23 Ekim 2011, 09:33 | #1 | |
Çevrimiçi
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Sistem Prensipleri Herhangi bir sistemin tasarlanmasında; açıklık, amaçlılık, çok boyutluluk, bütünsel özellikler ve sezgilerimize karşıt olma prensiplerinin gözönünde bulundurulması gerekir. Bu prensipler aşağıda ayrı ayrı ele alınmıştır: AÇIKLIK Buradaki açıklık, yaşayan (açık) sistemlerin davranışının ancak çevreleri kapsamında anlaşılabileceğini ifade etmektedir. Bu durum daha önce tanımladığımız açık sistemin doğal bir sonucudur. "Siz kimsiniz?" sorusuna nasıl cevap verirsiniz. İnsanların kendilerini diğer insalardan bağımsız olarak tanımlamaları mümkün değildir. Hiç mezar taşlarında ne yazıyor diye dikkat ettiniz mi? Mezar taşınıza ne yazdırmak istersiniz? Diğer insanlardan farklı olduğunuzu nasıl açıklarsınız. Galiba mezara kadar gitmeye de gerek yok. Kartvizitiniz de ne yazıyor? Yazılanlar sizi tanımlıyor mu? Şirketinizin ismi, şirketinizi ne kadar tanıtıyor? Tüm bu sorulara vereceğiniz yanıtlarda çevrenizle olan ilişkilerin yer aldığını göreceksiniz. Sözü edilen ilişkiler oldukça karmaşık bir yapıya sahiptirler. Bu karmaşa çaresiz olduğumuzu mu gösterir? Yaşamımızı sürdürebildiğimize göre bu soruya hayır yanıtını verebiliriz. Bu karmaşayla bir şekilde birlikte yaşamasını biliyoruz. Çevremizde gerçekleşen olayların şans, seçim ve belirlilik faktörlerini içerdiğinin farkındayız. Önemli olan bu faktörleri ayrıştırabilmektir.Bu nedenle olayları kontrol edilebilen ve kontrol edilemeyen olaylar şeklinde ikiye ayırmak yararlı olacaktır. Bu ayırım bize organizasyonumuzun ya da sistemimizin kendisini, sınırlarını ve çevresini belirleme olanağı sağlar. Sistem, katılan aktörler tarafından kontrol edilebilen değişkenlerin karşılıklı etkileşim kümelerinden oluşur. Sistemin davranışını etkileyen, fakat kontrol edilemeyen değişkenler sistemin çevresini oluşturur. Kontrol etmek, tek bir eylemin sonucu üretmeye yeterli olduğu durumları gösteren bir kavramdır. Sistemin sınırları ise aktörlerin yeteneğine, otoritesine bağlı olarak değişen keyfi bir öznel yapıdır. Bir değişkeni kontrol edemezsek ne yapmaya çalışırız? Onların nasıl davranacaklarını tahmin etmeye çalırız ve tahminlerimize göre hazırlık yaparız. Bu neoklasik yönetim okulunun anlayışıdır. Uygulamalar bu yaklaşımın iyi sonuçlar vermediğini göstermektedir. Bu nedenle günümüzde dikkatimizi daha çok kontrol edemedeğimiz, fakat etkileyebileceğimiz değişkenler üzerine yöneltiyoruz. Kontrol için, istenen sonucu üreten bir eylemin olması yeter ve gerek koşullarının sağlanması demektir. Etki içinse eylem yeterli değildir, sadece ortak üreticidir. Çevre hakkındaki bilgimiz arttıkça, kontrol edilemeyen değişkenleri etkilenebilir hale dönüştürmek mümkündür. Bir değişkeni etkileme yeteneğimiz arttıkça, bu değişkeni tahmin etme yeteneğimiz azalmaktadır. Etkilenebilen değişkenlerin olduğu çevreye transactional (etkilenebilen) çevre denir. Bu çevre amaçlı açık sistemlerin(canlı) davranışlarının anlaşılmasında önemli rol oynar. Yavaş yavaş olayların önemli bir kısmını gerçekten kontrol edemediğimizi, fakat etkileme yeteneğine