Gramsci aydınların toplumdaki rolü sorununa düşüncesinde çok ağırlık verdi. Bütün insanlar aydındır, herkes entelektüel ve akılcı yeteneklere sahiptir, ancak herkes aydınların sosyal işlevini yapamaz, deyişi ünlüdür. Modern aydınların sadece konuşmacılar olmadıklarını, fakat eğitim ve medya gibi ideolojik aygıtlarla toplum inşasına ve egemenlik üretilmesine yardımcı olan yöneticiler ve düzenleyiciler olduğunu iddia etti. Daha da öte, (yanlış olarak) kendini toplumdan ayrı bir sınıf gibi gören geleneksel aydınlar ile her sınıfın kendi safları arasından organik olarak ürettiği düşünce grupları arasında ayrım yaptı. Böyle organik aydınlar sadece sosyal hayatı bilimsel kurallara uygun tanımlamazlar, daha çok kitlelerin kendilerinin ifade edemediği duygular ve deneyimleri kültür dili yoluyla seslendirirler. İşçi sınıfı kültürü yaratma ihtiyacı Gramsci'nin işçi sınıfı aydınları geliştirecek bir tür eğitim çağrısıyla ilişkilidir. Bu aydınlar sadece Marksist ideolojiyi proletaryasız tanıtmakla kalmayacaklar, fakat daha çok kitleler içinde zaten var olan düşünsel etkinliğin mevcut durumu eleştirisini yaparak yenileyecekler de. Gramsci'nin bu amaçlarla eğitim sistemi ile ilgili düşünceleri, sonraki onyıllarda Brezilya'lı Paulo Freire'nin kuramlaştırdığı ve çalıştığı eleştirel pedagoji (critical pedagogy) ve halk eğitimi (popular education) tasarımı ile örtüşmektedir. Bu nedenle, yetişkin ve halk eğitiminin partizanları Gramsci'yi günümüzde de önemli bir ses olarak görürler.