07 Nisan 2012, 07:27 | #1 | |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Tractatus Logico (Philosophicus) ÖNSÖZ Bu kitabı belki de bir tek, içinde dilegelen düşünceleri— ya da benzer düşünceleri—kendisi de zaten bir kez düşünmüş birisi anlayacak.—Bir öğretici kitap değil, böylece. Anlayarak okuyan tek bir kişiye zevk verebilirse, amacına ulaşmış olacak. Kitap felsefe sorunlarını ele alıyor ve—sanıyorum—gösteriyor ki, bu sorunların soru olarak ortaya çıkmaları, dilimi¬zin mantığının yanlış anlaşılmasına dayanır. Kitabın bütün anlamı, şuna benzer bir sözde toplanabilir: Söylenebilir ne varsa, açık söylenebilir; üzerine konuşulamayan konusunda da susmalı. Kitap böylece, düşünmeye bir sınır çizmek istiyor, ya da, daha çokdüşünmeye değil, düşüncelerin dilegetirilişine : Çünkü düşünmeye bir sınır çizmek için, bu sınırın iki yanını da düşünebilmemiz gerekirdi (yani düşünülmeye elvermeyeni düşünebilmemiz gerekirdi). Sınır, öyleyse, yalnızca dilin içinde çizilebilecektir, ve sınırın ötesinde kalan da,düpedüz saçma olacaktır.Çabalarımın başka düşünürlerinkilerle ne ölçüde çakıştığını,ben yargılayacak değilim.Hem, burada yazdıklarım, tek noktalarda hiçbir yenilik savı taşımıyor; bu yüzden de hiçbir kaynak belirtmiyorum, çünkü düşündüğümü benden önce bir başkasının düşünmüş olup olmadığı, benim için farketmiyor. Yalnızca şunu belirtmek istiyorum ki, Frege'nin büyüklüklü yapıtlarına ve dostum Bay Bertrand Russell'ın çalışmalarına, düşüncelerimin uyarılmasının büyük bir bölümünü borçluyum. Bu çalışmanın bir değeri varsa, bu, iki noktada bulunuyor. İlkin şurada ki, içinde düşünceler dilegeliyor, ve bu değer de, düşünceler ne kadar iyi dilegetirilmişse, o kadar büyük olacaktır. Darbeler, çivinin ne denli kafasına vurulmuşsa.—Bu noktada olanaklının çok gerisinde kaldığımın bilincindeyim. Düpedüz şundan dolayı ki, benim gücüm bu ödevle başedebilmek için pek zayıf. — Başkaları gelse de daha iyisini yapsa. Buna karşılık, burada bildirilen düşüncelerin doğruluğu bana sorgu-sual edilemez ve kesinkes görünüyor. Böylece, şu kanıdayım ki, sorunları özlerinde sonuna dek çözdüm. Ve bunda da yanılmıyorsam, işte, bu çalışmanın değerinin bulunduğu ikinci nokta, bu sorunların çözülmesiyle ne denli az şeyin başarılmış olduğunu göstermesidir. Tractatus 1-Dünya, olduğu gibi olan herşeydir. 2-Dünya olguların toplamıdır, şeylerin değil. 3-Dünya olgular yoluyla belirlenir, ve şu yolla ki, bu, bütün olgulardır. 4-Çünkü, olguların toplamı, neyin olduğu gibi olduğunu,aynı zamanda da bütün nelerin olduğu gibi olmadığını belirler. 5-Mantıksal uzam içindeki olgular, dünyadır. 6-Dünya olgulara ayrılır. 7-Biri olduğu gibi olabilir ya da olmayabilir,bütün geri kalanlar ise aynı kalabilir. Olduğu gibi olan, olgu, olgu bağlamlarının öyle varolmasıdır.Olgu bağlamı, nesnelerin (olanların, şeylerin) bir bağlantısıdır. 8-Şey için özsel olan, bir olgu bağlamının oluşturucu öğesi olabilmektir. 9-Mantıkta hiçbirşey rastlantısal değildir: Şey,olgu bağlamında yer alabiliyorsa, olgu bağlamının olanağının şeyde zaten önceden ayırdedilmiş olması gerekir. 