IRCForumları - IRC ve mIRC Kullanıcılarının Buluşma Noktası
  reklamver

Etiketlenen Kullanıcılar

Yeni Konu aç Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Stil
Alt 10 Ekim 2011, 23:06   #1
Çevrimiçi
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Ampirizmin Sınırları




Gerçek felsefe Hegel ile birlikte sona ermiştir. O zamandan bu yana, şu ya da bu ayrıntıyı inceleyen, ama gerçek bir kopuş, büyük bir yeni fikir üretmeyen, yalnızca eski düşünceleri tekrarlayan eğilimlere şahit oluyoruz. Bu hiç de şaşırtıcı değil. Bilimin geçen yüzyıllar içindeki eşi benzeri görülmemiş ilerlemeleri, kelimenin eski anlamıyla felsefeyi gereksiz kılıyor. Evrenin doğası hakkında, bir yanda onun gizemlerini gittikçe güçlenen teleskoplarla, uzay sondalarıyla, bilgisayarlarla ve parçacık hızlandırıcılarıyla açığa çıkartan bir konumda bulunuyorken, spekülasyon yapacak çok az nokta vardır. Tıpkı güneş sisteminin doğasına ilişkin tartışmanın Galileo’nun teleskopu tarafından sona erdirilmesi gibi, teknik alanındaki ilerlemeler de evrenin tarihi sorununu, gelecek kuşaklara çözüm bekleyen yeni sorunlar bırakarak bir sonuca bağlayacaktır.

“Her farklı bilim dalı, nesnelerin ve nesneler hakkındaki bilgimizin büyük bütünlüğü içerisinde kendi konumunu netleştirmek zorunda kalır kalmaz, bu bütünlükle ilgilenen özel bir bilim dalı gereksiz hale gelir” der Engels. “O zaman tüm eski felsefeden bağımsız durumda geriye kalan tek şey, düşünce ve düşünce yasalarının bilimidir: yani biçimsel mantık ve diyalektik. Bunun dışındaki her şey, artık pozitif doğa ve tarih bilimi alanı içine girer.”

Yine de felsefenin, kendisine kalan iki alanda –biçimsel mantık ve diyalektik– oynayacak bir rolü vardır henüz. Bilim gördüğümüz gibi sırf bilgi biriktirmekle ilgili değildir. Düşüncenin aktif müdahalesine hâlâ ihtiyaç duyar, ki olguların iç anlamlarını, onların yasallığını keşfedebilecek olan da yalnızca bu müdahaledir. Hipotezler kurma zorunluluğu devam eder, görünüşte ilişkisiz olgular arasındaki gerçek iç bağıntıları kavramak ve kaostan bir düzen türetmek için, araştırmalarımızı en verimli kanallarda sürdürmemize rehberlik edebilecek olan şey bu hipotezlerdir. Bu ise, hem bilim hem de felsefe tarihinin esaslı bir bilgisini ve eğitimi gerektirir. Amerikalı filozof George Santayana’nın ifade ettiği gibi, “tarihten öğrenmeyenler onu tekrar etmeye mahkûmdurlar”. 20. yüzyıl biliminde mantıksal pozitivizmin etkisinin en ölümcül sonuçlarından biri, geçmişin tüm ekollerinin tıpkı ölü bir köpek gibi değerlendirilmesiydi. Bugün bu tutumun bizi nerelere getirdiğini görüyoruz. Büyük bir mağrurlukla “metafiziği” kapı dışarı edenler, kibirlerinden ötürü cezalandırıldılar. Bilimin tarihinde hiçbir zaman mistisizm bugünkü kadar gemi azıya almamıştır.

Uzun zaman önce Engels’in işaret ettiği gibi, saf ampirik düşünce ekolü, kaçınılmaz olarak buna yol açar:

Olsa olsa matematiksel hesaplama biçiminde düşünmeye müsaade eden salt ampirizm, inkâr edilemez olgularla iş gördüğünü düşünür. Ne var ki gerçekte, büyük ölçüde geleneksel düşüncelerle, öncellerinin büyük ölçüde modası geçmiş düşünce ürünleriyle iş görür, tıpkı pozitif ve negatif elektrik, elektriksel ayırma kuvveti, kontak teorisi gibi. Bunlar ona sonu gelmez matematiksel hesaplamaların temeli olarak hizmet eder, bu hesaplamalarda, matematiksel formülasyonun kuralcılığı sayesinde, öncüllerin farazi tabiatı rahatlıkla unutuluverir. Bu tür ampirizm, çağdaş düşüncenin sonuçlarına ilişkin takındığı tutumda ne kadar şüpheciyse, öncellerinin düşüncelerinin sonuçlarına ilişkin olarak da o kadar bönce bir inanç içindedir. Onun açısından, deneysel olarak saptanmış olgular bile yavaş yavaş onların geleneksel yorumlarından ayrılmaz bir hale gelmiştir... Her çeşit hilelere ve iler tutar yanı olmayan kaçamaklara, uzlaşmaz çelişkileri makul göstermeye başvurmak zorunda kalıyor ve böylelikle de en sonunda kendilerini kaçıp kurtaramayacakları bir çelişkiler karmaşasının içine sürüklüyorlar.

