IRCForumları - IRC ve mIRC Kullanıcılarının Buluşma Noktası
  reklamver

Etiketlenen Kullanıcılar

Yeni Konu aç Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Stil
Alt 25 Aralık 2010, 16:14   #1
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
ALLAH'ın Renk Mucizesi





Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.
Allah'ın boyası... Allah(ın boyasın)dan daha güzel boyası olan kimdir? Biz (yalnızca) O'na kulluk edenleriz. (Bakara Suresi, 138)
Hiçbir rengin olmadığı, kapkaranlık bir dünyada yaşamak nasıl olurdu, hiç düşündünüz mü? Bir an için tüm ön yargılarınızdan kurtularak, şimdiye kadar öğrendiğiniz her şeyi bir kenara bırakarak düşünün. Bedeninizin, çevrenizdeki insanların, denizlerin, gökyüzünün, ağaçların, çiçeklerin, kısacası her şeyin kapkara olduğunu gözünüzde canlandırmaya çalışın. Etrafınızda hiçbir rengin olmadığını düşünün. Çevrenizdeki insanların, kedilerin, köpeklerin, kuşların, kelebeklerin, meyvelerin hiç rengi olmasaydı neler hissederdiniz kafanızda canlandırmaya çalışın. Böyle bir dünyada yaşamayı hiç istemezdiniz öyle değil mi?

Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.



Çoğu insan, şimdiye kadar ne kadar renkli bir dünyada yaşadığını, nasıl olup da çevresinde böyle bir renk çeşitliliğinin olduğunu hiç düşünmemiş olabilir. Renklerin olmadığı bir dünyanın nasıl olabileceği de hiç aklına gelmemiş olabilir. Çünkü gözleri gören herkes gözünü açtığı andan itibaren renkli bir dünyayla karşılaşmıştır. Oysa kapkaranlık, renksiz bir yeryüzü modeli imkansız değildir, aksine asıl şaşırtıcı olan şu anda ışıl ışıl ve rengarenk bir dünyada yaşıyor olmamızdır.
Renksiz bir dünya denildiğinde akla siyahın, beyazın ve grinin tonlarının olduğu bir yer gelebilir. Oysa siyah, beyaz ve gri de birer renktirler. Bu yüzden insanın renksizliği hayal etmesi çok zordur. Renksizliği tarif ederken de mutlaka bir renk kullanmak zorunluluğu hissedilir. "Her şey renksiz, kapkaraydı; yüzünde renk kalmamıştı, bembeyaz olmuştu" gibi cümlelerle renksizlik ifade edilmeye çalışılır. Oysa bunlar renksizliğin değil siyah-beyaz bir dünyanın tarifidir.
Bir saniye için etrafınızdaki her şeyin renklerinin bir anda yok olduğunu düşünün. Böyle bir durumda her şey birbirine karışacak, cisimleri birbirinden ayırmak imkansızlaşacaktır. Örneğin kahverengi tahta bir masanın üzerinde duran turuncu bir portakalı, kırmızı çilekleri ya da rengarenk çiçekleri görmek imkansızlaşacaktır; çünkü ne portakal turuncu olacaktır, ne masa kahverengi, ne de çilekler kırmızı... Tarifi bile son derece zor olan bu renksiz dünyada kısa bir süre bile olsa yaşamak insana büyük bir sıkıntı verecektir.
Bir insanın dış dünyayla bağlantı kurmasında, hafızasının çalışmasında, beyninin öğrenme görevini yerine getirmesinde rengin önemi çok büyüktür. Çünkü insan, olaylar ve mekanlar, kişiler ve nesneler arasında ancak dış görünüşleri ve renkleri sayesinde sağlıklı bir bağlantı kurar. Sadece ses ya da dokunma, cisimleri tanımlamada yeterli olmaz. İnsan için dış dünya ancak renkleriyle bir bütündür ve bir anlam ifade eder.
Renklerin çeşitliliğinin bize olan faydası sadece çevremizi tanımamız değildir. Doğada yer alan kusursuz renk uyumu insan ruhuna büyük bir zevk verir. Ancak burada dikkat edilmesi gereken bir nokta vardır: İnsanın bu uyumu görebilmesi ve bütün detaylarından zevk alması için de ona çok özel bir tasarımı olan gözler verilmiştir. Canlılar aleminde renkleri en ince ayrıntısına kadar algılayabilen en fonksiyonel göz, insan gözleridir. Öyle ki insan gözü milyonlarca renge karşı duyarlıdır. Görüldüğü gibi mükemmel bir şekilde çalışan insandaki göz mekanizması renkli bir dünyayı görebilmek için özel olarak tasarlanmıştır.
Dolayısıyla dünya üzerinde, evrendeki böyle bir düzenin varlığını anlayabilecek tek varlık, akıl sahibi olan insandır. Bütün bu bilgilerin ışığı altında ortaya şu sonuç çıkmaktadır:

Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.



Yeryüzündeki ve gökyüzündeki her ayrıntı, her desen, her renk insanın bu düzeni anlayıp kavraması ve bunun üzerinde düşünmesi için yaratılmıştır. Doğadaki tüm renkler insan ruhuna zevk verecek şekilde düzenlenmiştir. Hem canlılarda hem de cansız dünyada kusursuz bir simetri ve renk uyumu hakimdir. Bu özel durum karşısında düşünen bir insanın aklına son derece önemli bazı sorular gelecektir.
* Yeryüzünü renkli kılan nedir?
* Dünyamızı olağanüstü güzel kılan renkler nasıl oluşmaktadır?
* Yeryüzündeki renk çeşitliliği ve renkler arasındaki uyumun tasarımı kime aittir?
* Tüm bunların bir tesadüfler zincirinin oluşturduğu amaçsız değişimlerle meydana geldiği söylenebilir mi?


Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.

Kafatası ışığı içeri geçirmez. Yani beynin bulunduğu yer kapkaranlıktır, dolayısıyla beynin, ışığın kendisiyle muhatap olması asla mümkün değildir. Ancak siz, mucizevi bir şekilde bu zifiri karanlıkta ışıklı, pırıl pırıl bir dünyayı seyredersiniz. Rengarenk bir doğa, güneşin parıltısı, kalabalık bir sokaktaki tüm insanlar bu zifiri karanlık yerde oluşur. Kapkaranlık beynin içinde, elektrik sinyallerinin, rengarenk, ışıltılı, aydınlık bir görüntüye dönüşmesi olağanüstü büyük bir mucizedir. Ruhumuza, tüm görüntüleri gösteren, tüm sesleri duyuran, ruhumuzun zevk alması için tüm tatları ve kokuları yaratan, herşeyin Yaratıcısı olan Allah'tır.


Elbette ki böyle bir şeyi hiç kimse söyleyemez. Kontrolsüz tesadüfler değil milyonlarca rengi, hiçbir şeyi oluşturamazlar. Örneğin bir kelebeğin kanatlarını düşünün; veya herbiri birer sanat harikası görünümündeki rengarenk çiçekleri. Bunların bilinçsiz bir sürecin sonucunda oluştuğunu söylemek, sağlıklı bir akıl için elbette ki mümkün değildir.
Bu gerçeği şöyle bir örnekle de rahatlıkla görebiliriz. Bir insan doğadaki ağaçları, çiçekleri sergileyen bir tablo gördüğünde bu tablodaki renk uyumunun, düzenli şekillerin, bilinçli tasarımın tesadüfen oluştuğunu iddia etmez, hatta bunu aklına bile getirmez. Bu kişinin karşısına birisi çıksa ve dese ki, "şurada gördüğün boyalar rüzgar sonucu devrildiler, bir süre sonra yağmurun vs. etkisiyle ve aradan geçen uzun bir zamanın sonucunda ortaya böyle bir resim çıktı". Bu iddianın sahibine inanılmayacağı kesindir. Burada son derece ilginç bir nokta vardır. Akıl dışı olan böyle bir iddiada bulunmaya kimse yeltenmez bile ama her nasılsa doğada gördüğümüz kusursuz renk ve simetrinin böyle bilinçsiz bir süreçle meydana geldiği iddia edilebilmekte, hatta bu konuda evrimciler tarafından "tesadüf tezleri" hazırlanmakta ve çeşitli çalışmalar yapılmaktadır. Bu konuda asılsız iddialar öne sürmekte tereddüt bile edilmemektedir.
Görüldüğü gibi bu, açıkça körlüktür. Üstelik bunun anlaşılması da son derece zordur. Biraz düşünmeye başlayıp bu körlükten kurtulan kişi ise, dünyada son derece mucizevi bir ortamda yaşadığını anlayacaktır. Ve insan, yaşamı için en uygun şartlara sahip olan bu ortamın tesadüfen meydana gelemeyeceğine de tam anlamıyla kanaat getirecektir.
Düşünen insan nasıl ki bir tablonun ressamı olduğunu ilk baktığı anda anlıyorsa, çevresindeki rengarenk, ışıl ışıl, simetrik ve son derece estetik ortamın da bir Yaratıcı'sı olduğunu aynı şekilde anlayacaktır.
Bu Yaratıcı; yaratmada hiçbir ortağı olmayan, her şeyi birbiriyle uyum içinde yaratan, bizi milyonlarca renkle bezenmiş sayısız güzelliğin bulunduğu bu dünyaya yerleştiren Allah'tır. Allah'ın yaratmasında her şey birbiriyle tam bir uyum içindedir. Allah, yaratma sanatındaki eşsizliği Kuran ayetlerinde şöyle haber vermektedir:
O, biri diğeriyle 'tam bir uyum' (mutabakat) içinde yedi gök yaratmış olandır. Rahman (olan Allah)ın yaratmasında hiçbir 'çelişki ve uygunsuzluk' (tefavüt) göremezsin. İşte gözü(nü) çevirip-gezdir; herhangi bir çatlaklık (bozukluk ve çarpıklık) görüyor musun? Sonra gözünü iki kere daha çevirip-gezdir; o göz (uyumsuzluk bulmaktan) umudunu kesmiş bir halde bitkin olarak sana dönecektir. (Mülk Suresi, 3-4)


Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.


Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.

Geceyi, gündüzü, güneşi ve ayı sizin emrinize verdi; yıldızlar da O'nun emriyle emre hazır kılınmıştır. Şüphesiz bunda, aklını kullanabilen bir topluluk için ayetler vardır. Yerde sizin için üretip-türettiği çeşitli renklerdekileri de. Şüphesiz bunda, öğüt alıp düşünen bir topluluk için ayetler vardır. (Nahl Suresi, 12-13)
Bazı detaylar insan hafızasında önemli yer tutarlar ve hiç değişmezler. Örneğin en tanıdık cisimler olan ağaçlardan başlayalım. Ağaçların rengi hep yeşil ve tonlarıdır. Sonbahar gelince bu renklerin değiştiği herkes tarafından bilinir. Gökyüzünün rengi de ya mavinin ya da grinin tonlarındadır. Meyvelerin renkleri de hiç değişmez, örneğin kayısının rengiyle, kirazın rengi hep bellidir, tanıdıktır. Kısacası ışık altında bulunan her canlının, her cismin bir rengi vardır. Etrafınızdaki şeylere dikkatli bir şekilde bakın. Neler görüyorsunuz? Masa, sandalyeler, pencerenizden gözüken ağaçlar, gökyüzü, evinizin duvarları, çevrenizdeki insanların yüzleri ya da yediğiniz meyveler... Bunların hepsi ayrı birer renge sahiptir. Bütün bu renklerin neye göre belirlendiğini, nasıl düzenlendiğini ve nasıl oluştuğunu hiç düşünmüş müydünüz?

