IRCForumları - IRC ve mIRC Kullanıcılarının Buluşma Noktası
  reklamver

Etiketlenen Kullanıcılar

Yeni Konu aç Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Stil
Alt 15 Ağustos 2008, 13:23   #11
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Cevap: Peygamberlerin Sıfatları




Hz Nuh'un (as) İman Gemisi (3) Yazan seyit ahmet uzun
NUH PEYGAMBERİN CEVABI Halkının bu tepkisine karşı Nuh peygamber gayet soğuk kanlı bir şekilde cevap verir. Onların içinde bulundukları yanlışlığı açıkça dile getirir. Asla onların dediklerine boyun eğmeyeceğini ve bu inanç yolunda mücadelesine devam edeceğini ifade eder. Allah’a karşı saygı ve sevgide kusur etmeden ibadetlerine devam eder. Bir grup azınlığın kendisini dünyalık bir takım menfaat ve çıkarla tehdit etmesine sessiz kalmamıştır. Onlara gereken cevabı vermiştir. Bir peygamberin asla Allah’tan bağımsız davranamayacağını belirterek, peygamberlik mesleğinin istek ve çalışmayla olmayacağını açıkça ortaya koymuştur.
Onların kendisinden beklentisine ise, Allah’ın razı olmayacağı bir davranış olduğu için açıkça karşı çıkmıştı. Bununla birlikte kendisini bu hususta Allah’a karşı savunacak hiç kimsenin olamayacağını söyleyerek, çok önemli bir gerçeği de gün yüzüne taşımıştır;
Kim olursa olsun, bu peygamber bile olsa fark etmez, şayet Allah’a karşı bir yanlış yapılırsa onu Allah’a karşı savunacak hiç kimse olmayacaktır.
“Ey kavmim! Allah'ın emirlerini bildirmeye karşılık sizden herhangi bir mal istemiyorum. Benim mükâfatım ancak Allah'a aittir. Ben iman edenleri kovacak değilim; çünkü onlar Rablerine kavuşacaklardır. Fakat ben sizi, bilgisizce davranan bir topluluk olarak görüyorum.Ey kavmim! Ben onları kovarsam, beni Allah'tan (onun azabından) kim korur? Düşünmüyor musunuz?” Hud 11/ 29-30Nuh peygamber evrensel bir gerçeğe işaret ediyor. İnsanların Allah katındaki değerinden söz ediyor. İnsan mantığının, beşeri ihtirasların, İslam inancında hiçbir değeri yoktur. Çünkü Allah insanları mevkilerine, makamlarına, soy ve soplarına göre değil, kendisine yakın olup olmamasına, kendisini dikkate alıp almamasına göre değerlendirmektedir. Bu sınırı aşan kim olursa olsun, ona karşı Allah’ın tavrı değişmeyecektir. Bunu en net şekilde Nuh peygamber bildirmiştir. “Beni Allah’a karşı kim savunur” Bu bir ilkedir, bu bir ölçüdür. Bu bir sınırdır.Bu sünnetullahtır. Değişmez ve değişmeyecektir. İnsanların gösterdiği hırs, tamah, dalkavukluk, menfaatperestlik, aç gözlülük bu ilkenin içinde asla yer almaz. Çünkü ilkenin belirleyicisi Allah’tır. Hiçbir neden ve gerekçe insanı, Allah’ın koyduğu sınırları çiğnemede mazur gösteremez.
Nuh peygamber bu evrensel ilkeyi gözler önüne serdikten sonra, mücadeleci kimliğini ortaya koyar;
“Ey kavmim! Eğer benim (aranızda) durmam ve Allah'ın âyetlerini hatırlatmam size ağır geldi ise, ben yalnız Allah'a dayanıp güvenirim. Siz de ortaklarınızla beraber toplanıp yapacağınızı kararlaştırın. Sonra işiniz başınıza dert olmasın. Bundan sonra (vereceğiniz) hükmü, bana uygulayın ve bana mühlet de vermeyin." (Yunus 10/ 71) İşte peygamberi tavır ve duruş….Korkunun sürgün edildiği bir yürek ve imanın estiği bir dil. İnanan insanlar bu hususta peygamberi tavrı örnek almak ve bu duruşu sergilemekle sorumludur. Allah’a rağmen hiçbir karar benimsenemez ve kabul edilemezdir. Onların attığı öfke oklarına, iman kalkanıyla karşılık vererek saldırılarını etkisiz hale getirmek gerekir.
Burada Allah sevgisi kendisini göstermektedir. İnsanın yüreğine muhabbetullah hükmederse, her türlü nefret, isyan ve günahkarlık sürgün edilir. İslam’ın öncelikli hedefi insanları sevgisizlik, hırs, bencillik, menfaat cehenneminden kurtarmaktır.
Çünkü cehennem; Allah’ın sevgisini kaybediştir.
Cenneti kaybedip de, cehennemde yaşayan insanlar kendilerini dünyanın geçici saltanatının sunduğu mal, mevki, makam ve güçten dolayı sarhoş olmuş bir şekilde üstün ve hakim görürler. Bu görüşleri tüm güzelliklerinde onların olduğu düşüncesine prim verircesine bir aldanışın içine düşerler. Onlara göre tüm güzellik, mal ve saltanat kendilerinin olduğuna göre onlar Allah’ın sevgili kullarıdır. Ahirette de onlara iyilikte bulunacaktır. Yalın ayak ve fakir olanlar ise iyiliği hak edecek konumda değildirler. İşte bunun için fakir insanlarla aynı yerde bulunmaktan utanç duyarak, onları yanlarından uzaklaştırmasını istemektedirler.
İnancı yüreklerinde hissetmeyen insanlar bu tür sınıfsal ayrılıklarla toplumu bölmeye ve insan ilişkilerine katı bir duvar örmeye niyetlidirler. İnsanları değerli kılan ancak sahip oldukları statü ve kölesi oldukları servetleridir. İslam ise bu hususta başta Nuh peygamber olmak üzere tüm peygamberlerle değişmez evrensel bir değeri ortaya koymuştur.
Üstünlük takva iledir.
Takva ise; Allah’ın sevgisini kaybetmekten korkarak, O’nun emirlerine sımsıkı sarılıp, yasaklarından kaçınmaktır.
“Ey insanlar! Doğrusu biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık. Ve birbirinizle tanışmanız için sizi kavimlere ve kabilelere ayırdık. Muhakkak ki Allah yanında en değerli olanınız, O'ndan en çok korkanınızdır. Şüphesiz Allah bilendir, her şeyden haberdardır.” Hucurat/13Dünya ve dünya nimetlerine bakış ise kısaca şöyledir;“Ama inkâr edenlere gelince onlara: Ayetlerim size okunmuş, siz de büyüklenip suçlu bir toplum olmuştunuz, değil mi? denilir. "Allah'ın vâdi gerçektir, kıyamet gününde şüphe yoktur" dendiği zaman: Kıyametin ne olduğunu bilmiyoruz onun bir tahminden ibaret olduğunu sanıyoruz, (onun hakkında) kesin bir bilgi elde etmiş değiliz, demiştiniz. Yaptıklarının kötülükleri onlara görünmüş, alay edip durdukları şey onları kuşatmıştır. Denilir ki: Bu güne kavuşacağınızı unuttuğunuz gibi biz de bugün sizi unuturuz. Yeriniz ateştir, yardımcılarınız da yoktur! Bunun böyle olmasının sebebi şudur: Siz Allah'ın âyetlerini alaya aldınız, dünya hayatı sizi aldattı. Artık bugün ateşten çıkarılmayacaklardır ve onların (Allah'ı) hoşnut etmeleri de istenmeyecektir.”Casiye/ 31-35 İşte inananlarla alay edenler ve onları küçük görenlerin karşılaşacağı yer Rabbimiz tarafından böyle belirtilmiştir. İnanan insanlar asla onların alaylarından dolayı inançlarını terk edecek değildir. Nuh peygamberde bunu zaten açıkça gözler önüne sermişti.

 
Alıntı ile Cevapla

IRCForumlari.NET Reklamlar
sohbet odaları eglen sohbet reklamver
Alt 15 Ağustos 2008, 13:24   #12
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Cevap: Peygamberlerin Sıfatları




