16 Kasım 2020, 18:26 | #1 | |
Çevrimiçi
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Sosyolojinin Bir Bilim Olarak Kabul Edilmesi Nedir? Ne Değildir? Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir. Sosyolojinin Bir Bilim Olarak Kabul Edilmesi Nedir? Ne Değildir? Sosyolojinin bir bilim olduğunu savunanlara göre; (1) evrende ya da toplumda bilinebilir bir düzen mevcuttur, (2) toplumun tekbiçimliliği ya da toplumun düzeni gözlenebilir, ve (3) fizik biliminin gözlem ve diğer yöntemleri sayesinde sosyal davranışın kanunları teyit edilebilir ve kodlanabilir. Bunun karşısında sosyolojinin bilim olmadığını düşünenler ise şu gerekçeleri öne sürmektedirler: (1) insan kendi kendisinin deneği/kobayı olmalıdır, (fakat) henüz o, kendi deneyini kontrol edebilir durumda değildir, (2) Sosyal bilimde nedensellik doğa bilimlerindeki gibi asla tek ve basit değildir, fakat daima birden çok ve karmaşıktır, (3) onun bilimsel yargılarını bozabilecek araştırmaya ait herhangi bir şey ön yargılardır ve bu da sosyal bilimlerde çok yaygındır, ve (4) bilim, doğa bilimleri örneğinde olduğu gibi, ahlaki olarak nötr ve tarafsız olmalıdır. Sosyal bilimler bu ahlakın etik temellerini, tutku motivasyonunu nasıl ele alabilir? Bütün bu tartışmalara ve sosyolojinin ve sosyal bilimlerinin doğa bilimlerinden farklı olduğuna ilişkin iddialara rağmen, sosyal bilim dünyasına egemen olan görüş, özellikle de 20. yüzyılın ortalarına kadar, büyük ölçüde sosyolojinin doğa bilimleri modelinde çalışan pozitif bir bilim olduğunu ve olması gerektiğini savunan görüş olmuştur. Sosyal bilimin Avrupa’da kurumsallaşma süreci, Avrupa’nın dünyanın geri kalanı üzerinde egemenliğini kesin olarak kurduğu tarihlerde gerçekleşti. Bu durum, sorulması kaçınılmaz soruyu gündeme getirdi: Dünyanın bu küçük parçası, tüm rakiplerini alt ederek Amerikalar, Afrika ve Asya üzerinde iradesini nasıl dayatmıştı ve bunun gerçek sebebi neydi? Bu çok kapsamlı bir soruydu ve verilebilecek yanıtlar egemen devletler düzeyinde değil, karşılaştırmalı “uygarlıklar” düzeyinde aranıyordu. Avrupa’nın dünyaya egemen olacak hale nasıl geldiği sorusu, entelektüel alanda Darwincilikle karşılaştı. Aydınlanmanın bilgisinin dünyevileşmesi sürecinin evrim teorisiyle doğrulanmış olduğu varsayıldığından, Darwinci teoriler, biyolojik kökenlerinden çok öte alanlara taşındı. Sosyal bilim metodolojisine, örnek alınan Newton fiziği egemen olsa da, hayatta kalmaya en uygun olanın yaşadığı kavramını öne çıkaran, görünüşe göre karşı konulmaz bir çekiciliği olan evrim meta-kavramı sosyal teoriler üzerinde çok etkili oldu. Evrim teorisinin biraz esnek şekilde yorumlandığında, ilerlemenin, çağdaş Avrupa toplumunun gözle görülür üstünlüğüyle örtüştüğü yollu varsayıma bilimsel gerekçe sağlamada pekala kullanılabileceği düşünüldü. Nitekim kullanıldı da: Son aşaması sanayi devrimi olan, sosyal gelişmenin aşamalarıyla ilgili teoriler, tarihin liberal yorumları, iklimin belirleyiciliği tezi, Spencer sosyolojisi vb. bunun örnekleri arasında sayılabilir. Sosyolojinin ortaya çıktığı andan itibaren ilgisi iki ana konu üzerine yoğunlaştı. Sosyolojinin başlangıcından itibaren üzerinde durduğu iki konuyu Comte’un tasnifi özetlemektedir: Sosyal statik ve sosyal dinamik. Sosyal statik ve dinamik, temelde Batı toplumunun iç meselelerini (toplumsal yapının ya da istikrarın nasıl sağlanacağı, toplum kurumlarının neler olduğu, toplum işleyişinin nasıl gerçekleştiği, ilişkilerin ne tür özellikler gösterdiği, toplumdaki hareketliliklerin, çatışmaların nerelerden kaynaklandığını tespit etmeye uğraşır ve çatışmaların nasıl engellenebileceği ya da mevcut düzen/sistem sahiplerinin istediği yöne nasıl evirilebileceği vb. konular) ele alır. Sosyolojinin başlangıç evresinde dünya yüzeyindeki tüm toplumları tasnif etme, insanlık tarihinin çizgisel bir gelişim şemasının çıkarılması çabasına da girişilmiştir. Comte’un üç hal kanunu, Durkheim’in organik-mekanik dayanışma teorisi, Tönnies’in cemaat-cemiyet ayrımı, Weber’in rasyonelleşmeyi, bürokrasi mekanizmasını temel alan yaklaşımları, Marx’ın ekonomik temelli ilkel toplumlardan feodal, kapitalist ve sosyalist toplumlara doğru evirilen toplumsal evrim şeması ve daha birçok sosyoloğun özünde pek değişmeyen yargıları dile getiren çeşitli tarihsel toplum evrim şemaları ortaya koyma çabaları bu duruma örnek olarak zikredilebilir. Sosyolojinin bir bilim olarak ortaya çıktığı ilk dönemde, sosyologların insan toplumlarının doğasına ve evrimine ilişkin çok sayıda genel, evrensel kurallar koyduklarına şahit oluruz. Ancak zaman geçtikçe, yeni toplumlarla karşılaştıkça fakat daha da önemlisi sanayi toplumu yeni biçimler aldıkça toplum hayatına ilişkin genel geçer kanunlar vaz etmekten vazgeçilmiş ve bu konuda daha ihtiyatlı davranmaya özen gösterilmiştir. [Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]
__________________ English Preparatory Department School of Foreign Languages Assistant English Teacher Ankara Baskent University 2017-18 “Benim, senden öncem ve senden sonram yok, yalnızca sen varsın...” C.A - 31.12.2010 - ∞ English Language and Literature Faculty of Humanities and Letters Ankara Bilkent University 2010-15 | |
|
Etiketler |
sosyoloji |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevaplar | Son Mesaj |
Bilim Felsefesinde Bilimin Ürün Olmayan Olarak Kabul Edilmesi Nedir? | Kalemzede | Felsefe | 1 | 29 Mart 2021 15:23 |
Bilim Felsefesinin Konusu Olarak Bilim Nedir? Ne Değildir? | Kalemzede | Felsefe | 0 | 30 Haziran 2020 18:12 |