IRCForumları - IRC ve mIRC Kullanıcılarının Buluşma Noktası
  sohbet

Etiketlenen Kullanıcılar

Yeni Konu aç Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Stil
Alt 26 Ocak 2016, 23:16   #1
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Deleuze kimdir?:Deleuze ve Guattari:İmgesele dönüş




Kapitalizm ve Şizofreni isimli kitabın yazarları Gilles Deleuze ile Felix Guattari, Freud ile Marx'tan alınan "arzu", "üretim" ve "makine" kavramlarını yeni bir düşünce içerisinde biraraya getirmişlerdir: bizler arzulayan makineleriz. Deleuze ile Guattari dilde açığa çıkan dışsal arzu görüntüsünü delire diye adlandırırlar. Delire arzu makinesi tarafından üretilen bir etkidir. Karşı-Oidipus bu anlamda delire'ın kolektif doğasına, (bir birey tarafından üretilse dahi) toplumsal niteliğine vurguda bulunur. Günümüzde başat eğilim delire'ı özelleştirmek yönündedir. Bu eğilime karşı Deleuze ile Guattari örtük olarak 1970'li yılların Fransız Solu'nun sloganlarından birini uyarlamışlardır: Kişisel olan siyasaldır. Kişisel ile toplumsal, bireysel ile kolektif arasında hiçbir ayrım yoktur. Hem siyasal hem de psikolojik alan, hem siyasal (sınıf mücadelesi) hem de birey (delire) üstünde etkileri bulunan aynı enerji ve libido biçimiyle yayılırlar. Libido ve siyaset birbirine sızabilen alanlardır.

Deleuze ile Guattari başlıca iki toplum biçimine karşılık gelen, biri paranoid diğeri şizofrenik iki tür arzudan söz açarlar:
Faşist ve devrimci. Toplumsal terimlerle konuşuldukta, bu ikisi arasındaki ayrım otoriter ve özgürlükçü örgütlenmeler arasındaki ayrıma eşdeğerdir: Bir yanda merkezileşmiş iktidarlarında ayak direyen devletler, diğer yanda toprak sınırları ve sıradüzen dizgeleri olmayan gevşek küçük topluluklar -göçebe toplulukları gözünüzün önüne getirin- bulunur. Deleuze ile Guattari bu noktada delire' a ilişkin iki kutbun söz konusu olduğunu ifade ederler.
Bu kutuplardan ilki, yörüngesi uçuşa ayarlı gerçek şizofrenik delire iken, ikincisi sıradüzenli devletin yetkeci yapısına dayalı gerici paranoid delire' dır.

Siyasal açıdan bakıldığında Deleuze ile Guattari, üyelerinin üstüne yapılan bir soyutlamaya bağlı olarak yükselen bir sınıfa, bu sınıfın temsilcisi bir partinin kendini var etmek adına yaptığı genelleme sürecine karşı çıkarlar. Bunun tam tersine, küçük topluluklarda yükselişe geçen ve kolektif eylem üreten devrimci arzuya inanırlar.
Başka bir deyişle, faşizmle yalnızca sokakta savaşmak yetmez; faşist paranoyamıza karşı devrimci şizofrenimizi kurmak için kafalarımızdaki faşizm ile de savaşmamız gerekir. Wilhelm Reich'ın Faşizmin Kitle Psikolojisi'ndeki düşüncelerinden etkilenen Deleuze ile Guattari bilinçdışının aslında siyasal bir güç olduğuna, bu gücün kendine tarihin belli dönemlerini ya da belli başlı siyasal partileri mesken edinen faşizmi büyük oranda etkisiz kılacağına inanırlar.

Karşı-Oidipus'un yazarları, Freudcu psikanalizin "yorum yoksullaşması"na güzel bir örnek teşkil ettiğini ileri sürerler. Hastanın yaşamış olduğu karmaşıklığın gerçekte ne menem bir şey olduğu, Freudcu "aile masalı" nın sınırları içerisinde "yeniden yazılır". Deleuze ile Guattari, karmaşık gerçekliğe bir sınır çekerek onu yorumlamak adına yoksullaştıran, herşeyin şemalara indirgenmesi anlamına gelen her türden düşünceye acımasızca saldırırlar.
Karmaşık gerçeklik daima yorumlamaya anlam veren bir "egemen kod" [master code] ya da bir "egemen anlatı" [master narrative] doğrultusunda yazılır. Marxçılık bu tür bir "egemen kod" dur. Erekbilgisel Marxçılıkta neredeyse tanrısal bir kurtuluş anlamında yapılan tarih açıklaması yine bu türden bir "egemen anlatı"nın örneği diye görülebilir.