Hz Nuh'un (as) İman Gemisi (2) Yazan seyit ahmet uzun
İSYANIN ÖFKE KIVILCIMLARI Kalbinde merhamet ve iyi niyet olmayan, zenginlikleriyle şımarmış insanlar Nuh peygamberle alay etmeye başladılar;
Ey Nuh! Allah, senin gibi çulsuz, fakir birini mi peygamber gönderdi? Yazık! Senin yanında olanlarda senin gibi fakir ve yoksul kimseler. Şayet getirdiğin din iyi bir şey olsaydı onu ilk önce biz kabul ederdik. Çünkü bizler her şeyin en iyisine sahibiz. Bizler şu ayak takımının inandığı tanrıya inanmaz ve onların bulunduğu bir çatının altında toplanmayız..
Bir başkası ise;
Ey Nuh sana böyle birden ne oldu? Sen önceden aklı başında biriydin. Bizim putlarımıza karışmazdın. Şimdi delirdin mi yoksa? Böyle saçma şeyler söylüyorsun. Peygamberlikte nerden çıktı?
Nuh peygamber de bunlara karşılık;
Ey halkım! Ben bu anlattıklarımdan dolayı sizden bir karşılık ve ücret beklemiyorum. Benim fakirliğimi bahane ederek Allah’a ortaklar koşmayın.
Ben sizin güvendiğiniz ve bugüne kadar yalanı görülmemiş Nuh değil miyim? Size ne oldu da böyle birden beni yalanlamaya ve karşı çıkmaya kalkışıyorsunuz?
“Allah'a karşı gelmekten) sakınmaz mısınız? Bilin ki ben, size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim.Artık Allah'a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin.Buna karşı sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ecrimi verecek olan, ancakâlemlerin Rabbidir.Onun için, Allah'tan korkun ve bana itaat edin.”Şuara 26/ 106-110 Hayatı sadece para, mal ve mülk ile değerlendiren Nuh halkı, Nuh peygambere çirkin bir teklifte bulunurlar. Sözde onu inanan insanlardan ayıracaklar ve onu yalnız bırakacaklar. Sonra da, onu arkadaş satmakla ve ihanetle suçlayacaklar. İşte bu teklifi yapan birisi şunları söyler;
"Biz seni sadece bizim gibi bir insan olarak görüyoruz. Bizden, basit görüşle hareket eden alt tabakamızdan başkasının sana uyduğunu görmüyoruz. Ve sizin bize karşı bir üstünlüğünüzü de görmüyoruz. Bilakis sizin yalancılar olduğunuzu düşünüyoruz." Hud 11/27Şayet sen onları yanından kovarsan ve bizlere yanında özel bir yer verirsen getirdiğin dini düşünürüz. Belki o zaman senin Allah’ın hakkında bir karar verebiliriz. Ama ilk önce onları yanından uzaklaştırman gerekecektir. Bu sözler üzerine imanı yüreğine çelik zırhlarla işlemiş olan Nuh peygamber şunları söyler;
Nuh dedi ki; "Ey kardeşlerim, baksanıza, eğer ben Rabbimden gelen açık belgelere dayanıyorsam, eğer O bana kendi katından bir rahmet verdi ise de siz bunu görmekten yoksun bırakıldı iseniz, istemediğiniz halde sizi bu açık belgeleri ve bu rahmeti kabul etmeye mi zorlayacağız?"
"Ey kardeşlerim, bu uyarı çabalarıma karşılık sizden maddi bir karşılık istemiyorum, benim ücretimi verecek olan Allah’tır, mü'minleri yanımdan kovacak değilim, çünkü onlar Rablerine kavuşacaklardır. Fakat sizin gerçeklerden habersiz bir toplum olduğunuzu görüyorum. "
"Ey kardeşlerim, eğer o müminleri yanımdan kovacak olursam, Allah'a karşı beni kim savunabilir? Bunu hiç düşünmüyor musunuz?""Size `Allah'ın hazineleri benim elimin altında da' demiyorum, gayb âlemini de bilemem, `Ben bir meleğim' de demiyorum. Sizin gözlerinize hor görünen kimselere Allah'ın hiçbir hayır vermediğini de söyleyemem, kalplerinde neler olduğunu herkesten iyi bilen Allah’tır. Yoksa zalimlerden biri olurum. " Hud11/ 28-29Nuh peygamber, isyankâr halka, Allah’ın değişmez değer ölçülerini tek tek sıralamıştı. Zenginlik, fakirlik bir değer ölçüsü değildir. Allah insanların dış görünüşlerine, zenginliklerine değil, Allah için yaptıkları güzel davranışlara ve kalplerindeki iyi niyetlere değer verirdi.Allah’a inanan bir fakir, Allah’a inanmayan bir zenginden daha hayırlıdır. Üstelik kendisi ne melek olduğunu, ne yerlerin ve göklerin hazinesinin yanında olduğunu, ne de zenginlere özel bir önem verdiğini söylemişti. Aksine inançsız insanlara uymanın cezasının, Allah katında büyük bir azap olduğunu söylemişti. “Onları kovduğum takdirde ben gerçekten zalimlerden olurum."
ZALİMLERİN İNKÂR NEDENLERİ Nuh peygamberin halkındaki zenginler onun peygamberliğini ve Allah’a imanı reddetmelerinin temel nedeni, kendi üstünlüklerinin kaybolma endişesiydi. Çünkü o güne kadar zenginler bir şekilde güçsüzleri sömürüp, putlara itaat adıyla çalıştırıyorlardı. İnsanlar putlara itaat ve saygı adına halkın önde gelen zenginlerine saygı duyuyorlardı. İşte halkın ileri gelenleri düşüncelerini şöyle dile getiriler;
Dünyada zenginliğe ve güzel yaşama sahip olanlar hep bizim gibi iyi insanlardır. O halde bu iyi insanlara saygı duymak gerekir. Onlar kötü olsalardı, Allah onlara iyilikleri verir miydi? Allah, onları zengin ve üstün kıldıysa ve tüm dünya nimetlerinden faydalandırıyorsa, onları seviyor demekti.
Şimdi Nuh’a da ne oluyordu böyle? O da diğerleri gibi fakir birisiydi. Allah birisine peygamberlik verecekse, kendileri gibi zengin ve üstün olan birini seçerdi. Nuh’un niyeti fakirlerin lideri olup, onları yönetmekti. Böylece üstün olacaktı. Peygamberlikte bu hususta bahanesiydi. Onları peygamberlikle kandırıp, onlara hükmedecekti.
Biz bunu, onun yanına bırakır mıyız? Nasıl olur da bizim putlarımızı inkar eder ve bize hükmetmeye kalkar. Buna izin vermemiz mümkün değildir.
Hem ona ne oluyor ki, Allah peygamber gönderecek olsaydı, onun gibi çulsuz birini mi gönderirdi? Gönderse gönderse peygamber olarak bir melek gönderirdi. Bizim gibi insandan peygamber mi olurmuş?
İşte burada zalimler kendi ruh hallerini nasıl da ele veriyorlar. Kendileri gibi insanlardan tabi ki peygamber gelmezdi. Çünkü peygamberlik ruh ve duygu olgunluğunun zirvesini yaşayan kâmil insanlardan seçilirdi. Merhameti, sevgiyi, adaleti, bilgiyi hakkı önemseyen insanlardan seçilirdi. Bunlarda meleklerden bile üstün olan insanlardı.
İnkâr nedenlerinden birisini de sıralarken şunu söylerler;
Biz önceki babalarımızdan böyle bir şey duymadık. Bu peygamberlikte nerden çıktı? Yoksa bu meslek yeni mi icat edildi? Biz babalarımızın haber vermedi şeyleri kabul etmeyiz. Bu Nuh’un icadıdır, böylece bize hükmetmek istiyor. Bu deliliği bakalım ne zamana kadar sürecek? Onu şimdilik kendi haline bırakalım.
Nuh peygamberin davetini işte böyle düşünürler. Onun tevhit inancını reddetmelerinin sebepleri şöyle sıralanabilir;
1.Nuh peygamberin fakir ve güçsüz bir insan oluşu.
2.Ona inananların da zayıf olmaları ve ileri gelenlerden kimsenin olmayışı
3.Nuh’un peygamberlikle kendilerine hükmedeceği korkusu.
4.Peygamber olarak bir meleğin geleceğine olan inançları.
5.Önceki atalarından böyle bir şey duymadıklarından
6.En önemlisi de ona inanmakla çıkarlarını ve statülerini kaybedeceklerini düşünmelerinden.
"Bu, tıpkı sizin gibi bir beşer olmaktan başka bir şey değildir. Size üstün ve hâkim olmak istiyor. Eğer Allah (peygamber göndermek) isteseydi, muhakkak ki melekler gönderirdi. Biz geçmişteki atalarımızdan böyle bir şey duymadık. Bu, yalnızca kendisinde delilik bulunan bir kimsedir. Öyle ise, bir süreye kadar ona katlanıp bekleyin bakalım."Mü’minün 23/ 24-25"Biz seni sadece bizim gibi bir insan olarak görüyoruz. Bizden, basit görüşle hareket eden alt tabakamızdan başkasının sana uyduğunu görmüyoruz. Ve sizin bize karşı bir üstünlüğünüzü de görmüyoruz. Bilakis sizin yalancılar olduğunuzu düşünüyoruz." Hud 11/ 27“Sana düşük seviyeli kimseler tâbi olup dururken, biz sana iman eder miyiz hiç!” Şuara 26/ 111 Nuh peygamberin halkından ileri gelenler ona iman etmemelerinin gerekçelerini çok net açıklamışlardı. Kendileri beyaz ve efendi insanlar, Nuh’a inananlar ise köle ve zenci… köle ile efendinin bir araya geldiği nerede görülmüş. Bu anlayış çağlar boyunca devam etmiştir. İnananlar hep alayla ve hakaretle karşılanmış. Peygamberlere iman eden insanlar ilk önceleri toplumun ezilen ve horlanan kişileri olmaları peygamberlerin mesajını anlamamız açısından da oldukça önemlidir. Çünkü İslam hiçbir zaman ve dönemde insanlar efendi köle, zengin fakir, siyah beyaz diye bir ayrıma tabi tutmamıştır. Bu anlayış en çok toplumsal ayrımcılıktan menfaat uman kesimin yani rantiyeci ve çıkarcı kesimin menfaatine zarar vermektedir. İnsanları sınıflandırmak söz konusu olmayınca onlar üzerinden kazanç elde edemeyeceklerdir. Bu da peygamberlere en sert tepkiyi niçin toplumun ileri gelen çıkarcıları olduğunu anlamamıza yardımcı olmaktadır.
Peygamberler tarihini incelediğinizde göreceğiniz en çarpıcı olay; zalimlere karşı mazlumların yanında yer alan peygamberlerle, çıkarcı grupların mücadelesidir.

 
Alıntı ile Cevapla

Alt 15 Ağustos 2008, 13:25   #13
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Cevap: Peygamberlerin Sıfatları




