08 Haziran 2014, 11:53 | #1 | |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Toplumsal Kurumlar: Aile Kurumu Aile Aile bireye en yakın ve dolayısıyla en fazla etki eden toplumsal birimdir. İnsanların gözlerini dünyaya açarken çoğunlukla ilk karşılaştıkları, sonra da içinde büyüdükleri, günlük hayatlarının büyük bir bölümünü geçirdikleri ortam hep ailedir. “Aile nedir?” sorusunun cevabını vermek, ailenin toplumsal hayatta üstlenmiş olduğu rolü saptamak, onun tarihsel serüvenini ve gelecek yıllarda ne tür değişimler geçirebileceğini anlamak için aile kurumunun çok boyutlu gerçekliğini sosyolojik bir bakış açısıyla analiz etmek gerekir. Aile Kurumunun İşlevleri Nelerdir? Farklı iki cinsiyetteki insanın, tek başına yetersizlik duygusunu aşmak için oluşturduğu tarihin en eski kurumu olarak kabul edilen aile, çocuk açısından, sosyal yaşama katılmak için hazırlıkların yapıldığı ve deneyimlerin kazanıldığı bir ortam; yetişkinler açısından ise mutluluğun hâkim olduğu, şiddetli gerilim ve sıkıntılar karşısında dayanışmanın en iyi şekilde elde edildiği bir sığınma yeri anlamlarını ifade etmektedir. Toplum tarafından onaylanan bir birlikteliğin yaşandığı aile, ortak ikametgâh, ekonomik iş bölümü ve üreme süreciyle karakterize edilmektedir. Anne, baba, çocukların ve tarafların kan akrabalığından meydana gelmiş, ekonomik ve sosyal bir kurum olan aile, yerine getirdiği fonksiyonlar açısından toplumsal yaşamın merkezindedir. Ailenin yerine getirdiği ekonomik, sosyal, kültürel, eğitsel ve psikolojik fonksiyonlar, onu toplumun ve toplumsal yapının vazgeçilmezi yapmaktadır. Dünyaya gelen çocuk, içinde yaşayacağı toplum ve kültüre ait bilgileri ilk ve en somut şekliyle aile içinde almakta; sosyal çevre ve diğer insanlarla temasın başlangıcını burada gerçekleştirmektedir. İlk aşamada belirli saatlerde yemeyi ve yatmayı aile içinde öğrenen çocuk, daha sonra hareketlerinde başkalarını dikkate alıp gelenek ve göreneklere göre yaşamayı kavrayarak sosyal yaşama hazırlanmaktadır. Günlük hayata ilişkin bilgilerin çocuğa aktarılması da bu noktada oldukça önemlidir. En basit bir eşyanın tamiratından hasta ve yaşlının bakımına, temizlik alışkanlığından sağlık konusundaki önemli bilgilere kadar sayılamayacak birçok şeyi, insanlar aile içinde aldıkları eğitime borçludurlar. - Aile; akraba ilişkileriyle örülü, yetişkin üyelerin çocuklara bakma sorumluluğunu üstlendiği insan topluluğudur. Aileyi oluşturan üyelerin hak ve sorumlulukları toplumca belirlenmiştir. Çocuğu sosyal çevreye alıştırmak, ona ana dilini öğretmek ve mevcut kültürü benimsetmek gibi fonksiyon üstlenen aile, üyelerinin değişmelere ve beklenmedik durumlara karşı uyum sağlamaları konusunda başarılı olmaktadır. Ekonomik, sosyal, siyasal ve kültürel alanlarda faaliyet gösteren insan, bu alanda uygulamaya koyduğu ve başarılı olduğu her türlü tutum ve davranışı, içine doğduğu ailede erken yaşta, kolay, çabuk ve doğrudan öğrenmektedir. Bunlar, kişiye hazır olarak aile büyükleri tarafından sunulmaktadır. İnsan, toplum içinde yaşamanın doğal bir sonucu olarak, gündelik yaşantısının çeşitli evrelerinde birbirinden farklı roller üstlenir ve o rollere göre hareket eder. Bu roller, toplum tarafından anne, baba ve çocuklar olarak herkese verilmektedir. Böyle olmakla birlikte bu rollerin anlaşılması, benimsenip uygulanarak toplumun kabul ettiği davranış kalıplarına dönüştürülmesi en iyi ve anlamlı şekliyle aile ortamında gerçekleşebilmektedir. Bu yüzden aile, kadın ve erkeğin çocukluktan başlayarak toplumsal rolleri kazanmaları gibi kritik bir görevi üstlenmiş olmaktadır. Dolayısıyla gündelik hayatta kullandığımız ve toplu halde yaşamanın gereği olarak kazandığımız sosyal rollerin