Khaos, Erebos, Tartaros gibi ilk tanrıların tam olarak neyi simgelediklerini anlayabilmemiz için Yunan mitolojisinin evren ve dünya tasavvurunu biraz açmamız gerekir. Her şeyden önce, Yunan mitolojisinde uzay, bugünkü anlamda bir derinliğe sahip değildir. Tüm gökkubbe, bir tepsi gibi dümdüz olan dünyaya uçlarından tutturulmuş bir cibinlik gibi düşünülür; yıldızlar ve gezgin birer yıldız sayılan gezegenler de o örtünün üzerindeki süslerdir. Yeryüzünün üstündeki hava yuvarının bir alt bir de üst tabakası vardır. Atmosferin alt tabakası (Khaos) renksiz ve görünmez iken, üst tabaka Aether, mavi ve ışıltılıdır. Tanrılar, Aether'i solurlar ve yeryüzüne düşen ışığın asıl kaynağı güneş değil, Aether'in ışıltısıdır. Dünya bir küre veya elipsoid biçiminde yuvarlak değil, bir tepsi gibi dümdüzdür. Okeanos adı verilen efsanevi bir nehir, bu tepsiyi dört bir yanından, çepeçevre sarar. Tepsi benzetmesini sürdürürsek, tepsinin, yani toprağın altında da gökkubbe ile aynı çapta ve aynı biçimde, fakat tersine çevrilip derin bir çanak biçimini almış, büyük bir çukur bulunur. Bu çukura Tartaros adı verilir. Dünya, Tartaros çukuruyla gökubbe arasındaki çizgidedir ve bu üçünü birlikte düşündüğümüzde, bir yumurta biçiminde, tüm evren gözlerimizin önünde belirmiş olur. Erebos, yer altı karanlığını temsil ederken Nyx (gece), toprak altındaki bu karanlığı geceleri yeryüzüne çıkarandır. Nyx, Aether'in ışıltısını perdeleyen kara bulutları, sisleri ve dumanlarıyla dünyaya geceyi yaşatır. Sabah olunca bu sefer Nyx'in kızı Hemera (gün), Tartaros'tan yeryüzüne çıkar ve Nyx'in sislerini dağıtarak Aether'in ışıltısının önündeki kara perdeyi kaldırmış olur. Ölenlerin ruhlarının göçtüğü Ölüler Ülkesi, yer altında veya Okeanos nehrinin sınırlarının ötesindedir.