26 Ocak 2016, 23:11 | #1 | |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | BAUDRILLARD VE POSTMODERN MEDYA KURAMI Marksizme düşmanlık, insanca ve toplum içinde kendinden ve diğer insanlardan sorumlu özgür birey olarak yaşam istemine, özlüce insan olmaya düşmanlık demektir. Baudrillard kendi medya teorisini, Marksizmin ve resmi solun pozisyonunu stratejik iluzyon olarak niteleyip tartışma dışı bırakarak, "aydınlanmış Marksist" olarak nitelediği Enzenberger'i ve "büyük gösterinin (spectacle) solcuları" olarak nitelediği Radikal Amerikan Sol'u, Mayıs 1968 olaylarını ve Marksist anlayışın eleştirisini yaparak ve medyanın karakterini kendi anlayışı çerçevesinde sunarak biçimlendirmektedir. Baudrillard 1970'in başında iletişim konusuna tüketici toplumunun inşası, nasıl yeni değerler, anlamlar ve faaliyetler sunduğuna, Marksizm ve siyasal ekonomi açısından yaklaşır. 1972'de Toward a Critique of Political Ekonomi of Sign ve 1973'de The Mirror of Production yapıtlarıyla, Marks'ın eleştirisine başlar. Sonrasında, Baudrillard Marks'ı ekonomik indirgemecilikle niteler ve Marksist yaklaşımın dil, işaret ve iletişimi kavramlaştırmadaki beceriksizliğini vurgular (Baudrillard, 1983). Baudrillard 1972'deki yapıtının Media için Requiem bölümünde, Enzenberger'in medya teorisini ve sosyalist medya stratejisi yaklaşımını örnek olarak ele alıp eleştirerek, Marksizmin ruhuna fatiha okur. The Evil Demon of Images ve On Seduction yapıtlarında, medyanın radikal bir kuramını geliştirmenin olanaksız olduğunu, çünkü toplum ve siyasal ve ekonomik güçler arasında aracılık yapan örgütler ve kültürel makineler anlamında gerçekte "medya" olmadığını belirtir. Medya enformasyon ve iletişimi, "anlamı nütralleştirir" ve izleyiciyi tek boyutlu bir tecrübeye sokar: Bu tecrübede, anlam aktif olarak anlam üretme veya süreçten geçirme yerine, imajlar pasif bir şekilde emilir veya anlama direnir. Baudrillard'a göre, televizyon hiçbir şey önermez; sadece bir ekrandır; "senin kafanın içinde bulunan" minyatürleştirilmiş terminaldir"; "sen ekransın ve televizyon seni seyrediyor" (Kellner, 1988). Baudrillard'ın bu görüşüne göre, elektronik medyanın mitlerle, tarihle veya anlam inşasıyla (ideolojiyle) hiçbir alakası yoktur. Bu tür yaklaşımda (Baudrillard'da ve Postmodern yaklaşımda) medya özerk olur, yani, MacLuhan türü teknolojik determinizm geliştirilerek ilginç bir şekle dönüştürülür. Bu şekilde, medya sosyal sistemden soyutlanır ve medya teknolojisi egemen sosyal güç yapılır; medya mesajdır, ama hipergerçeğin mesajıdır; bu hiper-gerçeğin sorumlusu ise, yaratılan "simulacra" evreninin tuzağına düşen, gerçek yerine şahane-gösteriyi seçen ve "soğuk baştan-çıkartmaya" zevkle katılan, izleyici insanlardır: Baudrillard'a göre (1983a) izleyiciler medyanın mesajının "anlamına" veya dış dünyayla olan ilişkisine değil, fakat onun göz kamaştırıcı içsel koduna ve "kendine referansçı" yapısına karşılık verirler. Postmodern çökme süreci izleyicinin sosyal doğasına uzanır ve onu "süngerimsi bir nesneye, bir karadeliğe, kitleye" dönüştürür. İzleyici, yansıtmaksızın, medyadan gelen anlamsız mesajları emer. Buna aykırı bir biçimde, bu "nükleerleşmiş, atomlaşmış, molekülleşmiş kitle" aynı zamanda güç merkezidir. Bununla beraber, gerçek şu ki, kitleler ne geçmiş