Bilimcilerin, bütünüyle tarafsız olmaları nedeniyle kendilerini toplumdan yalıtmaları imkânsızdır. Hiçbirimiz bir boşlukta yaşamıyoruz. Amerikalı genetikçi Theodosius Dobzhansky’nin söylediği gibi,

Bilimcilerin, genellikle, bir sorun hakkında yeteri kadar olgu keşfetmeyi başarmaları halinde, bu olguların bir şekilde kendilerini dayatıcı ve doğru bir çözüm olarak düzenleyebilecekleri şeklinde safça bir inançları vardır. Ne var ki bilimsel keşif ile yaygın inançlar arasındaki ilişki, tek yönlü bir cadde değildir. Marksistler, bilimcilerin ele aldıkları sorunların, bu sorunları çözmek için giriştikleri yolların ve hatta kabul etme eğiliminde oldukları çözümlerin, içinde yaşayıp çalıştıkları entelektüel, toplumsal ve ekonomik çevreyle koşullandırıldığını iddia ettiklerinde hatalı olmaktan ziyade haklıdırlar.

Bazen Marx ve Engels’in diyalektiği bir çeşit Mutlaklık olarak –insan bilgisinde son söz olarak– düşündükleri iddia edilir. Böylesi bir fikir açıkça çelişkilidir. Marksçı diyalektik Hegelci diyalektikten iki temel yön itibariyle farklılaşır. Birincisi o materyalist bir felsefedir ve bu nedenle kendi kategorilerini fiziksel gerçeklik dünyasından türetir. Doğa sonsuzdur, kapalı değil. Aynı şekilde, hakikatin kendisinin de sonu yoktur ve her şeyi kucaklayan tek bir sistemde özetlenemez. Yadsımanın yadsınması, Engels’in açıkladığı gibi, bir tür gelişme spiralidir; kapalı bir daire değil açık uçlu bir sistem. Hegelci felsefeyle ikinci temel farklılık da budur, Hegel diyalektiği kapalı ve mutlak bir sistem olarak ifade etmeye girişmekle sonunda kendisiyle çelişir.

Marx ve Engels, kullanışlılığı Kapital’in üç cildinde parlak bir şekilde gösterilmiş olan yeni bir diyalektik yöntemin taslağını geliştirdiler. Fakat 20. yüzyıl biliminin muazzam ilerlemeleri, diyalektiğin içeriğini doldurmak, geliştirmek ve genişletmek açısından bol miktarda malzeme sağlamaktadır. Kaos ve karmaşıklık teorisinin daha da gelişmesi böylesi bir gelişimin temelini oluşturabilir, ki bu da hem doğal hem de toplumsal bilimlere muazzam yararlar sağlayacaktır. Bu nedenle diyalektik materyalizmin gelecekte birtakım yeni ve çok daha doyurucu düşünüş tarzları tarafından geçilmeyeceğini söyleyemeyiz. Ama kesinlikle söyleyebiliriz ki, diyalektik yöntem şu ana kadar mevcut olan en ileri, en kapsamlı ve en esnek bilimsel analiz yöntemidir. Bu konuda sözü Engels’e bırakalım:

Dahası, eğer artık böylesi bir felsefeye ihtiyaç yoksa, o zaman herhangi bir sisteme, felsefenin doğal bir sistemine de artık ihtiyaç yoktur. Doğanın tüm süreçlerinin sistematik bir biçimde iç bağıntılı olduğu gerçeğinin kavranılışı, bilimi hem genel olarak hem de ayrıntılarıyla bu sistematik iç bağıntıları baştan aşağı kanıtlamaya iter. Ancak bu iç bağıntılılığın yeterli, geniş kapsamlı ve ayrıntılı bir bilimsel teşhiri, içinde yaşadığımız dünya sisteminin kesin bir zihinsel imgesinin oluşumu, bizim için her zaman olduğu gibi imkânsız kalmaya devam eder. Eğer insanlığın gelişiminin herhangi bir çağında dünyadaki –fiziksel olduğu kadar zihinsel ve tarihsel dünyadaki– iç bağlantıların böylesi nihai, kesin ve tam bir sistemi inşa edilmiş olsaydı, bu, insan bilgi alanının kendi sınırlarına ulaşmış olduğu anlamına, ve toplum bu sistemle uyumlu hale geldiği andan itibaren gelecekteki tarihsel gelişmenin askıya alındığı anlamına gelirdi ki, bu da bir saçmalık, tam bir anlamsızlık olurdu. Bu nedenle insanlık kendisini şu şekilde bir çelişkiyle karşı karşıya bulur: bir yandan, tüm iç bağlantılılığıyla dünya sisteminin geniş kapsamlı ve ayrıntılı bir bilgisini edinmek zorundadır, ve öte yandan da hem insanların hem de dünya sisteminin tabiatından ötürü bu görev hiçbir zaman bütünüyle tamamlanamayacaktır. Fakat bu çelişki yalnızca iki etkenin –dünya ve insan– tabiatından kaynaklanmamakla kalmaz, aynı zamanda tüm entelektüel ilerlemenin temel kaldıracıdır da ve kendi çözümünü sürekli olarak gün be gün insanlığın sonu gelmez ilerici gelişiminde bulur, tıpkı matematik problemlerinin kendi çözümlerini sonsuz bir dizide ya da sürekli bir kesirde bulması gibi. Gerçekten de, dünya sisteminin her zihinsel görüntüsü, nesnel olarak tarihsel durumla ve öznel olarak da kendi yazarının fiziksel ve zihinsel yapısıyla sınırlıdır ve sınırlı kalır.

 
Alıntı ile Cevapla

IRCForumlari.NET Reklamlar
sohbet odaları eglen sohbet reklamver
Cevapla

Etiketler
ampirizmin, sınırları


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Kapalı
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevaplar Son Mesaj
Bu SSD'ler sınırları zorluyor! Zen Bilim Dünyasından Son Haberler 0 03 Şubat 2013 11:00
Bilimsel ampirizmin kurucusu kimdir? Kalemzede Felsefe 0 04 Ekim 2011 22:56