10 Kasım 2011, 10:04 | #1 | |
Çevrimiçi
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Kelime Kelime, mânâsı veya vazifesi bulunan ve tek başına kullanılan ses veya sesler topluluğudur. Kelimenin Mahiyeti Bu tarifte üç unsur vardır: 1. Mânâsı veya vazifesi bulunmak. 2. Tek başına kullanılmak. 3. Ses veya sesler topluluğu olmak. 1. Mânâlı veya Vazifeli Olma Kelimeler mânâlı veya gramer vazifeli dil birlikleridir. En küçük dil birlikleri olan seslerin, mânâları veya gramer vazifeleri yoktur. Onlar sadece kelimelerin, dolayısıyla dilin yapısında kullanılan malzeme vazifesini görürler. Tek tek hiçbir varlığı, hiçbir nesneyi karşılamaz, hiçbir mânâ ifade etmezler. Dilde de ancak kelime bünyesinde kullanılma sahasına çıkarlar. Yani sesler en küçük dil birlikleridir. Fakat bir anlaşmayı sağlayan dilde mânâlı ve müstakil hüviyetli dil birlikleri olarak vazife görmezler. Ancak, bu şekilde vazife gören dil birliklerinin, yani kelimelerin yapısını meydana getirirler. Dildeki mânâlı birlikler kelimeler, kelimelerin meydana getirdiği kelime grupları ve cümlelerdir. Canlı cansız bütün varlıklar, mefhumlar, hareketler, fikirler, dilde bu mânâlı birliklerle karşılanırlar. Kelime grupları ve cümleler kelimelerden yapıldığına göre, demek ki, kelimeler mânâlı en küçük dil birlikleridir. Fakat kelimelere mânâlı en küçük dil birlikleri demek kafi değildir. Bu tarif bütün kelimeleri içine almaz. Çünkü kelimelerin büyük bir kısmı mânâlı olmakla beraber bazılarının tek başlarına mânâları yoktur, bunlar ancak diğer kelimelerle birlikte kullanılırken mânâlı bir vazife görür, bir dereceye kadar bir mânâ kazanırlar. Yani bazı kelimelerin, sadece gramer vazifeleri vardır: ile, için gibi. Şu halde kelimeler mânâsı veya gramer vazifesi olan en küçük dil birlikleridir. Kelimelerin mânâları, esas itibariyle, temeli bilinmeyen zamanlarda atılmış gizli antlaşmalara dayanır. Kelimeler canlı cansız varlıkları, mefhumları, hareketleri ve onların hallerini karşılar ve temsil ederler. Kelimelerin mânâlarını teşkil eden bu karşılama ve temsil ses ve ses toplulukları ile varlıklar arasında bir uyma ve birleşme bulunmasındandır. Sesle nesne arasındaki bu uymayı, bu birleşmeyi, bu birbirini karşılamayı her kavim kendisine göre yapmış, böyle ayrı ayrı dillerde aynı nesneler ayrı ayrı ses veya ses toplulukları ile karşılanmışlardır. Nesnelerin bu şekilde ses veya ses toplulukları ile karşılanışı, gizli antlaşmalara dayanmaktadır. Fakat bu gizli antlaşmaların mahiyeti ve sebepleri belli değildir. Yani sesle nesne, kelimelerle mânâları arasında mevcut uygunluk önceden kabul edilmiş ve kökleşmiş bir birleştirme dışında herhangi bir münasebet ifade etmemektedir. Meselâ taşa niçin taş, yola niçin yol denmiştir, bilinmez. Taş, yol kelimeleri ile karşıladıkları varlıklar arasında önceden öyle kabul edilmiş olma dışında belli bir sebebe dayanan herhangi bir münasebet yoktur. Bu hususta yalnız tabiat taklidi kelimeler istisna teşkil ederler. Tabiattaki sesleri taklit suretiyle ortaya çıkmış kelimelerde sesle nesne, kelime ile mânâ arasında önceden öyle kabul edilmiş olmak dışında mantıkî bir münasebet vardır. Çünkü böyle kelimeler seslerin taklidine dayandıkları için nesne sesle değil, ses sesle