sahip olduğumuzu kavrıyoruz. Bu nedenlede liderlik kontrol edemediklerimizi etkileme ve etkileyemediklerini fark etme yeteneği olarak tanımlanabilir. Yaşayan sistemlerin davranışlarını anlayabilmemizin en önemli nedenlerinden birisi de belirli karekteristikleri sergilemeleridir. Bu sistemler sadece ortak özelliklerini sergilemekle yetinmezler aynı zamanda kişiliklerini büyük bir hırsla korumaya çalışırlar. Biyolojik düzeyde canlılar bu kararlılığı genetik kodlama (DNA) ile gerçekleştirmektedirler. Genetik kod değiştirilmediği sürece canlılar, kendilerini tekrar etmeyi sürdürürler. Kişisel ve kollektif kimliklerimiz de benzer özellikleri gösterir. Organizasyonlar da daha önceden tanımlanmış bir düzeni gerçekleştirmeye yöneliktirler. Bu kültürel kodlar, biyolojideki DNA'ların görevini görürler. Toplumsal belleğimizin derinliklerinde yatan gizli varsayımlar, default(varsayılan) olarak, mevcut düzeni tekrar üretmeye programlanmış organizasyon prensipleri olarak çalışırlar. Etkileyebildiğimiz çevre sandığımızdan daha geniş olabilir. Bu nedenle kim olduğumuzu iyice araştırırsak, potansiyelimizin ne kadar büyük olduğunu farkederiz. Yapılan araştırmalar DNA'dan sonra davranışlarımızı etkileyen en önemli faktörün amaçlarımız olduğunu ileri sürmektedir. AMAÇLILIK Etkilenebilen çevredeki aktörleri etkileyebilmek için, yaptıklarını niçin yaptıklarını anlamak zorundayız. Bilgi (information) NE sorusuyla, Knowledge (yeti) NASIL sorusuyla ve anlamak(understanding) ve bilgelik (wisdom) NİÇİN sorusuyla ilgilenir. Buradan da anlaşılacağı gibi etkin bir oyuncu olabilmek için anlama düzeyine yükselmemiz gerekir. Niçin sorusu bir amaçlılık yani seçim konusudur. Seçim; ussal, duygusal ve kültürel boyutların ortak ürünüdür. Ussal seçim kişisel bir ilgi alanıdır ya da gözlemcinin değil karar vericinin ilgi alanıdır. Ussal seçim bilgece (wise) bir seçim olmak zorunda değildir. O anda karar vericinin algıladağı ilgiyi yansıtır. Burada bilgelik ise, olayın toplumsal kapsamda sonuçlarını ve ahlaki etkilerini gözönüne almaktır. Herhangi bir kişi seçim yaptığında, yaptığı seçim bize göre doğru olmasa da, bu seçimin arkasında yatan usu bulmak bizim görevimizdir. Seçicinin davranışlarını anlayabilmek için onun ilgisinin ne olduğunu bilmek önemlidir. Seçimin duygusal boyutu ise güzellik ve heyecan alanına girer. Birçok şeyi heyecan duyduğumuz ya da bizim için bir mücadeleyi gerektirdiği için yaparız. Usta tavlacılar neden acemilerle oynamak istemez ya da sürekli olarak yendiğiniz bir kişiyle neden oynamak istemezsiniz? Mücadelelerimizde heyecan, karar verme kriterlerimizin bir parçası olmazsa hayat herhalde sıkıcı bir hal alırdı. Yaptığımız işin bizim için bir anlamı olmazdı. Bu duygusal durum, zevk ve tatmin duygularının nedenidir. Bu tür eylemlerimizi genellikle riskle ağırlıklandırmayız. Amaçlı sistemler değerler tarafından yönlendirilirler yani amaçlı davranışların çabası bu değerleri gerçekleştirmek içindir. Bu değerler genellikle kültürün içinde gizlidir ve karar verici bunların farkında bile olmaz. Bunlar birileri zorlayıncaya kadar gerçek olarak kabul edilirler. Amaçlılığın