07 Ekim 2011, 15:20 | #1 | |
Çevrimiçi
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Batıda Son Gayret: Biyoloji Felsefesi Batıda Son Gayret: Biyoloji Felsefesi İnananların çıkardığı yayın organlarında bugüne kadar evrim teorisinin aleyhinde neşredilen yazılar neredeyse büyük bir ansiklopedi hacmine ulaşmıştır. Bilhassa batıdaki son araştırmalara ve görüşlere dayanarak bu teorinin gayri ilmi ve materyalist düşüncenin can simidi olduğu apaçık gösterilmiştir. Buna rağmen bilhassa yurdumuzda bu teori ile doğup büyümüş olan belli bir zümre, yanlışlığı açıkça gösterilmesine rağmen, teoriyi hayatlarının temel felsefesi olarak gördüklerinden bir türlü terkedememekte ve aynı zamanda herkesin de bu teoriye kesin bir "kanun" gibi inanmasını ısrarla istemektedirler. Batıda "Biyoloji Felsefesi" adı altında bir görüş veya inanç sistemi olarak, sağından solundan kırpılarak ve yaratılış inancına yaklaştırılmaya çalışılarak restore edilme gayretlerine girilmişken, bizdekilerin hâlâ klâsik materyalist evrim nazariyelerine taassub içindeki bağlılıklarını doğrusu insan hayretle karşılıyor. Acaba bu evrim teorisi ilk çıktığı yerlerde terkedilmek üzereyken bizde hâlâ bu kadar titizlikle ve tarihten, biyolojiye sosyolojiden coğrafyaya kadar her ilmin temeline âdeta nakşedilmek suretiyle sokulmasının sebebi nedir ve nasıl oluyor da ısrarla bu evrim taassubu sürdürülebiliyor? Evrim teorisinin en takdir edilebilecek tarafı(!) çok güzel lâf kalabalığı ve demagoji ile bazı hâdiseleri ustaca çarpıtmasıdır. İnsanımızın saf ve iyi niyetli oluşu ile ilme karşı duyduğu hürmetten dolayı tenkidden uzak bir anlayışla batıdan gelen bütün araştırmaları kesin doğrularmış gibi kabul etme zaafı da bu teorinin bir süre gündemde kalması için bir avantaj sağlamıştır. Tabiatta hayretengiz bir plân ve nizâm içinde cereyan eden yaradılış kanunlarına ait hâdiseler o kadar güzel bir kurgu içinde hikâye şekline sokularak materyalist evrime istinad ettirilmiştir ki, şaşmamak elde değildir. Bazı polisiye filmler vardır; cinayet o kadar ustaca plânlanmış ve katil kendisini o kadar iyi gizlemiştir ki, başka birisi katil olarak tutuklanmıştır. Filmi seyredenler de kendilerini o kadar kaptırmışlardır ki, katilin kim olduğunu bir türlü farkedemezler; çünkü hâdiseye filmin kurgusu içinde baktıklarından, türlü ihtimaller içinde bocalayıp dururlar da bir türlü hakiki katili tahmin edemezler. Halbuki biraz sonra akıllı bir polis veya avukatın çok basit bir ipucundan hareketle veya küçük bir püf noktasına dokunuvermekle gerçek katili bulduğunu görürüz; çünkü o polis hâdisenin suni olarak plânlanmış kurgusu içine girmeden kendisini yönlendirmek istedikleri teferruattan sıyrılıp, işin temeline inebilmiş ve çok ustaca gizlenmiş hakikati keşfedebilmiştir. İşte evrim teorisi de böyledir, aslında Kudret-i Sonsuz'un ilâhi hikmetleri ve isimlerinin tecellileri olan tabiat kitabındaki güzellikler, hakikatler ve kanunlar; zaten mevcut olan plânlı ve sistematik yaratılış, evrim senaryosu ile o kadar güzel gizlenmiştir ki; bu yüzden evrimci bir nazarla ve bir de bunlar ilmi bir çalışma neticesinde ortaya çıkmış mutlak doğrularmış niyetiyle bakıldığında, evrim teorisine inanılmaktadır. Fakat teoriye sathi nazarla değil de, üzerindeki süsleri atarak içinde gizli olan temeline inerek baktığımızda aslında çok çürük ve esassız olduğu biraz akıl ve mantık kullanarak anlaşılabilir. Evrim teorisinin temeli, tesadüflere dayanan mutasyon; duvarları ise acımasız ve