Hz Nuh'un (as) İman Gemisi (1) Yazan seyit ahmet uzun
ZENGİN ZALİMLER Hz Âdem’in vefatından sonra çocukları, onun sözlerini benimsediler. Allah’a itaate devam ettiler. O’nun sevgisini kaybetmekten korktular. Allah’ta, onlara yağmur yağdırdı, ekinlerini çoğalttı, rahmet üstüne rahmet verdi.
Hz Âdem’in ölümünün üzerinden uzun yıllar geçmişti. Âdemoğulları toprağı işlemeyi geliştirdiler. Geçim kaynağı olarak hayvancılık ta ilerlemişti. Hayvanların etlerinden, sütlerinden, derilerinden, yünlerinden faydalanıyorlardı. İnsanlar bu sayede zenginleşmişlerdi. Ancak zenginlik onları şımartmış, Allah’tan uzaklaştırmıştı.
Âdemoğulları artık Allah’a ibadet etmez olmuşlardı. Gerçi Allah’a inanıyorlardı, ama O’nun yanında birçok putlar daha edinmişlerdi. Kendilerine o kadar çok nimeti veren Allah’ın yüceliğini unutmuşlardı. O Allah sadece taptıkları tanrılardan birisi durumundaydı.
Kendi elleriyle yaptıkları taştan, ağaçtan putları yüceltiyor, onların önünde eğiliyor, ve secde ediyorlardı. Zamanla yürekleri de yaptıkları putlar gibi katılaşmaya ve duyarsızlaşmaya başladı. Zenginliğin verdiği şımarıklıkla, fakirleri ve yoksulları hor ve hakir görmeye başladılar.
Çünkü Allah sevgisinden yoksunlaşan kalplerden, merhamet sürgün edilirdi.
“Ve dediler ki: Sakın ilâhlarınızı bırakmayın; hele Ved'den, Suvâ'dan, Yeğûs'tan, Ye'ûk'tan ve Nesr'den asla vazgeçmeyin! (Nuh 71/23) Nuh peygamberin kavmi, ilk önceleri toplumda iyi ve güvenilir olarak anılan, yardım sever insanların anısını yaşatmak için, onların heykellerini yapmaya başlamışlardı. Ama zamanla onların birer insan oldukları unutulup, birer put olarak anılmaya başladılar. Böylece yeryüzünde ilk putperestlikte başlamış oldu.
İlk önceleri gayet iyi niyetle başlayan bu yaklaşım zamanla, kötülüğün kaynağı oldu. Çünkü zengin zalimler, onların iyiliğini almaktansa onların üzerinden çıkar elde etmeyi daha kolay gördüler. Hem görmeyen, duymayan ve istedikleri gibi yönlendirecekleri tanrılar, kendilerini haksızlıktan ve kötülükten alıkoyan Allah’tan daha güzel göründü. Şeytan da bu duygularını onlara süsledi.
HZ NUH’UN GİZLİ DAVETİ Âdem peygamberden uzun yıllar sonra insanların azgınlığı ve zalimliği böylece artmaya başladı. Allah, insanları seven, gözeten, koruyan, türlü nimetlerle rızıklandıran yüce yaratıcıydı. Aynı zamanda onlar için peygamberler ve kitaplar göndererek, onları yanlışlarından korumaya çalışan yüce bir Rab’di. Bunun için kullarının ateşe doğru ilerlemelerini ve toplumlarını haksızlıklarla doldurmalarını istemezdi.
Bunun için de yanlışa yönelen ve hakikati yüreğinden sürgün eden insanlara, sürgündeki inancı hatırlatması için güvenilir ve yürekli peygamberler gönderirdi.
İşte bu şımarık ve asi insanların içinde de emin, dürüst, ahlaklı ve vicdanlı bir güzel insan vardı. Bu insanın adı Nuh idi. Allah bu güzel insan Nuh’u, toplumu uyarması ve hakikati hatırlatması için peygamber olarak görevlendirdi.
Peygamberler, Allah’tan aldıkları emirlerle hareket eden, güvenilir insanlardı. Yalnız çalışmakla ve ibadetle insanlar peygamberlik derecesine asla ulaşamazlar. Peygamberlik ancak Allah’ın seçimiyle mümkündür.
İşte Allah’tan peygamberlik görevini alan Nuh, Allah’ın emirleri doğrultusunda hareket etmeye başlar. İlk önce akrabalarına, arkadaşlarına kendisinin peygamber olduğunu ve putların ibadete layık olmadığını, ibadet edilmeye yalnızca Allah’ın layık olduğunu anlatmaya başladı.
“Ey arkadaşlarım bu putları insanlar kendi eleriyle yapmıyor mu? Eğer insanlar bunları yapmasaydı var olabilirler miydi? Onları korumasalar, kendilerini koruyabilirler mi? söyleyin bana, kendilerini bile korumaktan aciz olan bu putlar sizleri nasıl koruyabilirler? Üstlerine konan sineklere bile zarar verecek güçte olamayan bu putlar sizlere nasıl zarar verebilirler.
Düşünün arkadaşlar! Bu söylediklerimi biraz düşünecek olursanız, bana hak vereceksiniz. Bu güçsüz, hareketsiz taş yığınları nasıl olur da gökten size su indirir? Nasıl olur da yerden sizler için bitkiler yeşertir?
Allah, beni sizler için peygamber olarak gönderdi. Ben yaptığınız bu kötülüklerden dolayı, büyük bir felakete uğramanızdan korkuyorum.
Ey kavmim, bu putlara tapmaktan vazgeçin! Her şeye gücü yeten, her şeyi yaratan ve sizleri tüm güzelliklerle donatan Allah’a ibadet edin. Bana da güvenin ve inanın. Bu güne kadar hiç yalan söylediğimi duydunuz mu? Ben size gönderilen güvenilir bir elçiyim!
Nuh peygamber onlara böylesine güzel ve etkileyeci bir konuşma yapmıştı. Nuh peygamberin arkadaşları gururlu, kibirli ve zengin insanlar değildi. Bunun için, Nuh peygamberin dediklerini iyice düşündüler. Sonra onun haklı olduğuna karar verdiler. Nuh’un, Allah’ın peygamberi olduğuna inandılar. Artık o ne derse onu yapacaklarına söz verdiler. Ancak bu insanlar o toplumda azınlıktaydı. Şimdi açıktan davetin zamanı gelmişti.
İMAN RÜZGÂRI ESİYOR Nuh peygamber uzun zaman bu arkadaşlarıyla buluştu. Onlara, Allah’tan aldığı vahiyleri, güzel öğütleri bir bir anlattı. Onlarında iyi birer Müslüman olmalarını sağladı.
Artık Allah’tan aldığı vahiyleri açıkça bildirme zamanı gelmişti. Onların içinde yaşıyordu ve onları iyi tanıyordu. Bunun için de nasıl yaklaşması ve neler söylemesi gerektiğini de çok iyi biliyordu. İlk hitabı kardeşçe ve yürekten geliyordu. Sevgi ve şefkat gülünün kokuları geliyordu.;
“Ben (dedi), sizin için apaçık bir uyarıcıyım. Allah'tan başkasına tapmayın! Ben, size (gelecek) elem verici bir günün azabından korkuyorum." Ey halkım! Sizleri bizleri yaratan ve yoktan var eden Allah’tır. Annelerinizin karnında sizleri besleyip büyüten de Allah’tır.Gündüzleri, geceleri var eden O Allah’tır.Sizlere göz aydınlığı evlatlar veren de O Allah’tır.Ürünlerinizin bereketlenmesi ve sizlerin tatlı sular içmesi için gökten bulutlardan yağmur indiren de O Allah’tır.Şayet sizler, ellerinizle yaptığınız putların da güçlü olduğuna inanıyorsanız söyleyin bakalım, onlar ne yaratabilmiştir?Kendileri korunmaya muhtaç olan zavallı varlıklar, sizleri nelerden korumuştur?Ama O Allah’a gelince, işte O, Allah her şeye şekil veren ve yaratandır.Sizleri nasıl yarattıysa, öylece de öldürecektir. Sonra tekrar dirilterek, yaptıklarınızdan dolayı sizleri hesaba çekecektir. Nuh peygamberin konuşması halkın üzerinde etkisini gösteriyordu. Bazıları putların etkisinden sıyrılıp, sağduyuyla düşünmeye başlıyordu. Ama bunlar çok azınlıktaydı.
Zengin zalimler, varlıklarının etkisiyle Nuh peygambere karşı çok kırıcı ve kaba davrandılar. Onu yanında gezen fakir ve güçsüz insanlardan dolayı ayıpladılar. Ama Nuh peygamber yürekliydi. Hiçbir tehdide pabuç bırakmazdı

 
Alıntı ile Cevapla

Alt 15 Ağustos 2008, 13:26   #14
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Cevap: Peygamberlerin Sıfatları




DÜNYADA İLK AİLE (Hz. Adem 2) Yazan seyit ahmet uzun
Âdem ve eşi dünya hayatının ilk sıkıntılarıyla karşılaşırlar. Artık güneşin sıcağından etkileniyorlardı. Kışın soğuktan üşüyorlardı. Yemek için çalışmak zorunda kalıyorlardı. Yeryüzünde yaşayan hayvanlardan korunmak için barınacakları bir yer arıyorlardı. Allah bu şekilde insanlara şunu da öğretmiş oluyordu; insanlar için en uygun yer cennettir. Cennette rahat yaşamak istiyorsanız, şeytanı dost edinmeyin. İşte ilk insanlar bu şekilde dünya hayatında yaşamlarını sürdürür. Âdem toprağı eker, hayvanları evcilleştirir. Böylece tarım ve hayvancılık yaparak geçimini sağlamaya çalışır. Dünyanın sıkıntısına rağmen her taraf cennetten bir köşe gibi çok güzeldir. Ormanlar yemyeşil, kuşlar cıvıl cıvıl, gökyüzü masmavidir. İşte aradan bir müddet geçtikten sonra aileye yeni bireyler katılır. Âdem’in Habil ile Kabil isminde iki çocuğu dünyaya gelir. Bunlarla evde ayrı bir neşe ve mutluluk rüzgârları eser. Bu çocuklardan Kabil, Âdem’in büyük oğludur. Habil ise küçük oğludur. Âdem’in kabil’in toprağa olan merakından dolayı onun tarımla uğraşmasını ister. Babasının bu isteği üzerine Kabil, toprakla uğraşır. Ailesine bu şekilde katkıda bulunmaya çalışır. Habil’in de hayvanları sevmesinden ve onlarla ilgilenmesinden dolayı hayvancılıkla uğraşmasını ister. Habil’de hayvanların sütünden, derisinden, etinden faydalanarak ailesine katkıda bulunmaya çalışır. İşte aile böylece genişlemeye ve yardımlaşma ve dayanışma içinde mutlu bir geleceğin temellerini artmaya çalışmaktadır. Âdem bu esnada çocuklarına Allah’ı ve hayatın anlamını açıklamaya ve onları Allah sevgisi ve saygısı içinde yetiştirmeye çalışır. Artık çocuklar büyümüştür Alla^'a karşı sorumluluk duygusu taşıyacak yaşa gelmişlerdir.
Adem, bu sırada çocuklarının Allah’a bir kurban sunmasını ister. Çünkü bu şekilde kimin Allah’a daha yakın olduğunu ve Allah’ı daha çok sevdiğini göstereceklerdir. Bu aslında o zamanki Allah’a ibadet anlayışını da göstermesi açısından önemlidir.
İnsanlar Allah’a yakınlıklarını göstermek için, en çok sevdikleri şeylerden Allah için kurban sunuyorlardı. Allah’a yakınlık, sevilen şeylerden Allah için fedakarlıkla ölçülüyordu. Kim sahip olduğu şeylerin en iyisini Allah’a adayabilirse onun sevgisi daha yüceydi.
İşte Habil, babasının bu isteği üzerine hayvanlarının içinden en güzelini seçer. Göze güzel görünen ve insanın hoşuna gidecek güzellikte bir koçu alır. Kurban sunulacak tepeye bırakır. Allah’ın, sevgilerin en güzeline layık olduğuna inanmaktadır. Bunun için de, O’nun seveceği ve razı olacağı bir kurban sunar. Habil, yüreğindeki Allah sevgisinin yansımasını bu şekilde göstermektedir.
Kabil’e gelince o bu isteğe çok da iyi bakmadı. Kendi eliyle kazandığı ve yorularak elde ettiği güzel ürünleri kimseyle paylaşmak istemedi. Bunun için de tarlasındaki solmuş ve atılacak ürünleri kurban olarak sunar.
Allah’ın kendisi için sunduğu tüm nimetleri göz ardı eder. Allah’ın kendisine verdiği, gücü, kuvveti, gözü, kulağı, aklı, kalbi ve kendisini insan olarak yaratmasını unutmuştur. Allah’ın verdiğini, O’nun yolunda harcamakta cimrilik etmektedir.
İşte bu duygularla ikisi de kurbanlarını sunarlar. O zamanlarda sunulan kurbanın kabulü, bir ateşin onu yakmasıyla gerçekleşmekteydi.
Aile merakla kimin kurbanının kabul edileceğini beklemektedir. Ertesi gün güneşin doğmasıyla birlikte ailece yola çıkarlar. Güneş bir portakal gibi ağaçların arkasından görünmektedir. Kuşlar cıvıl cıvıl ötüşmektedirler. Tabiatta her varlık kendi diliyle Allah’ı anmaktaydı. Biraz sonra kurban sunu yerine varırlar.
Habil’in gözleri ışıl ışıl parlamaktadır. Allah, kendisinin kurbanını kabul etmişti. Demek ki kurbanı sevgiye layık görülmüştü. Demek ki, Allah sevgisi yüreğinde taht kurmuştu. Habil hemen Allah’a şükretti.
Bu sırada Kabil’in gözlerinde ise kıskançlık ve öfke kıvılcımları yansımaktaydı. Yaptığı hatasını düşüneceğine, niçin sununun kabul görmediğini düşüneceğine Habil’e karşı nefret duymaya başladı.