ne de gelecek için yazacak tarihe sahiptirler. Harekete geçirecek potansiyel enerjiden veya doyuracak arzudan yoksundurlar. Güçleri tümüyle "o andalık" Şimdi ve orada... Sessizliklerinin gücü (Hard ve Dickens, 1996:213). Bu yorumlamayla, Baudrillard kitlelerin mücadele gücünü ve örgütlenme olasılığını yitirdiğini ima etmektedir. Aynı zamanda, medyanın hipergerçekleri yaratmasının temel nedenini izleyici kitlelere yüklemektedir, çünkü, Baudrillard'a göre, kitleler şahane gösteriden, gerçekle uğraşma yerine oyalanmaktan, kaçıştan, eğlenceden başka bir şey istememektedir; kitleler anlam üretme yeteneğinden yoksundurlar ve anlam üretmek de istememektedirler. Buadrilard'ın yoksunluk iddiası geçersizdir: Her insan anlam üretir; anlam üretmeyen insan düşünülemez. İnsan anlam üretemezse, fiziksel ve sosyal varlığını sürdüremez. Ayrıca, Buadrillard başkaldıran kitleleri aşağılayan elitist gerici-tutucuların seviyesine düşüyor: Yoksunluk, yoksulluk ve istememe kitlelerin doğal karakteri mi yoksa kitlelerin örgütlü koşullar içinde yaratılmış durumlarıyla gelen işlenmiş, yaratılmış, sürdürülen bir sonuç mu? Yanıt açık. Baudrillard'a göre, medya yeni postmodernliği oluşturmada hayati rol oynar. McLuhan'ın kavramlarını kullanan Baudrillard, postmodern toplumu modeller, işaretler ve kodların egemen olduğu bir simulasyon dönemi olarak tanımlar. Baudrillard medyayı günlük yaşamda önemli rol oynayan ve özerk hiper-gerçek alanını oluşturan imajlar, işaretler ve kodlar üreten ana simulasyon makineleri olarak niteler. Medya izleyicisinin deneyimini aktif süreçten geçirme veya anlam üretme yerine, imajların pasif emilmesi bağlamında ele alır. Böylece, Baudrillard simulasyonlar ve asıl-ötesi (hyperreality) analizini yaparak sosyal kuram ve medya eleştirisine üretim ilişkileri gerçeğini bir yana bırakan bir Postmodernist olarak katılır (Baudrillard, 1987). Buadrillard 1981'de yaptığı eklemede, şu soruyu soruyor: medya anlamı nütralleştirir ve haberverilmemiş (informe) mi yoksa haberverilmiş (informee) mi kitleler üretir? Yoksa, medyanın ürettiği tüm mesajları yönlendiren veya yanıt vermeden emerek medyaya başarılı bir şekilde direnenler, kitleler mi? Baudrillard buna şöyle yanıt vermektedir: "Requiem for the Media" yapıtında, "medyayı yanıtsız iletişimin değiştirilemez modelinin kurumu olarak analiz ettim. Fakat bugün? Yanıtın yokluğu artık güç stratejisi olarak anlaşılamaz, fakat güçle karşılaştıklarında kitlelerin karşı-stratejisi olarak anlaşılır". O halde ne? diye soran Baudrillard, buna sorularla yanıta başlıyor: Kitle medyası kitlelerin maniplasyonunda gücün yanında mı, yoksa anlamın ortadan kaldırılmasında, anlama işlenmiş şiddette ve büyülenmede kitlelerin yanında mı? Kitlelere büyülenmeyi işleyen medya mı yoksa medyayı büyük gösteriye yönlendiren kitleler mi? Buadrillard'a göre medya anlam ve karşı-anlam taşır; aynı anda her yönden maniple eder; hiçbir şey bu süreci kontrol edemez; medya sistemin doğasına ait simulasyon için ve sistemi yıkan simulasyon için araçlardır. Bu araçlar özerk/bağımsız bir hiper-gerçek alanı/dünyası oluşturan ve günlük hayatta asli rol oynayan imajları, işaretleri ve kodları yeniden üretirler. Buna bir alternatif, mantıksal bir çözüm yoktur; sadece mantıksal şiddetlenme ve felaketli çözüm. Baudrillard