlısı budur diyerek teselli etti. Bir müddet sonra kendilerine bekçilik eden köpekleri de öldü. Bedevi yine ailesini teselli etti. Bir sabah gördüler ki, ilerideki birkaç çadırda yaşayanlar, esir alınarak götürülmüş. Hayvanlarının sesleri, merkep anırması, horoz ötmesi ve köpek havlaması çadırda yaşayanları ele vermiş. Bedevinin hayvanları olmadığı için onların varlığından haberdar olamamışlar. |
|
30 Kasım 2011, 22:29 | #37 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Cevap: Menkıbeler Hangi günahımızdan dolayı Somuncu baba, bir talebesine, bir teneke buğday verip, bunun yarısını kendin için, yarısını da benim için bir tarlanın yarısına ek der. Talebe eker. Ekinlerin yetiştiği mevsimde, tarlaya giderler, talebenin olan kısımdaki ekinler gayet iyi yetişmiş, Somuncu babanınki ise gelişmemişti. Talebeye gelişen mahsulün kimin olduğunu sorar. Talebe de utancından (Sizin) der. Somuncu baba, (Biz ahiretimiz için çalışıyorduk. Acaba hangi günahımızdan dolayı dünyamız mamur olmaya başladı da bu ekinler böyle yetişti?) der. Talebe, gerçeği söyleyerek hocasının üzüntüsünü giderir |
|
30 Kasım 2011, 22:30 | #38 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Cevap: Menkıbeler Hatim-i Tai’den daha cömert fakirCömertliği Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir. ere destan olan Hatim-i Tai’ye derler ki: - Kendinden daha cömert birini gördün mü? - Evet gördüm. - Kimmiş o? - Yetim bir gence misafir olmuştum. Bana bir koyun kesip ikram etti. Koyunun bir yeri çok hoşuma gitti. Yemin ederek (burası çok lezzetliymiş) dedim. Genç, dışarı çıktı. On koyunu varmış. Birisini daha önce kesmişti. Dokuzunu da şimdi kesmiş. Benim sevdiğim kısımları pişirip önüme getirdi. Ben olanların farkında değildim. Giderken kapının önündeki kanları görünce sitemle sordum: - On koyunun onu da kesilir mi? - Sübhanallah bunda şaşılacak ne var? Bir şey sizin hoşunuza gitmiş. Bunu yapmak da benim gücüm dahilindedir. Bunu sizden esirgemem hiç uygun olur mu? Bunu dinleyen arkadaşları tekrar sorarlar: - Yetim gencin ikramına karşılık siz de ona bir şey verdiniz mi? Hatim-i Tai der ki: - Verdim ama pek mühim sayılmaz. - Ne verdiniz? - Üç yüz deve ile beş yüz koyun. - O halde sen ondan daha cömertsin. - Hayır o genç benden daha cömerttir. Zira o malının tamamını verdi. Ben ise malımın çok azını verdim. Bir fakirin, yarım ekmeğinin tamamını misafire vermesi mi mühimdir, yoksa bir zenginin sürüsünden bir deveyi misafirine ikram etmesi mi? |
|
30 Kasım 2011, 22:30 | #39 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Cevap: Menkıbeler Herkesin ceza ve mükafatı verilmişBehlül Dânâ, bir gün Harun Reşid'den bir vazife istedi. Harun Reşid de ona çarşı pazar ağalığını verdi. Behlül hemen işe koyuldu. İlk olarak bir fırına gitti. Birkaç ekmek tarttı hepsi normal gramajından noksan geldi. Dönüp fırıncıya sordu: “Hayatından memnun musun, geçinebiliyor musun, çoluk-çocuğunla ağzının tadı var mı?” Adam her soruya olumsuz cevap verdi. Behlül bir şey demeden ayrıldı ve bir başka fırına geçti. Orada da birkaç ekmek tarttı ve gördü ki bütün ekmekler gramajından fazla geliyor, eksik gelmiyor. Aynı soruları bu fırının sahibine de sordu ve her soruya olumlu cevap aldı. Bundan sonra başka bir yere uğramadan doğru Harun Reşid'in huzuruna çıktı ve yeni bir vazife istedi. Harun Reşid, "Behlül daha demin vazife verdik sana, ne çabuk bıktın?" dedi. Behlül açıkladı: “Çarşı pazarın ağası varmış! Benden önce ekmekleri tartmış, vicdanları tartmış, buna göre herkes hesabını ödemiş, ceza ve mükafatları verilmiş, bana ihtiyaç kalmamış |
|
30 Kasım 2011, 22:30 | #40 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Cevap: Menkıbeler Hocamdan tek şey öğrendim Bir gün bir âlime, yakınlarından biri, (Sen hep hocam hocam diyorsun, anlat bakalım sen hocandan ne öğrendin?) diye sorar. Talebeleri merak ederler, bu kadar geniş bir soruya ne cevap verecekler diye. Kim sevilir, kim sevilmez bunu öğrendim der. Evet hubbi fillah buğdi fillah imanın şartlarındandır. Yani Allah için sevmek, Allah için buğzetmek. |
|
Etiketler |
menkıbeler |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |