15 Ağustos 2008, 13:16 | #1 | |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Peygamberlerin Sıfatları Bütün peygamberlerin DOĞRULUK sıfatları; Sadakat bu erlerin Manevî hayatları. Peygamber de insandır. Bir sıfatı EMANET; İtimada şayandır, Beklenemez ihanet. TEBLİĞ; bildirmek, yaymak Aldığı emirleri. Tüm peygamberlere bak Bu hususta ileri. Bütün peygamberlerde, Bir nitelik FETANET; Her işte ve her yerde Anlayış ve metanet... Allah’a hizmet işi, Ümmet ile beraber; Üstün vasıflı kişi Büyük insan PEYGAMBER.. | |
|
15 Ağustos 2008, 13:17 | #2 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Cevap: Peygamberlerin Sıfatları HZ NUH'UN İMAN GEMİSİ (12) Yazan seyit ahmet uzun SENİN AİLENDEN DEĞİLDİ (12) Nuh peygamber ve inananlar kurtulmuştu. Güneş gülen yüzünü bardaktan boşanırcasına yağan yağmurdan sonra çıkarmıştı. Gökkuşağı is hayatın tüm renklerini tebessüm eden yüzüyle inananlara çevirmişti. Böylesine güzel bir günde Nuh peygamberin gözleri, su da boğulanlar içinde birini arıyordu. Kendisine inanmadığı ve Allah’a isyan ettiği evladını arıyordu. Ne de olsa evlattı. Tufandan kurtulmanın ardından ellerini açıp Rabbine dua etti: “Bu arada Nûh Rabbine yakarıp "Rabbim!" dedi, "O benim kendi oğlumdu, ailemden biriydi; demek ki, Senin vaadin (herkes için) geçerli ve Sen hüküm verenlerin en adili, en söz geçirenisin!" Hud 11/ 45 Yüce Rabbimiz kendisine inananları ve ailesini kurtaracağını vaad etmişti. Bu söz üzerine Nuh peygamber de evladının ailesinden olduğunu dile getirerek onun kurtulmuş olacağını ümit ediyordu. Bunun için de oğlunun nerede olduğunu merak açısından böyle bir isteği dile getirmişti. Ancak Rabbimizin verdiği cevap tüm çağlar boyu geçerliliğini koruyacak ve insanların birbirine hangi bağlarla bağlaması gerektiğini net bir şekilde açıklayacaktı. İnananlar bir iman ailesi oluşturmak ve birbirine karşı inanç bağıyla bağlanmak zorundadır. Aksi takdirde biyolojik bağ bizi kurtaracak bir değer olmayacaktır. İşte Rabbimizin cevabı: “Allah Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir. "Ey Nûh!" dedi, "O senin ailenden sayılmazdı; çünkü iyi ve doğru olmayan bir şey yaptı o. Ayrıca hakkında bilgi sahibi olmadığın bir şey isteme Benden: böylece, sana cahillerden olmamanı öğütlüyorum" Hud 11/ 46 O senin ailen sayılmazdı. Çünkü inanç bağını koparmıştı. Senden uzaklaşmıştı. Bunun için de yaptığı kötü davranışlardan dolayı azabı hak etmişti. İltimas, torpil, adam kayırma yoktur. Her kes kazandığı ile değer bulur. Allah, peygamberini uyarmaktadır. Yeryüzünde Allah’ın halifesi olan bir peygamber ve geri çevrilen bir istek bize adaletin boyutlarını çok net bir şekilde göstermektedir. Bunun için insanlar atalarıyla, övünmeyi, onların vesilesi ile kurtuluş ümidini terk etmelidir. Çünkü kurtuluşun tek adresi, iman ve salih ameldir. Nuh peygamber Rabbimizin bu uyarı sonucu hemen kendine gelir ve bağışlanma diler; “Ey Rabbim!" dedi (Nûh), "Senden, hakkında bilgi sahibi olmadığım herhangi bir şey istemekten Sana sığınırım! Çünkü beni bağışlamaz, beni acıyıp esirgemezsen, şüphesiz, kaybedenlerden olurum!" Hud 11/ 47 İman teslimiyettir, boyun eğiştir, gözyaşıdır. Hataları af silgisiyle temizleyiştir. Nuh peygamber de Rabbimizin hatırlatması üzerine hemen secdeye kapanır, af ve bağışlanma ister. Hem oğlu hem de eşi kendisine isyan etmişti. Bu onları kurtuluş gemisinden uzaklaştırmıştı. Onları, kendi istekleriyle gerçekleştirdikleri bir eylem helake sürüklemişti. Bir peygamber olarak, bir baba olarak kendisine düşen görevleri yapmıştı. İmanın önemini ve gerekliliğini her ortamda, her şartta anlatmıştı. Bundan sonrası onların tercihiydi. Bu tercihlerinden sonra onlar küfürle kılıcıyla akrabalık bağlarını kesmiş oluyorlardı. Burada Rabbimiz bize çok önemli bir ilkeyi hatırlatmaktadır. Çocuklarınızı yetiştirirken ilk önce onlara değer olarak inancı ve Allah’a teslimiyeti verin. İnançtan uzak yetiştirdiğiniz çocuklarınız size yabancılaşarak, sizden uzaklaşacaktır. Gelecek, iş, eğitim bunlar önemli ve düşünülmesi gerekli şeylerdir. Ancak bunlar imanla olursa her adımı bir ibadet şevki taşır. İşte yeryüzünün ilk büyük tufanı son bulmuş, inananlar kurtulmuş, inkârcılar ise helak olmuştu. Bu evrensel ilahi kural kıyamete kadar değişmeyecektir. İnkârcılar bir şekilde Allah’ın azabına uğrayacak ve nihai kurtuluş inananların olacaktır. Selam olsun yüreğini Allah’a teslim eden gençlere ve tüm insanlara. Rabbimiz Allah, Nuh’a ve inananlara müjdeyi verir. Güvenle gemiden inmelerini ister. Kendilerine ve kendilerinden sonra gelecek iyilere yeryüzünün bereketlerini sereceğini belirtir. “Bunun üzerine (Nûh'a) "Ey Nûh!" denildi, "Sana ve seninle beraber (olanlara; senin ve) onlar(ın soyun)dan gelecek olan (iyi) insanlara katımızdan bir barış ve güvenlik, bir bolluk bereket (vaadi) ile gemiden in. Fakat (senin ve onların soyundan gelecek olan zalim ve inkârcı) insanlara gelince, Biz onların (bu dünyada belli bir süre) tutunup geçinmelerine fırsat verecek, sonra da başlarına katımızdan bir azap saracağız."Hud 11/48 Bir kavmin hüzünlü sonu bir şekilde noktalanır. İnanalar için cennet bir mükâfat yurdudur. Cehennem ise inkâra şartlanmışlar içindir. Kendi iradesiyle inkârı tercih eden kim olursa olsun Allah’ın rahmetinden uzak olacaktır. Bu kıssa bize bunu çok açık bir şekilde hatırlatmıştır. İnananlar, Nuh peygamberin önderliğinde yeni hayata yelken açmışlardır. Nihai mutluluk inananlarındır. |
|
15 Ağustos 2008, 13:18 | #3 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Cevap: Peygamberlerin Sıfatları HZ NUH'UN İMAN GEMİSİ (11) Yazan seyit ahmet uzun GEMİ CUDİ DAĞINDA (11) Nuh kavmi Allah’ın bir emri ile yerle bir olmuştu. Ne ordu göndermişti, ne de kendisi gelmişti. Sadece bir damla katreyle kibirlilerin şehri harabeye dönmüştü. Gözlerinden büyüklük edaları yayılan ışıkları sönmüştü. Meydan okuyan dilleri lal olmuştu. Üstünlük tasladıkları zenginlikleri ve taptıkları tanrıları kendilerini koruyamamıştı. İman gemisi ise büyük bir güvenle ve huzurla dalgaların üstünde yüzüyordu. İnanç yine üstün gelmişti. Zayıf oldukları ileri sürülen fakirler, Allah’a imanla öylesine büyük bir kuvvet kuşanmışlardı ki, dönemin en güçlü olduğunu iddia eden önde gelen zalimlere karşı ayakta durabilmişlerdi. Çünkü onların sahibi, dilsiz ve hiçbir şeyden habersiz, kör ve sağır taştan tanrılar gibi değildi. Onları görüyor, işitiyor ve koruyordu. Bunun göstergesi olarak inançsızlar boğulurken, inananlar kurtuluyordu. İman ayakta dimdik dururken, küfür sele boyun eğmişti. Gemi Allah’ın lütfuyla dalgaların üstünde yüzmeye devam ediyordu. Çünkü onu yüzdüren ve durduran kuvvet Allah’tı. Ne zaman duracağını da o bildirecekti. Nihayet helakten dolayı yeryüzünde inkârcılardan ve nankörlerden kimse kalmamıştı. Bunun üzerine Rabbimiz emrini yere ve göğe yöneltir. Sahta tanrılar veya tanrı olduğu ileri sürülenler kendilerine bile sahip değilken, Rabbimiz Allah tüm kâinatın sahibi olduğunu verdiği emirlerle göstermişti. Yer gök, dağlar, bulutlar, ateş, su, hava toprak hep O’nun emrindeydi. İşte yerlerin ve göklerin hâkiminden yüce bir seda: “Kâfirler boğulduktan sonra yerle göğe: “Ey yer suyunu yut ve sen ey gök suyunu tut!” diye emir buyruldu. Su çekildi, iş bitirildi ve gemi Cudi üzerinde yerleşti ve “Kahrolsun o zalimler!” denildi” Hud 11/ 44 Tek bir seda “tut” ve “yut” iş bitmiştir. Bu emri alan yer ve gök anında itaat ederler. Kısa bir müddet sonra yeryüzü sanki hiç tufan yaşamamış gibi olur. Çünkü Allah öylesine güzel emir buyuruyor ki, bir taraftan tufanı durdururken, diğer taraftan yeryüzünü tekrar imar için yaşanacak hale getiriyordu. Çünkü yer suyunu çekerek insanlar için balçık olmaktan kurtuluyordu. Nihayet gemi inan çekilen suların üstünde Cudi dağına iner. İnananlarda büyük bir sevinç ve coşku vardır. Rableri Allah daha dünyadayken nimetini tamamlamıştı. Kendilerini o güçlü zannedilen zalimlerden üstün kılmıştı. Dünyanın varileri olarak yeryüzüne halifeler yapmıştı. İman kurtuluşun garantisi iken, inkâr azabın ta kendisi olmuştu. İnananların sevinç tebessümleriyle attıkları çığlıkları geminin üstünden duyulmaya başlamıştı. Fakat bu sıra Nuh peygamberin sanki keyfi yok gibiydi. Biraz hüzünlü duruyordu. Ancak inanlar kurtulmuş, gemi sağ salim Cudi dağına oturmuş, inananlar için bayram olmuştu. Acaba Nuh peygamberin bu hüznü nedendi? |
|
15 Ağustos 2008, 13:18 | #4 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Cevap: Peygamberlerin Sıfatları HZ NUH'UN İMAN GEMİSİ (10) Yazan seyit ahmet uzun İNKÂRCI EVLADIN ACI SONU (10) Nuh peygamber kendisine inananlarla birlikte gemiye binmişti. Artık geriye dönüş yoktu. İnanmayanların ayrılacağı gün gelmişti. Kiminle niçin alay ettiklerini bilmeyenler, asıl alay edilecek ve acıyla dolu günleri kimin beklediğini göreceklerdi. Gemi, coşkun suların üstünde bir gelin gibi süzülmeye başlamıştı. İnananlar, kendilerini küçümseyen insanları, geminin üstünden seyrediyorlardı. Nerde yüzdüreceksin dedikleri gemi Allah’ın izniyle yüzmeye başlamıştı. Hem de çok uzaklarda değil, hemen yanı başlarında yüzmeye başlamıştı. Allah emrettikten sonra olmayacak bir şey yoktu. Allah engelledikten sonra da olacak iş yoktu. Bu gerçeği peygamberlerinin uyarılarına rağmen görmek istemeyen insanlar, gökle yerin el ele vererek coşturdukları suların arasında nereye kaçacaklarını bilmiyorlardı. Ama hala gözleri azaba kapalı olan insanlar vardı. Onlar zannediyorlardı ki, bu azap geçicidir. Bu azap seli kendilerinin sığınacağı dağa kadar yükselmeyeceğini zannederek yine Nuh peygambere isyan ediyorlardı. Bu insanlardan birisi de Nuh peygamberin oğluydu. Dalgalar sağdan soldan geliyor, Nuh kavmini yerle bir ediyordu. Bu sırada Nuh peygamberin ailesinden iki kişi geride kalmıştı. Karısı ve bir oğlu selin arasında kalanlardan olmuştu. Nuh, peygamber olmasına rağmen inançsız olan yakınlarına bir fayda sağlayamıyordu. Burada önemli olan inanmak ve Allah’a teslim olmaktı. Bu ilkeden kim yüz çevirirse çevirsin Allah’ın azabı onu yakalayacaktı. Hacı oğlu, hoca kızı, peygamber karısı olmak bir şey değiştirmiyordu. Bunu bilen Nuh peygamber, suların içinde