10-Sanki kendi başına varolabilen şeye, sonradan bir olgu durumu uygun düşseydi, bu bir rastlantıymış gibi görünebilirdi.Şeyler olgu bağlamlarının içinde yer alabiliyorsa, bu, onlarda zaten bulunmalıdır.(Mantıksal olan birşey, yalnızca olanaklı olamaz. Mantık her bir olanağı ele alır, bütün olanaklar da onun olgularıdır.) Tractatus-bölüm/1 Nasıl uzamsal nesneleri uzam dışında, zamansal olanlarını da zaman dışında hiçbir biçimde düşünemiyorsak, aynı şekilde, hiçbir nesneyi başka nesnelerle bağlantı olanaklarının dışında düşünemeyiz. Nesneyi olgu bağlamının bağı içinde düşünebiliyorsam, onu bu bağın olanağı dışında düşünemem. 2.122-Şey, bütün olanaklı olgu durumlarında yer alabilmesi bakımından bağımsızdır, ama bu bağımsızlık biçimi, olgu bağlamının karşılıklı bağıntıları içinde bulunmanın bir biçimi, bir bağımlılık biçimidir. (Sözcüklerin, iki farklı tarzda, bir yalnız bir de tümce içinde ortaya çıkmaları, olanaksızdır.) 2.123-Nesneyi tanıyorsam, onun olgu bağlamlarında yer almasının tüm olanaklarını da biliyorumdur.(Bu olanakların her birinin nesnenin doğasında yatması gerekir.) Sonradan yeni bir olanak bulunamaz. 2.01231-Bir nesneyi tanımak için, gerçi niteliklerinin dışsal olanlarını değil—ama içsel olanlarının hepsini bilmem gerekir. 2.0124-Bütün nesneler verilmişse, bununla, bütün olan akli olgu bağlamları da verilmiştir. 2.013-Herbir şey, sanki, bir olanaklı olgu bağlamları uzamında bulunur. Bu uzamı boş olarak düşünebilirim, ama şeyi uzamsız olarak düşünemem. 2.0131-Uzamsal nesnenin sonsuz uzam içinde bulunmasıgerekir. (Uzam noktası da bir kanıtlama yeridir.) Görüş alanı içindeki bir leke gerçi kırmızı olmak zorunda değildir, ama bir renkte olmak zorundadır: çevresinde sanki renk-uzamı vardır. Ses, bir yükseklikte olmak zorundadır, dokunma duyumunun nesnesi bir sertlikte, v.b. 2.014-Nesneler bütün olgu durumlarının olanağını içerirler. 2.0141-Olgu bağlamlarında yer almasının olanağı, nesnenin biçimidir. 2.02-Nesne yalındır. 2.0201-Karmaşıklar üzerine her dilegetiriş, bunların oluşturucu öğeleri üzerine olan bir dilegetiriş ile karmaşıkları tam olarak betimleyen tümcelere ayrılabilir. 2.021-Nesneler dünyanın tözünü oluştururlar. Bu yüzden bileşik olamazlar. 2.211-Dünyanın hiçbir tözü olmasaydı, bir tümcenin anlamlı olup olmadığı, başka bir tümcenin doğru olup olmadığına bağımlı olurdu. 2.212-O zaman, dünyanın (doğru ya da yanlış) bir tasarımını oluşturmak olanaksız olurdu. 2.22-Açık ki, gerçeğinden ne denli farklı da olsa, düşünülen bir dünya, gerçeğiyle ortak birşeye—bir biçime— sahip olmak zorundadır. 2.23-Bu belirgin biçim de, işte, nesnelerden oluşur. 2.231-Dünyanın tözü ancak bir biçim belirleye bilir, maddesel nitelikler değil. Çünkü bunlar, ilkin tümceler yoluyla ortaya konurlar, ilkin nesnelerin karşılıklı biçimlenmeleri yoluyla kurulurlar. 2.232-Yaklaşık olarak söylendikte: Nesneler renksizdirler. 