04 Nisan 2012, 07:54 | #1 | |
Çevrimiçi
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Dinlerken Yaşamın Müziğini Melodi seli adeta hayat, tarih mirasının şefliğinde harikalar yaratan bir orkestra. Dinlemek, algıya açık kulaklar, keşfe hazır zihinle. Armoni kurallarını kendi yaratan bir nota dizisi olur aktarılan yaşanmışlık. İşitmek isteyenlere sunulan bir müzik ziyafetidir görkemli geçmiş, şair John Keats’in ‘sazların müziği ‘ diye isimlendirdiği ortak yaşam mirasını insanlığa sunmayı bekleyen. Anlaması gerekir insanın söylenmemişe giden yolun söylenmişten geçtiğini, yeninin eskinin küllerinden doğacak bir anka kuşu olduğunu. Dinlemesi gerekir, büyüleyici notaların yol göstericiliğini. İşte, yeniden başlıyor iz bırakanların senfonisi…“Karanlıkta bir kadın şarkı söylüyordu / geçmiş yılların manzarasına götürüyordu beni / ancak orada göreceğim.” dizeleriyle başlar D.H. Lawrence’ın “Piyano” şiiri. Geleceği keşfetmek için geçmişi ziyaret etmemiz gerektiği gerçeği insanlık tarihinin ortak ve tekrar eden temalarından biridir. Platon, kendi yaratım mağarasında geçmişin gölgelerini görmüş, olgusal durağanlık zincirlerinden kurtulmak için daha önceden söylenmiş olana kulak vermiştir. Aristoteles ise rasyonel felsefeye sistematiği getiren yöntem ve fikirlerini oluşturmadan önce Milet’li doğa filozoflarının öğretilerini yakından incelemiş, kendi gerçekliğini geçmişin fragmanları üzerinde yapılandırmıştır. Diğer ilk çağ filozofları da kendilerinden önce yaşamış uygarlıkları yakından incelemiş, mitolojik kaynaklardan ve çok tanrılı inanç tinselliğinden beslenmişlerdir. Herakleitos, sürekli değişme ve değiştirme döngüsü içinde olan yer ve zaman kavramlarını incelerken hiçbir şeyin yoktan varolamayacağını özellikle vurgulamıştır. Geçmişin ve söylenmişin henüz söylenecek olan için bir yaşam pınarı olduğunun farkında olan filozoflar, yeniyi eskinin üzerinde yapılandırmışlardır. “Her yeni felsefi ifade eskiye düşülmüş bir dipnottur.” yargısıyla bu fikre aydınlatıcı bir ışık tutan Whitehead de söylenmiş olanın melodisinin ruhsal besleyiciliğini algılamıştır.“Felsefi keşif geçmiş zamanın filozoflarıyla yapılan bir konuşmadır” ifadesiyle geçmiş-gelecek birleşiğine yeni bir boyut getirir Macit Gökberk. Keşfetmenin yolunun eskiyi yakından tanımaktan geçtiğinin farkındalığı, insanı daha çok okumaya, kendini kültür mirasımızın zenginlikleriyle donatmaya yönlendirecektir. “Söylenmemişi söylemek” ise ancak bu donanımla mümkün olacaktır. Bu uğraş bize daha geniş bir bakış açısı vereceği gibi, aynı zamanda, geçmişin melodisini başkalarıyla paylaşma konusunda da cesaretlendirecektir. Beethoven’in görme engelli bir kızın “bana ay ışığını gösterir misin?” ricası üzerine bestelediği Ayışığı Sonatı insanlığın kulaklarında ebediyete ulaşmış tınılar bırakmıştır. Söylenmişin besleyeceği yaratıcılık yeniyi doğuracak, o da insanlığı yeni ‘söylenmişler’ üretmeye götürecek olan ilham ve isteği yaratacaktır. Edip Cansever’in de dediği gibi “derken karanfil elden ele…”Nobel ödüllü Amerikalı yazar Toni Morrison, Beloved (Sevgili) adlı kitabında kişisel geçmişin toplumsal değerinin toplumsal geçmişin kişisel besleyiciliğiyle ayrılmaz bütünlüğünü işlemiştir. İç savaşın ve uzun yıllar sürmüş acılı kölelik tarihinin etkilerinden arınmak için geçmişten kaçmak yerine onunla yüzleşmek gerektiği mesajını veren Morrison, kitabın ana karakterinin ağzından bu konudaki fikirlerini dile getirir. Sethe “hiçbir hatıra ölmez, hepsi geri gelir. Geri gelen her şey acı verir ama önemli olan yaşanmıştan öğrenip yaşanacağı aydınlatmaktır.” Sözlerini fısıldarken kızının kulağına, onu ileri götürecek anahtarı da sunmaktadır. Nobel konuşmasında da aynı temayı vurgulamak için anka kuşu sembolünden faydalanırken geçmiş kültürlerin geleceği şekillendirmede oynadığı rolü de değişik