yüzmeye çalışan oğluna son bir defa daha seslendi: —Oğlum gel buraya gemiye çık. İnkârı bırak, Allah’a iman et. Kurtuluşun tek adresi Allah’a imandır. Ancak yüreği inkârın ve isyanın lekeleriyle kapkara ve kaskatı kesilmiş olan evlat bu teklifi reddetti. Ona göre bu azap küçük bir şeydi. Büyük bir dağa sığınarak bu azaptan kurtulabilirdi. Bunun için de babasına: - Ben dağa sığınarak senin azap dediğin şeyden kurtulurum. Sana inanacak değilim. Sen kendi işine bak! “Böylece (kendisini izleyenlere Nûh): "Haydi, binin artık," dedi, "yürümesi de, demir atması da Allah adıyla olan bu gemiye! Doğrusu, benim Rabbim gerçekten bağışlayıcıdır, esirgeyicidir! Ve derken, onları götüren gemi dağ gibi dalgaların arasında seyre koyuldu. Ve o an kıyıda kalan oğluna (Nûh): "Oğulcuğum" diye bağırdı, "gel bin bizimle gemiye, o inkarcıların yanında kalma!" (Fakat oğlu Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir. "Ben, beni sulara karşı koruyacak bir dağa sığınacağım" dedi.(Nûh Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir. "Bugün, (Allah'ın) acımasını, esirgemesini hak etmiş olanların dışında, kimse için Allah'ın hükmünden kurtuluş yoktur!" Ve tam o anda aralarında bir dalga yükseldi ve (oğul) boğulup gidenlerin arasına karıştı.” Hud 11/41-43 İnkarcı insanların yanıldıkları ve görmek istemedikleri bir nokta da buydu. Allah’ın azabına karşı herhangi bir korunak bulmaktır. Dağ bu kıssada bir örnektir.inanmayan insanlar kendilerini mevkilerinin, makamlarının, zenginliklerinin, atalarının, babalarının koruyacağını sanarak büyük bir yanlış içine düştüklerini ancak azap bittiği zaman anlayacaklardır. Çünkü o zaman gerçekle yüz yüze gelmiş olacaklardır. İşte kendisini dağın koruyacağını sanan evlat bir dalgayla suların arasında boğulup gitti. İnkârcıların bu sonu kaçınılmazdır. Akıl, aklı verenin rehberliğinde kullanılmadığı müddetçe bu tür yanlış inanç ve düşünceler kaçınılmaz olacaktır. Ancak bu kaçınılmaz inançlar da kaçınılmaz sonu hazırlayacaktır. Böylece gemi inananların huzur limanı olarak onları azgın dalgalara karşı Allah’ın rahmeti olarak koruyordu. Kendilerini Allah’a teslim eden insanlar da, bu şekilde Allah’ın koruması altında olacaklardır. Çünkü insanları koruyacak ve kollayacak yegâne güç ve kudret Yüce Allah’tır. Ona sonsuz şükürler olsun. İnkârcılar, sel felaketinde helak olurken, inananlar iman gemisiyle huzura doğru yelken açmışlardı. Kim iman gemisini terk ederse, sonunun helakle sonuçlanacağının işaretleri verilmişti. Önemli olan bu işaretlere göre yaşamaktır. Aksi takdirde trafik canavarı şeytan, insanları cennet yolundan çıkararak azap çukurlarına sürükleyecektir. |
|
15 Ağustos 2008, 13:19 | #5 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Cevap: Peygamberlerin Sıfatları HZ NUH'UNİMAN GEMİSİ (9) Yazan seyit ahmet uzun Nuh peygamber kendisine emredileni, inanan insanlarla birlikte büyük bir gayret ve azimle yerine getirmişlerdi. Gemi nihayet bitmişti. Cahil insanlar gelip gidip gemiye bakıyorlardı. Bununla Nuh peygamberin ne yapacağını merak ediyorlardı. Ama Nuh peygamber ne yapacağını gayet iyi biliyordu. Çünkü kendisine emir veren ve ne yapması gerektiğini söyleyen âlemlerin Rabbi Allah’tı. Gemi bittikten sonra Allah’ın emri üzerine gemiye kendi bölgesinde bulunan her bitki ve hayvandan birer çift alıp, gemiye yüklemişti. Bununla birlikte inanan insanları ve kendisine inanan ailesinden fertleri de gemiye bindirmişti. Artık inanan insanlar Nuh peygamber ile birlikte gemiye binmişlerdi. Şimdi Allah’ın emrinin gelmesi bekleniyordu. İnananlar gemide Allah’a dua ediyorlardı. İnkarcılar ise onlara alaylı gözlerle bakıyorlardı. Şimdi ne olacaktı? Meraklı bir bekleyiş başlamıştı. İşte kısa bir müddet sonra beklenen gerçekleşmişti. Allah’ın emri gelmişti. Rabbimiz bu emrini şöyle bildirmişti; “Biz de derhal nehir gibi devamlı akan bir su ile göğün kapılarını açtık. Yeryüzünde kaynaklar fışkırttık. (Her iki) su, takdir edilmiş bir işin olması için birleşmişti. Nuh'u da tahtalardan yapılmış, çivilerle çakılmış gemiye bindirdik. İnkâr edilmiş olana (Nuh'a) bir mükâfat olmak üzere gemi, gözlerimizin önünde akıp gidiyordu.” Kamer/ 11-14 “Nihayet emrimiz gelip de sular coşup yükselmeye başlayınca Nuh'a dedik ki: "(Canlı çeşitlerinin) her birinden iki eş ile -(boğulacağına dair) aleyhinde söz geçmiş olanlar dışında- aileni ve iman edenleri gemiye yükle!" Zaten onunla beraber pek azı iman etmişti. (Nuh) dedi ki: "Gemiye binin! Onun yüzüp gitmesi de, durması da Allah'ın adıyladır. Şüphesiz ki Rabbim çok bağışlayan, pek esirgeyendir." Hud/ 40-41Allah’ın adı her hayrın başıdır. İşte bu gerçek burada tekrar belirtilmiştir. Gemiye binecekler ancak Allah’ın adını anan ve O’nun büyüklüğüne teslim olanlardan olacaktır. Allah’ın adını yüreğinin süsü yapmayanlar O’nun kurtuluş müjdesine nail olamayacaklardır. Gökten bardaktan boşalırcasına su iniyordu. Yerden ise öylesine coşkulu bir şekilde su fışkırıyordu ki, kısa bir müddet sonra her tarafı su kapladı. Gemi yavaş yavaş suların üzerinde yüzmeye başlamıştı. İnkârcı insanlar şaşkınlıktan ne yapacaklarını şaşırmışlardı. Sağa sola koşarak yağmurun şiddetinden kurtulmaya çalışıyorlardı. Ama bu çabaları boşunaydı. Sular öylesine güçlü bir şekilde her tarafı kuşatmıştı ki, kaçacak ve saklanacak yer kalmamıştı. Eşyalar suların üzerinde yüzüyordu. İnsanlardan kimisi yüksek tepelere çıkmış, felaketten kurtulmayı bekliyordu. Allah’ın emri su olarak her yeri kaplamıştı.Gelsin dedikleri azap gelmiş, inkârcılar aciz kalmıştı. Nuh peygamberin ailesinden karısı ve bir oğlu gemiye binmemişlerdi. Çünkü ona inanmıyorlardı. Kurtuluş gemisi ise ancak Allah’a iman edenleri muhafaza edecekti. Bunda hiçbir ayrıcalık yoktu. Peygamber karısı ve oğlu olmak, yakını olmak inanç gerçekleşmeden mümkün değildi. |
