07 Mayıs 2014, 23:18 | #1 | |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Paris'in Yargısı ZEUS HERMES HERA ATHENA APHRODİTE PARİS ZEUS – Şu elmayı al da Hermes Phrygia’ya git Priamos’un oğlu sığırtmacı bul; İda dağlarının Gargaros tepesinde sürüsünü otlatır. Ona dersin ki: “Sen güzel olduğun sevda işinden de anladığın için Paris Zeus sana emrediyor bu tanrıçalara bakıp hangisinin daha güzel olduğunu söyleyeceksin; kazanana da ödül olarak bu elma verilecektir.” Ona böyle dersin. Siz de tanrıçalar hakemin önüne çıkmak sırası geldi artık. Hanginizin daha güzel olduğunu ben kendim kesip atamam çünkü ben üçünüzü de bir severim üçünüz birden kazansanız ben daha memnun olurum. Hem güzellik ödülünü içinizden birine veren öbür ikinizin mutlaka kinine uğrar. Bunun için hakemlik etmek bana gelmez; ama şimdi sizi gönderdiğim o genç Phrygia’lı krallar soyundandır bizim Ganymedes ile de akrabalığı var. Zaten gönlü saf bir delikanlıdır size bakmaya lâyık değildi diyemezler. APHRODİTE – Sen beni Zeus Momos’un karşısına çıkarsan ben gene kendime güvenir giderim. Bende ne bulur da alay eder? Ama bakalım o dediğin adam bu hanımların da hoşuna gider mi? HERA – Bizim bir şeyden çekindiğimiz yok Aphrodite hakem diye senin Ares’i getirsinler ondan da korkmayız. O Paris kim olursa olsun kabul ediyoruz biz. ZEUS – Ya sen kızım sen ne dersin? Başını çeviriyor kızarıyorsun değil mi? Siz kızlar öylesinizdir böyle işlerde utanıp kızarırsınız. Ama belli sen de kabul ediyorsun. Haydi gidin artık; kazanamayanlar ad kızıp o delikanlıya bir kötülük etmeyin sakın; üçünüz de bir derecede güzel olamazsınız! HERMES – Biz şimdi doğru Phrygia’ya: ben öne düşeyim siz peşim sıra gelirsiniz; hiç tasanız olmasın. Ben o Paris’i tanırım güzel delikanlıdır sevda nedir iyi bilir bu gibi işlerde de iyi hakem olur. Haksızlık edeyim demez o. APHRODİTE – Bu senin dediğin benim işime pek gelir; hakemin hak bilir bir adam olması bizim için daha büyük mutluluk! Ama o delikanlı bekâr mı yoksa bir kadın var mı yanında? HERMES – Büsbütün bekâr değil Aphrodite. APHRODİTE – O da ne demek? HERMES – Öyle sanıyorum ki İda’lı bir kadınla oturuyor; güzelce bir şey ama pek köylü bir dağ kadını; doğrusu Paris’in de ona artık pek baktığı yok. Ama sen bunları neden soruyorsun? APHRODİTE – Hiç sormuştum öyle. ATHENA – Yo! Öyle ayrı konuşmak olmaz Hermes sen elçisin elçiliğini bil. HERMES – Ben kötü bir şeye kalkışmadım ki Athena! Konuştuklarımızda sizlere karşı bir şey yoktur. Aphrodite bana Paris evli midir diye sormuştu işte o kadar. ATHENA – Onu neden merak etmiş? HERMES – Bilmem; kendisi aklıma öyle geldi de sordum bir maksadım yoktu diyor. ATHENA – Peki bekâr mıymış? HERMES – Değile benziyor. ATHENA – Ya savaşmayı ün salmayı sever mi? Yoksa sığırtmaçlıktan başka bir şey bilmez mi? HERMES – Doğrusu orasını iyice söyleyemem bilmiyorum ben ama genç olduğuna bakılırsa dövüşüp şan kazanmayı sever elbette; savaşlarda birinci gelmeyi istemez mi hiç? APHRODİTE – Athena ile ayrı konuşuyorsun diye bak ben kızmıyorum. Böyle küçük işler için söz etmek Aphrodite’nin âdeti değildir. HERMES – O da bana senin sorduğunu sormuştu; sana yanız verdiğim gibi ona da yanıt verdimse bunda senin kızacağın sana zararı dokunur sanacağın ne olabilir ki? Bakın konuşa konuşa yıldızlardan hayli uzaklaştık Phrygia’ya geldik bile. Ben artık İda dağlarını Gargaros’u