Tek bir rengin, örneğin sadece kırmızının ya da sadece yeşilin oluşması için aşağıda maddelendirilmiş olan işlemlerin her birinin bu sıralamaya göre gerçekleşmesi gerekmektedir.
1. Rengin oluşması için gerekli olan ilk koşul ışığın varlığıdır. Bu nedenle öncelikle güneşten gelen ışınların nasıl bir özelliğe sahip olması gerektiğini inceleyerek başlamakta fayda vardır. Renklerin oluşabilmesi için güneşten yeryüzüne gelen ışığın, renkleri meydana getirebilecek şekilde, belirli bir dalga boyuna sahip olması gerekmektedir. Güneşin yaydığı bütün ışınların içinden sadece "görünür ışık" olarak adlandırılan bu ışığın yeryüzüne gelme ihtimali 1025'te bir ihtimaldir. Bu inanılması güç ihtimal gerçekleşir ve renklerin oluşması için gerekli olan ışınlar güneşten dünyaya ulaşır.
2. Güneşten gelip uzaya yayılan ışık gerçekte göze zarar verecek özelliklere sahiptir. Bu yüzden dünyaya ulaşan ışığın gözün rahatlıkla algılayabileceği ve zarar vermeyeceği duruma gelmesi gereklidir. Bunun için ışınların bir süzgeçten geçmesi gereklidir. Bu dev süzgeç dünyayı çevreleyen "atmosfer"dir.
3. Atmosferden geçen ışık yeryüzüne dağılır ve rastladığı maddelerin hepsine çarparak yansır. Işığın çarptığı maddelerin, ışığı yutmayıp yansıtacak özelliklerde olması gereklidir. Görüldüğü gibi maddelerin yapısal özelliğinin de yeryüzüne ulaşan bu ışıkla renkleri oluşturacak şekilde uyumlu olması gereklidir. Bu şart da gerçekleşir ve güneşten gelen ışığın çarptığı maddelerden kolaylıkla yeni bir ışık dalgası yayılır.
4. Renklerin oluşumundaki diğer bir aşama da ışık dalgalarını algılayabilecek bir algılayıcıya, yani göze ihtiyaç olmasıdır. Işık dalgalarının görme organlarıyla da uyum içinde olması zorunludur.
5. Güneşten gelen ışınlar gözümüzün tabakalarından geçip retina bölgesinde elektrik sinyaline dönüştürülmelidir. Daha sonra bu elektrik sinyalleri insan beyninde görüntüyü algılamakla sorumlu olan görüntü merkezine ulaştırılmalıdır.
6. Bizim herhangi bir rengi gördüğümüzü ifade edebilmemiz için gerçekleşmesi gereken son bir aşama daha vardır. Renklerin oluşmasındaki son aşama görme merkezine gelen elektrik sinyallerinin, burada bulunan sinir hücreleri tarafından "renk" olarak algılanabilmesidir.
Görüldüğü gibi tek bir rengin oluşması için oldukça detaylı ve birbirine bağlı bir sıralama izleyen işlemler gereklidir.
Renkle ilgili olarak edinilen tüm bilgiler rengin meydana gelmesi sırasında oluşan her işlemin çok hassas dengeler üzerine kurulmuş olduğunu gösterir. Bu hassas dengeler olmadığı takdirde renkli bir dünya yerine bulanık ve karanlık bir dünya içinde kalmamız hatta görme yeteneğimizi kaybetmemiz kaçınılmazdır. Yukarıda sayılan maddelerden sadece retina bölgesindeki elektrik sinyallerini algılayacak olan hücrelerin bulunmadığını düşünelim. Ne gelen güneş ışığının yeterli özelliklere sahip olması, ne gözün diğer parçalarının tam olması, ne de atmosferin varlığı yeterli olmayacaktır.
Görme İşleminde Retinanın Rolü
Retinayı daha yakından inceleyerek biraz daha detaya inelim. Retinada görev alan "rodopsin" adlı pigment maddesinin olmadığını varsayalım. Rodopsin yoğun ışıkta özelliğini yitiren, karanlıkta tekrar oluşan bir maddedir. Gözde yeteri kadar rodopsin oluşana kadar göz karanlıkta net göremez. Rodopsinin özelliği ışıktan alınan verimin yükseltilmesidir. Bu madde tam gerektiği anda ihtiyaç duyduğu kadar üretilir. Rodopsin dengesi kurulduğunda ise şekiller belirginleşmeye başlar. Görme işleminde son derece önemli bir madde olan rodopsin olmasaydı ne olurdu? Bu durumda insan yalnızca aydınlıkta gören bir canlı olurdu. Görüldüğü gibi gözde en ince detayına kadar düşünülmüş kusursuz bir sistem vardır.
Peki bizi karanlıklardan kurtarıp, bize renkli bir dünya sunan bu sistem kimin eseridir?
Buraya kadar sıraladığımız her aşama bir akıl, irade ve güç gerektiren işlemlerdir. Böyle bir sıralamanın ve uyumun tesadüfen oluşma ihtimalinin olmadığı ise çok açık bir gerçektir. Böyle bir sistemin zaman içinde oluşması da imkansızdır. Bu işlemlerin tesadüfen oluşması için milyonlarca hatta milyarlarca yıl beklense de sonuç hiçbir şekilde değişmeyecektir. Bekleyerek ya da tesadüflerle renkli bir dünyayı oluşturacak sistemler asla oluşamaz. Bu mükemmel sistem ancak özel bir tasarımın sonucunda ortaya çıkabilir ki bunun anlamı da yaratılmış olduğudur. Allah bütün evreni kaplayan sonsuz bir gücün ve aklın sahibidir. Evrendeki düzenin tümünde Allah'ın benzersiz yaratma sanatının örnekleri vardır. Renklerin oluşumundaki eşsiz sanat da Allah'ın benzersiz yaratmasıyla ortaya çıkmıştır. Allah her şeye güç yetirendir.
Gökleri ve yeri (bir örnek edinmeksizin) yaratandır. O, bir işin olmasına karar verirse, ona yalnızca "Ol" der, o da hemen oluverir. (Bakara Suresi, 117)


Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.

Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.
Göklerde ve yerde ne varsa Allah'ındır. Vekil olarak Allah yeter. (Nisa Suresi, 132)
Bizim için renk, cisimlerin özelliklerini belirtmemize, onları daha iyi tanımlamamıza yarayan bir kavramdır. Etrafındaki cisimlerin renklerini teker teker düşünen insan gerçekte ne kadar detaylı bir renk çeşitliliği ile karşı karşıya olduğunu rahatlıkla görecektir. Canlı-cansız tüm cisimlerin bir rengi vardır. Üstelik dünyanın her yerinde aynı türdeki canlılarda aynı renkler vardır. Nereye giderseniz gidin karpuzun rengi hep kırmızıdır, kiviler hep yeşildir, denizler mavidir ya da mavinin tonlarıdır, kar beyazdır, limonlar sarıdır, fillerin rengi dünyanın her yerinde aynıdır, ağaçların rengi aynıdır hiç değişmez. Yapay olarak elde edilen renklerde de durum değişmez. Dünyanın neresine giderseniz gidin sarı ile kırmızıyı karıştırırsanız kavuniçi, siyah ile beyazı karıştırırsanız gri elde edersiniz. Bu da hiçbir zaman değişmez. İşte bu noktada daha farklı düşünmeye başlamakta fayda vardır.


Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.




Öncelikle cisimlerdeki renklerin nasıl oluştuğu sorusunu sorarak düşünelim. Bir mağazaya girdiğinizi ve burada rengarenk, çeşit çeşit desene ve görünüme sahip, renkleri birbiriyle son derece uyumlu kumaşlarla karşılaştığınızı düşünün. Elbette bu kumaşlar buraya tesadüfen gelmemiştir; bilinçli kişilerce desenleri çizilmiş, renkleri tasarlanmış, gerekli boyama işlemleri yapılmış ve daha pek çok ara aşamadan geçtikten sonra o mağazada sergilenmeye başlamışlardır. Kısacası bu kumaşların varlığı onları tasarlayan ve yapan kişilerin varlığına bağlıdır. Siz de bunları gördüğünüzde bunlar buraya tesadüfen gelmiş, kumaşların üzerine dökülen boyalar sonucunda tesadüfen bu desenler oluşmuş demezsiniz. Hatta hiçbir akıl sahibi varlık böyle bir iddiada bulunamaz. Aynı şekilde doğada her an gördüğümüz görüntüleri, kelebekleri, çiçekleri, deniz altındaki rengarenk mekanları, ağaçları, bulutlarla kaplı gökyüzünü ve diğerlerini de tıpkı bu mükemmel kumaşlar gibi karşımıza getiren bilinç sahibi bir İrade vardır. Evrendeki kusursuz çeşitlilik özel bir tasarımın sonucudur. Bu tasarım güneşten gelen ışığın oluşmasından, bu ışığın beynimizde renkli bir tablo görüntüsü halini almasına kadar her aşamada kendisini gösterir. Bu da, renklerdeki tasarımın bir sahibinin yani bir tasarlayıcısının olduğunun en büyük delillerindendir. Elbette ki çok üstün bir akla ve çok üstün bir yaratma gücüne sahip olan Allah evrendeki tüm renkleri ve insanı hayran bırakan desenleri yaratmaktadır.
Renklerin oluşmasında gerçekleşen aşamalar daha önce kısaca maddelendirilmişti. Renkteki üstün tasarım bu bölümde ışık, beyin ve göz sıralamasına bağlı kalınarak, farklı başlıklar altında incelenecektir.