|
15 Ağustos 2008, 13:20 | #6 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Cevap: Peygamberlerin Sıfatları HZ NUH'UN İMAN GEMİSİ (8) Yazan seyit ahmet uzun Nuh peygamber denizin olmadığı ve geminin kullanılmasının mümkün olmadığı bir yerde, Allah’ın emri ile bir gemi yapıyordu. Allah’a inanan insanlar O’nun kudretinden hiç şüpheye düşmeden emri anında yerine getirmeye başlamışlardı. Çünkü iman, şeksiz ve şüphesiz teslimiyeti gerektirirdi. Çünkü iman, bağlılık ve sadakatti. Nuh peygamber ve ona inanan insanlar Allah’ın yüceliğine boyun eğmiş ve O’nun verdiği sözü yerine getireceğine gönülden inanıyorlardı. Bunun için yüzme ihtimalinin olmadığı beldede gemiyi yapmaktan hiç çekinmediler. Ancak cahil insanlar Nuh peygamberin gemi yaptığını görünce şaşkınlıklarını gizlemedikleri gibi, onunla alay etmeye başladılar; Ey Nuh sen peygamber olduğunu söylüyordun şimdi kalkmış marangozculukla uğraşıyorsun. Yoksa peygamberlikten vaz mı geçtin? Nuh ne oldu sana böyle delirdin mi yoksa? Suyun olmadığı bu belde de gemi yapıyorsun. Senin deli olduğunu söylüyorduk ta kimse inanmıyordu. İşte bu yaptığın iş senin deli olduğunun ispatıdır. Bunu nerede ve nasıl yüzdüreceksin? Ey Nuh sen Allah’ın peygamberi olduğunu söylüyordun. Şayet gerçekten peygamber olsaydın, Rabbin seni bu zor ve meşakkatli bir işe sevk etmezdi. Demek ki Rabbin de seni yalnız bıraktı. Artık sen de şu peygamberlik sevdasından vazgeç. Bu ve buna benzer ifadelerle Nuh peygamberle alay ediyor onu yıldırmaya ve yaptığı işten vazgeçirmeye çalışıyorlardı. Kavminin kendisiyle alay etmesine karşılık Nuh peygamber gayet sakin ve kararlı bir şekilde gemiyi yapmaya devam ediyordu. Onların söylediğiyle ilgilenmiyordu. Rabbimiz onu yalnız bırakmamıştı. Onların alaylarına karşılık Nuh peygamber şöyle cevap verdi; “Nuh gemiyi yapıyor, kavminden ileri gelenler ise, yanına her uğradıkça onunla alay ediyorlardı. Dedi ki: "Eğer bizimle alay ediyorsanız, iyi bilin ki siz nasıl alay ediyorsanız biz de sizinle alay edeceğiz! Kendisini rezil edecek azabın kime geleceğini ve sürekli bir azabın kimin başına ineceğini yakında bileceksiniz." Hud/ 38-39 İmanın süslediği bir kalbin sahibi teslimiyette hiçbir tereddüde düşmediği gibi, cahil halka da gereken cevabı veriyordu. Kimin kiminle alay edeceğini yakında göreceksiniz. Biz cahil olmaktan Allah’a sığınırız. Yaptığımız her işi O’nun emri ve önerisiyle yapıyoruz. Bundan dolayı da hiçbir korkumuz ve endişemiz yoktur. Ama o büyük azap geldiğini zaman kimin zor durumda kalacağını göreceksiniz. Bundan daha önemlisi de ahiretteki azap daha büyük ve şiddetlidir. Kaçınılması mümkün olmayan bir sondur. Bundan dolayı biz Allah’a teslim olmaktan asla rahatsızlık duymuyoruz. Onun emrini yerine getirmekten de onun duyuyoruz. Son gülen iyi gülecektir. Çünkü biz Allah’a teslimiyetle cennet gibi büyük bir mükâfatla karşılaşacağız. Rabbimiz bizi sonsuz nimetiyle ödüllendirecektir. Bizi de asla yalnız bırakmayacaktır. |
|
15 Ağustos 2008, 13:21 | #7 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Cevap: Peygamberlerin Sıfatları İMAN GEMİSİ YÜKSELİYOR (7) Yazan seyit ahmet uzun Nuh peygamber ellerini Rabbine açmış ve O’ndan yardım dileğinde bulunmuştu. Nuh peygamber halkının iman etme ihtimali yok oluncaya kadar sabır ve metanetle tebliğine devam etmişti. Ancak bu ihtimal ortadan kalkınca “Ben yenildim bana yardım et” diyerek Rabbine sığınmıştır. “Onlardan önce Nuh'un kavmi de yalanladı, hem de kulumuzun yalancı olduğunda ısrar ederek: O, delirdi, dediler. Ve (Nuh, davetten vazgeçmeye) zorlandı. Bunun üzerine, Rabbine: Ben yenik düştüm, bana yardım et!” diyerek yalvardı.” Kamer/ 9-10İsyan gözlerdeki görme, yüreklerdeki hissetme akıllardaki kavrama melekesini kör edince artık kalpler mühürlenmiştir. Onlar için yapacak başka bir şey yoktur. Yenilmek bu anlamda karşıdaki düşmanın anlayışsızlığının sınırını göstermesi açısından önemlidir. Burada bir malubiyet ve kaybediş yoktur. Çünkü sonunda ödülü hak edenin kaybetmesi söz konusu değildir. Yenilgi bir çekiliş olarak ele alınabilir. Tebliğ görevi ifa edildi, ama sonuç elde edilmedi. Sonucun mutlak anlamda bizim istediğimiz gibi olması da mümkün değildir. Biz tebliğ ederiz hidayet Allah’tandır. İşte belki de Nuh peygamber bu gerçeği dile getirmek istiyordu. “Ben benim