benimsendiği ilk ortam ailedir. Aile, çocuğun yanı sıra onu kuran ve yürüten eşler açısından da çok önemli fonksiyonlar yerine getirmektedir. Anne-baba; karı-koca olma ve bunlara bağlı olarak beliren sorumluluk duygusu, eşlerin yaşama sevincini artırmaktadır. Bir bütünün parçası olma durumunu ortaya çıkaran aile üyeliği, kişiyi mutlu kılmaktadır. Daha düzenli ve istikrarlı bir yaşamı vaadetmesiyle aile, eşlere psikolojik ve sosyal destek sağlamaktadır. Bu bağlamda, aile kurmak ve onu ayakta tutmak kişiye eksikliklerini giderme ve çeşitli ihtiyaçlarını karşılama fırsatı sunmaktadır. Farklı fiziki ve ruhsal yapıya sahip olan kadın ve erkek, aile birlikteliğinde eksikliklerini gidermekte ve yaşamlarını belirli bir düzene kavuşturmaktadır. - Aileniz, temel işlevlerinden herhangi birini yerine getirmeseydi toplumsal yaşamda ne gibi değişiklikler olurdu? Anne ve babanın çocuğa duyduğu sevgi ve ilgi, onların yaşamlarına farklı bir anlam ve değer kazandırmaktadır. Çocuk sahibi olmak, insan egoizmini engelleyen sayısız şeylerden biridir. Bu nedenle, çocuk sahibi olmak ve aile kurmak, kişiye sorumluluk ve paylaşma duygularını aşılayarak onu hem bencillikten korumakta hem de toplum ve insanlar arasında anlamlı bir ilişki kurmasına yardımcı olmaktadır. Bu bağlamda, sevgisi ve anlayış duygusunun en iyi karşılandığı ortam olan aile, insanı bireycilikten kurtarıp sosyalleştirdiği gibi onu aynı zamanda yalnızlıktan ve ruhi boşluktan uzaklaştırmaktadır. Aile kişiye, toplumun bir üyesi olduğu duygu ve düşüncesini vererek sorumluluk yüklemektedir. Onu düzenli bir hayat kurmaya, kanun ve nizamlara uymaya ve herkesle iyi ilişkiler geliştirmeye yöneltmektedir. Toplum beklentilerine uygun düzenli bir yaşantı kuran ve çevresindeki insanlarla iyi ilişkiler oluşturan kişi, doğal olarak daha mutlu olmakta ve daha tatmin edici bir hayat sürdürmektedir. (Ünal Şentürk, Aile ve Toplum Eğitim-Kültür-Araştırma Dergisi, cilt 4, sayı 14, Düzenlenmiştir.) Evlenme, Boşanma ve Ailenin Sürekliliği Modern toplumlarda evlilik geleneksel toplumlarda sahip olduğu prestiji ve anlamını kısmen yitirse de hâlâ insanların önemli bir kısmı tarafından tek meşru ilişki biçimi olarak görülmekte ve ailenin kurucu unsuru olarak kabul edilmektedir. Bu durum evliliği sosyologların ilgi alanlarının merkezine yerleştirmektedir. Ayrıca evliliğin geleneksel ve modern biçimleri arasındaki farklılıklar, bundan kaynaklanan yeni ilişkiler ve hızla artan boşanma oranları evliliği incelenmesi gereken sosyolojik bir sorunsala dönüştürmektedir. Aile kurumunun sosyolojik analizi söz konusu olduğunda hiç kuşku yok ki üzerinde durulması gereken önemli iki olgu da evlilik ve boşanmadır. Toplumlar eskiden beri yetişkin kadın ile erkek arasındaki cinselliğe dayalı ilişkileri düzene sokma eğilimi taşımışlardır. Bu yönde birtakım yasal düzenlemeler yapmışlardır. Örneğin nikâh diye adlandırılan evlilik akdi böyle bir yasal düzenlemedir. Genel olarak bir toplumda cinsler arasındaki ilişkileri düzenleyen ve hangi ilişkinin meşru olduğunu belirleyen kalıplaşmış ilişkiye evlilik adını veriyoruz. Evli çiftler anne babaları, erkek ve kız kardeşleri ve başka kan akrabalıklarıyla birlikte geniş bir ilişkiler ağı oluştururlar. Bu sayede geniş bir sosyal ilişkiler çemberi içinde büyük sorumluluklar üstlenmek durumunda kalırlar. Toplumun bir bekârdan beklentileriyle evli bir çiftten beklentileri birbirinden çok farklıdır. Özellikle akrabalık bağlarının güçlü olduğu geleneksel toplumlarda evli çiftlere yüklenen sorumluluk bir hayli fazladır. Örneğin Türk toplumunda pek çok sosyal sorumluluğu yerine getirme (bir düğüne katılma, düzenli ziyaretler vb.) birinci elden ailelerden