1- Işık, Yaşam ve Renk
Güneş, evrendeki orta büyüklükteki milyarlarca yıldızdan yalnızca bir tanesidir. Güneşi bizim için evrendeki en önemli yıldız yapan özellikleri; büyüklüğü, etrafındaki gezegenlerle olan bağlantısı ve yaydığı özel ışınlardır. Güneşin bu özelliklerinden sadece bir tanesinde bile şu anda var olan ölçülerinden herhangi bir farklılık olması durumunda yeryüzünde yaşam olamazdı. Gerçekten de güneş, dünyada canlı bir yaşamın oluşabilmesi ve devam edebilmesi için gereken en ideal değerlere sahiptir. İşte bu nedenle bilim adamları güneşi, yeryüzündeki canlılığın "yaşam kaynağı" olarak nitelendirmektedirler.
Yeryüzünün en uygun şekilde ısınması ve bitkilerin fotosentez yapabilmesi için tek kaynak güneş ışığıdır. Bilindiği gibi canlı yaşamının var olabilmesi için ısınma ve fotosentez vazgeçilmezdir. Bundan başka yeryüzünde aydınlığın oluşması ve renkli bir dünyanın meydana gelmesi de yine güneşten gelen ışınlar sayesinde gerçekleşir. Bu durumda dünyanın en önemli enerji kaynağı olan bu ışınların nasıl oluştuğu sorusu akla gelecektir? Yeryüzündeki canlı yaşamının anahtarı olarak nitelendirilebilecek olan bu ışınların, bu kadar önemli görevleri yerine getirebilmesi, bunun için gerekli özelliklerin tümüne birden aynı anda sahip olması tesadüflerin eseri olamaz. Bunun nedeni ışığın yapısı incelendiğinde daha iyi anlaşılacaktır.
Uzayda bulunan yıldızların yaydığı enerji uzay boşluğunda dalgalar halinde hareket eder. Güneşten de enerji olarak yine dalgalar halinde hem ışık hem de ısı gelir. Yıldızlardan yayılan bu enerjinin hareketi, bir gölün üzerine atılan taşın suda oluşturduğu dalgalara benzetilebilir. Nasıl göldeki dalgaların farklı boyları olabiliyorsa, ısı ve ışık yayılırken de aynı şekilde farklı dalga boyları olur.
Bu noktada evrendeki ışığın farklı dalga boyları hakkında bilgi vermekte fayda vardır. Evrende bulunan yıldızların ve diğer ışık kaynaklarının hepsi aynı türde ışık yaymazlar. Bu farklı ışınların sınıflandırılması dalga boylarına ve frekanslarına göre yapılmaktadır. Evrendeki bu farklı dalga boyları çok geniş bir alana dağılmıştır. Örneğin en kısa dalga boyu, en uzun dalga boyundan tam 1025 kat daha küçüktür. (1025 sayısı 1 rakamının yanına 25 tane sıfır konulmasıyla elde edilen çok büyük bir sayıdır.)
Evrendeki 1025'lik bir genişliğe sahip olan ışın yelpazesinin içinde, güneşin yaydığı ışınların tümü çok dar bir bölüme sıkıştırılmıştır. Güneşten yayılan farklı dalga boylarının %70'i, 0.3 mikronla, 1.50 mikron arasındaki çok dar bir sınırın içinde yer alır. Güneş'in ışınlarının neden böyle dar bir aralığa sıkıştırıldığını araştırdığımızda ise karşımıza ilginç bir sonuç çıkar: Dünya üzerindeki canlı yaşamı ve renklerin oluşumunu destekleyecek olan ışınlar, sadece bu aralıkta bulunan ışınlardır.
Energy and the Atmosphere adlı kitabında İngiliz fizikçi Ian Campbell, bu üstün tasarımı "inanılmaz derecede şaşırtıcı" olarak nitelendirerek bu noktaya şöyle dikkat çekmektedir:
Güneşten yayılan ışınların, Dünya üzerindeki yaşamı desteklemek için gereken çok dar aralığa sıkıştırılmış olması gerçekten çok olağanüstü bir durumdur.
1025'lik elektromanyetik yelpazeden güneşin yansıttığı bu bir birimlik ışın aralığının büyük bir kısmı "görülebilir ışık" olarak adlandırılır. Bu birimin hemen altındaki ve üstündeki aralıkta yer alan ışınlar da yeryüzüne kızıl ötesi ve mor ötesi ışınlar olarak ulaşır. Kısaca, bu iki ışın türünün özelliklerini de inceleyelim.
Kızıl ötesi ışınlar ısı dalgaları olarak yeryüzüne ulaşırken mor ötesi ışınlar yüksek enerjili olup canlılar üzerinde zararlı etkiler oluşturabilmektedirler. Kızıl ötesi ışınlar atmosferden geçerek dünyayı canlıların yaşaması için elverişli hale getirecek ısıyı sağlarlar. Mor ötesi ışınlar ise sadece belirli bir oranda yeryüzüne ulaşabilirler. Bu oranın biraz daha fazla olması durumunda canlıların dokuları zarar görür ve ölümlere yol açar. Az olması durumunda ise canlıların ihtiyacı olan enerji sağlanamaz.
Bütün bunlar canlı yaşamı için son derece önemli detaylardır. Güneşten gelen ışınların fonksiyonlarında da görüldüğü gibi dünyada var olan her sistemde bir düzen ve kontrol vardır. Ne kadar hassas bir dengenin olduğunu kısaca anlattığımız böyle bir sistemin tesadüfen oluşması elbette ki mümkün değildir.
Bu kusursuz sistemin başka bir fonksiyonunu daha inceleyerek tesadüfen oluşmasının imkansızlığını bir kere daha görelim.


2- Yeryüzünü Kaplayan Zırh: Atmosfer
Güneşin ışınlarından bazılarının canlılar için zararlı olabileceğinden daha önce bahsetmiştik. İşte bu zararlı etkinin yok edilebilmesi için bir çözüm bulunması gereklidir.
Gelin bu duruma hep birlikte bir çözüm getirmeye çalışalım ve güneş ışınlarını süzecek kadar etkili bir sistem planlamaya çalışalım. Ancak bu sistemin tüm dünyayı güneşin zararlı etkilerinden koruyacak, bunun sürekli olmasını sağlayacak, bakım gerektirmeyen, aynı zamanda uzaydan gelebilecek diğer tehlikeleri de anında yok edecek, çok fonksiyonlu bir sistem olması gerektiğini unutmayalım. Bu durumda muhakkak akla çeşitli alternatifler gelecektir, projeler üretilecektir. Fakat ortaya atılan projelerin hiçbiri şu anda dünya üzerinde var olan filtreli koruma kadar çok yönlü ve etkili olmayacaktır. Bu filtreli koruma atmosferimizdir. Dünyanın atmosferi zararlı ışınları süzme işleminde % 100 başarılıdır ve dünyanın korunması için Allah tarafından özel olarak tasarlanmıştır.
Atmosferin özel katmanları sayesinde bu ışınlardan sadece gereken miktar kadarı yeryüzüne ulaşır. Çünkü atmosfer güneşten gelen ışınların hepsini dalga boylarına göre özel işlemlere tabi tutar. Atmosferimiz bütün bu ışınları süzmek üzere tasarlanmış dev bir arıtma tesisi gibidir. Yeryüzünde tek bir örneği dahi bulunmayan bu dev arıtma sistemi Allah'ın kendisine vermiş olduğu özel yapısı sayesinde bu işlemleri yapabilmektedir. Allah göklerin yaratılışına şöyle dikkat çekmektedir.
Elbette göklerin ve yerin yaratılması, insanların yaratılmasından daha büyüktür. Ancak insanların çoğu bilmezler. (Mümin Suresi, 57)
Güneşten gelen ışınlar son derece özel ışınlardır. Bu ışınların yeryüzüne ulaşabilmesi için atmosferden geçecek özelliklere sahip olması da zorunludur. Aynı şekilde atmosferin de bu ışınları geçirecek bir yapıya sahip olması gereklidir. Aksi durumda ne atmosferin varlığı, ne de ışınların yapısının uygunluğu bir anlam ifade etmeyecektir. Atmosferin ışınları geçirme özelliği sayesinde güneşten gelen ışınlar yeryüzüne rahatlıkla ulaşırlar. Yalnız burada üzerinde durulması gereken çok önemli bir nokta vardır. Atmosfer sadece ve sadece canlı yaşamı için gerekli olan görülebilir ve yakın kızılötesi ışınları geçirirken, yaşam için öldürücü olan diğer ışınların geçişini kesin bir biçimde engellemektedir. Böylece güneşten ve güneş dışı kaynaklardan yani uzayın diğer bölgelerinden dünyaya ulaşan zararlı ışınlara karşı dünyanın atmosferi çok önemli bir "süzgeç" oluşturmaktadır. Ünlü astronom Michael Denton bu gerçeği şöyle ifade etmiştir:
Atmosfer gazları, görülebilir ışığın ve yakın kızıl ötesinin hemen dışında kalan tüm diğer ışınları ise çok güçlü bir biçimde yutarlar. Dikkat edilirse, atmosferin, elektromanyetik yelpazenin çok geniş alternatifleri içinde, geçişine izin verdiği yegane ışınlar görülebilir ışık ve yakın kızıl ötesini kapsayan daracık alandır. Neredeyse hiç gama, mor ötesi ve mikro dalga ışını dünya yüzeyine ulaşmaz.
Görüldüğü gibi atmosferin yapısında da çok üstün bir tasarım vardır. Güneş 1025'de 1 ihtimalin arasından sadece bize faydalı olan ve renkli bir dünyayı oluşturacak olan ışınları yollamakta, atmosfer de zaten sadece bu ışınların yeryüzüne geçişine izin vermektedir. Bundan başka atmosferin içindeki gazların özellikleri sayesinde güneş ışınları ile doğrudan bağlantı halinde olan canlı gözleri de tehlikelere karşı korunmuş olur. Tüm bu özellikler Allah'ın her şeyi belli bir ölçüyle yarattığının delilleridirler.
Göklerin ve yerin mülkü O'nundur; çocuk edinmemiştir. O'na mülkünde ortak yoktur, her şeyi yaratmış, ona bir düzen vermiş, belli bir ölçüyle takdir etmiştir. (Furkan Suresi, 2)

3- Maddeye Çarpan Işık
Güneşten gelen ışık saniyede 300.000 km gibi müthiş bir hızla yol alarak dünyaya ulaşır. Işığın bu hızı sayesinde her an renkli bir dünya ile karşılaşırız. Peki bu kesintisiz görüntü nasıl gerçekleşir?
Atmosferi geçerek müthiş bir hızla yeryüzüne ulaşan ışık yeryüzündeki maddelere çarpar. Işık sahip olduğu dalga boyu sayesinde bu hızla maddelerin atomlarına çarptığında renkleri oluşturacak dalga boylarına ayrılır. Böylece elinizde tuttuğunuz kitap, kitabın satırları, resimleri, dışarı baktığınızda gördüğünüz manzara, ağaçlar, binalar, arabalar, gökyüzü, kuşlar, kediler kısacası gözün gördüğü her şey renklerini yansıtabilirler.

4- Göze Gelen Işık
Maddelerin yansıttıkları ışınların renk olarak algılanmaları için göze ulaşmaları gerekir. Gözün varlığı tek başına yeterli değildir. Işınlar gözden sonra da, gözle uyum içinde çalışan bir beyne ulaşmalıdır.
En yakın örnek olan kendi gözümüzü ve beynimizi düşünelim. İnsan gözü birçok farklı organel ve bölümden oluşmuş, oldukça karmaşık bir yapıya sahiptir. Bütün bunların aynı anda ve uyum içinde çalışması sayesinde görürüz ve renkleri algılarız. Göz, gözyaşı bezleriyle, korneasıyla, konjonktivasıyla, irisi ve göz bebeği ile, göz merceği ile, retinasıyla, koroidiyle, göz kasları ve göz kapakları gibi doku ve organelleriyle benzersiz bir sistemdir. Bunların yanında beyinle bağlantısını sağlayan muhteşem sinir ağı ve son derece kompleks olan görme alanıyla bir bütün olarak kesinlikle tesadüfen oluşamayacak çok özel bir yapıya sahiptir.
Gözü kısaca tanıttıktan sonra görme olayının nasıl gerçekleştiğine de bir göz atalım. Göze gelen ışık ışınları önce korneadan, sonra göz bebeğinden, ardından da mercekten geçerek retinaya ulaşırlar.
Rengin algılanması retinadaki koni hücrelerinde başlar. Işığın belli renklerine yoğun biçimde reaksiyon veren üç ana koni hücre grubu vardır. Bunlar mavi, yeşil ve kırmızı koniler olarak sınıflandırılırlar. Koni hücrelerinin reaksiyon verdiği kırmızı, mavi ve yeşil; doğada bulunan üç ana renktir. İşte bu üç renge hassas olan koni hücrelerinin farklı oranlarda uyarılmaları sonucunda milyonlarca farklı renk tonu ortaya çıkar.
Koni hücreleri algıladıkları bu renk bilgilerini, sahip oldukları pigmentler sayesinde elektrik sinyallerine dönüştürürler. Bu hücrelere bağlı olan sinir hücreleri de elektrik sinyallerini beyindeki özel bir bölgeye iletirler. İşte hayatımız boyunca gördüğümüz rengarenk dünyamızın oluştuğu yer beyindeki bu birkaç santimetreküplük bölgedir.