sorumluluğumu yerine getirdim. Onlar isyan ve kibirle sana karşı büyüklendiler. Onların bu büyüklenmelerine karşı bana yardım et. Büyüklüğünü göster onlara ey Rabbim. Çünkü benim buna gücüm yetmez.” Aslında burada bir peygamber olarak çok büyük bir nükte de bulunmaktadır. Nükte; Ben Sen’in adına, Sen’inle varım. İsyanda son noktayı koyanlara karşı, benim kişisel bir gücüm yok. Onları Sana havale ediyorum.” Bir mümin yapabileceği tüm çalışmaları yaptıktan sonra yine de başarısız olduğuna kanaat getiriyorsa, sonuç Allah’ındır. Her şeye hakkını veren ve hakkıyla muamele eden rabbimiz bunu bize çok net bir şekilde göstermiştir. Nuh peygambere bir gemi yapmasını emretmiştir. İnanan insanın sahipsiz olmadığını ve olmayacağını bütün kâinata bildirmiştir. Nuh peygamber gemi yapmaya başlamıştı. Kendisine inanan insanlarla birlikte Rabbimizin emrettiği şekilde gemiyi yapıyordu. “Bunun üzerine ona şöyle vahyettik: Gözlerimizin önünde (muhafazamız altında) ve bildirdiğimiz şekilde gemiyi yap. Bizim emrimiz gelip de sular coşup yükselmeye başlayınca her cinsten eşler halinde iki tane ve bir de, içlerinden, daha önce kendisi aleyhinde hüküm verilmiş olanların dışındaki aileni gemiye al. Zulmetmiş olanlar konusunda bana hiç yalvarma! Zira onlar kesinlikle boğulacaklardır. Sen, yanındakilerle birlikte gemiye yerleştiğinde: "Bizi zalimler topluluğundan kurtaran Allah'a hamdolsun" de.Ve de ki: Rabbim! Beni bereketli bir yere indir. Sen, iskân edenlerin en hayırlısısın.Şüphesiz bunda (Nuh ve kavminin başından geçenlerde) birtakım ibretler vardır. Hakikaten biz (kullarımızı böyle) deneriz.” Mü’minün/27-30 Rabbimiz, Nuh peygambere nasıl dua edeceğini ve nasıl davranacağını belirtiyordu. İnanan insanların tek temennisi hayır ve iyilik üzerine olmalıydı. İyiliği engelleyenlerden ve kötülüğü alışkanlık haline getirenlerden uzak durmalı ve onları Allah’a havale etmeliydi. İşte bu uyarıyı dikkate alan Nuh peygamber zalimlerin alaylarına ve küçümsemelerine aldırış etmeden gemiyi, kendisine inananlarla yapmaya başlamıştı. |
|
15 Ağustos 2008, 13:21 | #8 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Cevap: Peygamberlerin Sıfatları NUH PEYGAMBERİN DUASI (6) Yazan seyit ahmet uzun Nuh peygamber halkı hiç yorulmadan, usanmadan hakka ve bir Allah inancına davet etmişti. Hem de çok uzun yıllar geçmişti. Ama inkarcı ve alaycı halk Nuh peygamberin söylemlerine karşı duyarsız kalmış, onun söylediklerini kulak ardı etmişlerdi. Hatta daha da ileri giderek tehdit ettiği azabı getirmesini söylemişlerdi. Bu yaklaşım aslında hem Allah’ı hem de O’nun peygamberini küçümsemek ve dikkate almamak anlamına geliyordu. İşte bu noktada peygamberi rahatsız eden bir başka konu daha vardı. O da eşinin kendisine ihanet etmesiydi. Kur’an-ı Kerim bu ihaneti kısaca şöyle özetlemekteydi; “Allah, inkâr edenlere, Nuh'un karısı ile Lût'un karısını misal verdi. Bu ikisi, kullarımızdan iki sâlih kişinin nikâhları altında iken onlara hainlik ettiler. Kocaları Allah'tan gelen hiçbir şeyi onlardan savamadı. Onlara: Haydi, ateşe girenlerle beraber siz de girin!” denildi.” Tahrim/ 10 Bu ihanet peygamber eşinin müşriklerle işbirliği içinde olması şeklindeydi. O da puta tapanlar gibi Nuh peygamberle alay ediyor, deli diye onunla alay ediyordu. Destek olması gereken, zorluk anında yanında olması gereken eşi düşmanlarının yanında olarak ihanette bulunuyordu. İşte bu noktada bize verilen bir mesaj; kutsal davaya ihanet eden kim olursa olsun, iman ailesinden sayılmayacaktı. Bu çift yönlü bir yaklaşımdır. Kadın ve erkek değişmez. Erkek de imanlı eşiyle alay ederse o da, imanın kurtuluş gemisine binme bahtiyarlığına eremeyecektir. İnkârcı topluluğun ve onlarla işbirliği içinde olan eşinin de gösterdiği tepkiler son sınırına varmıştı. Artık iman etmeyeceklerini azap isteğiyle göstermişlerdi. Bu durumda Nuh peygamber sığınılacak limanların en sağlamına yönelir. Ona ellerini açar ve yürekten dua eder. “Rabbim!” dedi, doğrusu ben kavmimi gece gündüz (imana) davet ettim; Fakat benim davetim, ancak kaçmalarını arttırdı. Gerçekten de, (imana gelmeleri ve böylece) günahlarını bağışlaman için onları ne zaman davet ettiysem, parmaklarını kulaklarına tıkadılar, (beni görmemek için) elbiselerine büründüler, ayak dirediler, kibirlendikçe kibirlendiler. Sonra, ben kendilerine haykırarak davette bulundum. Sonra, onlarla hem açıktan açığa hem de gizli gizli konuştum. Dedim ki: Rabbinizden mağfiret dileyin; çünkü O çok bağışlayıcıdır.(Mağfiret dileyin ki,) üzerinize gökten bol bol yağmur indirsin, Mallarınızı ve oğullarınızı çoğaltsın, size bahçeler ihsan etsin, sizin için ırmaklar akıtsın. Size ne oluyor ki, Allah'a büyüklüğü yakıştıramıyorsunuz? Oysa sizi türlü merhalelerden geçirerek O yaratmıştır. Görmediniz mi, Allah yedi göğü birbiriyle ahenktar olarak nasıl yaratmış! Onların içinde ayı bir nur kılmış, güneşi de bir çerağ yapmıştır. Allah, sizi de yerden ot (bitirir) gibi bitirmiştir. Sonra sizi yine oraya döndürecek ve sizi yeniden çıkaracaktır. "Allah, yeryüzünü sizin için bir sergi yapmıştır." "Ki, onda geniş yollar edinip dolaşabilesiniz.