25 Eylül 2011, 00:58 | #1 | |
Çevrimiçi
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Bilim-Felsefe Köprüsünün Önemi Bilim, genel olarak neredeyse herkesin, yargılamadan ve sorgulamadan üstünlüğünü kabul ettiği bir olgu. Peki nedir bu üstünlük, neden ve neye göre üstünlük? Böylesine bir üstünlüğü tanımlamak olası mı? Haklı olduğumuzu kanıtlamak için hemen bilimin arkasına sığınmamızın koşulları nedir? Böyle bir ideoloji yapılanmasının, tarihsel süreç boyunca toplumsal oluşumların eğitsel, ekonomik, siyasal, kültürel ve geleneksel yasam etmenleriyle ilişkileri ne oldu? Bilimsel çalışmaların etik yanı var mı? Sayısız sorularla sürdürebileceğimiz bu tartışma, bilim felsefesinin kendisi. Yani, bilimin felsefeden koparılamayacağının göstergeleri. Özellikle son 300 yıl içinde bilimi, felsefeden ayırarak ona yapay bir üstünlük sağlayan koşulları tartışmak gerekmez mi? Örnegin, atom fiziği araştırmaları atom bombasına neden olmadı mı? Evet. Atom kuramının ayrıntılı bir açıklanmasını, 1940'larin baslarında atom enerjisinin bir bomba olarak üretilebileceğinin görülmesini, Einstein'in korku içinde Roosevelt'e o ünlü mektubunu yazmasını, Manhattan Projesi ve "başarısını" ve de giderek Hiroshima and Nagasaki'de atom bombasının patlamasını bilim tarihinin ve onun yakından bağlı olduğu siyasal kararların dışında görebilir miyiz? Ya da, küresel bir dizi çevresel koşulun tehdit ettiği dünyamızda, sayısız belge ile kanıtlanmış bu tehlike çanlarına karsı duyarsız kalabilir miyiz? Gelecek kuşaklar için de bir tehdit oluşturan bu gelişmeleri ve buna benzer nicelerini görmezden gelebilir miyiz? Bilimi tarihsiz kılarak her bir alanı kendi sınırları içine hapseden, bir bütünlük bağlamında ele almayan bugünün belirleyici anlayışını irdelemek zorundayız. Bu irdelemede farklı yaklaşımlar olabileceği gibi, çelişen düşünceler de olabilir. Bu son derece anlaşılır bir şey ve doğal. Ancak, bilimi yalnızca kendi içinde değerlendirmek, sanılandan çok daha büyük sıkıntılar yaratıyor. Bu bakımdan bir tartışma ortamı yaratmak çok verimli bir adim. Gerek orta öğretimde gerekse üniversitelerimizde bu konuya verilen önem oldukça cılızdır. Yapılan araştırmalar, yalnızca bilim felsefesi anabilim dalları içinde hapsediliyor, bu alanın kendi özelinde önemli katkılar ortaya çıkmasına rağmen, diğer bilim dallarıyla paylaşılmadığı için sadece bir akademik değer olarak kalıyor. Üstelik, bilim felsefesi dergilerinde sayfaların çoğu, özellikle disiplinlerin en şaşırtıcısı olan fiziğe ait bilimsel kuramların bilmecelerini ve kusurlarını incelemeye ayrılageldi. Bu dergilerde, fiziksel doğanın neden ve nasıl araştırılacağı, bunu yapmanın ne denli tehlikeli veya etik olup olmadığı, bu çalışmaların diğer insansal çıkar ve etkinliklerle olan bağlantıları dişe dokunur biçimde incelenmedi. Yukarıda belirttiğimiz tehlikeleri yalnızca bilim ve teknoloji bağlamında ele almak olanaksız. Çünkü bilimin, kültürle, siyasal ve ekonomik kararlarla, yasam tarzları ve seçimleriyle yakından ilişkisi var. Tüm bunları; iyi / kötü, doğru / yanlış, olumlu / olumsuz gibi pozitivist ikilemlerle açıklayamayız. Bilime tarihsel değerlerini vermek için, bilimin diğer bütün insan etkinlikleriyle olan ilişkilerini