2.233-Aynı mantıksal biçimde iki nesne—dış niteliklerini bir yana bırakırsak- biribirlerinden yalnızca ayrı olmak bakımından ayrılırlar. 2.02331-Bir şey, ya, başka hiçbir şeyin sahip olmadığı niteliklere sahiptir, ki o zaman bir betimleme yoluyla ötekiler arasından ayırdedilebilir ve ona gönderide bulunulabilir;ya da, bütün nitelikleri ortak olan birden fazla şey vardır, ki o zaman bunlardan herhangi birine işaret etmek tümüyle olanaksızdır.Çünkü, şeyi ayırdedecek hiçbirşey olmasaydı, onu ben de ayırdedemezdim, yoksa, zaten, işte, ayırdedilmiş olurdu. 2.24-Töz, olduğu gibi olandan bağımsız olarak, olandır. 2.25-O, biçim ve içeriktir. 2.0251-Uzam, zaman ve renk (renklilik), nesnelerin biçimleridir. 2.26-Ancak nesneler varsa, dünyanın bir belirgin biçimi olabilir. 2.27-Belirgin olan, varolan, ile nesne, birdir. 2.271-Nesne, belirgin olan, varolandır; biçimlenme, değişken olan, kalıcı olmayandır. 2.272-Nesnelerin karşılıklı-biçimlenmesi, olgu bağlamını kurar. 2.03-Olgu bağlamında nesneler biribirlerinin içinde dururlar, bir zincirin baklaları gibi. 2.31-Olgu bağlamında nesneler biribirleriyle belirli bir tarzda bağlantı içindedirler. 2.32-Nesnelerin olgu bağlamında biribirleriyle bağlantı içinde bulunmalarının tarzı, olgu bağlamının yapısıdır. 2.33-Biçim, yapının olanağıdır. 2.34-Olgunun yapısı, olgu bağlamlarının yapılarından oluşur. 2.4-Varolan olgu bağlamlarının toplamı, dünyadır. 2.5-Varolan olgu bağlamlarının toplamı, hangi olgu bağlamlarının varolmadığını da belirler. 2.6-Olgu bağlamlarının varolmaları ve varolmamaları, gerçekliktir.(Olgu bağlamlarının varolmasına da olumlu, varolmamasına olumsuz bir olgu deriz.) 2.061-Olgu bağlamları biribirlerinden bağımsızdır. 2.62-Bir olgu bağlamının varolması ya da varolmamasından başka birinin varolduğu ya da varolmadığı sonucu çıkarılamaz. 2.63-Toplam gerçeklik, dünyadır. 2.1-Olguların tasarımlarını kurarız. 2.11-Tasarım, mantıksal uzam içinde, olgu durumlarını, olgu bağlamlarının varolmalarını ve varolmamalarını ortaya koyar. 2.12-Tasarım, gerçekliğin bir taslağıdır. 2.13-Nesneler tasarım içindeki karşılıklarını, tasarımın öğelerinde bulurlar. 2.131-Tasarımın öğeleri, tasarımın içinde, nesneleri karşılarlar. 2.14-Tasarımı oluşturan, öğelerinin biribirleriyle belirli bir tarzda bağlantı içinde olmalarıdır. 2.141-Tasarım bir olgudur. 2.15-Tasarımın öğelerinin biribirleriyle belirli bir tarzda bağlantı içinde olmaları, şeylerin öyle bir bağlantı içinde olduklarını ortaya koyar.Tasarımın öğelerinin bu bağlamına onun yapısı, bu bağlamın olanağına da onun tasarımlanma biçimi densin. 2.151-Tasarımlanma biçimi, şeylerin aralarında, tasarımın öğelerinin aralarındaki gibi bir bağlantı bulunmasının olanağıdır. 2.1511-Tasarım gerçeklik ile öyle bağlıdır; ona dek uzanır. 2.1512-Bir cetvel gibi gerçekliğin yanına konmuştur. 2.15121-Üzerindeki bölümlenme çizgilerinin ancak en uç noktaları ölçülecek nesneye dokunur. 2.1513-Bu bakış açısından, öyleyse, onu tasarım kılan tasarımlayıcı ilişki de tasarıma aittir. 