beklenir. Evlilik, sosyal hayata katılımın bir tarzı olarak önemli olduğu gibi evli çiftlerin meşru yollardan temel biyolojik ve psikolojik ihtiyaçlarını karşılaması bakımından da bir hayli önemlidir. Pek çok insan, sıcak bir yuva ve ömür boyu sürebilecek bir beraberlik duygusu ile birlikte çocukların oluşturduğu evlilik hayatını sağlıklı bir toplum için vazgeçilmez görmektedir. - Evlenme bütün toplumlarda görülen evrensel bir olgudur fakat evlenmenin ritüelleri toplumdan topluma farklılık gösterir. Evlilik tarihte kültürel ve hukuksal normlar tarafından belirlenmiş olarak çeşitli şekillerde ortaya çıkmış bir ilişki biçimidir. Belli kurallara ve geleneklere göre kurulur ve sürer. Belirli kurallar çerçevesinde oluşmayan evlilikleri toplum ve yasalar kabul etmez. Her toplum aileye kurumsal bir değer kazandırmak için evlenmeyi kendine özgü çeşitli normlarla belirlemiştir. Bu normlar örf, âdetler aracılığıyla işlevsel bir nitelik kazanmıştır. Evliliğin tarihte görülmüş en yaygın iki biçimi tek eşlilik (monogami) ve çok eşlilik (poligami)tir. Modern toplumlar çoğunlukla tek eşliliği teşvik ederler. Pek çok ülkede çok eşliliği engelleyen yasalar mevcut olmakla birlikte çok eşli evlilik de bütün dünya göz önüne alındığında istisnai bir durum değildir. Farklı kültürel ve hukuki geçmişleri olan toplumlarda çok eşli evlilikleri gözlemlemek mümkündür. Ayrıca eş seçilen alana göre içten evlenme (endogami) ve dıştan evlenme (egzogami), eşlerin yerleşim yerlerine göre babayerli (patrilokal), anayerli (matrilokal) ve neolokal evliliklerden söz edilebilir. İçten evlenme biçiminde eş akraba içinden seçilirken dıştan evlenmelerde tam tersine eşin akraba dışından seçilmesi gerekir. Toplumumuzda da sıkça görülen babayerli evliliklerde kadın evlendiği erkeğin ailesi ile birlikte oturur. Anayerli evliliklerde ise erkek evlendiği kadının ailesiyle birlikte oturur ve toplumumuzda bu tür evlilikler iç güveyi olarak tanımlanır. Modern toplumlarda yaygın olarak görülen neolokal evliliklerde evli çiftler ailelerinden bağımsız bir şekilde yaşarlar. Kimi zaman evlilik ömür boyu süren bir ilişki olmayabilir ve evli çiftler çeşitli sebeplerden dolayı ayrı yaşamaya karar verebilirler. Bu durum eğer yetkili mercilerce de onaylanırsa evlilik akdi bozulmuş olur ki buna da boşanma denir. Günümüzde evlilik, geçmişe oranla insanların tercih ettiği bir ilişki biçimi olmaktan hızla uzaklaşmaktadır. Buna yol açan pek çok toplumsal neden arasından iki temel neden öne çıkmaktadır. Biricisi kadın ve erkek arasındaki cinsel ilişkileri düzenleyen hukuki normların değişmesi ve toplumun önceleri meşru görmediği ilişki biçimlerine daha fazla hoşgörüyle bakmasıdır. İkincisi ise modern hayatın sosyoekonomik gerekliliklerinin evlilik yaşını yükseltmesi ve bunun sonucunda bireylerde evlilik düşüncesinin önemini yitirmesidir. Modern toplumlarda evlilik oranlarının azalması, demografik, sosyolojik ve psikolojik pek çok soruna yol açmaktadır. Derleyen: Sosyolog Ömer YILDIRIM Kaynak: Atatürk Üniversitesi Sosyoloji Bölümü 1. Sınıf "Felsefeye Giriş" ve "Sosyolojiye Giriş" Dersleri Ders Notları (Ömer YILDIRIM); Diğer Ders Notları (Ömer YILDIRIM) Ayrıca bakınız: [Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] [Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] | |
|
Etiketler |
aile, kurumlar, kurumu, toplumsal |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevaplar | Son Mesaj |
Türk Dil Kurumu + Atatürk’ün Türk Dil Kurumu Neler Yaptı?. | Sevda | Atatürk Köşesi | 2 | 07 Aralık 2010 01:49 |
Aile olmak, Aile kalmak | Su | Serbest Kürsü | 0 | 25 Ekim 2010 23:17 |
Aile Danışmanlığı ve Aile Terapisi | Dilaold | Aile Evlilik ve Çocuklar | 0 | 14 Mayıs 2010 22:12 |