Bir anlamda Deleuze ile Guattari, yapılan tüm açıklama ya da yorumlamaları Nietzscheci iktidar istencinin bir ifadesi olarak algılarlar. Ancak saldırılarını yalmzca bu tür yorumlara yöneltmediklerini, dertlerinin daha çok Marxçılığa "aşkın' bir yorum gözüyle bakılmasıyla ilintili olduğunu belirtirler.
Aşkın yorum, metnin öneminin metnin dışında olması ya da metinüstü bir normlar kümesine dayanması anlamında aşkindır. Söz konusu aşkın yorum düşüncesinin yerine içkin yorumun geçmesini isterler. İçkin yorum, sunuldukları gerçeklik biçimleriyle yorumlanması gereken içsel normların, değerlerin ve karmaşıklığın çözümlenmesine ilişkin bir yordamdır.

Yalnızca Deleuze ile Guattari değil, aynı zamanda Foucault ile "yeni felsefeciler" de Marx tarafından sağlanan "egemen kod" doğrultusunda dile gelen geleneksel Marxçılığın belli bir "anlam"ın üretilmesi anlamında aşkın olduğunu ifade ederler. Bu düşünürlerin hepsi de Marxçılığı, kendisini ister istemez siyasal ve fiziksel bir baskı aracına dönüştüren bir yorumlama dizgesinin temel bir örneği olarak görürler.

Hemen bu noktada Deleuze ile Guattari'nin Freud karşıtı düşünürler olduklannı söylemeliyim. Oidipus Kompleksi'ne karşı geliştirdikleri düşünceler şunlardır: Freudculukta Oidipus Kompleksi'nin evrensel olduğu varsayılır, oysa herhangi bir yorumlamanın sonuçları ancak ilerleme sürecine bakılarak bilinebilir. Bu bakımdan Freud'un gaipten haber veren bir büyücüden öte bir değeri olamaz; kaldı ki yorumlarının kehanet niteliğinde olduğunu Freud' un kendisi de farketmiştİ. İkincileyin, Freudcu kuramda hastanın üretim zenginliği bütünüyle kuram içerisindeki birtakım hazırlop açıklamalara indirgenmiştir. Bu yüzden Freudcu yorumlama başlı başına bir ketvurma biçimidir. Üçüncüleyin, Oidipus Kompleksi'nde ataerkil bir yan tutma (arzunun erkeğin cinsel organına indirgenmesi) söz konusudur. Kuşkusuz bu düşünceler çok daha geniş bir psikanaliz eleştirisinin ancak küçük bir bölümünü oluştururlar.
Psikanaliz yoksunluk, kültür ve yasayı bilinçdışına atar, bu yolla arzuyu yapılandırırken, indirgeyip bastırır da. Öte yanda bilinçdışı bunların tam tersine üretken bir niteliğe konudur; arzuyu üretir ve arzuyla birlikte gelişen beden siyasasına altını oyma anlamında bir gözdağı verir. Bu nedenle arzunun devrimci karakterinin psikanaliz yoluyla ister istemez bastırılması, psikanalizi modem devletin bekçi köpeği durumuna sokar.

Burada üstüne konuştuğumuz psikanaliz özünde bir yorumlama makinesidir. Psikanaliz konuşan her hastayı başka bir dile çevirir, böylece terimin her iki anlamında hastayı "subject" e dönüştürür. Üstelik psikanaliz açıkça bir iktidar biçimine dayanır: Psikanalizde sözcüklere ve yorumlara indirgenen hasta psikanalistin libido akışına boyun eğmek zorundadır.

Post-yapısalcılık içindeki önemli bir yönelim, arzu'ya ilişkin olanak ve potansiyelleri araştırmaktadır. Deleuze ile Guattari için libidonun her yere sızan üretken gücü anlamına gelen arzu, gizemli ve parçalayıcı bir biçimde dolaşır ortalıkta. Yazarlar Lacan'ın imgesel kavramını (dilin edinilmesinden önceki aşamayı) ülküleştirirken, onun arzu kuramı üstünde önemle dururlar. Simgesele (dile, yapıya ve topluma) geçişi bir yitirme olarak görürler. Bu anlamda yapıya ve topluma giriş onlar için bir trajedidir. Yalnızca imgesele dönüş toplumsal-siyasal baskının ve simgesel diktatörlüğün sonunu getirebilir.
Deleuze ile Guattari için bunun en önemli koşulu şizofrenidir. Gerçekten de klasik psikanaliz ile klasik Marxçılığa saldınrken bu düşünürler şizoanaliz diye adlandırdıkları kışkırhcı yeni bir kuram geliştirirler.