2.1514-Tasarımlayıcı ilişki, tasarımın öğeleri ile şeylerin karşılıklı konumlarından oluşur. 2.1515-Bu karşılıklı konumlar, sanki, öğelerin, tasarımın gerçekliğe dokunmasını sağlayan duyargalarıdır. 2.16-Olgunun, tasarım olabilmesi için, tasarımlanan ile ortak birşeye sahip olması gerekir. 2.161-Tasarım ile tasarımlananda özdeş birşeyin bulunması gerekir, ki biri ötekinin tasarımı olabilsin. 2.17-Tasarımın, kendi tarzınca—doğru ya da yanlış—tasarımını kurmak için gerçeklik ile ortaklaşa sahip olması gereken, tasarım kurma biçimidir. 2.171-Tasarım, biçimine sahip olduğu her gerçekliğin tasarımını kurabilir.Uzamsal tasarım uzamsal herşeyin, renkli olanı renkli herşeyin, v.b. 2.172-Kendi tasarım kurma biçiminin tasarımını ise kuramaz tasarım; onu serimler. 2.173-Tasarım, nesnesini, dışarıda durarak ortaya koyar (durduğu nokta onun ortaya koyma biçimidir), bu yüzden de tasarım nesnesini doğru ya da yanlış olarak koyar ortaya. 2.174-Ama tasarım, kendisini, kendi ortaya koyma biçiminin dışına koyamaz. 2.18-Her tasarımın, hangi biçimden olursa olsun,—doğruya da yanlış—tasanmını kurmak için gerçeklik ile ortaklaşa sahip olması gereken, mantıksal biçim; yani, gerçekliğin biçimidir. 2.181-Tasarım kurma biçimi mantıksal biçim olduğunda, tasarıma da mantıksal tasarım denir. 2.182-Her tasarım, aynı zamanda mantıksaldır. (Buna karşılık, örneğin her tasarım uzamsal değildir.) 2.19-Mantıksal tasarım dünyanın tasarımını kurabilir. 2.2-Tasarım, tasarımlanan ile, mantıksal tasarım kurma biçimine ortaklaşa sahiptir. 2.201-Tasarım, gerçekliğin tasarımını, olgu bağlamlarının varolma ve varolmama olanaklarından birini ortaya koyarak, kurar. 202-Tasarım, olanaklı bir olgu durumunu mantıksal uzam içinde ortaya koyar. 203-Tasarım, ortaya koyduğu olgu durumunun olanağını içerir. 21-Tasarım gerçeklik ile uyuşur ya da uyuşmaz; uygun ya da uygunsuz, doğru ya da yanlıştır. 22-Tasarım, ortaya koyduğunu, kendi doğruluk ya da yanlışlığından bağımsız olarak, tasarım kurma biçimi yoluyla ortaya koyar. 221-Tasarımın ortaya koyduğu, anlamıdır. 222-Anlamının gerçeklik ile uyuşması ya da uyuşmamasından oluşur, doğruluğu ya da yanlışlığı. 223-Tasarımın doğru mu yanlış mı olduğunu bilmek için, onu gerçeklik ile karşılaştırmamız gerekir. 224-Yalnızca tasarımın kendisinden, doğru mu yanlış mı olduğu bilinemez. 225-A priori doğru tasarım yoktur.Olguların mantıksal tasarımı, düşüncedir. 001-"Bir olgu bağlamının düşünülebilir olması" şu demektir: Biz onun bir tasarımını kurabiliriz. 1-Doğru düşüncelerin toplamı, dünyanın bir tasarımıdır. 2-Düşünce, düşündüğü olgu durumunun olanağını içerir. Düşünülebilir olan,olanaklıdır da. 3-Mantıksız olan hiçbirşeyi düşünemeyiz, çünkü o zaman mantıksız düşünmemiz gerekirdi. 31-Bir zamanlar, Tanrı'nın herşeyi yaratabileceği, ama, yalnızca, mantık yasalarına aykırı birşeyi yaratamayacağı söylenirdi.—Çünkü "mantıksız" bir dünyanın neye benzediğini söyleyemeyiz. 