 
Alıntı ile Cevapla

Alt 15 Ağustos 2008, 13:26   #15
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Cevap: Peygamberlerin Sıfatları




ADEM'İN YARATILIŞI VE İBLİSİN KİBRİ (1)

Yazan seyit ahmet uzun
Evrende insan diye hiçbir varlık yoktu. Allah bir insan yaratmayı diledi. Yaptıklarından sorumlu olacak, akıl ve irade ile donanmış iyiliğe de, kötülüğe de kendi isteğiyle yönelebilecek bir varlık. Bu Rabbimizin yüceliğinin farklı bir göstergesi olacaktı. Öyle bir varlık ki, kendi yaratıcısına karşı gelebilecek özellikte, ama yüceliğini koruyacak ruh ve iman donanımıyla her türlü kötülüğün üstesinden de gelebilecek güçte bir varlık olacaktı. İşte Rabbimiz bu varlığı tanımaları için onu meleklere haber verir.
"Muhakkak ben yeryüzünde bir halife var edeceğim" der.
Onlar da: "Biz seni şükrünle yüceltir ve (sürekli) takdis ederken orada bozgunculuk çıkaracak ve kanlar akıtacak birini mi var edeceksin?" dediler.
(Allah "Şüphesiz sizin bilmediğinizi ben bilirim" dedi.
Melekler bu yaratılacak varlık hakkında tam bir bilgiye sahip olmadıkları için, onu bir yönüyle değerlendirdiler. Daha önce yeryüzünde kan döküp, bozgunculuk çıkaran topluluklara benzettiler. Onun için de böyle bir tereddütleri olduğunu ifade ederler. Ama Rabbimiz onlara cevaben; siz yanlış biliyorsunuz demiyor. Ben sizin bilmediklerinizi biliyorum, diyerek bilgilerindeki eksikliği dile getirir. Kısa bir müddet sonra ademi yani ilk insanı topraktan şekillendirerek, insan şekline getirir. Sonra da ona ruhundan üfleyerek onu canlı ve duyarlı bir insan haline getirir.
Yani insan sadece toprak veya çamurdan ibaret bir varlık değildir. O toprağa hayat veren Allah’ın ruhuyla insan olma derecesine yükselir. İşte Allah’ın ruhunu topraktan alırsanız ortada sadece çamur gibi bayağı bir varlık kalır.
Allah’ın ruhuyla şekillenen insan, bir de Allah’ın ilmiyle nimetlenir. Allah, insanların ilk öğretmeni olarak, Adem’e isimleri öğretir. Onların ne anlama geldiğini ve eşyaya nasıl isimler vereceğini ilmiyle ilk insana gösterir.böylece Adem ilk bilgisini alimler alimi yüce Allah’tan alır.
Allah tarafından ilimle donatılan Adem, meleklerin karşısına çıkarılır. Adem hayatının ilk sınavla karşı karşıyadır. Bundan sonra onun ve neslinin varlığının amacı olan imtihan ona verilen deri de göstermesi açısından oldukça büyük bir önem arz etmektedir.
Allah, Adem’i meleklerin karşısına getirir. Onlara;
-Ey meleklerim şayet Adem hakkındaki görüşlerinizde doğru sözlüyseniz şu eşyaların isimlerini bana söyleyin bakalım, der.
Meleklerde bir şaşkınlık vardır. Onlar, Allah’ın öğrettiğinden başka bir şey bilmeyen, Allah’a itaatle görevli nurdan varlıklardı. Bunun için hemen boyun eğip, teslimiyet gösterirler;
-Ya Rabbi biz senin bize öğrettiğinden başka bir şey bilmeyiz. Biz seni tespih ve takdis ederiz. Sen yücelerin en yücesisin, derler.
Bu cevap üzerine Rabbimiz, meleklere;
-O halde hadi bakalım onun büyüklüğü ve bilgisi karşısında ona saygı gösterin. Önünde eğilin!
Allah bu şekilde ilmi ve alimlerin değerini yüceltmiş oluyordu. Öğretmek Allah mesleğiydi. Bundan daha yüce bir mertebe olmazdı. Bunun için de melekler onun önünde eğilmişlerdi.
Meleklik teslimiyetti, itaatti, saygı duymak ve boyun eğmekti. İşte yücelerden gelen emir karşısında hiç tereddüt gösterilmedi. Kıyasa ve karşılaştırmaya gidilmedi. Sebep sonuç istenmedi hemen saygı bahçesindeki itaat gülü gibi açtılar. Güzel kokularını evrene yaydılar. Adem’in önünde eğildiler. Allah’a itaat, Adem’e secden geçiyorsa, bu sorgulanamaz dediler ve hemen teslim oldular
Ama o da ne? O kadar güzel güllerin içinde bir ayrık otu gibi dimdik ayakta duran biri vardı. Adem’in karşısında eğilmemişti. Ona saygı duymuyordu. Yüceler yücesi Allah’ın emri yok sayılıyordu. Allah karşısında büyüklenme ve kibir duyguları taşıyordu. Kendini üstün görüyordu. Rabbimiz seslendi;
Ey İblis, ben emir etmişken seni emrime karşı gelmeye sevk eden şey nedir? Ne adına emrime karşı geldin de yoldan çıkanlardan oldun? Söyle bakalım!
İblis küstahlığına devam etmektedir. Yüceler yücesinin karşısında af dileyip, pişmanlık duyacağına kaba bir şekilde konuşur;
Beni ateşten, onu ise çamur parçasından yarattın. ateş hali itibarıyla çamurdan üstündür. O halde üstün olanın, aşağılık olana boyun eğmesi olacak iş değildir.
İlk defa Allah’ın emri karşısında kıyasta bulunan şeytan olmuştur. Böylece emri yanlış yorumlayarak aklının kurbanı olmuştur. Allah’ın emri karşısında teslimiyeti bırakıp da bir takım nefsi çıkarımlarda bulunanlar şeytanlaşmış insanlar olarak tarihteki yerlerini alacaklardır.
Şeytanın kendisinden aşağı durumdakine saygı duyamayacağını, üstün olanın saygıya layık olduğunu dile getirirken unuttuğu bir gerçek vardı. Bu gerçeği de kendisine nefsi unutturmuştur. Çünkü bu gerçek onu yüceler yücesine karşı itaatkar kılacak ve teslim olmasını gerektirecek bir unsurdu.
Allah yücelik bakımından zirveydi. Büyüklük ona göre değerlendirilirdi. Kim ona daha yakınsa o büyüktür. Kim Allah’a karşı teslimiyetle O’na yaklaşmışsa o üstündür. İşte şeytan bu gerçeği unutmuştu. Madem aşağı olanın üstün olana saygısı icap ederi, o halde kendisinin yüceler yücesi olarak kabul ettiği Allah’a saygı duyması gerekirdi.
Ama olmadı o aslında saygıyı üstünlüğe göre değil de, nefsinin hoşuna gidecek hususlara göre değerlendiriyordu.
O güne kadar nefsine isabet eden bir emirle karşılaşmadığı için, Allah’a en çok ibadet edenler arasında anılıyordu. Ama olmadı. İnsan ne kadar ibadetli ve Allah’a saygılı olduğunu iddia ederse etsin, bu asla kendisine Allah’ın emrini küçümseme ve ona karşı gelme hakkı vermezdi.
İşte yüce Rabbimizde bunu çok açık bir şekilde ifade etmiştir;
Ey İblis benim katımda büyüklenmek mümkün değildir. Kimse benim yanımda kibir ve gurur duyguları taşıyamaz. Sen bu davranışınla aşağılık olanların davranışını sergiledin. Sen aşağılıklardansın. Şimdi benim katımdan in! Artık sen bu makamın sahibi değilsin! Kim bana ve emrime karşı gelirse senin gibi aşağılıklardan olur. Defol!
Allah’ımız bir ilke belirlemişti;
Kim olursa olsun, hangi makamda olursa olsun önemli değildi. Kim Allah’ın kesin bir emri varken ona isyan ederse, rahmetten mahrum olanlardan olacaktır. Bir ilke vardır;
Allah bir işi emrettiyse o doğrudur ve uygulanması zorunludur. Bunu hiçbir gerekçeyle göz ardı edemez ve itaatten yüz çeviremez. Hele de büyüklük taslaması hiç olacak iş değildir. Bu geçmiş zamanların yasasıdır sözü, ancak iblisliğe soyunanların sözü olabilirdi. İşte bu uyarıdan sonra şeytan, rahmet makamından kovularak, azabı hak edenlerden olmuştur.
Şeytan bu durumu içine sindirememiştir. Kendisini helake sürükleyen ve rahmetten kovulmasına neden gördüğü Adem’e ve soyuna savaş ilan etmiştir. Onları da kendisiyle birlikte cehennemim isyan çukurlarında azaba sürüklemek istemiştir. Bunun için de Allah’tan bir istekte bulunmuştur;
Beni saptırmalarına karşılık, kıyamete kadar bana müsaade et! Bak göreceksin onların çoğunu benimle birlikte isyan bataklığına sürükleyeceğim.
Onlara önlerinden arakalarından sağlarından sollarından yaklaşarak Sen’in yolundan uzaklaştıracağım. Kimini geçmişleriyle övünmeleriyle, kimilerini gelecek kaygısıyla, kimilerini yaptıkları iyilikleri büyük görmek ve başa kalkmakla, kimilerini de kötülükleri güzel göstermekle saptıracağım. Göreceksin çoğunu yolundan alıkoyacağım.
Ancak Sen’i yüreklerinde taç, dillerinde sevgi, ismini gönüllerinin inancı, sevgini dertlerinin ilacı olarak gören ve ölümü sevgini kaybetmeye tercih edenlere bir şey yapamam.onlar Senin halis kullarındır. Ben de onlara bir tesirde bulanamam. Ama onların dışındaki bütün insanlar benim yoldaşım olmaya adaydır.
Şeytanın bu sözleri üzerine Rabbimiz;
Ey rahmetten kovulmuş! Doğru söyledin. Benim halis kullarıma hiçbir tesirin olamayacaktır. İmanı yüreklerinin tacı yapanlara asla bir zarar veremeyeceksin. Çünkü buna gücün yetmeyecektir. Hadi şimdilik sen mühlet verilenlerdensin.
Kim sana itaat ederse, bana isyan etmiş olacaktır. Kim seni yoldaş edinirse, benim yolumdan çıkmış olacaktır.