açığa çıkarmak gerekiyor. İnsanın aklına C. West Churchman'in su sorusu geliyor: "İnsansal anlıkla, insansal koşulda gelişmeyi sağlama almak olası mıdır?" Burada, "sağlama almak" son derece önemli. Çünkü bir sorunun çözülmesi, genellikle bir gelişme olarak görülür. Ancak, "çözüm" olarak dile getirilen, içinde bulunduğu daha geniş sistemde durumu daha da kötüye götürebilir. Örneğin son çeyrek yüzyıl içinde birçok besin / beslenme programı (yeşil devrim gibi), dünyaya yayılmış olan açlığı daha da kötüye götürdü, hiç de sağlama almadı. Kimyasal teknolojilerin getirdiği ve yaşamı kolaylaştıran avantajların yanında, çevreyi kirleten yönü ve gelişmelere koşut olarak atıklara gereken yatırımların yapılmaması, daha genel bir sorun yarattı. Son zamanlarda gündeme gelen iletişim ağları, baz istasyonları da benzer bir soruna yol açtı. Zamanımızın belli başlı problemlerini ne kadar çok incelersek onların, tek baslarına anlaşılamayacağını o kadar anlar duruma geliriz. Onlar sistematik ve küresel sorunlar. Bu sorunların birbirine bağlı ve etkileşimli oldukları anlamına gelir. Örneğin, dünya nüfusunun kararlı duruma gelmesi, ancak yoksulluğun dünya çapında azalmasıyla mümkün olacak. Hayvan ve bitki türlerinin neslinin büyük ölçekte tükenmesi, Güney yarıkürenin ağır borçlarla yüklendiği sürece devam edecek. Bu örnekleri çoğaltmak olası. Bilimsel ve teknolojik gelişmeler o kadar ayrıntılı ve teknolojik uygulamalar o kadar esnek duruma geldi ki, küresel olarak genel bir planlamadan söz etmek yalnızca bir hayal. Ancak, bu noktada Nobel ödüllü Dennis Gabor'un sözlerini anımsayalım: "Bizim şimdiki medeniyetimiz maddi açıdan olağanüstü başarılı bir teknolojiye yaslanıyor, ama manevi açıdan pratik olarak yaşanacağı hiçbir şey yok." Yani bilimsel ve teknolojik düzeyler ve buna göre gelişen bilim ve teknoloji politikaları toplumsal oluşumların siyasal ve ekonomik gelişim süreçleriyle yakından ilişkili. Ve önlemlerini ele almak kaçınılmaz olacaktır. Bilim tarihi ve yaşamla olan bağlantılarının, hem bilim topluluklarında hem de genel kültür ağlarındaki etkileşimlerinin dile getirildiği alan olan bilim felsefesi aslında bilginin tarihini içeriyor. insan denen canlı türün kendisi ve çevresi ile olan etkileşiminde "bilgi", onun varlık biçimi oldu. Bilim ve bilimsel bilgi insan topluluğunun biçimlenmesinde güçlü araçlar. Bu bakımdan "bilgi" olgusuna ve bunun toplumsal işlevlerine eğilmemizde yarar var. Bilim ve siyaset ilişkisinin açığa çıkarılmadığı, gizlenmeye çalışıldığı ortamlar, kısa siyasal tasarımlara kısır yanıtlar verse de toplumun demokratikleşmesine sürekli zarar verir. Bilginin özgürleşmesi ve demokratikleşmesi tüm dünyada giderek daha çok dile getirilen bir talep durumunda. Bilginin özgürleşmesine toplumsal oluşumların; siyasal, kültürel ve eğitsel düzeylerde ve bunların karşılıklı olarak etkileşim süreçlerinde sayısız örnekler verebiliriz. Ancak, bu kısa yazıda eğitim ve birey olgusunda bilim tarihinin ve onun olmazsa olmaz tümleyeni bilim felsefesinin öğrenme sürecindeki olumlu etkisine bir örnek verebiliriz. Bilginin yalnızca sonuçlarına dayanarak yapageldiğiniz eğitimde, öğrencinin bu bilgiyi sorgulama şansı azalır. Çünkü, yalnızca sonuçla, yani