32-"Mantıkla çelişen" birşeyi dilde ortaya koymak, yapılamayacak birşeydir, tıpkı, geometride uzam yasala¬rıyla çelişen bir sekili yerlemleriyle ortaya koymak; ya da, varolmayan bir noktanın yerlemlerini vermek gibi. 1.0321-Fizik yasalarına aykırı düşen bir olgu durumunu uzamda pekâlâ ortaya koyabiliriz, ama geometri yasalarına aykırı olanını koyamayız. 1.04-A priori doğru bir düşünce, olanaklılığı doğruluğunu belirleyen bir düşünce olurdu. ı.5-Bir düşüncenin doğru olduğunu a priori olarak bilebilmemiz için, doğruluğunun düşüncenin kendisinden (karşılaştırma nesnesi olmaksızın) belli olması gerekirdi. 1.1-Tümcede düşünce, duyusal algılanabilir olarak dilegelir. 1.11-Tümcenin duyusal algılanabilir imini (sesli ya da yazılı imini, vb.) olanaklı olgu durumunun izdüşümü olarak kullanırız.İzdüşüm yöntemi, tümce-anlamının düşünülmesidir. 1.12-Düşünceyi dilegetirmemize yarayan ime, tümce-imi diyorum. Tümce de, dünya ile izdüşümsel ilişkisindeki tümce-imidir. 1.13-İzdüşüme ait ne varsa, tümceye de aittir; ama izdüşümü yapılan değil.Öyleyse, izdüşümü yapılanın olanağı, ama kendisi değil.Tümcede, öyleyse, anlamı henüz içerilmez, ama onu dilegetirme olanağı içerilir.("Tümcenin içeriği", anlamlı tümcenin içeriği demektir.)Tümcede anlamının biçimi içerilir, ama içeriği içerilmez. 1.14-Tümce-imini oluşturan, öğelerinin, sözcüklerin,onun içinde biribirleriyle belirli bir tarzda bağlantılı olmalarıdır.Tümce-imi bir olgudur. 1.141-Tümce bir sözcük karışımı değildir.—(Nasıl müzik teması bir ses karışımı değilse.) Tümce eklemlidir. VI42-Yalnızca olgular bir anlamı dilegetirebilir, bir adlar sınıfı bunu yapamaz. VI43-Tümce-iminin bir olgu olduğu, yazının ya da basımın alışılmış dilegetiriş biçimince örtülür.Çünkü, örneğin basılı tümcede, tümce-imi, sözcük¬ten özünde bir farkı yokmuş gibi gözükür.(Bu yüzden Frege tümceyi bileşik bir ad olarak niteleyebildi.) VI431-Tümce-iminin özü, onu yazılı imler yerine uzanılı nesnelerin (masalar, iskemleler, kitaplar gibi) biraraya gelerek oluşturduğunu düşünürsek iyice açıklık kazanır.Bu şeylerin karşılıklı uzamsal konumları da, o zaman, tümcenin anlamını dilegetirirdi. VI432-"Karmaşık 'aRb' imi, a'nın b'yle R ilişkisi içinde olduğunu söyler", değil: "a"nın "b"yle belirli bir ilişkide olduğu, aRb olduğunu söyler. 3.144-Olgu durumları betimlenebilir, adlandırılamaz.(Adlar noktalara benzer, tümceler ise oklara, onların anlamı vardır.) V2-Tümcenin içinde düşünce öyle dilegelebilir ki,düşüncenin nesnelerini, tümceiminin öğeleri karşılar. 3.201-Bu öğelere "yalın imler", tümceye de "tam çözümlenmiş" diyorum. 3.202-Tümcede kullanılan yalın imlere ad denir. 3.203-Ad nesneyi imler. Nesne, onun imlemidir. ("A" ile "A" aynı imdir.) 3.21-Yalın imlerin tümce-imi içindeki karşılıklı-biçimlenmesi, olgu durumundaki nesnelerin karşılıklı-biçimlenmesini karşılar. İ.22-Ad, tümce içinde nesnenin yerini tutar. 3.221-Nesneleri ancak adlandırabilirim. İmler onların yerini tutar. Ancak onlar üzerine konuşabilirim, onları konuşarak dışavuramam. Bir tümce, bir şeyin ancak nasıl olduğunu söyleyebilir, ne olduğunu değil. İ.23-Yalın imin olanaklılığını istemek, anlamın belirginliğini istemektir. 