çok doğru olarak, erişimi bitmiş ürüne sahipliğe indirgeyen görüşün yanlışlığını belirtir: Bir televizyon setine veya bir kameraya (veya bilgisayara ve internete) sahip olmak, yeni ilişki ve mübadele/alışveriş olasılıkları sunmaz. Bu sahiplik durumu, bir buzdolabına veya tost aletine sahip olmaktan öte anlamlı değildir: İşlevsel nesneye (örneğin, tv veya bilgisayar programına) bir yanıt yoktur; aracın işlevi zaten oradadır; aracın işlevine bütünleşik konuşma vardır (yani işlevi sözle veya yazılı sözle veya herhangi bir anlatıyla belirlenmiştir) ve onu alarak ve kullanarak zaten yanıt verilmektedir; oynamak için veya karşılıklı oyun bir seçenek veya alan verilmemiştir (eğer aracı kı rmazsa veya işlevini tersine çevirmezse). Sembolsel alışveriş ilişkisinde, aynı anda yanıt vardır. Mesajın iki tarafında gönderici ve alıcı yoktur; tek sesli olarak çözülecek kod veya mesaj da yoktur. Sembolsel mesajın teksesliliğini yıkar, anlamın müphemliğini/çoksesliliğini kurar ve şifrenin öznesini ortadan kaldırır. Baudrillard'a göre yüz yüze iletişim otantik iletişimdir ve otantik olmayan kötü iletişim ise kitle iletişimidir. Baudrillard şu-anki iletişimi aracılanmış iletişimi üzerinde görür (valorizes); Buadrillard'ın bu görüşü geçersizdir, dipnotlar; Çavuş askere "şunu yap" diye emir verdğinde ve askerin "emredersin komutanım" deyip yapmaya koyulduğunda, sembolsel alışveriş ilişkisi var, bu ilişkide aynı anda yanıt verme var, ama bu ilişki bürokratik, tek yönlü, belirlenmiş yanıtlar dışında yanıta izin vermeyen bir ilişkidir. Dolayısıyla, ilişkiye güç yapısı katılmadıkça ve çıkar ilişkileri göz önüne alınmadıkça, "sembolsel alışverişin" asıl doğasını doğru anlama olasılığı ortadan kalkar. Buadrillard yanlış: Biz günlük yaşamımınzda, tv izleyerek sadece birkaç saat Baudrillard'ın alçalmış, manipule eden, saptırılmış, kötü olarak nitelediği iletişimlerle karşılaşırız; günümüzün geri kalan kısmında, yüz yüze iletişimlerimizde karşılaştığımız alçalmış, maniple eden, kötü, aşağılık ilişki ve iletişimlerle, mohtemelen tvdekinden daha çok rastlarız; daha kötüsü tvdeki bu alçalmşı deneyimimizin bizdeki yarattığı hasar, baskı, duygusal durum ile, yüz yüze iletişimimizdeki yaratılan hasar, baskı, duygusal durum bizi tvdekinden farklı bir şekilde ve çok daha derinden etkileyecektir. Günlük ilişkilerimizde otantik olarak niteleyebileceğimiz ilişki ve iletişim ancak bize en yakın olan sevdiklerimizle olan iletişimlerimizdir, onun dışındakilerin hangileri otantiktir, bizi ezmeyen, bizden fayda beklemeyen, bizi sömürmeyen iişki ve iletişimdir? İş yerindeki yüzyüze ilişki ve iletişimler otantik mi? Eğer iletişim alışverişse, mübadele ise, karşılıklı konuşma ise, kitle iletişimi arabuluculuk-karşıtıdır, geçişsizdir, yanıtsız konuşmadır; her medya iletişmemeyi, iletişim olmayanı (non-communication), anlamın yok edilmesini ve içe-doğru-patlamayı imal eder. Baudrillard, bu anlayışıyla, alternatif veya karşıt-medya pratiklerine olanak ve olasılık vermez. Ona göre, Mayıs 1968’de, gerçek devrimci, alternatif ve yıkıcı medya, duvarlar ve konuştukları, ipek-ekran posterler, elle-boyanmış tebliğler, konuşmanın başladığı ve mübadele edildiği caddeydi. Bu basit ve ilksel bir devrimci iletişim ve medya anlayışıdır. Baudrillard, hem bu anlayışı