 
Alıntı ile Cevapla

Alt 15 Ağustos 2008, 13:27   #16
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Cevap: Peygamberlerin Sıfatları




Gerçekleşen Rüya (Hz. Yusuf 5) Yazan seyit ahmet uzun
Yusuf Mısır’da güçlü biri olmuştu.
Kral ona bütün yetkilerini devretmiş,
Ve ülkeyi yönetmesini istemişti.
Yusuf bunun üzerine tarıma önem verdi.
Kralın rüyasının yorumunu bildiği için de
Ürünlerden bir kısmını depolarda biriktirdi.
Bir müddet sonra kıtlık baş göstermeye başladı.
Her taraftan insanlar ürün için geliyordu.
İşte bu kelen kervanların içinde
Yusuf’un yakından tanıdığı insanlarda vardı.
Yakup peygamberin büyük oğulları yani,
Yusuf’u kuyuya atan kardeşleri de gelmişti.
Onların içinde sadece Bünyamin yoktu.
Yusuf peygamber onları tanıdı ve gülümsedi.
Nereden geldiklerini kim olduklarını sordu.
Onlarda Kenan ilinden geldiklerini
Babalarının da Yakup isimli birisi olduğunu,
Kardeşlerinin birinin çölde kaybolduğunu
Diğeri de babamızın yanında kaldı.
Yusuf onların, kendisi hakkındaki sözlerine güldü.
Erzakları hazırlandıktan sonra onlara;
Babanızın yanında kalan kardeşinizi de getirin.
Görüyorsunuz ki ben, ölçüyü tam yapan birisiyim.
Ve size karşı oldukça konukseverim.
Onu bana getirmezseniz size ürün vermeyeceğim.
Bunun için de benim yanıma yaklaşmayın.
Bun üzerine kardeşler Yusuf’a şöyle derler;
Sen merak etme biz onu da sana getireceğiz.
Onun babasını ikna etmeye gayret edeceğizi
Bunun üzerine Yusuf peygamber yardımcılara;
Onların eşyalarını yüklerinin içine tekrar koyun,
Evlerine döndüklerinde bunun fark ederler,
Buraya erzak için gelmeye çalışırlar.
Kardeşler hep beraber memleketlerine dönerler.
Hemen babalarının yanına giderek ona;
Ey babamız, Bünyamin’i de bizimle gönder
Yoksa Aziz bize erzak vermeyecek.
Söz onu koruyacağız, ona bir şey olmayacak!
Size daha önce Yusuf için güvenmiştim
O zaman ne oldu söyleyin bakalım?
Ben onu ancak Allah’a havale ediyorum.
Bunun üzerine kardeşler ürünlerini indirmişlerdi.
Yükü indirdiklerinde sevinçten coşarak;
İşte eşyalarımız olduğu gibi duruyor.
İzin verirsen bir deve yükü eşya fazla alırız.
Çaresiz kalmadıkça mutlaka getireceğinize
Söz vermedikçe size izin vermeyeceğim.
Allah adına bana söz vermenizi istiyorum.
Çocukların gözleri ışıl ışıl parlamıştı.
Hemen babalarına istedikleri sözü verdiler.
Çocukların bu sözlerinden sonra Yakup;
Oğullarım hepiniz aynı kapıdan girmeyin.
Size bir tehlikenin dokunmasından korkarım.
Ama Allah’tan gelecek olan hiçbir şeyin
Size isabet etmesini de engelleyemem.
Hüküm ancak Allah’ındır.
Kardeşler Bünyamin’i de alıp Mısır’a giderler.
Babalarının dediği gibi şehre girerler.
Yusuf Bünyamin’i görünce çok sevinir.
O gece kardeşini yanına alır ve ona sarılarak;
Ben senin kardeşin Yusuf’um, der.
Onların yaptıklarına da sakın üzülme!
Ertesi gün yükleri hazırlanmıştı.
Yusuf o gece kardeşinin devesine
Kralın altın tasını gizlice yerleştirmişti.
Kervan hareket ettikten az sonra,
Bir tellal bağırarak onları durdurdu;
Ey hırsızlar durun bakalım!
Kardeşler şaşkın şaşkın birbirine baktılar.
Ne olduğunu anlamamışlardı.
Ne arıyorsunuz söyleyin, dediler.
Biz kralın altın tasını arıyoruz.
Bunun üzerine büyük kardeş onlara;
Biz buraya bozgunculuk yapmaya gelmedik.
Üstelik biz hırsızda değiliz, dedi.
Bunun üzerine muhafızlar onlara;
Peki siz yalancıysanız sizde bunun yani,
Hırsızlığın cezası nedir söyleyin, dediler.
Onlar da; eşya kimin yükünde bulunursa
O kişiyi burada alıkoymaktır,dediler.
Tası ararken, Bünyamin’in yükünde bulurlar.
Kardeşleri bunu görünce hemen;
Bu çalmışsa kardeşi Yusuf’da çalmıştı,dediler.
Yusuf bu sözü içinde sakladı,kendini tanıtmadı.
Siz daha kötü bir durumdasınız çünkü,
Allah sizin anlattığınızı çok iyi bilir,dedi.
Kardeşler Yusuf’a üzüntüyle gelerek;
Ey Aziz onun yerine bizlerden birini al.
Çünkü onun çok yaşlı bir babası var.
Üzüntüsüne dayanamaz kahrolur,dediler.
Yusuf’ta bunun üzerine onlara;
Başkasını almaktan Allah’a sığınırız,dedi.
Kardeşler ümitlerini kesmişti.
Büyükleri babalarının yanına gitmek istemedi.
Babamıza gidin ve ona deyin ki;
Ey babamız oğlun hırsızlık etti.
Biz ancak bildiğimizi söylüyoruz.
Bize inanmıyorsan kervandakilere sor, deyin.
Yakup, Bünyamin’in de yakalandığını öğrenince
Üzüntüden gözlerine ak düştü.
Gören gözü görmez oldu evlat acısından dolayı.
Yusuf ve Bünyamin Yakup’un dilindeydi.
Sabah akşam onların isimlerini tekrarlıyordu.
Çocukları babalarına şöyle dediler;
Yeter baba Yusuf’u anmaktan helak olacaksın.
Yakup’ta ; ben sizin bilmediğinizi biliyorum.
Şimdi gidin ve onları iyice arayın, dedi.
Kardeşler tekrar Yusuf’un yanına gittiler;
Ey Aziz bizim fazla sermayemiz yok,
Bize tam olarak ölçerek ver, bize bağışta bulun.
Bu sözler üzerine Yusuf, onlara;
Siz cahilliğinizi hiç düşünmüyor musunuz?
Yusuf’la kardeşine ne yapmıştınız hatırlayın.
Bu sözler kardeşler de bir şaşkınlık oluşturdu.
Yoksa yoksa sen Yusuf’musun? dediler.
Evet ben Yusuf’um, bu da kardeşim.
Allah güzel davrananları ödüllendirir.
Kardeşleri de; Allah seni bizden üstün kıldı.
Biz hata yapanlardandık, dediler.
Yusuf; bugün kınanmak ve kızmak yok.
Allah sizleri affetsin, dedi.
Göleğini kardeşlerine vererek onlara;
Bunu götürün babama verin, gözleri açılsın.
Gömleği gözüne süren Yakup’un gözleri açılır.
Çocukları bunun üzerine babalarına;
Ey babamız bizim Allah’tan af dile, dediler.
Çünkü biz gerçekten günahkardık.
O da çocukları için Allah’tan bağış diledi.
Sonra hep beraber Mısır’a gittiler.
Yusuf’un onların geldiğini görünce,
Hemen ayağa kalkıp anne babasını kucakladı.
Sonra da anne babasını tahta oturttu.
Hepsi Yusuf’un büyüklüğü önünde eğildiler.
Bunun üzerine Yusuf; babacığım işte bu, dedi
Allah’ın bana gösterdiği rüyanın yorumudur.
Son olarak Yusuf peygamber şöyle dua etti;
Allah’ım beni Müslüman olarak öldür
Ve beni iyi insanlar arasına al Rabbim.

 
Alıntı ile Cevapla

Alt 15 Ağustos 2008, 13:29   #17
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Cevap: Peygamberlerin Sıfatları