(diye). (Öğütlerinin fayda vermemesi üzerine) Nuh: “Rabbim!” dedi, doğrusu bunlar bana karşı geldiler de, malı ve çocuğu kendi ziyanını arttırmaktan başka işe yaramayan kimseye uydular. Bunlar da, büyük hileler, büyük desiseler kurdular! Ve dediler ki: Sakın ilâhlarınızı bırakmayın; hele Ved'den, Suvâ'dan, Yeğûs'tan, Ye'ûk'tan ve Nesr'den asla vazgeçmeyin! (Böylece) onlar gerçekten birçoklarını saptırdılar. (Rabbim!) Sen de bu zalimlerin ancak şaşkınlıklarını arttır! Nuh: "Rabbim!” dedi, yeryüzünde kâfirlerden hiç kimseyi bırakma!""Çünkü sen onları bırakırsan kullarını saptırırlar; yalnız ahlâksız, nankör (insanlar) doğururlar (yetiştirirler)." "Rabbim! Beni, ana-babamı, iman etmiş olarak evime girenleri, iman eden erkekleri ve iman eden kadınları bağışla, zalimlerin de ancak helâkini arttır." Nuh/ 5-28 Nuh peygamber artık tebliğde son noktaya geldiğini anlamış ve yürekten esen bir dua rüzgârıyla Rabbine yalvarmıştır. Nuh peygamberin duasında bir takım ilkeleri görmekteyiz. Bunları sıralayacak olursak şu şekilde özetleyebiliriz; 1-Tebliğ için açıktan ve gizliden olmak üzere gereken her yola başvurulmalıdır. 2-İnkarcıların alayı karşısında yılmamak ve ümitsizliğe kapılmamak gerekir. 3-Yüreklerine ve akıllarına hitap edecek ifadeler seçilmelidir. 4-İbret alacakları olaylar tek tek anlatılmalıdır. 5-Tuzaklara ve ayak oyunlarına karşı uyanık olunmalıdır. 6-Gençleri inançsızların eğitimine terk etmemelidir. 7-Zalimlerin arkadaşlığından kaçınılmalıdır. 8-Allah’ı ve azabını hafife alanları Allah’a havale etmelidir. 9-Anne baba ve inananlar duada ayrı bir yere sahiptir. 10-Bir müminin evi ancak inananlara sahiplik yapabilir. Yalnız burada bir peygamberin halkının şaşkınlığını arttırmasını istemeyi ve onları helak etme dileğini çok iyi tahlil etmek gerekir. Çünkü Hz Muhammed (as) e baktığımızda kendisini taşlayan ve tehdit eden insanların helaki için beddua etmekten kaçındığını görüyoruz. Ama Nuh peygamber öyle bir noktaya gelmiş ki, halkının helaki için beddua etmekte, hatta onların toptan yok olmasını istemektedir. Aslında Nuh peygamber onların inançsızlıklarının sonunun helak olacağını bildiği için, korkmadıkları şeyle karşılaşmalarını istemiştir. “Madem Allah’tan korkmuyorsunuz öyleyse O Allah’ta sizin azabınızı arttırsın.” Uluhiyeti Allah’tan başkasına veren bir anlayış yeryüzünde zulüm ve bozgunculuktan başka bir şey yapmayacaktır. 950 sene gibi uzun bir zaman aralarında kaldığı insanları çok yakından tanıdığı için de çocukların şirkin hakim olduğu bir toplumda tevhidin yaşamasına tahammül edemeyeceğini çok iyi anlamıştı. Bunun için de “Çünkü sen onları bırakırsan kullarını saptırırlar; yalnız ahlâksız, nankör (insanlar) doğururlar (yetiştirirler)." demişti. Malı ve evladı kendisini azdırmaktan başka bir şey yapmayan insana uymak, zulme prim vermektedir. Aklını ve ruhunu menfaat ve statü putuna satan insanlardan tevhidin güzelliğini görmelerini ve onu yaşam felsefesi yapmalarını beklemek safiyane bir iyimserliktir. Nuh peygamber bu satılık insanların gerçek yüzünü gördükten sonra onlar için aslında azap değil ama hak ettikleri şeyle karşılaşmalarını istemektedir. Yoksa hidayet tebliğcisi bir peygamberin, halkın sapkınlığı için beddua etmesi mümkün değildir. Aslında bir başka ayet Nuh peygamberin bu bedduayı yaparken o kadar uzun zaman tebliğ ettikten sonra yine de inanacak kimsenin olmayacağının Rabbimiz tarafından bildirilmesi sonucu olmuştur. “Nuh'a vahyolundu ki: Kavminden iman etmiş olanlardan başkası artık (sana) asla inanmayacak. Öyle ise onların işlemekte olduklarından (günahlardan) dolayı üzülme.” Hud/36 Bu ayetin manevi yorumundan anlaşılacak ifade o zamana kadar hala Nuh peygamberin onların inançsızlıklarından ve günahlarından dolayı üzüntü duyduğudur. Bu da bize gösteriyor ki, böylesine duyarlı bir kalbe sahip bir peygamberin beddua isteminde bulunması söz konusu değildir. Çünkü çok uzun yıllar o kadar büyük hakaretlere, ithamlara, acılara maruz kalan birisi beddua isteyecek olsaydı, çok daha önceleri bu isteğinde bulunurdu. Bir müminin kalbi merhametle yoğrulmuştur. Ancak denge dediğimiz mizanı da göz ardı etmemek gerekir. İnkarın katı ve acımasız yaklaşımına sevgi ve hoşgörüyle yaklaşmak, inanca zafiyet verecektir. İnancın onurunu ayaklar altına alacaktır. Bu hususta Kur’an-da şöyle buyrulur; “Allah, sizinle din uğrunda savaşmayan ve sizi yurtlarınızdan çıkarmayanlara iyilik yapmanızı ve onlara âdil davranmanızı yasaklamaz. Çünkü Allah, adaletli olanları sever.Allah, yalnız sizinle din uğrunda savaşanları, sizi yurtlarınızdan çıkaranları ve çıkarılmanız için onlara yardım edenleri dost edinmenizi yasaklar. Kim onlarla dost olursa işte zalimler onlardır.” Mümtehine/ 8-9Bu ayetlerde dostluğun ve yardımlaşmanın temel ilkeleri belirtilmektedir. Tevhidi, taşlanacak bir suç olarak gören zihniyete, karşılaşacağı azabı haber vermek beddua değildir. Mümini deli olarak nitelendiren bir felsefe, alkışlanacak ve takdir edilecek bir mantık değildir. Allah’ı ve O’nun azabını hafife alan bir anlayış, mükâfatlandırılacak ve cennetin güzelliklerine girdirilecek bir yaklaşım değildir. Bunları biraz daha net değerlendirdiğimizde Nuh peygamberin beddua olarak gördüğümüz sözleri aslında bir dilek değil, bir sonucun gözler önüne serilmesidir. |
