23 Ekim 2011, 09:47 | #1 | |
Çevrimiçi
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Cins Ayrımcılığının Diyalektiği Bizim deyişimizle erkek ve kadın “bir elmanın öteki yarısı”dır. Bu öteki yarı ilkel komünal toplumda herhangi bir ikilik ya da karşıtlık oluşturmaz. Çünkü gerçekten her iki yarının yüzleri birbirine dönüktür. Karşılıklı bağımlılıkları ise birbirlerini tamamlama şeklindedir. Ancak mülkiyetin olmadığı toplumdan uzaklaşılıp özel mülkiyetin yeşermeye başladığı durumda kadın özgürlük alanını yitirmeye başlar. Bir başka deyişle erkek egemen toplumun oluşmasıyla erkek kadına sırtını dönüp karşı cinsi “öteki” olarak tanımlamaya başladı. Böylece her iki cinse farklı (kadınsı ve erkeksi) roller yüklenip toplum içindeki konumları farklılaştırıldı. Bu durum yalnızca cinsel iş bölümüyle sınırlı olmayıp kadının kamusal alandan soyutlanmasına kadar uzanır. Bu makalede erkek egemen toplumun kültüre yansıması ve onun yarattığı karşıtlık ele alınacak. Çözüme nasıl ulaşılacağı ise bir başka yazı konusu olacaktır. Kadın, tarihin her döneminde ----olojik ve psikolojik olarak erkekten farklıydı. Doğum, ilkel komünal toplumda da denetlenemiyordu. Buna rağmen cinsler arasındaki ilişkide herhangi bir egemenlik söz konusu değildi. Tarihsel koşullar göz önüne alındığında cinsel tahakkümün yalnızca biyolojik farklılıklardan kaynaklandığı ve kendiliğinden ortaya çıktığı söylenemez. Kadın, tarihin her döneminde ----olojik ve psikolojik olarak erkekten farklıydı. Doğum, ilkel komünal toplumda da denetlenemiyordu. Buna rağmen cinsler arasındaki ilişkide herhangi bir egemenlik söz konusu değildi. Tarihsel olarak (yalnızca yazılı tarih değil antropolojik veriler de dikkate alındığında) kadının erkek tarafından mülk olarak görülmesi özel mülkiyetin belirmesinden önce ortaya çıkar. Bu eşitsizliğin kurumlaşması tarihin en eski egemenlik ilişkisidir. Dolayısıyla erkeğin kadın üzerindeki egemenliği tarihin en eski hiyerarşisini (sıradüzenini) oluşturur. Zaman içinde kadın; erkek egemen toplumun değerleriyle erkek kardeşe, babaya, kocaya, klana, ya da kurumlara bağımlı duruma getirildi. Artık kadının kendi yaşamını kendisinin şekillendirmesi olanaksızdı. Özel mülkiyetin egemen olması noktasında cinsler arası yaratılan bu dengesizlik günümüzün kapitalist toplumuna kan pompalamaya devam ediyor. Çünkü kadının tutsak edilmesi tüketim toplumu kültürünü oluşturmada oldukça önemlidir. Kapitalistlere göre kadın ve erkeğin ayrı fiziksel ve duygusal dünyaları olması farklı gereksinimleri beraberinde getirir. Bin bir çeşit tüketim kalıbı her iki cinse de ayrı kategoriler halinde sunulur. Ancak burada kadının erkeğe göre katmerli bir şekilde tüketim bombardımanına tabi tutulduğunu vurgulamak gerekir. Çünkü; kadın gerek erkeğe kendini beğendirmek, gerekse politik arenada boşaltılan dünyasını doldurmak için tüketimin hem öznesi hem de nesnesi durumuna getirilmiştir. Örneğin, bu durum reklam, pazarlama ve promosyon alanlarında olanca hızıyla sürdürülmektedir. İnternet yoluyla bilginin hızla yayıldığı ortamda kadının tüketim nesnesi olarak pazarlanması seks endüstrisinden modaya, estetik kaygılardan spora kadar geniş bir yelpazeyi kapsıyor.
__________________ English Preparatory Department School of Foreign Languages Assistant English Teacher Ankara Baskent University 2017-18 “Benim, senden öncem ve senden sonram yok, yalnızca sen varsın...” C.A - 31.12.2010 - ∞ English Language and Literature Faculty of Humanities and Letters Ankara Bilkent University 2010-15 | |
|
Etiketler |
ayrımcılığının, cins, diyalektiği |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevaplar | Son Mesaj |
Cinsiyet Ayrımcılığının Çocuklar Üzerindeki Etkisi Nedir? | Tanem | Aile Evlilik ve Çocuklar | 0 | 17 Kasım 2022 21:34 |
Cins | PySSyCaT | Felsefe | 0 | 10 Kasım 2014 23:33 |
Bilinip-Tanınma Olarak Köle ve Efendi Diyalektiği | Kalemzede | Felsefe | 0 | 23 Eylül 2011 01:27 |