Yusuf Zindanda (3)
Yazan seyit ahmet uzun
YUSUF ZİNDANDA
Ve Gül yüzlü Yusuf zindana atılmıştı.
Hem de niçin biliyor musunuz gençler? Namuslu kalmak istediği için.
Ne garip bir olay değil mi ama!
İnsan namusu için suçlu bulunmuştu.
Zaman hala değişmemiş galiba
Günümüzde de arını korumak isteyen genç
Gerici ve çağ dışı sayılmıyor mu?
Hele erkeklerin namuslu kalmak istemeleri
Hiç de anlaşılır gelmiyor bazılarına
Bir nevi onlarda mahkum ediliyor.
Ama bizim için en önemli rehber
Allah’ın elçi kıldığı peygamberlerdir.
İşte gül yüzlü Yusuf bize göstermişti
İnsan için en büyük saadet;
İnancını ve namusunu korumaktır.
Allah’a nankörlükten sakınmaktır.
İşte namusu için kurban edilen Yusuf
Zindana atılmış sabrı öğreniyordu.
Gökyüzü kararmıştı birden bire
O güzelim güneş sarı saçlarını
Artık dalgalandırmıyordu
Zindandaki mahkumların gözlerinde.
Yusuf’un gözlerinde güneşin solduğunda
İki genç daha atılmıştı karnlık zindana.
Bir müddet Yusuf’u gözetlediler.
Onun gerçekten hem iyi bir insan
Hem de bilgi sahibi olduğunu anladılar.
Ayın ışığı süzülürken parmaklıklardan
Yıldızlar ışıl ışıl parlıyordu. Ama onlar,
Sadece az kısmını görebiliyorlardı,
Allah’ın sunduğu sonsuz güzelliğin.
İşte böyle bir gecede gençler geldiler
Gül yüzlü Yusuf’un yanıbaşına çöktüler.
Gördükleri rüyaların yorumunu sordular.
Onlardan birisi dedi ki Yusuf’a;
Ben rüyada şarap sıktığımı gördüm.
Diğeri de şöyle anlattı rüyasını;
Ben de dedi; başımın üstünde
Ekmek taşıyordum ki kuşların gelip
O ekmekten yediklerini gördüm.
Bunun açıklamasını yaparsın değil mi?
Çünkü sen gerçekten iyi bir insansın.
Yusuf peygamber biraz durduktan sonra,
Onların merakını giderecek sözü söyledi;
Size rüyalarınızın yorumunu yapacağım.
Ancak bu ilmi bana Allah öğretti.
Ben Allah’a inanmayanları dost edinmem.
Çünkü onlar ahireti inkar ederler
Ve hiçbir iyiliğe de yakın olmazlar.
Ben atalarımın dinine uydum.
Onlar ki gerçekten iyi insanlardır.
İbrahim, İshak ve Yakup’un yolundayım.
Onlar gibi hak dine tabiyim.
Allah’a herhangi bir şeyi ortak koşmak
Bizim gibi inan insanlara asla yakışmaz
Bu bize ve insanlara Allah’ın iyiliğidir.
Ancak birçok insan anlamak istemez;
Allah’ın sunduğu güzelliğe kör kesilir de
Kötülüklere karşı gözünü faltaşı gibi açar.
Allah’ın verdiği güzelliğe şükretmez.
Ey zindan arkadaşlarım!
Bizin yaratılış gayemiz Allah’a ibadettir.
Öyleyse bize tüm güzellikleri veren
Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmayalım
Hiçbir varlığı onu sever gibi sevmeyelim
Çünkü Allah’tan başka hiçbir şey
Ve hiç kimse bize fayda ve zarar veremez.
Allah’tan korkar gibi korkmayın kimseden.
Ey zindan arkadaşlarım!
O Allah’ki bulutlardan yağmuru,
Topraktan sebze ve meyveleri sunmuştur.
Peki o tanrı sanılarak tapılan putların
İnsanlara ne faydası dokunmuştur.
İnsanlar için ne yaratabilmişlerdir.
Onlar hep başka şeylere muhtaçtır.
Allah ise varlığı kendisindendir.
Aynı zamanda her şey ona muhtaçtır.
Gökleri direksiz durduran O’dur
Bulutlardan yağmur indiren de
Gecemizi ay ve yıldızlarla donatan da
Hep O üstün ve güçlü olan Allah’tır.
Ey zindan arkadaşlarım söyleyin bana;
Hiçbir şeye gücü yetmeyen tanrılar mı
Yoksa her şeye gücü yeten ve sahip olan
Tek Allah’mı hangisi daha iyidir?
Allah’tan başka yalvardığınız şeyler
Sadece birer kuruntudan ibarettir
Ve korunmaya muhtaç varlıklardır.
Onlara ibadet ve itaati asla ve asla
Allah’ımız emretmemiştir bilesiniz.
Hüküm ve ibadet ancak Allah’a aittir.
O, sadece kendisine ibadeti emretmiştir.
Gerçek ve doğru din de ancak budur.
Ama insanların çoğu bunu anlamazlar.
Sizler de ey zindan arkadaşlarım sizler de
Bunu iyi düşünün de zarara uğramayın.
Şimdi size rüyalarınızı açıklayayım;
Sen içecek taşıyan genç arkadaşım
Sen yine kralına hizmet edeceksin
Onun yanında uzun yıllar çalışacaksın.
Ama sana gelince ey ekmek taşıyan
Sen asılacaksın ve kuşlar başını kekecek
İşte rüyalarınızın tam açıklaması budur.
Olacak iş de böyle kesinleşmiştir,dedi.
Yusuf o sırada kurtulacağını bildiği
İçecek taşıyacak arkadaşına dedi ki;
Buradan çıktığın zaman beni unutma,
Kralına, benim suçsuz olduğumu hatırlat.
Belki benim suçsuzluğumu bilir de
Bu zindandan beni çıkartır dedi.
Rüyaların yorumu gerçekleşmişti.
Ancak şerbetçi genç Yusuf’u unutmuştu.
Şeytan ona dışarıyı süslemiş ve o da
Zindan arkadaşını unutuvermişti.
Bakalım Yusuf daha ne kadar kalacak
Zindan denilen sabır teknesinde

 
Alıntı ile Cevapla

Alt 15 Ağustos 2008, 13:30   #18
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Cevap: Peygamberlerin Sıfatları




Yusuf Sarayda (2) Yazan seyit ahmet uzun
Yakup, Yusuf’un ayrılığına çok üzülmüştü.
Ama çocuklarının sözüne de inanmamıştı.
Bir gün Allah’ın kavuşturacağını biliyordu.
Bunun için de sabretmesi gerekiyordu.
İşte Yakup üzüntülü halde bekleyedursun.
Yusuf kuyuda kardeş ihanetine uğramış,
Şaşkınlıkla olacakları bekliyordu.
Ancak kuyuda yalnız olmasına rağmen
Yine de çok korkmuyor, üzülmüyordu.
Çünkü yüce Allah ona kurtulacağını
Ve bu olayı da onların haberi yokken
Kardeşlerine haber vereceğini bildirmişti.
İşte tam o sırada bir kervanın sesi duyulur.
Yolcular orada bir kuyu olduğunu ve
Su bulacaklarını tahmin ediyorlardı.
Bunun için de oraya elinde kova ile
Bir arkadaşlarını gönderirler.
Adam kovayı kuyuya salladığında
Gözleri büyük bir şaşkınlıkla açılır.
Ve hayretle arkadaşlarına seslenir;
Müjde müjde burada bir çocuk var!
Hemen onu kuyudan çıkarıp sakladılar.
Çünkü onu bir eşya olarak düşünüyorlardı.
Yusuf’u alınca deve kervanı yola koyuldu.
Güneş tepelerin ardına çekilirken
Ağaçların altında o gece dinlendiler.
Sabah etraf kızılken yola çıktılar.
Bir müddet sonra Mısır’a varırlar.
Kervandakiler esir pazarına giderler.
Yusuf’u kuyuda buldukları için de
Hemen elden çıkarmak istiyorlardı.
O gün Mısır’ın vezirlerinden Aziz
Köle pazarına çıkmış, geziyordu.
Yusuf’u orada görünce çok beğendi.
Onun gözlerindeki zeka kıvılcımını sezmişti.
Bunun için hemen onu satın aldı.
Aziz,Yusuf’u evine götürdü.
Karısı Züleyha’ya teslim ederek ona;
Ona iyi bak ve değer ver tamam mı?
Bakarsın bir gün onu evlat ediniriz
Ya da bize belki bir faydası dokunur.
Allah böylece onu saraya yerleştirmişti.
Kuyudan saraya geçiş tamamlanmıştı.
Şimdi Yusuf’un olgunlaşması gerekiyordu.
Yusuf saray hayatına alışmıştı.
Nerede ne yapacağını biliyor,
İnsanlara karşı oldukça iyi davranıyordu.
Aradan geçen uzun yıllardan sonra
Yusuf yakışıklı ve zeki bir genç oldu.
Allah bu yakışıklı ve zeki gence
Adaletle hükmetme gücü verir.
Ancak Yusuf büyük bir tehlikedeydi.
Çünkü kaldığı evin hanımı kötü kalpliydi.
Onun için ahlaksız şeyler düşünüyordu.
İşte bir gün kadın kapıları kapattı.
Yusuf’ta içerideydi o sırada.
Yusuf ne olduğunu anlamamıştı.
Züleyha,Yusuf’a iyice yaklaşarak,
Ona ahlaksız bir teklifte bulunur.
Yusuf bu teklif karşısında utanır.
Ve ben Allah’a sığınırım bu kötülükten
Diyerek kadından uzak durmaya çalışır.
İyiliklere nankörlük kötü bir davranıştır.
Kocanız da bana çok iyi davrandı.
Üstelik Rabbimde beni korudu.
Siz de kocanıza ihanetten vazgeçin.
Bu çok iğrenç bir davranıştır,dedi.
Ancak kadın Yusuf’u duymuyordu bile.
Onun düşündüğü sadece ahlaksızlıktı.
Bunun için Yusuf’u kovalamaya başladı.
İman yüreğine işlemiş genç insan
Bu kötülükleri yılan gibi görüyordu.
Ondan olabildiğince kaçmaya çalışıyordu.
Kadın da onu kovalarken kapıya vardılar.
İşte tam o sırada kapı açılmasın mı?
Hem de kapıda kim vardı biliyor musunuz?
Züleyha’nın kocası Aziz duruyordu.
Kadın hemen kocasının arkasına saklandı.
Eşine kötülük yapmak isteyen bu adamı
Ya zindana atar ya da işkence edersin dedi.
Yusuf gayet sakin bir şekilde ona;
Hayır efendim asıl o kötülük düşündü.
Ben ondan kaçmaya çalıştım,dedi.
O sırada kadının akrabalarından birisi
Kapının yanından geçiriyordu ki,
Olayı görünce durdu ve dinledi sonra;
Bakın Yusuf’un gömleğine dedi.
Şayet arkadan yırtılmışsa Yusuf haklı
Önden yırtılmışsa kadın haklıdır.
Aziz gömleğin arkadan yırtıldığını gördü.
Yusuf’ a dönerek şöyle dedi;
Yusuf sen bu olayı söylemekten vazgeç,
Ey kadın sen de günahın için af dile.
Çünkü sen günahkarlardan oldun, dedi.
Bu olay kısa süre için de sarayda duyuldu.
Saray kadınları Züleyha’yı küçümsediler.
Bir köleyle birlikte olmak istediği için.
Onu şaşkın olmakla suçladılar.
Ancak Züleyha bunları duymuştu.
Hemen onlara bir yemek hazırladı.
Bir davetçi göndererek onları çağırdı.
Onlar için yastıklar minderler hazırlamıştı.
Yemeleri için de çeşitli meyveler.
Kadınlar meyvelerini yemeye dalmıştı.
İşte o sırada Züleyha,Yusuf’a seslendi;
Ey Yusuf haydi çık karşılarına, dedi.
Kadınlar birden bire Yusuf’la karşılaşınca,
Gözleri hayretten fal taşı gibi açıldı.
Ona bakmaktan kendilerini alamadılar.
Bu sırada meyveyi soyarken dalmışlardı.
Meyve yerine bıçakla ellerini çizdiler
Ama bunun farkına bile varamadılar.
Bu bir insan olamaz dediler hayretten.
Bu olsa olsa üstün bir melektir.
Züleyha, kadınların şaşkınlığını görünce;
İşte beni ayıpladığınız genç budur,dedi.
Fakat o bundan şiddetle kaçındı.
Ancak sizler de şahit olun ki,
Dediğim ahlaksızlığı ona yaptıracağım.
Şayet dediğimi yapmayacak olursa,
Onu mutlaka zindana attıracağım
Ve onu orada süründüreceğim,dedi.
Bunun üzerine Yusuf Rabbine dua etti;
Allah’ım zindan daha iyidir, dedi.
Bunların istediği ahlaksızlıktan.
Beni bu kötülükten koru ya Rabbi!
Allah onun duasını kabul etti.
Onların hilelerini Yusuf’tan uzaklaştırdı.
Aziz Yusuf’un haklılığını bile bile,
Halkın dedikodusundan dolayı
Yusuf’u zindana attırdı.
Suçsuz bir insan kurban edilmişti.
Bir saraylının ahlaksızlığına.
Çağlar boyunca da böyle olmuştu.
Böyle olmaya da devam edecektir.
Allah kalplerden sürgün edilmişse
Her türlü kötülük normalleşiyordu.
Yusuf namuslu kalmasının karşılığını
Zindana atılmakla almıştı.
Bakalım Yusuf’u daha neler bekliyor