Deleuze ile Guattari ayrıca Lacancı imgesel siyaset olanağını zihinlerinde canlandınrlar. Bu siyasetin amacı, insanoğlunun özgürlüğüne, insanın arzu duyan bir hayvan olması anlamında geri dönmektir. Dolaysızlığa, karşılıklı kaynaşıma, içtenliğe, doğaçlamaya, yabanıllığa ve aracısız bir arzuya konu olan simgesel öncesi aşamayı göklere çıkartırlar. Fallus merkezciliği yadsırlar, sıradüzenin ve tabuların taşıyıcısı aileyi yerden yere vururlar. Çocuklara, yabanıllara ama en çok da delilere simgesel öncesi aşamanın gücüyle bağlantı içindeki insan örnekleri gözüyle bakarlar. Genellikle söz konusu marjinal kümelerde yer alan insanların tam anlamıyla Oidipus Kompleksi'ne girmedikleri, yani henüz onlara simgesel'in ulaşmadığı öne sürülür. Kitap, Odipalleştirmeye karşı sunulan alaylı bir eleştiridir. Yazarlar Odipalleştirmeye sürekli saldırmakla yetinmeyerek psikanalize de saldınrlar. Yine de kitap, toplumun bireyin yaşantı sına girdiği süreci Lacan' ın özgün bir yolla Oidipus Kompleksi olarak kuramsallaştırmasına yaslanmaktadır.

Psikiyatri kuramı, genellikle olumsuz bir delilik kavramına dayanır; deliliği bir us bozukluğu ya da eksikliği, birinin olması gerekenden daha az akıllı olması biçiminde algılar. Lacan bu küçük düşürücü görüşü asla desteklememiştir. Psikanaliste, "tek tek her birimiz için delirmek olanaklıdır" biçiminde dile getirdiği bilginin imlediği yere derinden dokunabilen kimse diye bakar. İnsanın varlığının deliliğe başvurmaksızın anlaşılamayacağını, taşıdığı deliliğe dayalı sınırlı özgürlüğünün farkında olmaksızın insanın insan olamayacağını öne sürer. O nedenle Lacan, sıradan yollarla iletilemeyen bir ileti taşıdıklarını düşünen delilerle kendilerini bir tutan psikiyatri karşıtlarına sempatiyle bakmaktadır. Ona göre bu kimselerin deliyle iletişime geçmek için tıpkı şizofrenler gibi gündelik dili yarmaları gerekir. Psikiyatri karşıtlarına Lacan'ın verdiği açık destek özerk, tutarlı ve kendi kendinin "merkezi" olan "normal" benlik düşüncesinin söz konusu olduğu eğilimi yıkmaya sıcak bakmasından ileri gelir. Merkezsizleştirilmiş bir özne düşüncesi, deliliğin "normallere" yabancı bir şeyolduğu görüşünü reddeden Lacan ile psikiyatri karşıtı hareketler arasındaki önemli bir bağlantıdır. .

Delueze ile Guattari deliliğe sempatiyle yaklaşırlar, Karşı Oidipus'ta modern yaşamda us ile dürtü arasında bir türlü bağdaşmayan bir ilişki olduğu saptamasında bulunurlar: Modern dünyada içtenlik insandan büyük ölçüde koparılmaktadır. Lacan'ın merkezinden edilmiş özne düşüncesini kendilerine temel alan düşünürler, bu bağlamda Lacan' dan bir adım öteye giderek, şizofrenin kişisel ve toplumsal deneyim arasında hiçbir ayrım gözetmediğini dile getirirler. Kişisel dışavurumlar başlıbaşına birer siyasal anlatımdır. Şizofren için sözcük ile şey, söylemek ile yapmak bir ve aynı şeydir. Sözcük ile eylem, istek ile eylem arasındaki ilişki doğrudan ve dolaysız bir ilişkidir. Bir anlamda Deleuze ile Guattari "bir şizofreni siyaseti" geliştirmişlerdir.
Onlara göre şizofrenlik diğer deneyim türlerine göre üstün sayılması gereken bir deneyimdir. Şizofren insan asla Odipal hapishaneye tutsak düşmez; bilinçdışının çarpıtılan, dondurulan, düzlenen karmaşıklığına ve ele avuca sığmazlığına karşın, şizofren bir biçimde topluma ilişkin temel doğrularla temasa geçmekten geri kalmaz.
Kısaca söylendikte, Deleuze ile Guattari imgeselle kaynaşma ilişkilerine olduğu denli akışa olan yatkınlığı nedeniyle de şizofren insanı göklere çıkartırlar. "Benlik" bütünüyle bir akış, bir parçalılık, bir makine parçaları toplamıdır. İnsan ilişkilerinde, eksiksiz bir insan asla başka bir eksiksiz insanla sözcüğün tam anlamıyla ilişkiye geçemez, çünkü "eksiksiz insan" diye bir şey yoktur. Olsa olsa "arzulayan makineler" arasında birtakım bağlantılar vardır. Bölük pörçük olma yalnızca şizofrene özgü bir şey değil, insan olmanın evrensel bir koşuludur.