görüyorum; yanılmıyorsam şu da size hakemlik edecek olan Paris. HERA – Hani nerede? Ben görmüyorum. HERMES – İşte şurada; sola bak ama ta tepeye değil dağın yanına bak hani bir in bir de sürü var orada. HERA – Ben sürü mürü görmüyorum ki! HERMES – Nasıl görmüyorsun? Hele parmağımla gösterdiğim yana bak orada genç genç ****ler görmüyor musun? Bir de adam var koşarak kayadan iniyor; sürü dağılmasın diye elinde bir değnek tutuyor. HERA – Şimdi gördüm ama bilmem o mu? HERMES – Ta kendisi. Ama madem ki bu kadar yaklaştık beni dinlerseniz artık yere inelim de yürüyelim; birden bire gökten düştüğümüzü görürse korkar sonra. HERA – Doğru söylüyorsun öyle yapalım… İşte indik artık. Aphrodite sen hele öne düş de bize yol göster; buraları sen elbette bilirsin kaç kez gelip Ankhises’le buluşmuşsun. APHRODİTE – Senin bu alayların benim umurumda bile değil Hera. HERMES – Size yolu ben gösteririm; İda’da ben de oturdum. Zeus’un genç Phrygia’lıya tutulduğu günlerdeydi çocuğu gözetleyeyim diye beni buralara gönderdi; kartal olduğu gün de yanındaydım o güzel oğlanı onunla birlikte ben de tutuyordum. Hatırımda iyi kaldıysa onu işte şu kayadan alıp kaçmıştı. Çocuk sürüsüne kaval çalıyordu. Zeus tepesine çöktütırnaklarıyla usulca sardı başındaki tacı gagasıyla yakaladı çocuğu yerden kaldırıverdi; oğlancağız boynunu bükmüş ona öyle şaşkın şaşkın bakıyordu. Korkusundan kavalını düşürmüştü ben onu alıp… İşte sizin hakem; gidelim yanına. Bahtın açık olsun sığırtmaç. PARİS – Senin de delikanlı dilerim Zeus’tan açık olsun bahtın. Ama sen kimsin de böyle bizim yanımıza geliyorsun? Bu getirdiğin kadınlar da kim? Bu güzellikleriyle dağlarda ne işleri var onların. HERMES – Kadın değil ki onlar! Bu gördüklerinin biri Hera biri Athena biri de Aphrodite Paris; beni soruyorsan ben de Hermes’im; beni sana Zeus gönderdi. Ama sen niçin öyle titreyip sararıyorsun? Gönlünü ferah tut korkma bir şeyden. Zeus bu tanrıçalardan hangisinin daha güzel olduğunu söylemeni istiyor. Senin için kendisi de güzeldir sevda işinin ehlidir kararını versin dedi. Hele şu elmanın üzerini oku ödülün ne olduğunu da anlarsın. PARİS – Ver bakalım ne yazıyor. “Elma en güzelin olsun” demiş. Peki ama Hermes efendimiz ben ölümlü bir insanım hem de bir köylüyüm bir çobanın gözleri bu kadar güzel şeylere alışık mıdır? Ben nasıl hakemlik ederim? Böyle işler olsa olsa kent uşaklarına yakışır. Bana iki keçiden hangisinin daha güzeldir iki düveden hangisi daha güzeldir onu sorbelki bilirim. Bu tanrıçaların biri güzellikte ötekinden aşağı kalmıyor ki! İnsan nasıl birinden gözlerini ayırır da ötekilere bakar anlayamıyorum; gözler birinin bir yerine ilişti mi ona hayran hayran bağlanıp öyle bakıyor. Başka bir yere geçse onu da güzel buluyor; hasılı nereye çevrilse oranın büyüsüne kapılıp kalıyor. Keşke ben de bir Argos olsaydım da her birine bütün vücudumla bakabilseydim! Bence en doğrusu elmayı üçüne birden vermektir. Zaten şunu da bir düşünmeli: Biri Zeus’un hem kızkardeşi hem de eşi; ötekiler ise kızları… Hal böyle iken kesip atmak kolay mıdır hiç? HERMES – Kolay mı değil mi orasını ben bilmem; ama Zeus öyle buyurdu. PARİS – Bari Hermes sen tanrıçalara şunu söyle: ikisi ödülünü alamayacaklar ama bana kızmasınlar; bilsinler ki bu işte benim ancak gözlerim yanılır. HERMES – Kızmayacaklarına söz veriyorlar. Ama sen de artık uzatma ver vereceğin yargıyı. PARİS – Mademki