5- Karanlık Beynimizdeki Renkli Dünya

Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.

İçi kapkaranlık olan beynimizde cisimlerden gelen elektrik sinyalleri deşifre edilmekte ve cisimler, cisimlerin renkleri ve diğer bütün özellikleri algılar şeklinde oluşmaktadır. Burada üzerinde önemle durulması gereken nokta kuşkusuz ki bir et parçasında bu algılama işleminin nasıl olup da gerçekleştiği sorusudur.


Renklerin oluşumunun son aşaması beyinde gerçekleşir. Önceki bölümde belirttiğimiz gibi gözdeki sinir hücreleri elektrik sinyaline dönüştürülen görüntüleri beyne iletir ve dış dünyada gördüğümüz her şey beyindeki görme merkezinde algılanır. Ancak bu noktada karşımıza şaşırtıcı bir gerçek çıkar: Beyin bir et parçasıdır ve içi karanlıktır.
Özellikle renklerin algılanmasında pek çok soru işareti mevcuttur. Elektrik sinyallerinin görme sinirleri yoluyla beyne nasıl iletildiği ve beyinde ne gibi fizyolojik etkiler yarattığı sorularına renk bilimciler henüz cevap verememektedirler. Bildikleri sadece renklerin bir gerçeklik biçiminde algılanmasının içimizde yani beynimizdeki görme merkezinde olduğudur. (Detaylı bilgi için bakınız Maddenin Ardındaki Sır bölümü)
Aslında beynin gerçekleştirdiği işlemlerin çok büyük bir çoğunluğu hala tam olarak aydınlatılamamıştır. Bu konuyla ilgili olarak yapılan açıklamalar sadece teorilere dayanmaktadır. Oysa beyin, insan ilk var olduğundan beri bütün fonksiyonlarını aynı bugünkü gibi eksiksiz bir şekilde yerine getirir. İnsanların yaklaşık bir kilogramlık ağırlığa sahip, karanlık bir et parçasının içinde renkleriyle, şekilleriyle, sesleriyle, kokularıyla ve tatlarıyla üç boyutlu bir dünya yaşaması, Allah'ın kusursuz yaratışı sayesindedir. Her insan doğduğunda bu benzersiz yaratılış mucizesini hazır olarak bulur. Ne fonksiyonlarının ortaya çıkmasında, ne bunların sürekliliğinde, ne de başka bir aşamada insanın hiçbir denetimi söz konusu değildir.


Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.


Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.
Göklerin ve yerin mülkü Allah'ındır. Allah, her şeye güç yetirendir. (Al-i İmran Suresi, 189)
Daha önceki bölümlerde maddelerde bulunan pigment moleküllerinin farklı atom özellikleri nedeniyle ışıkları farklı şekillerde yansıttıklarından ve bu sayede renk tonlarının ortaya çıktığından bahsetmiştik. Etrafınıza yine şöyle bir bakın. Gözünüzün gördüğü alanda ne kadar çok farklı renk varsa, bu o kadar farklı sayıda pigmentin varlığını gösterir. Çünkü çevremizde gördüğümüz her şeyin rengi, maddelerin yapısında bulunan pigmentlere bağlıdır. Bitkilerin yeşil rengi, derinizin rengi, gözünüzün rengi, hayvanların rengi kısacası tüm renkler hep pigmentlerin yapısal özelliğinden kaynaklanır.


Pigment Nedir?
Pigmentler hem gözümüzde hem de nesnelerin genellikle dış yüzeylerinde bulunarak renklerin oluşmasını sağlayan özel moleküllerdir. Pigment moleküllerinin harekete geçmesi için belirli bir enerji gereklidir. Elbette ki renklerin oluşmasındaki diğer tüm aşamalarda olduğu gibi, pigmentlerle ışık arasında da yine kusursuz bir uyum vardır. Çünkü yeryüzüne ulaşan "görünür ışık", canlılarda renk molekülü olarak bilinen "pigment" molekülleri için özel olarak tasarlanmıştır.

Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.

Renklerin yansımasını sağlayan moleküller pigmentlerdir. Yani her maddenin yansıttığı renk, kendisini oluşturan pigment moleküllerine bağlıdır. Her pigment molekülünün atom özellikleri farklıdır. Yani bu moleküllerdeki atomların sayısı, çeşidi ve dizilişleri farklıdır. Birbirlerinden bu şekilde farklılaşan pigmentlere çarpan ışık, farklı renk tonlarının yansımasına neden olur. Ama renk kavramının oluşması için bu da yeterli değildir. Yansıyan ve belli bir renk özelliğini taşıyan ışığın, algılanması ve görülmesi için kendisini algılayacak bir göz sistemine ulaşması gerekir.


Bundan başka insan gözü de buna uygun bir yapıya sahiptir. Gözümüzün retinasında bulunan koni hücrelerinin de üç ana rengi, yani kırmızı, yeşil ve maviyi algılamasının nedeni de içlerinde bulunan özel pigment molekülleridir. Bu pigmentlerin renkli bir dünya görmemiz için gerçekleştirdikleri en hayati işlem kendilerine gelen ışığın "renk" enerjisini elektrik sinyaline çevirmeleridir. Yani renk diye bildiğimiz her şey aslında bu pigmentlerin kendilerine gelen ışığın dalga boyunu elektrik sinyali olarak beyne iletmeleridir.
Görünür ışığın sahip olduğu enerji düzeyi, canlıların derilerinde, derilerini kaplayan pullarında, tüylerinde veya kürklerinde bulunan pigment moleküllerini harekete geçirmek için gereken enerji düzeyine eşittir. Görünür ışığın aralığı içinde olan ve belirli renklere karşılık gelen dalga boyları bu pigmentleri harekete geçirerek canlıların renklerini oluştururlar.
Görüldüğü gibi canlıların hem görme merkezlerinde hem de vücutlarında bulunan pigmentler, işleyen diğer vücut sistemleriyle birlikte tam bir uyum halindedirler. Bir canlının görme merkezinde özel bir pigment molekülünün bulunmaması veya gerektiğinden az bulunması onun çevresindeki renkleri ayırt edememesine neden olur.
Burada üzerinde durulması gereken nokta bu özel moleküllerin canlıların derilerinde nasıl oluştuğu sorusunun cevabıdır. Bu sorunun cevabını da yine sorular sorarak verebiliriz. Canlılar yeryüzüne ulaşan özel ışık tayfının özelliklerini bilip ona göre özel pigment molekülleri seçerek mi bu renklere sahip olmuşlardır? Elbette böyle bir tesadüfün gerçekleşmesi ihtimali sıfırdır. Bu özel moleküller canlıların derilerine bilinçli bir tasarımla yerleştirilmiştir. Açıktır ki ne canlıların böyle bir işlemi kendi iradeleriyle gerçekleştirmeleri, ne de kontrolsüz tesadüflerin böyle bir oluşum meydana getirmesi mümkün değildir. Çünkü söz konusu uyum ancak her şeyi kontrol altında tutan bir İrade'nin yaratmasıyla gerçekleşebilecek bir uyumdur. Allah her canlıyı kendine has çok detaylı özelliklere sahip olarak yaratmıştır. Canlı cansız her nesne kendi özelliğine uygun pigmentlere sahiptir. Pigmentler ışığı kendi moleküler yapılarına göre seçici bir şekilde emerler. Her pigment ışığa karşı aynı tepkiyi vermez. Bundan dolayı da aynı kimyasal reaksiyonu gerçekleştirmez ve aynı rengi oluşturmaz.
Örnek olarak bitkilerin yeşil görünmelerine neden olan pigment moleküllerini yani klorofilleri verebiliriz. Bu pigmentler güneşten gelen belirli dalga boylarını emerler ve yeşil rengi veren dalga boyundaki ışığı yansıtırlar. Bitkilerdeki pigment molekülleri olan klorofiller, dalga boylarının özelliği nedeniyle yeşil görünen fotonları yansıtırlar. Aynı zamanda güneş ışığından aldıkları enerji, bitkilerin tüm canlıların besin kaynağı olan karbonhidratları üretmelerini sağlar.12 Farklı pigment molekülleri de kendi moleküler özelliklerine göre belirli dalga boylarındaki renkleri yansıtırlar ve farklı kimyasal reaksiyonlar meydana getirirler.
Doğada oldukça fazla pigment çeşidi vardır. Pigment moleküllerinin canlılık için özel olarak tasarlanmış olduğunu görmek için sadece birkaç tane örnek vermek yeterli olacaktır.


Pigment Çeşitlerinden Örnekler: Koruyucu Renk Kaynağı Melanin
Canlı gözleri gerçekte ışığa karşı son derece hassastır ve olumsuz yönde çok kolay etkilenebilir. Ama biz gözlerimizde Allah tarafından özel olarak yaratılmış olan destek sistemler sayesinde güven içinde güneşe bakabiliriz, etrafımızı rahatlıkla görebiliriz. Bu destek sistemlerden bir tanesi de gözlerde bulunan pigment molekülleridir.
Bilindiği gibi canlı gözlerinin renkleri çeşitlilik gösterir. Bu rengi sağlayanlar da yine pigmentlerdir. Melanin, gözün içinde bulunan ve göze rengini veren pigment maddelerinden bir tanesidir. Saçınıza ve cildinize rengini veren madde de melanindir. Ancak melaninin görevi sadece renk verici bir madde olması değildir. Araştırmacılar gözde bulunan melanin maddesinin hem gözün zararlı ışınlardan korunmasında kullanıldığını, hem de görüş gücünün artırılmasını sağladığını ortaya çıkarmışlardır. Doğada ışığın oluşturacağı zararlı etkilere karşı en doğal çözüm olan melanin maddesi, özellikle yüksek enerjili ışıkları, düşük enerjili ışıktan daha kuvvetli bir şekilde emer. Yani maviden çok mor ötesini, yeşilden çok maviyi emer. Bu yolla melanin gözün lensini zararlı mor ötesi ışınlara karşı korumuş olur. Retinanın dokusuna zarar verme ihtimali olan farklı renkleri filtreleyerek en ideal korumayı sağlar. Ayrıca yaş ilerledikçe melaninin azalması yaşlılık etkisini de artırmaktadır. Örneğin kırk yaşında gözdeki pigmentler % 15, altmış yaşında ise % 25 azalır ve bu durum yaşlılık etkilerinin daha da belirginleşmesine sebep olur.
Bütün bunlardan da anlaşıldığı gibi melanin maddesinin görevlerinin her biri, bize bu maddedeki özel tasarımı göstermektedir.
Bu mükemmel maddenin nasıl ortaya çıktığı sorusuna verilecek cevap kuşkusuz ki böyle kusursuz bir yapıya sahip olan çok fonksiyonlu bu maddenin tesadüfen ortaya çıkmasının imkansız olduğudur. Melanin maddesi, evrendeki her şey gibi Allah tarafından insanlara fayda verecek şekilde özel olarak yaratılmış bir maddedir.