özünü anlayabilmek için Ackoff'un sistem davranışlarına ilişkin yaptığı ayırımları bilmek önemlidir. Ackoff'a göre bir sistem reaksiyon (tepki) gösterir, yanıt verir ya da eyleme geçer. Tepki için çevredeki bir olay gerekli ve yeterlidir. Bu nedenle tepki bir başka olayın belirli bir şekilde neden olduğu bir olaydır. Yanıt vermede ise çevrede bir olay olması gereklidir, fakat yeterli değildir. Bu nedenle tepki, sistemin de ortak üreticisi olduğu bir olaydır. Eylem ise çevredeki değişikliğin gerekli ve yeterli olmadığı bir sistem davranışıdır. Bu nedenle eylemler kendi kendini belirleyen olaylardır. TEPKİ: Çevredeki bir olayın hem yeterli hem de gerekli olduğu bir sistem davranışıdır. Bu nedenle reaksiyon bir başka olayın neden olduğu bir olaydır. YANIT : Bunun için çevredeki bir olay gereklidir fakat yeterli değildir. EYLEM : Çevredeki bir değişim ne gereklidir ne de yeterlidir. Bunlar kendi kendini belirleyen olaylar ya da otonom davranışlarıdır. SİSTEMLERİN DAVRANIŞSAL SINIFLANDIRILMASI DAVRANIŞ (SÜREÇ) ARAÇLAR ( YAPI) ÜRÜN (FONKSİYON) PASİF Aletler SABİT Tüm çevrelerde aynı yapı Seçim yok SABİT Tüm çevrelerde tek işlev Seçim yok REAKTİF Kendi kendini koruyan sistemler Değişken ve belirli çevrelerde farklı yapılar Araçların seçimi yok SABİT Her çevrede tek işlev Sonuçların seçimi yok. TEPKİSEL Hedefe yönelik sistemler Değişken ve seçilmiş Aynı çevrede farklı yapılar Araçların seçimi Belirlenmiş değişken Farklı çevrelerde farklı işlevler Sonuçların seçimi yok. AKTİF Amaçlı sistemler Değişken ve seçilmiş Aynı çevrede değişik yapı Araçların seçimi Değişken ve seçilmiş Aynı çevrede farklı işlevler Sonuçların seçimi Tepki gösteren, yanıt veren ve eyleme geçen sistemler sırasıyla; durumu koruyan, hedefe yönelik ve amaçlı sistemlerdir. Kendini koruyan sistemler, değişikliklere değişik çevresel koşullarda durumunu korumak için tepki gösterir. Bu sistem, çevredeki değişiklikler tarafından belirlenen bütünüyle sistemin yapısında olan belirli bir tepkiyi gösterirler. Bununla birlikte değişik çevre koşullarında kendi durumunu korumak için içsel bir değeri gerçekleştirir. Örneğin havalandırma sistemleri ya da buzdolapları bu şekildedir. Hedefe yönelik sistemler belirli durumu yaratıncaya kadar, aynı ya da değişik çevrede farklı olaylara farklı yanıtlar verebilirler. Bu durumun üretimi, hedeftir. Böyle sistemler sonuçları değil, araçları seçebilirler. Bu nedenle tepkisel olmaktan çok yanıtsaldırlar. Tepki istençlidir, yanıt ise değildir. Örneğin düşük düzeyli canlılar yiyeceklerini aynı ya da değişik çevrede farklı şekillerde arayabilirler. Hedefe yönelik sistemin bir hafızası varsa, zamanla hedefini daha verimli bir şekilde izlemeyi öğrenir. Amaçlı sistemler ise, aynı çevrede aynı sonuçları değişik şekillerde üretmekle kalmazlar, değişik sonuçları aynı ya da değişik çevrede de üretebilirler. Sabit koşullar altında sonuçlarını değiştirebilirler. Bu yetenek, özgür iradenin varlığını gösterir. Bu sistemler sadece öğrenme ve uyumla kalmazlar aynı zamanda yaratabilirler de. İnsan bu sistemlerin bir örneğidir. ÇOK BOYUTLULUK Çok boyutluluk, zıt eğilimlerdeki