hem de devrimci iletişim nosyonunu tümüyle terk etmiştir. İletişimi basit mesajların gönderilmesi ve alınması ve geri beslemeden farklı bir şey olarak anlamalıyız. Medya konuşur veya orada bir şey konuşulur, fakat herhangi bir yerde yanıt vermeyi engeller ve alışveriş/mübadele süreçlerini imkansız yapar. Dolayısıyla, bu alanda (ve aslında her yerde) devrim yanıt olasılığını kurmaktır ve bu da var olan medya yapısının tümünde kökten değişiklik gerektirir. Konuşma tekeli kırılmadıkça, hiçbir değişim fayda etmez. Eğer amaç basitçe herkese eşit bir şekilde dağıtmaksa, kimse konuşma tekelini kıramaz. McLuhan’ın sıcak ve soğuk medya kavramını kullanan Baudrillard’a göre, medya spor ve savaş gibi sıcak olayları alır ve onları soğuk medya olaylarına dönüştürür: televizonla yayınlanan bir spor olayı, Vietnam savaşı gibi, öncelikle bir televizyon olayıdır. Baudrillard Towards a Cntique of Polifical Economy of the Sign (1972) kitabının “Requiem for the Media" bölümünde, medyanın postmoderniteyi belirlemede/oluşturmada önemli rolü olduğunu vurgulayan bir teori sunduğunu belirtmektedir. Baudrillard, bu kitabında ve teorisinde, marksizmin ve Marksist medya teorisinin ölüm duasını yazarak ruhuna fatiha okuyordu. Yazdığı dua dil üzerine kurulmuştu; ustaca kullandığı diliyle, insanın yaşamını üretmesi üzerine kurulu bir yaklaşım tarzını “indirgemeci” ve “üretimci” (productivism) olarak eleştiriyor ve çürütüyordu. Şunu belirtmemiz gerekir: Dil (işaretler) ile ancak “gerçekler hakkındaki imajları” yeniden-üretebilirsin, ama gerçekleri değiştiremezsin; dolayısıyla, Baudrillard’ın şaşaalı kavramları ve anlatıları, dolaylı olarak savunduğu küresel pazarın kervanları için hoş ulumalardır. Kervan ve kervancı memnun; işaretler, kodlar, modeller, simulasyonlar ve simulcamlarla sahte imajlar üzerine yeni kılıflar ören Baudrillar’a gülümsüyor kervancı. Bu gülümsemeyle yaygın dolaşıma sokulan Buadrillard meşhur. “Postmodern toplum” aynı modern toplum gibi sömürü üzerine kurulmuştur; Baudrillard’ın işaretler, kodlar, 5 Kitle iletişiminde yanıtın illeki mesajı gönderenin mesajı üzerinde olmasına gerek yoktur. Kitle iletişiminde yanıtlar günlük yaşamadaki konuşma, tartışma, satın alma, kullanma, eğlenme, boş vakit geçirme gibi sosyal faaliyetleri içerir. Örneğin, bir televizyon dizisi seyreden iki kadından birinin diğerine dönerek “kızın çantasını gördün mü?” diye sorması ve onun da “Evet, şahane bir şey” demesi bir yanıt türüdür. Kitle iletişiminde amaç kitleler arasında belli düşünsel, duygusal, inançsal ve davranışsal öğelerin dolaşıma sokulmasıdır. Ali ile Bekir arasındaki konuşma gibi, Ali’nin bekir’e bir şey söylemesi ve bekir’in de Ali’ye yanıt vermesi değildir. Dolayısıyla, kitle iletişimnde yanıt/geribesleme tartışması yanlış konumlandırılmış ve yanlış yönlerndirilmiş bir tartışmadır; tartışılması gerekenin sadece bir parçasıdır, hepsi değil. 