|
15 Ağustos 2008, 13:22 | #9 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Cevap: Peygamberlerin Sıfatları Hz Nuh'un (as) İman Gemisi (5) Yazan seyit ahmet uzun KÜSTAH İNSANLARIN AZAP İSTEĞİ Taştan putlara tapan ve onlara saygı duyan, onların önünde eğilen ve onları Allah ile denk tutan insanların kalpleri de, kafaları da taş gibi katı ve duyarsızdı. Hatta taşlardan daha kötüydüler. Çünkü bazı taşlar yine Allah korkusundan paramparça olur bazıları da dağlardan yuvarlanırlardı.; “Ne var ki) bunlardan sonra yine kalpleriniz katılaştı. Artık kalpleriniz taş gibi yahut daha da katıdır. Çünkü taşlardan öylesi var ki, içinden ırmaklar kaynar. Öylesi de var ki, çatlar da ondan su fışkırır. Taşlardan bir kısmı da Allah korkusuyla yukardan aşağı yuvarlanır. Allah yapmakta olduklarınızdan gafil değildir.” Bakara/ 74 İşte isyankâr ve nankör insanların kalpleri bu taşlardan daha sertti. His duygusunu kaybetmişlerdi. Menfaat ve çıkar her şeyin tek değer ölçüsü görülüyordu. Bunun için çıkarlarına zarar verecek hiçbir şeyi kabule yanaşmıyorlardı. Aslında biraz sağduyuyla yaklaşsalardı Nuh peygamberin söylediklerine onlarında kendi menfaatlerine, hem de ebedi menfaatlerine olduğunu anlayacaklardı. Ama dünyevileşmiş bir zihniyetin tek gözettiği fayda yaşanılan hayatta elde edileniydi. Bunun için de adaleti ve hakkı toplumda hâkim kılma çabasında bulunan her kese düşman oluyorlardı. Çünkü kendilerinin elde ettiği kazan haksızlıklar üzerine kuruluydu. Bunun için de Nuh peygamberin bu uyarısına karşı çok sert cevap verdiler. Bir nevi sanki onunla restleşmeye gittiler. Gözleri öfke ve nefret ateşiyle yanan inkarcı insanlar bir türlü Nuh peygamberin o tatlı ve güzel sözlerini anlamak istemiyorlardı. Sanki Nuh peygamber onların kötülüğünü istiyormuş gibi ona karşı acımasızca davranışlarda ve ithamlarda bulunuyorlardı. Sevgiye karşı nefret, iyiliğe karşı kötülük, merhamete karşı acımasızlık ancak Allah’a imanı olmayan zalimlerin işiydi. Onlar da bu görevlerini yerine getiriyorlardı. Bunun için de Nuh peygambere şöyle cevap verdiler; Ey Nuh, bizimle çok tartıştın ve mücadele ettin. Başımızı ağrıttın. Şayet bir daha bizimle tartışırsan ve bu saçma sözlerini söyler ve deliliğine devam edersen inan ki seni taşlarız. Öldürünceye kadar döveriz. Üstelik bizi korkuttuğun şu azapta ne oluyor? Şayet gücün yetiyorsa söylediğin şu korkunç felaketi getir de görelim! “Dediler ki: Ey Nuh! Bizimle mücadele ettin ve bize karşı mücadelede çok ileri gittin. Eğer doğrulardan isen, kendisiyle bizi tehdit ettiğini (azabı) bize getir!” Hud/32 Bu küstah insanlar Nuh peygambere karşı insafsızlık sınırı tanımadan tüm kin ve nefretlerini sergilemeye başlamışlardı. Ellerinden gelen her türlü kötülüğü yapmaya karar vermişlerdi. Bunun için de halkı paralarıyla kandırarak Nuh peygamberle alay etmelerini sağlamışlardı. Onu gördükleri yerde taşlatmışlardı. Böylece Nuh peygamberi davasından vazgeçirmeyi düşünmüşlerdi. Aslında bu insanlar uzun yıllar aralarında yaşayan Nuh’un hiç yalan söylemediğini bildikleri için bu azap tehdidi karşısında içten içe bir endişe duymuyor değillerdi. Ama bu endişeyi halkla paylaşmak demek, Nuh’un peygamberliğini tasdik anlamına geleceği için korkularını alenileştirmiyorlardı. Bundan kurtuluş çaresi olarak onunla alay etmeyi görmüşlerdi. Nükte; deve kuşları düşmanlarını gördükleri zaman başlarını kuma gömerlermiş. Böylece avcıların kendilerini görmediğini ve kurtulduklarını sanırlarmış. İşte müşrik insanlar da deve kuşları gibi Nuh peygamberi gördükleri zaman elbiselerini başlarına geçirip, elleriyle kulaklarını kapatıp ondan kurtulduklarını sanıyorlardı. Müşriklerin ileri gelenleri bir sürü komplo kuruyor ve halkı kandırıyorlardı. “ayet Nuh hepimizi yok edecek kadar güçlü biri olsaydı aramızda böyle güçsüz ve zayıf olur muydu?” bu ve buna benzer sözlerle Nuh peygamberi halkın gözünden düşürmeye çalışıyorlardı. Günümüzde nasıl ki basın organları bir çok yanlışı doğru ve doğruyu yanlış olarak sunabiliyorsa, o zamanın ileri gelenleri de geliştirdikleri bilgi işleme yöntemiyle halkı yanlış yönlendiriyorlardı. Nuh peygamber halkının bu azap isteğine karşılık şöyle cevap verir; Ey kavmim! İstediğiniz o azabı Allah göndermek istediği zaman, onu engelleyecek hiçbir güç olmaz. Ve ondan hiç kimse de kurtulamaz. Ondan kaçış mümkün değildir. Ey kavmim! Artık siz bu azabın içinde kalmak istiyorsanız, benim nasihatim size fayda vermez. Rabbiniz ve Rabbimiz Allah’tır. O’na inansanız da inanmasanız da, ibadet etseniz de etmeseniz de, sevseniz de sevmeseniz de ölünce O’nun huzuruna çıkacaksınız. Yaptıklarınızdan dolayı sizleri hesaba çekecektir. “Nuh) dedi ki: "Onu size ancak dilerse Allah getirir. Ve siz (Allah'ı) aciz bırakacak değilsiniz. Eğer Allah sizi azdırmak istiyorsa, ben size öğüt vermek istesem de, öğüdüm size fayda vermez. (Çünkü) O sizin Rabbinizdir. Ve (nihayet) O'na döndürüleceksiniz." Hud/33-34 |