Canlı Renklerin Kaynağı Karotenoidler
Karotenoidler (ve lipokromlar) sarı, kırmızı ve portakal rengini yansıtan ve bitkiler tarafından sentezlenen pigment molekülleridir. Hayvanların bu pigmentten faydalanması ise ancak bitkilerle beslenmeleri yolu ile gerçekleşir.

Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.

Yeryüzünde gezip dolaşmıyorlar mı, böylece onların kendisiyle akledebilecek kalpleri ve işitebilecek kulakları oluversin? Çünkü doğrusu, gözler kör olmaz, ancak sinelerdeki kalpler körelir. (Hac Suresi, 46)


Zehirli süngerler, deniz laleleri, zehirli deniz hıyarları ve bazı yumuşakçalar bünyelerinde barındırdıkları karotenoid maddesinin bir sonucu olarak ya kısmen ya da tamamen sarı, kırmızı veya turuncu renklere sahiptirler. Bundan başka kelebeklerin kanatlarında ve kuşların gagalarındaki sarı kısımlarda da karotenoid maddesi mevcuttur. Bazı böceklerde özel bezler sarı ve kırmızı renk salgılar. Bu bileşikler genelde mat yeşildir hatta renksizdir, ama zehirli böceklerin kanında parlak sarı bir renge dönüşür. Bu renkler düşmanlara karşı bir uyarı niteliği taşımaktadır. Bundan başka karotenoidler, bazı böceklerin vücutlarında zehirli bileşiklere dönüşürler, böylece hem silah hem de uyarıcı olarak ikili bir görev yaparlar. Allah'ın yarattığı bu özel sistem sayesinde pek çok canlı yaşamını rahatlıkla sürdürür.
Buraya kadar doğada var olan pigment çeşitlerinden sadece birkaç tanesini inceledik. Bu incelemeler ışığında vardığımız sonuç pigmentlerin, bu pigmentleri oluşturan atomların, oluşan renklerin tümünde kendini gösteren özel tasarımın varlığı oldu. Bu üstün tasarımın sahibi tüm alemlerin Rabbi olan Allah, doğada yarattığı benzersiz renk sanatı ile bize Kendisi'ni tanıtmaktadır.




Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.


Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.
İnsanlardan, hayvanlardan ve davarlardan da renkleri böyle değişik olanlar vardır. Kulları içinde ise Allah'tan ancak alim olanlar 'içleri titreyerek-korkar'... (Fatr Suresi, 28)
Renkler nasıl insanlar için çevrelerini tanımakta önemli iseler aynı şekilde diğer canlıların yaşamlarını sürdürmeleri için de vazgeçilmezdirler.
Canlılar sahip oldukları ışık ve algılama sistemlerine göre işleyen bir "renk dili"ne sahiptirler. Yani her canlı türü için renklerin ifade ettiği anlamlar değişmektedir. Her canlının yaşamını sürdürebilmesi için yaşadığı ortamdaki renklerin dilini bilmesi zorunludur. Çünkü yaşamsal faaliyetler ancak bu dilin algılanmasıyla yönlendirilir.
Peki canlılar bu renk dilini nasıl kullanırlar?
Öncelikle canlıların çok büyük bir bölümü besin bulabilmek için renklerin yardımına ihtiyaç duyarlar. İkinci olarak deri, pul veya kürk gibi oluşumlarında bulunan renkler, özellikle ısıyı yayma veya tutma gibi özellikleriyle canlılığın devamı açısından çok önemli bir rol oynarlar. Ayrıca canlılar düşmanlarından korunurken de renklerini kullanırlar. Yaşadıkları çevreyle uyum içindeki renkleri sayesinde kamufle olur, düşmanlarından gizlenebilirler. Veya üzerlerinde taşıdıkları renkler ve desenler düşmanları açısından caydırıcı bir görünüm oluşturabilir. Rengin yardımcı olduğu bir başka nokta da canlıların eşlerini veya yavrularını tanımalarıdır. Örneğin anne kuş yavrusunun besin ihtiyacını gagasının rengi sayesinde anlar. Aynı şekilde yavru da annesini bu şekilde tanır ve besinin geldiğini anlar. Doğadaki bu örneklerde de görüldüğü gibi canlılar, yaşamlarını sürdürebilmek için renklerin anlamlarını doğru olarak bilmelidirler. Bu bilgiyi doğru olarak alabilmeleri için de, bunu algılayabilecekleri uygun sistemlere sahip olmaları gerekir.
Eğer bu sistemler olmasa dış ortamı algılayamaz ve hayatlarını sürdürmeleri için gereken faaliyetleri yapamazlardı. Besinlerini tanıyamazlardı, düşmanlarını ayırt edemezlerdi. Dolayısıyla dış dünyadan kopar, ölüme mahkum olurlardı.
Canlıların sahip olduğu bu detaylı sistemin rastlantısal bir biçimde meydana geldiği asla iddia edilemez. Çünkü her sistem, her uyum, her tasarım, her program, her plan, her denge bir düzenleyici tarafından yaratılmak zorundadır. Bu uyumu en mükemmel biçimde canlıların içine ve yaşadıkları çevreye yerleştiren bir irade ve güç mutlaka vardır. Bu gücün sahibi, üstün bir bilgi ile hem ortamı hem canlının kendisini hem de kullandığı sistemleri sarıp kuşatmıştır. Bu gücün sahibi alemlerin Rabbi olan Allah'tır.
Canlıları incelediğimizde renklerin dilini ustalıkla kullandıklarını görürüz. İşte canlıların yaşamlarında önemli bir yer kaplayan renklerin dilinden örnekler:


Kamuflaj
Hayvanlardaki savunma taktiklerinin en önemlilerinden biri de kuşkusuz ki kamuflajdır. Kamuflaj yapan canlılar yaşadıkları ortama son derece uyumlu şekilde yaratılan vücut yapıları ile adeta özel bir koruma altına alınmışlardır. Bu canlıların vücutları bulundukları ortamla o kadar uyumludur ki, resimlerine bakıldığında bazılarının bir bitkiye mi yoksa bir hayvana mı ait olduğunu anlamak ya da aynı ortamda bulunan hayvanla bitkiyi birbirinden ayırt edebilmek neredeyse imkansızdır.

Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.



Yaşadıkları ortamın renklerine göre kendi renklerini değiştiren canlılar her zaman bilim adamlarının ilgisini çekmiştir. Yapılan araştırmalar, bir canlının nasıl olup da kendisinden tamamen farklı yapıdaki bir canlıya tıpatıp benzediği sorusunun cevabını bulabilmek içindir.
Örneğin bahçede yürürken yaprak zannettiğiniz için üzerine basmaktan son anda kurtulduğunuz kurbağanın ne gibi işlemler yaparak o desenlere ve renge sahip olduğunu hiç düşünmüş müydünüz? Kurbağanın yaptığı kamuflaj onun için çok önemli bir savunma aracıdır. Bu sayede bulunduğu ortamda görünmez hale gelen kurbağa düşmanlarından kolaylıkla kurtulmuş olur.
Pembe bir çiçeğin üzerindeki pembe örümcek, çiçekteki açıklı koyulu pembe rengi aynı tonları ile tutturabilirken aynı tür örümceğin başka bir üyesi farklı bir çiçeğin üzerinde -örneğin sarı bir çiçeğin üzerinde- aynı rengi alabilmektedir.
İnsan bir dala bakıp üzerinde hiçbir şey yok zannederken aniden bir kelebek uçup gidebilir. Bir saniye önce, üzerindeki kurumuş ve kopmuş bölgelere kadar tam bir yaprak görünümünde olan bu kelebek, kamuflaj mucizesinin kusursuz bir örneğidir.
İlerleyen sayfalarda görüleceği gibi, canlıların üzerlerinde bulundukları cisimlere benzemesi düşmanlarının onları fark etmelerini önler. Elbette kamuflaj yapan canlılar, korunmak amacıyla vücutlarını yaprağa, bir dala ya da bir çiçeğe kendi kendilerine benzetmiş değildirler. Hatta onlar bu benzerlikler sayesinde korunduklarının bile farkında değildirler. Ama buna rağmen istisnasız bütün örneklerde kamuflaj çok ustaca yapılmaktadır. Çiçeğin rengiyle aynı olan bir böcek, yaprak dalı gibi hareketsiz duran bir yılan, ıslak zeminin rengini alan bir kurbağa kısacası kamuflaj yapan tüm canlılar, kamuflajın özel olarak yaratılmış bir savunma taktiği olduğunu kanıtlayan birer delildir.
Hiçbir canlı böyle bir işlemi kendi kendine ya da tesadüfen gerçekleştiremez. Elbette ki canlılara kamuflaj yeteneğini veren, renk değişimini gerçekleştirecekleri kimya laboratuvarlarını vücutlarına yerleştiren üstün akıl ve bilgi sahibi olan Allah'tır.


Sürüngenlerdeki Kamuflaj Teknikleri
Bir sürüngen vahşi doğada düşmanlarından korunabilmek için ne yapar? Hızlı hareket edemeyen bu canlılar için en kolay yöntemlerden biri kuşkusuz ki gizlenmektir. En iyi gizlenme yöntemi ise canlının vücudunun ortamla uyum içinde olmasıdır. Renk ve desenler gerçekte pek çok canlı için hayat kurtarıcı özelliğe sahiptirler. Mesela Afrika'nın yağmur ormanlarında yaşayan tropik bir yılan olan Rhino Viper'ın, mavi, kırmızı, sarı, beyaz ve siyahın geometrik desenleri ile süslenmiş derisi sayesinde ormanın içinde ayırt edilmesi neredeyse imkansızdır. Resimde de görüldüğü gibi yılanın sahip olduğu renkler ilginç bir biçimde içinde yaşadığı ortamla tam uyumludur. Bu birebir uyum akla bazı sorular getirecektir. Böylesine uyumlu renkler nasıl ortaya çıkmıştır? Bunun tesadüfen oluşması ya da böyle bir yapıyı sürüngenin kendi kendine oluşturması mümkün müdür?
Elbette ki böyle bir şey mümkün değildir. Sürüngenin önce bulunduğu ortamın analizini yapıp, arkasından kendisinde ne gibi değişiklikler yapması gerektiğine karar vererek, desen ve renk belirlemesi mümkün değildir. Üstelik vücudunda böyle bir değişim için gerekli olan kimyasal işlemleri gerçekleştirebilecek bir sistem oluşturduğunu iddia etmek tamamen akıl ve mantık dışıdır. Sürüngenin bu renklere tesadüfen sahip olduğu gibi bir iddia da anlamsızdır.
Yeryüzündeki akıl sahibi yegane varlık olan insan bile vücudundaki herhangi bir yerin rengini değiştiremez. Bu değişikliği sağlayacak bir sistemi kendi bedeni içinde oluşturamaz. Bu durumda bir sürüngenin renginin, çevrenin rengiyle tonları dahi farklı olmayacak şekilde kusursuz bir benzerliğe sahip olmasının tek bir açıklaması vardır. Bu canlı çok üstün bir akıl sahibi tarafından tasarlanmıştır. Bu tasarım ise sonsuz güç sahibi olan Allah'a aittir. Allah her canlının ihtiyacını en iyi bilendir.


En Ünlü Kamuflajcı Sürüngen: Bukalemun
Hiç bulunduğu ortama göre renk değiştiren bir bukalemun gördünüz mü? Bu gerçekten de görülmeye değer olaylardan biridir. Zira bukalemun öylesine üstün bir kamuflaj yeteneğine sahiptir ki, bu işi yapmaktaki çabukluğu ile insanı hayrete düşürür. Diğer pek çok sürüngen de renk değiştirme yeteneğine sahip olduğu halde hiçbiri bunu bukalemun kadar hızlı yapamaz.
Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.