karşılanmıştır. Tabiattaki seslerin dildeki ses toplulukları, yani kelimelerle aynen karşılanması şüphesiz mümkün değildir. Onun için tabiat taklidi kelimelerle karşılıkları arasında tam bir ses ayrılığı olduğu düşünülemez. Arada sadece bir benzerlik, nesnenin sesini hatırlatan bir ses yakınlığı bulunur. Fakat bu benzerlik ve yakınlık tabiat taklidi kelimelerde sesle nesne, kelime ile mânâ arasında diğer kelimelerde bulunmayan mantıkî münasebet bazı tabiat taklidi kelimelerde de zamanla unutulabilir. O zaman bu kelimeler de diğer kelimeler gibi mânâsı ile mantıkî hiçbir münasebeti olmayan bir duruma düşerler. Fakat bu az görülen bir haldir ve tabiat taklidi kelimelerde kelimenin sesi umumiyetle karşıladığı nesnenin sesini andırır: şırıltı, hışırtı, fısıltı gibi. 2. Tek Başına Kullanılmak Kelimeler dilde tek başlarına, müstakil olarak kullanılan dil birlikleridir. Kendilerinden büyük birlikler olan kelime grupları ve cümle içinde dahi müstakil hüviyetlerini kaybetmezler. Kelime grupları ve cümle bitişik kelimeler halinde değil, kelime toplulukları halinde bulunurlar. Kelimeler kendilerinden büyük bu birlikler içinde bir araya gelirken arka arkaya söylenmeleri dolayısıyla bitiş ve başlangıç noktalarında ses bakımından birbirlerine bağlanırlar. Fakat vurguları ve mânâları bakımından daima istiklâllerini muhafaza ederler. Aynı şekilde yazıda da kelimeler ayrı yazılır ve birbirlerine birleştirilmezler. Kelimeden küçük dil birlikleri ise müstakil bir hüviyete sahip değildir. Sesler, ekler ve bir kısım köklerden ibaret olan bu birlikler ancak kelime içinde kullanılma sahasına çıkar ve vazife görürler. Yani kelimeler tek başlarına, müstakil olarak kullanılan en küçük dil birlikleridir. Bu dil birlikleri belirli tertiplerde yan yana gelerek daha büyük birlikler olan kelime grupları ve cümleleri meydana getirirler. Demek ki dil büyük bir kelimeler manzumesi, kelimeler dil denilen müessesenin tek tek bir müstakil hüviyetle kullanılan uzuvlarıdır. 3. Kelimenin Yapısı Kelimeler ses veya ses toplulukları halinde bulunurlar. Yani kelimelerin yapısını bir veya birden çok ses teşkil eder. Fakat tek sesli kelimeler çok azdır. Kelimelerin asıl büyük kısmı çok seslidir. Tek sesli kelimelerin sesi tabiî ancak vokal olabilir: o, a gibi. Birden fazla sesli kelimelerin en küçüğü ise iki sesli olur. K E L İ M E VE K A V R A M Kelimeler her şeyden önce zihindeki kavramları karşılarlar. Bu bakımdan birbirleriyle münasebette olan üç unsur vardır: Varlık, varlığın zihindeki hayâli yani kavram, kelime. İşte kelimeler önce varlıkların zihindeki hayâllerinin karşılıklarıdır. Sonra da dışarıdaki varlıkların isimleridir, dildeki temsilcileridir. Bu sebeple bir kelimenin dışarıdaki varlık karşılığı ile, zihindeki kavram karşılığının hudutları da farklı olabilir. Kelime dışarıdaki ilk bakışta bir varlığın adı gibi gözükür. Fakat zihinde aynı zamanda daha başka kavramların da karşılığı mevkiinde bulunur. Bunun neticesinde: 1. Kelimenin bazen bir, iki bazen de çok mânâları bulunabilir. Umumiyetle ortak isimlerin ve has isim dışındaki diğer kelimelerin daima birden çok mânâsı vardır. 