kurtuluş çaresi yok bir deneyeyim Ama sen bana önce şunu söyle; onlara böyle oldukları gibi mi bakacağım yoksa inceleme tam olsun diye soyacak mıyım? HERMES – O senin bileceğin şey; hakem sensin dilediğini emredersin. PARİS – Dilediğimi mi? Çıplak görmek isterim elbette. HERMES – Haydi tanrıçalar soyunun. Sen inceden inceye bakarsın ben başımı çeviriyorum. HERA – Peki Paris önce ben soyunayım da gör; benim beyaz olan yalnız kollarım değildir yalnız iri gözlerimle de göğsümü germem; her yanım güzeldir benim. PARİS – Aphrodite sen de soyun. ATHENA – Aman Paris dikkat et Aphrodite kemerini çıkarmadan soyunmasın tılsımlıdır onun kemeri seni de büyüler; hem buraya böyle aşifteler gibi sürünüp gelmesi hiç de hoş değildi güzelliğini olduğu gibi göstermeliydi. PARİS – Kemer için dediği doğru; çıkarıver. APHRODİTE – Sen de Athena miğferini neden çıkartmıyorsun? Sorgucunu sallayıp durman da hakemi korkutmak için mi? Yoksa tüyler ürperten o miğferi çıkartırsan tirşe gözlerin beğenilmez diye mi çekiniyorsun. ATHENA – Çıkardım işte miğferimi. APHRODİTE – Al ben de çıkardım kemerimi. HERA – İşte üçümüz de soyunduk. PARİS – Ey ulu Zeus! Nedir bu gördüklerim! Bu ne güzellik! Bu ne büyük haz! Kız ne kadar güzel! Öteki de gerçekten Zeus’a lâyık görkemli bir ece! Ya şunun tatlı bakışı o ince insanı çıldırtan gülümsemesi! Şimdi ben bahtiyarlığın en yüksek derecesine erdim. Ama bir diyeceğiniz olmazsa her birinizi bir de ayrı ayrı görmek isterim; çünkü şimdi şaşırıp kaldımhanginize bakacağımı bilemiyorum. APHRODİTE – Yapalım dediğini. PARİS – Hele siz ikiniz çekilin de burada yalnız Hera kalsın. HERA – Peki kalayım; bana iyice baktıktan sonra bir de şunu düşün; senin ödülüne karşılık ben de sana bak ne armağanlar vereceğim; en güzel diye beni seçersen ben seni bütün Asya’nın efendisi ederim. PARİS – Öyle armağanlar benim vereceğim yargıyı değiştirmez. Şimdi çekil ben neyi doğru bulursam onu söylerim. Haydi sen gel Athena. ATHENA – Geldim işte. En güzel diye beni gösterirsen Paris savaşlarda hiç alt olmaz hep sen yenersin; ben seni büyük bir komutan eder nice ülkeleri eline geçiririm. PARİS – Benim savaşlarda cenklerde gözüm yok Athena; görüyorsun ki şimdilik Phrygia da Lydia da barış içinde; babamın devletinin çarpışılacak hiçbir düşmanı yok. Ama sen hiç merak etme ben armağan almıyorum diye sana haksızlık edeceğimi sanma. Artık giyinip miğferini de takabilirsin: sana baktığım yeter şimdi sıra Aphrodite’nin. APHRODİTE – Yanındayım işte. Vücudumun her yanına inceden inceye bak bir yeri gözden kaçırma. Ama güzel delikanlı istersen şu diyeceklerimi de bir dinle. Ne zamandır seni tanırım gençsin güzelsin öyle ki bilmem bütün Phrygia’da bir eşin daha var mı? Bu şirinlinle bahtiyarsın doğrusu ! Ama neden bu tepeleri kayaları bırakıp da kente gitmezsingüzelliğini bu yabani yerlerde soldurursun bir türlü anlayamıyorum. Ne beklersin dağlardan? Senin güzelliğinin ****lerine ne yararı olabilir ki? Sen evlenmelisin ama öyle İda’lılar gibi kaba saba bir köylü kadın değil Yunanistan’ın güzellerinden birini almalısın: Argos’lu mu olur Korinthos’lu ya da Lakonia’lı mı olur orasını sen bilirsin… Genç güzel bir Helene var benim kadar dilberdir o da; hem o sevsin diye yaratılmıştır. Seni bir görsün hiç şüphe etmem her şeyini bırakır da senin ardına düşer sana kendini verir de bir daha koynundan çıkmak istemez. Onun sözünü duymuşsundur