rahmetten yoksun seleksiyon ile şuursuz ve gücü izah edilemiyen adaptasyondur. Teorinin asıl gâyesi ise yaratıcıyı inkâr ve materyalist felsefeye en büyük destek olmaktır. Hâdiseleri her zaman sistematize etme öğrenmeyi kolaylaştırmak için basitten mürekkebe doğru gitme insan fıtratında olan bir istidattır. Tuğlaları üstüste koyarak duvar örme gibi, harflerden kelimelere, cümlelere ve kompozisyon yazmaya, bir tekerlekten başlayarak bugünkü otomobilleri icad etme gibi birçok hâdise, Kâinatın Sahibi'nin bu dünyaya ait koyduğu kanunlar çerçevesinde bir tedricilik içinde cereyan etmektedir. Ana rahmindeki embriyo da tedrici bir gelişme içinde her-gün yeni bir hâle girerek tam teşekküllü bir yavruyu meydana getirmektedir. Bütün bunlar bir tekamül kanununun ifadesidir, işte insan fıtratında bir anlayış ve ilâhi hikmetleri kavrama kolaylığı olarak yerleştirilmiş tedrici gelişme fikrini asıl hedefinden saptıran evrimciler bu kanunu, istinadları olan Allah ve hikmet, güç, ilim, irade gibi varlıklardan tecrid ederek kendi başına ve tesadüflerin oyuncağı derekesine indirmişler, daha sonra da bunu fosiller ve körelmiş organlar gibi sübjektif ve indi delillerle süsleyerek bir de ilmi hava vermişlerdir. Artık bundan sonra evrime karşı çıkış, ilme ve medeniyete karşı çıkış diye takdim edilerek Kâinatın gerçek sahibine inananlar gayri ilmilik ve ortaçağı anlayışıyla yaftalanarak susturulmuştur, ne zaman ki, son 20 yıl içinde biyokimya ve elektron mikroskobundaki gelişmeler DNA ve hücrenin mucizevi yapısına tesadüflerin parmak karıştıramıyacağını gösterdiği gibi fosillerin bir çoğunun da uydurma ve hususi tanzim edilmiş parçalardan ibaret olduğu anlaşıldı. Binlerce mutasyon denemesinden bir tek yeni tür meydana getirilememesi ve aslında tabii seleksiyon denilen şeyin canlıların yaşaması için kendilerine verilmiş bir potansiyel güç olduğu, bu gücün genetik olarak belli sınırlar içinde programlandığı ve adaptasyon denilen hâdisenin de bu değişen hayat şartları içinde neslin devamı için tür sınırları içinde kalmak kaydıyla genetik programdaki potansiyel gücün canlı bedeninde meydana getirdiği faydalı değişiklikler olduğu fikri, biyoloji felsefesi için evrim teorisinden çok daha cazip ve tatmin edici bir izah tarzı olmuştur. Hele gâyecilik (finalizm) anlayışının yâni, her organın belli vazifelere en uygun şekilde ve azami iktisat prensibi içinde abessiz ve birçok hikmetlerle süslü olduğunun, hergün yeniden gösterilmesiyle evrim teorisinin tutunacak pek bir tarafı kalmamıştır. Bugün birçok ülke darwinizmin genç nesillerde yaptığı tahribatın farkına varma yolunda olup, anarşi, uyuşturucu, çeşitli sapıklıklar ve intihar gibi cemiyeti mahveden hastalıkların temelinde yaratıcıyı inkâr ve en şerefli mahluk olan insanı, hayvan derekesine düşürme olduğunu hissetmişlerdir. Bu yüzden artık darwinizmi bir ilmi teori veya kesin kanun gibi ele almaktan çok kalb, ruh ve vicdan gibi duyguların da tatmin edileceği ilâhi bir inanç sistemini gündeme getirici, "Biyoloji Felsefesi" olarak inceleme gayretleri ön plâna gelmiş bulunmaktadır. Böylece materyalizm ve ateizme yol açan Darwinizm karşısında ilmi ve Kudret-i Sonsuz, herşeyi hikmetli ve külli bir plânla yaratan, dini inancın temeli olan Allah'ın varlığı ve isimlerinin tecellileri de inkâr seviyesinden hiç olmazsa münakaşa zeminine gelmiş bulunmaktadır. Aslında yaratılışa inananlar için her-şeyin izahı çok rahat ve kolay olduğundan, kalb ve ruhlarda hasıl ettiği huzur ve itminan