 
Alıntı ile Cevapla

Alt 15 Ağustos 2008, 13:30   #19
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Cevap: Peygamberlerin Sıfatları




Çölde Fışkıran Su (Hz.İbrahim 4) Yazan seyit ahmet uzun
ÇÖLDE FIŞKIRAN SU
Allah’ın izni ve yardımıyla kurtulmuştu
İbrahim peygamber ateş imtihanından.
Halkını terk ederek ayrıldı oradan.
Bir müddet sonra Sare hanımla evlendi.
Yıllar geçmesine rağmen çocukları olmamıştı.
Sare hanım, İbrahim’in çocukları sevdiğini biliyordu.
Bundan dolayı da ona bir teklifte bulundu.
Cariyesi Hacer ile evlenmesini istedi.
İbrahim eşini çok seviyordu,üzülmesini istemiyordu.
Bunun için de ona tebessüm ederek baktı.
Allah belki bize bir çocuk verir, dedi.
Sonra onları kıskanırsın ben de üzülürüm.
Hayır,dedi Sare hanım üzülmem, sen evlen.
Eşinin ısrarları üzerine İbrahim Hacer’le evlendi.
Hacer ve Sare hanımlar çok iyi geçiniyorlardı.
Birbirine karşı sevgi doluydular.
İbrahim’in evinde mutlu bir aile yuvası oluşmuştu
Bir zaman sonra Hacer hamile kalır.
Ve İsmail isminde nur yüzlü bir çocuk doğurur.
İlk sıralar Sare hanım çocuğa sevgiyle bakar.
Ancak kendisi İbrahim’e bir çocuk verememişti.
Bunun için de yüreğinde bir üzüntü hissetti.
Bu hüzün rüzgarları kıskançlık ateşini körükledi.
İbrahim’e, Hacer ile İsmail’i götürmesini söyledi.
Bunun üzerine İbrahim, anne ve çocuğu aldı.
Sare’ye veda ederek oradan ayrıldılar.
İbrahim, Hacer ile İsmail’i çöle götürdü.
Onlara bir çadır yaptı ve orada bıraktı.
Yanlarına bir miktar da su koymuştu.
Hacer hanım, İbrahim’e masum gözlerle baktı.
Bizi bırakmanı Allah’mı emretti dedi.
İbrahim başını eğerek evet işareti yaptı.
Bunun üzerine tamam gidebilirsin.
Allah bize yeter o ne güzel vekildir,dedi.
İbrahim,Allah’a teslim kadını bıraktı.
Sare hanımın yanına geri döndü.
Ve gitmeden Allah’a dua etti;
Allah’ım insanların kalbini buraya yönelt
Burayı bereketli ve mübarek kıl demişti.
Hacer ve İsmail orada yaşamaya başlamıştı.
Bir süre sonra ana oğlun suları bitti.
Hacer ne yapacağını şaşırmıştı.
İsmail’i çadırda bıraktı sağa sola koştu.
Safa ile Merve tepeleri arasında gidip geldi.
Ama su yoktu, dudakları kurumuştu.
Güneş yakıcı ve kavurucuydu
Kumlar da bir o kadar sıcaktı.
Yer ve gök elbirlik yakıyordu anayı
Çaresiz ve üzgün bir şekilde çadıra döndü.
Oğlunun susuzluktan kıvrandığını sanıyordu
Bunun için yüreğinde burukluk hissetti.
Çünkü o bir anaydı sevgi doluydu.
Çocuğu için canını bile verirdi.
Değil mi ki cennet anaların ayağı altındaydı.
Ama o da ne Hacer,İsmail’in yanına girdiğinde
Şaşkınlıktan gözleri kocaman kocaman açıldı.
İsmail’in ayağının altından su fışkırıyordu.
Allah yalnız bırakmamıştı teslim olan anayı
Ve nur yüzlü güzel çocuğunu
Onları zemzem suyuyla ödüllendirmişti.
Oradan geçen kervanlar suyu görünce konaklamaya
Ve orada yerleşmeye başlamıştı.
Kısa zaman sonra ıssız beldeye canlılık geldi.
İbrahim peygamberin duası kabul edilmişti.
İsmail büyümüş koşacak yaşa gelmişti.
İbrahim ara ara onları görmeye geliyordu.
İşte yine oraya geldiği bir gün rüya gördü.
Rüyasını oğlu İsmail’e anlattı;
Güzel çocuğum rüyamda seni keserken gördüm
Ne dersin bu işe, nasıl karşılarsın bunu dedi.
İsmail, babacığım bu işi Allah emrediyorsa
Hiç çekinme kurbanız biz O’nun yoluna,dedi.
İbrahim ve İsmail teslim olmuşlardı yaratana
Kalplerinde sadece teslimiyet vardı Allah’a.
Eğildi İsmail boynunu kayaya yatırdı.
İbrahim ise elinde bıçak oğlunun yanındaydı.
Tam bıçağı İsmail’in boğazına sürecekti ki
Bir ses duydu derinden ve durdu dinledi
Ey İbrahim diye seslendi Rahman Allah
Sen imtihanı başarıyla geçtin
İşte sana sunuyoruz bir kurbanlık koç
Bunu oğlunun yerine kurban et.
Baba oğul birbirine sarıldılar sevinçle
Allah memnun kalmıştı kendilerinden
Bir de ödüllendirmişti büyük bir kurbanlıkla
O günden sonra Müslümanlar kurban sunarlardı
Allah’a bağlılığın sembolü olarak.
Bundan sonra yüce Allah bir görev daha verdi
İbrahim ve İsmail Kabe’yi yapacaklardı.
Allah işaret etti yerini onlara
Baba oğul el birlik yaparak yükselttiler
Kabe’nin duvarlarını dualarla.
Ey Rabbimiz bizden bunu kabul buyur
Bizi sana boyun eğen sadık kullardan kıl
Tevbemizi ve dualarımızı kabul et
Sen merhametlilerin en merhametlisisin.
Böylece dualarla Kabe’nin de duvarı kalkmıştı.
İbrahim ve İsmail insanları buraya davet ettiler.
Allah onlara haccı da öğretmişti
Ve çölde fışkıran suyla birlikte
Yeni bir medeniyet oluşmuştu
Kabe’nin etrafında İbrahim ümmeti
Selam dedi gelecek rahmet peygamberine.
Kabe, birliğin sembolü olacaktı.
İnanan insanlar dünyanın dört yanından
Akın akın ona koşacak
Gönül huzuruyla etrafında dönecek
Barışı, kardeşliği ve dayanışmayı
Tüm dünyaya göstereceklerdi.

 
Alıntı ile Cevapla

Alt 15 Ağustos 2008, 13:31   #20
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Cevap: Peygamberlerin Sıfatları