Bukalemun, derisinin altındaki kırmızı ve sarı renk taşıyıcıları, mavi ve beyaz yansıtıcı tabakayı ve en önemlisi de rengini koyulaştıran "kramotofor" hücrelerini büyük bir ustalıkla kullanabilir. Örneğin bir bukalemunu sapsarı bir ortama koyduğunuzda vücudunun renginin de hızla sarı renge dönüştüğünü ve ortama uyum sağladığını görürsünüz. Üstelik bukalemun sadece tek bir renge değil alacalı renklere de tam bir uyum gösterebilmektedir. Bunu başarabilmesinin sırrı ise bu usta kamuflajcının derisinin altındaki renk hücrelerinin boyutça büyümeleri ve hızla yer değiştirerek bulundukları yere uyum göstermeleridir. Peki bukalemun bu son derece mükemmel değişimi kendi kendine yapabilir mi? En usta ressamın dahi bir rengin aynısını elde etmek için saatlerce uğraşması gerekirken, bu hayvanların yaşadıkları ortama ayırt edilemeyecek şekilde karışmaları nasıl gerçekleşmektedir?
Böyle bir işlemi bukalemunun kendi iradesiyle yaptığını iddia etmek elbette ki akıl dışı olacaktır. Çünkü bir sürüngenin kendi bedeninin görünümünü belirlemesi, hatta görünümünü değiştirecek bir sistemi vücudunun içine yerleştirmesi elbette ki mümkün değildir. Veya bu canlının vücudundaki tüm hücrelere, atomlara hakim olduğunu, onlar üzerinde dilediği ayarlamayı yaptığını, gerekli pigmentleri oluşturduğunu iddia etmek de son derece saçmadır. Böyle üstün bir yeteneğin tesadüfen oluştuğunu iddia etmek ise tamamen tutarsız ve anlamsız bir iddiadır. Doğadaki hiçbir mekanizma böyle kusursuz bir yeteneği oluşturma ve ihtiyacı olan canlıya verme gücüne sahip değildir. Bukalemunlar da yeryüzündeki diğer tüm canlılar gibi Allah tarafından yaratılmışlardır. Allah yaratma sanatındaki benzersizliği bize bu örneklerle de göstermektedir. Allah üstün ve güçlü olandır.
Göklerde ve yerde olanların tümü Allah'ı tesbih etmiştir. O, üstün ve güçlü (aziz) olandır, hüküm ve hikmet sahibidir. Göklerin ve yerin mülkü O'nundur. Diriltir ve öldürür. O, her şeye güç yetirendir. (Hadid Suresi, 1-2)

Ortama Göre Renk Değiştirme

Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.
Canlılar renkleri kullanarak sadece düşmanlarından mı korunurlar? Tabi ki hayır. Bazı hayvanlar, vücutlarını kaplayan tüylere rengini veren enzimler sayesinde soğuktan ve sıcaktan da korunurlar. Soğuk bölgelerde yaşayan hayvanlarda, vücudun en hassas kısımları olan bacak ucunda, kulakta ve burunda yer alan tüyler koyu renklidir. Koyu renkli tüyler, insanların kışın koyu renk giysiler giyerek güneş ışınlarından daha fazla faydalanmaya çalışmaları gibi, hayvanların da ısı enerjisini daha çok alıp, daha kolay ısınmalarını sağlar. Renk değişimi, kara hayvanlarında sık rastlanan bir durumdur. Örneğin yazın kuzey tilkilerinin tüyleri beyazlaşır, çünkü vücut sıcaklıkları yüksek olur. Kışınsa havalar soğuduğu için, vücut sıcaklıkları düşer ve enzimlerin rahatça çalışabileceği bir ortam sağlanır. Bu nedenle kışın kuzey tilkilerinin tüyleri koyulaşır. Yine kuzey enlemlerinde yaşayan tavşanlar, tilkiler, gelincik ve sansarlar da yazın kahverengi, kışın ise beyaz renge bürünürler.

Renk değişimini sağlayan enzime tirozinoz adı verilmiştir.
Bazı kuşlar da kış aylarında bembeyaz bir renk alırken, bahar geldiğinde toprağın ve bitki örtüsünün rengine uygun yeni bir görünüme bürünürler.


Mesaj Veren Renkler
Canlılar renkleri çok farklı alanlarda kullanırlar. Birbirlerine çeşitli konularda mesajlar vermeleri de bunlardan biridir. İlerleyen sayfalarda bu konudaki örneklerin bir kısmına yer vereceğiz.


Kuşlardaki Renkler
Kuşların rengarenk tüylerinin en önemli özelliklerinden birisi cansız yapılar olmalarıdır. Gelişimini tamamlamış bir tüyün tamamen cansız olması, kopan tüyün rengini aynen muhafaza etmesinin de nedenidir.
Kuşlardaki zengin renk çeşitliliği, tüylerin içerisinde yer alan ve tüy ilk oluşmaya başladığı sırada depolanan pigmentlerin varlığına veya tüylerin yapısal özelliği nedeniyle ışık hareketlerine bağlı olarak meydana gelir.
Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.

Keratin maddesinden meydana gelen bu oluşumlar, çevre koşulları nedeniyle kısa sürede yıprandıklarından belirli zaman aralıklarıyla yenilenirler. Ama hayvan her seferinde rengarenk tüylerine tekrar kavuşur. Çünkü kuşların tüyleri gerekli uzunluğa, türün renk ve desen özelliklerine tam olarak ulaşıncaya kadar gelişmelerini sürdürürler.
Tüyler sahip oldukları farklı yapı sayesinde tıpkı cam prizmanın ışığı renklere ayrıştırması gibi bir görünüm sunabilirler. Bu şekilde ışığın kırılmasıyla ortaya çıkan renkler, pigmentlerce renklendirilmiş olanlardan daha canlı ve metaliktirler. Bu tüylerin renkleri maviden yeşile, portakal renginden kırmızıya değişir. Genellikle kuşlardaki yeşil, mavi ve metalik renkler ışığın yansıma ve kırılması sonucu oluşur. Ancak bazı renkler pigmentlerden de kaynaklanabilir.
Kuşlarda başlıca üç tür pigment görülür. Bunlar,siyah, kahverengi ya da donuk sarı rengi sağlayan melanin pigmentleri; kırmızı, sarı ve portakal rengini veren lipokrom pigmentleri ve karatenoidlerdir.
Kuşlardaki mavi, yeşil ve diğer bazı parlak renkler ise, tüylerin üzerindeki mikroskobik ince levhacıklarla ışığın kırılması ve yansıması sonucunda meydana gelirler. Örneğin, bazı kuşlardaki mavi renk, ışık tayfındaki tüm renklerin tüyler tarafından emilmesi ve yalnız mavi rengin yansıtılmasıyla ortaya çıkar.
Hormonlar da kuşlardaki renk değişikliğinde önemli rol oynarlar. Bazı türlerin erkek ve dişi bireylerindeki renk farklılığı eşeysel hormonlardan kaynaklanır. Örneğin, horozlarla tavukların tüy şekli ve renklerinin farklı olması östrojen hormonuna bağlıdır.
Kuşlardaki renkler, bulundukları çevreye uyma, erkek ve dişi bireylerin birbirlerini tanıması ve üreme mevsiminde erkek kuşların dişilere kur yapması sırasında önemlidir. Ayrıca tüylere renk veren pigmentler, tüyün dayanıklılığını artırır, güneş ışınlarından ısı depolar ve zararlı ultraviyole ışınlarının vücuda girmesini engellerler.


Kelebekler
Kelebek kanatlarındaki renk oluşumu son derece ilgi çekicidir. Bir kelebeğin kanatlarının üzerindeki pullar vasıtasıyla ışık yansır ve ortaya "gerçekte olmayan", ama akılalmaz bir simetri ve güzellik sergileyen renkler çıkar. "Gerçekte olmayan" diyoruz, neden mi?
Kelebekler, vücutlarına kıyasla oldukça geniş bir yüzeye sahip olan kanatlarının güzelliğiyle bilinirler. Peki kelebek kanatlarındaki bu muhteşem desenler ve renkler nasıl ortaya çıkmaktadır?
Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.

Kelebekler aslında saydam olan bir çift zar kanada sahiptirler. Bunlar, yoğunlukları farklı pullarla kaplı olduğu için zar kanatların saydamlıkları belli olmaz. Kelebek kanatlarının aerodinamiğini (hava akımlarından faydalanarak yapılan hareketler) artıran, onlara rengini veren işte bu pullardır. Dokunulduğu anda yerlerinden kopacak kadar hassas olan pulların, kelebeğin kanadına saplanan sivri uçları vardır. Bu sayede pullar dökülmeden durabilirler. Kanadın üstüne bir damın kiremitleri gibi dizilmiş olan her pulcuk ya kimyasal pigmentlerle ya da sabun köpüğündeki gibi üstüne düşen ışığı gökkuşağı renklerine kıran yapısı ile renk kazanır. Ayrıca laboratuar araştırmaları, farklı renklerin farklı kimyasal maddelere bağlı olduklarını da göstermiştir. Örneğin Pteridin denilen boya maddesinin türevleri kelebeklerde genelde görülen pembe, beyaz ve sarı renkleri sağlayan maddelerdir. Çok sık rastlanan melanin adlı boya maddesi ise kanatlardaki siyah beneklerde bulunur. Ayrıca kelebeklerin kanatlarındaki renkler her zaman göründükleri gibi değildirler. Örneğin yeşil renkli pullar; siyah ve sarı pulların karışımından oluşmaktadır. Kelebeklerin kanatları üzerinde yapılan son incelemeler, pigmentlerin pulcuklarda sentezlendiğini ve melanin üretimi için gerekli olan enzimlerin pulcukların üst derisinde bulunduğunu göstermiştir.
Kelebeklerdeki bu çok değişken renkler yalnızca boya maddelerinden kaynaklanmaz. Kelebeğin kanatlarındaki pulların yapısı, düzeni, yansıma, kırılma gibi ışık olaylarının ortaya çıkmasına ve muhteşem güzellikteki renklerin doğmasına neden olur. Mesela, Stilpnotio Salicis kelebeğinin hava kabarcıklarıyla dolu yarı saydam pulları vardır. Bu pullarda boya maddesi bulunmamasına rağmen, içlerinden geçen ışık, kelebeğin satene benzer bir görünüm almasını sağlar.
Argynnis kelebeğininse kanat pullarının yüzeyi inanılmayacak kadar yumuşaktır ve bu yumuşaklık gümüşi yansımalar doğurur. Bazı kelebeklerde birbiri üstüne gelen iki pul tabakasının farklı dizilişleri de değişik ışık yansımaları meydana getirebilir, mesela kelebeğin siyahımsı ya da kahverengi değil de mavi görünmesini sağlayabilir.
Kelebeklerin kanat yapısını, sadece renklerini göz önüne alarak incelediğimizde bile pek çok mucizeyle karşılaşırız. Böyle olağanüstü güzellikteki bir görünümün varlığı hiç kuşkusuz tüm bunları yaratan Allah'ın üstün kudretinin ve nihayetsiz sanatının bir delilidir.
Bu arada belirtmek gerekir ki, kelebeklerin kanatlarındaki renklerin ve desenlerin bir süs olarak yaratılmış olmalarının yanında, bu canlılar için hayati başka pek çok fonksiyonları da vardır.
Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.