|
15 Ağustos 2008, 13:22 | #10 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Cevap: Peygamberlerin Sıfatları Hz Nuh'un (as) İman Gemisi (4) Yazan seyit ahmet uzun NUH PEYGAMBERİN SON UYARISI Nuh peygamber son uyarısını yapıyordu. Çünkü çok uzun yıllar kavminin arasında kalmış ve onları uyarmıştı. Artık neredeyse onlardan umut kesmek üzereydi. Çünkü Kur’an-ın ifadesine göre Nuh peygamber 950 sene halkının arasında kalmıştı. “Andolsun ki biz Nuh'u kendi kavmine gönderdik de o bin yıldan elli yıl eksik bir süre onların arasında kaldı. Sonunda onlar zulümlerini sürdürürken tufan kendilerini yakalayıverdi.” Ankebut/ 14 Şimdiki yaşamımıza göre oldukça uzun bir dönem. Hiç yılmadan usanmadan ve umutsuzluğa düşmeden tebliğ görevini ifa etmişti. Ancak halkı da psikolojik baskılarını arttırıyordu. İşte bu zorlu yolda Nuh peygamberin yanında olması gereken karısı da ona cephe almıştı. O da müşrikler gibi Nuh peygambere “deli” “mecnun” diyor ve toplum için de aşağılıyordu. Bunun için Rabbimiz onu bizlere örnek olarak göstermiştir; “Allah, inkâr edenlere, Nuh'un karısı ile Lût'un karısını misal verdi. Bu ikisi, kullarımızdan iki sâlih kişinin nikâhları altında iken onlara hainlik ettiler. Kocaları Allah'tan gelen hiçbir şeyi onlardan savamadı. Onlara: Haydi, ateşe girenlerle beraber siz de girin!” denildi.” Tahrim/ 10Nuh peygamber dört bir yandan ihanetle kuşatılmıştı. Evin içinden bile destek gelmiyordu. Buna rağmen uyarısında ve görevinde asla bir yılgınlık göstermedi. Bununla birlikte bir eşin nasıl olması gerektiği konusunda da bir örneklik verilmişti. Nuh peygamber bir eş olarak karısına karşı kaba ve saldırgan bir tutum sergilemiyordu. Böylesine hassas bir konuda ihanet etmesine rağmen… Bizlere bu noktada iman konusunda ihanet etmeyen eşlerimize nasıl davranmamız gerektiği hususunda önemli bir ipucu verilmiş oluyordu. Ancak burada altı çizilmesi gereken çok önemli bir konu da şu olsa gerek; Bizler hiçbir zaman bir başkasının velayetinde kurtulma şansına sahip değiliz. Ta ki iman tohumu yüreklerde neşvü nema buluncaya kadar. Bir peygamber hanımı olmak, iman gibi ulvi bir tasdik gerçekleşmeden asla kurtuluş vizesi almaya vesile olmayacaktır. İşte içeriden dışarıdan sürekli böylesine inkar ve isyan darbelerine uğrayan Nuh peygamber onlara son uyarısını da yapmaya ve sonucu Rabbine havale etmeye karar verir. Bunun için de uyarının şiddetini arttırır; “Andolsun ki Nuh'u elçi olarak kavmine gönderdik. Dedi ki: Ey kavmim! Allah'a kulluk edin, sizin ondan başka tanrınız yoktur. Doğrusu ben, üstünüze gelecek büyük bir günün azabından korkuyorum.” Araf/ 59 "Ey kavmim! Eğer benim (aranızda) durmam ve Allah'ın ayetlerini hatırlatmam size ağır geldi ise, ben yalnız Allah'a dayanıp güvenirim. Siz de ortaklarınızla beraber toplanıp yapacağınızı kararlaştırın. Sonra işiniz başınıza dert olmasın. Bundan sonra (vereceğiniz) hükmü, bana uygulayın ve bana mühlet de vermeyin. Eğer yüz çeviriyorsanız, zaten ben sizden bir ücret istemedim. Benim ecrim Allah'tan başkasına ait değildir ve bana müslümanlardan olmam emrolundu." Yunus/ 71-72 Bu uyarılardan sonra Nuh peygamber onların başına gelecek büyük azap ve kötü sondan dolayı korktuğunu ve kendileri içi üzüldüğünü dile getirir. Çünkü bir peygamber kavmine bir baba gibi şefkat göstermektedir. Nasıl ki bir baba çocuklarının zarar görmesini istemezse, bir peygamber de halkının azaba duçar olmasını istemezdi. Bunun için de uyarıları bazen gizli bazen açıktan, bazen sevgi yüklü bazen azap yüklü oluyordu. Hangisiyle amacına ulaşabilecekse o yolu deniyordu. Yani Nuh peygamber çok hem de çok uzun bir süre sabır ve metanetle tebliğine devam ettikten sonra yolun sonuna geldiğine kanaat getirmişti. Bunun için de uyarılarının şiddetini arttırmıştı; Ey kavmim, size gelecek olan korkunç bir günün azabından endişe ediyorum. O gün gelmeden önce Allah’a iman ederek O’na ibadete yönelin. Ve bana uyun ki Allah günahlarınızı bağışlasın. Yoksa dönüşü olmayan bir yola girecek ve başa çıkamayacağınız bir azapla karşılaşacaksınız. Sizi hiç kimse bu felaketten kurtaramaz. Nuh peygamber uyarıya son noktayı koymuştu. Artık müşriklerin yaklaşımı ve bu uyarıya karşı alacakları tavır çok önemliydi. Çünkü bir peygamber Allah’ın azabıyla karşı karşıya bırakmıştı. Bir tarafta Allah ve O’nun güvenilir elçisi, diğer tarafta ise inkarcı ve isyankar müşrik bir topluluk. Bakalım tavırları nasıl olacak? |
|
Etiketler |
peygamberlerin, sıfatları |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevaplar | Son Mesaj |
Kemâl Sıfatları | PySSyCaT | Dini Sözlük | 0 | 14 Kasım 2017 21:09 |
Allahü teâlânın sıfatları | Kaf_Dağı | İslamiyet | 0 | 09 Mart 2016 13:51 |
Hz. Peygamber'in İsim ve Sıfatları | Lcia | İslamiyet | 0 | 16 Mart 2015 17:18 |
Allah'ın Sıfatları | AdX | Genel İslami Konular | 2 | 12 Ağustos 2013 21:04 |
Allah'ın Sıfatları | Ein | Esmâ-Ül Hüsnâ | 0 | 10 Haziran 2011 14:22 |