elbet. PARİS – Hayır Aphrodite hiç duymadım; ama sen ne biliyorsan söyle beni memnun edersin. APHRODİTE – Leda’nın kızıdır; hani Zeus kuğu olup da bir güzel kadına gitmişti işte onun kızı. PARİS – Yüzü nasıldır? APHRODİTE – Bir kere beyazdır elbette babası kuğu olunca o da beyaz olacak; sonra bir yumurtada büyüdü onun için pek de narindir. Çok kere oyun yerlerinde çalışıp vücudunu inceltir gürbüzleştirir. Bunun için çok oldu peşine düşenler; uğruna savaş bile oldu. Daha küçük bir kızdı Theseus onu alıp kaçırdı. Gençlik çağına girince Akhaia’lı bütün krallar onu almak için sıraya girdiler; o Pelops oğullarından Menelaos’u seçti. İstersen ben yolunu bulur seni onunla evlendiririm. PARİS – Ne dedin? Sen beni kocalı bir kadınla mı evlendireceksin? APHRODİTE – Sen bütün köylüler gibi saf bir delikanlısın; ama ben böyle işler nasıl becerilir bilirim. PARİS – Nasıl olur? Ben de bileyim bari. APHRODİTE – Sen Yunanistan’ı gezip göreceğim diyerek yurdundan çıkarsın. Lakedaimon’a varınca Helene seni görür; sana gönül verip ardına düşmesine gelince orasını bana bırak. PARİS - Benim de asıl orasına aklım ermiyor: kocasını bırakıp da kendi yurdundan olmayan bir insanın bir yabanın ardına düşer mi hiç? APHRODİTE - Onu sen hiç düşünme. Benim sevimli iki oğlum vardır: biri Arzu biri de Aşk. Yolculuğunda sana arkadaşlık etsinler gideceğin yerleri göstersinler diye onları yanına katarım. Aşk o kadının gönlüne giriverir ne yapıp eder de seni sevdirir; Arzu da senin her yerine yayılır kendi gibi seni de dilberleştirir sana bir çekicilik verir. Ben de onların yanında bulunurum. Bundan başka Kharis’lere rica ederim onlar da bizimle gelir her birlik olur Helene’yi kandırırız. PARİS – Bunların sonu neye varır bilmem Aphrodite. Ama ben Helene’ye gönül verdim bile. Şimdi bana öyle geliyor ki ben onu görüyorum gemiye binip Yunanistan yolunu tutmuşum Sparte’ye varmışım orada oturuyorum o kadını elde etmişim… Anlamıyorum nasıl oluyor ama kendimi böyle görüyorum işte… Bunlar bir an önce olmuyor diye de öyle üzülüyorum ki!.. APHRODİTE – Sana öyle bir eş getirenin zahmetini oyunla ödemeden hemen ateş alıverme Paris. Ben sizinle birlikte gelirim ama başımda zafer tacı bulunmalı hem sizin düğününüzü hem de kendi başarımı kutlamalıyım. Görüyorsun ya! Bu elma ile neler elde edebilirsin; aşk güzellik evlenme her şey senin olsun. PARİS – Ya yargıdan sonra sen bunları unutursan? APHRODİTE – Verdiğim sözü yerine getireceğime istersen bir de yemin edeyim. PARİS – Hayır; o sözleri bir daha tazele yeter. APHRODİTE – Sana söz veriyorum: Helene senin eşin olacak senin ardına düşecek seninle birlikte İlion’a gelecek Ben senin yanında olacağım her işinde sana yardım edeceğim. PARİS – Aşk’ı Arzu’yu Kharis’leri de getirecek misin? APHRODİTE – Hiç merak etme. Dilek ile Düğün’ü de alır gelirim. Bu koşullarda ver bana elmayı. PARİS – Madem ki öyledir buyur senin olsun. Alıntı | |
|
Etiketler |
parisin, yargısı |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevaplar | Son Mesaj |
Amaury - Duval, Eugéne - Emmanuel ( 1808 Paris - 1885 Paris ) | Sır | Ressamlar | 1 | 31 Ocak 2024 12:13 |
Paris'te Gece Eyfel Kulesi-Eiffel Tower at Paris Night(Eyfel Kulesi Gece Görüntüleri) | Sevda | Dünya üzerindeki yerler ve tarihi mekanlar | 0 | 04 Eylül 2012 03:42 |
Türk devleti ve yargısı suçlu | System | Haber Arşivi | 0 | 15 Eylül 2010 14:44 |