Kelebeklerdeki Yalancı Gözler

Pek çok kelebeğin üzerinde büyük bir canlının gözlerini çağrıştıran koyu renkli yuvarlak desenler vardır. Yine kanatların üzerindeki renkli pulcuklardan meydana gelen bu gözler kelebeklerin en önemli savunma mekanizmasını oluştururlar. Kelebekler dinlenirken kanatlarını kapalı pozisyonda tutarlar, herhangi bir düşmanla karşılaşma ya da ufak bir dokunuş sonucunda kanatlar ani olarak açılır ve kanat zeminindeki iri ve koyu renkli parlak göz desenleri ortaya çıkar. Bu sayede düşmana gereken mesaj iletilmiş olur.


Kelebeklerin Kamuflajı

Kelebeklerin sahte gözler dışında kamuflaj yetenekleri de şaşırtıcıdır. Kamuflaj yapan kelebekler çalının rengini görmekte, tespitler yapıp, bunları analiz etmekte, çok iyi işleyen bir sistemle vücutlarında ürettikleri renklerle çalının rengine bürünmekte, düşmanının zevklerinden haberdar olan başka bir türse onun hoşuna gitmeyecek renklere bürünerek uyarı mesajları vermektedir. Daha doğrusu bir kelebeğin saydığımız tüm bu işlemleri yapması asla mümkün değildir. Bunu şöyle bir örnekle belirginleştirebiliriz:

Bir laboratuvar ortamında herhangi bir rengi oluşturmaya çalıştığınızı düşünün. Bu konuda hiç bilginiz yoksa, bulunduğunuz laboratuvar ne kadar gelişmiş aletlerle ya da imkanlarla dolu olursa olsun istediğiniz gibi kesin bir sonuç alamazsınız. Bırakın kelebeklerin yaptığı gibi ortamla aynı rengi, aynı desenleri oluşturup, tamamen görünmez hale gelecek bir kaliteyi tutturmayı, herhangi anlamlı bir renk bile oluşturamazsınız. Durum böyleyken kelebeklerdeki bu muazzam sistemin bilinçli bir tasarımın dışında, tesadüflerle oluştuğunu iddia etmek elbette ki bilimsellikten uzak ve akıl dışı bir iddia olacaktır.
Ortada bir tasarım varsa, onun bir tasarlayıcısı da vardır. Yeryüzündeki kusursuz tasarım Rahman olan Allah'a aittir. Akıl sahibi insanlara düşen Allah'ın yaratması üzerinde detaylı olarak düşünmektir. Allah Nahl Suresi'nde şöyle bildirmektedir:
Yerde sizin için üretip-türettiği çeşitli renklerdekileri de (faydanıza verdi). Şüphesiz bunda, öğüt alıp düşünen bir topluluk için ayetler vardır. (Nahl Suresi, 13)

Işığı Emen Siyah Benekler


Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.
Bazı kelebeklerde özellikle kanatların gövdeye yakın kısımlarında pullardan oluşmuş büyükçe koyu renkli benekler vardır. Her iki kanatta simetrik olarak yer alan bu benekler kelebeklerin uçabilmesi için çok önemli bir fonksiyona sahiptir. Uçmak için gerekli olan vücut sıcaklığına ulaşabilmek için kelebekler bu beneklerden faydalanırlar. Nasıl mı?

Pullar renklerine göre ısıyı maksimum veya minimum seviyeye getirebilme özelliğine sahiptirler. Güneşin altında, sanki belli bir açıyı tutturmaya çalışıyormuş gibi kanatlarını açıp kapayan kelebekleri hepimiz görmüşüzdür. İşte bu hareketi yaparak güneş ışığını almaya çalışan kelebeklere gövdelerindeki siyah benekler yardımcı olur. Gövdesini ısıtması gereken kelebek güneş ışınlarının bu beneklere gelmesini ayarlayacak şekilde kanatlarını açıp kapatır, böylece bedenini kolaylıkla ısıtmış olur.
Açık arazide güneşin altında kalan kelebeklerin rengi diğerlerine göre daha açıktır, ormanlık arazidekilerin rengi ise daha koyudur.
Lepidoptera kelebekleriyse kanatlarında pul olmadığı için ışığı yansıtamazlar, bu yüzden saydamdırlar. Bu kelebek türünü uçarken görebilmek mümkündür ama bir yere konduklarında görmek hemen hemen imkansızdır. Bu da kelebek için mükemmel bir korunma teşkil eder. Tüm canlılarda olduğu gibi kelebekler de bütün ihtiyaçlarını tam olarak karşılayabilecekleri sistemlerle birlikte yaratılmışlardır ve bunların hepsi birbirine bağlı olan, biri olmazsa öbürü olmaz sistemlerdir.
Kainattaki her varlık gibi kelebekler de sahip oldukları detaylarla Allah tarafından, ihtiyaçları olacak her türlü sistemle, yaratılmışlardır.


Denizaltındaki Renkler
Su altındaki yaşam, karadakine oranla çok farklıdır. Suda yaşayan canlıların tüm özellikleri suyun içinde en rahat yaşayabilecekleri şekilde düzenlenmiştir. Bir insan suda bir balığın gördüğü gibi göremez, çünkü insan gözü su altında net görmeyi sağlayacak özelliklere sahip değildir. Örneğin balıklardaki gibi bir lens sistemi yoktur ya da insan gözü bir balığınki gibi küresel ve sert değildir, bu yüzden suda balıklar kadar net bir görüş sağlayamaz, sudaki kırılmayı değerlendiremediği için de balıklar kadar net bir uzaklık ayarı yapamaz.

Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.


Allah her canlıyı bulunduğu ortamla en uyumlu özelliklere sahip olacak şekilde yaratmıştır. Deniz altındaki canlılar Allah'ın yaratma sanatının örneklerinden sadece küçük bir bölümünü oluştururlar. Allah yaratmada hiçbir ortağı olmayan, her şeyi kontrolü altında tutandır.
... Allah'tan başka ilah yoktur. Ve şüphesiz Allah, üstün ve güçlü olandır, hüküm ve hikmet sahibidir. (Al-i İmran Suresi, 62)

Bitkilerdeki Renklerin Tasarımı
İnsan düşünmediği zaman çevresinde bulunan canlılardaki mucizevi özellikleri göremez. Örneğin zar gibi ince kanatlara sahip olan kelebeklerin nasıl olup da uçtuğunu, her an her yerde gördüğü çiçeklerin nasıl olup da bu kadar çeşitli renklere sahip olduğunu, metrelerce yükseklikteki ağaçların en uç dallarının bile nasıl olup da yemyeşil kaldığını düşünmediği sürece, bunlardaki incelikleri kavrayamaz. Hatta bir çiçekteki olağanüstü sanat dikkatini çekmeyebilir.
Oysa bu kitap boyunca incelediğimiz gibi böceklerden kuşlara, bitkilerden balıklara kadar tüm canlılarda kusursuz bir sanat apaçık sergilenmektedir. Kuşkusuz bu sanat, tüm canlıların yaratıcısı olan Allah'a aittir.
Bitkileri düşünelim. Meyveleri, sebzeleri, çiçekleri ve ağaçları... Her biri farklı renklere, kokulara ve tatlara sahip olan bitkiler Allah'ın yaratma sanatının delillerindendir. Çevrenizde her an gördüğünüz, kimi zaman da sadece kitaplardan tanıdığınız bitkilerin her biri kendine özgü renklere ve desenlere sahiptir. Hepsinin üreme şekilleri farklıdır, içerdikleri nektar oranı, kokuları hep birbirinden farklıdır. Gülleri düşünelim. Kırmızı, beyaz, sarı, turuncu, pembe, kenarları beyazlı, çift renkli hatta geçişli renklere sahip gülleri... Kuşkusuz bunları gören bir insanın hayranlık duymaması, bu çiçekleri yaratan Allah'ın sonsuz kudretini kavrayamaması çok büyük bir körlük olur. Allah Kuran'da gördüğü yaratılış delillerini takdir edemeyen insanlardan şöyle bahsetmiştir:
Göklerde ve yerde nice ayetler vardır ki, üzerinden geçerler de, ona sırtlarını dönüp giderler. Onların çoğu Allah'a iman etmezler de ancak şirk katıp-dururlar. (Yusuf Suresi, 105-106)

Bitkilerin Neden Yeşil Renkte Olduğunu Hiç Düşünmüş müydünüz?
Bilindiği gibi bitkiler dünyasında hakim olan renk yeşil ve yeşilin tonlarıdır. Yeşil rengi oluşturan ana madde ise klorofildir. Son derece önemli bir madde olan klorofil bitki hücresinin sitoplazmasında dağınık halde bulunan kloroplastlardaki bir pigmenttir. Güneşten aldıkları ışığı rahatça yutacak niteliğe sahip olan bu pigmentler yalnızca yeşil rengi yansıtırlar. Bu özellik, yapraklara yeşil renk vermesinin yanı sıra, "fotosentez" gibi hayati bir işlemin gerçekleşmesini de sağlamaktadır.
Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.

Bitkiler fotosentez işleminde değişik renklerin birleşiminden oluşan güneş ışığını kullanırlar. Güneş ışığındaki renklerin en önemli özelliklerinden biri enerji yüklerinin birbirinden farklı olmasıdır. Bu renklerin ayrıştırılması ile ortaya çıkan ve tayf adı verilen renk dizisinin bir ucunda kırmızı ve sarı tonları, öbür ucunda da mavi ve mor tonları bulunur. En çok enerji taşıyanlar tayfın iki ucundaki bu renklerdir.
Renkler arasındaki bu enerji farkı bitkiler açısından çok önemlidir çünkü fotosentez yapabilmek için çok fazla enerjiye ihtiyaçları vardır. Bu nedenle bitkiler fotosentez sırasında güneş ışınlarından en çok enerji taşıyanlarını (tayfın iki ucundaki renkleri) soğururlar yani emerler. Buna karşılık tayfın ortasında yer alan yeşil tonlardaki renklerin enerji yükü daha az olduğu için, yapraklar bu dalga boylarındaki ışınların az miktarını soğurup büyük bölümünü yansıtırlar. Yapraklar bütün bu işlemleri kloroplastlarda bulunan klorofil pigmenti sayesinde başarırlar.
Bitkinin fotosentez yapabilmesi için, klorofil maddesinin emdiği ışık parçacıklarının enerji seviyesinin yeterli olması gereklidir. Kısaca fotosentez işlemini özetleyelim. Bitki, bu ışık parçacıklarından aldığı enerjiyle su moleküllerini kırar ve oksijen ile hidrojen molekülleri elde eder. Elde edilen hidrojen, bitkinin yaşamını sürdürmesi için karbondioksit gazındaki karbon atomlarıyla reaksiyona girerek bitkinin öz suyu haline dönüşür. Yani bitki kendi besinini oluşturmuş olur. Kullanılmayan oksijen ise havaya verilir. Atmosferde soluduğumuz oksijenin çok büyük bir bölümü bu yolla oluşur.
Görüldüğü gibi bitkilerin yeşil olması estetik bir görüntü vermesinin yanı sıra hem bitkilerin hem de diğer canlıların yaşamlarını sürdürebilmeleri için son derece hayati bir öneme sahiptir. Allah, bitkilerin ve diğer bütün canlıların beslenmesinde klorofil maddesini sebep kılmaktadır.