açılardan değerlendirir. Zamanın değerlendirmesini yaptığı olgusal tartısı ise bir sonuca varmıştır: Geçmişin şekillendiriciliğinin kabulü inkarına her zaman ağır basacaktır.Yapılmışın yapılmamış yönünde açtığı yol sadece felsefe ve edebiyat alanında değil, aynı zamanda sanatın diğer alanlarında ve toplumsal evrimde de geçerli olmuştur. Neoklasisizm döneminin en önemli ressamlarından olan Panini’nin Roma sanatına olan hayranlığını ortaya koyduğu tabloları yol gösterme konusunda geçmişe yönelmenin aşırılığını örneklendirir. Roma kültürünün başyapıtlarının reprodüksiyonlarıyla dolu bir odada sanat tarihiyle bütünleşmenin mutluluğunu yaşayan bir adamı resmeden Panini, bir ünlem oluşturur kafamızda. Geçmişiyle fazla övünen ülkelerin yaratma sıkıntısı çekmesi bize bir uyarı müziği taşır belki de. Söylenmişi dinlerken kendimizi kaptırmak, söylenmemişe gitmesi gereken yolda bizi taklit çıkmazına sürükleyecektir. Modern toplumun psikolojik incelemesinde ‘Hamlet sendromu ‘ olarak nitelendirilen geçmiş saplantısının yaratamama bataklığı, Taylan Altuğ’un sözünde ifade etmek istediğinin yanlış anlaşılmasının istenmeyen sonucudur. “Olmak ya da olmamak” varoluşçuluğundan yapıcı bir sonuç çıkarmak için geçmişi nereye koymamız gerektiği paradoksuna bir çözüm getirmeliyiz. Bu konuda Hegel’in diyalektiği bizi aydınlatacak ve geçmişten gelen sayısız melodiyi çok sesli müzik armonisinde bir araya getirmemizi sağlayacaktır. ‘Söylenmişin’ ‘söylenmemişi’ yaratma gücünün teziyle, onu durağanlığa ve taklide sürükleyebileceği antitezinin sentezini oluşturmak hem kişisel, hem toplumsal bir sorumluluktur.Söylenmişle söylenmemiş arasında köprü kurmanın en etkili yolunun ‘dil’ olduğu yargısı tarihin değişik evrelerinde tekrar tekrar dile getirilmiştir. Dilin kültürleri birbirinden ayırırken, onların ortak noktalarını ortaya çıkarma gücü vardır. Etimolojik incelemeler birbirinden uzak olarak düşünülen kültürler arasında bile bağlantılar olduğunu açığa çıkarmıştır. Carl Jung, ortak, kolektif bilinçaltı teorisini (collective unconscious) açıklarken kelime köklerindeki benzerliklerin altını çizmiş, etkileşimin dil haritasını çıkarmıştır. Benzer bir konuyu çocuk psikolojisi açısından değerlendiren Piaget ise çocuk gelişiminin ilk dönemlerinde önemli bir oynayan ‘iç ses’in dikkatli dinlenilmesinin daha sağlıklı bir yetişkinliğe giden yol olduğunu vurgulamıştır.Taylan Altuğ, söylenmemiş olanı söylemek için söylenmişi dinlemekten daha da önemli olanın onu işitmek olduğunu da alt anlam olarak ifade etmiştir. Modern dünyanın ses karmaşası içinde kulağımızı geçmişten gelen yapılandırıcı melodileri işitmek konusunda eğitmeliyiz. Her söylenmiş söylenmemişe işaret etmeyecektir, önemli olan doğruyu seçmek, doğru bağlantıları kurmak ve esinlenme- yaratıcılık sentezini ustalıkla yapmaktır. Théophile Gautier, Balzac’ın Paris’teki evini betimlerken “ilk kata varmak için, üç kat aşağı inmek gerekiyordu” ifadesini kullanmıştır. Bu tanımı insanlık tarihinin etkileşim gerçeğine uygularsak, söylenmemişin ilk katına ulaşmanın, söylenmişin katlarını teker teker inmek ile mümkün olacağı yargısına varırız. “Ağır ağır ineceğiz bu merdivenlerden,” yaşam çok sesli senfonisini çalarken… Dikkatli dinlememiz lazım, şimdi ise iz bırakacakların solosu başlıyor… Genbilim | |
|
Etiketler |
dinlerken, müziğini, yaşamın |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevaplar | Son Mesaj |
Herşey Aşktan Flim Müziğini Kim Söylüyor? | PySSyCaT | Dizi ve Film Müzikleri | 0 | 08 Mart 2016 15:07 |
♦ Roman müziğini dünyaya tanıtacak! | Sametold | Kültür ve Sanat | 0 | 05 Ağustos 2012 15:02 |
Sinan Akçıl ilk dizi müziğini yaptı | pyracantha | Haber Arşivi | 0 | 27 Kasım 2010 18:15 |
Mırcımdaki açılış müziğini mediaplayerda açmak mümkünmü | Leo | mIRC Scripting Sorunları | 6 | 16 Mart 2010 14:15 |