tamamlayıcı ilişkileri ve mümkün görünmeyenlerden mümkün(feasible) bütünler yaratma yeteneğidir. Tüm kültürlerde zıtlık vardır ve bu zıtlıkların sıfır toplamlı oldukları kabul edilir. Biri kazanınca diğeri kaybeder ve kaybeden elenir. İkinci olarak olarak da uzlaşma (compromizing) çatışmaların bir çözümü olarak kabul edilir. Buradaki uzlaşma noktası kararsız bir karışımdır. Genellikle iki zıt ucu içinde bulundurur. Kuvvet yapısı değişince uzlaşma noktası da değişir. Bununla birlikte biz paradokslar çağında yaşamaktayız. Örneğin özğürlükle adalet kavramları çok sık kullanılan kavramlardır. Özgürlüğün altında daima anarşi aranır ve bazıları da adaletin arkasında zulüm ararlar. Biraz daha ileri giderek, güvenlikle(security) ile özğürlük kavramları arasındaki ilişkiyi ele alalım. Bir kişi özgür değilse güvenli değildir ve güvenli değilse özgür değildir. Buradaki üç kavram aynı şeyin değişik yüzleridir ayrı ayrı ele alınmaları sorun yaratır. Bu üç kavramı birarada ele alabilmek için tamamlayıcı kavramının tanıtılması yararlı olacaktır. Tamamlayıcı boşlukları dolduran ya da parçaları bütünleştiren demektir. Çok boyutluluk prensibi karşıt eğilimlerin sadece aynı anda oluşabileceklerini ve etkileşim içinde olduklarını kabul etmekle yetinmez, aynı zamanda bunların tamamlayıcı ilişkiler oluşturabileceklerini de kabul eder. Tamamlayıcı ilişkiler çiftlerle sınırlı değildir. İkiden fazla değişken; özgürlük, adalet, güven kavramlarında olduğu gibi tamamlayıcı ilişkiler gösterebilir Karşıt eğilimlerin karşılıklı bağımlılıkları ya da (or) yerine ve (and) ilişkileriyle karekterize edilebilirler. Bu da her eğilimin ayrı bir boyutla; düşük-düşük, yüksek-düşük gibi temsil edilmesi demektir. Bu bir sıfır toplamlı formülasyon değildir yani bir tarafın kaybetmesi gerekli değildir. BÜTÜNE İLİŞKİN ÖZELLİKLER Ben sevebilirim fakat benim hiçbir parçam sevemez. Herhangi bir parçamı ele alırsanız sevgi kaybolur. Bunun da ötesinde sevgi beş temel duygudan herhangi birisinin ürünü değildir. Bir rengi, sesi ya da kokusu yoktur. Dokunulamaz ya da tadılamaz. O halde bir kişi sevgiyi nasıl ölçebilir? Bazıları beni sevseydin yüksek sesle konuşmazdın diyebilir. Sevgi klasik mülkiyet tanımına uymaz. Bunun gibi başarı, mutluluk gibi mülkiyetler de klasik tanıma uymazlar. Bunlara ingilizcede emergent faktörler adı verilir. Bunlar bütüne ilişkin özelliklerdir; parçaları inceleyerek, bu mülkiyetlere ulaşmazsınız. Etkileşimlerin bir ürünüdürler ve kendi terimleriyle anlaşılabilirler. Tek bir temel duyunun ürünü değildirler ve bu nedenle de doğrudan ölçülemezler, ancak gerekirse bazı yönleri ölçülebilir. Bu özellikler analiz edilemezler ve sayısal araçlarla işlenemezler ve nedensel açıklamaları yapılamaz. Örneğin en önemli bütünsel özellik olan yaşam olayını ele alalım. Şimdiye kadar hiçbir kimse yaşamı tek bir nedene indirgeyememiştir.Yaşamla birşeyler arasında ilişki (korelasyon) bulma tuzağına düşerseniz, hemen hemen herşeyle yaşam arasında bir ilişki bulabilirsiniz. Fakat bunlar yaşamın özü hakkında çok fazla bir şey söylemezler. Sadece analitk yaklaşımlara güvenirseniz, bütünsel özellikleri