Deleuze ile Guattari/nin çalışmalarının sıradüzenli devlet ile göçebe topluluk, paranoya ile şizofreni gibi kavramsal ikilikler [dichotomies] içinde yürüdüğünü farketmek gerekir. Genellikle arzunun ihtiyaçtan ayrı tutulması gerektiği, çünkü arzunun asla doyuma ulaştırılamayacağı söylenir. Arzu bitip tükenmek bilmeyen, daima canlı kalan bir özlemdir. Yine de arzuyu kavramanın birtakım yöntemleri yok değildir. Sözgelimi Lacancı psikanaliz geleneğinde arzuya kendisine özlem duyulan nesnenin yitirilmesinin ardından ona yeniden ulaşmak için verilen çaba gözüyle bakılır. Ne var ki Deleuze ile Guattari, Lacan/ın gerçek diye bir şeyin olanaksız olduğu biçimindeki tanımını kabul etmeyerek söz konusu tanımlamayı başaşağı çevirirler:
"Gerçeklikte herşey olanaklı olur". Gerçeklik arzularımın kurduğu bir şeydir.

Deleuze ile Guattari/nin birlikte yazdıkları kitap "neşeli bir özgür oyun etkinliği içinde insanda derin bir varoluş coşkusu uyandıran enerjilerin" kutsanması anlamında açıkça Nietzschecidir. Şizofren,
kendisini özgür, sorumsuz, yalnız ama neşeli bir insan olarak üretir; hiç kimseden izin istemeden dilediğini söyleyebilir, istediğini yapabilir. Arzu hiçbir şeyden yoksun değildir; bütün engellerin ve kurallar düzeninin üstesinden gelen bir akıştır. Arzu bundan dolayı her ne olursa olsun asla bir ego olarak tasarlanamaz. Şizofren deli olma korkusuna bütünüyle son vermiş kimsedir.

Deleuze ile Guattari/yi eleştirirken, arzu anlayışlarının katıksız bir idealizmin en yüksek noktasına ulaştığını söylemek isterim. Karşı-Oidipus' a sıcak bakan bir yorumcu bir süre önce şu noktalara dikkat çekmişti:
Öğüt/ "kendine izin ver" dir. istediğin her şeyi yapı yeter ki çığlıkların senin çığlıkların olsun. Başka bir deyişle, risk altına girmekten korkma, sağduyu taneciklerinin üstüne üstüne git. Bu sav, yaşanan durumun değerlendirilmesi için hiçbir nesnel temel önermez; yalnızca eyleme çağrıdır.


Deleuze ile Guattari'nin üretken arzu kavramı Nietzsche'nin erk istencinden başka bir şey değildir. Onlara göre, daima birilerinin diğerlerini ezdiği tek bir sınıf, köle sınıfı vardır. Bütün bunların bir sonucunu, sınıf mücadelesinin kibarca müzeye kaldırılması düşüncesi oluşturur. Karşı-Oidipus'un sözdağarı kimileyin Marxçı kimileyin de açıkça Freudcu olsa da, eleştiri anadamarı başından sonuna dek Nietzschecidir.


Postyapısalcılık ve postmodernizm-Madan Sarup s.136-143 Bilim ve Sanat Yayınları

__________________
Ey iki adımlık yerküre; senin tüm arka bahçelerini gördüm ben.
 
Alıntı ile Cevapla

IRCForumlari.NET Reklamlar
sohbet odaları eglen sohbet Mobil Chat
Cevapla

Etiketler
deleuze, dönüş, guattariİmgesele, kimdirdeleuze, ve


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Kapalı
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevaplar Son Mesaj
Guattari, Felix PySSyCaT Felsefe 0 11 Kasım 2014 02:45
Felix Guattari Elysian Felsefe 0 07 Haziran 2014 10:24
Gilles Deleuze Hayatı ( Biyografisi ) AftieL Bilim Adamları 0 19 Mayıs 2014 09:31
Gilles Deleuze Nava Felsefe 0 02 Şubat 2011 23:11
Deleuze&Guattari YapraK Felsefe 0 30 Mart 2009 17:42