5.24-Karmaşığı söz konusu eden tümce, onun oluşturucu öğesini söz konusu eden tümce ile içsel ilişki içindedir.Karmaşık ancak betimlenmesi yoluyla verilebilir; bu da uygun olacak ya da uygun olmayacaktır. İçinde karmaşıktan söz edilen tümce, o var değilse, anlamsız değil, salt yanlış olacaktır.Bir tümce-ögesinin bir karmaşığı imlediği, içinde geçtiği tümcelerdeki belirsizlikten görülebilir. Biliriz ki, bu tümceyle henüz herşey belirlenmemiştir. (Genellik simgelemi de bir temel-tasarım içerir.)Bir karmaşığın simgeleminin bir yalın simge içinde özetlenmesi, bir tanım yoluyla dilegetirilebilir. 3.25-Tümcenin ancak bir ve tek bir tam çözümlemesi vardır. 3,251-Tümce, dilegetirdiğini, belirgin, açık olarak belirtile bilecek biçimde dilegetirir: Tümce, eklemlidir. 3.26-Ad, hiçbir tanımla daha öte öğelerine doğru çözümlenemez : ad, bir temel imdir. 3.261-Her tanımlanan im, tanımlanmasında kullanılan imlerin ötesini imler; tanımlar da yolu gösterir.Biri temel im olan, biri temel imlerce tanımlanmış olan iki im, aynı tarzda imleyemezler. Adlar tanımlarca bölünemezler.(Tek başına bağımsız imlemi olan im yok.) 3.262-İmlerde dilegelmeyeni, uygulamaları gösterir. İmlerin yuttuğunu, uygulamaları dışavurur. 3.263-Temel imlerin imlemleri, açımlamalarla açıklanabilir. Açımlamalar, temel imleri kapsayan tümcelerdir. Bunlar, öyleyse, ancak bu imlerin imlemleri önceden tanınıyorsa anlaşılabilir. 3.3-Ancak tümcenin anlamı vardır; ancak tümcenin bağlamında bir adın imlemi vardır. 3.31-Tümcenin, anlamını niteleyen parçasına, bir dilegetiriş (bir simge) diyorum. (Tümcenin kendisi de bir dilegetiriştir.) Dilegetiriş, tümcenin anlamının özüne ilişkin olarak,tümcelerin aralarında ortaklaşa sahip olabildikleri herşeydir. Dilegetiriş bir biçim ve bir içerik belirtir. 3.311-Dilegetiriş, içinde geçebileceği bütün tümcelerin biçimlerini varsayar. Bir tümce sınıfına ortak niteleyici işarettir. 3.312-Öyleyse, nitelediği tümcelerin genel biçimi yoluyla ortaya konur.Ve bu biçim içinde de, dilegetiriş sabit, bütün geri kalanlarda değişken olacaktır. 3.313-Dilegetiriş, öyleyse, değerleri bu dilegetirişi kapsayan tümceler olan bir değişkence ortaya konur.(Sınır durumda, değişken sabit haline, dilegetiriş tümce haline girer.)Böyle bir değişkene "tümce değişkeni" diyorum. 3.314-Dilegetirişin ancak tümce içinde imlemi vardır. Her değişken, bir tümce değişkeni olarak yorumlanabilir. Toplum Düşmanı
__________________ English Preparatory Department School of Foreign Languages Assistant English Teacher Ankara Baskent University 2017-18 “Benim, senden öncem ve senden sonram yok, yalnızca sen varsın...” C.A - 31.12.2010 - ∞ English Language and Literature Faculty of Humanities and Letters Ankara Bilkent University 2010-15 | |
|
Etiketler |
logico, philosophicus, tractatus |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevaplar | Son Mesaj |
Ludwig Wittgenstein * Tractatus (Alıntılar) | Mara | Felsefe | 0 | 21 Ocak 2016 09:33 |