4modellerin ve hiper-gerçeklerin egemenliği üzerine değil. İşaretler, kodlar ve masallar ve teolojik anlatılar olarak “hiper-gerçekler” ilk imparatorluklardan beri yönetici güçlerin kitleleri yönlendirme araçları olarak kullanılıyordu. Ama hiç kimse Baudrillard gibi, gerçeği, “gerçek bir savaş riski yoktur, çünkü biz simulasyon ve kontrollar çağındayız; savaş sadece medya simulasyonlarında vardır ve gerçek çarpışma sadece bir simulacrum’dan (hayalden) başka bir şey değildir” diyecek kadar gerçeği bükmedi. Medya simulasyonu belki savaşı bize belli yapılar içinde sunuyor, ama savaş orada ve oluyor. Bu gerçeğin herkes farkında. Medya ile sahte-öykülemeler (veya hiper-gerçekler) daima vardı; kapsamının ve yoğunluğunun günümüzde değişmesi, toplum yönetiminin ne amacını ne de sonucunu değiştirir. Temsil ile gerçek bağında, Buadrillard’ın anlayışında, medya gerçeğinin gerçeği temsil etmesi gibi bir konu tartışma dışıdır, çünkü medya gerçekten de gerçek olan hipergerçeği oluşturur. Baudrillard’a göre, simulasyonlar gerçeği yutar ve simulasyon modelleri şeyler üzerinde öncelik alırlar. Çok fazla gerçek doyma ve patlama ile sonuçlandı; şimdi, içpatlamaya bakıyoruz: gerçek ve anlam, kendini yeniden-üreten belirsiz simulasyon kitlesi içine eriyor. Buidrillard’a göre, gerçek eşittir hayaledilen dönemine giriyoruz; yani gerçek ile hayal arasında bir aralık/farklılık kalmıyor. Buadrillard, kendisi bunu görüyor, simulasyonların ve gerçeklerin farkında ve biz farkında değiliz. O ayrıcalıklı; ayrıcalıklı olmasaydı, hayalleri ve gerçekleri nasıl ayırt edecekti? Belki beyinlerimizde, simulasyonlar (sahteler) gerçeği yutmuş olabilir; ama gerçek bizimledir: işsizim, iş bulamıyorum. Bunun çok iyi farkındayım, çünkü her gün, iş peşindeyim, eve ekmek alacak param yok. Bu sırada da “çok şükür” diye başlayan işlenmiş-gerekçelerle, koşuluma bakıyorum. Yani, hem gerçeğin-yerini-alan-sahteyi hem de gerçeği yaşıyorum. Dolayısıyla, medya-gerçeği veya simulasyonuyla, biz haberi seyrederken, bilgilendirilmek yerine eğlendirilmek isteyebiliriz; bu tercih nedeniyle, gerçek kendi statüsünü yitirebilir; simulasyonun etkisi gerçeğin gücünden daha büyük olabilir. Bu binlerce yıldır süregelen biliş ve davranış yönetimiyle hep böyleydi; sadece kapsamı arttı ve içeriği çeşitlendi ve hızı fazlaştı. Fakat gerçeğin statüsünü yitirdiği herkes için geçerli değildir; simulasyonun farkında olanlar az değildir. Baudrillard Enzenberger’i ve Marksizmi şöyle eleştirmektedir: Baudrillard’a göre radikal medya teorisi geliştirmek imkansızdır, çünkü siyasal ve ekonomik güçlerle toplum arasında “aracılayan” kurumlar ve kültürel makineler olarak gerçek bir medya yoktur. Klasik Marksist teori muazzam bir şekilde gerilemektedir. Enzenberger’in iletişim teorisi, en iyi şekliyle, bu gerilemeyi azaltmaya çalışmaktadır; fakat, aslında radikal bir açıklama sunmamaktadır, çünkü egemen modeller içine batmıştır, sadece resmi marksizmin gözünde radikaldir; radikal alternatif başka yerde yatmaktadır. Anlamların, mesajların ve işaretlerin üretimi, klasik üretim güçleri bağlamında yorumlayan devrimci teori için ciddi bir problem ortaya çıkarır; çünkü Marksist üretim teorisi düzeltilemez şekilde kısmidir, genelleştirilemez, materyal üretim dışına transfer edilemez (yani düşünsel, ideolojiyi, kültürü açıklayamaz). Bu objenin tanımı ötesine geçemez; diyalektik küller içinde yatmaktadır (yani, yanmış bitmiştir), çünkü maddi üretimden ayrılmış düzeni (yani üstyapıyı) yorumlama sistemi olarak kendini sunmaktadır. Marksizm en yüksek seviyede tutarlılığa/ahenge sahiptir ve bu tutarlılık yıkılmalıdır, çünkü materyal üretimi aşan bir sosyal sürece (yani, örneğin