2. Kelimelerin her şeyden önce iki türlü mânâsı olabilir: Hakikî mânâ, mecâzî mânâ. Hakikî mânâ kelimelerin ilk, asıl, yapışık mânâsıdır. Mecâzî mânâ kelimenin benzerlikten dolayı ortaya çıkan, ikinci, iğreti, yakıştırma mânâsıdır. Meselâ arslanlar geçiyor diye askerlere işaret edersek, arslan kelimesi burada mecâzî mânâda kullanılmış olur. Kahramanlık ve kudret benzetmesi ile bu mânâlandırmayı yapmış oluruz. 3. Öte yandan kelime dışarıda tek bir şekilde birleşebilir: Fakat zihnimizdeki kavramları da, karşıladıkları varlıklar da ayrı ayrı olabilir. Böylece karşımıza dilde eş şekilli bir takım kelimeler çıkar: yüz (insan yüzü), yüz (sayı), boy (insan boyu), boy (kabile), yaz (yazmaktan), yaz (mevsim) gibi. Dilde bazen eklerde, köklerde, kelimelerde böyle eş şekilli olabilirler. 4. Buna mukabil bazen de eş mânâlı kelimeler olabilir. Bunların şekilleri ayrı, fakat mânâları aynıdır. Bilhassa yabancı dillerden de alınmış kelimeler olunca, böyle eş mânâlı kelimeler çok görülür: İnsan-adam kişi, ak-beyaz, kara-siyah, şark-doğu, baba-peder, yakmak-yandırmak, çoluk-çocuk, falan-filan gibi. Bunlar iki de, ikiden çok da olabilirler. Bunlarda esas mânâ aynı olmakla beraber, bazen nüans farkları da bulunur. 5. Bu gibi dilde bazen kavramların zıtlığına dayanan çift kelimeler vardır. Zıtlık adeta onların arasında bir yakınlık doğurur. Biri diğerinden ayrılmaz gibi olur. Bu kelimeler, zıt mânâlı kelimelerdir. Büyük-küçük, alt-üst, baş-ayak gibi. Bazen bunların gelişmesi de paralel olur: iç-dış (iç-taş), büyük-küçük (bedük-kiçi) gibi. 6. Zihindeki kavramların genişliği ve çokluğu, bazen de dışarıdaki belli mânâlı kelimeyi başka mânâya kaydırabilir. Bu kaymada çok defa bir ilgi ve benzerlik bulunabilir. Bazen de sebep görülmez. Meselâ ütülemek kelimesi argoda âlâkadar etmek, ilgilendirmek mânâsına kaydırılmıştır. Argo külhanbeyi terminolojisi demektir. Külhanbeyliğin hususi dili demektir. Hususi dil umumi dil içinden alınır, ayrı mânâ verilir ve hususileşir. İlimde hususi dil terimlerdir. Külhanbeyi kesiminde ise argodur. 7. Türkçe kelimelerde zamanla bir çok defa mânâ değişikliği olmuştur. Bunlarda da atlamalar çok defa yan yana bulunan kavramların ilgilerine ve benzerliklerine dayanır. Meselâ yavuz “kötü, haşin, sert” demektir. Bugün iyi mânâ kazanarak “müthiş, kahraman, üstün” ifadelerine bürünmüştür. Karı eskiden “yaşlı, ihtiyar” demektir ve hem erkek hem kadın için kullanılırdı. Şimdi yalnız kadınlara ve koca karılara tahsis edilmiştir. Deli eskiden “yiğit, atılgan” demekti. Oğul eskiden erkek içinde, kız içinde kullanılırdı. Bugün yalnız erkekte kalmıştır. Sidar AYDIN KAYNAKLAR 1.BÜYÜK SÖZLÜK, s. 1240. 2.Orhan HANÇERLİOĞLU, Felsefe Sözlüğü, Remzi Kitapevi, s. 209-210. 3.Ahmet CEVİZCİ, PARADİKMA / FELSEFE SÖZLÜĞÜ, s. 499-500. 4.Prof. Dr. Muharrem ERGİN, TÜRK DİLİ. 5.Prof. Dr. Muharrem ERGİN, TÜRK DİL BİLGİSİ (Genişletilmiş), s.112-113. 6.Prof. Dr. Kemal YAVUZ – Prof. Dr. Kâzım YETİŞ – Prof. Dr. Necat BİRİNCİ, ÜNİVERSİTE TÜRK DİLİ VE KOMPOZİSYON DERSLERİ, S. 20-21. | |
|
Etiketler |
kelime |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevaplar | Son Mesaj |
Kelime kelime’ pedofili savaşı | hAte | Bing | 0 | 27 Eylül 2014 21:04 |
O ses kayıtları kelime kelime analiz edildi | Amelia | Haber Arşivi | 0 | 25 Şubat 2014 17:16 |
Kelime TCL | tilsim61 | Eggdrop, NeoStats, BNC | 1 | 13 Eylül 2008 03:59 |