Ateşin Yakmadığı Peygamber Hz. İbrahim (3) Yazan seyit ahmet uzun
ATEŞİN YAKMADIĞI PEYGAMBER
İbrahim peygamber Allah dostuydu
O’nun için vardı ve O’nun için yaşıyordu.
Babasına selam demiş, yanından ayrılmıştı.
Ondan sonra halka Allah’ı anlatmaya başlamıştı.
Putların anlamsızlığından bahsetmişti.
Onların tanrı olamayacağını söylemişti.
Halk bu sözler üzerine çok şaşırmış,
İbrahim’e karşı düşmanlık duymaya başlamışlar.
Ey İbrahim, babalarımız bunlara tapıyordu
Bizde onların yolundan gidiyoruz.
Sakın onlara ve tanrılarımıza bir şey söyleme.
İbrahim peygamber onların bu tavrına karşı
Sizler neye tapıyorsunuz söyleyin bana, dedi.
Yalvardığınızda sizi duyuyor mu taptıklarınız
Yahut size ne gibi fayda ve zararları var
Babalarınız gibi sizler de neye tapıyorsunuz
Hiç düşündünüz mü aklınızı kullandınız mı?
İyi bilin ki o putlar benim düşmanımdır
Alemlerin Rabbi ise benim dostumdur
Beni yaratan ve doğru yolu gösteren O’dur
Beni yediren ve beni içiren de O’dur.
Hastalandığım zaman şifa veren de O’dur.
Benim canımı alacak, sonra da
Beni diriltecek olan yine O’dur.
Ve hatalarımı bağışlayacağını umduğum O’dur.
Rabbim bana bilgelik ver
Beni iyilerin arasına katarak ödüllendir.
Beni naim cennetinin varislerinden eyle
Babamı da bağışla çünkü o sapıklardandır.
Tekrar dirilme günü beni mahçup etme.
O gün ne mal ne de evlat fayda verir.
Ancak yüreğin samimiyetinde oluşan
İman nuruyla yapılan davranışlar
Allah karşısında huzur verir.
Siz ey inkar eden insanlar
O gün geriye dönmek istersiniz
Allah’a kulluk etmek için
Ateşi ve azabı görünce yakinen gözlerinizle
Ama heyhat dönüş yoktur geriye
Topraktan bir perde çekilince bedeninize
Artık burası hayal olur sizlere.
Dünyayı verseniz de dönemezsiniz
Kul olmak için yüce Rabbimize
Ateşi görünce ne siz ne de taptıklarınız
Kendisine yardım edemiyecektir.
Aklınızı başınıza alın da
Putları ve yaratılmışları bırakın
Yaratana ve tek hakime kulluk edin.
Ah diyeceğiniz ve dönüşü arzulayacağınız
O şiddetli ve yüzünüzü karartan gün gelmeden
Eşsiz varlığa iman edin ve kulluğa yönelin.
Puta tapanlarda büyük bir şaşkınlık belirdi.
Ne diyorsun İbrahim bize gerçeği mi getirdin,
Yoksa bize şaka mı yapıyorsun, dediler.
İbrahim gayet ciddi ve vakarlı bir şekilde
Gözlerinde korkudan bir eser bulunmadan,
Bütün inananlara örnek bir tavırla;
Hayır şaka yapmıyorum.
Bilakis size doğruyu hem de hiçbir yanlışlığın
Ve de eğriliğin olmadığı doğruyu getirdim.
Sizin gerçek Rabbiniz ancak ve ancak Allah’tır
O göklerin de yerin de Rabbidir.
Ben de buna şahitlik edenlerdenim, dedi.
Sonra içinden onlara bir yun düşündü.
Allah’a yemin ederim ki siz gidince
Putlarınıza bir oyun edeceğim, dedi.
Halk bir bayram günü İbrahim’e
Kendileriyle gelmesini teklif ettiler.
Onu hala kazanacaklarını sanıyorlardı.
Fakat İbrahim yıldızlara baktı ve onlara
Ben hastayım, sizinle gelemem, dedi.
Onlar da İbrahim’i orada bırakarak gittiler.
Bunun üzerine İbrahim, putların yanına girdi.
Putların önündeki yemeği görünce
Yemekleri önlerinden aldı.
Niye engel olmuyorsunuz dedi.
Hadi gelin de beni engelleyin bakalım.
Yerinizden bile kıpırdamıyorsunuz.
Galiba çakılıp kaldınız da gelemiyorsunuz.
Madem siz gelmiyorsunuz o halde ben geleyim.
İbrahim peygamber yemekleri onlara uzatır.
Alın alın da yeyin bakalım.
Sizin için hazırlanmış bu kadar yemek var.
Almaz mısınız size veriyorum, der.
Putların hala sessiz ve çakılı kaldıklarını görünce
Onlara; niye yemiyorsunuz yoksa perhiz misiniz?
Hem de konuşmuyorsunuz dilinizi mi yuttunuz?
Şimdi sizi kim koruyacak bakalım, dedi.
Siz tanrısınız öyle mi?
Bakalım gücünüz ne kadar?
Acaba kendinizi koruyabilecek misiniz?
Gerçek tanrılar iseniz buna izin vermezsiniz.
Ben şimdi sizleri yerle bir edeceğim.
Bu sözlerden sonra tek tek kırmaya başladı.
Putlar birer birer yere devriliyordu.
Tanrılıklarından bir eser görülmüyordu.
Kendilerini kırana karşı bile bir şey yapamıyorlardı.
Bu tanrılar kendilerine inananları nasıl koruyacaktı.
Tabi ki ne kendilerini ne de onlara inananları
Asla koruyamayacaklardı.
Çünkü onlar cansız ve ruhsuzdu.
Hiçbir şeye güçleri yetmeyen taş yığınıydılar.
İbrahim onların içinde en büyüklerini kırmadı.
Elindeki baltayı o büyük putun boynuna astı.
Belki halk bunu düşünür de
Kim yapmış diye ona sorarlar diye.
Halk bayram dönüşü putlarına uğradı.
Gördükleri manzara karşısında
Dehşetle irkildiler, çok şaşırdılar.
Bunu tanrılarımıza kim yapmış olabilir, dediler.
Bazıları hemen İbrahim’i hatırladılar.
İbrahim denen genç yapmıştır
Çünkü o putlarımızı sevmiyor
Onlara karşı saygısızlık yapıyordu, dediler.
Hemen İbrahim’in yanına gittiler.
Ey İbrahim putlarımızı sen mi kırdın?
Bu soru üzerine İbrahim şöyle karşılık verdi;
Belki şu büyükleri yapmıştır ne dersiniz.
Kendisi varken küçüklere tapıyorsunuz diye
Size ve onlara çok kızmıştır.
Öfkelenerek onları kırıvermiştir.
Bakın balta da boynunda asılı duruyor.
İsterseniz ona bir sorun, konuşabiliyorsa, dedi.
Bu soru üzerine halk kısa bir süre düşündüler.
Putların konuşamadığını ve
Kendilerini koruyamadığını
Çok yakından kendi gözleriyle gördüler.
Bundan öncede biliyorlardı bilmesine
Ama gözleri ve vicdanları
İnkarla öylesine kararmıştı ki
Bunu anlamak bile istemiyorlardı.
Sürekli olarak hakka ve hakikate
Kulaklarını ve gözlerini kapatmışlardı.
İşte bu şekilde gözlerini ve yüreklerini
Doğrulara kapatan insanlar
Hangi çağda olursa olsun mahkumdur
İnkarın ve batılın cezbeden büyülü dünyasına
İşte İbrahim’in etkili sözleri üzerine
Vicdanlarıyla baş başa kalarak
Yüreklerinin ve akıllarının sesini dinlediler.
Putların ve putlaştırılmış varlıkların
Asla tanrı olamayacağını anladılar.
Ama kısa bir süre sonra
Menfaat ve çıkarın ortakları
Putların sırtından geçinenler
Onların adına insanları yönetenler
Tanrılarını yalnız ve korumasız bıraktıkları için
Birbirleriyle tartışmaya başladılar
Ve İbrahim’e şöyle karşılık verdiler;
Ey İbrahim biliyorsun ki putlar konuşamaz
Ve kendilerini de savunamazlar.
Sen bu şekilde tanrılarımızla alay ediyorsun
Seni bu konuşmandan men ederiz,dediler.
Bu fırsatı iyi değerlendiren İbrahim;
Ne dediğinizin farkında mısınız söyleyin.
Size fayda ve zarar vermeyen
Kendilerini bile korumaktan aciz
Bu zavallı putlara hala tapacak mısınız?
Hala onları tanrı olarak görecek misiniz?
Yazıklar olsun size de taptıklarınıza da dedi.
Putları tanrı kabul edenler öfkelendiler
İbrahim’in bu sözleri üzerine kızarak
Onu alıp o toplumun liderinin yanına götürdüler.
O zaman oraları Nemrut adında bir kral yönetiyordu.
Nemrut zenginliğine ve gücüne güveniyordu.
Kendisini tanrı gibi görüyordu.
İnsandı ama tanrılaşmak istiyordu.
Onu şımartan ve önünde eğilenler de
Böylece tanrılığını kutsuyorlardı
Nemrut da kendisini gerçek tanrı sanıyordu.
Bunun için de İbrahim peygamberle tartışmıştır.
İbrahim peygamber Allah’ın varlığını
Ve de birliğini ona anlatmış iman etmesini söylemiştir.
Nemrut, İbrahim’e şöyle demiştir;
Senin Rabbin ne yapar, neye gücü yeter
Söyle bakalım ey İbrahim Rabbini anlat
Bunun üzerine İbrahim peygamber ona
Benim Rabbim öldürür ve de diriltir, der.
Nemrut bu söz üzerine gülerek İbrahim’e;
Bunda ne var canım ben de öldürür ve diriltirim.
İşte sana ispatı diyerek muhafızı çağırır.
Zindandan iki esir getirmesini emreder.
Onlardan birini öldürür
Diğerini de serbest bırakır.
İşte gördün İbrahim benim de gücüm yetiyor.
Senin Rabbin gibi öldürüp diriltmeye.
Şimdi bana inandın mı söyle,
Bak demek ki ben de ilahım.
Çok komik olmuştu Nemrut.
Ama bunu kabul etmek istemiyordu.
Zenginliğin her şeye kadir olduğunu sanıyordu.
Öldürmek veya yeniden hayat vermek
Sadece Allah’a ait bir olaydı.
Nemrut’un bu komik cevabı üzerine
Bu küstahça söz üzerine İbrahim;
Ey nemrut madem tanrı olduğunu iddia ediyorsun
O halde hadi bakalım Rabbimin yaptığını
Sen de tersine çevir de görelim.
Benim Rabbim güneşi doğudan getiriyor
Hadi sen de batıda getir de görelim.
Nemrut bu cevapla şaşkına dönmüştür
Ne diyeceğini bilemez bir halde,
İbrahim peygambere çok öfkelenir.
Çünkü İbrahim’e halkının karşısında yenilmişti
Kim olursa olsun tanrılık iddiasında bulunan
Allah’a karşı üstünlük asla olamaz
Kainatta küçük bir kare olan dünyada
Güçlü diye gururlanan ve asi olan
Onun dışına taşınca imtihan
Boynunu bükmek zorunda kalmıştı.
Artık yapacak tek şey itaat ve teslimiyetti.
Ancak inkarın dayanılmaz cazibesi
Ve etrafında dönen insanların pohpohu
Saltanat koltuğunu tanrı makamına çevirtmişti.
Kendisini gerçekten ilah sanmıştı.
Ama daha bir güneşe söz geçirememiş
Acizliğini kabul etmek zorunda kalmıştı.
Aciz olan varlığa düşen görev
Yüce ve eşsiz olanın karşısında
Boynu bükmek ve kul olmaktır.
Ancak saltanatı sallanan Nemrut
Vezirleriyle tartışarak ne yapacaklarını düşündü.
Bir kısmı idam edelim dedi.
Bir kısmı da sürgün edelim buradan dediler.
Bir kısmı ise ateşe atarak cezalandıralım, dedi.
Bu fikir kabul edildi ve hazırlıklar başladı.
Büyük bir ateş hazırladılar İbrahim’e
Tanrılarına hakaret ve isyan ettiler diye.
Fakat güç ve kudret sahibi Allah’ı unuttular.
O’nun peygamberini yalnız bırakacağını sandılar.
Ve İbrahim’i o büyük ateşin içine attılar.
İbrahim’i mancınıkla ateşe fırlattılar.
İbrahim havada uçuyor, ateşe gidiyordu.
Yüreğinde hiçbir korku yoktu.
Dilinde ise şu sözleri mırıldanıyordu;
Rabbim ne güzel bir dost ve
Ne güzel bir yardımcıdır.
Bu sözler üzerine Rabbimizin emri ateşe;
Ey ateş İbrahim’e karşı serin ol!
İbrahim’i yakma o benim dostumdur
Bu emir üzerine ateş yakmadı İbrahim’i.
Bir mucize daha gerçekleşmişti.
Allah dilerse olmayacak bir iş yoktu.
O dilemezse olacak bir iş yoktur.
Ateş gül bahçesine dönüştü.
Yakıcı tüketici olan ateş
İçine düşeni küle çeviren ateş
Serin ve selamet olmuştu
Ve İbrahim peygamber kurtuldu ateşten.
Şaşkın bakışlar altında ateşten çıktı.
Bakın bakın dediler puta tapanlar
Nemrud’u bir insanı tanrı ilan edenler
Sihirbazlıkla suçladılar peygamberi.
İbrahim çok büyük bir sihirbazmış.
Bakın nasıl kurtuldu korkunç ateşten.
İbrahim peygamber ise aldırmadı bu sözlere.
Onlara son söz olarak şunları söyledi;
Sırf dünya çıkarı için bıraktınız Allah’ı
Edindiniz sahte ilah putları ve sultanları
Varacağınız yer cehennemdir elbette.
Hiçbir yardımcınız da olmayacaktır.
Ve onları bırakarak hicret etmiştir.
Rabbini anlatacağı başka diyarlara.

 
Alıntı ile Cevapla

Cevapla

Etiketler
peygamberlerin, sıfatları


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Kapalı
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevaplar Son Mesaj
Kemâl Sıfatları PySSyCaT Dini Sözlük 0 14 Kasım 2017 21:09
Allahü teâlânın sıfatları Kaf_Dağı İslamiyet 0 09 Mart 2016 13:51
Hz. Peygamber'in İsim ve Sıfatları Lcia İslamiyet 0 16 Mart 2015 17:18
Allah'ın Sıfatları AdX Genel İslami Konular 2 12 Ağustos 2013 21:04
Allah'ın Sıfatları Ein Esmâ-Ül Hüsnâ 0 10 Haziran 2011 14:22