hipergerçek ve modern medyaya) yanıt verme kapasitesine/yeteneğine sahip değildir. Baudrillard’ın bu sözüyle ancak alay edilebilir: Kitle iletişiminde ideolojik içeriği dolduran “sahibinin sesleri,” gerçeği “zevk için” büküyorlar ve Baudrillard’ın hipergerçek dediği imaj çevresini “hoşlarına gittiği için” yaratıyorlar; bu sahte çevre yaratmada, amaçların temelinde asla güç ve maddi ve maddi olmayan çıkar gerçekleştirme, koruma ve sürdürme gibi bir kaygı yok; sanki, Aydın Doğan’ın medyasını yürütenler özel olarak Aydın Doğan’ın ve genel olarak da egemen düzenin maddi ve düşünsel/ideolojik çıkarı temeli üzerinde iş görmüyorlar; aksine, bu temeli, örneğin kapitalist üretim tarzı ve ilişkilerini “düşünceleriyle” belirliyor ve isterlerse, düşünceleriyle değiştiriyorlar. Bu denli temelsiz anlatıyı yutmak veya yutuyor görünmek için, gazeteci olmak ve işini riske sokacak yazıyı/haberi üretmemeyi, bu tür yazıyı/haberi üretenlerin başına gelenlerden ders alarak öğrenmek gerekir: Yani düşünsel ifadelerini materyal çıkarlarına göre ayarlamak veya ayarlamak zorunda kalmak gerek. Ya da, düşüncelerin ve ifadelerinin “gökten indiğine veya bunları beynin yoktan var ettiğine ve dünyayı değiştirdiğine inanan bir avanak olmak gerek. Dünyayı (veya kendini) değiştirme veya olduğu gibi sürdürüp geliştirme düşüncesi, somut yaşam koşullarından kaynaklanır. Baudrillard gerçeklerini ve uydurularını nereden çıkartıyor; beyninden mi yoksa materyal koşullardan ve bu materyalin düşünsel anlatılarından mı? Enzenberger’in medya teorisi ve stratejisiyle ilgili olarak solu eleştiren Baudrillard, ardından, Enzenberger’in ve marksizmin yetersizliği ve açıklama yeteneksizliği savlarıyla gelir: Enzenberger’in engellediği; dolayısıyla, özgürleştiren karaktere sahip olan medyayı özgürleştirmek gerekir” görüşünün uzantısıdır. Buadrillard’a göre, medyayı üretici güçlerin mantığına geri koymak (yani kapitalist sermayenin kontrolünden alıp, üreten geniş kitlelerin kontrolüne vermek) artık önemli bir eylem değildir, çünkü bu eylem medyayı devrimci metafizik içine daha da güçlü olarak kilitler. Eğer medyanın yapısal yönelimi sosyalizm ise (bir diğer ima: kapitalizm sosyalizme gidecekse), mücadeleye ne gerek var ki? Marksist imajı hep aynı rüya sarar: şeylerin kullanım değerlerini yeniden sağlamak için şeyleri değişim değerlerinden soy. Tüketicinin vermesine veya alışverişine/mübadelesine izin verilmez; sadece almasına ve kullanmasına izin verilir. Bu bağlamda, malların tüketimi bir kitle aracını oluşturur: Tüketiciler alarak ve kullanarak genel duruma yanıt verirler. Ürünlerin ve mesajların tüketimi soyut sosyal ilişkilerdir. Dolayısıyla, Enzenberger’in kitle iletişim araçlarının üretici sosyal süreçlere kitle halinde katılmayı olası yaptığı iddiası yanlıştır. Ayrıca, bu katılmanın pratik olanaklarının kitlelerin kendi elinde olduğu iddiası da yanlıştır. Eleştirel/critical analizler, iletişim teorisinin kucakladığı ideolojik matriksi radikal bir şekilde belirlemede yüzeyde ve kısa kalmıştır. Teori Roman Jacobsen tarafından biçimlendirilmiş olan “gönderici – mesaj – alıcı” (şifreleyen-mesaj-şifre çözen) sıralamasına dayanır. Bu şemada, konuşan tek özne şifre olur; şifre kendini iki kavramın ayrışımından ve mesajın tekseslilğinden geçerek mübadele eden ve