tam olarak kavramanız mümkün olmayacaktır. Bütünsel özellikler birçok öğenin etkileşimlerinin ürünü olduğundan, zamana bağlı bir durumu üreten, dinamik bir süreç olarak düşünülmelidir. Bir diğer anlatımla bu özellikler anında gerçek zamanlı olarak üretilmektedir. Süreç durduğu zaman bu özelliklerin üretimi de durmaktadır. Bunlar gelecekte kullanılmak üzere depolanamazlar. Bir anda oluşabildikleri gibi yok olabilirler de. Bütünsel özellikler süregiden bir sürecin anlık sonuçlarıdır. Bu nedenle bu özellikleri anlamak isteyenler bunları yaratan süreci anlamak zorundadırlar. Ölmek çok doğal bir olaydır, yaşamaksa mucizedir.Yaşamı yüzlerce sürecin etkileşimi sağlar. Bu nedenle yaşamı tek bir süreçle açıklamaya çalışanların, yaşamın ne demek olduğunu bildiklerinden şüphe etmek gerekir. Başarı bütünsel bir özellik ise, eylemlerden çok etkileşimlerin yönetimiyle ilgili bir konu olmalıdır. SEZGİLERİMİZE KARŞIT OLMA Sosyal dinamikler, sezgilerimize karşıt davranışlar sergilerler. Analitik yaklaşımın ulaşamayacağı kadar karmaşık bir düzeydedirler. Sezgilerimize karşıt olmak demek, istenilen sonucu üretmek niyetiyle yaptığımız eylemler tam tersi sonuç ürtebilirler demektir. Önce herşey kötü gidebilir ya da her şey önce iyi gider sonra kötüleşir. Bir kişi yanlış bir nedenle kazanabilir ya da kaybedebilir. Sezgilerimize karşıt olma durumunu anlayabilmek için aşagıdaki savların pratik sonuçları anlaşılmalıdır: -Neden ve etki zaman ve uzayda ayrılabilir. Herhangi bir zaman ve yerde oluşan bir olay, farklı zaman ve yerde gecikmeli bir etki gösterebilir. -Neden ve etki birbirinin yerine geçerek dairesel ilişkiler sergileyebilir. -Bir olayın çok sayıda etkisi olabilir. Önem sırası zaman içinde değişebilir. -Başlangıçta bir etkiyi üretmekte anahtar rol alan değişkenler kümesi, farklı zamanlarda farklı değişken kümeleriyle yer değiştirebilir. Başlangıç etkisinin ortadan kaldırılması mutlaka etkinin de yok edileceği anlamına gelmez. Başlangıç koşullarının yerine kesinliğin, şansın, ve seçimin farklı kombinasyonlarının oluşturduğu sürecin; gelecekteki durumları daha çok etkileyeceğini kabul ederek, eş sonuçluluğun klasik nedensellik prensibinin yerini alması gerekir. Bu da bir eylemin kısa ve uzun dönem sonuçları için dinamik bir model kullanılması gerektiğini ima eder. Bu modeller de evrenin koatik yapısını yansıtmalıdır. Burada önerilen amaçlı sistemlerin davranışlarına ilişkin açıklamalar, kaos teorisinin çözümlerinin bir başka perspektiften yapılmasıdır. Aşamalı yöntem de kaostaki kalıpların bulunması açısından yararlıdır. Aşağıdaki noktalar kaos teorisinin ilginç ve organizasyonla ilişkili görüşleridir. -Doğrusal olmayan bir sistemin davranışlarının analiz edilmesi her adım attığınızda duvarlarının şekli değişen bir labirentte yolunuzu bulmaya çalışmak gibidir.