onlara kâfidir ve biyoloji felsefesine ihtiyaçları yoktur. Fakat Darwinizm cemiyeti o kadar yaralamış ve çıkmazlara sokmuştur ki, batı kurtuluş çâresi olarak hiç olmazsa mutlak inkârdan çıkıp, her iki inancın tartışıldığı bir nokta olan biyoloji felsefesini ortaya atma lüzumunu hissetmiştir. Bu da gelecek için ümitli olmamıza kâfidir. Zira daha düne kadar "gayr-i ilmilik" ve "ortaçağ kafası" gibi sıfatlarla yaftalanan yaradılış inancına sahip biyologlar en azından fikirlerini serbest zeminde çekinmeden tartışabilme ve evolusyonistlerle eşit şartlara sahip olma imkânına kavuşmuşlardır. Halihazırda her iki dinin sahihleri de (darwinizm de birçok kişi tarafından dinsizlik dini olarak kabul edilmektedir) yeni bir saha olan biyoloji felsefesini kendi inançları istikametinde kullanma gayretinde, bütün güçlerini ortaya koymaktadırlar. Batıda bataklıktan kurtulmak ve biraz nefes alabilmek için her sahada kendini gösteren dine dönüşün bir tezahürü olarak ortaya çıkan biyoloji felsefesinden, yurdumuzdaki birçokları maalesef habersiz görünmektedirler. Bizim gâyemiz hiçbir tutunacak yanı olmayan gayrı ilmi ve safsatadan ibaret bir evrim teorisini yeniden gündeme getirmek olmadığı halde ister istemez "Biyoloji Felsefesi" adı altında da olsa bir nebze çatmak mecburiyetinde kalmaktayız. Zira hâlâ bilhassa üniversiteler başta olmak üzere milli eğitimimizin büyük bir kısmında hararetle anlatılan evrim teorisine karşı çıkanlar, nahoş sıfatlarla tahkir edilmekte ve dışlanmak istenmektedirler. Halbuki ilim adamlığına yakışan her türlü fikir ve inancı rahatça dinleyip, serbestçe tartışmak, kabul etmese bile hoşgörüyle karşılayabilmektir. Bu hususta Milli Eğitim Bakanlığı'na düşen görev ise herkesden fazla olup, biran önce derslerin müfredatlarının bu yeni anlayışa göre tanzim edilmesi ve üniversitelerdeki ilim adamlarına bu doğrultuda fikirler geliştirmeleri hususunda isteklerini bildirmesidir. Her halde ilk önce bazılarınca tenkid edilse bile batıda gelişen bu yeni "Biyoloji Felsefesi" karşısında onların da insafa gelerek fikirlerine ters bile olsa meslekdaşlarının düşüncelerine de saygı gösterecekleri inancındayız. Daha geniş bilgi için bkz. Michael Ruse (1989) Ed. by: Philosophy of Biology, macmillan Publishing Company, Nem York. Alexander Rosenberg (1985): The Structure of Biological Science, Cambridge University Press, London. Peter J. Bowler (1989): "Evolution", The History of an Idea. University of California Press, California. John Maynard Smith (1986): The Problems of Biology, Oxford University Press, London. Genbilim Yazar
__________________ English Preparatory Department School of Foreign Languages Assistant English Teacher Ankara Baskent University 2017-18 “Benim, senden öncem ve senden sonram yok, yalnızca sen varsın...” C.A - 31.12.2010 - ∞ English Language and Literature Faculty of Humanities and Letters Ankara Bilkent University 2010-15 | |
|
Etiketler |
batıda, biyoloji, felsefesi, gayret, son |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevaplar | Son Mesaj |
Orta Çağ Felsefesi: Din Felsefesi Nedir? Ne Değildir? Din Felsefesi A-Z Her Şey | Kalemzede | Felsefe | 0 | 26 Aralık 2021 18:16 |
Batıda Heykelin Gelişmesi | AftieL | Tarih | 0 | 23 Ağustos 2014 01:03 |
Biyoloji Felsefesi | Amelia | Biyoloji | 0 | 16 Haziran 2014 23:14 |
Batıda İnsan Hak ve Hürriyetlerinin Gelişimi | Kalemzede | Tarih | 0 | 15 Eylül 2011 03:22 |
Batıda ağlıyordu Hacerler.. | Ay | Ah Kadınlar | 1 | 08 Temmuz 2010 18:35 |