yeniden üretendir; insanlar değil. Linguistik teoride, her işaret, dil denilen kod yoluyla diğerleriyle “iletişimde bulunur.” Anlamverme teorisi iletişim teorisi için çekirdek model olarak hizmet eder. Tüm bunlar sadece egemen sosyal pratiklerde yansımaz, aynı zamanda devrimci medya pratiklerinde de yansır. Zizek Baudrillard’ın görüşünü pesimistik kültürel eleştiri olarak niteler. Zizek’e göre Baudrillard, Virilio ve benzerlerinin “siber-uzayın sonunda, hiçbir sembolsel yasa veya gerçeğin herhangi bir imkansızlığıyla kısıtlanmayan hayali halusinasyonlar evreni ortaya çıkardığı” görüşünü kanıtlanmış bir görüş olarak kabul etmez. Douglas Kellner (1993) Baudrillard’ın kuramının sefil bir medya kuramı olduğunu ve McLuhan’ın formalist, teknolojik determinist ve essentialist yaklaşımının yeniden-ürettiğini belirtir. Post modern medya kuramının zayıflığı postmodern kuramın kendisinin statüsü/geçerliliği hakkında temel sorular ortaya çıkartır. Önceki sosyal kuramın bütün sınırlarını reddeden bir kuramın kendisinin medya, ekonomi, devlet, kültür ve toplum arasındaki karmaşık ilişkileri ve çelişkileri dikkatlice ve titiz bir şekilde işleyebilecek pozisyonda olması gerekir ki Buadrillard’ın teorisi bu karakterden yoksundur. Baudrillard medya biçimlerini ve etkilerini medya çevresinden soyutlar, teorinden siyasal ekonomiyi ve medya üretimini siler; formalizmi, ideoloji eleştirisini ortadan kaldırır. İçeriğin önemini reddeder ve yorumlamaya karşıdır. Özlüce, Baudrillard’ın kuramında, gerçek bir teori veya kültür yorumu yoktur. Sokal ve Bricmont’a göre (1999) Lacan, Kristeva, Irıgary, Baudrillard ve Deleuze gibi entelektüeller sürekli olarak bilimsel konseptleri ve terimler dizgesini kötüye kullandılar; en küçük bir gerekçe sunmaksızın bilimsel düşünceleri bağlamları dışında ele aldılar; bilimsel anlaşılmaz-dili, uygunluğunu ve anlamını düşünmeksizin, bilim insanı olmayanların önüne attılar. Giderek saçmalığı artan, anlamdan yoksun (içi boş) cümleler kullandılar. Baudrillard tekno-parazitle (anlaşılmaz saçmalıkla) dolu birçok terminoloji kullanır. Bu kullanım üzerinde durduğu teorileri yeterince anlamadığını gösterir. Bilim kötüye kullananlar, düşüncelerindeki yalvanlığı örtmek için anlaşılmaz sözler kullanan entelektüel sahtekarlardır. Mark Poster’a göre (2001) Baudrillar 1980lerin ortalarına kadar olan yazılarında, önemli kavramlarını tanımlamaz, yazı stili abartılıdır, beyan edicidir ve çoğu kez tutarlı analizden yoksundur; sezgilerini/kavrayışlarını totalleştirir; iddialarını sınırlamayı ve açıklamayı reddeder; sanki toplumda başka bir şey önemli değilmiş gibi, özel deneyimler ve televizyon imajları hakkında yazar; çelişkili kanıtları görmezlikten gelir. Bazıları için Baudrillard postmodern bir şakadır ve karmaşıklığı ise gösterişli anlamsız sözdür. İrfan Erdoğan ''KÜRESEL PAZARI DESTEKLEYEN POPÜLER AYDINLAR: BAUDRILLARD VE POSTMODERN MEDYA KURAMI''
__________________ Ey iki adımlık yerküre; senin tüm arka bahçelerini gördüm ben. | |
|
Etiketler |
baudrillard, kurami, medya, postmodern, ve |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevaplar | Son Mesaj |
Jean Baudrillard (1929 - .... ) | Liaaa | Düşünürler | 0 | 03 Nisan 2012 19:03 |
BİLGİ KURAMI (Epistemoloji) | yoSun | Felsefe | 0 | 13 Haziran 2011 22:35 |