(yani oyun içinde oyun vardır.) -Geleneksel matematiksel yöntemlerle başedilemeyecek kadar karmaşık sistemler fraktal geometri ya da fuzzy lojiğin basit yasalarına uyabilir. -Karmaşıklık yasaları üniversal across hierarhical scales'lara uyar (scalar, self - similiarity) ve kendisini oluşturan parçaların ayrıntılı davranışları tarafından etkilenmezler. -Karmaşık bir bütünün davranışlarını açıklamak için parçaların davranışlarını çalıştıkça açıklama yeteneğimiz azalır azalır. Tersine bütünün davranışlarını çalıştıkça açıklama yeteneğimiz gittikçe artar. -Zamana ilişkin yeni anlayışlarımız, zamanın saat tarafından değil ritim ve aşamalar tarafından tanımlandığını göstermektedir. -Doğa bazıları uzay da düzenli fakat zamanda düzensiz ya da tersi kalıplar oluşturur. Bazı kalıplar ölçekte kendine benzeyen yapılardır, fraktal, diğerleri salınırlar. Kalıpların doğasını dört çeşit çekici belirler. 1. Nokta çekerler (özel bir eylem tarafından çekilen ya da itilen) 2. Dairesel çekerler (İki ya da daha çok eylem arasında salınan) 3. Torus çekerler (Kendini tekrar eden organize karmaşıklık) 4. Garip çekerler (zamanla ortay çıkan ve öngörülemeyen karmaşık paternler) Kaos terimlerini sosyal kapsamda kullanmaya çalışırsak, dört çeker aşağıdaki şekilde açıklanabilir. . Nokta çekerler(dichotomy/unidirectional) doğal içgüdülerinin ( korku, sevgi, nefret, paylaşma isteği..) peşinde koşanları temsil eder. . Çevrimsel çekerler (dialectic/kendini koruyan) çok boyutluluk prensibine(zıt görünen, fakat birbirini tamamlayıcı eğilim gösteren) uygun olan eylemlerdir. Kararlılık- değişim, güvenlik- özgürlük gibi.dönem dönem farklı konulara önem vermek bu sonucu üretir ve alt eniyilemenin bir sonucudur. . Torus çekerler (eş sonuçluluk, /neğ. Entropik/hedefe yönelik) açık sistemlerin davranışlarını örnekler.Bu sistemleri ne olması gerektiğinin imajı (DNA), biyolojik sistemlerin büyüme kalıbı gibi yönlendirir. . Garip çekerler(çok sonuçluluk / kendi kendini organize etme / amaçlı) amaç ve araçları seçen sosyo kültürel sistemlerin davranışlarını yansıtır. Amaçlı aktörlerin stilistik tercihlerinden doğan öngörülemeyen kalıplar oluşur. Kendi kendini organize etmek her zaman bilinçli bir eylem değildir.Genellikle bu default olarak ya da sapmanın gittikçe büyümesi (evrimleşme) aracılığıyla olur. Kendi kendini organize etme işi imalı kültürel kodları kullanarak default olarak oluşursa, üretilen kalıp daha çok torus çekerlere benzeyecektir. Bununla birlikte yeniden tasarım, garip çekerler tarafından oluşturulan bir kendi kendini organize etme olacaktır.
__________________ English Preparatory Department School of Foreign Languages Assistant English Teacher Ankara Baskent University 2017-18 “Benim, senden öncem ve senden sonram yok, yalnızca sen varsın...” C.A - 31.12.2010 - ∞ English Language and Literature Faculty of Humanities and Letters Ankara Bilkent University 2010-15 | |
|
Etiketler |
prensipleri, sistem |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevaplar | Son Mesaj |
Hamilelikte İyi Beslenme Prensipleri | Tanem | Aile Evlilik ve Çocuklar | 0 | 16 Aralık 2022 23:07 |
Simyanın Prensipleri | Swat | İslamiyet | 0 | 26 Kasım 2014 02:11 |
Dengeli beslenme prensipleri | AngeL | Diyet ve Sağlıklı Beslenme | 0 | 29 Eylül 2014 10:41 |
Başarının Temel Prensipleri | Zen | Kişisel Gelişim | 0 | 13 Mayıs 2013 20:37 |
Olanaksızlık prensipleri | YapraK | Felsefe | 0 | 14 Nisan 2009 15:24 |