Bitkilerdeki Farklı Renkler Nasıl Ortaya Çıkmaktadır?
Daha önce de söz ettiğimiz gibi, her maddenin yansıttığı renk, o maddenin sahip olduğu pigment moleküllerine bağlıdır. Yeşil bitkilerdeki asıl pigment molekülü de daha önce bahsi geçen "klorofil" maddesidir. Bunun yanı sıra bitkilerde başka renkleri oluşturan pigmentler de bulunur ve bu farklı pigment türleri bitkilerde gördüğümüz olağanüstü renk çeşitliliğinin oluşumunu sağlar.
Örneğin klorofile ek olarak bitkilerde "karotenoid" adı verilen pigmentler de vardır. Daha önce detaylarını incelediğimiz bu pigmentlerin bazıları sarıdır; mısır başaklarına, limonlara, ayçiçeklerine renklerini verirler. Diğer karotenoidler sarıdan daha fazla kırmızıdırlar; bunlar şeker pancarlarında, domateslerde, güllerde, havuçlarda bulunmaktadır. Karotenoidler aynı zamanda yeşil yapraklarda da bulunmaktadır. O halde neden yapraklar kırmızı, sarı ya da turuncu değil de ağırlıklı olarak yeşil renklerde görünürler diye düşünülebilir. Bunun nedeni, klorofilin yeşilinin diğer renklerin görülmesini engelleyecek kadar güçlü olmasıdır.
Bununla birlikte sonbaharda değişiklikler meydana gelir. Gün ışığının azalması ile birlikte bitkiler klorofil üretmeyi durdururlar ve bu yüzden yeşil rengi veren pigmentlerin gücünde azalma olur ve yapraklardaki yeşil renk solmaya başlar. Karotenoidler yaprakları kahverengi, sarı ve kırmızıyla renklendirirler.
Aynı zamanda sonbaharda bazı yaprakların dış tabakalarında "anthocyanin" adı verilen bir grup pigment üretilir. Parlak kırmızı ve mavi olan bu pigmentler bizim sık sık gördüğümüz ve yapraklarda koyu kırmızı ve pembe renkleri oluşturan maddelerdir. Eğer bir bitkide birden fazla pigment bulunuyorsa, bu durumda bitkide, pigmentlerin yansıttığı rengin karışımı görülür.
Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.

Kendisine renk veren pigmentlerin tümünün bilgisi o bitkinin DNA'sında kodludur. Bu yüzden bir bitki türü dünyanın neresine gidilirse gidilsin aynı özellikleri taşır. Örneğin dünyanın her yerindeki portakalların rengi aynıdır, şekilleri ve kabuklarının dokusu aynıdır. Portakalın kabuğunun içinde bulunan içi turuncu renkli, kokulu, şekerli su dolu torbacıkları oluşturan şeffaf zarın rengi dünyanın hiçbir yerinde değişmez. Muzlar dünyanın her yerinde sarıdır, domatesler kırmızı, güller, menekşeler, karanfiller hep aynıdır. Dünyanın neresine giderseniz gidin doğal olarak yetişen bir çileğin farklı bir renk taşıdığını göremezsiniz. Dünyanın her yerindeki çileklerin DNA'sında, onları bildiğimiz çilek haline getiren özellikler mevcuttur. Çileğin rengi, kokusu, lezzeti hep aynıdır. Bu eşi benzeri olmayan bir düzendir. Böyle bir düzenin kendi kendine gelişen tesadüflerle oluştuğu elbette ki iddia edilemez.
Dünyanın her yerine hakim olan bu benzersiz sanatın sahibi üstün bir akıl sahibi olan Allah'tır. Allah her şeye güç yetirendir.
Aynı toprakta yetişmesine, aynı su ile sulanmasına rağmen nasıl olup da bitkilerde bu kadar çeşitli renklerin ortaya çıktığını hiç düşünmüş müydünüz?
Allah Rad Suresi'nde aynı su ile sulanmasına rağmen topraktan farklı ürünlerin çıkmasına şöyle dikkat çekmektedir:
Yeryüzünde birbirine yakın komşu kıtalar vardır; üzüm bağları, ekinler, çatallı ve çatalsız hurmalıklar da vardır ki, bunlar aynı su ile sulanır; ama ürünlerinde (ki verimde ve lezzette) bazısını bazısına üstün kılıyoruz. Şüphesiz, bunlarda aklını kullanan bir topluluk için gerçekten ayetler vardır. (Rad Suresi, 4)
Bitkilerin yaptıkları fotosentez işlemi sonucunda diğer canlıların besin kaynakları olan karbonhidratlar oluşur. Fotosentez sonucunda üretilen maddeler hem bitkilerin kendileri, hem hayvanlar, hem de insanlar için son derece önemlidir. Çünkü yeryüzündeki tüm canlıların temel besin kaynağı bitkilerdir.
Allah'ın ayette dikkat çektiği gibi aynı topraktan farklı ürünlerin çıkmasını bir de çevremizde bulunan sebze ve meyveler üzerinde düşünelim. Örneğin karpuzları, kavunları, kivileri, muzları, kirazları, patlıcanları, domatesleri, üzümleri, şeftalileri, fasulyeleri inceleyelim. Koyu sarı renkli kabuğunu açtığınızda içinden benzersiz kokusuyla, açık sarı renkte muz çıkar. Elmanın kırmızı, yeşil veya sarı renklerde olabilen kabuğu pürüzsüz bir cilaya sahiptir. İçindeki kendine has elma kokusuna sahip şekerli suyun tat ve koku kalitesi insanlar tarafından kusursuz olarak taklit edilememektedir.
Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.

Bunlardan dolayı akla aynı kuru topraktan çıkmasına rağmen tüm çiçeklerin, ağaçların, sebze ve meyvelerin nasıl olup da bu kadar farklı renklere sahip oldukları sorusu gelebilir. İşte bu, Allah'ın sonsuz ilminin ve örneksiz yaratışının bir delilidir. Bir insanın yeni bir renk yaratması mümkün değildir. İnsanların ürettikleri tüm renkler doğada olanlardan yola çıkılarak elde edilen kopyalardan ibarettir. Ama Allah yoktan var edendir ve yeryüzündeki canlıları tamamlayan renklerin tümünün yaratılışı O'na aittir. Allah'ın yaratma sanatının eşi benzeri yoktur. Üstün güç sahibi Allah'ın sıfatlarından bir tanesi de Musavvir (tasvir eden, her şeye şekil ve suret veren) dir. Allah yarattığı her şeyi en güzel surette yaratmıştır:
O Allah ki, yaratandır, (en güzel bir biçimde) kusursuzca var edendir, 'şekil ve suret' verendir. En güzel isimler O'nundur. Göklerde ve yerde olanların tümü O'nu tesbih etmektedir. O, Aziz, Hakimdir. (Haşr Suresi, 24)
Yeryüzündeki tüm bitkilerin renkleri ve dış görünümleri, insan ruhuna en hoş gelecek şekilde yaratılmıştır. Meyvelerde ve sebzelerde benzersiz bir renk çeşitliliği vardır. Bunun yanı sıra çiçekleri ve ağaçları düşündüğümüzde de aynı estetik görüntü ve renk çeşitliliği ile karşılaşırız.
Çiçeklerde de çok benzersiz bir renk ve desen tasarımı vardır. Yeryüzündeki yüzbinlerce çeşit çiçeğin her biri kendine özgü özelliklerle donatılmıştır. Günümüzde insanların ürettikleri kokular, desenler ve renkler doğadaki benzerlerinin taklit edilmesiyle üretilmektedirler. Örneğin menekşelerin kadife yumuşaklığındaki yapraklarının mor renkleri ve yaprak dokularındaki pürüzsüzlük benzersizdir. Kadife kumaşlar menekşelerin dokusu taklit edilerek üretilmektedir ama yine de aynı kalite sağlanamamaktadır.
Bu şekilde düşünerek yeryüzündeki hangi bitkiyi incelersek inceleyelim, karşılaştığımız sonuç kusursuz bir yaratılış olacaktır. Yaratmada ortağı olmayan Allah, tadı, kokusu, rengi, deseni farklı olacak şekilde bitkileri insan için yaratmıştır. Bize düşen Allah'ın yarattığı deliller üzerinde düşünüp, şükretmektir.

__________________
Kahpeliğin bahanesi, İhanetin telafisi olmaz.
 
Alıntı ile Cevapla

IRCForumlari.NET Reklamlar
sohbet odaları eglen sohbet reklamver
Alt 25 Aralık 2010, 18:02   #2
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Cevap: ALLAH'ın Renk Mucizesi




MasteR06 Nickli Üyeden Alıntı
Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.
Yeryüzündeki tüm bitkilerin renkleri ve dış görünümleri, insan ruhuna en hoş gelecek şekilde yaratılmıştır. Meyvelerde ve sebzelerde benzersiz bir renk çeşitliliği vardır. Bunun yanı sıra çiçekleri ve ağaçları düşündüğümüzde de aynı estetik görüntü ve renk çeşitliliği ile karşılaşırız.
Çiçeklerde de çok benzersiz bir renk ve desen tasarımı vardır. Yeryüzündeki yüzbinlerce çeşit çiçeğin her biri kendine özgü özelliklerle donatılmıştır. Günümüzde insanların ürettikleri kokular, desenler ve renkler doğadaki benzerlerinin taklit edilmesiyle üretilmektedirler. Örneğin menekşelerin kadife yumuşaklığındaki yapraklarının mor renkleri ve yaprak dokularındaki pürüzsüzlük benzersizdir. Kadife kumaşlar menekşelerin dokusu taklit edilerek üretilmektedir ama yine de aynı kalite sağlanamamaktadır.
Bu şekilde düşünerek yeryüzündeki hangi bitkiyi incelersek inceleyelim, karşılaştığımız sonuç kusursuz bir yaratılış olacaktır. Yaratmada ortağı olmayan Allah, tadı, kokusu, rengi, deseni farklı olacak şekilde bitkileri insan için yaratmıştır. Bize düşen Allah'ın yarattığı deliller üzerinde düşünüp, şükretmektir.

MasteR06 Mükemmel Bir, Paylaşım dı.
Sadece Bir Renkleri Düşünürsek,
Bizlerle, Neleri Paylaşıyor + Anlatıyor;
DeğiL mi?.
Her An'ımız a, Şükür OLsun..



 
Alıntı ile Cevapla

Cevapla

Etiketler
allahın, mucizesi, renk


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Kapalı
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevaplar Son Mesaj
Ömür boyu tek renk giyecek olsanız ne renk giyerdiniz? Sarya IF Soruyor 9 26 Kasım 2023 10:12
Kıskançlık duygusu bir renk olsaydı hangi renk olurdu? Sarya IF Soruyor 3 14 Kasım 2022 12:50
Kahve Falında Koyu Renk ve Açık Renk Balık Görmek Gülümse Kahve Falı Sözlügü 0 26 Ocak 2022 20:53
Ömür boyu tek renk giyecek olsanız ne renk giyerdiniz? tugbu Serbest Kürsü 10 07 Ağustos 2020 11:48
Renk FM'de Ünlüler Geçidi Devam Ediyor. Hakkı BULUT Çok Yakında Renk FM'de Sizlerle ReSeTTT Sunucu Radyolarından Son Haberler 0 21 Mayıs 2018 00:37