bu bilginin yalnızca "yararcı" kısmı ile ilgilenir. Kendisine neden ve nasıl gerekli olduğunun farkında olmadan o an için sorununu çözmek işin kullanır bu bilgiyi. Sınava hazırlanmak, sınıfı geçmek gibi. Diğer bilgilerle olan bağlantıları söz konusu bile olmaz. Bu bilginin nereden ve ne biçimde ortaya çıktığı, uygarlık sürecinde ne tür bir yere sahip olduğu, bunun toplumsal yasam koşullarıyla olan ilişkileri değerlendirilirse öğrenci, kendisinin bu koskoca kürede bir ise yaradığını görür. Sorumluluk hisseder ve katılımcı olur. Bu da bilginin ve varlık nedeni olan bireyin demokratikleşme sürecine katılması anlamına gelir. Bu örnekler çoğaltılabilir. Bunlara hemen sorulacak soruları duyar gibiyim. Bir yıl içinde ders müfredatlarını yetiştirmeye çalışırken bunlara nasıl yer verebiliriz? Ya da, çocuklar bu kadar derin şeyleri anlayabilirler mi gibi. Bu sorular ancak öğretilenlerin sınavlar aracılığıyla sınandığı dar kalıplar içinde kalındığı ve çocuklara güvenilmediği ortam ve sistemlerde bir şey ifade eder. Öğretmek eyleminin merkezde olduğu bu paradigmanın irdelenmesi, sorgulanması, bilginin ve öğrenme süreçlerinin özgürleşebilmesi için gerekli. Herkesin şikayetçi olduğu bugünkü eğitim sisteminin yeniden yapılanma sürecine girmesinde bilgiyi, "tarih" içinde bütünsel bir yaklaşımla değerlendirmekten ve çözümlemekten de geçer. Augusto Forti'nin dediği gibi, "... Ama bugün bilime katılabilmemiz için bilim konusunda daha fazla öğrenim görmeye, okuyup yazmaya ve bilimsel bilginin politikacılara ve gazetecilere daha fazla yaygınlaştırılmasına gereksinme duyuyoruz. Politikacıların ve gazetecilerin önemli kararların tabanında yer alan bilimsel olguları açık seçik ve kavranabilir bir tarzda sunabilmeleri gerekir; böylece karar verme sürecine yurttaşların hepsi katılabilecektir." Okuma alışkanlığımız neden bu kadar az? Bilim ve Teknik dergisi çok mükemmel bir şekilde hazırlanıyor ve çocuklar için de bir dergi çıkıyor. Kaç kişi gerçekten bu dergileri okuyor ve çıkmasını heyecanla bekliyor? Çocuklar neden fazla okumuyor? Eğitim geleneğimizde, okuma alışkanlığının ve bilincinin ne kadar yerleşik? Bunları tartışmamızın ne kadar önemli olduğunu, sanırım hepimiz görebiliyoruz.
__________________ English Preparatory Department School of Foreign Languages Assistant English Teacher Ankara Baskent University 2017-18 “Benim, senden öncem ve senden sonram yok, yalnızca sen varsın...” C.A - 31.12.2010 - ∞ English Language and Literature Faculty of Humanities and Letters Ankara Bilkent University 2010-15 | |
|
Etiketler |
bilimfelsefe, köprüsünün, Önemi |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevaplar | Son Mesaj |
İlkÇağ Felsefe Okulu: Parmenides'in Felsefe Tarihi Açısından Önemi Nedir? | Kalemzede | Felsefe | 0 | 31 Temmuz 2023 15:13 |
IF Felsefe Okulu: Metafizik (Fizikötesi) Yöntemin Felsefe İçin Önemi Nedir? | Kalemzede | Felsefe | 0 | 13 Haziran 2022 21:13 |
Bilim Felsefesi Açısından Felsefe ve Filozofların Önemi Nedir? Ne Değildir? | Kalemzede | Felsefe | 0 | 19 Eylül 2021 18:23 |
Bilim - Felsefe Köprüsünün Önemi | Kalemzede | Felsefe | 0 | 10 Ağustos 2011 14:49 |
Bilim-Felsefe Köprüsünün Önemi | YapraK | Felsefe | 0 | 14 Nisan 2009 14:36 |